Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Cihad Ne Saldırı, Ne De Savunmadır !

S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cihadı saldırı veya savunma şeklinde nitelemek doğru değildir. Çünkü bu iki kelime İslam düşmanları tarafından ithal edilmiştir. Bu iki kavramın anlamı cihadın anlamına zıttır. Saldırı, sözlükte başkasının haberi olmadan gafilken onun üzerine varmaktır. Saldırıdan kastettikleri, bir devletin haksız yere bir başka devlete saldırmasıdır.
Rusya’nın daha önce Çekoslovakya ve sonra da Afganistan’a şimdi Çeçenistana saldırısı gibi, Yada Amerikanın önce Afganistan’a sonra Irak'a saldırması gibi. Bu, İslam’ın yasakladığı bir şeydir. Dolayısıyla müslümanlara bu farz değildir. Müşriklerin saldırı anlayışı işte budur.Savunma ise; bir devletin kendisine saldıracak olanlara ken*dini savunmasıyla sınırlıdır. Herhangi bir devlet ona saldırmaz ve sınırlarına saygılı olursa bu devlet onun en yakın dostu olur. Bunun ötesinde o devletin kafir veya mümin olması onları ilgilendirmez. Halbuki bu, İslam’ın evrenselliğine aykırıdır. Çünkü İslam, Allah’ın dinidir. Onun bayrağını dünyanın dört bir yanınaki dünya da Allah’ın toprağıdır yaymak onun hakkıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur (her şeyden önce yapılması gereken budur) veya teslim olmalarıyla sağlanır. Şöyle ki, aşağılanmış olarak cizyeyi verir ve hükmüne boyun eğerler. Onlar akidelerini tercih edip ona bağlandıkça akidelerinde serbest bırakılırlar. İslam hiç kimseyi akidesini kabul etmesi için zorlamaz:
Dinde zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan ayrılmıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah’a inanırsa, kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, hakkıyla işiten, hakkıya bilendir. (Bakara: 2/256)
Müsteşriklerin cihadın anlamında hata etmelerinde ya da yanıltmalarında garipsenecek bir durum yoktur. Asıl garipsenen şey onları taklid eden, İslam’ı onlar gibi algılayan, onların bakış açısıyla bakan ve geçmişte ve halen cihadın ibtidai değil de savunma olduğunu yazan İslamcı yazarların tavrıdır. Bundan da daha garibi, Kur’an’dan bazı ayetleri getirip taşımadıkları anlamlan onlara yüklemeleridir. Şehid Seyyid Kutub’un bu insanlar hakkındaki sözleri oldukça isabetlidir: Kur’an ayetlerini bu dinin cihaddaki medoduna delil getirip cihadın geçirdiği merhaleleri gözetmeyenler. Bu metodun geçirdiği merhalelerin tabiatını her merhale ile ilgili değişik naslarm ilişkisini idrak edemeyenler.Evet bunu yapanlar büyük bir hata işliyorlar. Bu dinin metodunu saptırıcı nitelikte karıştırıyorlar. Naslara taşımadıkları nihai kaide ve prensipleri yüklüyorlar. Her nassi bu dindeki son kaideymiş gibi algılıyorlar. Ve onlar isimlerinden başka nitelikleri kalmayan darmadağınık müslümanlarm ümitsiz realitelerinin baskısı altında kalmış kişilerdir. İslam’ın ancak savunma için cihad ettiğini söylerler. Onlar bu dini metodundan uzaklaştırarak bu dine güzellik kattıklarını sanırlar.Yazılanlardan anladın ki cihad genel anlamıyla ibtidaidir, başka da değil. Rasulullah’a (s.a.v) Kur’an öğretildikten sonra, inen surenin cihadı ilan etmiş olması konuyu daha da netleştirir:
“Ey elbisesine bürünen! Kalk ve uyar.”(Müddesir: 74/1-2)
Onunla kendilerine karşı büyük bir cihadla cihad et.”
(Furkan: 25/52)

