“SAKALI KESMENİN VE KISALTMANIN HÜKMÜ” NEDİR?
Hamd olsun bir ve tek olarak Allah’a, salât ve selâm olsun, Allah’ın kulu ve rasûlü nebîmiz Muhammed’e, âilesine ve ashâbına. Bundan sonra;
Bana, sakalın kesilmesinin ve kısaltılmasının hükmü hususunda bir soru ulaştı. Şunlar da sorulmaktadır: Sakalı kesmenin helâlliğine i’tikâd ederek kesen kişi kâfir midir? İbni ‘Umer radıyallâhu anhumâ hadîsi, sakal bırakmanın vâcibliğini ve kesmenin harâmlığını mı gerektirir, yoksa sadece sakal bırakmanın mustehab olmasını mı gerektirir?
Cevap: İbni ‘Umer radıyallâhu anhumâ hadîsinde, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu sabit olmuştur: “Bıyıkları kısaltın ve sakalları salıverin. Müşriklere muhâlefet edin.” Bu hadîsin sahîhliği üzerine ittifak edilmiştir. Buhârî, Sahîh’inde şu lafızla rivâyet etmiştir: “Bıyıkları kısaltın ve sakalı çoğaltın. Müşriklere muhâlefet edin.” Sahîh-i Muslim’de Ebû Hurayra radıyallâhu anh’dan; o da Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Bıyıkları kesin ve sakalı salıverin. Mecûsîlere muhâlefet edin.”
Zikredilen hadislerdeki lafızlar, sakala dokunmadan olduğu hâl üzere bırakmanın ve onu salıvermenin vacibliğini, kesmenin ve kısaltmanın ise harâmlığını gerektirir. Çünkü aksine delâlet eden bir şey vârid olmadığı sürece, emirlerde asıl olan vâciblik, nehiylerde asıl olan ise harâmlıktır. İlim ehli yanında kabûl gören budur. Allah subhânehû ve te‘âlâ şöyle buyurmuştur: “Rasûl size neyi verdiyse onu alın ve neyi yasakladıysa ondan uzak durun. Allah’tan korunup sakının. Muhakkak ki Allah’ın azâbı çok şiddetlidir.” (Haşr, 7) ve yine şöyle buyurmaktadır: “Onun (Rasûl sallallâhu aleyhi ve sellem’in) emrine muhalefet edenler, kendilerine bir fitne isâbet etmesinden veya elem verici bir azâba uğramaktan sakınsınlar.” (Nûr, 63). İmâm Ahmed dedi ki: “Buradaki fitne, şirktir. Belki de o kimse, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in sözlerinden bazısını reddettiğinde, kalbine sapkınlıktan bir şey düşer de, helâk olur.” Bu ve benzeri hadîslerdeki emre delâlet eden lafızların, mustehablık ifade etmek için geldiği ne Kitap’ta ve ne de Sünnet’te vârid olmamıştır.
Tirmîzî’nin Ebu Hurayra radıyallâhu anh’dan rivâyet ettiği: “Nebî sallallâhu aleyhi ve selem’in sakalının eninden ve boyundan aldığına dâir.” hadîse gelince; bu hadîs, ilim ehli yanında bâtıl bir hadîstir. Çünkü isnâdında, ‘Umer ibni Hârûn el-Belhî olarak isimlendirilen bir adam vardır ve yalancılık ile ittihâm olunmuştur. Üstelik sahîh hadislere de muhalefetinin yanı sıra bu hadîsi rivâyet etmede, hadîs râvîleri arasında tek kalmıştır.
Böylece, bu hadîsin bâtıl olduğu bilinmiş oldu. Sahîh sünnete muhalefette, bu hadîse i’tibâr edip, onunla hüccet getirmek ise câiz değildir. Allahu’l-Muste‘ân.
Şüphe yok ki tıraş etmek, günah olması açısından daha şiddetlidir. Çünkü bu, sakalı tümüyle kazıyıp yok etmek, münker olan bir işte aşırıya gitmek ve kadınlara benzemektir. Kısaltılmasına ve azaltılmasına gelince; şüphesiz ki bu da bir münkerdir ve sahîh hadislere muhâliftir. Ancak sakalı tümüyle kazımaktan daha aşağı derecededir.
