Bid’at, sözlük anlamı itibarıyla geçmişte bir benzeri görülmeden meydana getirilen her yeni şeydir. Şer’i bakımından ise bida-i hudâ ve bida-i dalâle olmak üzere ikiye ayrılır.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إلاابْتِغَآءَ رِضْوَانِ اللهِ﴾
El-Hadîd suresi, 27. ayet
Manası: Onlar (İsâ’ya tâbi olanlar) ruhbaniyeti meydana getirdiler, halbuki Allâh kendilerine bunu farz kılmamıştır.
Allâh, İsâ’ya tâbi olan müslümanların, şehvetlerden uzak kalarak yaptıkları ruhbaniyet eylemlerini kendilerine farz kılmamış olduğu halde bu ayette onları övmüştür. Onlar ise bunu Allâh rızasını arzulayarak yapmışlardır. Bu da bazı bidatların iyi olduğuna dair bir delildir.
Peygamber efendimiz Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste ise “ her kim dine ,şeriata uygun olmayan yeni bir iş yaparsa yaptığı iş reddedilmiştir” buyurmuştur. Bu hadiste yapılan her iş değil sadece şeriata, Kuran ve hadise uygun olmayan amel kastedilmiştir. Müslimin rivayet ettiği başka bir hadisi şerifte “Kim İslâm’da iyi bir yol açarsa ona bunun ecri ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (ecirlerinden bir şey eksilmeden) ecri vardır. Kim sünnette kötü bir yol açarsa da ona bunun yükümlülüğü ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (yükümlülüğünden bir şey eksilmeden) yükümlülüğü vardır.” Yani iyi bir amel başlatanın hem bu ameli başlattığı için ecri vardır hem de kendisinden sonra bu ameli işleyenlerin ecri olduğu gibi kendisinin de sebep olması yüzünden fazladan ecri vardır. Aynı şey kötü bir amel başlatanın yükümlülüğü içinde geçerlidir. Kötü bir bidat başlatan kişi hem bu bidatı yaptığı için hem de kendisinden sonrakilere sebep olduğu için yükümlüdür. Aynı zamanda bu kötü ameli işleyenler de bu amelden dolayı yükümlüdürler.
Alimler bunun gibi ayet ve hadislerden yola çıkarak bidatı hasen (iyi) ve kötü bidat olarak ikiye ayırmışlardır. Hasen bidat Kuranı Kerim’e, şeriata ve sünnete uygun olan bidattır. Kötü bidat ise bunlardan birine aykırı olan bidattır. Bu ayırım aynı zamanda Müslim’in rivayet ettiği hadiste de peygamber efendimiz tarafından yapılmıştır. Bu hadiste iyi bidat yapan ve kötü bidat yapan hakkında iki ayrı hüküm verilmiştir. Şeriata uygun olan iyi bidatları ortaya koyacak olanlar islam alimleridir.
Ahmet İbni Teymiye Elharrani kötü bidatları ortaya çıkaranlardan biridir. İslam’a aykırı birçok meseleyi ortaya koymuştur. Bu kişi peygamber efendimize tevessülün haram olduğunu ilk söyleyen kişidir. Aynı zamanda diğer peygamber ve salihlere hayatlarında ve ölümlerinden sonra tevessül etmenin şirk olduğunu söylemiştir. Bu onun ortaya atmış olduğu zehirli bir bidattır. Hem bu bidatı ortaya attığı için hem de kendisinden sonra bu bidatla amel edenlere vesile olduğu için yükümlülüğü (günahı) vardır. Bu bidatla amel edenlerin de yükümlülüğü ortadan kalkmaz; hepsi aynı günahı işlemiş olur.
İslam alimlerinin hiçbiri İslam dininde bidat yoktur dememiştir. Hiçbir ayet ve hadisi şerifte böyle bir ibare yoktur. Hiçbir İslam imamı peygamberin yapmadığını yapmak haramdır dememiştir.
