Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bir Davetçi Olarak Ne Kadar Doğruyuz?

Muddessir Çevrimdışı

Muddessir

الحمد الله
Moderatör
Doğruluk; ‘Söylenen sözün vicdana ve söylenenlere uygun olmasıdır. Bunlardan birinin eksik olması halinde, doğruluk gerçekleşmiş olmaz. Söz ya yalan olur veya yalan ile doğruluk arasında tereddütlü olur. Mesela, münafık kişi Muhammed sav Allah’ın Resulüdür, der. Bu sözünde doğru olduğunu söylemek mümkün olduğu gibi, söylediği bu sözün, kalbindekine aykırı olduğu için yalan olduğunu söylemek de mümkündür. (Fethu’l-Bari, 20/507)

Günümüzde İslami çalışmalar doğru insanlara muhtaçtır. Bu sahayı tanıyanlar, bu sahanın davetçilerini birebir bilenler bunu bilir. Sözde davetçilerin dilinden, tağutları ve sistemlerini destekleme konusunda Müslümanlara aktarılanların büyük çoğunluğu kasıtlı birer yalandan başka bir şey değildir. Bunlar kelimeleri yerlerinden tahrif ederler ve hakkı batılla karıştırırlar. Bunlardan kimilerine şeytanca görevlerini yerine getirmesi için projektörler tutulmakta, kameralar boy boy resimlerini çekmekte, yaldızlı ünvanlar ve lakaplar verilmekte ve kendisine sayfalar tahsis edilmektedir. Resulullah sav onları şöyle tanıtır:

‘Cehennemin kapısında davetçiler olacak, çağrılarını kabul edenler cehenneme girer.’ Bu sözü üzerine sahabe r.anhum, ‘Onları bize tanıtır mısınız ey Allah’ın Resulü?’ dedi. Bunun üzerine Resulullah sav şöyle cevap verdi: ‘Onlar bizim soyumuzdandır ve dilimizi konuşurlar.’ (Muttefekun aleyh, Huzeyfe’den)

‘Onlar bizdendir’, yani Müslüman kimliklidirler. ‘Dilimizi konuşurlar’ yani İslam ve imandan, kitap ve sünnetten bahsederler.

Davetçilerin çoğunun amelleri, sözlerini yalanlamaktadır. Bu dönemde bir davetçinin doğru olup olmadığı anlaşılmak istenirse, ona tağutlar ve onlara karşı cihad hakkında sorulmalıdır. Eğer vereceği cevap doğru olursa bu durumda, amellerine ve davranışlarına bak. Sözleri ve amelleri birbirini tutuyor mu? Öyle işler vardır ki halka İslam olarak sunulmaktadır. Halbuki gerçekte böyle değildir. Aksine bunlardan bazısı Müslümanların mallarını soymayı, kimisi partizanlığı veya kişisel amaçlara hizmeti hedeflemektedir. Öyle merkezleri de vardır ki Mescid-i Dırar gibi İslami bir maske altında sırf tağutlara casusluk yapmak, onların propagandasını yapmak ve küfürlerini yaymak için kurulmuştur. Allah’u Teala şöyle buyurur:

وَالَّذِينَ اتَّخَذُواْ مَسْجِداً ضِرَاراً وَكُفْراً وَتَفْرِيقاً بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِرْصَاداً لِّمَنْ حَارَبَ اللّهَ وَرَسُولَهُ مِن قَبْلُ وَلَيَحْلِفَنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلاَّ الْحُسْنَى وَاللّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ… لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَداً

‘Zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını ayırmak, Allah ve Resulüne karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup: ‘Biz sadece iyilik yapmak istedik’ diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahittir. O mescide hiç girme!...’ (Tevbe/107-108)

Yine İslami olarak isimlendirilen bir takım işler vardır ki uluslar arası bir kimliğe bürünmüştür. Bunların hedefleri bu kimlik altında ahtapot misali, casusluk için kollarının her yere uzanmasını sağlamak ve doğan her İslami hareketi kuşatma altına almaktır.

