Bismillah...
İslam dininde cariye hukukunun ayrı bir yeri vardır. "Birçok ayette: sağ elinizin altındakiler" diye kişilerin eşlerinin dışında bahsedilen kimseler cariyelerdir. Dinimiz: cariyelerle nikah olmaksızın cinsel ilişkiyi serbest kılmıştır. İyi davranmakla cinsel ilişkinin bir tezatlığı yoktur. Allah teala ve Rasulü (s.a.v) bun aizin vermiştir. Ancak islam dinin: her daim bu müesseseyi ortadak kaldırmak içinde çokça uğraşmış ve çokça vesileler kılmıştır. Keffaretlerde köle azat etme yahut bazı cezalarda köle azatme yollarıyla, köleleri azat etmek için çaba sarf etmiştir.
Peygamberimizin (s.a.v) cariyeleri var idi. Ondan önce peygamberlerinde cariyeleri var idi. Sahabelerin cariyeleri var idi. Dört büyük halife ve diğerlerinin de var idi. Sahabenin, tabiinin, et tabiinin de var idi. Emevilerde, Abbasilerde, Osmanlıda da var idi...Ehli sünnet ulemalarının içinde hiç kimse böyle bir müesseseyi reddetmemiştir. Ancak kalkması için uğraşılması konusunda çapa her zaman, her dönemde sarf edilmiştir...
Bu da göstermekltedir ki bu müessese her hangi bir ayetle yahut hadisle nesh edilmemiştir. Ve bazı aziz yahut islam ruhunu anlayamamış insanların iddia ettiği gibi bu müessese kaldırılmamıştır.
Ancak şu günümüzde: Suriyede tecrübesinin yaşandığı gibi cariye alınmaması şer-an caiz olsa da maslahten ve sedi zerai babından yapılmaması daha güzel olur. Sebebler:
1-Kaifrler de, mümni kadınlara aynı şeyi yapabilirler.
2-İslam dinin güzel bilmeyen birçok insan için fitne olabilir. Yanlış yorumlanabilir.
3-Şu günümüzdeki insanların cariye olarak alıkonması birçok sıkıntıya yol açabilir. Sahibini: öldürme, kaçma vs şeyler.
4-Bu islamın ruhuna da uygundur çünkü islam her zaman köleliği kaldırmak için birçok vesileler kılmıştır.
5-Günümüzde buna pek ihtiyaç yoktur. Çünkü ümmetin içerisinde genellikle bir evlilik olduğu için evlenmeyen binlerce kadın vardır.
6-Kafirlerden elde edilen kadınlar günümüzde takas olarak kullanılabilir.
ALLAH EN DOĞRUSUNU BİLENDİR...
Konuyla alakalı iki fetva paylaşıyorum...
MÜCAHİDLERİN CİHAD SAHALARINDA KÂFİRLERİN KADINLARINI KENDİLERİNE CARİYE ETMEK İÇİN ESİR ALMALARININ HÜKMÜ NEDİR?
Şu zamanımızda cariyenin hükmü nedir?
Nasıl taksim edilir?
Daru-l küfürde taksim edilir mi yoksa illa Daru-l islama götürülme şartı var mıdır?
Bekâr olsun veya dul olsun bunların iddeti nasıldır?
Allah sizleri mübarek kılsın…
CEVAP:
Hiç şüphe yok ki şer-i ölçüler dâhilinde-ehli kitap veya putperst -muharib (savaşan) kimselerin kadınlarını cariye olarak almak caizdir.
İbni Kudame El Makdisi (r.a) bu konuda şöyle demektedir: kadınların ve çocukların öldürülmeleri caiz değildir. Dolayısıyla ganimet olarak Müslümanlara cariye olurlar. Çünkü peygamber efendimiz (s.a.v) çocukların ve kadınların öldürülmelerini yasaklamıştır. Bu yüzden peygamber efendimiz (s.a.v) ganimet olarak onları aldığında köle olarak alırdı.