Dikkat edilmesi gereken husus savunmacı kardeşler kulak asmayabilirler şudur: La ilahe illallah kelimesine davet; soyut olarak onu dille ifade etme değildir. Durum bu olsaydı, Kureyş bunu kabul etmekten kaçınmazdı. Onun anlamı bu kelimenin gereğini yerine getirmektir. Onun ge*reğini yerine getirmek, eski hükmü tümüyle değiştirmeyi uzun süre müşrik devletlerin üzerinde yaşadığı sistemi bütünüyle değiştirmeyi gerektirir. Çünkü bu kelimeye davet etmek, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeye davettir. Rasulullah’ın (s.a.v.) Kureyş’i bu kelimeye davet edip te Kureyş’in bundan dolayı onu bağlamak, sürgün etmek ve ülkeden çıkarmaya yeltenmelerinde anladıkları anlam bunun aynısıdır. Herkesçe bilinen bir şeydir ki, bu dönemde Rasulullah (s.a.v.) onlara kılıç çekmemiş ve onlara taş kaldırmamıştır. Bu davetten Önce ise onlar nezdinde yeryüzünde ondan daha sevimli ve daha emin mutlak olarak yoktu. Burada şu soru akla gelir. Bu düşmanlığı o mu başlattı, yoksa Kureyşliler mi başlattı? Cevap gayet açıktır. Konunun daha iyi anlaşılması için şu adamın misalini düşün: Kavminde iyi şahsiyetli ve büyük konumu olan bir adam devlet başkanına giderek ona şöyle der: “Hükmettiğin hükümler batıldır. Halkı kendisiyle yönettiğin yanındaki beşeri hükümler halka uygun değildir. Benim yanımda sana ve bağlıları*na yarayacak bir hüküm ve sistem var. Bunu kabul et. Eğer bunu kabul etmezsen, bu halkı davet etmeme müsaade et!” Sizce başkan nezdinde bu adamın akıbeti ne olacak? Eğer bu*nu tutuklar veya öldürürse hangisi bunu başlatmıştır? Cevap yine açıktır. Cihadın durumu da tıpkı bunun gibidir.

Şer’i anlamıyla savunma
Şer’i anlamda savunma, onların bizim ülkemize girmelerini beklememiz değildir. Anlamı, onları önce İslam’a davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşırız. Burada ayrıca tafsil var. eğer onların cihaddan kasıtları savaşsa bu, cihadın tümü değil bir parçasıdır. umumu ıtlak hususu irade babındandır. Bu noktada kendileriyle beraberiz. Savaş savunmadır. Bunu ancak büyüklük taslayanlar tartışır. Çünkü onlar İslam’ı kabul etmez, teslim olmayı da kabul etmezlerse o zaman onlar savaş konumundadırlar. Bu ya bizlere karşı silah kaldırıp savaşı başlatarak fiili olur, ya da kuvvetle yani hükümde olur. O da onlarin savaşa hazır ve nazır olmaları anlamındadır.Her iki durumda da bizler savunma pozisyonundayız. Tabir olarak buna 'savunma savaşı' denilebilir. Bu da haktır. Pratik de bunu gösteriyor. Ancak cihad her zaman savunmadır denilemez.


Cihadın Sebepleri ve Merhaleleri
Cihadın Sebebi: Alimler cihada götürücü etkenlerde ihtilaf etmişlerdir. Kimileri savaşın sebebinin küfür olduğunu belirtmiştir. Bunu Şafii’ye (r.a) isnad ederler. Cumhura göre cihadın sebebi savaştır. Bu ihtilaf nedeniyle iki hata hasıl olmuştur.

Birinci hata: İmam-ı Şafii’nin “Cihadın sebebi küfürdür.” sözünden, sonradan gelen bazı alimlerin, rahip, yaşlı, evinde oturan yaşlı, kör ve çiftçi gibi savaşmayan insanların da öldürülebileceğini anlamalarıdır. Halbuki bu anlayışı bizzat İmam’ı Şafii’nin sözleri reddelmektedir: “Hiçbir müslümanm kadın ve çocukları kasten öldürmesi caiz değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) onları öldürmekten nehyetmiştir. Ayrıca onlar savaşan insanlar da değildir. Kadınlar veya buluğa ermeyenler savaşırlarsa onlar silahın darbelerinden esirgenmezler. Rahipler öldürülmez. İster bu manastır rahibi olsun, ister kilise rahibi olsun, ister sahra rahibi olsun hiç farketmez. Kendini ruhbanlığa adayan hiç kimseyi Ebubekir’e (r.a.) ittibaen öldürmeyiz.

