Merhaba Abdulmuizz Fida arkadaşım, öncelikle verdiğin bilgiler için tekrar teşekkür ederim. Aklıma bu aralar birşey takıldı;
İslam'da cariyelerin avret yerleri erkekler gibi göbekten diz kapakları altına kadardır, değil mi? Peki cariyeler bu şekilde topluluk içine çıkabiliyorlar mı? (Göğüsler açık vs.) Eğer evet ise aynı haklar soyunmak isteyen gayrimüslimler için niçin geçerli değildir? Yanlış anlamayın; Dekolte giyinmeyi kesinlike savunmuyorum sadece öğrenmek için soruyorum.
Evvela cariye-köle hakkında bazı bilgiler verelim sonra kölenin-cariyenin tesetturüne değinelim:
Cariyeliğin kaynağı, savaş esiri kadınlardır. Savaş sonrasında tıpkı erkek esirler hakkında olduğu gibi kadın esirler de ya karşılıksız olarak, ya fidye karşılığı serbest bırakılırlar veya köle olarak gazilere dağıtılırlar. Hiç şüphesiz bu alternatiflerden biri tercih edilirken, karşı tarafın elindeki müslüman esirlerin durumu ve İslâm'ın maslahatı gözetilerek tercih yapılır.
Cariyelerin işgal ettikleri mevki ve tesir, köle ve azatlıların mevki ve tesirlerinden aşağı değildir. Bu esirler kim olursa olsun cihada katılan müslüman askerler arasında paylaştırılacak ganimetlerdendir. Cariyelik, kölelik gibi, insanın yeryüzündeki mevcudiyeti kadar eskidir. Tarih boyunca kendisinde bir kuvvet ve kudret gören, bir başkasını hizmetinde kullanmış ve ona tahakküm etmiştir. Bunda kadınla erkeğin farkı yoktur. Köleler gibi câriyelerin de alınıp satılması tabii olarak insanlığın geçirdiği sayısız merhaleden sonra başlamış olması gerekir.
Köleler gibi cariyeler de sahipleri tarafından azat edilirlerdi. Esir azat etmek, İslâm nazarında önemli bir sevap olarak kabul edildiği için, müslümanlar köle ve cariyelerini azat ederlerdi. Azat edilen cariye veyahut köleye, efendisi tarafından ıtıkname yani özgür olduğuna dair bir belge verilirdi. İçlerinden bu ıtıknâmeleri muska gibi boyunlarına takanlar vardı.
İslam hukukunda cariyeler diğer kadınlardan farklı bir statüye tabidirler. Efendileri nafakalarını ödemek ve iffetlerini korumak mecburiyetindedirler. Onlara iyi davranılması da Kur'an'da emredilmektedir (Nisa 36).
Efendileri, yediklerinden onlara yedirir, giydiklerinden giydirirler. Azat edilmeleri sözkonusu edilmemiş olan cariyeler alınıp satılabilirler. Ancak azat edilmeleri efendilerinin ölümüne bağlı olanlar, azat edilmeleri karşılığında kendilerinden bir bedel talep edilmiş olanlar ya da efendilerinden çocuk getirmiş olup "Ummu Veled" statüsünü kazanmış olanlar alınıp satılamazlar.
Hz. Peygamber'in cariyesi Mariye, İbrahim'i dunyaya getirmesi üzerine Ummuveled statüsüne geçirilmiş ve bu olay müslümanlara örnek teşkil etmiştir. İslam ülkelerinde ummuveled haline gelerek hürriyetine kavuşan birçok cariyenin bulunması, bu usulün kölelerin azaltılması bakımından geçerli bir yol olduğunu göstermektedir. Böyle bir cariyeden doğan çocuk hür sayılır, onunla baba arasında normal bir neseb bağı kurulur ve her bakımdan normal evlilikten doğan çocukların statüsüne sahip olur.
Şehvet hududuna varan bir cariye diz kapakları ile göbek arasını setreten bir entari ile olduğu halde satışa arzedilemez. Çünkü onun sırtı vekarnı avrettir.
