E
Çevrimdışı
Evet. Kafa bulandırmaya gerek yok. Her şey açık ve nettir. Allah'a hamdolsun.55 milyon insan yarın kafir mi olacak yani ?
Evet. Kafa bulandırmaya gerek yok. Her şey açık ve nettir. Allah'a hamdolsun.55 milyon insan yarın kafir mi olacak yani ?
Demokrasi; hayat, insan ve varlık konusunda özel bir düşünceye sahip olan bir dindir ve devleti dinden ayıran laik düşünceyi sabit kılan bir nizamdır.
Demokrasi dinine göre Allah-u Teâlâ için yapılacak ibadet ancak mescidler, kiliseler, zaviyeler ve mabedlere hastır. Fakat hayatın özel veya genel meseleleriyle ilgili konular demokrasi dinine hastır. Yani, demokrasi dininde yönetici olan kimsenin Allah-u Teâlâ'ya ait olan yetkileri kendisinde bulundurma yetkisi vardır. Fakat, Allah-u Teâlâ'nın hakkı olan konularla ilgili kanun yapma yetkisi yoktur. Zira böyle yaparsa dini siyasete alet etmiş olma ithamına maruz kalır veya kökten dinci ya da bölücü terörist ithamı ile karşılaşır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah’a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: "Bu, Allah’a ait şu da ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah’a ulaşmamakta, fakat Allah’a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne kötüdür!" (En’am: 136)
Demokrasi dinine göre; halk kendi kendine hükmeder. Yani; kanun koyan ve kendisine itaat edilen Allah-u Teâlâ değil, insandır.
Demokrasi dininde, Allah-u Teâlâ'nın dinine zıt olsa da, onunla alay edilse de, beşeri kanunlara muhalefet etmediği müddetçe inanç hürriyeti vardır. Dileyen dilediği fuhuşu yapar, zina eder, livata yapar vs...
Zira demokrasi dini için mukaddes hiç bir değer yoktur. Buna rağmen bu din, itiraz edilemeyen, hesab sorulamayan ve sorgulanamayan üstünlükte görülür.
Demokrasi dininde, batıl ve İslam’a zıt olsa bile, çoğunluğun görüşü mukaddes ve geçerlidir.
Demokrasi dininde değeri ve kudsiyeti ne olursa olsun, velev ki Allah-u Teâlâ'nın dini olsun, her konuda kişinin tercih hakkı vardır.
Demokrasi dininde yöneticinin seçimi konusunda, en basit ve cahil insanla, en takvalı ve alim insanlar eşit tutulur.
Demokrasi dininde; akidesi ve fikri ne olursa olsun, İslam’a aykırı olsa bile, siyasi partilerin ve değişik grupların oluşumu serbesttir.
Bu anlatılanlara göre demokrasi dininde, kendisine ibadet ve itaat edilen ilah, insanın heva ve hevesidir.
İşte bu sapık olan demokrasi fikrinin sahipleri, bu yeni din demokrasiye inanırlar ve düşmanlıkları, dostlukları, savaşları sadece bu din için yaparlar. Bu dine giren kimseyi kendilerine dost edinir, ona yardımcı olurlar. Bu dine girmeyen kimseye ise düşman olup ona savaş açarlar.
Demokrasi bir taguttur ve Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilen tagutların temelini oluşturur. Buna rağmen insanlar bu dine girmede hiç çekinmez ve tereddüt etmezler. Ona muhakeme olurlar ve onu hiç çekinmeden överler.
Şöyle şaşırtıcı bir durum vardır:
Kendilerinin müslüman olduklarını iddia eden kimseler yahudilik ve hristiyanlık dinine girmekten çekinirler. Buna rağmen demokrat, kominist, sosyalist veya laik bir partinin dinine girmekten hiç çekinmezler.
Oysa nasıl hristiyanlık ve yahudilik birer din ise demokrasi, kominizm, sosyalizm, laisizm de aynı şekilde birer dindir.
Bu dinlerin hepsi batıldır. Aralarındaki tek fark, hristiyanlık ve yahudiliğin semavi asıllı oluşu, demokrasi, komünizim, sosyalizm ve laisizmin semavi değil, heva ve hevesin ürünü oluşudur.
Dinin aslı Bakara /256 Nahl/36 Araf/54 de yazıyo bi okuyun inşaAllah Cehaleti mazeret görüyosanz da Araf /172 yeter inşaAllah.hala ali dediklerinizden delil istiyosanızda Tevbe Suresi 31 e muhatap olmşsnz Allahu alemSu dinin aslini bir aciklada bilelim.
Peki oy meselesi ayette, delaleti ve subutu kat'i bir sekilde mi aciklanmis ?Dinin aslı Bakara /256 Nahl/36 Araf/54 de yazıyo bi okuyun inşaAllah Cehaleti mazeret görüyosanz da Araf /172 yeter inşaAllah.hala ali dediklerinizden delil istiyosanızda Tevbe Suresi 31 e muhatap olmşsnz Allahu alem
Peki oy meselesi ayette, delaleti ve subutu kat'i bir sekilde mi aciklanmis ?
Sana soru sordum varsa bir alimden alintin yaz.Yok bende alimim diyorsan gorusune saygi duyuyorum.Taguttan beri olmak ne demek sence ? Veya Maide 46/47den ne anlıyosun? TAGUTU RUBİBİYET ULUHİYET TEWHİDİ NEDİR? Her asrın bi tagutu düzeni wardı we Kuranda düzeni ne olursa olsn tüm tagutları redetmemiz emredilmiş.sen tagudu nasıl red ediyosun?
Sana soru sordum varsa bir alimden alintin yaz.Yok bende alimim diyorsan gorusune saygi duyuyorum.
Her kafadan cikani delil olarak alsak...
Guzel kardesim bu yazin celiskilerle dolu oncelikle konulari tum yonleriyle okumalisin.CEHALET MAZERET MİDİR?
Hamd ve övgü; Alemlerin rabbi olan Allah’a (cc) mahsustur. O’ndan bağışlanma ve merhamet dilerim. Şehadet ederim ki, Allah’tan (cc) başka kanun koyucu, kulları üzerinde tasarruf sahibi, egemen ve ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed (sav) Allah’ın kulu, resulü, gönderilen son Peygamber, yolu izlenecek ve davası güdülecek tek önderdir.
Dinde yeri olmayan, sonradan ihdas edilerek dine karıştırılan her şey bidat’tır. Her bidat sapıklık, her sapıklık ise ateşe müstehaktır.
