Allah’ın subhanehu ve teâlâ Adıyla
Allah’a hamd, Rasûlü’ne salat ve selam olsun.
Allah subhanehu ve teâlâ eşyayı farklı yaratmıştır. Allah’ın yarattığı ne varsa hepsinde çeşitlilik ilkesini görmek mümkündür. Bu durum O’nun subhanehu ve teâlâ ayetlerindendir.
"…Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyvelerçıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık). İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar içleri titreyerek korkar. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır..." (35/Fatır 27-28)
"Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır." (30/Rum, 22)
"Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tatları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O'dur. Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." (6/En’am, 141)
Evet, zikrettiğimiz ayetler de; Allah’ın eşyayı farklı yaratması, O’nun subhanehu ve teâlâ büyüklüğüne delaletinin göstergesidir. İnsanların anlayış, zeka ve kapasitelerinin farklı olması ve buna bağlı olarak ihtilafa düşmeleri de Allah’ın subhanehu ve teâlâ dilemesiyle olmuştur.
"Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler. Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: 'Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kafirlerin) tümüyle dolduracağım.' " (11/Hud, 118-119)
Allah subhanehu ve teâlâ gözettiği bazı hikmetler nedeniyle insanların tek bir ümmet olmasını dilememiş, onları ihtilaf edecek tabiatta yaratmıştır. Bu hikmetlerin bazısı dünyayla alakalı, bazısı -ayette zikredildiği gibi- uhrevidir. Öyleyse Müslümanın başlangıç olarak bilmesi gereken, insanlar arasında ihtilafın kaçınılmaz olduğu ve bu ihtilafın Allah’ın subhanehu ve teâlâ dilemesiyle olduğudur. Allah’ın dilediği bir şeyin önünde durmak, ona engel olmak mümkün değildir. Ancak Allah’ın subhanehu ve teâlâ rızasına uygun fıkıh geliştirmek insanın elindedir.
Çünkü ihtilafın olmasını dileyen Rabbimiz; bazı ihtilafları gözetip anlayışla karşılamamızı, bazısını kuvvetle defetmemizi bizden istemiştir. Örneğin renklerimizin ve dillerimizin farklı olması Allah’ın dilemesi ve ayetlerindendir. Bunları anlayışla karşılamak ve insanlara renklerine ve dillerine göre muamele etmek Allah’ın subhanehu ve teâlâ ve Rasûlü’nün bizden isteğidir. Bu farklılık noktasında vahye göre fıkhı olmayanlar, kitabın ve sünnetin şiddetle karşı çıktığı ırkçılık hastalığına yakalanacaklardır.
Bunun yanında Allah, kafirlerle müminler arasındaki ihtilafı kuvvetle defetmeyi emretmiştir. Bu ihtilafta anlayışlı olup, iki uzlaşmazı birleştirmeye çalışanları şiddetle kınamıştır.
"Yeminlerini bozan, elçiyi (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır." (9/Tevbe, 13)
"...Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir…" (2/Bakara, 251)
Allah, itikadi farklılıkta istediği fıkhı uygulamayanları şu şekilde tehdit etmiştir;
"İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur." (8/Enfal, 73)
Bu yazı dizimizde; kaçınılmaz olarak insanlar arasında vuku bulacak ihtilafın fıkhını kardeşlerimizle paylaşmaya çalışacağız.
İhtilaf fıkhını bilme İslam’daki en önemli gayelerden birine hizmet etmesi açısından çok önemlidir.
İslam’da en büyük maslahat tevhidin tahakkuk etmesi, en büyük mefsedet şirkten ve ehlinden kaçınmamaktır. Çünkü bu; insanın yaratılış gayesidir.
"Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (51/Zariyat, 56)
"...Oysa onlar, tek olan bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir…" (9/Tevbe, 31)
Bundan sonra Allah’ın subhanehu ve teâlâ müminlerden istediği, birleşmek ve ayrılıktan kaçınmalarıdır.
