Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Bir Halifeye Hangi Koşullarda Biat Edilmez?

Slave of Allah Çevrimdışı

Slave of Allah

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Yezid'e bile biat zorunluydu diyenlere ve biat hadislerini atanlara karşı sunulacak fıkhi delil var mıdır?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Muslim'in Avf b. Mâlik El Eşcai'den rivayet ettiği Rasulullah'ın şu sözü de bu konuda bize fikir vermektedir:
خِيَارُ َأئِمَّتِكُمِ الَّذِينَ تُحِبُّونَهُمْ وَيُحِبُّونَ ُ كمْ وَيُصَلُّو َ ن عََليْ ُ كمْ وَتُصَلُّو َ ن عََليْهِمْ وَشِرَارُ َأئِمَّتِكُمِ
الَّذِينَ تُبْغِضُونَهُمْ وَيُبْغِضُونَ ُ كمْ وَتَْلعَنُونَهُمْ وَيَْلعَنُونَ ُ كمْ قِي َ ل يَا رَسُو َ ل اللَّهِ َأَفلا نُنَابِذُهُمْ
بِالسَّيْفِ فَقَا َ ل لا مَا َأَقامُوا فِيكُمُ الصَّلاَة
"Sizin hayırlı imamlarınız şunlardır: Siz onları seversiniz onlar da sizi severler. Onlar sizin için dua ederler, siz de onlar için dua edersiniz. Şerli imamlarınız ise sizden nefret ederler siz de onlardan nefret edersiniz, siz onlara lanet edersiniz onlar da size lanet ederler"
Denildi ki; "Ya Rasulullah onlara kılıçla karşı çıkmayalım mı?"
Dedi ki: "İçinizde namazı ikame ettikleri sürece hayır"
(Muslim, K. İmara, Bab 17, Hadis No: 1855)

Bu hadis açık bir şekilde imamların hayırlı ve şerlisini bildirdiği gibi dini uyguladıkları sürece onlara kılıçla karşı koymanın haramlılığına da delalet etmektedir.
Hadisteki namazı ikame etmek dolaylı bir anlatımdır ve dini hükümleri tümü ile tatbik etmek anlamına gelmektedir. Buraya kadar verilen delillerle İslâm’ın hükümlerini uygulamak ve İslâm davetini yüklenmek için bir Halife’nin bulunmasının bütün müslümanlara farz oluşu sahih şer’î nasslarla sabit olmuştur.

Bir Halife’nin seçilmesinin müslümanlar üzerine farziyeti başka açılardan da bir gerekliliktir. Allahu Teâla İslâm’ın hükümlerinin uygulanması için bir idari yapı kurulmasını ve müslümanların her türlü varlıklarının korunmasını müslümanlara farz kılmıştır. Bu farzı uygulamanın şartı ise bir Halife’nin bulunmasıdır. Ancak bu farz bir farz-ı kifayedir bir takım müslümanlar bu farzın gereğini yaparlarsa diğerlerinden bu farz kalkar. Fakat bu farzı bir kısım müslüman ikame edemiyorsa, ikamesi için hali hazırda çaba sarfediyor olsalar bile bu farziyet diğer müslümanlar için de bağlayıcı bir farz olarak kalır. Müslümanlar Halifesiz oldukları müddetçe bu farz hiçbir müslümanın üzerinden kalkmaz.

