H
Çevrimdışı
Babam Öldüğünde Zindandaydım Ben!
Zülküf Er
Yer Bingöl Zindanı. Zindan hayatımızın belki de en iyi günlerini yaşadığımız dönemlerden biri. 20 kişilik koğuşlarda kalıyoruz. Kapılar açık, koğuşlar arası rahat dolaşabiliyoruz. Bugün müebbetlik olarak zindanda olan Müslümanların o zaman da çoğunluğu oluşturduğu bir dönem.
Yürek yakan, göz yaşartan hatıralarla doludur zindan...
Yer Bingöl Zindanı. Zindan hayatımızın belki de en iyi günlerini yaşadığımız dönemlerden biri. 20 kişilik koğuşlarda kalıyoruz. Kapılar açık, koğuşlar arası rahat dolaşabiliyoruz. Bugün müebbetlik olarak zindanda olan Müslümanların o zaman da çoğunluğu oluşturduğu bir dönem.
Pazartesi ve Perşembe günleri görüş günümüz. Ana koridorun sağ tarafı bir gün diğer tarafı ise öbür gün görüş yapıyor. Görüş günü olmayan koğuşlar ise o günü oruçlu geçiriyorlar.
Aynı ilçeden veya köyden olan kardeşlerin ziyaretçileri genelde beraberce ve aynı gün geliyorlar. Bölgenin farklı yerlerinden Yusufiler olmasına rağmen sayısal olarak iki büyük grup var. İki grup halindeki Diyarbakır Dosyası ve Nusaybin dosyası… Hepsi bir birinden kahraman kardeşlerden oluşan bu dosyaların mensuplarının çoğunun halen içerde olduklarını ve çeyrek asra merdiven dayadıklarını da belirteyim.
O gün görüş mahalli oldukça kalabalıktı. Çünkü Nusaybinli yiğit kardeşlerimizin aileleri teşrif etmişlerdi. Görüş, sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki bölümde gerçekleştiriliyordu. Sabah başlayan görüş sona ermiş Namaz ve oruçlu olmayan koğuşların yemek yemesi için koğuşlara dönülmüştü.
Her görüş günü, aynı ilçeden olup da görüşçüsü gelen Yusuflar, görüş sonraları genelde bir araya gelir ve kendi aralarında memleketleri üzerine sohbet ederlerdi.
Aynı koğuşta birkaç Nusaybinli kardeşle beraber kalmaktaydık. Koğuşun üst katına çıktığımda Nusaybinli kardeşlerin çoğunun orada olduğunu gördüm. Genelde görüş sonraları bu tür kalabalıklar olurdu. Ama bu kez biraz farklı gibiydi.
Selam verip, Hayırdır, Nusaybinliler toplanmış, Nusaybin’den ne haberler var, türünden latife içeren birkaç kelâm ettim. Ama o an fark ettim ki, hepsinin yüzüne hüzün çökmüştü. Kimilerinin siması ağlamaklı idi. Kimiyse ağlıyordu.
O an yaptığım patavatsızlık için kendime çok kızmıştım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, kardeşlerden biri, `Beraber cezaevinde bulunan iki kardeşin babalarının şehid olduğunu” söyleyince donup kalmıştım.
Zindan ve Şehadet bir birinden çok da uzak kavramlar değildi biz Yusufiler için. Biz genellikle bu iki kavramı beraberce kullanır ve zindanla beraber Şehadeti de kendimiz için beklerdik. O dönem için 3-4 yıldan beridir zindanda olan iki muhterem kardeşimizin muhterem babaları Nusaybin`de eli kanlı katiller tarafından şehid edilmişti.
Şimdilerde aldıkları Müebbet cezalarıyla 20 yıldan beridir zindanda olan o iki kardeşimiz zindandayken babalarını yitirmişlerdi.
O an için hepimiz babamızı yitirmiş gibiydik. Neye yanacaktı bu kardeşlerimiz. Babalarının şehadetine mi yoksa son bir kez olsun görememeye, hayırlı birer evlat olarak babalarına karşı son vazifelerini yerine getirememeye mi?
Hepimiz kendimizi o kardeşlerin yerine koymaya, güncel tabirle empati yapmaya çalışmıştık. Acı gerçekten ağırdı. Acıyla gelen imtihan da ağırdı tabi… O iki salih evlat, en güzel sabırla sabredip Sabr-ı Cemil ile süslemişlerdi imanlarını… Sabır diyarında sabretmekten daha kolay ne olabilirdi ki o sabır kahramanları için?