"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır." (3/Ali İmran, 103-105)
Ayetler dikkatlice incelendiğinde Allah’ın subhanehu ve teâlâ kardeşlik ve cemaat nimetini Müslümanlara hatırlattığı görülecektir. Yine ayette, Müslümanların bir araya gelmesi ve kalplerinde oluşan ülfetin, Allah subhanehu ve teâlâ tarafından olduğuna vurgu yapılıyor. Bunun bir benzeri Enfal süresinde de müminlere hatırlatılmıştır.
"Ve onların kalplerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalplerini uzlaştıramazdın. Ama Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (8/Enfal, 63)
Sonrasında ehli kitabın hali hatırlatılmıştır. Bu çağrıya uymayanların sonunun ehli kitap misali büyük bir azap olacağı haber verilmiştir. Ayrılık ve fırkalaşma bu ayette olduğu gibi bazen ehli kitaba nispet edilmiş, bazen de müşriklere nispet edilerek, müminlerin bundan nefret etmesi ve kaçınması istenmiştir.
"Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir." (6/En’am, 159)
"Gönülden katıksız bağlılar olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın vemüşriklerden olmayın. (O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır." (30/Rum, 31-32)
Ancak hepimiz biliriz ki; ihtilafın tabiatı ayrılığı gerektirir. İnsanlar anlaşabildikleri ve uyum içerisinde yaşadıkları insanlarla bir arada olmak isterler. Düşünce, söz ve amelde ihtilaf ettikleri insanlarla zaruri haller dışında beraberlik istemezler. İhtilaf noktalarında insanlar kendi hallerine terkedilir ve vahyin gözettiği ihtilaf fıkhı uygulanmazsa, insanlar her ihtilafı bölünme vesilesi kılarlar. Bu sebepten, Müslümanların İslam’ın gözettiği en önemli maslahatlardan olan beraberlik ve cemaat maslahatını koruyabilmek adına ihtilaf fıkhını öğrenmeleri ve amel etmeleri gerekir.
İhtilafın Kısımları
Yukarıda vahyin nazarında her ihtilafın bir olmadığını, cinsine göre muamele yapılması gerektiğine değindik. İslam alimlerinin sözlerine baktığımızda ihtilafı bir mertebede görmeyip farklı açılardan ele aldıklarını görürüz. Bunun nedeni nasların ihtilafa ve ihtilafta takınılması gereken tutumda gösterdiği farklılıktır. Bazı naslar ihtilafı yermiş ve ihtilaf ehlini ağır yaptırımlarla tehdit etmiştir. Bazı naslar ihtilafa sûkut etmiş ve ehline müsamahayla yaklaşmıştır. Örneğin;
"Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahit idik. Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik." (21/Enbiya, 78-79)
Bu ayette Allah subhanehu ve teâlâ hükümde Süleymanın aleyhisselam isabet ettiğini bildiriyor. Buradan anladığımız, verilen hükümde Süleyman ve Davud'un aleyhimusselam ihtilaf ettikleridir. Buna rağmen Allah subhanehu ve teâlâ onları kınamamış "...her birine hüküm ve ilim verdik" diyerek ikisini de övmüştür.
Yine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde;
"Hakim hüküm verdiğinde içtihad eder ve isabet ederse ona iki ecir vardır. İctihad eder ve hata ederse bir ecir alır." (Buhari, Müslim) buyurmuştur.
Bu hadisten anladığımız içtihad eden bir alimin hata yapması halinde dahi ecir alacağıdır. Elbette isabet etmeyen alim, bu konuda isabet edenlere muhalefet etmiş olacaktır. Bu muhalefete rağmen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onu kınamamış, aksine ecir alacağını belirtmiştir.
Allah Rasûlü, Ben-i Kureyza Yahudilerinin üzerine yürürken sahabesini uyarmıştı;
"Sizden herhangi biri Ben-i Kureyza yurduna ulaşmadan ikindi namazını kılmasın."