Esirlerin; cariye olması ise ancak Daru-l islam da imamın taksim etmesinden sonra olur. İmam yok ise cariye olmaz. Aynı şekilde Daru-l küfürde de yine caiz olmaz.
İbni Kudame El Makdisi (r.a) bu konuda şöyle demektedir: imamın yokluğunda cihad te’hir edilmez. Çünkü cihad olmadığı zaman cihadın maslahat ve menfaati de olmaz. Bir ganimet elde edildiğinde, bu işin ehli olanlar şeriatın gerektirdiği şekilde taksim ederler.
-Kadı İyad (r.a): İmam ortaya çıkana kadar, cariyelerin ırz ve namuslarının muhafazası için taksimleri ihtiyatan durdurulur” demektedir.
Bu yüzden bu konu da (cariye), her zaman maslahatlar ve ortaya çıkabilecek mefsedetler iyi gözetilmelidir.
Müslümanların imamı dünyanın her hangi bir bölgesinde kafir kadınların cariye olarak alınması sonucunda kafirlerin de Müslüman kadınlarının cariye olarak alınması veya tecavüz edilmesi söz konusu olacaksa yahut kafirleri heveslendirecekse, bununla birlikte Müslümanlar da, Müslüman kadınları koruma hususunda zaaf içerisinde olurlarsa, kafirlerin tasallutundan koruyamayacaklar ise; imam mefsedetin önüne geçmek için cariye alınmasını yasaklayabilir.
Rabbimiz şöyle buyurur: “Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da cahillikte ileri giderek Allah'a sövmesinler. Böylece her ümmete işini güzel gösterdik, sonra dönüşleri Rab'lerinedir. O, işlediklerini haber verir.” (Enam, 108)
Bu konudaki delillere gelince…
Kâfirlerin kızlarının ve kadınlarının esir edilmesi hususundaki deliller o kadar çoktur ki bir araya getirilmesi dahi zordur. Biz burada delilleri; genel deliller ve özel deliller diye iki kısma ayırıyoruz.
Genel Deliller:
Asıl olarak Müslümanların ırz ve namusları hususunun “haram” olduğuna delalet eden açıklamaların ortaya koyduğudur. Aynı şekilde kâfirlerin ırz ve namuslarında asıl olan “helal” olmasıdır ancak “iman etmeleri” ve “ eman altına girmeleri” bundan müstesnadır. Bu konu başlı başına, bu konuya genel bir delildir.
Ebu Bekre (r.a) şöyle anlatır: Bir gün peygamber efendimiz (s.a.v) kurban bayramı günü hutbe verdi ve şöyle dedi:
- (Ey mü'minler!) Bugün hangi gündür? diye sordu. Biz:
- Allah ve Resulü daha iyi bilir! Dedik. Resulüllah sükût etti. Biz Allah'ın Resulü bu aya eski adından başka bir ad verecek sandık. Sonra: bugün kurban bayramı günü değimlidir? Dedi.
Evet, dedik.
- (Ey mü'minler!) Bu ay hangi aydır? diye sordu. Biz:
- Allah ve Resulü daha iyi bilir! Dedik. Resulüllah sükût etti. Biz Allah'ın Resulü bu aya eski adından başka bir ad verecek sandık. Sonra:
- Zilhicce (ayı) değil midir? Buyurdu. Biz:
- Evet, Zilhicce'dir! dedik. Allah'ın Resulü:
- Bu, içinde bulunduğumuz hangi beldedir? Buyurdu Biz:
- Allah ve Resulü daha iyi bilir! dedik. Rasulüllah (s.a.v) sustu. Biz Resulüllah'ın (s.a.v) Mekke'ye yeni bir ad vereceğini sandık. Sonra Rasulüllah (s.a.v):
- Mekke şehri değil midir? dedi.
