Anlayıp İdrak Eden Kalb mi, Yoksa Akıl mı?
Akl, kişiyi diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesidir.
Âkıl ; ne yaptığını bilen, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edecek temyiz kâbiliyetine sâhib olabilme meziyetidir.
Akıl, “varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç” demektir. Bu anlamıyla akıl sadece meleke değil özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkânsızlığı gibi akıl ilkelerinin bütün fonksiyonlarını belirleyen bir terimdir. İnsanın her çeşit faaliyetinde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayıran bir güç olarak akıl, ahlâkî, siyasî ve estetik değerleri belirlemede en önemli fonksiyonu haizdir.
Kur’an terminolojisinde akıl “bilgi edinmeye yarayan bir güç” ve “bu güç ile elde edilen bilgi” şeklinde tarif edilmiştir (Râgıb el-İsfahânî, “ʿaḳl” md.)
Kur'an'da "kalb" (قلب) kelimesi çok geçer ve genellikle anlama, düşünme, idrak etme fonksiyonuyla ilişkilendirilir:
"Onların kalbleri vardır, onunla anlamazlar." (A‘râf 179)
"Yeryüzünde gezmiyorlar mı ki, kalbleri olsun (anlasınlar)..." (Hac 46)
"Onlar Kur'an üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa kalbleri mi kilitlidir?" (Muhammed 24)
Hadislerde geçen akıl kelimesi “deveyi veya başka bir şeyi bağlamak, zabtetmek; diyet vermek” gibi kelime mânaları yanında “hatırda tutmak, anlamak ve bilmek” gibi terim anlamlarını da ifade eder.
Her insanda az veya çok duyarlık, hâfıza ve hayal gücü gibi akl-ı selîm de vardır. “Doğruyu yanlıştan ayırma gücü” olarak bilinen akl-ı selîm, hadislerde geçen fıtrat ile yakın alâkası olduğu söylenebilir. Bir rivâyette Rasulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her çocuk fıtrat üzere doğar; sonra ebeveyni onu yahudi, hıristiyan veya Mecûsî yapar” (Muslim, Ḳader, 22)
Kur’an’da bir de “kalb-i selîm” geçmektedir. (Şuarâ 89) Bundan bahseden âyet, mühürlendiği için isabetli düşünmekten mahrum kalmış kalblerden bahseden (Muhammed 24) âyetle birlikte değerlendirilecek olursa, kalb-i selîmin akl-ı selîme yakın bir mâna taşıdığı veya en azından aklın selâmetini koruyabilmek için yaratılıştaki saflığını ve istikametini devam ettiren bir kalbe yahud da vicdana sahib bulunmak gerektiği sonucuna varılabilir.
İslâmî kaynaklarda (özellikle Selef uleması ve hadis şârihleri) bu konu şöyle açıklanır:
"Kalb" denilen şey, sadece et parçası değildir.
Asıl "kalb" (gerçek anlamıyla) insanın ruhu ve şuur merkezidir.
Bedenimizdeki kalb (kan pompalayan organ) ise bu ruhî merkezin bir taşıyıcısı veya merkezi gibidir.
İmam İbn Teymiyye (rahimehullah) şöyle der: "Akıl kalbdedir; fakat beyin, akla yardımcı bir organdır." (İbn Teymiyye, Daru Tâaruzil-Akl ve'n-Nakl, C. 7, Sf: 391)
İbn Kayyim (rahimehullah) şöyle der: "Kalb, ruhun karar kıldığı merkezdir. Akıl, kalbin nurudur. Ruh, kalbde hayat bulur. Eğer kalb sağlamsa, ruh parlar ve akıl düzgün çalışır." (İbn Kayyim, Kitâbu'r-Rûh, Sf: 214)
Kalb: Ruhun merkezidir. Akıl: Kalbin içindeki nur gibi bir şeydir (yani akıl, ruhun kalpteki yansımasıdır). Ruh, kalbde kuvvet buldukça akıl daha iyi çalışır.
"Beyin, kalbin hizmetçisidir. Beyin, kalbin emirlerini uygular ve bedenin her yerine kalbin iradesini taşır." (İbn Kayyim, Kitâbu'r-Rûh, Sf: 219)
Beyin, kalbdeki idrak ve ruhî yönlendirmeleri bedenin uzuvlarına ulaştıran bir araç gibidir. Asıl merkez kalbdir, beyin onun icraat merkezidir.