Bunu yapan kişinin hükmüne gelince; ister hatalı bir anlayışa dayanarak helâl olduğuna i’tikâd etsin, isterse bazı ulemâyı taklîd ederek bunu yapmış olsun, o isyankâr bir kimsedir, ancak kâfir değildir.
Bu münkerden sakındırmak ve bu hususta nasihat etmek de vâcibtir. Çünkü sakalın hükmü hususunda ilim ehli arasındaki hilaf, “Sakalı salıvermek mi vâcibtir yoksa -bir kabzaya kadar- kısaltmak câiz midir?” mes’elesindedir. Sakalın tıraş edilmesine gelince; buna cevâz veren ilim ehlinden hiç kimseyi bilmiyorum. Ancak bu, cahilliği veya bir âlimi taklîd etmesi sebebiyle, sakalı kesmenin câiz olduğunu zanneden kimsenin küfrünü gerektirmez. Delîllerinin açıkça ortada olması sebebiyle, dinde harâmlığı zorunlu olarak bilinen şeyler ise, bunun hilâfınadır. Eğer bunları mübah gören kişi, Müslümanların arasında yaşıyor ise, şüphesiz ki bu büyük küfürdür. Eğer bu kişi, kâfirlerin arasında yaşayan veya ilim ehlinden uzak bir bölgede bulunan bir kimse ise, bu ve bunun gibi kimselere delîller açıklanır, eğer mübah görme hususunda ısrar ederse, kâfir olur.
Bunun örneklerinden bazıları: Zinâ, içki, domuz eti ve bunlara benzeyen şeylerdir. Bu ve benzerleri, haramlığı dinde zorunlu olarak bilinen işlerdir. Delîlleri Kitâb ve Sünnet’te açık ve vâzıhtır. Bu hususlarda cehâlet iddiası dikkate alınmaz. Bu gibi şeyleri mübah sayanlar, yukarıda da geçtiği gibi, bu hususta câhil addedilmezler.
Allah’tan, bizi ve sizleri faydalı ilim ve sâlih amele muvaffak kılmasını isterim. Bizlere dîninde fıkıh versin, onun üzerine sebât nasîb etsin ve bizleri, saptırıcı fitnelerden korusun. Şüphesiz ki O, Semî‘ ve Karîb’dir.
Abdülaziz bin Baz. [Mecmûu‘ Fetâvâ ve Makâlât Mutenevvia‘ (10/80)]
KAYNANAM PEÇE TAKMAMA VE OĞLUNUN SAKAL BIRKAMASINA KARŞI ÇIKIYOR? NE YAPMALIYIM?
Kocamın annesi de kâfirdir. Kâfir bir ülkede yaşamaktadır. Ben peçeliyim ve kocam da sakallıdır. Bir buçuk yaşında bir çocuğumuz da var. Bu mütedeyyinliğe razı olmuyor ve peçeyi bırakmamı da istiyor ancak buna uymuyorum. Onun resimlerini çekmemize müsaade etmemizi istiyor. Arkadaşları görsün diye bensiz götürmek de istiyor. Aynı zamanda benimle birlikte insanların arasına çıkmayı reddediyor. Arkadaşlarıyla birlikte evime gelmelerini istedim. Razı olmadı. Ancak onunla tek başına çıkmayı istiyor. Ben buna rıza göstermedim. Buna şimdilik müsaade etmiyorum. Ona zarar verebilir. Ben de onunla çıkmasına hala inat etmesini anlayamıyorum. Beni, kocamı ve oğlumu görmek istiyor. Ne yapmalıyım? Ancak ben onunla çoğu zaman iyi olmayan bir üslupla konuşuyorum. Ben bu yaptığımın dinden olmadığını biliyorum. Bu durumlarda onunla nasıl davranmam gerektiğini bilmek istiyorum?
Bütün övgüler Allah’adır
Birincisi:
Bilmelisin ki İslam, savaşmayan kâfirlerle dahi güzel ahlaklı olmayı ve iyi muamele yapmayı emreder. Bu asla dininden taviz vereceksin anlamına gelmez. Allah’ın bize yapmamızı emrettiği şer’i görevlerde aşırı olmamız veya Allah’ın yapmamızı yasakladığı haramları yapmamız anlamına gelmez. İster bu en yakın akraba olsun veya en uzaktaki kimseler olsun fark etmez.