- Evet, (ey Allah'ın Resulü) Mekke'dir! dedik. Resulüllah (s.a.v):
Allah'ın Resulü: (Bu mukaddimelerden sonra) Allah'ın Resulü, (mal, can, ırz masumiyetine işaret ederek) buyurdu ki: (Ey insanlar!) şu halde iyi biliniz ki, bu şehrinizde, bu beldenizde, bu gününüzün haram olduğu gibi (birbirinize) kanlarınızı dökmek, mallarınızı almak, namuslarınız selbetmek de haramdır. (Her türlü taarruzdan korunmuştur. Muhakkak ki siz, Rabbinize kavuşacaksınız. O zaman bütün işlerden sorulacaksınız.
-İbni En Nahhas (r.a) şöyle demiştir: kadın esir alınmadan önce Müslüman olur ise; canını, malını ve küçük çocuklarını koruma altına almış olur. O halde Müslüman olmaz ise esir olarak alınır.
Bu gibi konularda kaide şudur: “Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.”
Bu konuda bir diğer kaide ise: “Kesin sabit olan şey şüphe ile ortadan kalkmaz.”
Yahut “kesin bir şey şüphe ile kalkmaz”
O halde bu meselede; kâfirlerin kadınlarının, Allah yolunda cihad eden mücahidlere helal olması asıl olandır. Bu yüzde haram olması ancak kesin ve kat-i bir delile dayandırılmalıdır.
Böylelikle şu ortaya çıkmaktadır: “cariye almak haramdır” diyenler, bunun mübah olduğunu ispat edenlere karşı, sözlerini ispat etmeleri için delil getirmeleri gerekir. Çünkü “cariye almak haramdır” diyen kimse; asıl olan helallikten haramlılığa intikal etmiştir. Bunu mübah gören kimseler ise, bu konuda asıl olana sarılmış kimselerdir. Bu yüzden şer-i ölçülerle mübah olan cariye alınmasının helalliğidir” denmiştir.
Özel Deliller İse Oldukça Çoktur:
1- (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 24)
-İmam Kurtubi (r.a) şöyle demiştir: Ayette “Evli kadınlar da size haram kılındı…” denilmektedir. Burada kasıt evli, eşleri olan Müslüman kadınlardır. Bunlardan müstesna olan savaşlarda sağ ellerin elde etmiş olduğu cariyeler müstesna kılınmıştır. Dolayısıyla esir olarak alınan kadın evli ve eşi dahi olsa kişinin hissesine düşmüş ise bu cariyeler helaldir.
2-“Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (Nisa, 3)
-İbni Kesir (r.a) bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir: Evleneceğiniz kadınlar birden fazla olduğunda adaletsiz olacağınızdan korkarsanız, o halde bir kadın ile evlenin yahut kendinize cariye alın. Çünkü cariyeler arasında taksim (belirli günlerle kalma) vacip değildir, müstehaptır. Kim cariyeler arasında da taksim (belirli günlerle kalma) yaparsa güzel yapmış olur. Kimde bunu gözetmezse bir sakınca yoktur.
3- “Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa, 36)
Ayette bahsedilen “…ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi iyi davranın…”
Bu tavsiyeler; Allah tealanın köle ve cariyelere iyi davranmamız konusundaki nasihatleridir.
4-Ali’den (r.a) rivayet edilen Peygamber efendimizin (s.a.v) şu sözleri vardır: “Namazlarınıza, namazlarınıza dikkat ediniz… Bir de sağ ellerinizin altındakilere(köle ve cariye) dikkat ediniz. Bu konularda Allahtan sakınınız.” Diğer bir rivayette: namaza dikkat ediniz ve sağ ellerinizin altındakilere de dikkat ediniz” buyurmuştur.
5-“Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar.” (Müminün, 5-7)
İmam Kurtubi (r.a) ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar.” Ayet genel olarak bir şeye sahip olan kişinin, sahip olduğu şeyleri kullanmasının mübah olduğunu gösterir. Bu cariyeler esir alındıktan sonra Müslüman olsun yahut kafir olsun fark etmez yahut ehli kitaptan olsun veya olmasın fark etmez.