"İnsan, bedenle değil, kalb ve ruhla insandır. Beden bir elbisedir. Kalb ve ruh yoksa, beden bir cesetten ibarettir." (İbn Kayyim, Kitâbu'r-Rûh, Sf: 117)
Kısaca;
Kalb; Ruhun karargâhıdır; akıl onun nurudur.
Ruh; Kalbde hayat bulur, kalb sağlam olursa ruh parlar.
Beyin; Kalbin hizmetçisidir; emirleri bedene taşır.
Beden; Elbise gibidir; asıl şahsiyet ruh ve kalbdedir.
Şeyh'ul İslam bn Kayyim’ın bu anlatımı Kur’an’ın "akletmek kalbdedir" demesiyle tam uyumludur ve modern bilimin "beyin fiziksel idare merkezidir" görüşüyle de çelişmez. Çünkü bilim sadece maddeyi, Kur’an ise madde ve mana ikisini birden anlatır.
İlmî (Biyolojik) Açıdan: Kalb ve Beyin Ne İş Yapar?
Kalb, kan pompalayan bir kastır. Elektriksel uyarılarla çalışır.
Beyin, tüm algı, hafıza, düşünce, inanç, kişilik gibi yüksek fonksiyonları kontrol eder.
Beyindeki ana bölümler:
Frontal lob : Düşünme, karar verme
Temporal lob : Hafıza, dil
Limbik sistem : Duygular ve bazı inanç mekanizmaları
Özetleyecek olursak; : İnanç, düşünme, kişilik beyinde oluşur. Kalb ise fiziksel ve duygusal geri bildirim sağlar. (Misal, heyecanlanınca kalbin hızlı atması gibi.)
Bu yüzden kalb nakli yapılan bir kişide; Nakledilen kalb sadece bir organ gibi çalışır. İnançlar veya kişilik değişmez. Çünkü bunlar beyinde kodlanmıştır.
Ama beyin nakli yapılamaz; Çünkü beyin bir kişinin kendi varlığıdır. Başka bir beynin takılması, O kişiyi tamamen başka biri yapar. O yüzden beyin nakli, bilimsel ve ahlaki olarak mümkün değildir.
Kur'an Neden "Kalb" diyor?
Kur'an'daki "kalb" kavramı, sadece et parçası olan kalb değil, İnsanın iç şuur merkezi, ruhî idrak noktasıdır.Ruh ile kalb arasında çok kuvvetli bir bağ vardır. Bu yüzden ruhsal yönüyle anlama, düşünme, akletme kalbe izafe edilir.
***
Kalb zahiren bir et parçası olup, vucudun ihtiyacı olan kanı bedene pompalamakla mukelleftir. Kalbin bir de mânevi (mecâzi) boyutu vardır ki, ayet ve hadis-i şeriflerde işâret buyrulan yönü burasıdır. Asrımızda mâlumumuzdur ki, kalb nakli yapılabilmekte, hastaya farklı kişinin (veya yapay-sûni) kalbi takılmasına rağmen imanı ve karakteri sabit kalabilmektedir.
İman; Kalble Tasdik, Dille İkrar ve Organlarla Amel Etmenin Tümüdür
İslâm âlimleri imanın aslî şartının kalbin tasdiki olduğu hususunda ittifak etmiştir. (Gazzâlî, İḥyâʾ, C. III, Sf: 26- C. I, Sf: 121; Fahreddin er-Râzî, el-Muḥaṣṣal, s. 174; Teftâzânî, II, 249)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; “‘Lâ ilâhe illAllah’ deyip de kalbinde bir zerre ağırlığınca hayır bulunan kimse cehennemden çıkacaktır.”
(Buhârî, İmân, bab: 33; Muslim, İmân, bab: 325, Hadis no: 193)
Kalb duygu, düşünce ve inanç bakımından çok çeşitli renklere girmeye ve şekiller almaya elverişlidir. İmanın mahalli kalbdir, samimi bir şekilde kalb ile tasdik ederek kelime-i tevhid getiren kişi müslüman olur. (Buhârî, "İlim", 33, 39) İman kalbin tasdikidir.
Akıl ise, gerçeğin ölçüsü olabileceği gibi bu meselede tek ve yanılmaz demek değildir. İnsan, her mahlûkun hikmetli ve gayeli yaratıldığını, kendisinin de başıboş olamayacağını aklıyla kavrayabilir. Fakat Rabb'ine karşı neler yapması gerektiğine kendisi karar veremez, kendisine verilen nimetlere şükür gerektirdiğini anlayabilir, ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda varsayımlar ileri süremez.