Bişr İbni Ubeydullah El Hadrami, Ebu İdris El Hulani'nin Huzeyfe İbn El Yeman'dan şu hadisi işittiğini
rivayet etmişti:
كَا َ ن النَّاسُ يَسْأَُلو َ ن رَسُو َ ل اللَّهِ صَلَّى اللَّه عََليْهِ وَسَلَّمَ عَنِ الْخَيْرِ
وَكُنْتُ َأسَْألُهُ عَنِ الشَّرِّ مَخَاَفَة َأ ْ ن يُدْرِ َ كنِي َفقُلْتُ يَا رَسُو َ ل اللَّهِ إِنَّا ُ كنَّا فِي جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ
َفجَاءَنَا اللَّهُ بِهَ َ ذا الْخَيْرِ َفهَلْ بَعْدَ هَ َ ذا اْلخَيْرِ مِنْ شَرٍّ قَا َ ل نَعَمْ ُقلْتُ وَهَلْ بَعْدَ َ ذلِكَ الشَّرِّ
مِنْ خَيْرٍ قَا َ ل نَعَمْ وَفِيهِ دَخَنٌ ُقلْتُ وَمَا دَخَنُهُ قَا َ ل قَوْمٌ يَهْدُو َ ن بِغَيْرِ هَدْيِي تَعْرِفُ مِنْهُمْ
وَتُنْكِرُ ُقلْتُ َفهَلْ بَعْدَ َ ذلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ قَا َ ل نَعَمْ دُعَاةٌ عََلى َأبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ َأجَابَهُمْ
إَِليْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا ُقلْتُ يَا رَسُو َ ل اللَّهِ صِْ فهُمْ َلنَا قَا َ ل هُمْ مِنْ جِْلدَتِنَا وَيَتَ َ كلَّمُو َ ن بَِأْلسِنَتِنَا
ُقلْتُ َفمَا تَْأمُرُنِي إِ ْ ن َأدْرَ َ كنِي َ ذلِكَ قَا َ ل تَلْزَمُ جَمَاعََة الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ ُقلْتُ َفإِنْ َلمْ يَ ُ كنْ
َلهُمْ جَمَاعَةٌ وَلا إِمَامٌ قَا َ ل فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ ُ كلَّهَا وََلوْ َأ ْ ن تَعَضَّ بَِأصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى
يُدْرِ َ ككَ اْلمَوْتُ وََأنْتَ عََلى َ ذلِكَ
"İnsanlar Rasulullah (s.a.v.)'e hayır hakkında soruyorlardı. Fakat ben, bana dokunmasından korkarak şer hakkında soruyordum.
Dedim ki; "Ya Rasulullah biz cahiliye ve şer içindeydik Allahu Teâla bize bu hayrı getirdi. Peki bu hayırdan sonra şer var mı?"
Dedi ki; "Evet fakat içinde karışıklık ve şer var"
Dedim ki; "O karışıklık nedir?"
Dedi ki; "Bir takım insanlar benim gösterdiğim yolun (hidayetin) dışında benim sünnetimin tersine ummeti idare edecekler. Onları bileceksiniz ve
onları kabul etmeyeceksiniz."
Dedim ki; Bu hayırdan sonra şer var mı?"
Dedi ki; "Evet. Cehennemin kapılarında davetçiler olacaktır. Kim onlara uyarsa onu cehenneme atacaktır"
Dedim ki; "Ya Rasulullah, bize onları tarif et?
Dedi ki; Onlar bizim milletimizden (dinimizden) insanlardır. Bizim aziz duygularımızla (seslenerek) bizim dilimizle konuşurlar"
Dedim ki; "Bunların zamanı bana yetişirse bana ne emredersiniz?"
Dedi ki; "Müslümanların cemaatından ve Halifesinden ayrılmazsın"
Dedim ki; "Eğer müslümanların cemaatı ve Halifesi yoksa"
Dedi ki; "O zaman bütün cehenneme davet edenlerden uzak dur. Velev ki bir ağacın köklerini ısırıp kalsan da ölüm sana gelinceye kadar o durum üzere kal"

(Buhari Fiten-12, Tecrid C. 9 S. 297 H. No: 1471)