Yıl 2000. Mardin Zindanı`ndayız. 2000`in musibeti duvarları aşarak zindana da çöküyordu gün be gün. Koğuş sisteminden oda ya da hücre sistemine geçilmiş, Mardin Cezaevi`nin büyük koğuşlarından 10-15 kişilik odalara geçmek zorunda kalmıştık.
Her görüş günü, ya bir yakınımızın, arkadaşımızın günlerden beridir gözaltında olduğunu öğreniyorduk ya da kardeşlerimizden onlarcasının tutuklandığını duyuyorduk. Basın zaten iftira ve karalama rekorunu çoktan kırmıştı.
Yine bir görüş günüydü. Görüşçümün geldiğini söylediler. Görüş yerine gidip kabine girdiğimde Annemin ağladığını gördüm. Küçük kız kardeşimle beraber gelmişlerdi. Yaklaşık 7 yıldır zindandaydım ve annem zor da olsa ben görüş kabinine girince ağlamayı yeni yeni bırakmıştı. Acıya alıştığından değil sırf ben üzülmeyeyim diye diğer analarımız gibi o da içine akıtıyordu artık gözyaşlarını benim yanımda.
Ne olduğunu sordum. İlçemizde de operasyon yapıldığını ve yapılan operasyon neticesinde 30 kadar Müslüman ile beraber kardeşimin de gözaltına alınıp tutuklandığını söylediler. Doğrusu ben bu duruma hiç de şaşırmamıştım. Çünkü neredeyse evlerimizin üzerinden uçan kuşlar bile işkenceden nasiplenmişti.
Şimdi evin iki oğlu da zindandaydı. Babamın durumunu sordum. İyi olduğunu söylediler. Ama onun bu durumu kaldırıp kaldıramayacağını merak ediyordum doğrusu. Teselliler ve iyi niyet temennileriyle o görüşü bir şekilde tamamladık.
Ondan sonraki periyotta görüşüme gelme süresinde bir aksama olunca, bir şeylerin istenildiği gibi gitmediğini anlamıştım. Birkaç hafta gecikmeli olarak görüşüme gelen Anneme nelerin olduğunu sordum. Zorla da olsa anlattı. İki oğlu zindandayken babam kalp krizi geçirmişti. Elhemdulillah hayattaydı. Ağır bir ameliyat geçirmişti.
Birkaç ay sonra diğer dosya arkadaşlarıyla beraber kardeşim de tahliye edilmişti. Babamın durumu da iyiydi.
Bir görüş günü, beklemediğim bir anda görüşçümün olduğunu öğrendim. Kabine gidince şaşırmıştım. Babam karşımdaydı. Kalp krizi geçirdikten sonra ilk kez gelebilmişti. O, her ne kadar iyiyim dese de camın ardından pek de iyi görünmüyordu. Görüş bitince vedalaştık. Ben terk edememiştim görüş kabinini. O dönüp giderken kendi kendime Bu Babamı son görüşüm, demiştim.
2000`in sonlarına gelmiştik. Ramazan Ayı`ndaydık. Her zaman ki gibi o yıl da Kadir Gecesi`ni tüm koğuşlarda hep beraber ihya etmiştik.
Bayram dolayısıyla ekstra bir görüş günü verilmişti. Ben o günü aileme haber veremediğim için o görüş gününde ziyaretçi beklemiyordum. Ama gelen olmuştu. Görüşe çağrılınca tabi ki de çok sevinmiştim.
Tam çıkmaya hazırlanırken bir arkadaş, bir abi tarafından çağrıldığımı söyledi. Abi o an için koğuşun üst katındaydı. Hemen oraya yöneldim. Hüzünlüydü. O an içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Bir şeyler söylemesi gerekirken söyleyemiyormuş gibi bir hali vardı.
Buyur abi, dedim. Bir şey diyeceğim ama nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, deyince ben anlamıştım. Korka korka ve titrek sesle, Babam mı vefat etmiş? Diye sordum. Sessizce, Evet, diyebildi…
Görüşe gelen kardeşim, durumu önce görüş yerindeki arkadaşlara söylemiş. Onlar da daha ben görüş yerine gitmeden durumu öğrenmemi istemişlerdi.
