Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Asılsız Ziyaret Yerleri

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Asılsız Ziyaret Yerleri


Bu tip yerlerin bir tür örneği, Peygamber lerden (selâm üzerlerine olsun) birinin veya iyi amelli bir müminin mezarı olduğu sanılan fakat öyle olmayan yahud da aslı olmadığı halde bu gibi büyük şahsiyetlerin ikametgâhı kabul edilen yerlerdir .

Dimeşk'de (Şamda) bulunan bazı ziyaret yerleri bu kategoriy e girer. Meselâ, doğu kapısının dışında bulunan Ubeyy b. Kâab şehitliği gibi. Tarihçiler tartışmasız bir şekilde Ubeyy b. Kâab'in Medine'de öldüğünü, ölümünün Dimeşk'te meydana gelmediğini belirtiyo rlar. Söz konusu mezarın kime ait olduğunu Allah bilir, ama Peygamber imizin sahabisi Ubeyy b. Kâab'e ait olmadığı şüphesizdir.

Dimeşk camiinin ön duvarındaki Hud (selâm üzerine olsun) peygamber in mezarını barındırdığı ileri sürülen yer de böyledir. Ben hiç bir ilim adamının Hud'un Dimeşk'de öldüğünü söylediğini okumuş veya işitmiş değilim. Bunun yerine kimi onun Yemen'de ve kimisi de Mekke'de öldüğünü söylemektedir. Çünkü Peygamber likle görevlendirildiği sırada Yemen'de yaşıyordu ve kavmi helake uğradıktan sonra da Mekke'ye göç etmişti. Şam onun ne öz yurdu ve nede göç ettiği yer olmadığına ve ilim adamları böyle bir ihtimalde n hiç söz etmedikle rine hatta başka ihtimalle r ileri sürdüklerine göre, mezarının söz konusu yerde olması çok uzak bir ihtimaldi r.

Dimeşk şehrinin batı kapısı dışındaki Uveys-i Karanî'ye ait olduğu sanılan türbe de bu tip yerlerin bir başka örneğidir.

Ben şahsen Üyevsî Karanî'nin Dimeşk'de öldüğünü veya ömrünün her hangi bir döneminde bu şehre uğradığını söyleyen hiç bir ilim adamına rastlamış değilim. Bildiğimiz tek şey, bu zatın aslında Yemen'li olup oradan Irak'a gittiğidir. Kimi tarihçiler onun Sıffîn'de, kimi İran dolaylarında öldüğünü ileri sürerken kimisi de bu konuda başka ihtimalle r söz konusu etmektedi r. Fakat hiç bir ilim adamı onun Şam'da, değil öldüğünden bu şehre geldiğinden bile bahsetmem ektedir.

(Uveys-i Karanî; Üveys b. Amr El-Karni, El-Yemeni, El-Habid salih kişilerden birisidir . Fazileti hakkında Ömer b. Hattab Rasûlüllah'tan şöyle bir hadis nakletmiş: “size Yemen'den Üveys adında bir adam gelecek. Yemen'de annesinde n başka kimse bırakmıyor. Kendisine beyazlık vardır. Allah'a dua etti de onu kendisind en giderdi. Yalnız bir dinar veya dirhem kadar yer kaldı. Sizden kim ona rastlarsa sizin için istiğfar etsin. “Müslim Sabahenin faziletle ri kitabı, Üveys El-Karani'nin fazileti, babı, H. No: 2542, c. 4, s. 1968. Ömer b. Hattab ondan istiğfar etmesinin istediğini anlatmış. Daha sonra Üveys Kûfe'ye inip orada yaşamış. Sıffin olayında Âli ile birlikte şehid düşmüş. Bkz. Lisan El-Mizan, c. 1, s. 471, 475, Biy. 1449.)

Dimeşk'deki bu tür yerlerin bir başka örneği. Peygamber Efendimiz in (salât ve selâm üzerine olsun) eşi Ümmü Seleme'ye ait olduğu söylenen mezardır. Oysa tarihçiler Ümmü Seleme'nin (Allah ondan razı olsun) Şam'da değil, Medine'de öldüğünü ve ömründe Şam'a hiç gitmemiş olduğunu bildiriyo rlar. Çünkü Ümmü seleme, Peygamber imizin vefatından sonra Medine'den hiç ayrılmamıştır.