Günümüzde gündemde olan ve üzerinde çokça tartışılan meselelerden biriside, cehalet mazeret midir, değil midir konusudur. Bu konuyu burada naslar ile açıklamaya çalışacağız inşallah. Fakat bizim burada ele alacağımız cehalet konusu, amelî değil itikadî olacaktır. Yani Müslüman olan bir kişiyi, işlenmesi sonucunda İslam milletinden çıkartan ve işlendiği sürece kişinin Müslüman olmasına engel olan büyük şirkte cehaletin mazeret olup olmadığı konusu. Bu mesele Allah’ın (cc) kitabında ve Resulü (sav)’in sünnetinde oldukça sarih ifadeler ile açıklanmış olmasına rağmen, bu beyyinelerden sonra bugün insanların çoğunluk olan kısmı bu naslar ile amel etmeyi bırakarak, meseleye nefsî yaklaşıp, Allah ve Resulünün murad etmediklerini insanlara din diyerek sunmuş ve kendilerinin sapması ile birlikte, Kur’an ve Sünnetin doğru anlaşılmamasında da büyük rol oynamışlardır.
Kimisi; ‘’cehalet mazeret midir değil midir bu bizim meselemiz değil, gündemimizi bunlar işgal etmemeli ‘’ diyerek Allah’ın (cc) önem verdiği ve iman şartına bağladığı bu meseleyi küçümseyerek önemsiz görmüş, kimisi akıllı olduğunu düşünerek aklı ile meseleye yaklaşıp insanlara meydanlarda gösteriler yaparak! meseleyi delillendirmeye çalışmış ve hatta insanları derneklerine almadan önce onlardan mutlak olarak cehaleti mazeret görmelerini şart koşarak batıla davet mücadelelerinden taviz vermemişlerdir. Dikkat edilecek bir husus da, büyük şirkte cehaleti mazeret gören kişiler, bu inançlarını Allah’ın kitabı ve Resulünün sünneti ile delillendirememiş, bu konuda mantık kurarak aklÎ nakiller ile yorumlar yapmışlardır. Ve bu kişilerin durumu, Kur’an da ve sünnette açık naslar ile sabit olmasına rağmen namazın farz olmadığını kanıtlamaya çalışan, bu uğurda mücadele veren kişilerin durumu gibidir. Kendileri için Allah’tan hidayet dileriz…
Öncelikle şunu iyi bilmek gerekir ki, Allah (cc) insanları yalnızca Kendisine kulluk etmeleri için yaratmış ve gönderdiği Peygamberler, kitaplar, sahifeler ile de sadece insanlardan şirk koşmamalarını ve yalnızca Kendisine ibadet etmelerini istemiştir. Dünya hayatının bir imtihan alanı olarak oluşturulması ve insanoğlunun yaratılması sadece bu amaç doğrultusunda olmuştur.
“Ben cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)
“Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz Rahman’dan başka kulluk edilecek ilâhlar kılmış mıyız?” (Zuhruf: 45)
“Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona: “Benden başka İlâh yoktur; şu halde yalnızca bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 25)
“Andolsun ki biz, “Allah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının” diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.” (Nahl: 36)
Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında bunlar gibi daha bir çok ayette, tüm Peygamberlerin ortak çağrılarının, indirilen kitapların ve sahifelerin sadece bu minval üzerinde olduğu kolaylıkla görülecektir. Yaratılış amacı bu olmasına rağmen, bunun adına gönderilen peygamberlerin ve kitapların içerdiği asıl mesaj bu iken, bugün hala birileri tarafından bu hüccetler yetersiz görülerek insanların şirklerini cehalete bağlayıp onlara Müslüman muamelesi yapan birçok insan bulunmaktadır.
Allah (cc), Kur’an-ı Kerim de cahil kavramını kime veya kimler için kullanmıştır? Bu kelimeyi acaba günümüzde insanların bazı sebeplerden dolayı birbirlerine kullandıkları nedenlerden ötürümü kullanmıştır? Konunun bu kısmını iyi kavramak bize bu meseleyi doğru anlamamıza yardımcı olacaktır. İnsanlar birilerini cahillik ile itham ederken; üniversite mezunu olmamasına, okuma yazma bilmemesine vb… sebeplere dayanarak itham ederler. Fakat Allah (cc) insanlara bu nedenlerden ötürü değil, insanların müşrik olmalarından dolayı onları cahillik ile itham etmektedir. Yani Allah cahil kavramını genel anlamda kafirlere, müşriklere, münafıklara kullanır. Allah indinde itikadi yönden cahil kişi müşrik olan kişidir ve Allah kişinin müşrikliğini cehaletten dolayı olmasına bağlamıştır.
“De ki: Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (Zumer: 64)
“Dedi ki: “İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” (Ahkaf: 23)
“Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum.” (Hud: 29)
Allah (cc) ve O’nun göndermiş olduğu elçileri, müşrik olan insanları cahillikle suçluyor ve bu cehaletlerinin müşrik olmalarına engel olmadığını vurguluyorlarken, bugün birileri insanların şirklerini cahilliklerine bağlayarak onların mazur olduklarını savunmaktadırlar.
Şeytanın hiçbir kitabı ve açıklayıcı bir belgesi olmamasına rağmen, bugün insanların çoğu aklını onun yoluna girme istikametinde çalıştırarak uyku hariç günlerinin tamamını Allah’ın yasakladığı tüm şer işleri öğrenmek için harcarken, Allah’ın (cc) insanlara gönderdiği kitapların ve Peygamberlerin olmasına rağmen, aklını bu yönde kullanmayıp, sadece birkaç saatini ayırıp dinini öğrenmesi mümkün olduğu halde buna tenezzül dahi etmeyen kişilerin cehaletlerini özür kabul etmek, Kur’an’ın, Sünnetin ve temiz fıtratın kabullenmeyeceği bir durumdur.
Mal ve servet yığma gayreti içerisine girerek, dünyalık menfaatleri elde etmek adına her türlü hesabı yapan, zamanlarının büyük bir kısmını bunun için ayıran insanoğlu akıllı olarak kabul edilirken, iş Allah’ın (cc) dinine gelince dinini öğrenmesi için birkaç saatini bile ayırmayan insan cehaletinden dolayı mazur kabul edilmektedir. Kaldı ki üzerinde bulunduğumuz coğrafyada hemen hemen her evde Allah’ın (cc) kitabı ve Resulünün sünneti mevcut ve olmayanların ise bunlara ulaşması bir o kadar kolaydır. Bu kısa açıklamadan sonra bu meseleyi yani insanların cehaletlerinin özür olmadığını, itikadi açıdan cahil olan kişilerin müşrik olduklarını önce Allah’ın (cc) ayetleri ile delillendirelim inşallah. Tevfik Allah’tan…
Kur’an-ı Kerimden deliller:
1. Delil:
“Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi. (İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.” (Beyyine: 1, 2)
Bu ayette Allah (cc), daha kendilerine Peygamberin dahi gönderilmediği kişilere müşrik demiş ve bu konuda onların cehaletlerini asla kabul etmemiştir. Ayrıca bugün insanların elinde ehl-i kitabın tahrif edildiği gibi bir kitap değil aksine ayetleri muhkem kılınmış ve Allah (cc) tarafından korunarak günümüze kadar ulaşmış evrensel bir kitap ve Allah’ın nasip etmesi doğrultusunda günümüze kadar ulaşan Peygamber (sav)’in hadisleri mevcuttur. Buna rağmen bu insanlık cehaletleri ile mazur sayılıyor fakat yukarıda ki ayette adı geçen ve ellerinde tahrif edilmiş kitapları olan ve kendilerine gönderilen bir Peygamberleri bile olmayan insanlar mazur sayılmıyor!