Zindan bir kez daha gelmişti üstüme üstüme. O an, Bingöl cezaevinde babalarının şehadet haberini aldığımız abi kardeş canlandı gözlerimde. Başta da belirttiğim gibi onlar babalarını yitirince hepimiz kendimizi onların yerine koymuştuk. Ama o acıyı şimdi tam olarak hissetmiştim ta yüreğimde…
Görüş Kabinine gidince, nedendir bilinmez Kardeşime, Annemi sormuştum ilk önce. Babam O mübarek gecede, Kadir Gecesinde bir kez daha kalp krizi geçirmişti. 63 yaşındaydı…
Düşünün bir kere, babanız vefat ediyor. Defnediliyor. Taziyesi bile bitiyor ve siz Babanızın vefatını tüm bu olanlardan sonra öğreniyorsunuz.
Çaresizlik bu kadar olurdu. Uzun uzun duvarları aşamamanın çaresizliği. Babanın tabutuna omuz bile verememenin çaresizliği. Firakın firakla sonuçlanan son perdesine sessizce, eyvallah, deyişin çaresizliği…
Duvarlar üstüne gelse de sabredeceksin. Boğazın düğümlense de sabredeceksin. Çıkıp hançereni yırtıncaya kadar bağırmak istesen de sabredeceksin. Sabredeceksin ve Allah`ın kitabına sarılacaksın.
Allah`tan yalnız değil orada insan. Çevresinde Yusufilerin olması ve hepsinin gerçek anlamda acını paylaşması bir nebze de olsa yatıştırıyor insanı.
Zindan gerçekten de; Diriler kabri olduğu gibi samimi dostlar edinme yeridir de aynı zamanda. Koğuşlarda genel olarak indirilen hatimlerin dışında kardeşlerin bireysel olarak okudukları Yasinler, Cüzler ve yaptıkları dualar belki de bu hikâyenin en güzel boyutu idi.
Zindanlarda yaşanan öyle acılar ve mağduriyetler var ki, bu benim yaşadığım onların zekâtı bile olamaz. Kardeşlerimiz halen memleket zindanlarında mescun iken bu acılar da yaşanmaya devam etmektedir.
Hz. Yusuf`a isnad edilen şu söz bu durumu en iyi şekilde özetliyor diye düşünüyorum.
"Burası belalar konağı, diriler kabri, düşmanları sevindiren, samimi dostlar edinme yeridir”
Selam ve Dua ile…
Zülküf Er
Yer Bingöl Zindanı. Zindan hayatımızın belki de en iyi günlerini yaşadığımız dönemlerden biri. 20 kişilik koğuşlarda kalıyoruz. Kapılar açık, koğuşlar arası rahat dolaşabiliyoruz. Bugün müebbetlik olarak zindanda olan Müslümanların o zaman da çoğunluğu oluşturduğu bir dönem.
Yürek yakan, göz yaşartan hatıralarla doludur zindan...
Yer Bingöl Zindanı. Zindan hayatımızın belki de en iyi günlerini yaşadığımız dönemlerden biri. 20 kişilik koğuşlarda kalıyoruz. Kapılar açık, koğuşlar arası rahat dolaşabiliyoruz. Bugün müebbetlik olarak zindanda olan Müslümanların o zaman da çoğunluğu oluşturduğu bir dönem.
Pazartesi ve Perşembe günleri görüş günümüz. Ana koridorun sağ tarafı bir gün diğer tarafı ise öbür gün görüş yapıyor. Görüş günü olmayan koğuşlar ise o günü oruçlu geçiriyorlar.
Aynı ilçeden veya köyden olan kardeşlerin ziyaretçileri genelde beraberce ve aynı gün geliyorlar. Bölgenin farklı yerlerinden Yusufiler olmasına rağmen sayısal olarak iki büyük grup var. İki grup halindeki Diyarbakır Dosyası ve Nusaybin dosyası… Hepsi bir birinden kahraman kardeşlerden oluşan bu dosyaların mensuplarının çoğunun halen içerde olduklarını ve çeyrek asra merdiven dayadıklarını da belirteyim.
O gün görüş mahalli oldukça kalabalıktı. Çünkü Nusaybinli yiğit kardeşlerimizin aileleri teşrif etmişlerdi. Görüş, sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki bölümde gerçekleştiriliyordu. Sabah başlayan görüş sona ermiş Namaz ve oruçlu olmayan koğuşların yemek yemesi için koğuşlara dönülmüştü.
Her görüş günü, aynı ilçeden olup da görüşçüsü gelen Yusuflar, görüş sonraları genelde bir araya gelir ve kendi aralarında memleketleri üzerine sohbet ederlerdi.