İbn Kayyim (rahimehullah) şöyle der: "Kalbin ölmesi, sahibinin hakkı tanıyamaması ve bâtılı reddedememesiyle anlaşılır. Öyle bir kişi için iyilik ve kötülük eşittir; kalbi ne Allah’a yönelir, ne de O'ndan korkar." (İbn Kayyim, Medâricu's-Sâlikîn, C. 1, Sf: 348)
İbn Kayyim (rahimehullah) başka bir eserinde de şöyle der: "Kalbin hastalığı, şehvetlere boyun eğmesi ve şubhelere teslim olmasıdır. Eğer şehvet galib gelirse, kalb arzuların peşine düşer. Şubhe galib gelirse, haktan sapar." (İbn Kayyim, Kitâbu'r-Rûh, Sf: 156)
İbn Kayyim kalbin üç durumunu şöyle tasnif eder:
Sağlam Kalb (قلب سليم) : Allah sevgisiyle doludur, şubhe ve tutkudan temizdir.
Hasta Kalb (قلب مريض) : Bazen Hakka, bazen şehvete meyleder; karışıktır.
Ölü Kalb (قلب ميت) : İman yoktur, sadece dünyayı ister, Hakka karşı kördür.
İbn Kayyim (rahimehullah) "Kalb Allah'ı anmazsa donar; kalb Allah'ı hatırlarsa hayat bulur. Zikir kalbin gıdası, gaflet kalbin ölümüdür." (İbn Kayyim, el-Vâbilu’s-Sayyib Minel Kelim'it Tayyib, Sf: 67)
Âmir dedi ki: Ben Nûmân ibn Beşîr (r.anh)'den şöyle derken işittim:
Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'den şöyle buyururken işittim: "Halâl belli, haram da bellidir. İkisi arasında (halâl mı, haram mı belli olmayan bir takım) şubheli şeyler vardır ki, çok kimseler bunları bilmezler. Her kim şubheli şeylerden sakınırsa, ırzını da, dînini de tertemiz tutmuş olur. Her kim şubheli şeylere dalarsa, (içine girmek yasak olan) koruluk etrafında davarlarını otlatan bir çoban gibi, çok sürmez içeriye dalabilir. Haberiniz olsun, her devlet başkanının kendine mahsûs bir koruluğu olur. Gözünüzü açın; Allah'ın yeryüzündeki koruluğu da haram ettiği şeylerdir. Haberiniz olsun ki, bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki iyi olursa bütün beden iyi olur; bozuk olursa bütün beden bozulur. İşte o (et parçası) kalbdir"
(Buhari, İman, Bab 39, Hadis no: 45; Muslim, Musakât, 37)
"Mudğa" sözünü, bedenin kalan kısmına nisbetle küçültmek iradesiyle "kalb" mânasına kullanılmıştır. Kalb bu küçüklüğüyle beraber bedenin salâhı ve fesadı ona tâbi'dir. Mahal irâdesi 'itibariyle kalbden akıl ve anlayış ve şecaat gibi şeyler de irâde olunur. Kaldı ki yürek dediğimiz, sol cânibde asılmış olan mâlûm etten uzuvdur. Lâkin bir gönlümüz dâhi vardır ki, sukûn, harakelemeyi, istikrah gibi hâllerin medarıdır.
Fahreddin er-Râzî, kalbin hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayırt etme ve iyi ile kötü arasında tercih yapma özelliğine işaret ettikten sonra bilgi, algı, düşünce ve inancın merkezinin kalb olduğunu belirterek bunun delillerini anlatmış, düşünce ve bilginin merkezinin beyin olduğunu söyleyen bazı eski filozofların görüşlerini ve dayandıkları delilleri aktararak eleştirmiştir (Mefâtîḥu’l-ġayb, V, 541, 544)
Kur'an'da ve hadislerde kalbin mahiyeti ve tarifi üzerinde değil işlevleri ve nitelikleri üzerinde durulmuştur. Kur'an ve hadiste geçen kalb kelimesi insanın anlama, kavrama, düşünme ve şeylerin hakikatini bilme yönünü, başka bir ifadeyle insanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran temel niteliğini dile getirir. İnsanın idrak eden, bilen ve kavrayan tarafı olduğu için kalb ilâhî hitaba muhatabdır, yükümlü ve sorumludur. Dinî ve İnsanî hayatın merkezinin kalb olduğu Kur'an ve hadislerde açıkça ifade edilmiştir.