Bu hadis; Rasulullah (s.a.v.)'in müslümanların cemaatına ve Halifesine bağlanmayı müslümanlara emrettiği gibi cehennem davetçilerinden de uzak kalmayı emrettiğini açık şekilde göstermektedir. Soru soran, Rasul'e müslümanlar için bir Halife ya da cemaat olmazsa cehennem davetçilerine karşı ne yapılması gerektiğini sorduğunda; Rasul (s.a.v.) ona bu gruplardan uzak durmayı emretti, uzlete çekilip müslümanlardan uzak durmayı ya da Halife’nin ikamesinden geri kalıp vazgeçmeyi değil.
Rasul (s.a.v.) soru sorana: َ
فاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ ُ كلَّهَا
"O grubların hepsinden uzak kal" diye açık ve net olarak emretti. Hatta ona bir ağacın köklerini dişleri ile ısırıp kalsa dahi o cehenneme çağıran grupları terk edecek ve ölüm kendisine ulaşıncaya kadar o durumunu muhafaza edecektir. Hadis, böylesi bir ortamda yaşayan kimsenin dinine sımsıkı sarılmasını ve cehenneme davet edenlerden uzak durması gerektiği anlamını vurgulamaktadır.
Bu hadiste, Hilâfet’i kurulması için çalışmayı terk etmeye dair hiçbir mazeret ve ruhsat yoktur. Hadis kişinin dininin selameti için ağacın köklerini yese dahi Cehenneme davet edenlerden uzak kalmasını emretmektedir.




HİLÂFET SÖZLEŞMESİ

Hilâfet, seçim ve kabul esası üzerine kurulu bir akittir (sözleşmedir). İşlerin idaresi hususunda itaat edilme hakkına sahib olan kişiye itaat etmek için yapılan bir biatla gerçekleşir. Bu nedenle idareyi üstlenecek yöneticinin yönetme işini rıza ile kabulü gerektiği gibi idareciye biat eden yönetilenlerin de yöneticiyi rıza ile kabul etmeleri gereklidir. Bu nedenle eğer bir kişi Halife olmayı reddederse onu bu işi yapmaya zorlamak caiz değildir.
Kendisine Halifelik zorla kabul ettirilemeyeceği gibi kabul için de zorlanamaz. Aksine ondan vazgeçilip başkası seçilir. Aynı şekilde insanlardan zorla biat alınması da caiz değildir. Çünkü zorlamanın bulunduğu bir sözleşme sahih sayılmaz. Zira Hilâfet akdi seçim ve rıza sözleşmesidir.
Biatları geçerli kişiler tarafından biat sözleşmesi tamamlanan kişi veliyul emir (Halife) olur ve kendisine itaat farz olur. Bu aşamadan sonra Halife’ye yapılacak biat, Hilâfet sözleşmesini te'yid eden bir biat değil, itaat için yapılmış bir biat olur.
Hilâfet sözleşmesi kesinleştikten sonra ise Halife’nin geri kalan insanları biata zorlaması caiz olur. Bu zorlama Halife’ye itaat için bir zorlamadır ve şer'an farzdır. Sözleşme biatı zorlama olmadan sadece rıza ile alındığı halde sözleşme (inikat) biatı yapıldıktan sonra itaat biatında Halife'nin Allah'ın hükümlerini tatbik edebilmek için insanları zorlaması caizdir.
Hilâfet bir sözleşmedir ve hiçbir sözleşme, sözleşmeyi yapacak taraflar olmadıkça gerçekleşmez. Bir kimsenin yargıçlık ya da emirlik yap diye kendisini atayan birileri olmadıkça yargıç ya da emir olmaması gibi Halife de kendisini bu makama seçip biat eden kişiler bulunmadıkça Halife olamaz. Dolayısı ile müslümanlar kendisini Halife olarak tayin etmedikçe ve kendisi üzerinde Hilâfet sözleşmesi gerçekleşmedikçe hiç kimse Hilâfet yetkisine sahib olamaz. Hilâfet’e talib olan ve Halife’ye bu yetkiyi veren iki taraf bulunmadıkça sözleşme gerçekleşmez. Bu nedenle Hilâfet akdi için
müslümanların biatı mutlaka gereklidir.
Eğer bir kimse kuvvet ve zor kullanarak idareyi ele geçirip yönetime gelmişse bu kimse kesinlikle Halife olamaz. Ola ki bu kişi kendini Halife olarak ilan etse dahi. Çünkü müslümanlar tarafından henüz Hilâfet sözleşmesi yapılmamıştır. Zor ve kuvvet kullanarak alınan böylesi bir biata itibar edilmez ve Hilâfet akdi (sözleşmesi) yapılmış sayılmaz. Zira Hilâfet sözleşmesi seçim ve karşılıklı kabulle gerçekleşen zor içermeyen bir sözleşmedir.
Ancak idareyi zor kullanarak ele geçiren kimse eğer müslümanlar, kendisine biat ettikleri takdirde müslümanları bunun kendi çıkarları olduğuna ikna edebilir ve müslümanlar da ona güvenerek kendi rıza ve iradeleri ile biat ederlerse bu biatla kişi Halife olabilir. Burada şahıs, sultayı kuvvet ve zor kullanarak elde ettiği halde rıza ve irade ile biat gerçekleştiğin için ister yönetimde bulunsun isterse bulunmasın biat şartı gerçekleştiğinden dolayı Halife olur.