Hafız ibnu Haceri’in hakkında isnadı hasendir dediği Ebu Davud’un rivayet ettiği ve aynı zamanda sahih müslimde bulunan bir rivayette Ömer’in oğlu Abdullah namazın teşşehhüd esnasında kelimeyi şehadetten sonra “Allah’ın ortağı yoktur” anlamına gelen “vehdehu le şerike lehu” demiştir. bunu kendisinin eklediğini Peygamber Efendimizin böyle bir şey öğretmediğini söylemiştir. İbni Davut bunu rivayet etmiş hafız İbni Hacer ise isnadının hasen olduğunu söylemiştir. Bunu yapan Abdullah ise İslam aleminde üllemalığı şüphe götürmeyen bir kişidir.
Müslimde olan bir rivayette Hazreti Ali, hazreti Ömerin içki içeni seksen defa kırbaçlattığını duyduğunda şöyle demiştir “Rasulullah içki içeni kırk defa, Ebubekir kırk defa, Ömer ise seksen defa kırbaçlatmıştır. Hepsi sünnettir. Ama ilki benim en sevdiğimdir.” Hz. Ömer bu hadisede peygamber efendimizin uygulamasından fazla sayıda kırbaç vurdurmasına rağmen Hz. Ali bu konuda hepsi sünnettir demiştir. Ömer için hatalıdır dememiştir. Hz. Ömer’e sen kötü bir bidatçısın islamda olmayan bir şey getirdin dememiştir.
Ayrıca sahabilerden hiçbiri hakkında “Muhammed” kelimesinden sonra “sallallahu aleyhi vesellem” yazdığı sabit olmamıştır. Bunu alimlerimiz daha sonraki zamanlarda bu şekilde yazmış ve bugün Müslümanların güzel bir alışkanlığı haline gelmiştir. Hiçbir alim, bu kötü bir bidattır, Muhammed sözcüğünden sonra sallallahu aleyhi vesellem yazmak din dışı ya da dine sonradan eklenen kötü bir şeydir dememiştir. Tüm Müslümanlar bunu güzel bir amel olarak algılamış ve uygulamışlardır.
İyi bidat hakkında alimler değişik örnekler vermişlerdir bunlardan bir tanesi hicri yedinci yüzyılda ilk uygulayanı Melik Elmuğaffar olan Peygamber efendimizin doğumunu kutlamaktır. Melik Elmuğaffar İbni Kesir’in dediği gibi irak’ta, alim Allah’tan korkan ve cesur bir irbil kralı idi. Bu kral mevlidi ilk yapan kişidir. Alimleri, sadık sufileri, hadis ehlini, devlet adamlarını ve halkı toplayarak Allah rızası, ve Peygamber Efendimizin bu dünyaya gönderilmesine şükür etmek için Kur-an’ı Kerim okutmuş ve peygamber efendimizin hayatından bahsettirmiştir. Daha sonra yere büyük bir sofra serilmiş ve binlerce kuzu kestirmiştir. Bu sofradan toplanan tüm alimler ve sadık sufiler peygamber efendimizin doğuşuna sevinerek yemişlerdir. Bu davranışı iyi olarak karşılamış ve iyi bir bidat olduğunu söylemişlerdir. Krala sen peygamber efendimizin ya da O’nun sahabelerinin yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsın; sen onlardan daha mı iyi biliyorsun dememişler aksine bu amel iyi bir bidattır demişlerdir.