Dolaylı olarak söylenenler, açıkça söylenenlerin yerini dolduracak niteliktedir. Allah’u Teala şöyle buyurur:

وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ

‘Eğer dileseydik, Biz onları sana gösterirdik; sen de onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen, onları konuşmalarından da tanırsın; Allah işlediklerinizi bilir.’ (Muhammed/30)

Doğruluktan uzak olan bir davet, bereketten nasipsizdir. Doğruluk, bu dinin ana sütunlarındandır. Hatta bu dinin daveti ancak bu temel üzerinde başlamıştır. İbni Abbas r.a şöyle der:

‘En yakın akrabalarını uyar’ (Şuara/214) ayeti inince Resulullah sav, Safa tepesine çıktı ve Kureyş boylarına şöyle seslendi: ‘Ey Fihroğulları, ey Adiyoğulları’ Bunların tamamı toplandılar. Gelemeyenler ne olup bittiğini öğrenmek için birini gönderdi. Kureyşliler ve Ebu Leheb geldiler. Resulullah sav onlara şöyle dedi: ‘Ne dersiniz, bu vadinin içinde size saldırmak üzere olan bir süvari birliğinin olduğunu söylesem bana inanır mısınız?’ Onlar, ‘Evet, senin ancak doğruluğunu gördük’ dediler. Bunun üzerine Resul sav şöyle buyurdu: ‘O halde acıklı bir azap gelmeden önce ben size gönderilen bir uyarıcıyım’ dedi. (Buhari)

İbn-i Hacer şöyle der: ‘Ne dersiniz…’ sözleriyle kendisinin olacak olan bir şeyi haber verecek olursa, doğru söylediğini itiraf etmelerini istemiştir.’ (Fethu’l-Bari)

Davet, davetçinin doğruluk ve güvenirliğine bağlıdır. Yukarıdaki hadiste aktarıldığı gibi Kureyşliler Nebi’ye sav ‘Evet, senin ancak doğruluğunu gördük’ demişlerdir. O dönemde müşriklerde, yalan söylemek çirkin karşılanırdı. Herakl ile Ebu Süfyan (o dönemde Ebu Süfyan daha müşrikti) arasında geçen konuşmada bunu görmekteyiz. Resulullah sav in durumunu soran Herakl’a, Ebu Süfyan yalan söylemek istemiş, ama Kureyş’ten beraberinde bulunanlardan utanarak yalan söylediğini anlatmalarından çekinmiştir. Halktan bir adamın yalan söylemesi kötü ve çirkin iken, davetçinin yalan söylemesi nasıl kötü ve çirkin olmasın?!
 
Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
Doğruluk; ‘Söylenen sözün vicdana ve söylenenlere uygun olmasıdır. Bunlardan birinin eksik olması halinde, doğruluk gerçekleşmiş olmaz. Söz ya yalan olur veya yalan ile doğruluk arasında tereddütlü olur. Mesela, münafık kişi Muhammed sav Allah’ın Resulüdür, der. Bu sözünde doğru olduğunu söylemek mümkün olduğu gibi, söylediği bu sözün, kalbindekine aykırı olduğu için yalan olduğunu söylemek de mümkündür. (Fethu’l-Bari, 20/507)

Günümüzde İslami çalışmalar doğru insanlara muhtaçtır. Bu sahayı tanıyanlar, bu sahanın davetçilerini birebir bilenler bunu bilir. Sözde davetçilerin dilinden, tağutları ve sistemlerini destekleme konusunda Müslümanlara aktarılanların büyük çoğunluğu kasıtlı birer yalandan başka bir şey değildir. Bunlar kelimeleri yerlerinden tahrif ederler ve hakkı batılla karıştırırlar. Bunlardan kimilerine şeytanca görevlerini yerine getirmesi için projektörler tutulmakta, kameralar boy boy resimlerini çekmekte, yaldızlı ünvanlar ve lakaplar verilmekte ve kendisine sayfalar tahsis edilmektedir. Resulullah sav onları şöyle tanıtır:

‘Cehennemin kapısında davetçiler olacak, çağrılarını kabul edenler cehenneme girer.’ Bu sözü üzerine sahabe r.anhum, ‘Onları bize tanıtır mısınız ey Allah’ın Resulü?’ dedi. Bunun üzerine Resulullah sav şöyle cevap verdi: ‘Onlar bizim soyumuzdandır ve dilimizi konuşurlar.’ (Muttefekun aleyh, Huzeyfe’den)

‘Onlar bizdendir’, yani Müslüman kimliklidirler. ‘Dilimizi konuşurlar’ yani İslam ve imandan, kitap ve sünnetten bahsederler.