Hal ve akd ehli dışında bir başka bölgede ya da bölgelerde bir başkasına biat edildiğinde hatta bu biat başkentteki biattan önce de olsa bu biata itibar edilmez. Ancak hal ve akd ehlinin çoğunluğu kimin Halifeliğini isterse o kimsenin Halifeliği gerçekleşir. Her halûkarda hal ve akd ehlinin biatı öncelik taşıdığından onların biat ettiği kişi tercih sebebi olur.

Ebu Bekir (r.anh)'e biatte müslümanlardan sadece Medine'de bulunan söz sahipleri (Ehli hal vel Akd) ile yetinildi. Mekke'de yahut Arab yarımadasının değişik yerlerinde bulunan müslümanların oyları alınmadı hatta onlara sorulmadı bile. Aynı şekilde Ömer (r.anh)'in biatında da aynı durum söz konusu oldu. Ancak Osman (r.anh)'ın biatında Abdurrahman bin Avf Medine'deki müslümanların görüşünü aldı. Ebu Bekir'in Ömer'i Halifeliğe aday göstermesinde olduğu gibi sadece ileri gelenlere sormakla yetinmedi. Ali (r.anh)'nin biatında ise Medine ve Kûfe ahalisinin çoğunluğunun biatı ile yetinildi. Ali biatla seçildi biatı itibar gördü. Hatta Ali'ye karşı çıkıp onunla savaşanlar bile ondan başkasına biat etmediler ve bu biata itiraz etmediler. Ancak onunla savaşanlar Osman'ın katillerinin cezalandırılmasını istediler.
Halife’ye kızıp ona itaat etmediklerinden dolayı haklarındaki hüküm herhangi bir konuda Halife’ye karşı gelen isyankarların hükmüdür. Halife’nin onları aydınlatıp gerekirse itaatına girmeleri için onlarla savaşması gerekir. Nitekim Ali'ye karşı ayaklananlar ayrı bir Hilâfet de kurmadılar.
İşte tüm bu anlatılanlar -Halife’ye biatın tüm müslümanlardan değil başkent ahalisinin çoğunluğunda
alınması- sahabelerin gözleri önünde gerçekleşti. Onlar bu durumu görüp duydukları halde hiç biri bu duruma muhalif olmadılar. Halife’nin sadece Medine ahalisinin çoğunluğu ile seçilmesini yanlış görmediler. İşte bu, müslümanların idari ve yönetsel görüşlerini temsil eden kimselerin akitleri ile Halife’nin tesbit edilebileceğini gösteren sahabe icmaıdır. O zamanlar Ehl-i hal ve'l Akd olan Medine ahalisinin çoğunluğu, İslâm Devletinin dört bir köşesindeki çoğunluğunu yönetimle ilgili görüşlerinde temsil ediyorlardı.
Bundan dolayı Raşid Halifeler dönemindeki gibi eski Halife’ye biat eden İslâm ummetinin temsilcilerinin çoğunluğu yeni bir Halife’ye biatte birleşirlerse Hilâfet sözleşmesi gerçekleşmiş olur ve onların biatı Halife için akid biatı olur. Hilâfet akdinin yapılmasından sonra İslâm ummetinin diğer fertlerinin biatı, Halife’nin emirlerine uymak ve itaat etmek için yapılan biattir.
Buraya kadar anlattıklarımız; Halife’nin ölümü ya da azli halinde yerine yeni bir Halife’nin seçilmesine ilişkindi.
Ancak herhangi bir coğrafya da bir Halife’nin bulunmadığı durumda şeriatın hükümlerini yürürlüğe koyup tüm dünyaya İslâm davetini yüklenmek için bir Halife’nin seçilmesi tüm müslümanlara farz olur. Tıpkı H.1323 - M.1924 senesinde İstanbul’da İslâm Hilâfet’i kaldırılmasından günümüze kadar geçen zamanda olduğu gibi. Şu halde müslümanların yaşadığı bölge halklarının her biri bir Halife’ye biat etmeye ehildir. Bu biatle Hilâfet kurulmuş olur. Eğer herhangi bir bölge halkı bir Halife’ye biat eder ve Hilâfet akdi gerçekleşirse bütün diğer müslümanların seçilen bu Halife’ye itaat biatı vermeleri farz olur. Söz konusu bölge ister Mısır, Türkiye, Endonezya gibi büyük ülkeler olsun isterse Arnavutluk, Kamerun, Lübnan gibi küçük ülkeler olsun eğer şu dört şarta sahipseler fark etmez.