2.Delil:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa: 48)
“Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.” (Nisa: 116)
“…Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktu” (Maide: 72)
Bu akımı savunan kişilerin çoğunluk olan kısmı şuna inanmaktadırlar; kişi şirk ameli işliyor fakat bunu cahil olduğundan dolayı yapıyor. Dolayısı ile bu bakımdan da mazeretli sayıldığından müslüman oluyor. Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde dikkat edilecek olursa Allah (cc), mukallid, tevil sahibi, cahil gibi ayırımlara gitmemiş, şirk fiilini işleyen kişiyi asla affetmeyeceğini bildirmiş ve bu hal üzere ölen kişiye cenneti haram kılacağını bildirerek bir nevi müşrik kişi hakkındaki hükmü perçinlemiştir.
3. Delil:
“Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.” (Tevbe: 6)
Bu ayette açıkça anlaşılmaktadır ki, din tamamlanmamış olmasına rağmen ki Resulullah (sav)’in henüz nübüvvet görevi devam etmekte, bana Allah’ın kelamını anlat diyen bir kişiyi Allah cehaletini özür saymayarak tekfir etmektedir. Ve bu kişinin müşrikliğini ise cehaletine nisbet ederek onların bilmeyen bir kavim olmalarını bildirmektedir. Onların bilmeyen bir kavim olmaları, cahil olmaları, müşrik olmalarına engel olmamıştır.
4. Delil:
“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Derler ki: «Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.» Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” (Enam: 130)
“Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler. (Bekçiler Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.” (Mu’min: 49, 50)
“Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (hıristiyanlara ve yahudilere) indirildi, biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik demeyesiniz diye; Yahut “Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi.” (Enam: 156, 157)
Yukarıdaki ayetlerden anlaşılmaktadır ki, Kuran ve sünnetin varlığından sonra kişinin büyük şirkte asla mazereti söz konusu olamaz. Allah kullarına zulmedici değildir. Bilakis kullarına doğru yollarını bulabilmeleri için tüm imkanları sağlamış, kitaplar ve elçiler yollamıştır.
İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik).
Bu ayetleri tekrar hatırlatarak şimdi bende sizlere soruyorum. Size Allah’ın kitabı ile bu kitabı açıklayan peygember gelmedi mi? (geldi) O halde bu iki hüccetin varlığından sonra hangi cehaletten söz edebiliriz ki? Cehaleti mazeret kabul eden kişiler, kişinin kendisinden hesaba çekileceği Kur’an’ın ve sünnetin gönderilmediği bir toplumu değil aksine, Kuran ve sünnetin mevcut olduğu, bunlara ulaşmanın hiçbir zoruluğunun olmadığı fakat bunlara rağmen dünya hayatına göz dikerek erindiği veya önemsemediği için bu iki kaynağa bakmayan kişilerin cahilliklerinin mazeret olduğunu ısbatlamaya çalışmaktadırlar!
5. Delil:
“Hani Rabbin Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.” (Araf: 172)
Allah (cc) kullarını henüz yaratmadan önce onları huzuruna alarak, kendisinden başka rab olmadığına dair onları şahit tutmuş, O’na hiçbir şeyi şirk koşmamalarına dair onlardan söz almıştır. Ve bunu yapmasının sebebi de ayette belirtildiği gibi; kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. Evet insan o günü hatırlamıyor olabilir. Fakat bu sözleşmeden sorumlu tutulmuştur. Ayrıca bugün yer yüzünde Allah’ın varlığını inkar eden kişi sayısı yok denecek kadar azdır. Kişi gökyüzüne, yeryüzüne, meyvelere, sebzelere, hayvanlara yaratılmış olan tüm canlılara baktığında üstün güç ve kuvvet sahibi olan Allah’ın varlığını bilir. Bu birinci mesele. İkincisi ise, Allah insanı yaratırken fıtrat dini üzere yaratır. Yani kişinin fıtratını kendisinden başka bir ilah’ın olmadığına meyilli olarak yaratır. Gönderdiği Peygamberlerin mesajı, indirdiği sahife ve kitapların hükümleri insan fıtratına birebir uyumludur. Kişi peygamberin ve kendisine yollanan kitabın muhatabı olduğunda onu red etmesi fıtratına tamamen aykırı bir durumdur. Dolayısı ile bunu ancak inkarcılığından ötürü yapar. Kişinin Allah’ın varlığından haberdar olması, fıtratına yerleştirilen tek ilah anlayışı ile Peygamberlerin getirdiği mesajların, gönderilen kitapların hükümlerinin fıtrat ile uyumlu olmaları birleştiğinde sözünü ettiğimiz ayetin hükmü daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısı ile bu ayette, insanların şirklerinde mazeretli olmadığının en açık delillerindendir. Cehaletin mazeret olmadığına dair Kur’an’da olan delilleri çoğaltmak mümkündür. Fakat konumuzun izahı için bu kadarını yeterli görüyoruz.
Sünnetten deliller
1. Delil:
Enes radiyallahu anh anlatiyor: “Bir adam: “Ey Allah’ın Rasulü babam nerededir?” diye sormustu.
“Cehennemde!” buyurdular. Adam (gitmek uzere) geri donunce, Aleyhissalatu vesselam adami cagirdi ve:
“Muhakkak ki, benim babam da senin baban da atesteler!” buyurdu.”
(Muslim, İman 347; Ebû Dâvûd, Sunne, 17; Ahmed b. Hanbel, Musned, 119, 268.)
2. Delil:
Ebu Hureyre’den (r.anh) yapılan bir rivayete göre Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: “Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi”
(Muslim, Cenâiz, 105, 106, 108; Tirmizî, Cenâiz, 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77; Nesâî, Cenâiz, 101; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 441; V, 356.)
Resulullah (sav)’ın anne ve babası bilindiği üzere daha kendisine Peygamberlik verilmeden önce ölmüşlerdi. Bu hadislerden anlıyoruz ki daha ortada bir Peygamberin olmamasına rağmen Allah (cc) onları mazeretli kabul etmemiş ve Resulü ile bizlere onların durumunu bildirmiştir. Peygamber (sav)’in anne ve babası nübüvvetten önce ölmelerine rağmen cehaletleri nedeni ile mazur sayılmamışlar da, bugün Kur’an’a ve sünnete ulaşmanın en kolay olduğu dönemde, her evde bu iki kaynağın bulunduğu ortamdaki insanların cehaletleri ile mazur kabul edilmeleri nasıl mümkün olabilir?