Aynı koğuşta birkaç Nusaybinli kardeşle beraber kalmaktaydık. Koğuşun üst katına çıktığımda Nusaybinli kardeşlerin çoğunun orada olduğunu gördüm. Genelde görüş sonraları bu tür kalabalıklar olurdu. Ama bu kez biraz farklı gibiydi.
Selam verip, Hayırdır, Nusaybinliler toplanmış, Nusaybin’den ne haberler var, türünden latife içeren birkaç kelâm ettim. Ama o an fark ettim ki, hepsinin yüzüne hüzün çökmüştü. Kimilerinin siması ağlamaklı idi. Kimiyse ağlıyordu.
O an yaptığım patavatsızlık için kendime çok kızmıştım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, kardeşlerden biri, `Beraber cezaevinde bulunan iki kardeşin babalarının şehid olduğunu” söyleyince donup kalmıştım.
Zindan ve Şehadet bir birinden çok da uzak kavramlar değildi biz Yusufiler için. Biz genellikle bu iki kavramı beraberce kullanır ve zindanla beraber Şehadeti de kendimiz için beklerdik. O dönem için 3-4 yıldan beridir zindanda olan iki muhterem kardeşimizin muhterem babaları Nusaybin`de eli kanlı katiller tarafından şehid edilmişti.
Şimdilerde aldıkları Müebbet cezalarıyla 20 yıldan beridir zindanda olan o iki kardeşimiz zindandayken babalarını yitirmişlerdi.
O an için hepimiz babamızı yitirmiş gibiydik. Neye yanacaktı bu kardeşlerimiz. Babalarının şehadetine mi yoksa son bir kez olsun görememeye, hayırlı birer evlat olarak babalarına karşı son vazifelerini yerine getirememeye mi?
Hepimiz kendimizi o kardeşlerin yerine koymaya, güncel tabirle empati yapmaya çalışmıştık. Acı gerçekten ağırdı. Acıyla gelen imtihan da ağırdı tabi… O iki salih evlat, en güzel sabırla sabredip Sabr-ı Cemil ile süslemişlerdi imanlarını… Sabır diyarında sabretmekten daha kolay ne olabilirdi ki o sabır kahramanları için?
Yıl 2000. Mardin Zindanı`ndayız. 2000`in musibeti duvarları aşarak zindana da çöküyordu gün be gün. Koğuş sisteminden oda ya da hücre sistemine geçilmiş, Mardin Cezaevi`nin büyük koğuşlarından 10-15 kişilik odalara geçmek zorunda kalmıştık.
Her görüş günü, ya bir yakınımızın, arkadaşımızın günlerden beridir gözaltında olduğunu öğreniyorduk ya da kardeşlerimizden onlarcasının tutuklandığını duyuyorduk. Basın zaten iftira ve karalama rekorunu çoktan kırmıştı.
Yine bir görüş günüydü. Görüşçümün geldiğini söylediler. Görüş yerine gidip kabine girdiğimde Annemin ağladığını gördüm. Küçük kız kardeşimle beraber gelmişlerdi. Yaklaşık 7 yıldır zindandaydım ve annem zor da olsa ben görüş kabinine girince ağlamayı yeni yeni bırakmıştı. Acıya alıştığından değil sırf ben üzülmeyeyim diye diğer analarımız gibi o da içine akıtıyordu artık gözyaşlarını benim yanımda.
Ne olduğunu sordum. İlçemizde de operasyon yapıldığını ve yapılan operasyon neticesinde 30 kadar Müslüman ile beraber kardeşimin de gözaltına alınıp tutuklandığını söylediler. Doğrusu ben bu duruma hiç de şaşırmamıştım. Çünkü neredeyse evlerimizin üzerinden uçan kuşlar bile işkenceden nasiplenmişti.
Şimdi evin iki oğlu da zindandaydı. Babamın durumunu sordum. İyi olduğunu söylediler. Ama onun bu durumu kaldırıp kaldıramayacağını merak ediyordum doğrusu. Teselliler ve iyi niyet temennileriyle o görüşü bir şekilde tamamladık.
Ondan sonraki periyotta görüşüme gelme süresinde bir aksama olunca, bir şeylerin istenildiği gibi gitmediğini anlamıştım. Birkaç hafta gecikmeli olarak görüşüme gelen Anneme nelerin olduğunu sordum. Zorla da olsa anlattı. İki oğlu zindandayken babam kalp krizi geçirmişti. Elhemdulillah hayattaydı. Ağır bir ameliyat geçirmişti.