1. Bölgenin sultası ve idaresi müslümanların kendi ellerinde olmalı, herhangi bir kafir devlete veya dış güce dayanmamalıdır.
2. Bölgedeki müslümanların güvenliği bizzat kendi elleri ile sağlanmalı küfrün ve kafirlerin dış desteği ile olmamalıdır. Öyle ki ülkenin iç ve dış güvenliği sadece ve sadece müslümanların kendi güçleri ile sağlansın.
3. Bölgede kapsamlı bir inkılapla her şey İslâm’a göre köklü şekilde değiştirilerek hemen uygulanmaya başlanmalı ve İslâm davetini yüklenme işi geciktirilmeden yerine getirilmelidir.
4. Biat edilen Halife tercihte efdaliyet şartlarına sahib olmasa bile Hilâfet akdini gerçekleştirecek şartlara sahib olmalıdır. Çünkü öncelikle gerekli olan Hilâfet akdinin şartlarına sahib olmaktır. Eğer bir bölgede sayılan bu dört şart sağlanmışsa o bölge halkının biatı ile Hilâfet kurulmuş ve akdi tamamlanmış olur. Hatta bu bölge İslâm ümmetinin ileri gelen söz sahiblerinin
(ehli hal vel akd) çoğunluğunu temsil etmiyor olsa bile bu Hilâfet geçerlidir. Çünkü Hilâfeti kurmak farz-ı kifayedir ve birilerinin bu farzı şartlarına uygun olarak yerine getirmesi farzın yerine gelmesini sağlar.
Zira hal ve akd ehlinin çoğunun biatının gerekliliği şartı Hilâfet mevcutken Halife ölür veya azledilirse yeni bir Halife seçilirken gerekli bir şarttır. Ancak Hilâfet yok ve Hilâfet kurulacaksa Hilâfet akdi şartlarına sahib bir kişi şeriatın gösterdiği yollarla Hilâfeti ilan edip kurarsa biat edenlerin sayısına bakılmaksızın Halife olur. Çünkü artık söz konusu olan müslümanların üç günden fazla ihmal ettikleri bir farzı yerine getirmeleri meselesidir ve müslümanlar bu farzı yerine getirme noktasında gösterdikleri ihmal ve kusurdan dolayı istedikleri kişiyi seçme hakkını kaybetmişlerdir. Bu durumda kim ki bu farzı yerine getirirse Hilâfet akdi üzerinde kalır. Hilâfet’i kurulub Halife’nin seçildiği bölgenin sancağı altına girip Halife’ye biat etmek bütün müslümanlara farz olur. Aksi takdirde hepsi günahkar olurlar. Halife’ye düşen farz da müslümanları kendisine biat etmeye çağırmaktır. Eğer bu çağrı kabul edilmezse etmeyenlerin hükmü isyankarların hükmüdür ki Halife onları itaatı altına alana kadar onlarla savaşmalıdır.
Eğer yukarıdaki dört şarta sahib bir Halife’ye şeriat hükümlerine göre biat edildikten sonra aynı bölge ya da başka bir bölgede ikinci bir Halife’ye biat edilirse ikincisinin biatı geçerli olmaz.