İkinci Hata: Bazı çağdaş yazarların sebebinin savaş olduğuna dayanarak cihadın sadece savunma amaçlı olduğu anlayışına varmalarıdır. Aslına bakılırsa cihadın sebebinde ayrıntı var. O da şudur: Genel anlamıyla cihadın sebebi küfürdür. Daha önce geçtiği gibi Kitap ve Sünnet buna delalet etmektedir. Cihaddan savaş anlaşılıyorsa (yani küllü ifade edip hassı irade etme babındansa) şüphesiz onun sebebi o zaman savaş olur. Allah’ın (c.c.) şu ayeti buna delalet eder:
Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü onlara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah’tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyariarından çıkarıldılar. Allah’ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki, bunlarda Allah’ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.” (Hacc: 22/39-40)



Cihadın Merhaleleri:
Cihadın üç merhalesi var.

İlk Merhale: Mekki merhaledir.Cihadın bu kısmı Rasulullah’a (s.a.v.) bisetinden ve onun inzarla emrohmmasmdan beri farzdı. Rasulullah’a (s.a.v.) en şiddetli gelen cihad çeşidi buydu. Kavminden bu uğurda neler çekmedi ki. Öyle ki bu işte kendilerine yardımcı olacak birilerini bulmak amacıyla Taife gitti. Ancak yüce bir hikmetten dolayı gittiği gibi eli boş geri döndü. O da İbn Kayyım’ın ifade ettiği gibi alemler arasında yüce mertebesi ile değerinin kemalidir.İbn Kayyım (r.a) şöyle der: Cihad, İslam’ın zirvesi ve kubbesi olduğuna göre, onun ehlinin Cennetteki yeri de dünyada olduğu gibi en yüksek yerdir. O zaman cihad ehli hem dünyada hem ahirette en yüce insanlardır. Rasulullah (s.a.v.) da bunların zirvesindedir. Hepsinde Rasulullah (s.a.v.) zirveyi yakalamıştır. Kalbiyle ve yüreğiyle, davet ve beyanla, kılıç ve mızrakla Allah yo*lunda hakkıyla cihad etti. Onun her anı; kalbiyle, dili ve eliyle cihad üzereydi. O nedenle bu alem içinde Allah indinde zikri en yüce, değeri en yüksek insandır. Gönderildiğinden itibaren Allah (c.c.) onu cihad ile emretmiştir:
Dileseydik elbet her köyde bir uyarıcı gönderirdik. Madem ki yalnız seni gönderdik, o halde kafirlere itaat eyleme de bununla onlara cihad et, büyük cihad! (Furkan: 25/51-52)
Bu sure Mekki’dir. Ayetlerde kafirlerle hüccet, beyan ve Kur’an’ı tebliğle cihad etmeyi emretmektedir.

İkinci merhale: Hicret Cihadı Nebi’nin (s.a.v) ferdi cihadının semeresi olarak Rasulullah’ın mağara arkadaşı büyük sıddık Ebubekir’den (r.a) başlayarak Mekke’de insanlar yavaş yavaş İslam’a girme*ye başladı. Kureyş bunu görünce, boğazlarını sıkmaya baş*ladı. Onlara eziyet etti. O dönemde Rasulullah (s.a.v) onla*ra Habeşistan’a hicret etmelerini emretti. Müslümanlardan bir grup oraya hicret etti. Onlar arasında Zinnureyn Osman) b. Afvan, zevcesi ve Rasullullah’ın kızı Rukiye de vardı. Bilahare müslümanlann Medine’ye hicret etmesini emretti. Bu hicret Mus’ab b. Umeyr ile başlayıp, Rasulullah (s.a.v.) ile bitti.Sahabe’nin geçirdiği en zorlu cihaddı bu. Çünkü bunda vatandan, aileden, maldan ve dostlardan ayrılıp, durumlarını tanımadıkları insanlara, alışık olmadıkları bir beldeye sonlarının ne olacağı malum olmadığı bir halde çıktılar! Tüm bunlar nefsin taşımakta zorluk çektiği hususlardır! Hele hele kişi Mus’ab gibi yerinde nimet ve bollukta, üstün bir konumdaysa durum daha da ağırdır. Ki bu adam nimet bakımından Kureyş’in müreffeh insanıydı. Ana babası onu çok severdi. Elbisenin en güzelini giyerdi. Mekke’de en güzel koku sürünen kişiydi. Hadramut ayakkabısını giyerdi. Rasullullah onu andığında şöyle derdi:Ben Mekke’de Mus’ab’tan daha güzel arkadaş, daha zarif giyinen, daha nimet içinde olan birini görmedim.Bu onun şehri olan Mekke’deki haliydi. Peki Medine’de onane oldu? Durumlar tamamen değişti. Öyle ki vefatı anında kendisini kefenleyecekleri bir elbise bulamıyorlardı. Buhari (Allah rahmet etsin) Habbap’tan şunu rivayet eder:Allah’ın rızasını kazanmak için Rasullullah (s.a.v.) ile beraber hicret ettik. Bizim ecrimiz Allah’a vacip oldu. Bizden kimileri ecrinden bir şey yemeden gitti. Bunlardan biri Mus’ab b. Umeyr’dir. Uhud günü öldürüldüğünde onu kefenlemek için bir bez parçasından başka bir şey bulamadık Kafasını örttüğümüzde ayaklan çıplak, ayaklarını örttüğümüzde başı açık kalıyordu. Rasullullah (s.a.v.) onunla başını örtmemizi, ayaklarını da otlarla örtmemizi emretti.Bu tür cihadın sahabeler üzerine ne denli ağır geldiğini Bilal’ın şu sözlerinden anlıyoruz Keşke bilsem! Bir gece geceleyebilecek miyim acaba? Ot ve çalıların etrafımda olacağı bir vadide,Ve bir gün gidebilecek miyim Mecne suyunun basına…Ve bana görünecek mi acaba.. Şamme ve Tufeyl (su kuyuları) Bundan sonra da şunu söylerdi: Allahım bizleri vebalı yere çıkaran Utbe b. Rabia, Şeybe b. Rabia ve Ümeyye b. Halefe lanet et. Rasulullah (s.a.v) sahabesinin gurbetten dolayı yaşadıkları çeşitli sıkıntıyı gördüğünde şöyle demiştir: Allahım Mekke’yi bize sevdirdiğin gibi Medine’yi de onun gibi hatta daha fazla sevdir. Ona şifa ver. Onun ziraatini bereketli kıl. Hummasını bura*dan götür. Onu selle götür.