"Kalbleri var ama onunla bir şey anlamıyorlar" (Âraf 179),
“O (kitab) senin kalbine Allah’ın izni ile indirmiştir” (Bakara97)
“Allah’ın sözü karşısında kalbleri taşlaşmış gibi olanların vay haline!” (Zumer 22)
"Zira dolaşsalardı, elbette düşünecek kalbleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalbler kör olur.” (Hacc 46),
"Kalbi olanlar için bunda öğüt vardır" (Kaf 37) mealindeki âyetler kalbin idrak, ilim, marifet ve düşünme aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı kalb (fuâd) sorumludur.
Kalbin bir özelliği de değişken olması (Musned, IV, 408; VI, 302) renkten renge girmesidir. Bu husus duygu, düşünce ve inançların değişmesini beraberinde getirir. Bundan dolayı bir hadiste;
"Ey kalbleri değiştiren, evirip çeviren Allah, kalbimi dinin ve taatin üzerine sabit kıl" (Musned, II, 168, 173; Muslim, "îmân", 1, 2; Tirmizî, "Dacavât", 89, 124) şeklinde dua edilmesi tavsiye edilmiştir.
"Kalbleri sabit kılan Allah'tır" (İbn Mâce, "Mukaddime", 13)
"Kalbler Allah'ın iki parmağı arasındadır" (Muslim,"Kader", 17; İbn Mâce, "Mukaddime", 1 3; Tirmizî,"Dacavât", 89, "Kader", 7) hadisi de Allah Teâlâ'nın kalbleri değiştirdiğini ve yönlendirdiğini göstermektedir.
Kalb, kalbin çalışması, kalbin fizyolojisi ve kalbin gerçek dinamikleri, insan üzerindeki etki ve fonksiyonları üzerine araştırma yapmak için 1991'de Kalifornia'da kurulmuş olan Heartmath Estitüsü’nde yapılan çalışmalarla son on yılda kalbin mekanik bir pompadan daha fazlası olduğuna dair yeni kanıtlara ulaşıldı. Araştırmalar, kalbin kompleks bir duyu organı olduğunu düşündürüyor. Dahası var: Kalb, bir tür bilgi kodlama ve işleme merkezine sahib olabilir.
Öncü nörokardiyoloji uzmanı Dr. J. Andrew Armor, kalb anatomisi, organizasyonu ve işlevini üzerine yıllardır yürüttüğü araştırmalarda kalbin geniş bir intrinsik sinir sistemine sahib olduğu sonucuna ulaştı. Başka bir ifade ile artık kalbi, bilimsel olarak “kendi başına çalışan küçük bir beyin” olarak nitelendirebiliriz. 1991’de yapılan araştırmalarda da “kalb beyninin” 40.000’den fazla nöron içeren karmaşık devre sisteminin algılama, düzenleme ve hatırlama işlevlerini düzenlediğine dair kanıtlar elde edilmişti.
HeartMath Enstitüsü'nün yöneticilerinden Dr. Rollin McCraty şöyle söylüyor.
"Kalbin beyne gönderdiği sinyallerdeki düzen, beynin performansını derinden etkiliyor. Eğer sinyaller düzenli ise kavrama, düzgün düşünebilme, iyi karar verme gibi işlevler kolaylaşıyor. Aksi durumda zorlaşıyor."
Öfke, ümitsizlik, panik gibi hisler kalb atışlarında düzensizliğe sebeb oluyor. McCraty, moralimiz bozuk olduğunda ya da birine kızdığımızda bazen mantıksız şeyler yapmamızın bu durumla ilişkili olduğunu ifade ediyor.
Dr. McCarty, kalbin elektromanyetik alanının insanının duygusal durumuna ilişkin bilgiyi vücuda ilettiğini söylüyor. Kalb ritminin düzenliliği arttığında bağışıklık sistemi güçleniyor, stres hormonu düzeyi azalıyor, tansiyon düşüyor ve insanın zihni açık oluyor. Yalnızca, minnettarlık hissettiğimiz bir anı hatırlayarak kalp ritmimizin düzenliliğini artırabileceğimiz belirtiliyor.