HALİFE’NİN AZLİ

Halife’nin durumunda onu Hilâfet’ten çıkaran açık bir değişiklik olursa Halife hemen azledilir. Onu Hilâfet’ten dışarı çıkartmayan fakat o hali ile Halifelikte kalmasının şer'an caiz olmadığı bir değişikliğin gerçekleşmesi durumunda ise Halife’nin azli gerekli olur.
Halife’yi Hilâfet’ten dışarı çıkaran durum ile Halife’nin azlini gerektiren durum arasındaki fark ise şudur.

Birinci durum; yani Halife’yi Hilâfet’ten çıkaran durumdur. Bu durum halifede görüldüğünde kendisine itaat gerekmez.
İkinci durum,yani Halife’nin azlini gerektiren durumdur. Bu durumda ise azl işlemi bilfiil gerçekleşene kadar Halife’ye itaat farz olarak kalır.

Halife’nin durumunu değiştirip onu Hilâfet’ten çıkaran şeyler üç tanedir. Bunlar :
1. Halife eğer İslâm’dan çıkar (murted olur) ve bunda ısrar ederse
2. İyileşme ümidi olmayan sürekli deliliğe tutulursa
3. Halife kendini yenen düşmanın eline esir düşer ve kurtulma imkan ve umudu bulunmazsa.
Halife bu üç durumda Hilâfet’ten çıkar yani Hilâfet yetkisini kaybeder. Bu durumlarda Halife’nin azline hükmedilmiş olmasa bile o azl olmuş sayılır. Halifede bu üç sıfattan birinin varlığı ile ona itaat farziyeti kalkar ve bu durumda iken verdiği emirler uygulanmaz. Ancak Halifede bu durumların var olduğunun isbatlanması gerekir. Bu isbat ise mezalim mahkemesi önünde olması gerekir. Mezalim Mahkemesi Halife’nin Hilâfet’ten çıktığına ve azline hükmedince, müslümanlar hemen başka bir Halife ile Hilâfet akdi yaparlar ve yeni Halife’yi belirlerler.