3. Delil:
Resulullah (sav) tevbe suresi 31. Ayeti okuduğu sırada, daha önceden ehl-i kitap olan, sonradan islam ile müşerref olan adiy b. Hatim (ra) şöyle dedi:
Ey Allah’ın rasulü. Onlar din adamlarını, önderlerini, Allah’tan başka rab edinmiyorlar ki!
Resulullah (sav): Onların din adamları, önderleri, Allah’ın yasak dediğine serbest, serbest dediğine ise yasak dediklerinde onlar onlara itaat ediyorlarmıydı?
Adiy b. Hatim (ra): Evet ediyorlardı cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah (sav): İşte bu onlara ibadet etmeleridir, buyurdu. (Tirmizi, tefsir, 9. Sure, 31. Ayet)
Yukarıda altı çizili olan cümlede görüldüğü üzere, Adiy b. Hatim, önderlerini ve din adamlarını rab edinmelerinden, onlara masiyet olan konularda itaat etmelerinin bir ibadet eylemi olduğundan habersiz olmalarına rağmen cehaletleri ile mazur sayılmamışlar ve ayetin son kısmında ki ‘’Allah, müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzehtir.’’ lafzının muhatabı olmuşlardır.
Naklî deliller
1. Delil:
İmam Şafii şöyle der:
“Eğer cahil cehaletinden dolayı mazur olmuş olsaydı, cehalet ilimden daha hayırlı olurdu. Çünkü kuldan teklif yükünü kaldırmış ve kalbini sıkıntı türlerinden rahatlatmış olurdu. Tebliğ ve öğrenme imkanından sonra, kul için hükmün cahili olmasında bir delil yoktur.”
(El-Mensur fi’l-Kavaidi’l-Fıkhiyye, 2/15, 17)
Sadreddin el-Konevî şöyle der:
“Eğer bir kimse, itikat etmediği halde kendi isteği ile bir küfür kelimesi söylerse kafir olur. Çünkü hükmüne razı olmasa da bunu işlemesiyle razı olduğunu göstermektedir. Bu, küfür sözüyle şaka yapan gibidir. Zira bu kimse, hükmüne razı olmasa bile kafir olur ve alimlerin genelinin yanında cehaleti ile de mazur olmaz.”
(Fıkhu’l-Ekber şerhi, Ali el-Kari, s;421)
İbn Teymiyye el-Hanbelî el-Harrani şöyle der:
“Netice olarak; kim küfür olan bir söz söyler veya fiili işlerse, bununla kafir olur. Kafir olmayı kast etmese bile. Çünkü Allahu Teala’nın diledikleri dışında hiç kimse küfre girmeyi kast etmez.”
(Es-Sarimu’l-Meslul: 177, 178)
Şeyh Nuseyruddin Muhammed b. Abdullah es-Samiri el-Hanbeli şöyle der:
“Kim şaka ile küfür kelimesi söylerse kafir olduğuna hükmolunur.”
(El-Mustevab fil-fıkhı’l-Hanbeli: 3/ 2339)
Şeyh Süleyman b. Abdullah en-Necdi şöyle der:
“Allahu teala’nın: ‘’Özür dilemeyin, muhakkak ki siz imanınızdan sonra kafir oldunuz.’’ Ayeti delildir ki, kişi küfür işlediğinde, kafir olacağını bilmez veya buna itikat etmezse bununla mazur olmaz, bilakis sözlü ve ameli fiili ile kafir olur.”
(Teysiru’l-Azizu’l- Hamid, s; 554, 555)
İmam Ebu Hanife’nin mezhebinin alimlerinden ‘’Mecmeu’l-Fetava’’ adlı eserinin sahibi şöyle der:
“Eğer bir kimse küfür kelimesi konuşursa kafir olur. Ve yine bir topluluk ondan bunu kabul ederlerse onlarda kafir olurlar ve cehaletleri ile mazur olmazlar.”
(Şerhuş-şifa, 2/ 453)
Hanefi alimlerinden Şeyh ibn Hacer el-Heytemi şöyle der:
“Kim küfür kelimesi telaffuz ederse kafir olur. Küfür olduğuna itikat etmese bile. Ve cehaleti ile de mazur olmaz. Yine ona gülen veya onu hoş karşılayan veya ondan razı olan da kafir olur.”
(El-İlam bi kavadii’l-İslam: s, 40)
Kadı İyad şöyle der:
Hanefi alimlerinin cehaletin mazeret olmayışı ile ilgili yaptıkları konuşmalarına karşılık şunu söyler; ‘’Hiç kimse küfürde cehaleti ile mazur olamaz.’’
(Eş-Şifa bi şerhi Ali el-Kari: 2/ 429)
İmam Karafi el- Maliki şöyle der:
“Şeriat sahibinin şeriatta müsamaha göstermediği ve işleyeni affetmediği cehalettir. Bunun kuralı: sakınılması çok zor olmayan ve nefse meşakkatli gelmeyenlerdir. Bunlar affolunmamıştır ve fiilinden teklif kalkmamıştır. Bu kısım, usuluddin de, itikatlarda, usulu fıkıhta ve bazı fer’i fıkıh hükümlerinde geçerlidir. Usuluddin meselesinde ise cehalete itibar olunmaz. Sahih akidenin sorarak ve araştırılarak öğrenilmesi gereklidir. “
(El-Furuk: 2/ 149)
Abdurrahman b. Hasan şöyle der:
“Alimler istikamet menhecinde yürümüşler ve mürted babını zikretmişlerdir. Onlardan hiç birisi; bir küfür söylediğinde veya bir küfür işlediğinde, bunun kelime-i şehadet’e zıt olduğunu bilmezse cehaletinden dolayı kafir olmaz, dememişlerdir. Allah teala kitabında beyan etmiştir ki, bazı müşrikler cahil ve mukallittirler ve cehaletleri ve taklitlerinden dolayı Allah teala onların azabını kaldırmamıştır.”
(Feteva el eimmetin necdiyye; 3/ 232)
Aynı eserin farklı bir yerinde ise şöyle der:
“Kuşkusuz Alla teala, ellerinde bir kitabı bulunmayan cahiliyye ehlini bu büyük şirk de mazur görmemiştir. Allah’ın kitabı ellerinde bulunan ve onu okuyan bir ümmet nasıl mazur olabilir?”
(a.g.e. 3/ 226)
Muhammed b. Abdulvahab’a davetten önce ölen ve islama ulaşamayan kimse sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
“Davet ulaşmadan ölen kimse hakkında ki hüküm, eğer şirk fiili ile biliniyor ve onu din olarak benimsemiş ve bu hal üzere ölmüşse, bu kimsenin zahiri hali küfür üzere öldüğüdür. Ona dua edilmez, kurbanı kesilmez ve onun yerine sadaka verilmez.”