Davetçilerin çoğunun amelleri, sözlerini yalanlamaktadır. Bu dönemde bir davetçinin doğru olup olmadığı anlaşılmak istenirse, ona tağutlar ve onlara karşı cihad hakkında sorulmalıdır. Eğer vereceği cevap doğru olursa bu durumda, amellerine ve davranışlarına bak. Sözleri ve amelleri birbirini tutuyor mu? Öyle işler vardır ki halka İslam olarak sunulmaktadır. Halbuki gerçekte böyle değildir. Aksine bunlardan bazısı Müslümanların mallarını soymayı, kimisi partizanlığı veya kişisel amaçlara hizmeti hedeflemektedir. Öyle merkezleri de vardır ki Mescid-i Dırar gibi İslami bir maske altında sırf tağutlara casusluk yapmak, onların propagandasını yapmak ve küfürlerini yaymak için kurulmuştur. Allah’u Teala şöyle buyurur:

وَالَّذِينَ اتَّخَذُواْ مَسْجِداً ضِرَاراً وَكُفْراً وَتَفْرِيقاً بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِرْصَاداً لِّمَنْ حَارَبَ اللّهَ وَرَسُولَهُ مِن قَبْلُ وَلَيَحْلِفَنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلاَّ الْحُسْنَى وَاللّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ… لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَداً

‘Zarar vermek, inkar etmek, müminlerin arasını ayırmak, Allah ve Resulüne karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup: ‘Biz sadece iyilik yapmak istedik’ diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahittir. O mescide hiç girme!...’ (Tevbe/107-108)

Yine İslami olarak isimlendirilen bir takım işler vardır ki uluslar arası bir kimliğe bürünmüştür. Bunların hedefleri bu kimlik altında ahtapot misali, casusluk için kollarının her yere uzanmasını sağlamak ve doğan her İslami hareketi kuşatma altına almaktır.

Dolaylı olarak söylenenler, açıkça söylenenlerin yerini dolduracak niteliktedir. Allah’u Teala şöyle buyurur:

وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ

‘Eğer dileseydik, Biz onları sana gösterirdik; sen de onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen, onları konuşmalarından da tanırsın; Allah işlediklerinizi bilir.’ (Muhammed/30)

Doğruluktan uzak olan bir davet, bereketten nasipsizdir. Doğruluk, bu dinin ana sütunlarındandır. Hatta bu dinin daveti ancak bu temel üzerinde başlamıştır. İbni Abbas r.a şöyle der:

‘En yakın akrabalarını uyar’ (Şuara/214) ayeti inince Resulullah sav, Safa tepesine çıktı ve Kureyş boylarına şöyle seslendi: ‘Ey Fihroğulları, ey Adiyoğulları’ Bunların tamamı toplandılar. Gelemeyenler ne olup bittiğini öğrenmek için birini gönderdi. Kureyşliler ve Ebu Leheb geldiler. Resulullah sav onlara şöyle dedi: ‘Ne dersiniz, bu vadinin içinde size saldırmak üzere olan bir süvari birliğinin olduğunu söylesem bana inanır mısınız?’ Onlar, ‘Evet, senin ancak doğruluğunu gördük’ dediler. Bunun üzerine Resul sav şöyle buyurdu: ‘O halde acıklı bir azap gelmeden önce ben size gönderilen bir uyarıcıyım’ dedi. (Buhari)

İbn-i Hacer şöyle der: ‘Ne dersiniz…’ sözleriyle kendisinin olacak olan bir şeyi haber verecek olursa, doğru söylediğini itiraf etmelerini istemiştir.’ (Fethu’l-Bari)

Davet, davetçinin doğruluk ve güvenirliğine bağlıdır. Yukarıdaki hadiste aktarıldığı gibi Kureyşliler Nebi’ye sav ‘Evet, senin ancak doğruluğunu gördük’ demişlerdir. O dönemde müşriklerde, yalan söylemek çirkin karşılanırdı. Herakl ile Ebu Süfyan (o dönemde Ebu Süfyan daha müşrikti) arasında geçen konuşmada bunu görmekteyiz. Resulullah sav in durumunu soran Herakl’a, Ebu Süfyan yalan söylemek istemiş, ama Kureyş’ten beraberinde bulunanlardan utanarak yalan söylediğini anlatmalarından çekinmiştir. Halktan bir adamın yalan söylemesi kötü ve çirkin iken, davetçinin yalan söylemesi nasıl kötü ve çirkin olmasın?!
Cezakallahu hayr bacım:) "Davet, davetçinin doğruluk ve güvenirliğine bağlıdır" nekadar isabetli bir cümle. Doğruluğundan ve güvenilirliğinden emin olmadığının dininden nasıl emin olur ki insan...
 
Üst Ana Sayfa Alt