Söz konusu mezar her halde Ensar (Medine'li) müslümanlarından Ümmü Seleme Esma Bint-i Yezid b. Seken'e(77) ait olsa gerek çünkü Şehr b. Havşeb gibi bazı tanınmış Şamlılar bu mezarın sahibini: “Muaz b. Cebel'in amcasının kızı tanınmış kadın sahabî, fıkıh alimliği ve dindarlığı ile meşhur Ümmü Seleme” diye tanıtmaktadırlar. Akla gelebilec ek bir başka ihtimal de bu mezarın Yezid b. Muaviye'nin(78) eşi Ümmü Seleme'ye ait olmasıdır. Fakat bu ihtimal çok zayıftır. Çünkü Yezid'in eşi ne fıkıh bilgisi ve ne de dindarlığı ile ün yapmış bir kadın değildir. Görülüyor ki, bu tür yerlerle ilgili yanılgıların en önemli sebebi ortak veya değişikliğe uğramış isimlerdi r.

(Ümmü Seleme Esma Bint-i Yezid b. Seken; Büyük hanım sahabiler den olan bu hanımın asıl adı Esma binti Yezid b. El-Sekene b. Rafı b. İmreülkays El-Ensariye El-Evsiye, El-Eş-heli'dir. Kendisine hanımların hatibi de denilmekt edir. Yermuk savaşına katılmış. Rustad'ın ileri gelen rumlarından dokuz kişiyi öldürmüş. Bu olaydan sonra bir süre daha yaşamıştır. Bkz. El-İsabe, c. 4, s. 234, Biy. 58.)

(Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan El-Kuraşî, El-Emevi, babasının hicri 60 yılında ölümünden sonra saltanata geçti. Müslümanlar halife (!) olarak ona bey'at ettiler. Babası, ölümünden önce onun adına müslümanlardan bey'at almıştı (!). Yezid Hicri 26 yılında doğmuş olup hicri 64 yılında öldü-toprağı bol olsun” Bkz. El-Bidaye ve El-Nihaye, c. 8, s. 226, 236.)

Bu tür yerlerin bir başka tanınmış örneği de, Mısır'ın Kahire şehrinde bulunan bir türbedir. Sözde burada Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyn'in (Allah onlardan razı olsun) başı gömülüdür.

Bu iddianın asılsız dayanağına göre daha önce Askalan'daki bir türbede bulunan Hz. Hüseyin'in kesik başı oradan Kahire'ye getiriler ek bu türbeye gömülmüştür. Tarihçilerin ortak görüşüne göre bu iddia asılsızdır. Hiç bir araştırmacı Hz. Hüseyin'in kesik başının Askalan'da toprağa verildiğini söylememiştir. Bu konuda çeşitli iddialar vardır, ama bu ihtimal aralarında değildir.

Bu iddialard an birine göre Hz. Hüseyin'in kesik başı o gün Küfe valisi Ubeydulla h b. Ziyad'a götürülmüş ve o orada kendisine Peygamber imizin öfkelenmesine yol açan bir hadisi nakledilm iştir. Bazılarına göre de bu olay Şam'da Muaviye oğlu Yezid'in huzurunda meydana gelmiştir. Fakat bu iddia sağlam belgeli değildir. Çünkü söz konusu hadisin rivayet zincirind e adları geçen sahabiler o sırada Şam'da değil, Irak'da bulunuyor lardı.

(Ubeydulla h b. ziyad b. Ubeyd İbn Ziyad b. Ebi Süfyan olarak tanınır. Ziyad b. Übeyye'de denilir. Hicri 39 yılında doğdu. Muaviye onu H. 55 yılında Basra'ya vali tayin etti. Yezid'in saltanatı döneminde de Basra ve Kufe valilikle rinde bulundu. Hicri 67'de öldü. Bkz. El-Bidaye ve El-Nihaye, c. 8, s. 283.)

Bunların dışında daha bir çok tanınmış şahsiyetin adını taşıdığı halde bu şahsiyetlere ait olmadığı bilinen mezar ve türbelerde bu kategoriy e girer.

Gerçi cahil kimseler tersini sanırlar, ama hemen belirteli m ki, bu türbelerin hiç bir üstünlüğü, hiç bir fazileti yoktur. Sadece eğer bu mezarlar müslüman kimselere ait iseler diğer müslümanların mezarları gibidirle r, cahil kimseleri n onlara yakıştırmış oldukları gibi hiç bir özellikleri söz konusu değildir. Bu mezarlar iddia edilen şahsiyetlere ait oldukları takdirde de bir çok asılsız mezarın başında yapıldığını gördüğümüz gibi tören yeri edinileme zler. Bir başka ihtimal da bu mezarların isimleri belirsiz iyi müslümanlara (salihlere) ait olmasıdır ki, o zaman bu yerler bizim yukarıdaki sınıflandırmamıza göre ikinci kısma girerler.