(Ed-durerus-seniyye: 3/ 133, 134)
Hafız imam Şemsuddin ibn Kayyım el Hanbeli şöyle der:
“İslam, Allah’ı birleme, yalnızca Ona ibadet etme ve Ona şirk koşmama, Allah’a ve Resulüne iman ve getirdiklerine tabi olmadır. Kul, bunları yapmadığında müslüman olmaz. Eğer inatçı bir kafir değilse cahil bir kafirdir. Bu tabakanın son hali, onların inatçı olmayan cahil kafirler olmalarıdır. Onların inatçı olmamaları onları kafir olmaktan kurtarmaz. Zira kafir, ya inat ile ya da cehalet ve inat ehlini taklitle Allah’ın birliğini inkar eden ve resulünü yalanlayandır.”
(Tariku’l-Hicreteyn: s, 382)
İtikadi yönden işlenen büyük şirkte cehaletin mazeret olmadığı ile ilgili olan bu nakilleride çoğaltmamız mümkündür. fakat konunun izahı açısından bu kadarını yeterli buluyoruz.
Özet olarak şunu söyleyebiliriz; Dini için vakit ayırmayan, dinini önemsemeyen, atalarından gördüğü bir yol üzere giderek onların itikatlarını din diye benimseyen veya ellerine Allah’ın kitabını alarak din adamı kisvesinde insanları şirke davet eden günümüz insanlarının, Allah’ın kitabı ve resulünün sünneti ulaşmasına rağmen cehaletlerini özür kabul etmek Allah’ın müşrikler hakkında ki hükümlerine muhalefet etmektir.
Evet bana oyle bir ayet getirmeni istiyorum ki oda yok bundan dolayi oy meselesi dinin aslina girmez.Kendin bile itiraf ediyorsun acik bir konu olmadigini lakin gafletiniz\cehaletiniz bunun onune geciyorSana oy kullanmak şirktir diye ayet mi gerekiyor subhanAllah selef alimlerini delil getirsek de kabul etmiyosnz.çünkü siz şimdiki belamları alim edinmişsiniz.UHUD abla yukarıda yazmş bi sürü delil okuyup anlamak isteyene. inanın tewhidi bilmeyen bir müşrik bile bu konuyu öyle güzel anlayabiliyor ki..ama tewhidi bildiğini iddia edenler tewil peşinde neyse selametle..
Bir alimden dinin asli bu dur bu asillarda cehalet\tevil\mazeret yoktur diye bir nakil bilmiyorum kardesim.Bana dinin aslını anlatırmısın?
CEHALET MAZERET MİDİR?
Hamd ve övgü; Alemlerin rabbi olan Allah’a (cc) mahsustur. O’ndan bağışlanma ve merhamet dilerim. Şehadet ederim ki, Allah’tan (cc) başka kanun koyucu, kulları üzerinde tasarruf sahibi, egemen ve ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed (sav) Allah’ın kulu, resulü, gönderilen son Peygamber, yolu izlenecek ve davası güdülecek tek önderdir.
Dinde yeri olmayan, sonradan ihdas edilerek dine karıştırılan her şey bidat’tır. Her bidat sapıklık, her sapıklık ise ateşe müstehaktır.
Günümüzde gündemde olan ve üzerinde çokça tartışılan meselelerden biriside, cehalet mazeret midir, değil midir konusudur. Bu konuyu burada naslar ile açıklamaya çalışacağız inşallah. Fakat bizim burada ele alacağımız cehalet konusu, amelî değil itikadî olacaktır. Yani Müslüman olan bir kişiyi, işlenmesi sonucunda İslam milletinden çıkartan ve işlendiği sürece kişinin Müslüman olmasına engel olan büyük şirkte cehaletin mazeret olup olmadığı konusu. Bu mesele Allah’ın (cc) kitabında ve Resulü (sav)’in sünnetinde oldukça sarih ifadeler ile açıklanmış olmasına rağmen, bu beyyinelerden sonra bugün insanların çoğunluk olan kısmı bu naslar ile amel etmeyi bırakarak, meseleye nefsî yaklaşıp, Allah ve Resulünün murad etmediklerini insanlara din diyerek sunmuş ve kendilerinin sapması ile birlikte, Kur’an ve Sünnetin doğru anlaşılmamasında da büyük rol oynamışlardır.
Kimisi; ‘’cehalet mazeret midir değil midir bu bizim meselemiz değil, gündemimizi bunlar işgal etmemeli ‘’ diyerek Allah’ın (cc) önem verdiği ve iman şartına bağladığı bu meseleyi küçümseyerek önemsiz görmüş, kimisi akıllı olduğunu düşünerek aklı ile meseleye yaklaşıp insanlara meydanlarda gösteriler yaparak! meseleyi delillendirmeye çalışmış ve hatta insanları derneklerine almadan önce onlardan mutlak olarak cehaleti mazeret görmelerini şart koşarak batıla davet mücadelelerinden taviz vermemişlerdir. Dikkat edilecek bir husus da, büyük şirkte cehaleti mazeret gören kişiler, bu inançlarını Allah’ın kitabı ve Resulünün sünneti ile delillendirememiş, bu konuda mantık kurarak aklÎ nakiller ile yorumlar yapmışlardır. Ve bu kişilerin durumu, Kur’an da ve sünnette açık naslar ile sabit olmasına rağmen namazın farz olmadığını kanıtlamaya çalışan, bu uğurda mücadele veren kişilerin durumu gibidir. Kendileri için Allah’tan hidayet dileriz…
Öncelikle şunu iyi bilmek gerekir ki, Allah (cc) insanları yalnızca Kendisine kulluk etmeleri için yaratmış ve gönderdiği Peygamberler, kitaplar, sahifeler ile de sadece insanlardan şirk koşmamalarını ve yalnızca Kendisine ibadet etmelerini istemiştir. Dünya hayatının bir imtihan alanı olarak oluşturulması ve insanoğlunun yaratılması sadece bu amaç doğrultusunda olmuştur.
“Ben cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)
“Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz Rahman’dan başka kulluk edilecek ilâhlar kılmış mıyız?” (Zuhruf: 45)
“Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona: “Benden başka İlâh yoktur; şu halde yalnızca bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 25)
“Andolsun ki biz, “Allah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının” diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.” (Nahl: 36)
Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında bunlar gibi daha bir çok ayette, tüm Peygamberlerin ortak çağrılarının, indirilen kitapların ve sahifelerin sadece bu minval üzerinde olduğu kolaylıkla görülecektir. Yaratılış amacı bu olmasına rağmen, bunun adına gönderilen peygamberlerin ve kitapların içerdiği asıl mesaj bu iken, bugün hala birileri tarafından bu hüccetler yetersiz görülerek insanların şirklerini cehalete bağlayıp onlara Müslüman muamelesi yapan birçok insan bulunmaktadır.
