A
Çevrimdışı
Yakup Deniz 4 gün önce yayınladığı videoda kendisine karşı reddiye veren bir kişinin iddialarına cevap verirken karşıdaki kişi Bakara Suresinin 256. Ayetini (Lâ ikrâhe fî-ddîn, Dinde zorlama yoktur.) Ayetini okuyor ve dinde zorlama olmadığını belirtiyor, Sonra Yakup Deniz 9.Sure olan Tevbe suresinin 5. Âyeti ve Bakara suresinin 193. Âyetini okumasını istiyor. Bakalım Bakara suresi 256. Âyet ile Bakara 193 ve Tevbe suresinin 5. Âyeti çelişiyor mu?
-Bakara 256 Âyeti: Dinde zorlama yoktur.
-Tevbe 5: O haram aylar çıkınca, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayın. Onları alıkoyun. Onların bütün geçit yerlerini tutun.
İlk önce Tevbe suresinin 5.Âyetinden hemen önceki ayet olan Tevbe 4'te ne geçtiğine bakalım: "Muahede yaptığınız müşrikler arasından, sonra size karşı bir eksiklik yapmamış, aleyhinizde kimseye yardım etmemiş olanlar müstesnadır." Allah azze ve celle Tevbe suresinin 4.Âyetinde Tevbe 5'teki emirden kimlerin muaf olduğunu açıklıyor.
"Haram aylar (eşhurü'l-hurum) çıktıktan sonra nerede bulursanız o müşrikleri öldürün, yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerine oturup beldeyin." (Et-Tevbe 5)
Bu, ANTLAŞMAYI BOZAN müşrikler için ziyadesiyle lütuf olan bir hükümdür. (İRŞÂDÜ’L- AKLİ’S-SELÎM İLÂ MEZÂYÂ EL-KUR’ÂNİ’L-KERÎM, Ebu’s-Su’ûd, Muhammed b. Muhammed el-Imâdî, Tevbe 9/5)
«Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin. Her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse peşlerini bırakın. Çünkü Allah çok yarlığayıcı, çok merhamet edicidir.» (Et-Tevbe 5)
Ey iman edenler, haram aylar çıkınca, AHİDLERİNİ BOZAN müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. (TEFSÎR-İ SEMERKANDİ Tevbe 9/5)
Bir grup kişiyle bir ahid yapıp, sonra ahdi bozunca onlara karşı savaşmanız Dinde zorlama olmamasıyla çelişen bir durum değildir, Nitekim bizle savaşanlara karşı savaşmamıza izin verilmiştir.
"Sizinle Savaşanlarla siz de Allah yolunda Savaşın ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez." (Bakara 2/190)
Bakara 193: "Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla Savaşın. Eğer vazgeçerlerse artık zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur."
Burada savaşılması emredilenler de 190. âyetteki topluluk, yani müslümanlara karşı savaş açanlardır. Âyetteki fitne kelimesi eski müfessirlerin çoğu tarafından “Allah’a ortak koşma, inkâr etme (küfür)” şeklinde açıklanmıştır (bk. Taberî, II, 194; Zemahşerî, I, 118; Şevkânî, I, 210). Fahreddin er-Râzî ise buradaki fitne kelimesiyle ilgili iki farklı açıklama getirmektedir: 1. Müslümanları dinlerinden döndürme tehlikesi ve riski, bu yöndeki baskılar, tertipler. 2. Düşman tarafından gelebilecek toplu saldırı riski.
Râzî’nin naklettiği iki yoruma göre de âyetteki savaş buyruğunun asıl hedefi, küfür ve şirki büsbütün ortadan kaldırmak ve herkesi müslüman yapmak değildir. Esasen insanları savaşarak müslüman yapmak pratik bakımdan da imkânsızdır. Çünkü iman bir ikna ve gönüllü kabul işi olup Kur’an-ı Kerîm de bunu açıkça ifade etmiştir (meselâ bk. Kehf 18/29; Hucurât 49/14). Öyle görünüyor ki âyetteki fitne kelimesi Râzî’nin işaret ettiği her iki anlamı da içermektedir.
Şu halde âyete göre savaşın ana hedefini, “müslümanları dinlerinden döndürme tehlikesini ve düşman tarafından gelebilecek toplu saldırı riskini ortadan kaldırmak, herkes için geçerli bir din ve inanma özgürlüğü ortamı sağlamak” şeklinde özetlemek mümkündür. Çünkü “dinin Allah için olması” yalnız İslâm dinine değil, diğer dinlere inanan ve dinlerinin gereklerini yaşayanların da baskıya mâruz kalmamaları, kendilerine din seçme hürriyetinin verilmesi hükmünü içermektedir. Çünkü zorlama sebebiyle dile getirilen imanın da ibadetin de hükmü ve değeri yoktur.
Âyetin sonunda “Fakat (müşrikler) vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına saldırmak yoktur” buyurulmakla birlikte, hangi şeyden vazgeçecekleri belirtilmemiştir. Bu ya küfür ve şirkten veya savaşmaktan vazgeçmek olabilir (Reşîd Rızâ, II, 211). Taberî bu kısmı her ikisinden de vazgeçmek şeklinde yorumlamış ve şöyle açıklamıştır: “Size savaş açan inkârcılar, savaşmayı bırakır da sizin dininize girer, Allah’ın size yüklediği vecîbeleri kabul eder, putlara tapma âdetlerinden vazgeçerlerse artık onlara saldırmayın, onlarla savaşıp cihad etmeyi bırakın. Çünkü yalnız zalimlere yani Allah’a şirk koşup O’na kulluk etmeyi reddedenlere, yaratıcılarından başkasına ibadet edenlere saldırılabilir” (II, 195). Ancak yine Taberî’nin aktardığı bilgilere göre (II, 195-196) âyetin, “...zalimlerden başkasına saldırmak yoktur” anlamındaki son cümlesi, “Size savaş açandan başkasıyla savaşmayın” şeklinde de açıklanmış olup kanaatimize göre bu yaklaşım, konumuz olan âyetlerin akışına, Kur’an’ın genel tavrına ve Hz. Peygamber’in Hudeybiye’de müşriklerle antlaşma yapması gibi tatbikatına (meselâ bk. Nisâ 4/90; Tevbe 9/1-6, 7) daha uygun düşmektedir (Hayrettin Karaman Kur'an Yolu, ilgili Âyet).
Kur’an’ı inceleyip düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı! (Nisâ 82)
Elhamdulillahi Rabbil Alemin.