Ashab ihtilaf etti. Kimisi namazı yolda kıldı, kimi de Allah Rasûlü’nün emrine uyup kılmadı. Bu durum Allah Rasûlü’ne sallallahu aleyhi ve sellem intikal edince hiçbirine kızmadı... (Buhari, Müslim)
Ashabın ihtilaf etme nedeni; iki delilin çakışmasıydı. Kimisi; Allah Rasûlü’nün gayesi ‘acele etmemizdir’ düşüncesiyle namazını kıldı. Namazı vaktinde kılma delilini mutlak, Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem emrini bir illete binaen söylenmiş olarak kabul etti. Kimisi Allah Rasûlü’nün sözünü mutlak olarak alıp, namazı kılmadı. İhtilaf ettiler. Ve bu ihtilafın vakıada tesiri vardı. Bir grup namazı kıldı, bir diğeri namazı vaktinden erteledi. Allah Rasûlü her iki gruba da bir şey demedi. Yani bu ihtilafı ikrar etti.
Bunun yanında bir takım naslar görüyoruz ki ihtilafı ve ehlini şiddetle kınamıştır.
"İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir." (2/Bakara, 213)
"Biz Kitab'ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik." (16/Nahl, 64)
Bu ayetlerde Allah’ın subhanehu ve teâlâ insanları ihtilaf üzere terk etmediğini, Peygamber ve kitap indirmek suretiyle aralarında hükmettiğini görüyoruz. Bununla beraber bu ihtilaf çeşidinde Allah ve Rasûlü, ihtilaf ehlini kınamıştır ve elim verici azapla tehdit etmiştir.
"Bu, Allah'ın Kitabı şüphesiz hak olarak indirmesindendir. Kitap konusunda ihtilafa düşenler ise uzak bir ayrılık içindedirler." (2/Bakara, 176)
"İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: 'Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin.Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.' Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara." (43/Zuhruf, 63-65)
Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem hadislerinde;
"Herhangi bir şeyi size yasaklamadığım müddetçe beni kendi halime bırakınız (çokça soru sormayın). Sizden önceki ümmetler çok soru sormaları ve Peygamberleriyle ihtilaf ettikleri için helak oldular." (Buhari, Müslim)
Abdullah bin Amr radıyallahu anh anlatıyor;
"Öğlen vakti Rasûlullah’a gittim. İki adamın bir ayet hakkında ihtilaf ettiklerini işitti. Allah Rasûlü yanımıza geldi. Kızgınlığı yüzünden okunuyordu, 'Sizden öncekiler kitapta ihtilafa düştükleri için helak oldular.'buyurdu." (Müslim)
Önümüzde iki yol vardır .Ya bu nasların çelişkili olduğunu söyleyeceğiz. Ki bu imana zarar veren bir iddia olur ya da naslarda zikredilen ihtilafların farklı sınıflar olduğunu ikrar edeceğiz. İslam alimlerinin ihtilafı kısımlara ayırması bu sebepledir.
İmam Şafii rahimehullah Er-Risale kitabında:
'(Dedi ki): Ben ilim ehlinin geçmişte ve günümüzde bazı konularda ihtilaf ettiklerini görüyorum.'
(Ben de dedim ki -cevap imam Şafii’ye aittir-): İhtilaf iki kısımdır. Biri haramdır. Diğeri için aynısını söyleyemem.
(Dedi ki): Hangi ihtilaftır haram olan?
(Dedim (Şafii)): Allah’ın kitabında açıkça beyan ettiği veya Rasûlü’nün dilinden nas kıldığı şeylerde ihtilaf caiz değildir. Ama bu naslardan tevili kabul eden ve kıyasın mümkün olduklarında aynı şeyi söyleyemem.' (Er-Risale, s. 560.)
İmam Hattabi: 'Dinde ihtilaf üç kısımdır;
- Allah’ın subhanehu ve teâlâ varlığının ispatı ve birliği. Bunun inkarı küfürdür.