Ömer Bin Hattab Sahihi Buhari’de bulunan bir rivayete göre mescide gittiğinde insanları teravih namazını tek başlarına kılarken görmüş ve onların bu namazı cemaatle kılmalırını sağlamıştır. Ardından bu ne güzel bir bidattır demiştir. Teravih namazı, önceleri herkesin tek başına kıldığı bir namaz idi. Hazreti Ömer bu namazı cemaatle kıldırmış ve bunu İslam dinine uygun bir davranış olarak görmüştür. Hiçbir sahabi O’na, ya Ömer sen bunu nasıl yaparsın. Dine nasıl yeni bir şey katarsın dememiş akisne O’nun “bu ne güzel bir bidattır” demesini uygun bulmuş ve teravihi cemaatle kılmıştır
Peygamber efendimizden sonra yapılan ve buna
rağmen şeriata aykırı olmayan şeylerden biri de Kur-anı Kerim’in noktalanmasıdır. Kuranı kerim Peygamber efendimiz zamanında noktalama işaretleri olmadan yazılmıştı. “B, Nun, Ş, T, F Kaf, Cim, Ha” gibi harflerin noktaları olmadığı gibi “esre, ötre” gibi harekeler de yoktu. Hemze ve şedde yoktu. Hz Osman zamanında bile bu noktalama işaretleri yoktu. Bu noktalama işaretlerini sonradan Kur-anı Kerime ekleyen bir sahabi bile değildi. Bu kişi tabiilerden idi; adı ise Yahya İbni Yamır dır. Allah ondan razı olsun. Alimler bu şahsa ey Yahya, sen Allah’ın kitabı ile mi oynuyorsun. Sen Ebu Bekir ve Ömer’den daha mı akıllısın dememişler ve bu durumu güzel görmüşlerdir.Tabiin ülemalarından olan Sahip Essünen Ebu Bekir İbni Ebu Davut masahif kitabında bunu zikretmiştir. Hemze ve şeddeyi ise daha sonradan Hasan Elbısri Allah ondan razı olsun tarafından eklenmiştir. Alimler buna da itiraz etmemiştir.
Peygamber Efendimizin vefatından sonra yapılan tüm bidatlar haramdır diyenler için gülünçtür ki bunu bügünkü camilerimizde yapmaktadırlar. Camilerde imamların namaz kılarken durdukları mihrap peygamber efendimiz zamanında yoktu. Dört halife zamanında da yoktu. Rasulullah’ın mescidinde mihrap yoktu. Mihrabı ilk yapan peygamber efendimizden yaklaşık doksan yıl sonra gelen halife Ömer Bin Abdulaziz’dir. İlk yüksek minareleri yaptıran da O’dur. Mimber ise Peygamberimiz zamanında üç basamaktan ibaret idi. Şimdi ise mimberlerin çoğu üç basamaktan fazladır.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إلاابْتِغَآءَ رِضْوَانِ اللهِ﴾
El-Hadîd suresi, 27. ayet
Manası: Onlar (İsâ’ya tâbi olanlar) ruhbaniyeti meydana getirdiler, halbuki Allâh kendilerine bunu farz kılmamıştır.
Allâh, İsâ’ya tâbi olan müslümanların, şehvetlerden uzak kalarak yaptıkları ruhbaniyet eylemlerini kendilerine farz kılmamış olduğu halde bu ayette onları övmüştür. Onlar ise bunu Allâh rızasını arzulayarak yapmışlardır. Bu da bazı bidatların iyi olduğuna dair bir delildir.
Peygamber efendimiz Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste ise “ her kim dine ,şeriata uygun olmayan yeni bir iş yaparsa yaptığı iş reddedilmiştir” buyurmuştur. Bu hadiste yapılan her iş değil sadece şeriata, Kuran ve hadise uygun olmayan amel kastedilmiştir. Müslimin rivayet ettiği başka bir hadisi şerifte “Kim İslâm’da iyi bir yol açarsa ona bunun ecri ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (ecirlerinden bir şey eksilmeden) ecri vardır. Kim sünnette kötü bir yol açarsa da ona bunun yükümlülüğü ve kendisinden sonra bununla amel edenlerin (yükümlülüğünden bir şey eksilmeden) yükümlülüğü vardır.” Yani iyi bir amel başlatanın hem bu ameli başlattığı için ecri vardır hem de kendisinden sonra bu ameli işleyenlerin ecri olduğu gibi kendisinin de sebep olması yüzünden fazladan ecri vardır. Aynı şey kötü bir amel başlatanın yükümlülüğü içinde geçerlidir. Kötü bir bidat başlatan kişi hem bu bidatı yaptığı için hem de kendisinden sonrakilere sebep olduğu için yükümlüdür. Aynı zamanda bu kötü ameli işleyenler de bu amelden dolayı yükümlüdürler.