Kocanın annesi ile ahlakını güzelleştirmelisin, onunla olan ilişkini en iyiye dönüştürmelisin. Bu ikisi de İslam’ın sevdiği durumlardır. Bunu yaparsan ecrini alırsın. Özellikle de onun İslam’a girmesini hesaba katarsan bu da güzel olur.
Aynı zamanda: oğlun ile ilgilenmelisin, onu İslam’ın doğru eğitimi ile eğitmelisin. Bunda aşırı da gitmemelisin. Eğer kocanın annesi mubah olan oyun ve gezinmek gibi bir şey isterse onunla ters düşme. Onun üzerine titremesinde bir beis yoktur. Ancak oğlunun onunla olan davranışlarını takip et ve dikkat et. Eğer senin önemsediğin ve eğitim için bir durumu yapmana karşı gelirse -mesela haram müziği dinletmek gibi- bunu yapmasına müsaade etme. Bu olmaz çünkü o kâfirdir. Bu hüküm o müslüman olsa bile geçerlidir. Küçük yaşta olması hasebiyle bu konuda ipleri elinizde tutmadığınızı görmekteyiz. Ancak bir buçuk yaşındaki bir çocuğun ondan ahlak, dini durumlar ve adetler edinmesi için çok erken bir yaştır. Özellikle de o çocukla uzun bir süre tek başına kalamayacaktır. Oysa sadece onunla çıkmaktadır. Belirli vakitleri onunla geçmektedir. Bütün bunlar bize göre küçük yaşta ki oğluna olumsuz yönde etkilemesi için yeterli değildir. İster kastı bu yönde olsa bile fark etmez.
Belki de onun ona bağlanması hidayetine sebep olabilir. Onda bulunan aldatmayı terk etmeye sebep olabilir. İkinizden hırslı olmak istenen bir durumdur. Ancak vesvese olmamalıdır. Sık-boğaz olmamalıdır. Eğer onun ona güçlü bir bağ ile bağlandığını görüyorsanız onun sağlığı ve selameti içindir. Senin ve kocanın önemsemesinden daha çok önemsediği içindir.
İkincisi:
Peçene ve kocanın sakalına olan nefreti hususuna gelince: kâfirlerden bu hayret edilecek bir durum değildir. Biz bunu İslam’a mensup olan bazı kişilerde de rastlıyoruz. Bunun kafir birinden görülmesi hayretimiz değildir. İkiniz istikamet ve dine bağlılık yolunda devam edin. Allah’a isyan etmek adına onun hoşnutluğuna kulak asmayın. Aynı zamanda: sen ve kocan onu İslam’a davet etmeye gayret edin. Sevdirmek adına ona hediye alın, hizmetinde kusur etmeyin, ona harcayın. Onun oğlunuza olan sevgisini kullanarak İslam’ını ilan edinceye kadar gayenize devam edin. Bu Allah’a zor değildir.
Üçüncüsü:
Kocana düşen annesine ihsanda ve iyilikte bulunmaktır: Aranızda ki farktan dolayı senin için böylesi gerekmez. O annesidir. Onun ona ihsanda bulunma hakkı vardır. Kâfir dahi olsa, kendisini kâfir olmak gibi isyana çağırsa bile marufla ona yaklaşmalıdır. Allah’ın dinine karşı gelen bir duruma itaat etmez. Ona ağır sözler konuşmaz. Muamelede katı davranmaz.
Daimi Âlimler Konseyi şunu belirtir:
Babadan oğluna kötülüğü takdir etmek: çocuğun buna karşı kötü muamele yapması caiz olmaz. Bilakis bunu iyilikle karşılar. Allah’ın şu emrine binaen: “İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (sana yapılan kötülüğü hilminle ve affınla) en güzel bir şekilde önle. O vakit seninle aranda düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir akraban olur.” (Fussilet, 34) anne-baba ihsanda bulunmaya diğerlerinden daha layıktır. Allah şöyle buyurmaktadır: “Anne-babana ihsanda bulun..” (el-İsrâ, 23)
-Anne-babaya isyanı emretmediği sürece iyilikte itaat edilmesi çocukları için farzdır. Eğer bir isyanı emrederse: (Yaratana isyanda yaratılan için itaat yoktur.) Allah şunu buyurmaktadır: ““İnsana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye eden Biz’iz. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak Bana’dır. O vakit size yapmış olduklarınızı haber verecek Ben’im.” (el-Ankebut, 8) ayette: “Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada (seninle Rabb’in aranda günah olmayan ve sana sorumluluk getirmeyen durumlarda onlara itaat ederek) iyi geçin. -Bana (şirkinden tevbe edip İslam’a) yönelenlerin yoluna uy.- Sonunda dönüşünüz ancak Bana’dır. O vakit size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” (Lokman, 15) peygamber sallallahu aleyhi ve selemden sabit olan bir hadiste: (Yaratana isyanda yaratılan için itaat yoktur.) İmam Ahmed rivayet etmiştir.