6-Ebu Said el-Hudrî'den (r.a) rivayet olunduğuna göre; Rasûlullah (s.a.v) Huneyn (gazvesi) günü Evtas’a bir ordu göndermişti. (Bu ordu Evtas'a gelince orada) düşmanlarıyla karşılaşıp çarpışmışlar ve muzaffer olmuşlar, bazılarım da esir almışlar. Rasûlullah (s.a.v)'in ashabından bazı kimseler, müşrik kocalarının hayatta olmasından dolayı esir kadınlarla cinsi münâsebette bulunmanın günah olacağından çekiniyormuş gibi davranmışlardı. Bunun üzerine Allah teâlâ bu mevzuda "Savaşta esir olarak- elinize geçen câriyeler müstesna bütün evli kadınlarla nikâhlanmam da haram kılınmıştır." âyet-i kerimesini indirdi. Yani iddetleri dolunca onlar size helaldir (buyurdu).
-İmam Kurtubi (r.a)şöyle demiştir: cumhur ulema; imam Şafii, imam Malik, imam Ebu Hanife ve diğer âlimler, kâfir kadının savaş alanında esir düşmesi” ismetinin (dokunulmazlığı) kalkması ve sahibinin onunla cinsel ilişkiye girmesi konusunda etkilidir. Bu görüş ayrıca İbni Abbas, İbni Mesud’dan (r.anhm) nakledilmiştir. Ayrıca Şa’bi, Hasen, İbrahim ve bir grup âlimden de nakledilmiştir.
-Azim Abadi (r.a) şöyle demiştir: “Evli kadınlarla nikâhlanmam da haram kılınmıştır…” burada eşleri olan kadınlar kastedilmiştir. Evli olan kadınlar, ancak kocalarına helaldir diğer erkeklere haramdırlar. Ancak bundan istisna edilen savaşlarda alınan cariyelerdir. Bu cariyelerin iddeti bittikten sonra kâfir kocasının nikâhı fesholur ve Müslüman erkeğe helal olur.
Cariyenin İddetine Gelince: hamile olan cariyenin iddeti doğum yapana kadardır. Hayız gören normal cariye ise bir hayız ile iddeti bitmiş olur. Hayız görmeyen cariye ise bir ay sonra temizlenmiş olur.
-Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmed El Kurtubi (r.a) şöyle demiştir: hayız görmeyen veya eşi olmayan cariyeler bir hayız ile iddeti biter yani hepsinin bir hayız müddeti ile iddetleri bitmiş olur.
Ebu'd-Derda (r.a) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında, doğumu yakın olan hamile bir kadın gördü. Kadın hakkında sual etti.
"Falancanın cariyesi!" dediler.
Aleyhissalatu vesselam: "Herhalde o, cariyeye temas etmek istiyor!" buyurdu. Muhatapları "Evet!" deyince: "Ona, kabre kadar onunla beraber olacak bir lanetle lanet etmek içimden geldi. O nasıl olur da kendine helal olmadığı halde (kadının karnındaki çocuğu) kendine varis kılar veya nasıl olur da kendine helal olmayan (bebeği) hizmetçi kılar?" buyurdular."
-İmam Nevevi (r.a) bu hadis hakkında şöyle demektedir: Adam, cariye ile beraber olmak istemişti. Fakat cariye hamile idi. Oysa cariye ile doğum yapana kadar cinsel ilişkiye girilmez. Hadiste yer alan: “O nasıl olur da kendine helal olmadığı halde (kadının karnındaki çocuğu) kendine varis kılar veya nasıl olur da kendine helal olmayan (bebeği) hizmetçi kılar?" sözlerine gelince: cariye doğumu altı ay kadar sonra yapmıştı. Böyle olunca çocuk bu cariye sahibinin olabilir veya ondan önceki kişinin olabilir. Şayet çocuk cariyenin yeni sahibinden ise, ikisi de (Anne ve çocuğu) mirascı olurlar şayet çocuk bu adamdan değil de daha önceki adamdan ise mirascı olmazlar. Dolayısıyla cariye sahibi arasında hiçbir akrabalık bağı olmadığından mülkü olduğundan cariye olarak kullanır.