Alimler bunun gibi ayet ve hadislerden yola çıkarak bidatı hasen (iyi) ve kötü bidat olarak ikiye ayırmışlardır. Hasen bidat Kuranı Kerim’e, şeriata ve sünnete uygun olan bidattır. Kötü bidat ise bunlardan birine aykırı olan bidattır. Bu ayırım aynı zamanda Müslim’in rivayet ettiği hadiste de peygamber efendimiz tarafından yapılmıştır. Bu hadiste iyi bidat yapan ve kötü bidat yapan hakkında iki ayrı hüküm verilmiştir. Şeriata uygun olan iyi bidatları ortaya koyacak olanlar islam alimleridir.
Ahmet İbni Teymiye Elharrani kötü bidatları ortaya çıkaranlardan biridir. İslam’a aykırı birçok meseleyi ortaya koymuştur. Bu kişi peygamber efendimize tevessülün haram olduğunu ilk söyleyen kişidir. Aynı zamanda diğer peygamber ve salihlere hayatlarında ve ölümlerinden sonra tevessül etmenin şirk olduğunu söylemiştir. Bu onun ortaya atmış olduğu zehirli bir bidattır. Hem bu bidatı ortaya attığı için hem de kendisinden sonra bu bidatla amel edenlere vesile olduğu için yükümlülüğü (günahı) vardır. Bu bidatla amel edenlerin de yükümlülüğü ortadan kalkmaz; hepsi aynı günahı işlemiş olur.
İslam alimlerinin hiçbiri İslam dininde bidat yoktur dememiştir. Hiçbir ayet ve hadisi şerifte böyle bir ibare yoktur. Hiçbir İslam imamı peygamberin yapmadığını yapmak haramdır dememiştir.
Hafız ibnu Haceri’in hakkında isnadı hasendir dediği Ebu Davud’un rivayet ettiği ve aynı zamanda sahih müslimde bulunan bir rivayette Ömer’in oğlu Abdullah namazın teşşehhüd esnasında kelimeyi şehadetten sonra “Allah’ın ortağı yoktur” anlamına gelen “vehdehu le şerike lehu” demiştir. bunu kendisinin eklediğini Peygamber Efendimizin böyle bir şey öğretmediğini söylemiştir. İbni Davut bunu rivayet etmiş hafız İbni Hacer ise isnadının hasen olduğunu söylemiştir. Bunu yapan Abdullah ise İslam aleminde üllemalığı şüphe götürmeyen bir kişidir.
Müslimde olan bir rivayette Hazreti Ali, hazreti Ömerin içki içeni seksen defa kırbaçlattığını duyduğunda şöyle demiştir “Rasulullah içki içeni kırk defa, Ebubekir kırk defa, Ömer ise seksen defa kırbaçlatmıştır. Hepsi sünnettir. Ama ilki benim en sevdiğimdir.” Hz. Ömer bu hadisede peygamber efendimizin uygulamasından fazla sayıda kırbaç vurdurmasına rağmen Hz. Ali bu konuda hepsi sünnettir demiştir. Ömer için hatalıdır dememiştir. Hz. Ömer’e sen kötü bir bidatçısın islamda olmayan bir şey getirdin dememiştir.
Ayrıca sahabilerden hiçbiri hakkında “Muhammed” kelimesinden sonra “sallallahu aleyhi vesellem” yazdığı sabit olmamıştır. Bunu alimlerimiz daha sonraki zamanlarda bu şekilde yazmış ve bugün Müslümanların güzel bir alışkanlığı haline gelmiştir. Hiçbir alim, bu kötü bir bidattır, Muhammed sözcüğünden sonra sallallahu aleyhi vesellem yazmak din dışı ya da dine sonradan eklenen kötü bir şeydir dememiştir. Tüm Müslümanlar bunu güzel bir amel olarak algılamış ve uygulamışlardır.
İyi bidat hakkında alimler değişik örnekler vermişlerdir bunlardan bir tanesi hicri yedinci yüzyılda ilk uygulayanı Melik Elmuğaffar olan Peygamber efendimizin doğumunu kutlamaktır. Melik Elmuğaffar İbni Kesir’in dediği gibi irak’ta, alim Allah’tan korkan ve cesur bir irbil kralı idi. Bu kral mevlidi ilk yapan kişidir. Alimleri, sadık sufileri, hadis ehlini, devlet adamlarını ve halkı toplayarak Allah rızası, ve Peygamber Efendimizin bu dünyaya gönderilmesine şükür etmek için Kur-an’ı Kerim okutmuş ve peygamber efendimizin hayatından bahsettirmiştir. Daha sonra yere büyük bir sofra serilmiş ve binlerce kuzu kestirmiştir. Bu sofradan toplanan tüm alimler ve sadık sufiler peygamber efendimizin doğuşuna sevinerek yemişlerdir. Bu davranışı iyi olarak karşılamış ve iyi bir bidat olduğunu söylemişlerdir. Krala sen peygamber efendimizin ya da O’nun sahabelerinin yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsın; sen onlardan daha mı iyi biliyorsun dememişler aksine bu amel iyi bir bidattır demişlerdir.
Ömer Bin Hattab Sahihi Buhari’de bulunan bir rivayete göre mescide gittiğinde insanları teravih namazını tek başlarına kılarken görmüş ve onların bu namazı cemaatle kılmalırını sağlamıştır. Ardından bu ne güzel bir bidattır demiştir. Teravih namazı, önceleri herkesin tek başına kıldığı bir namaz idi. Hazreti Ömer bu namazı cemaatle kıldırmış ve bunu İslam dinine uygun bir davranış olarak görmüştür. Hiçbir sahabi O’na, ya Ömer sen bunu nasıl yaparsın. Dine nasıl yeni bir şey katarsın dememiş akisne O’nun “bu ne güzel bir bidattır” demesini uygun bulmuş ve teravihi cemaatle kılmıştır
Peygamber efendimizden sonra yapılan ve buna
rağmen şeriata aykırı olmayan şeylerden biri de Kur-anı Kerim’in noktalanmasıdır. Kuranı kerim Peygamber efendimiz zamanında noktalama işaretleri olmadan yazılmıştı. “B, Nun, Ş, T, F Kaf, Cim, Ha” gibi harflerin noktaları olmadığı gibi “esre, ötre” gibi harekeler de yoktu. Hemze ve şedde yoktu. Hz Osman zamanında bile bu noktalama işaretleri yoktu. Bu noktalama işaretlerini sonradan Kur-anı Kerime ekleyen bir sahabi bile değildi. Bu kişi tabiilerden idi; adı ise Yahya İbni Yamır dır. Allah ondan razı olsun. Alimler bu şahsa ey Yahya, sen Allah’ın kitabı ile mi oynuyorsun. Sen Ebu Bekir ve Ömer’den daha mı akıllısın dememişler ve bu durumu güzel görmüşlerdir.Tabiin ülemalarından olan Sahip Essünen Ebu Bekir İbni Ebu Davut masahif kitabında bunu zikretmiştir. Hemze ve şeddeyi ise daha sonradan Hasan Elbısri Allah ondan razı olsun tarafından eklenmiştir. Alimler buna da itiraz etmemiştir.
Peygamber Efendimizin vefatından sonra yapılan tüm bidatlar haramdır diyenler için gülünçtür ki bunu bügünkü camilerimizde yapmaktadırlar. Camilerde imamların namaz kılarken durdukları mihrap peygamber efendimiz zamanında yoktu. Dört halife zamanında da yoktu. Rasulullah’ın mescidinde mihrap yoktu. Mihrabı ilk yapan peygamber efendimizden yaklaşık doksan yıl sonra gelen halife Ömer Bin Abdulaziz’dir. İlk yüksek minareleri yaptıran da O’dur. Mimber ise Peygamberimiz zamanında üç basamaktan ibaret idi. Şimdi ise mimberlerin çoğu üç basamaktan fazladır.