McCraty şöyle diyor: "Dikkatinizi takdir, şefkat gibi olumlu bir duyguya yönlendirirseniz ya da düşüncelerinizi çok değer verdiğiniz bir hatıranızda yoğunlaştırırsanız kalb ritminiz anında değişir."
“İnsanların arasında konuşma ve vücut dili dışında bir iletişim olduğu anlaşılıyor” diyor. Ayrıca, şefkat ve sevginin insanın gerçek yaradılışı olduğunu, kalbte hissedilen bu duygulara odaklanmakla kişinin diğer insanlarla arasındaki bağı güçlendirebileceğini söylüyor. (Kalbin Yeni Sırları. Atlas Dergisi, Nisan 2012)
Kalbin Hayatını Korumanın 5 Altın Yolu
1 - Devamlı ve Derin Zikirİbn Kayyim der ki : "Kalb için zikir, beden için su gibidir. Su olmazsa beden kurur, zikir olmazsa kalb kurur." (İbn Kayyim, el-Vâbilu’s-Sayyib Minel Kelim'it Tayyib, Sf: 79)
2 - Kur'an'ı Anlayarak ve Derin Düşünerek Okumak
İbn Kayyim der ki : "Kur'an, kalbin baharıdır. Kim Kur'an'ı düşünerek okursa, onun kalbi yeşerir." (İbn Kayyim, Medâricu’s-Sâlikîn, C. 1, Sf: 442)
3 - Günahları Hemen Terk Etmek ve Tevbe ile Arınmak
İbn Kayyim der ki : "Günahlar, kalb üzerinde siyah lekeler bırakır. Tevbe ise bu lekeleri siler." (İbn Kayyim, el-Cevabu'l-Kafi, Sf: 55)
4- Salih Kimselerle Beraber Olmak
İbn Kayyim der ki : "Kalbin gıdası, salihlerin sohbetindedir. Fasıkların sohbeti ise kalbi öldürür." (İbn Kayyim, el-Favâid, Sf: 125)
5- Ölümü Sıkça Hatırlamak ve Dünya Sevgisini Azaltmak
İbn Kayyim der ki : "Ölümü hatırlamak kalbin katılığını kırar. Dünyaya aşırı bağlılık kalbi öldürür." (İbn Kayyim, el-Favâid, Sf: 136)
Kalbin Tedavisi İçin
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sıkça şöyle dua ederdi: اللهم يا مقلب القلوب ثبت قلبي على دينك
"Allah’ım! Ey kalbleri çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl"
(Tirmizî, 2140; Ahmed, 23410; sahih)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dua ederdi:
اللهم حبب إلينا الإيمان وزينه في قلوبنا، وكره إلينا الكفر والفسوق والعصيان، واجعلنا من الراشدين
Allah'ım! İmanı bize sevdir ve kalblerimizde süsle. Küfrü, fıskı ve isyanı bize çirkin göster ve bizi doğru yolda olanlardan eyle.
(Ahmed, 18888; Nesâî, 11303; sahih)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dua ederdi:
من قال: لا إله إلا الله وحده لا شريك له، له الملك وله الحمد وهو على كل شيء قدير، مائة مرة في يوم، كانت له عدل عشر رقاب، وكتب له مائة حسنة، ومحيت عنه مائة سيئة
Kim "Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerîke leh, lehul-mulku ve lehul-hamd, ve huve alâ kulli şey'in kadîr" sözünü bir günde yüz defa söylerse, Ona 100 sevab yazılır, 100 günahı silinir...(Buhârî, 6403; Muslim, 2691)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle de dua ederdi:
يا أيها الناس توبوا إلى الله واستغفروه فإني أتوب في اليوم مائة مرة
Ey insanlar! Allah'a tevbe edin, O'ndan mağfiret dileyin! Ben O'na her gün 100 defa tevbe ediyorum.
(Muslim, 2702)
Kalbin Düşünüp Anladığını Gören Ateist Doktor Müslüman Oldu
Beynin Ötesinde: Hayatınıza Daha Fazla "Kalp Zekası" Getirmek - InnerSelf.com
Doc Childre ve Howard Martin tarafından. Çoğu kişi kırgın ve depresyondan çok sevgi dolu ve minnettar hissederdi. Ancak genellikle çevremizdeki dünya kontrolden çıkıyormuş gibi görünüyor. En iyi niyetimize rağmen, duygusal dengemizi her gün - bazen her saat - stresli durumlarla karşı karşıya...
Mehmed Emin Akın Hoca : Akıllı Konuşmalar
Son düzenleme: