BAZI AMELLERİN TERKİ LA İLAHE İLLAllah İNANCINI BOZAR
Ebu Hureyre (r.a)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’in vefatı üzerine Ebu Bekir es-Sıddık halife olup arab kabilelerinden mürted olanlara karşı ordu göndermeye başladı. Ömer (r.a):
“Ey mü’minlerin halifesi! Bunlara karşı nasıl harb açarsınız? Rasulullah (s.a.s): “La ilahe illAllah” diyene kadar insanlarla çarpışmakla emrolundum. Kim ki bu şehadet kelimesini söylerse (kısası gerektiren bir haram müstesna) malını, canını korumuş olur. (Gizli) küfrü ve haramının hesabı Allah’a aittir” demişti. Ebu Bekir cevaben:
“VAllahi her kim namazla zekatı aynı görmezse onunla harb ederim. Çünkü zekat malın hakkıdır. Allah’a yemin ederim ki bunlar Rasulullah’a verdikleri bir keçi yavrusunu benden esirgerlerse bundan dolayı muhakkak onlara savaş açarım” buyurdu.
Bunun üzerine Ömer (r.a):
“VAllahi bildim ki, mürted olanların öldürülmesi hakkındaki halifenin bu hükmü, Allah (c.c)’nun, Ebu Bekir’in gönlünde yarattığı genişliğin eseridir. Bu sayede onlarla çarpışmanın hak olduğunu öğrendim” diye Ebu Bekir’i doğruladı.” (Buhari-Müslim)
HADİSTEN ÇIKAN DERSLER
1 – Bir liderin vefatından sonra, Müslümanlar ilk iş olarak başlarına yeni bir lider tayin etmeleri gerekir. Bu, ümmetin ihtilafa düşmemesi, dağılıp parçalanmaması, düşmanları tarafından yok edilmemesi için çok önemlidir. Bu mesele asla geciktirilmemeli, çok süratli bir şekilde halledilmelidir.
2 – Kendilerine Müslüman ismini veren ve İslam liderine bağlı olduğunu iddia eden bazı insanlarda, o liderin vefatı sonrası Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri yeni bir lidere itaatlerinde bozulma söz konusu olabilir. Bu durum ise, o kimselerin bağlılıklarının İslam’a değil, şahıslara olduğunu göstermektedir.
3 – İslam ümmetine önder olan her bir kimsenin, Allah (c.c)’ın dini konusunda her kime olursa olsun asla taviz vermemeleri, Allah (c.c)’ın dinine muhalefet edenlere hak ettikleri cezayı, ilk fırsatta ve hiç geciktirmeden vermeleri gerekir.
4 – Liderin verdiği kararlara, eğer ki bu kararlar İslam’a ters olarak görülüyorsa, Kur’an ve sünnete dayalı deliller sunarak ve uygun bir üslup kullanarak itirazlar yapılabilir.
5 – İnsanlarla savaş emri, onların La ilahe illAllah’ı manasını bilerek söylemeleri ve bu mananın gereklerini pratiğe dökmelerine kadardır. Bu sözü bu şekilde söyleyen kimsenin malı ve kanı haram olur. Gizli olan haram ve küfürlerinin hesabı ise Allah (c.c)’a aittir. Bu sebeple insanlara ancak zahirlerinde görülen amel, söz ve inançlarına göre hüküm verilir.
6 – Lider olan bir kimse bir konuda karar verdiği zaman, verdiği karara uygun şekilde itirazlar geldiğinde, itiraz sahiplerine kararının doğruluğunu ispat edecek deliller sunması gerekir. Çünkü bu şekilde yapması toplumda kargaşa, ihtilaf ve bölünmelerin önüne geçmek açısından en doğru olanıdır.
7 – Gerçek hak ehli olan kimsenin, doğru bildiği ve delili de olduğu bir meselede kendisine Kur’an ve sünnetten bir delil getirilip delili çürütüldüğünde, yeni gelen delile teslim olması gerekir.
8 - Tevhid kelimesini sadece dil ile ikrar etmek iman etmiş olmak için yeterli sayılmaz. Bunun sahih bir iman olabilmesi için tevhidin gerektirdiği amellerle de desteklenmesi şarttır.
9 - Tevhid kelimesini söylediği ve diğer bütün vacipleri yerine getirdiği halde zekatı vermek istemeyen kimsenin mürted olduğu ve öldürülmesi gerektiği hususu tüm sahabeler arasında ittifak edilen bir konudur.
10 – Zekat ameli sadece Rasulullah (s.a.s)’ın zamanına has değildir. Bu sebeple her çağ ve zamanda zekatın farziyetini inkar eden kimse veya kimselere karşı harp ilan edilir. Allah (c.c)’ın bir tek hükmünü inkar edenlerin durumu böyleyse, bütün hükümlerini inkar edenlerin durumu nasıl olur acaba? Elbette onlarla harp etmek daha önceliklidir.
11 – Müslüman olduktan sonra gerek söze, gerek amele ve gerekse inanca dayalı olarak irtidat edip küfre dönen kimse, bu küfründen dönmediği müddetçe hakkında ölüm hak olur.
12 - Ebu Bekir’in namaz ile zekatı mukayese etmesinden namazı terk edenin de mürted olup öldürülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu konuda sahabeler arasında ihtilaf yoktur.
13 – İslam şeriatinin tüm hükümlerini ve emirlerini kabul ettiği halde, bir tek hükmünü reddeden, kabul etmeyen, inkar eden kimse ittifakla kafir olur.
14 – Her delil getirerek tevil yapan kimsenin tevili geçerli olmaz ve küfrüne engel de teşkil etmez. Zira zekat vermemek suretiyle Müslümanlığını devam ettirmek isteyen kimseler; zekat farizasının Rasulullah (s.a.s) zamanına has bir emir olduğu, onun vefatından sonra bu farziyetin kalktığı teviline gitmişlerdir. Fakat bu tevilleri onlara mürted hükmü verilmesini ve onlarla savaşılmasını engellememiştir.
15 – Her çağ ve mekanda İslam’a önderlik yapan kimselerin, basiret sahibi, azimli kimseler olmaları, böylece duygusallıktan, hamasetten, hırstan, anlık ve nefsani kararlar almaktan beri olmaları gerekmektedir. Çünkü duygusallık, hamaset, hırs, anlık ve nefsani kararlar bir toplumun büyük zararlar görmesine ve hatta yok olmasına yol açabilir.
Ebu Hureyre (r.a)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’in vefatı üzerine Ebu Bekir es-Sıddık halife olup arab kabilelerinden mürted olanlara karşı ordu göndermeye başladı. Ömer (r.a):
“Ey mü’minlerin halifesi! Bunlara karşı nasıl harb açarsınız? Rasulullah (s.a.s): “La ilahe illAllah” diyene kadar insanlarla çarpışmakla emrolundum. Kim ki bu şehadet kelimesini söylerse (kısası gerektiren bir haram müstesna) malını, canını korumuş olur. (Gizli) küfrü ve haramının hesabı Allah’a aittir” demişti. Ebu Bekir cevaben:
“VAllahi her kim namazla zekatı aynı görmezse onunla harb ederim. Çünkü zekat malın hakkıdır. Allah’a yemin ederim ki bunlar Rasulullah’a verdikleri bir keçi yavrusunu benden esirgerlerse bundan dolayı muhakkak onlara savaş açarım” buyurdu.
Bunun üzerine Ömer (r.a):
“VAllahi bildim ki, mürted olanların öldürülmesi hakkındaki halifenin bu hükmü, Allah (c.c)’nun, Ebu Bekir’in gönlünde yarattığı genişliğin eseridir. Bu sayede onlarla çarpışmanın hak olduğunu öğrendim” diye Ebu Bekir’i doğruladı.” (Buhari-Müslim)
HADİSTEN ÇIKAN DERSLER
1 – Bir liderin vefatından sonra, Müslümanlar ilk iş olarak başlarına yeni bir lider tayin etmeleri gerekir. Bu, ümmetin ihtilafa düşmemesi, dağılıp parçalanmaması, düşmanları tarafından yok edilmemesi için çok önemlidir. Bu mesele asla geciktirilmemeli, çok süratli bir şekilde halledilmelidir.
2 – Kendilerine Müslüman ismini veren ve İslam liderine bağlı olduğunu iddia eden bazı insanlarda, o liderin vefatı sonrası Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri yeni bir lidere itaatlerinde bozulma söz konusu olabilir. Bu durum ise, o kimselerin bağlılıklarının İslam’a değil, şahıslara olduğunu göstermektedir.