Kâfire dahi olsa ecnebi bir kadının ancak yüzüne ve İki eline bakılabilir. Muctebâ, Bu da zaruretten dolayı caizdir. Bazıları ekmek pişirmek için ücretle tutulacaksa ayak ve ziralarına da bakabilir.
Tatarhâniye.
Hür kadının kölesi ecnebi bir erkek gibidir. Ancak yüzüne ve ellerine bakılabilir. Evet, izni alınmaksızın onun 'evine girip çıkabilir, bu hususta icmâ vardır. Fakat kölesi ile icmaen sefere çıkamaz. İmam Şafiî ve İmam Mâlik katında «mahremi gibi ona bakabilir.» hükmü sabittir.
Eğer kişi şehvetten korkar veya şehvetin varlığından şüphe ederse ecnebi kadının yüzüne bakmak da yasaktır. Binaenaleyh bakmanın helâl olması şehvetin yokluğuyla kayıtlıdır. Aksi takdirde şehvet varsa bakmak haramdır. Bu hüküm selef zamanında idi. Bizim zamanımıza gelince, genç kadının yüz ve ellerine bakılması mutlaka yasaktır.
Kuhistânî ve başkası.
Kadı ve şahid gibi ihtiyaçtan dolayı kadını ellemek değil de ona bakılması caiz olur. Veya kadının aleyhinde şahidlik yapılmak için ona bakılabilir. En sıhhatli görüşe göre şahadeti tahammül için yapamaz.
Kadını nikahlamak veya satın almak isteyen ona bakabilir. Birinci niyette oldu mu şehveti defetmek maksadıyla değil sünnet niyetiyle şehvet dahi olsa bakar.
Kadını tedavi etmek için doktor hastalık yerine zaruret miktarı bakabilir. Zira zaruretler miktarınca takdir edilir.
Ebenin bakışı, sünnetçinin bakışı da böyledir. Bir kadına başka kadınlara tedavi etmeyi öğretmek uygundur. Çünkü cinsin cinse bakması daha hafiftir.
İZAH
«Şehvet hududuna varmış bir cariye ilh...» Yani cimaa elverişli hale gelmiş ise. Yedi veya dokuz gibi senelere itibar yoktur. Nitekim bu duumu Ez-Zeylâi ve başka âlimler «İmamet» konusunda tashih etmişlerdir. Musannifin Durer'e tabi olarak üzerinde yürüdüğü konuya gelince, o, İmam Muhammed'den rivayet edilmiştir. Bu, El-Kenz, El-Mültekâ ve Muhtasaru'l-Kudurî ve başkalarında üzerinde yürümenin hilafidir.
El-Hidâye' de sahibi dedi ki: Cariye hayza girdikten sonra bir tek elbise İçinde onu satışa arzetmek memnudur.» Bu ibarenin manâsı kadın baliğa olduktan sonra demektir. İmam Muhammed'e göre kadın iştah kesici bir hale geldiği ve onun benzeri cimaa elverişli oldu mu, o kadın baliğa bir kadın gibidir. Bir tek izar içinde satışa arzedilmez. Çünkü iştah mevcuttur.
«Kadının iki avucuna bakar ilh...» ibaresine gelince... Namazın şartları bahsinde geçti ki elin sırtı mezhebe binaen avrettir. Fakat burada bu fetvaya dokunanı görmedim.
«Ayağına da bakabilir denildi ilh...» ibaresine gelince; bu da namazın şartları bahsinde geçti ki, en muteber görüşe göre iki ayak avret değildir. Fakat burada rivayet ve tashih ihtilâfı vardır.
El-İhtiyâr adlı kitabta, «Ayak namaz dışında avret, namazda değildir.» şeklinde tashih edilmiştir.
El-Munye Şerhinde «Mutlak manâda ayağın avret olması» yönü tercih edilmiştir ve bu tercih El-Bahr'da olduğu gibi bir çok hadisle takviye edilmiştir.