O halde hadis: cariye sahibinin cariyenin karnındaki çocuğun kendi çocuğu olma durumu var ise mirascı kılabilir. Dolayısıyla diğer mirascılar bu hususta söz sahibi olamazlar. Cariyenin sahibi çocuğu da sahiplenebilir ve köle olarak kullanabilir. Bu kendisine helal olmamakla birlikte böyle de yapabilir. İşte bütün bu ihtimallerden dolayı hamile cariyenin sahibi cinsel ilişkiye girmemesi gerekir. Hadisten anlaşılanda budur.
-Ebu Sadi El Hudriden (r.a) rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulur: “Hamile olan cariye doğum yapana kadar cinsel ilişkiye girilmez hakeza hamile olmayan cariye de bir hayız görene kadar cinsel ilişkiye girilmez”
-Azim Abadi (r.a) şöyle demiştir: hamile olan cariye ile doğum yapana kadar cinsel ilişkiye girmeyin. Hayız gören cariye ile de bir hayız görene kadar cinsel ilişkiye girmeyin. Bir kimse cariyeyi aldığında hayız ise bu hayız iddeti; hayız sayılmaz tekrar yeni bir hayız görene kadar beklemesi gerekir. Yaşı küçük veya yaşlı olduğundan dolayı hayız görmüyor ise bir hayız iddeti bekler diğer bir görüşe göre de üç hayız iddeti bekler. Fakat sahih olanı birinci görüştür.
Hasen (r.a) şöyle demiştir: Peygamber efendimizin (s.a.v) ashabı bir hayız ile cariyelere iddet bekletiyorlardı.
Allah en doğrusunu bilendir…
MÜSLÜMAN BİR KADINDAN KÖLE (CARİYE) OLABİLİR Mİ?
Müslüman bir kadını cariye olarak almam caiz midir? Şu günümüzde özellikle zengin Arap devletlerinde, zengin kimseler hizmetçileri kendilerine cariye diye alıyorlar. Acaba bu yani özgür bir kimsenin cariye olarak alınması dinimizde caiz midir?
CVEAP
Birincisi:
İnsanlarda asıl olan hür ve özgür olmalarıdır. Çünkü Allah Teâlâ insanları ve nesillerini özgür olarak yaratmıştır. Kölelik ise daha sonra vuku bulan bir olaydır. Şayet köleliğin şartları vuku bulmamışsa insanda asıl olan daima hür ve özgür olmasıdır. (El-Muğin,6/112)
İkincisi:
Hür olan bir kadın yahut hür olan bir erkek asla köle olarak alınamaz. Çünkü böyle bir durumda Allahın hakkının çiğnenmesi söz konusudur.
Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “ Allah Teâlâ şöyle dedi: “Üç kişi vardır, kıyamet günü ben onların hasmıyım: Benim adıma (yemin) edip sonra gadreden kimse, hür bir kimseyi satıp parasını yiyen kimse, bir işçiyi ücretle çalıştırdığı halde, ücretini vermeyen kimse.’ ” (Buhari, Buyü 106)
İmam Buhari; bu hadisi “Hür kişiyi satan kimsenin günahı” başlığıyla zikretmiştir.
-Şihab El Hamevi şöyle demiştir: Rızası olsa dahi hür bir kimse köle edinilemez. Çünkü böyle bir durumda Allahın hakkının çiğnenmesi söz konusudur. (Ğamz Uyunu-l Basair, 2/406)
-İmam Kasani “Bedaiu’s Sanai’”de şöyle demiştir: Hür olmak, Allah tealanın kulu üzerindeki hakkıdır dolayısıyla kulun kendi eliyle bu hakkını düşürmesi kabul edilmez.”(Bkz: El Muhıt El Burhani, 9/215) Durer El Ahkâm, 2/190)
Üçüncüsü:
Bir kişi şu üç yoldan biri ile başka bir kimseye köle olabilir:
1-Kâfir düşmanlardan esir alma yoluyla.