Peygamber Efendimiz den (salât ve selâm üzerine olsun) veya başka peygamber lerden kalan izleri barındırdığı ileri sürülen bazı sözde kutsal izler de bu kategoriy e girer. Hz. ibrahim'in (selâm üzerine olsun) makamı olduğu sanılan Mekke'deki yer de böyledir.

Cahil kimseler tarafından üzerinde Peygamber imizin ayak izinin olduğuna inanılan Beytül Mukaddes'deki taş da bu sınıfa girer.

Hatta işittiğime göre kimi cahiller bu sözde izin, Cenab-ı Allah'a (c.c.) ait olduğunu sanıyorlarmış. Dimeşk'teki “Kadem Mescidi”nin ön tarafında bulunan ve Hz. Musa'nın (selâm üzerine olsun) ayak izi olduğu kabul edilen ayak izi de böyledir. Bu kanaat tamamen asılsızdır. Çünkü Hz. Musa ne Dimeşk'e ve ne de dolaylarına hiç gelmemiştir.

Bu tür yerlerin diğer bir örneği de, bazı yerlerin kimi rüyalarda oralarda görüldüler diye bazı Peygamber veya salih kişilere ait sayılmalarıdır.

Oysa müslüman alimlerin ortak görüşlerine göre Peygamber in veya salih bir kulun rüyada bir yerde görülmesi o yere hiç bir üstünlük kazandırmaz ve bu yüzden de hiç bir yerini ziyaret etmek ve nede dua ve namaz yeri edinmek gerekmez. Bu bir yahudî ve hristiyan geleneğidir.

Nitekim, bazı yerlere bu yahudî ve hristiyan geleneğine uyularak Peygamber in veya salih bir kişinin resminin yapıldığını veya bazı vücud organlarının işlendiğine rastlıyoruz.

Meselâ Dimeşk'de bulunan ve “Mescid-i Kef” diye anılan mescidde olduğu gibi. Burada Hz. Ali'ye ait olduğu söylenen bir el resmi vardır. Fakat bu put Cenab-ı Allah (c.c.) tarafından yıkılmıştır. Böyle yerlere bir çok İslâm ülkesinde rastlanab ilmektedi r.

Arap yarımadasında, Hicazda da böyle bazı yerler vardır. Meselâ Bedirden Mekke'ye giderken yolun sağında kalan mağara gibi. Bu mağaranın Peygamber imiz ile Ebu Bekir'in sığındıkları mağara olduğu sanılmaktadır. Bilindiği gibi Cenab-ı Allah (c.c.) bu olaydan Kur'an'da:

“Hani iki kişiden biri olarak mağaradayken” diye bahsetmek tedir. (Tevbe: 107, 109)

Oysa ilim adamlarının tartışmasız ortak görüşüne göre, Kur'an'da sözü geçen bu mağara Mekke yakınlarındaki Sevr dağında bulunan ve günümüzdeki Mekke halkı arasında da bilinen mağaradır.

Kendileri ne özellik atfedilen bu tür yerlerin hiç birine, hangisine olursa olsun, her hangi bir şekilde saygı göstermek İslâma uygun değildir. Çünkü; şeriatın saygın kabul etmediği bir yere saygı beslemek, yine şeriatın saygın kabul etmemiş olduğu bir zaman parçasına saygı göstermekten daha beter bir kötülüktür.

Sebebine gelince; maddi varlıklara saygı duyarak yanı-başlarında ibadet etmek, belirli bir zaman parçasına saygı beslemeye göre puta tapmaya daha yakın bir davranıştır.

Hatta namaz kılmaktan kaçınılması gereken yerler bile böyledir. Böyle yerlerde namaz kılan kimse, şahsen oralara karşı saygı beslemese bile buralarda namaz kılmakla oralara, öncelikle namaz kılma niteliği sağlayabileceği için, davranışının böyle bir tehlikeye yol açması kuvvetle muhtemel olduğundan böyle bir şeyden kaçınmalıdır.

Nitekim Peygamber Efendimiz, (salât ve selâm üzerine olsun) gerçek mezarların karşısında namaz kılmayı yasaklamıştır. İsterse orada namaz kılan kimse mezarda yatan ölü için namaz kılmayı kasdetmem iş olsun.