Üçüncü Merhale: Medine Cihadı, Bu cihad merhalesinin üç derecesi var.

Birincisi: Hüccet, beyan ve Kur’an’ı tebliğ ile cihad.

İkincisi: Vacip olarak değil de izne bağlı olarak cihad: Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü onlara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah’tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah’ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki, bunlarda Allah’ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.“ (Hacc: 22/39-40)
Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle dedi: Rasulullah (s.a/v.) Mekke’den çıktığında Ebu Bekir (r.a.) şöyle demişti: Onlar nebilerini çıkardılar. Biz Allah’tanız ve Allah’a döneceğiz. Onlar mutlaka helak olacaklar.” Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on*lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah’tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah’ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki bunlarda Allah’ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir. (Hacc: 22/39-40) Bu savaş ile ilgili inen ilk ayettir.” dedi.

Üçüncüsü: Vacip olarak savaş. Buna delil şu ayettir:
Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş gelmez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz halbuki onda üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversiniz o üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir. (Bakara: 2/216)

Bundan anlıyoruz ki, Medine’de cihad hiçbir zaman yasak olmamıştır. İlim ehlinin sözlerinden doğru olanı budur. İmam’ı Şafii buna şu sözleriyle işaret etmektedir: Kendilerine iki cihad; müşriği öldürmeyle ilgili izin gelmeden önce hicretle, izin geldikten sonra da savaşla (kendileri başlatmak üzere) izin verilmişti. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü onlara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah’tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah’ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki bunlarda Allah’ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.”(Hacc: 22/39-40)
Devamla Rasulullah’ın hicreti üzerinde bir müddet geçtikten sonra Allah (c.c.) bir grubu kendisine tabi olmakla nimetlendirdi. Bunlar Allah’ın kuvvetiyle daha önce varamadıkları bir güce ulaştılar. Allah (c.c.) cihadı daha önce mubahken bu kez farz kıldı. Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur:
“Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş gelmez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz, halbuki onda üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversiniz o üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir.”(Bakara: 2/16)

İbni Nehhas

Alimlerin dizleri dibinde ders kitabından...
 
ummeti Çevrimdışı

ummeti

Üye
İslam-TR Üyesi
cihad özetleyecek olursak kimi şahıslara göre kan dökmek huzuru kaçırmak ve terörizim olarak anlayıp algılaya bilirler.
gerçek şuki chad huzuru sağlayan bir yapı taşıdır.
Hoşunuza gitmediği halde, savaşı üzerinize farz kılınmıştır. Bir şey hoşunuza gitmediği halde sizin için hayırlı olabilir. Bir şey de hoşunuza gittiği halde sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmesziniz.
 
Üst Ana Sayfa Alt