Senin bu söylediğin usule göre bir insan Allah'a küfretse, İslam'ın %99'unu inkar etse, bir alim tekfir etmeden o kişi tekfir edilmez. Peki tekfir edilmeyen bir kimseye muameletta hangi hüküm uygulanır? Elbette ki Müslüman hükmü uygulanır. Kadınsa nikahlanır, kestiği yenilir, arkasında namaz kılınır, öldüğünde cenaze namazı ikame edilir.
Ayrıca ben diyorum ki: Bu kimselerin kafir olduğunda, tıpkı yahudi ve hristiyanların kafir olduklarında olduğu gibi İslam ümmeti icma etmiştir. Kim bundan başka bir yola sapar ve bu kimseler İslam ahkamını tatbik ederse, o kimse dinin asıllarını tahrif etmiştir. Allah muhafaza..
Şimdi savunmuş olduğun mezheb'i hangi alim kabul etmiş bu konuda nakiller yazarsan sevinirim inşaAllah.
İslam şeriatı hakim olmayan şu beldelerde sen bir vesile ile birilerini tekfir edeceksin peki hangi muamelatı uygulayacaksın. Allah'ın hükmünü nasıl icra edeceksin o kişiye. Herhangi bir yaptırım gücü mü var müslümanların.
Velhasıl benim görüşümü aldığım yer El Kaide imamlarının açıklamasıdır. Aşağıya alıntılıyorum. Aşağıdaki meselede bırakın bayındır, cübbeli gibi dini alay ediyorlar iddiasını, dizilerde geçen ve islam ile açıktan alay edenleri bile tekfir hususunda hükmün İslam Ulemasına bırakılmasını belirtiyor.
Tekfir’in Şartları Nelerdir? Soru: Bu konuda alimler bazı şartlar koymuşlardır. Hangi şartlar oluşunca, karşıdaki bizzat tekfir edilir. Veya o kimsenin haline bakılarak küfrüne delalet eden bir şeyle onun kafir olduğuna hükmedilir mi? Mesela: Suudi Arabistan’da bazı dizilerde, İslam akidesini bilmelerine rağmen dinle alay edildiğini görüyoruz. Bu durumdaki kimseleri genel manada (dizilerin sonrasında da) kâfir olduklarına hükmedilir mi? Bu mevzuyu iyice anlatır mısınız?
Cevap: Kesinlikle şartlar o kimse üzerinde tahakkuk etmediği müddetçe bizatihi kâfir olduğuna hükmedilmez. Bu durumun tanımını âlimler detaylı bir şekilde beyan etmişlerdir. Ammi (ilim ehli olmayanlar) için bu konularda (tekfir konularında) hüküm beyan etmek kesinlikle doğru değildir. Nitekim bazı tekfirler içtihat ve fetva ile belirtilmektedir. Öyleyse bu mevzu ilim ehlini ilgilendiren bir durumdur. İlim ehli olmayanın “bu mesele hakkında bir bilgim yok” demesi gerekir. Çünkü bu onun, Allah’a, Dinine ve Resullerine imandan sonra yapması gereken görevidir. Genel olarak tağutu kâfir olarak bilmesi ve bu şekilde iman etmesi gerekir.
Ancak bazı durumlarda, ilim ehli olmayanlar dahi, ilim ehlindeki hükmün ne olduğunu bilir.
Mesela: Mürted olmak, Allah’a, Dinine, Resullerine ve ayetlerine iman etmeyip küfreden veya alay eden kimseler gibi -Allah muhafaza etsin-. Veya İslam Milletinden çıkmak isteyenin Mürted olmasının hükmü gibi şeyler.
Bununda şartı, bu durumların o kimseden bariz ve açık bir şekilde zuhur etmesidir. Yoksa hemen bu hükümleri vermek doğru değildir.
Nitekim bazı durumlar var ki, ilim ehli olmayanlar tarafından hükmün ne olduğu anlaşılmayabilir, bu durumları ehline bırakmak gerekir. Çünkü ihtiyatlı olmazsak biz dahi helak olabiliriz. Nitekim ihtiyatlı davranmak her zaman vaciptir. Bu kapı (tekfir konusu) Âlimleri dahi çok tedirgin eden bir konudur. Rabbim selamet versin.
Nitekim Âlimler her zaman bu konulara değinmemeyi sıkça tavsiye etmiş ve uyarmışlardır.
Bahsettiğiniz diziler hakkında da mevzu iyice araştırılıp oradaki âlimlere müracaat edilmesi gerekir.
Tevfik ancak Allah’tandır. Allah senden razı olsun kardeşim. Sizleri yoluna muvaffak kılsın ve mücahidlerden eylesin inşallah. Rabbim hem sizi ve hem de beni müstakim yoldan ayırmasın. Hem size ve hem de bana şehadet şerbetini nasip ve müyesser eylesin. Bu yolda gerisin geriye kaçanlardan etmesin. Bütün Hamd, Âlemleri Rabbi Allah’adır. Salat-u Selam O’nun Resulü Muhammed’e ve O’nun Sahabesine olsun. Kardeşin; Atiyyetullah Ebû Abdurrahman. Cumâdu’l-Ûlâ ayının ortaları, 1431 hicrî (2009 milâdi) Kaynak:
İslam Dünyası Dergisi, 4. sayı, Haziran-Temmuz 2012