Yine Peygamber imizin sırf cuma günü ve Şaban ayının son günü oruç tutmayı yasakladığı gibi, istediği kadar bu günlerde oruç tutan kişi şahsen bu günleri özellikle oruç tutulacak günler olarak saymamış olsun. Çünkü; her hangi bir yer veya davranışa özellik tanınmaması düşünce plânında yasaklanınca bu yer veya davranışa fiilen özellik atfetmek yasaklanmış olur.

Bu tür yerlerin bir başka benzeri de Kur'an-ı Kerim'de:

“Yapısını bir yar kenarında kurup onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlana n” mescid şeklinde bize anlatılmış olan “Mescid-i Dırar” dır.

Yine Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile bu mescid:

“Bozguncul uk, küfür, müminler arasında ayrılık çıkarmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olan kimsenin gelişini gözetmek” ile yapıldığı için Cenab-ı Allah (c.c.) Peygamber imize (salât ve selâm üzerine olsun) orada namaz kılmayı yasaklamış ve bu mescidin yıkılmasını emretmiştir. (Tevbe, 107, 109)

Hiç şüphesiz dinimiz tarafından saygı gösterilmesi onaylanma mış olan bu tür ziyaret yerleri Allah'ın evlerine (mescid ve camilere) özenti olsun diye, Allah'ın saygın saymadığı yerlere saygı beslemek, ne yarar sağlama ve nede zarar verme gücü olmayan bir takım cansız maddeler karşısında saygı duruşu yapma, insanları kısaca Peygamber imize bildirile n prensiple r uyarınca ortaksız-tek Allah'a ibadet etmek anlamına gelen “sırat-ı müstakim'den (dosdoğru yoldan)” saptırmak, böyle yerleri tören ve toplanma yeri haline getirerek, halkın oraya gidip gelmesini gelenekleştirmek gibi amaçlar, maksatlar la ortaya çıkmışlardır.

Bu bölüme eklenebil ecek olan fakat aslında bu kategorid en olmayan bir takım yerler de kendileri ne isbatlana mamış özellikler yakıştırılan bazı yerlerdir . Meselâ falanca peygamber in veya salih kişinin mezarı yahud filanca peygamber in yada salih kişinin “makamı” olduğu ileri sürülen mezarlar ve yerler gibi. Bu iddialar doğru da olabilir, asılsız da olabilir. Yeryüzündeki ziyaret yerleri, çoğunlukla böyle şüpheli yerlerdir . Çünkü doğru olarak tespit edilebilm iş mezarlar ve “makamlar sayıca pek azdır.”

Bazı ilim adamlarının görüşlerine göre bu gün mezarının yeri kesinlikl e belli olan tek peygamber, bizim Peygamber imizdir. Bazılarına göre de Hz. İbrahim (selâm üzerine olsun) gibi daha bir kaç peygamber in de mezarları bellidir.

Fakat böyle durumlard a bazan söz konusu mezarın hangi yörede olduğu bilinebil ir, ama kesin olarak yeri belirlene meye-bilir. Dimeşk şehrinin “Küçük Kapı” semtindek i sahabi mezarlarının çoğu böyledir. Çünkü mezarların bulunduğu yer, günümüze kadar bir kaç kere değişikliğe uğramıştır. Böyle olunca meselâ, Hz. Bilâl'e (Allah ondan razı olsun) ait olduğu ileri sürülen mezarın sahiden onun mezarı olup olmadığı ancak özel araştırmalarla belirlene bilir. Gerçi söz konusu mezarın yeri kesinlikl e belirlene bilse bu günkü sözde mezar yüzünden her hangi bir seri hüküm gerekmez.

Fakat bizim asıl amacımız sözümüzün konusu olan özelliksiz yerlere saygı gösterme davranışının ya bu yerlerin hiç bir özelliği olmadığını bilerek veya özellik taşıdıklarını sanarak yapıldığını vurgulama ktır. Çünkü; bilmeden ibadet ve amel yapmak yasak olduğu gibi bilinenle re aykırı ibadet ve amel yapmakda yasaktır.

Eğer vaktiyle bu meseleler denetim altına alınmış olsaydı, savsaklan maz, dinî bütünlüğü koruma altında tutulup yanılgılardan uzaklaştırılacak olan bu ümmet, bu konularda kayıplara uğramazdı.

Bu türlü yerlerle ilgili hikâyeleri uyduranla r çoğunlukla bu yerlerin “Halkın malını haksızlıkla yiyen ve insanları doğru yoldan saptıran” korucuları (bakımcıları) ile çevrelerinde oturanlar dır.