«Kadın, nefsini, ekmek pişirmek için ücretle verirse ilh...» ibaresine gelince, yani ekmek pişirmenin benzeri olan yemek pişirme, elbiseleri yıkama aynı durumu gerektirir.
El-İtkânî dedi ki: «Ebû Yûsuf'tan gelen rivayete göre hizmet yapan kadının kollarına bakmak onun ihtiyaçtan dolayı zaman zaman görünen dirseklerine bakmak mubahtır. Tabii bu da nefsini yemek pişirmeğe, ekmek imaline ücret mukabili vermişse böyledir.»
Bu ibareden insanın zihnine gelen şudur: Nazarın caiz olması bu eşyaları ücretle yaptığı vakte mahsus değildir. Fakat birinci ibare bunun tam tersini ifade eder. Zeylâî'nin ibaresi maksadı daha iyi sergiler. O ibare şudur: «Ebû Yûsuf'dan gelen rivayete göre kadının zira'larına yani kollarına bakmak mubahtır.» Çünkü bu kollar şu işleri yaptığı zaman adet bakımından ortaya çıkarlar.
«Onun kölesi ona nisbeten ecnebi bir erkek gibidir ilh...» ibaresinin nedeni şudur: Çünkü ecnebiden olduğu gibi onun fitnesinden de korkulur. Hatta bunun fitnesi ecnebininkinden daha fazladır. Çünkü bu daha fazla kadınla içli-dışlıdır. Haramlığı belirten nasslar mutlaktır. Çenâb-ı
Hâkk'in «Veya sağ ellerinin mülk edindiği» ibaresine gelince erkek köleler değil de burada cariyeler kastedilmiştir. Bu tevili Hasen ve İbn Çubeyr söyledi. İhtiyar. Bunun tamamı uzun uzun kitaplarda vardır.
«Hulâsa ilh...» İki mesele de Hülâsa'da yer almıştır. Hülâsa'da olduğu gibi bu iki mesele El-Hâniye'de de zikredilmiştir.
«Eğer şehvetten korkarsa ilh...» sözüne gelince, biz şehvetin hududunu faslın başında belirttik.
«Şehvetin olmayışına bağlıdır ilh...» sözüne gelince; Tatarhâniye'de dendi ki: «El-Kerhî'nin
Şerhi'nde ecnebi bir hür kadının yüzüne bakmak haram değildir. Fakat ihtiyaç olmaksızın bakmak mekruhtur» hükmü yer almaktadır. Bunun zahiri şehvetsiz de olursa kerahettir. «Aksi takdirde haramdır ilh...» Yani şehvetle olursa haramdır.
«Bizim zamanımıza gelince genç kadın bundan menedilir ilh...» sözüne gelince, genç kadının avret olduğu için değildir bu. Belki burada fitne korkusu vardır, bu hüküm bundan dolayıdır. Namazın Şartları bahsinde geçmiştir.
«En sıhhatlisinde hüküm böyledir ilh...» sözüne gelince; çünkü iştah uyandırmayan kadın olabilir.
Binaenaleyh burada bir zaruret yoktur ama eda hali bunun tam tersinedir.
Hidâye.
Bundan anlaşılıyor ki; hilaf şehvet korkusu bahis konusu olduğu zamandır, mutlak değildir.
«Şehvetle dahi baksa ilh...» sözü ise bütün hükümlere racidir. Bunu tavzih için açıkça söyledi. Aksi takdirde musannifin şehvetle olan nazar hakkındaki sözü istihsai iktiza eder.
«Sünnet niyetiyle olursa» sözüne gelince, bu sözü de hepsine kayıt yapmak daha evlâdır. Tabii mecazî bir şekilde böyle olur. Ta ki birinci ve ikincide kaydın ihmal edilmesi lazım gelmez. Zeylaî ve başkasının söyledikleri için: Şahidin ve kadının boynuna vacib olan sehadet ile hükmü
kastetmeleridir. Çirkinden kaçınmak için şehvetlerini yerine getirmek kastedilmemelidir.