Halife’yi Hilâfet akdinin dışına çıkarmayan fakat yine de Hilâfet’te kalmasının caiz olmadığı değişiklikler ise şu beş husustan ibarettir.
1- Halife’nin fıskı sebebi ile adaletin zedelenmesi:
2- Halife’nin, kadınsılaşması ya da cinsiyetinin belirsiz bir hal alması:
3- Sürekli olmayan bir deliliğe tutulması yani bazen iyi iken bazen deli gibi davranması: Bu durum söz konusu olduğunda Halife’nin işlerini yapacak sürekli bir vekil tayin etmek câiz değildir. Çünkü Hilâfet akdi Halife’nin şahsında yapılan bir akiddir ve başkasını yani vekili kapsamaz.
4- Her hangi bir sebebden dolayı Halifelik yükünü taşımaktan aciz duruma düşmesi:
Bu sebebler Halife’nin görevini yapmasına engel olan bir organ eksikliği ya da iyileşme ümidinin bulunmadığı bir hastalığa yakalanmasıdır. Halife’nin bu durumlardan birine düşmüş olması uygulamak üzere seçildiği dinin emirlerinin uygulanmaması ya da müslümanların çıkarlarının gözetlenmemesi gibi idari bir boşluğun doğması demektir. Bu ise açık bir munkerdir. Bu munkerin kaldırılması ise bir farzdır. Bu farz da ancak Halife’nin azli ve yerine başka birinin seçilmesi ile yerine getirilebilir.
5- Halife’yi müslümanların idaresi ve çıkarlarının gözetilmesinde şeriata uygun bir şekilde kendi görüşü ile idareden alıkoyan bir baskı ve tesirin bulunması:
Eğer Halife’ye yönelik baskı, Halife’yi ummetin işlerini şer’î hükümlere bağlı olarak sadece kendi reyi ile yönetmesinden alıkoyuyorsa o takdirde Halife’nin Hilâfet yükünü taşımaktan hükmen aciz olduğuna itibar edilir ve azli farz olur. Bu durum iki şekilde tezahür eder.
a-) Halife’nin çevresindeki bir yahut birkaç kişinin etkisi altına girmiş olmasıdır. Bu durum Halife’nin işlerin idaresinde kendilerine karşı çıkamadığı bu kişilerin görüşleri doğrultusunda hareket etmesine sebeb olan bir baskı altında olmaları durumudur. Bu durumda bakılır; eğer bu baskıdan Halife’nin kısa bir süre içinde kurtulması imkanı varsa, Halife’nin bu kişilerden kurtulması için kısa bir süre verilir. Bu sürede bu baskı ortadan kaldırılmazsa Halife’nin azledilmesi farz olur.
b-) Halife’nin durumunun esirlik ya da esirliğe benzer bir hal almasıdır. Halife’nin düşman eline veya nüfuzu altına düşüp ümmetin işlerinin idaresinde iradesini yitirmesi, düşmanın istediği şekilde davranması söz konusudur. Bu durumda bakılır eğer Halife’nin düşman sultasından kısa bir sürede kurtulma ümidi varsa beklenir.
Eğer bu sürede Halife kurtulursa Halife’nin acziyetine sebeb olan engeller ortadan kalkmış olur. Yoksa Halife’nin azli farz olur.
Söz konusu bu beş durumdan herhangi birinin bulunması durumunda Halife’nin azledilmesi farz olur. Ancak bu durumların gerçekliğinin mezalim mahkemesi önünde isbatı gerekir. Sonuçta mezalim mahkemesi Halife’nin Hilâfet akdinin fesheder ve azline hükmeder ve Halife azledilir. Ardından üç gün içinde başka bir kişi ile Hilâfet akdi yapılır.
(Hilâfet)

İlgili Konu:

Yezid b. Muaviye b. Ebu Sufyan

https://www.islam-tr.org/konu/seyhulislam-ibn-teymiyye-yezid-b-muaviye-b-ebu-sufyan.22867/
 
Slave of Allah Çevrimdışı

Slave of Allah

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun. Aynı temayı Şafii ve Hanefi fıkhında da okudum.
Özet şu değil mi? Bir halife, şeriatı ikame edecek küçük bir toprağı ve savaşma gücü de olsa, kendisine itaat eden küçük bir grup da olsa halife olur, kafir olmadığı, esir düşmediği, bedeninde görevini ifa etmek için onu engelleyecek bi organının kesilmesi gibi bir durum olmadığı müddetçe itaatsizlik caiz olmaz.

Eyvallah buraya kadar tamamdır, hallettim.

Ama kardeş ben şunun cevabını bulamadım bir türlü: yazıda geçtiyse de ben anlamadım sanırım:
Misal küfre götürmeyen bidatçı halife olur mu? Yani diyelim bi halife çıkıp kandil kutluyor camiilerde kutlamalar emretti. Ona karşı savaşmak bu durumda meşru oluyor değil mi? Yoksa Allah'a isyanda itaat yoktur kısmı burada geçerli değil midir?
 
Üst Ana Sayfa Alt