- Allah’ın subhanehu ve teâlâ sıfatları ve dilemesi. Bunun inkarı bidattir.
- Farklı yönleri olan furuata dair ahkam… Allah subhanehu ve teâlâ bu kısmı alimlere rahmet ve değer kılmıştır. Rasûllullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem "ümmetimin ihtilafı rahmettir" hadisinin de manası budur.' (El-Minhac Şerhi; Sahihi Müslim, 6/100; Kitabu’l Vasiyye.) (DİPNOT İmam Hattabi’nin zikrettiği hadiste racih olan zayıf olmasıdır.)
İmam Sem’ani: 'Bil ki; bir hadisede vuku bulan ihtilaf iki kısımdır. Birinci kısımda ihtilaf olmaz. Diğerinde ise ihtilafın vukuu mümkündür.
İhtilafın mümkün olmadığı; Allah’ın subhanehu ve teâlâ tevhidi ve sıfatları gibi dinin usulünden olan kısımdır. Yine bunun gibi dinin füruundan olup, ancak kat’i delillerle sabit olan emir ve nehiylerde de ihtilaf olmaz.
İhtilafın mümkün olduğu kısım; dinin furuatından olup, alimlerin hükümleri içtihad ve istinbatla elde edilen meselelerdir.' (Kavatiu’l Edille, 5/62, özetle.)
İbni Teymiyye rahimehullah ise ihtilafı iki kısma ayırmıştır:
'1. İhtilaf-ı tenevvu’ (çeşit ihtilafı): Görüşler zahirinde farklı olsa da ya aslında aynı şeyi farklı ibarelerle anlatıyordur ya da birbirine zıt olmayan manalardır. Bunun misali Fatiha suresinde "sıratı mustakim"kelimesinde vuku bulan ihtilaftır. Kimisi bu İslam diye tarif etmiştir, kimi de Kur'an diye... Lafızlar farklı olsa da İslam da, Kur’an da aynı şeydir.
2. İhtilaf-ı tudad (zıtlık ihtilafı): Burada görüşler birbirine zıttır. Aynı anlam altında toplamak mümkün değildir.' (Şeyhu’l İslam bu ayırımı İktida Sırat Müstakim, Mukaddime fi Usul Tefsir ve başka kitaplarında yazmıştır. Uzun ve çok örnekli olduğu için muhtasar bir şekilde sundum.)
İbni Kayyım rahimehullah: 'Allah’ın subhanehu ve teâlâ kitabında ihtilaf iki kısımdır. Birinci kısım; ihtilaf edenlerin hepsinin yerildiği ihtilaftır.
"Bu, Allah'ın kitabı şüphesiz hak olarak indirmesindendir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise uzak bir ayrılık içindedirler." (2/Bakara, 176)
İkinci kısım; ihtilaf ehli yerilenler ve övülenler diye ayrılır. Kim hakka isabet ederse o övülmüştür. Kim de hakka ulaşmak için çabalar, buna rağmen hata ederse ondan yergi düşürülmüş, çabasından dolayı övülmüştür. Hakka ulaşmada çabalamadığından dolayı hata ederse yerilmiş olur.' (Savaiku’l Mursele, 2/513-514, özetle.)
Alimlerden yaptığımız bu nakillerden sonra;
İhtilaf Allah’ın subhanehu ve teâlâ takdir ettiği ve önünde durmanın mümkün olmadığı bir hakikattir. Naslar her ihtilafı yermemiş bazısını zenginlik olarak kabul etmiş bazısını ise mutlak olarak yermiştir. İslam’ın ihtilaf fıkhını bilmeyenler iki mahzurla karşı karşıyadırlar.