Eğer anne-baba çocuğuna açılma, alkol alma, Yahudi ve hristiyan gibi kafirlere benzeme, Allah’a ortak koşma ve benzeri durumlar gibi günah içeren bir işi yapmasını emrederse veya anne-baba çocuğunun farz olan beş vakit namazı kılmayı terk etmesini veya mescidlerde diğer çocuklarla kılmasına karşı gelirse yada Allah’ın kulları için farz kıldığı durumlardan sakındırırsa: bu durumda çocuğun o ikisinin emrine uymamasında bir günah olmaz. Bunun ötesinde çocuğun anne-babası için iyilik ve ihsanla ilişki hakkı kalır. Ancak bir isyana itaat etmek veya bir farzı terk etmek olmadan bunu yapar.
Şeyh Abdulaziz bib Baz, Şeyh Abdulaziz Ale Şeyh, Şeyh Abdullah bin Ğudeyyan, Şeyh Salih el-Fevzan, Şeyh Bekir Ebu Zeyd.
Fetava Daimi Konseyi (131-135/25) özetle.
Allah en iyi bilendir.
ÂİLENİN SAKAL BIRAKMAKTAN MEN ETMESİ KİŞİ İÇİN MAZERET SAYILIR MI?
İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Komisyonuna soruldu:
Soru: Biz âlimlerin de söyledikleri gibi sakalın kesilmesinin harâm olduğunu biliyoruz. Ancak yolumuza çıkan öyle engeller var ki; örneğin âilemde olduğu gibi. Onlar, her halükarda bana sakal bırakmamı yasaklıyorlar. Özel bir okulda lise üçüncü sınıfta öğrenci olduğumdan dolayı kendi adıma harcama yapabilecek durumda değilim. Benim harcamalarımı âilem karşılıyor. Ben ise kendi harcamalarımı karşılamak için çalışabilecek bir durumda değilim. Özellikle sakal meselesinden ötürü âilemle aramda, neredeyse benim evden kovulmama sebep olacak kadar büyük tartışmalar yaşanıyor. En kısa zamanda soruma cevap vermenizi rica ediyorum.
Cevap: Bir tek olan Allah'a hamd olsun. O'nun Rasûlüne, Rasûlünün âilesine ve ashâbına salât ve selam olsun.
Bunlardan sonra;
Senin de bildiğin gibi sakalı kesmek harâmdır. Âilenin sana kızması ve seni evlerinden kovması senin sakalını kesmeni meşru kılacak bir mazeret değildir. Allah teâlâ şöyle buyuruyor: "Her kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu açar ve onu hiç beklemediği bir yerden rızıklandırır. Kim Allah'a dayanıp güvenirse O, ona yeter. Hiç kuşkusuz, Allah, emrini yerine getirecektir. Allah her şey için bir ölçü belirlemiştir." [Talak, 2-3] Bizim sana nasihatimiz, onlarla güzel bir üslupla konuşman ve onlara hayırlı olanı göstermendir. Muhakkak ki sakalların uzatılarak bıyıkların kısaltılmasını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem emretmiştir. Müslüman bir kimseye de herhangi birini râzı etmek amacıyla Peygamberin emrine muhâlefet etmesi câiz değildir. Şu âyette buna işaret etmektedir: "Artık onun emrine muhâlefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azâba uğramaktan sakınsınlar." [Nûr, 63] Başarı Allah'tandır. Allah peygamberimiz Muhammed'e salât ve selam etsin.
(Fetâvâ el-Lecnetu'd-Dâime 1/5/156:Abdullah b. Ğudeyyân, Abdullah b. Kuûd, Abdurrezzâk Afîfî, Başkan: Abdulazîz b. Abdillah b. Bâz)