Birkaç ay sonra diğer dosya arkadaşlarıyla beraber kardeşim de tahliye edilmişti. Babamın durumu da iyiydi.
Bir görüş günü, beklemediğim bir anda görüşçümün olduğunu öğrendim. Kabine gidince şaşırmıştım. Babam karşımdaydı. Kalp krizi geçirdikten sonra ilk kez gelebilmişti. O, her ne kadar iyiyim dese de camın ardından pek de iyi görünmüyordu. Görüş bitince vedalaştık. Ben terk edememiştim görüş kabinini. O dönüp giderken kendi kendime Bu Babamı son görüşüm, demiştim.
2000`in sonlarına gelmiştik. Ramazan Ayı`ndaydık. Her zaman ki gibi o yıl da Kadir Gecesi`ni tüm koğuşlarda hep beraber ihya etmiştik.
Bayram dolayısıyla ekstra bir görüş günü verilmişti. Ben o günü aileme haber veremediğim için o görüş gününde ziyaretçi beklemiyordum. Ama gelen olmuştu. Görüşe çağrılınca tabi ki de çok sevinmiştim.
Tam çıkmaya hazırlanırken bir arkadaş, bir abi tarafından çağrıldığımı söyledi. Abi o an için koğuşun üst katındaydı. Hemen oraya yöneldim. Hüzünlüydü. O an içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Bir şeyler söylemesi gerekirken söyleyemiyormuş gibi bir hali vardı.
Buyur abi, dedim. Bir şey diyeceğim ama nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, deyince ben anlamıştım. Korka korka ve titrek sesle, Babam mı vefat etmiş? Diye sordum. Sessizce, Evet, diyebildi…
Görüşe gelen kardeşim, durumu önce görüş yerindeki arkadaşlara söylemiş. Onlar da daha ben görüş yerine gitmeden durumu öğrenmemi istemişlerdi.
Zindan bir kez daha gelmişti üstüme üstüme. O an, Bingöl cezaevinde babalarının şehadet haberini aldığımız abi kardeş canlandı gözlerimde. Başta da belirttiğim gibi onlar babalarını yitirince hepimiz kendimizi onların yerine koymuştuk. Ama o acıyı şimdi tam olarak hissetmiştim ta yüreğimde…
Görüş Kabinine gidince, nedendir bilinmez Kardeşime, Annemi sormuştum ilk önce. Babam O mübarek gecede, Kadir Gecesinde bir kez daha kalp krizi geçirmişti. 63 yaşındaydı…
Düşünün bir kere, babanız vefat ediyor. Defnediliyor. Taziyesi bile bitiyor ve siz Babanızın vefatını tüm bu olanlardan sonra öğreniyorsunuz.
Çaresizlik bu kadar olurdu. Uzun uzun duvarları aşamamanın çaresizliği. Babanın tabutuna omuz bile verememenin çaresizliği. Firakın firakla sonuçlanan son perdesine sessizce, eyvallah, deyişin çaresizliği…
Duvarlar üstüne gelse de sabredeceksin. Boğazın düğümlense de sabredeceksin. Çıkıp hançereni yırtıncaya kadar bağırmak istesen de sabredeceksin. Sabredeceksin ve Allah`ın kitabına sarılacaksın.
Allah`tan yalnız değil orada insan. Çevresinde Yusufilerin olması ve hepsinin gerçek anlamda acını paylaşması bir nebze de olsa yatıştırıyor insanı.
Zindan gerçekten de; Diriler kabri olduğu gibi samimi dostlar edinme yeridir de aynı zamanda. Koğuşlarda genel olarak indirilen hatimlerin dışında kardeşlerin bireysel olarak okudukları Yasinler, Cüzler ve yaptıkları dualar belki de bu hikâyenin en güzel boyutu idi.
Zindanlarda yaşanan öyle acılar ve mağduriyetler var ki, bu benim yaşadığım onların zekâtı bile olamaz. Kardeşlerimiz halen memleket zindanlarında mescun iken bu acılar da yaşanmaya devam etmektedir.
Hz. Yusuf`a isnad edilen şu söz bu durumu en iyi şekilde özetliyor diye düşünüyorum.
"Burası belalar konağı, diriler kabri, düşmanları sevindiren, samimi dostlar edinme yeridir”
Selam ve Dua ile…