Allah (cc), Kur’an-ı Kerim de cahil kavramını kime veya kimler için kullanmıştır? Bu kelimeyi acaba günümüzde insanların bazı sebeplerden dolayı birbirlerine kullandıkları nedenlerden ötürümü kullanmıştır? Konunun bu kısmını iyi kavramak bize bu meseleyi doğru anlamamıza yardımcı olacaktır. İnsanlar birilerini cahillik ile itham ederken; üniversite mezunu olmamasına, okuma yazma bilmemesine vb… sebeplere dayanarak itham ederler. Fakat Allah (cc) insanlara bu nedenlerden ötürü değil, insanların müşrik olmalarından dolayı onları cahillik ile itham etmektedir. Yani Allah cahil kavramını genel anlamda kafirlere, müşriklere, münafıklara kullanır. Allah indinde itikadi yönden cahil kişi müşrik olan kişidir ve Allah kişinin müşrikliğini cehaletten dolayı olmasına bağlamıştır.
“De ki: Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (Zumer: 64)
“Dedi ki: “İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” (Ahkaf: 23)
“Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum.” (Hud: 29)
Allah (cc) ve O’nun göndermiş olduğu elçileri, müşrik olan insanları cahillikle suçluyor ve bu cehaletlerinin müşrik olmalarına engel olmadığını vurguluyorlarken, bugün birileri insanların şirklerini cahilliklerine bağlayarak onların mazur olduklarını savunmaktadırlar.
Şeytanın hiçbir kitabı ve açıklayıcı bir belgesi olmamasına rağmen, bugün insanların çoğu aklını onun yoluna girme istikametinde çalıştırarak uyku hariç günlerinin tamamını Allah’ın yasakladığı tüm şer işleri öğrenmek için harcarken, Allah’ın (cc) insanlara gönderdiği kitapların ve Peygamberlerin olmasına rağmen, aklını bu yönde kullanmayıp, sadece birkaç saatini ayırıp dinini öğrenmesi mümkün olduğu halde buna tenezzül dahi etmeyen kişilerin cehaletlerini özür kabul etmek, Kur’an’ın, Sünnetin ve temiz fıtratın kabullenmeyeceği bir durumdur.
Mal ve servet yığma gayreti içerisine girerek, dünyalık menfaatleri elde etmek adına her türlü hesabı yapan, zamanlarının büyük bir kısmını bunun için ayıran insanoğlu akıllı olarak kabul edilirken, iş Allah’ın (cc) dinine gelince dinini öğrenmesi için birkaç saatini bile ayırmayan insan cehaletinden dolayı mazur kabul edilmektedir. Kaldı ki üzerinde bulunduğumuz coğrafyada hemen hemen her evde Allah’ın (cc) kitabı ve Resulünün sünneti mevcut ve olmayanların ise bunlara ulaşması bir o kadar kolaydır. Bu kısa açıklamadan sonra bu meseleyi yani insanların cehaletlerinin özür olmadığını, itikadi açıdan cahil olan kişilerin müşrik olduklarını önce Allah’ın (cc) ayetleri ile delillendirelim inşallah. Tevfik Allah’tan…
Kur’an-ı Kerimden deliller:
1. Delil:
“Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi. (İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.” (Beyyine: 1, 2)
Bu ayette Allah (cc), daha kendilerine Peygamberin dahi gönderilmediği kişilere müşrik demiş ve bu konuda onların cehaletlerini asla kabul etmemiştir. Ayrıca bugün insanların elinde ehl-i kitabın tahrif edildiği gibi bir kitap değil aksine ayetleri muhkem kılınmış ve Allah (cc) tarafından korunarak günümüze kadar ulaşmış evrensel bir kitap ve Allah’ın nasip etmesi doğrultusunda günümüze kadar ulaşan Peygamber (sav)’in hadisleri mevcuttur. Buna rağmen bu insanlık cehaletleri ile mazur sayılıyor fakat yukarıda ki ayette adı geçen ve ellerinde tahrif edilmiş kitapları olan ve kendilerine gönderilen bir Peygamberleri bile olmayan insanlar mazur sayılmıyor!
2.Delil:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa: 48)
“Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.” (Nisa: 116)
“…Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktu” (Maide: 72)
Bu akımı savunan kişilerin çoğunluk olan kısmı şuna inanmaktadırlar; kişi şirk ameli işliyor fakat bunu cahil olduğundan dolayı yapıyor. Dolayısı ile bu bakımdan da mazeretli sayıldığından müslüman oluyor. Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde dikkat edilecek olursa Allah (cc), mukallid, tevil sahibi, cahil gibi ayırımlara gitmemiş, şirk fiilini işleyen kişiyi asla affetmeyeceğini bildirmiş ve bu hal üzere ölen kişiye cenneti haram kılacağını bildirerek bir nevi müşrik kişi hakkındaki hükmü perçinlemiştir.
3. Delil:
“Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.” (Tevbe: 6)
Bu ayette açıkça anlaşılmaktadır ki, din tamamlanmamış olmasına rağmen ki Resulullah (sav)’in henüz nübüvvet görevi devam etmekte, bana Allah’ın kelamını anlat diyen bir kişiyi Allah cehaletini özür saymayarak tekfir etmektedir. Ve bu kişinin müşrikliğini ise cehaletine nisbet ederek onların bilmeyen bir kavim olmalarını bildirmektedir. Onların bilmeyen bir kavim olmaları, cahil olmaları, müşrik olmalarına engel olmamıştır.
4. Delil:
“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Derler ki: «Kendi aleyhimize şahitlik ederiz.» Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” (Enam: 130)
“Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler. (Bekçiler Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.” (Mu’min: 49, 50)
“Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (hıristiyanlara ve yahudilere) indirildi, biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik demeyesiniz diye; Yahut “Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi.” (Enam: 156, 157)
Yukarıdaki ayetlerden anlaşılmaktadır ki, Kuran ve sünnetin varlığından sonra kişinin büyük şirkte asla mazereti söz konusu olamaz. Allah kullarına zulmedici değildir. Bilakis kullarına doğru yollarını bulabilmeleri için tüm imkanları sağlamış, kitaplar ve elçiler yollamıştır.
İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik).
Bu ayetleri tekrar hatırlatarak şimdi bende sizlere soruyorum. Size Allah’ın kitabı ile bu kitabı açıklayan peygember gelmedi mi? (geldi) O halde bu iki hüccetin varlığından sonra hangi cehaletten söz edebiliriz ki? Cehaleti mazeret kabul eden kişiler, kişinin kendisinden hesaba çekileceği Kur’an’ın ve sünnetin gönderilmediği bir toplumu değil aksine, Kuran ve sünnetin mevcut olduğu, bunlara ulaşmanın hiçbir zoruluğunun olmadığı fakat bunlara rağmen dünya hayatına göz dikerek erindiği veya önemsemediği için bu iki kaynağa bakmayan kişilerin cahilliklerinin mazeret olduğunu ısbatlamaya çalışmaktadırlar!