Bu yerlerle ilgili olarak anlatılan hikâyelerin bazıları, çok etkilidir . Bu hikâyelerde işlenen motifleri n başlıcaları:

“Adamın birinin bu yerlerden birinde dua edip duasının kabul edildiği” veya

“Bu yerlerden birine adadığı bir adak üzerine dilediğinin yerine geldiği” gibi söylentilerdir.

Hemen belirteli m ki, vaktiyle putlara da bu tür gerekçelerle tapılıyordu.

Eski putperest kavimler, zaman zaman putlardan gelen sesler duyduklarını ileri sürerler, bazan da bunları ziyaret edince istekleri nin karşılandığını söylerlerdi. Bundan dolayı bu tür yerlerden medet umanları hüküm bakımından Hind budistler ine benzetebi liriz.

Belki de bu tür yerlere gösterilen saygı Kabe, Hacerül Esved ve mescidler gibi Allah tarafından saygı gösterilmesi buyurulan kutsal yerlere kıyas edilerek ortaya çıkarılmıştır.

Zaten iyice irdeleyec ek olursak, güneşe ve aya tapanların da bu tür kıyaslara dayandıklarını, yine bu tip yanıltıcı analojile rle insanlar arasında şirk (Allah'a ortak koşma) saplantısı meydana çıkmıştır.

Güvenilir kaynaklar dan öğrendiğimize göre Peygamber Efendimiz, (salât ve selâm üzerine olsun) adak adamayı hoş karşılamamış ve bununla ilgili olarak:

“O hiç bir hayır sağlamaz, sadece kişinin cimrilikt en sıyrılmasına yardımcı olur” buyurmuştur.

(Buhari, Yemin ve adaklar kitabı, adağı yerine getirme babı, H. No: 6693, 6694; Müslim, Adak kitabı, adak adamadan yasaklama ve onun birşeyi ortadan kaldıramadığını bildiren hadis babı, H. No: 2639, 1640, c. 1, s. 1260, 1263, Abdullah b. Ömer b. Ebi Hureyre'den.)

Düşünelim ki, şarta bağlı olarak bazı ibadetler adamak, yararsız ve hayır getirmez bir davranış olduğuna göre hiç bir fayda veya zarar sağlama gücü olmayan semboller e veya yerlere adak adamaktan nasıl hayır beklenebi lir?

Böyle yerlerde yapılmış olan bazı duaların kabul edilmiş olması durumlarına gelince:

Bunun sebebi, dua eden kimsenin çaresiz durumda oluşu ve Allah'a samimi bir şekilde sığınmış olması olabileceği gibi başka bir sebepten de kaynaklan mış olabilir.

Bu “başka sebepler” arasında dua sahibi hakkında fitne (imtihan, musibet) olsun diye yapılan dileğin kabul edilmiş olması ihtimalin i de gözden uzak tutmamak gerekir. Çünkü biz kafirleri n -putları önünde dua etmiş olmalarına ve onlara sığınmalarına rağmen- bazı dualarının kabul edilerek meselâ yağmura, zafere, şifaya ve rızka kavuşturulduklarını biliyoruz .

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Hepsine, onlara da bunlara da (yani dünyayı isteyenle re de ahireti isteyenle re de ve müminlere de kâfirlere de) Rabbinin bağışından imdad sağlarız, Rabbinin ihsanı, isteyen hiç kimseden kesilmiş değildir.” (İsra: 20.)

Cenab-ı Allah (c.c.) başka bir ayette de şöyle buyuruyor:

“Gerçekten insanlard an bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların kibir ve azgınlıklarını arttırırlardı” (Cinn: 6.)

Takdir edilen olayların gerçekleşme sebepleri hakkında söylenecek çok şeyler var, ama bu konuda ayrıntılara girmenin şimdi sırası değildir.

Bu konuda halkın yapacağı şey, Allah'ın (c.c.) Peygamber lerine göndermiş olduğu temel ilkelere sıkıca bağlı kalmak ve hem dünya hem de ahiret yararının bunda olduğunu bilmektir . İnşallah söz konusu etkilerin ardındaki bazı sebepleri ilerde, bu kitabın başka bir yerinde anlatmaya çalışacağım.

(Bu konu ile ilgili daha geniş bilgi edinebilm ek için müellifin Kaide Celiyye Fi Tevessül ve El-Vesile adlı basılı eserine baş vurabilir siniz.)
 
Üst Ana Sayfa Alt