Eğer bir kişi bir kadınla evlenmek istiyorsa o kadına bakmasında beis yoktur. Ona karşı iştah korkusu olsa dahi bakmak caizdir. Çünkü Rasul-u Ekrem, Mugîre bin Şube'ye bir kadına talib olduğu zaman «ona bak» emrini vermiştir. «Ona bak, çünkü bakış, ikinizin arasını ıslah etmeye
daha uygundur.» buyurur. Hadisi Tirmizî ve başka muhaddisler rivayet etmişlerdir. Bir de maksad şehveti yerine getirmek değil sünneti ikâme etmektir. Hadisteki «yu'd'mu» fiili ed veya el-îdâm kökünden geliyor ki onun manâsı ıslâh aralarını bulmak demektir.
İtkanî.
BİR UYARI: Satın almak için şehvette ellemenin caizliği hususunda hilaf bulunduğu daha önce geçmiştir.
Sarihin «Ellemek böyle değildir.» sözünün zahiri nikâh için de olsa ellenemez. Zeylaî bunu açıkça söyleyerek şöyle dedi: «Kişi için kadının yüz ve ellerine dokunmak caiz değildir, şehvetten emin olsa dahi. Çünkü haramlık mevcut, zaruret ve buluğ bahis konusu değildir.»
Bunun benzeri Gayetu'l-Beyân adlı eserde yer almaktadır. Oysa bu-nu El-Aktâ' Şerhi'nden naklederek «Ellemek bakmaktan daha galizdir» illetiyle illetlendirmiştir. Binaenaleyh ihtiyaç olmaksızın ellemek menedilmiştir. Zuraru'l-Bihâr adlı kitab ile şerhinde şu ibare yer almaktadır:
«Kadı, şahid, kadını isteyen kişiler için kadının bedenini ellemek helâl değildir.» El-Multekâ ibaresi onun helâl olduğunu insana iham ettirir. Onun için sarih «şehvetle beraber nikâh için ellemeye gelince, bunu caiz gören kimseyi görmedim, belki onu hakim gibi kılmışlar, o elleyemez. Velev ki emin olsa dahi. Bu ezberlensin ve musannifin kelâmı yazılsın.»
Burada şu hüküm kaldı: Eğer istenilen kadının tüysüz bir oğlu varsa, isteyene «çocuk ve annesi güzellikte eşittir» haberi geldiyse, sadece «kadına bakar» tahsisinin zahirinden anlaşılır ki isteyici için o çocuğa bakmak helâl değildir, eğer şehvetten korkarsa. İstenilen kadının kızı da oğlu gibidir.
İstihsânın «ihtiyaç için olduğu takdirde» kayıtlanmasının nedeni şunu ifade ediyor: Eğer kadına bir defa bakmakla iktifa edilirse ikinci, üçüncü, dördüncü defalar bakmak haram olur. Çünkü kadına bakmak zaruret dolayısıyla mubah kılınmıştır. Bir defayla iktifa edildi mi, bir defa ancak helâl olur.
Gureru'l-Efkâr'daki ibarenin zahiri, kadının iki eline bakmanın da caiz olmasıdır. Onların kelâmından belirleniyor ki, eğer isteyici erkek için kadına bakma imkânı yoksa kadın gibi bir elçiyi göndermesi caizdir ki o elçi gelsin, onun güzelliklerini kendisine anlatsın. Velev ki yüz ile ellerden başka azaların güzellikleri olsa dahi. Acaba şehvet korkusuyla beraber istenilen kadında isteyici erkeğe bakabilir mi? Ben bu mesele hakkında bir beis görmedim. Fakat zahir şudur ki bakabilir. Çünkü ikisi de bahsi geçen hadisteki illette müşterektir. Hatta bu hususta kadın daha evlâdır. Çünkü erkek razı olmadığı bir kadından ayrılma imkânına sahihtir, ama kadın buna sahib değildir.