5. Delil:
“Hani Rabbin Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.” (Araf: 172)
Allah (cc) kullarını henüz yaratmadan önce onları huzuruna alarak, kendisinden başka rab olmadığına dair onları şahit tutmuş, O’na hiçbir şeyi şirk koşmamalarına dair onlardan söz almıştır. Ve bunu yapmasının sebebi de ayette belirtildiği gibi; kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. Evet insan o günü hatırlamıyor olabilir. Fakat bu sözleşmeden sorumlu tutulmuştur. Ayrıca bugün yer yüzünde Allah’ın varlığını inkar eden kişi sayısı yok denecek kadar azdır. Kişi gökyüzüne, yeryüzüne, meyvelere, sebzelere, hayvanlara yaratılmış olan tüm canlılara baktığında üstün güç ve kuvvet sahibi olan Allah’ın varlığını bilir. Bu birinci mesele. İkincisi ise, Allah insanı yaratırken fıtrat dini üzere yaratır. Yani kişinin fıtratını kendisinden başka bir ilah’ın olmadığına meyilli olarak yaratır. Gönderdiği Peygamberlerin mesajı, indirdiği sahife ve kitapların hükümleri insan fıtratına birebir uyumludur. Kişi peygamberin ve kendisine yollanan kitabın muhatabı olduğunda onu red etmesi fıtratına tamamen aykırı bir durumdur. Dolayısı ile bunu ancak inkarcılığından ötürü yapar. Kişinin Allah’ın varlığından haberdar olması, fıtratına yerleştirilen tek ilah anlayışı ile Peygamberlerin getirdiği mesajların, gönderilen kitapların hükümlerinin fıtrat ile uyumlu olmaları birleştiğinde sözünü ettiğimiz ayetin hükmü daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısı ile bu ayette, insanların şirklerinde mazeretli olmadığının en açık delillerindendir. Cehaletin mazeret olmadığına dair Kur’an’da olan delilleri çoğaltmak mümkündür. Fakat konumuzun izahı için bu kadarını yeterli görüyoruz.
Sünnetten deliller
1. Delil:
Enes radiyallahu anh anlatiyor: “Bir adam: “Ey Allah’ın Rasulü babam nerededir?” diye sormustu.
“Cehennemde!” buyurdular. Adam (gitmek uzere) geri donunce, Aleyhissalatu vesselam adami cagirdi ve:
“Muhakkak ki, benim babam da senin baban da atesteler!” buyurdu.”
(Muslim, İman 347; Ebû Dâvûd, Sunne, 17; Ahmed b. Hanbel, Musned, 119, 268.)
2. Delil:
Ebu Hureyre’den (r.anh) yapılan bir rivayete göre Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: “Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi”
(Muslim, Cenâiz, 105, 106, 108; Tirmizî, Cenâiz, 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77; Nesâî, Cenâiz, 101; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 441; V, 356.)
Resulullah (sav)’ın anne ve babası bilindiği üzere daha kendisine Peygamberlik verilmeden önce ölmüşlerdi. Bu hadislerden anlıyoruz ki daha ortada bir Peygamberin olmamasına rağmen Allah (cc) onları mazeretli kabul etmemiş ve Resulü ile bizlere onların durumunu bildirmiştir. Peygamber (sav)’in anne ve babası nübüvvetten önce ölmelerine rağmen cehaletleri nedeni ile mazur sayılmamışlar da, bugün Kur’an’a ve sünnete ulaşmanın en kolay olduğu dönemde, her evde bu iki kaynağın bulunduğu ortamdaki insanların cehaletleri ile mazur kabul edilmeleri nasıl mümkün olabilir?
3. Delil:
Resulullah (sav) tevbe suresi 31. Ayeti okuduğu sırada, daha önceden ehl-i kitap olan, sonradan islam ile müşerref olan adiy b. Hatim (ra) şöyle dedi:
Ey Allah’ın rasulü. Onlar din adamlarını, önderlerini, Allah’tan başka rab edinmiyorlar ki!
Resulullah (sav): Onların din adamları, önderleri, Allah’ın yasak dediğine serbest, serbest dediğine ise yasak dediklerinde onlar onlara itaat ediyorlarmıydı?
Adiy b. Hatim (ra): Evet ediyorlardı cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah (sav): İşte bu onlara ibadet etmeleridir, buyurdu. (Tirmizi, tefsir, 9. Sure, 31. Ayet)
Yukarıda altı çizili olan cümlede görüldüğü üzere, Adiy b. Hatim, önderlerini ve din adamlarını rab edinmelerinden, onlara masiyet olan konularda itaat etmelerinin bir ibadet eylemi olduğundan habersiz olmalarına rağmen cehaletleri ile mazur sayılmamışlar ve ayetin son kısmında ki ‘’Allah, müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzehtir.’’ lafzının muhatabı olmuşlardır.
Naklî deliller
1. Delil:
İmam Şafii şöyle der:
“Eğer cahil cehaletinden dolayı mazur olmuş olsaydı, cehalet ilimden daha hayırlı olurdu. Çünkü kuldan teklif yükünü kaldırmış ve kalbini sıkıntı türlerinden rahatlatmış olurdu. Tebliğ ve öğrenme imkanından sonra, kul için hükmün cahili olmasında bir delil yoktur.”
(El-Mensur fi’l-Kavaidi’l-Fıkhiyye, 2/15, 17)
Sadreddin el-Konevî şöyle der:
“Eğer bir kimse, itikat etmediği halde kendi isteği ile bir küfür kelimesi söylerse kafir olur. Çünkü hükmüne razı olmasa da bunu işlemesiyle razı olduğunu göstermektedir. Bu, küfür sözüyle şaka yapan gibidir. Zira bu kimse, hükmüne razı olmasa bile kafir olur ve alimlerin genelinin yanında cehaleti ile de mazur olmaz.”
(Fıkhu’l-Ekber şerhi, Ali el-Kari, s;421)
İbn Teymiyye el-Hanbelî el-Harrani şöyle der:
“Netice olarak; kim küfür olan bir söz söyler veya fiili işlerse, bununla kafir olur. Kafir olmayı kast etmese bile. Çünkü Allahu Teala’nın diledikleri dışında hiç kimse küfre girmeyi kast etmez.”
(Es-Sarimu’l-Meslul: 177, 178)
Şeyh Nuseyruddin Muhammed b. Abdullah es-Samiri el-Hanbeli şöyle der:
“Kim şaka ile küfür kelimesi söylerse kafir olduğuna hükmolunur.”
(El-Mustevab fil-fıkhı’l-Hanbeli: 3/ 2339)
Şeyh Süleyman b. Abdullah en-Necdi şöyle der:
“Allahu teala’nın: ‘’Özür dilemeyin, muhakkak ki siz imanınızdan sonra kafir oldunuz.’’ Ayeti delildir ki, kişi küfür işlediğinde, kafir olacağını bilmez veya buna itikat etmezse bununla mazur olmaz, bilakis sözlü ve ameli fiili ile kafir olur.”