Dolaysıyla bir Müslüman köle olarak alınmaz. Çünkü kişinin Müslüman olması, o kişinin köle olarak alınmasına manidir. Kâfirin köle olarak alınması, kâfirin Allah tealaya köle olmaması sebebiyledir.
2-Cariye kadının efendisinin dışında başka bir kimseden doğan çocuk. Yeni doğan çocuk kölelikte anneye tabidir. Babasının köle yahut hür olması fark etmez. Sonuç itibariyle annesine sahip olan çocuğa da sahip olur. Çünkü yeni doğan çocuk efendinin sahip olmuş olduğu (malın) cariyenin bir mahsülüdür. Dolayısıyla mahsül de icma ile sahibine aittir.
3-Şer-i kurallar altında sahibinden köleyi satın almak.
Hakeza hibe, miras, vasiyet ve diğer mülkün başka birisine intikal edebileceği yollarla da yani bir malın başka bir kimseye geçebileceği yollarla da köleye sahip olunabilir. (El-Mevsuat El Fıkhiyye, 12/13)
Şu zikredilmiş olanlara binaen diyoruz ki: Müslüman bir kimsenin köle olarak alınması sahih olmaz. Ancak şu iki halde sahih olur:
1-Kişi kâfir iken köle alınmış daha sonra Müslüman olmuştur. Kölenin Müslüman olması ile de köle hürriyetine kavuşup azat olmaz. Bu köle Müslüman iken de alınıp satılabilir.
2-Kölenin Annesi köle olması sebebiyle Müslüman bir kişi mirasçılara köle olmuş olabilir.
İmam Şankıtiye (r.a) şöyle bir soru sorulmuştur:
Bir kimse Müslüman iken nasıl olurda köle olabilir? Çünkü köle olmanın sebebi; kişinin kâfir olması, Allah’a ve Rasulüne (s.a.v) savaş açması değil midir. Bu sebepten dolayı kişi köle olarak alınırken bir Müslüman nasıl olurda köle olarak alınabilir?
CEVAP:
Bütün âlimlere ve bütün akıl sahiplerine göre “Geçmiş bir hak, gelecek bir hakkı iptal etmez, eski bir hak hiçbir zaman iptal edilmez.” Bu açık ve maruf bir haktır. Müslümanlar kâfirleri ganimet olarak köle olarak aldıklarında; bütün her şeyin yaratıcısı olan Rabbimiz tarafından bir hak ile Müslümanlar bu almış oldukları köleler üzerinde mülkiyet hakkına sahip olurlar. Rabbimiz hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olandır.
Bu hak Müslüman bir kişiye sabit olduktan bir müddet sonra kâfir köle Müslüman olur ise; Bu kişi Müslüman olmadan yani hürriyet hakkını kazanmadan önce, bir mücahid; bu kişinin üzerinde mülk hakkını elde etmiştir. Bu yüzden mücahidin bu öncelikli hakkı iptal edilmez ve kişinin sahip olmuş olduğu önceki hakkı ortadan kaldırılamaz. Yani her akıl sahibini de bildiği gibi sonra gelen hak; daha önce gelen hakkı ortadan kaldıramaz. Zaten böyle bir şeyde adalete ve insafa yakışmaz.
Evet, şöyle denilebilir: Bir köle Müslüman olduktan sonra sahibine yakışan o kişiyi güzelce azat etmesidir çünkü Rabbimiz bu konuda tavsiye ve teşviklerde bulunmuştur. Bunun için birçok vesileler ve kapılar açmıştır. (Edvau-l Beyan, 3/31)
Şayet bir kadın kâfirlerle yapılan bir savaşta cariye olarak alıkonmamışsa yahut daha önce cariye değil ise ve şer-i bir şekilde o kişi hür ise, bu kişinin hürlük hakkı her daim sabittir. Bu kişinin köle edinilmesi asla caiz değildir. Bu kadın cariyeliğe razı olsa yahut kadının velileri bu kadının cariyeliğine razı olmuş olsalar bile bu hür kadının cariye edinilmez asla caiz değildir. (Allah en doğrusunu bilendir.)