(İbn'i Abidin; Redd'ul Muhtar: Giyim Kuşam babı )
Detaylı anlatımının devamı buradan takip edebilirsiniz:
Reddul Muhtar: Yasaklar ve Mubahlar - GİYİM KUŞAM FASLI
http://www.darulkitap.com/oku/fikih/v2/reddulmuhtar/index.htm
Hür kadının yüzü
(ve bir görüşe göre de eli) haricinde herhangi bir yeri açılırsa namazını
(bozar ve de) iade eder. Cariyenin başı açık namaz kılması caizdir. Cariye umm'ul veled yani efendisine çocuk doğurmuş ise başını örtmesi mustehabbtır.
Osmanlı'da Köle-Cariyelik; I. Murad zamanında (1360-1389) kurulan Yeniçeri Ocağı'nın çekirdeğini bu esirler oluşturmuştur. Diğer esirler savaş ganimeti olarak gaziler arasında taksim edilir, onlar bunları ya kendi hizmetlerinde kullanır veya satarlardı. Böylece işlemeye başlayan esirlik muessesesi yapılan fetihlerle sınırların genişlemesine paralel olarak gelişmiş, esirler sosyal hayatın önemli bir unsuru olmuştur.
Savaşlar ve akınlar sırasında ele geçirilen esirlere iyi davranılır, karınları doyurulur, başları tıraş edilir, kendilerine yeni elbiseler giydirilirdi. "Dil" denilen bu esirlerin bazısı casus olarak kullanılır, bunlardan ülkeleri ve orduları hakkında bilgi alınırdı. Müslüman olanlar ayrı statüye tâbi tutulur, çeşitli hizmetlerde istihdam edilir, kesinlikle takas işleminde kullanılmazdı. Fidye vererek kurtulmak isteyen esirlere engel olunmazdı. Ancak zulmüyle kötü ün salmış olanlara bu hak tanınmaz, bunlar ya öldürülür ya da kürek mahkûmu olurlardı. Kafileler halinde şehir merkezine getirilen esirler halka teşhir edilirdi. Niğbolu muharebesinde esir düşen Fransız asilzadelerini Gelibolu üzerinden Bursa'ya ve Mihalıç'a götüren Yıldırım Bayezid onlara gayet iyi davranmış, avlanmalarına bile müsaade etmişti. Bu esirlerden birçoğu fidye karşılığı bir süre sonra serbest bırakılmıştır.
Cariyenin yabancı erkekler karşısında avret yeri cumhura göre göbeği ile dizkapağı arasıdır.
(Erkeğin erkeğe karşı avreti gibidir.) Bu görüşün Peygamberimiz (s.a.v.)'e dayanan
(merfu hadis şeklinde) bir delili yoktur. Hz. Ömer'in kavli ile ihtiyâca dayandırılmıştır.
(İbnu'l-Humâm, Fethu'l-Kadir, C. I, s. 183)
Zahirîlere göre bu bakımdan cariye ile hür kadın arasında fark yoktur, cariyenin de
(el, yüz, ayak mustesna) bütün vücudu avrettir. Çünkü bu ikisini ayırmak için naklî ve sağlam delil gerekir; bu ise yoktur.
(İbn Hazm, el-Muhallâ, C. II, s. 218 vd)
İmam Şafiî'nin bir kavline göre câriyenin -
dirseklerine kadar- elleri ile başı avret değildir.
(eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb, C. I, s. 71.)
İmam Mâlik'ten bir rivayete göre yalnızca başı
(saçı) avret değildir.
(eş-Şevkânî, Neyl, C. II, s. 70.)
Bu uygulamaların peygamberimizin sünnetinden bir delili var mıdır? Peygamberimiz böyle şeyler yapmış ya da müsaade etmiş midir? Yoksa sadece bunları yapan halifelerin kendi düşüncelerine dayanarak uygulanan şeyler midir? Onlar pis (necis) olabilirler ve onları sevmeyebiliriz ancak bu onlara böyle birşey yapmamızı mı gerektirir? Üstelik bizimle din konusunda tartışmayanlara iyilik etmemiz bile yasak değilken böyle birşey nasıl mümkün olabilir?