1. Aşırılık
Zenginlik olarak kabul edilen ihtilafı ayrılık sebebi olarak görmek aşırılıktır. Aşırılar, en basit fıkhi ve içtihadi meselelerde dahi ayrılığa ve düşmanlığa davet ederler. Böylece şeriatın ihtilafta gözettiği maslahatları mefsedete çevirip, Müslümanlara zarar verirler. Bunun vakıadaki örneklerinden en belirgin olanı, haramlığında veya müstehaplığında ihtilaf olan konularda Müslümanların çekişmesi birbirlerine tavır almasıdır. Peygamberin namaz kılma şekillerinde ihtilaf eden bazı Müslümanların, birbirlerini bidatçilik ve sünnete muhalefetle suçlamaları da bunun gibidir. Oysa Allah Rasûlü’nün en önemli sünneti hatta farzı, Müslümanların birliğini sağlamak ve onların bölünmesine engel olmaktır. Bu konunun tafsilatına bir sonraki yazılarda değineceğimiz için erteliyoruz.
2. Çarpık vahdet anlayışı
Her ihtilafı rahmet kabul edip, Allah’ın ve Rasûlü’nün tavır alınmasını istediği konularda müsamahakâr davranmak çarpık bir zihniyetin ürünüdür. Bu da şeriatın mefsedet kabul ettiği bir hususu, maslahata çevirmeye çalışmaktır ki; bunu ne şeriat ne de akıl kabul eder. Allah subhanehu ve teâlâ böyle bir tutumun fayda yerine zarar getireceğini açık bir şekilde kitabında belirtmiştir.
"İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur." (8/Enfal, 73)
Geçmiş dönemlerde İslam alimleri ihtilaf fıkhını anlatırken, birinci grubun aşırılığına vurgu yapmışlardır. İslam şeriatı yürürlükten kaldırıldıktan ve yerine beşeri küfür ahkamları konduktan sonra durum tersine dönmüştür. Zındıklar ve heva ehli, İslam adına pervasızca konuşmaya başlamışlardır. İslamî yaptırımların uygulanmadığı yerler, heva ehlinin hareket alanıdır. Aslı küfür ehlinden alınmış olan çarpık vahdet anlayışına insanları davet etmeye başlamışlardır.
Doğal olarak bu konularda ilim ehlinin sözlerini tahkik edenler dikkatli olmalıdır. İslamî bir yönetimde, Müslümanların birliğini korumak ve ihtilafı ayrılığa dönüştürmemek için sarf edilen sözler; Rasûller’in, şerrinden Allah’a sığındığı bir zaman dilimine hamledilmemelidir. Bugün insanlar dinin aslından olan meselelerde ihtilafı görmezlikten gelip, adına vahdet dedikleri bir çoğulculuğa davet ediyorlar. Kimi yasama hakkını Rabbinden başkasına veren, kimi Allah’tan başka kabirlere taşlara ağaçlara ibadet eden, kimi tüm dinlerin hak olduğunu iddia eden ya da İslam’ın açık şiarlarını inkar edenlerle beraber olmayı, onlara müsamahayı din diye takdim ediyorlar. Bunu yaparken de İslam alimlerinin belli zaman diliminde ve muayyen meseleleri kast ederek zikrettikleri ihtilaf fıkhına dair sözleri kalkan olarak kullanıyorlar.
İhtilafın çeşitlerini, fıkhını ve adabını bilmemek ya ifratın ya da tefritin pençesine düşürür insanı. Bu iki durum da, şeytanın kuldan elde etmek istediği paydır. Çünkü ifrat ve tefritle beraber doğru bir din tasavvuru, buna bağlı olarak da sahih amel mümkün değildir.
İfrat ve tefritten kurtulmak, dinimizde basiret üzere olmak adına ihtilafı üç kısımda inceleyeceğiz.
- İtikatta ihtilaf
- Fıkhi ve ameli konularda ihtilaf
- Menheci ihtilaflar (kastımız İslamî sahada çalışma yapan cemaatlerin ihtilafı)
Her bir kısmı; kitap, sünnet ve selefimizin anlayışı üzere tafsilatlandırıp, konumumuzu belirleyeceğiz. Çaba bizden başarı Allah’tandır.
Selam ve dua ile…