3 – İslam ümmetine önder olan her bir kimsenin, Allah (c.c)’ın dini konusunda her kime olursa olsun asla taviz vermemeleri, Allah (c.c)’ın dinine muhalefet edenlere hak ettikleri cezayı, ilk fırsatta ve hiç geciktirmeden vermeleri gerekir.
4 – Liderin verdiği kararlara, eğer ki bu kararlar İslam’a ters olarak görülüyorsa, Kur’an ve sünnete dayalı deliller sunarak ve uygun bir üslup kullanarak itirazlar yapılabilir.
5 – İnsanlarla savaş emri, onların La ilahe illAllah’ı manasını bilerek söylemeleri ve bu mananın gereklerini pratiğe dökmelerine kadardır. Bu sözü bu şekilde söyleyen kimsenin malı ve kanı haram olur. Gizli olan haram ve küfürlerinin hesabı ise Allah (c.c)’a aittir. Bu sebeple insanlara ancak zahirlerinde görülen amel, söz ve inançlarına göre hüküm verilir.
6 – Lider olan bir kimse bir konuda karar verdiği zaman, verdiği karara uygun şekilde itirazlar geldiğinde, itiraz sahiplerine kararının doğruluğunu ispat edecek deliller sunması gerekir. Çünkü bu şekilde yapması toplumda kargaşa, ihtilaf ve bölünmelerin önüne geçmek açısından en doğru olanıdır.
7 – Gerçek hak ehli olan kimsenin, doğru bildiği ve delili de olduğu bir meselede kendisine Kur’an ve sünnetten bir delil getirilip delili çürütüldüğünde, yeni gelen delile teslim olması gerekir.
8 - Tevhid kelimesini sadece dil ile ikrar etmek iman etmiş olmak için yeterli sayılmaz. Bunun sahih bir iman olabilmesi için tevhidin gerektirdiği amellerle de desteklenmesi şarttır.
9 - Tevhid kelimesini söylediği ve diğer bütün vacipleri yerine getirdiği halde zekatı vermek istemeyen kimsenin mürted olduğu ve öldürülmesi gerektiği hususu tüm sahabeler arasında ittifak edilen bir konudur.
10 – Zekat ameli sadece Rasulullah (s.a.s)’ın zamanına has değildir. Bu sebeple her çağ ve zamanda zekatın farziyetini inkar eden kimse veya kimselere karşı harp ilan edilir. Allah (c.c)’ın bir tek hükmünü inkar edenlerin durumu böyleyse, bütün hükümlerini inkar edenlerin durumu nasıl olur acaba? Elbette onlarla harp etmek daha önceliklidir.
11 – Müslüman olduktan sonra gerek söze, gerek amele ve gerekse inanca dayalı olarak irtidat edip küfre dönen kimse, bu küfründen dönmediği müddetçe hakkında ölüm hak olur.
12 - Ebu Bekir’in namaz ile zekatı mukayese etmesinden namazı terk edenin de mürted olup öldürülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu konuda sahabeler arasında ihtilaf yoktur.
13 – İslam şeriatinin tüm hükümlerini ve emirlerini kabul ettiği halde, bir tek hükmünü reddeden, kabul etmeyen, inkar eden kimse ittifakla kafir olur.
14 – Her delil getirerek tevil yapan kimsenin tevili geçerli olmaz ve küfrüne engel de teşkil etmez. Zira zekat vermemek suretiyle Müslümanlığını devam ettirmek isteyen kimseler; zekat farizasının Rasulullah (s.a.s) zamanına has bir emir olduğu, onun vefatından sonra bu farziyetin kalktığı teviline gitmişlerdir. Fakat bu tevilleri onlara mürted hükmü verilmesini ve onlarla savaşılmasını engellememiştir.
15 – Her çağ ve mekanda İslam’a önderlik yapan kimselerin, basiret sahibi, azimli kimseler olmaları, böylece duygusallıktan, hamasetten, hırstan, anlık ve nefsani kararlar almaktan beri olmaları gerekmektedir. Çünkü duygusallık, hamaset, hırs, anlık ve nefsani kararlar bir toplumun büyük zararlar görmesine ve hatta yok olmasına yol açabilir.