Kadın, erkeklere karşı nasıl örtünmelidir? Kadının, kadınlara karşı özel avreti var mıdır?
Şeyhul İslam İbn Teymiyye bu soruya şu şekilde cevap verdi:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:" Bir erkek diğer erkeğin avretine bakamaz. Kadın da diğer kadının avretine bakamaz."
(Muslim, Hayz 74; Ebu Davud, Hamam 2; Tirmizî, Edeb 38; İbn Mâce, Tahâre 137)
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Avretini eşin ve cariyen dışındakilerden koru!"
Bunun üzerine şöyle sordum: "Eğer insanlar, kadın-erkek karışık bir ortamda bulunurlarsa, bu durumda avretle ilgili hüküm nedir?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Avretini hiç kimseye göstermemeye gücün yeterse, sakın avretini gösterme!"
Ben:Eğer birimiz, tek başına, boş bir yerde bulunursa, bu durumda hüküm nedir?" diye sordum.
Hz. Peygamber:"Allah, kendisinden haya edilmeye daha layıktır," buyurdu.
(Ebu Davud, Hamam 2; Tirmizî, Edeb 22; İbn Mâce, Nikâh 28. Hasendir. Sahîhu Süneni İbn Mâce, 11, 141-142; Sahîhu Suneni Ebi Davud, II, 497-498)
Ebu Hureyre radıyallahu anh; “Kadın tırnağına kadar avrettir” demiştir.
(İbni Habib el-Gayetun ve’n-Nihaye (s.216) İbnu Katan Kitabun Nazar (s.139) Ahmed Bin Hanbel Ahkamun Nisa (s.30) İbni Abdilberr Temhid (6/365)
Aynısını Ebu Bekir Abdurrahman b. Haris b. Hişam
( İbn Ebi Şeybe (3/467) Kurtubi (7/83) İbn Adil Tefsiru’l-Lubab (7/308) Durru’l-Mensur (7/289) İbnu’l-Munzir el-Evsat (7/309) Elbani; Reddu’l-Mufhim (s.31) İbn Receb Fethu’l-Bari (3/68) Şerhu İbn Battal (3/37) İbn Kudame el-Mugni (3/54) , Ahmed b. Hanbel
( Kurtubi (7/83) İbn Adil Tefsiru’l-Lubab (7/308) İbn Muflih el-Füru (1/476) el-İnsaf (2/227) İbn Teymiyye Hicabu’l-Mer’e (s.15) Mecmuul Fetava (5/110) ve İmam Malik'de
(İbn Teymiyye Hicabu’l-Mer’e (s.15) Mecmuul Fetava (5/110) söylemiştir.
Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Hür kadınlar da cariyeler gibi giyiniyordu. Bunun üzerine Allah müminlerin kadınlarına bu örtüleriyle kaşlarının üstüne kadar olan bölümü örtmelerini emretti.”
(Taberi (20/325)
Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh halifeliği zamanında peçeli cariye bırakmadı ve şöyle dedi: “Peçe yalnız hürlerin eziyete uğramamaları içindir.”
(Durru’l-Mensur (8/208) İbn Ebi Şeybe (2/42)
Köle edilmemiş kafir ile, hür bir kafir arasında İslamın hakimiyetinde uygulamada farklılıklar olduğu bir gerçektir. Tevbe 29 ayetinin metnine baktığınızda, onların (kafir esirlerin) cizye-vergiye bağlanarak zelil duruma düşürülüp aşağılanması istenmiştir. "İnanıyorsanız üstünsünüz" ayeti de bunun açıkça göstergesidir.
CARİYE Hakkında Geniş Bilgi:
https://www.islam-tr.org/soru-cevap-bolumu/27346-kolelik-ve-cariyelik-ile-ilgili.html