(Teysiru’l-Azizu’l- Hamid, s; 554, 555)
İmam Ebu Hanife’nin mezhebinin alimlerinden ‘’Mecmeu’l-Fetava’’ adlı eserinin sahibi şöyle der:
“Eğer bir kimse küfür kelimesi konuşursa kafir olur. Ve yine bir topluluk ondan bunu kabul ederlerse onlarda kafir olurlar ve cehaletleri ile mazur olmazlar.”
(Şerhuş-şifa, 2/ 453)
Hanefi alimlerinden Şeyh ibn Hacer el-Heytemi şöyle der:
“Kim küfür kelimesi telaffuz ederse kafir olur. Küfür olduğuna itikat etmese bile. Ve cehaleti ile de mazur olmaz. Yine ona gülen veya onu hoş karşılayan veya ondan razı olan da kafir olur.”
(El-İlam bi kavadii’l-İslam: s, 40)
Kadı İyad şöyle der:
Hanefi alimlerinin cehaletin mazeret olmayışı ile ilgili yaptıkları konuşmalarına karşılık şunu söyler; ‘’Hiç kimse küfürde cehaleti ile mazur olamaz.’’
(Eş-Şifa bi şerhi Ali el-Kari: 2/ 429)
İmam Karafi el- Maliki şöyle der:
“Şeriat sahibinin şeriatta müsamaha göstermediği ve işleyeni affetmediği cehalettir. Bunun kuralı: sakınılması çok zor olmayan ve nefse meşakkatli gelmeyenlerdir. Bunlar affolunmamıştır ve fiilinden teklif kalkmamıştır. Bu kısım, usuluddin de, itikatlarda, usulu fıkıhta ve bazı fer’i fıkıh hükümlerinde geçerlidir. Usuluddin meselesinde ise cehalete itibar olunmaz. Sahih akidenin sorarak ve araştırılarak öğrenilmesi gereklidir. “
(El-Furuk: 2/ 149)
Abdurrahman b. Hasan şöyle der:
“Alimler istikamet menhecinde yürümüşler ve mürted babını zikretmişlerdir. Onlardan hiç birisi; bir küfür söylediğinde veya bir küfür işlediğinde, bunun kelime-i şehadet’e zıt olduğunu bilmezse cehaletinden dolayı kafir olmaz, dememişlerdir. Allah teala kitabında beyan etmiştir ki, bazı müşrikler cahil ve mukallittirler ve cehaletleri ve taklitlerinden dolayı Allah teala onların azabını kaldırmamıştır.”
(Feteva el eimmetin necdiyye; 3/ 232)
Aynı eserin farklı bir yerinde ise şöyle der:
“Kuşkusuz Alla teala, ellerinde bir kitabı bulunmayan cahiliyye ehlini bu büyük şirk de mazur görmemiştir. Allah’ın kitabı ellerinde bulunan ve onu okuyan bir ümmet nasıl mazur olabilir?”
(a.g.e. 3/ 226)
Muhammed b. Abdulvahab’a davetten önce ölen ve islama ulaşamayan kimse sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
“Davet ulaşmadan ölen kimse hakkında ki hüküm, eğer şirk fiili ile biliniyor ve onu din olarak benimsemiş ve bu hal üzere ölmüşse, bu kimsenin zahiri hali küfür üzere öldüğüdür. Ona dua edilmez, kurbanı kesilmez ve onun yerine sadaka verilmez.”
(Ed-durerus-seniyye: 3/ 133, 134)
Hafız imam Şemsuddin ibn Kayyım el Hanbeli şöyle der:
“İslam, Allah’ı birleme, yalnızca Ona ibadet etme ve Ona şirk koşmama, Allah’a ve Resulüne iman ve getirdiklerine tabi olmadır. Kul, bunları yapmadığında müslüman olmaz. Eğer inatçı bir kafir değilse cahil bir kafirdir. Bu tabakanın son hali, onların inatçı olmayan cahil kafirler olmalarıdır. Onların inatçı olmamaları onları kafir olmaktan kurtarmaz. Zira kafir, ya inat ile ya da cehalet ve inat ehlini taklitle Allah’ın birliğini inkar eden ve resulünü yalanlayandır.”
(Tariku’l-Hicreteyn: s, 382)
İtikadi yönden işlenen büyük şirkte cehaletin mazeret olmadığı ile ilgili olan bu nakilleride çoğaltmamız mümkündür. fakat konunun izahı açısından bu kadarını yeterli buluyoruz.
Özet olarak şunu söyleyebiliriz; Dini için vakit ayırmayan, dinini önemsemeyen, atalarından gördüğü bir yol üzere giderek onların itikatlarını din diye benimseyen veya ellerine Allah’ın kitabını alarak din adamı kisvesinde insanları şirke davet eden günümüz insanlarının, Allah’ın kitabı ve resulünün sünneti ulaşmasına rağmen cehaletlerini özür kabul etmek Allah’ın müşrikler hakkında ki hükümlerine muhalefet etmektir.
Kardeşim aksi bir yazımızı görmediğin halde bizi net olmamakla itham ediyorsun. 5 sene derken, üyelik kayıt tarihine itibar ederek yazıyorum.
Seçimin adının ne olub olmadığı önemli değil; seçmenin seçtiğini, seçerken ki niyeti, cehaleti , tevili vs gibi durumlara göre, üstelik kendisiyle görüşülmeden muayyen tekfirinden sakınılır.
Fakat bu seçimlere katılmak genel olarak küfürdür ve istisnasız her seçiçi buna muhatab olur. Muayyen olarak durumu ise kendisinin izahatına (niyyet - kast) ve huccetin ikâmesinden sonraki durumuna göre hüküm verilir.
Şimdi ; sorduğun seçimle ilgili her seçmen kayıtsız şartsız muayyen olarak kafirdir diyen bir alimin net /sarih bir fetvasını görürsen buraya payşlaşırsın. Aksi taktirde üstte verdiğim linke dikkat edesin !' Çünkü biz öyle yapıyoruz
Ben sana yazıyı nereden aldın demedim, kime ait dedim!Forumda yasak olan kim? Uyarı mı vardı bilmiyordum.
Mahmud ebu Muaz tevhidgerceği sayfasından aldım yazıyı.
Siliyorumda, sen bu konuda akide olarak kiminle (ummeti tekfir eden) paralellik arzettiğini bilesin yine de.Sekiz senedir üyeyim ama iki aya yakındır aktifim öncesinde sitenizde aktif durumda değildim. Bu kişi sitenizde yasaklı olduğunu şimdi sizden öğrendim. Silin o zaman yazıyı. Ne diyeyimki.