Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Duyuru Tevhîd ve Cihad Bilincine Davet ve Hayırda Öncü Olabilmek

أ Çevrimdışı

أهل الحديث

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
بسم الله الرحمن الرحیم

Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a; salât ve selâm Rasûlüne, ehline, ashabına ve Allah’ın kelimesini yüceltme yolunda gayret gösteren tüm Müslümanlara olsun.

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu;

Kardeşlerim evvela başlamadan önce belirteyim ki; Yazı bir tık uzun olabilir. Ama buna takılmadan, gerekirse kısım kısım, acele edilmeden mutlaka okunmasını tavsiye ediyorum. Hitabım; hem ahilere, hem uhtileredir. Ancak bilhassa ahilerin mutlaka okuması, dünya ve âhiret maslahatı açısından kesinlikle faydalı olacaktır. Bacılar da, eğer fikir beyan edip iştirak etmek isterlerse de tabii edebilirler. Onların gözünden olayları görmeye, desteklerini almaya da ihtiyacımız vardır ama ayıracak vakitleri yoksa veya göze batmak istemiyorlarsa da dua butonuna tıklamasalar bile gerçek hayatta dualarını almaya (bütün ummet olarak) ihtiyacımız vardır. Onlardan istediğimiz, kendileri gönüllü olup bir şeyler yapmak istemedikçe ve Allah’ın emirlerine riayet etmeye gayret ettikçe bundan fazlası değildir.

Forumda kaydı bulunmayıp bu yazıyı okuyan ziyaretçi kardeşler; en az duanız, en fazla hayra iştirakiniz olmak üzere sizin de desteklerinizi esirgememenizi bekliyoruz. Zirâ dua; müminin silahı, ibâdetin iliği ve özüdür.

“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mu’min 60)

Şimdi fazla uzatmadan konuya geçelim;

Bizler insanları yalnızca tek olan Allah’a kulluğa davet eden; rızkı, mızrağının gölgesinde kılınan, kıyamete yakın zamanda kılıç ile gönderilmiş son nebi, Rasûlullah (sav) ümmetiyiz. Ve o(sav) buyurmuştur ki: “İslâm şüphesiz garib başladı. Başladığı yere dönecektir. Ne mutlu (gurabaya)gariblere” (Müslim, İman, 232)

İslâm gerçekten de ilk başladığı garib dönemlerine dönmüştür. İlk başladığı günden, bugünlere kadar öyle şeyler yaşadık ki, yaşananlar ve halihazırda yaşanmaya devam edenler bizler için ibret vesilesidir. Rabbimiz nasıl ki bizlere indirdiği kitabında geçmiş ümmetlerin kıssasını bir ibret kıldıysa, ümmetin bizden öncekilerinin yaşadığı her şey de bize ibrettir. Çünkü insan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamaz ve bu yüzden ibret almalıdır. Geçmiş tarihimizdeki hataların tekerrür etmemesi için bu zarurîdir.

Pek çok olay yaşadık ve son olarak da Filistin’de yaşadığımız olay bizlere bir ibret vesilesi oldu. O zaman sorulacak soru şudur: İbret aldık mı? Alıyor muyuz?

Her birimiz muhakkak kardeşlerimiz, ümmetimiz, mustazaf mazlumlar için bir şeyler yapmaya çabaladık ve gücümüz yettiğince bir şeyler yapmaya çalıştık, çalışıyoruz. Ama bununla birlikte asıl yapılması gerekenin ne olduğunu da hepimiz çok iyi biliyoruz. Ummet-i Muhammed’in zillete neyi bıraktığı zaman düştüğünü, bunun sebebini hepimiz çok iyi biliyoruz.

Biliyoruz ama bilmek, yeterli midir?

“Bizler gücümüzün yetmediği şeylerden sorumlu değiliz…”, ibaresi doğru ama eksik bir cümle. Cümlenin devamı ise şöyle;

“Gücümüzün yettiğini en iyi şekilde yapmakla ve gücümüzü arttırmakla, güç sahibi olmakla mükellefiz.” Yapmazsak işte bundan sorumluyuz ve bu Allah katında bizi mesûl yapacak, ateşe sokabilecek bir şeydir.

Biz merdivenin başında durup en üst basamağa gözümüzü dikersek, çıkılması gereken yere, en üst basamağa elbet çıkamayız. Biz kuş değiliz, uçmak için kanatlarımız yok. O zaman merdiveni çıkmak için önce ilk basamağa adım atmak lazım. Dinin zirvesi olan bu güzel ibâdetin, izzetin ilk basamağı nedir?

İlimdir, bilinç çalışmasıdır, hicivdir, algı putlarını parçalamaktır. Bozuk algıları düzeltmektir. Şüpheleri gidermektir. Usûlsüzlere, usûl öğretebilmek; şuursuzlara şuur verebilmeye vesile olabilmektir. Evvela bu işi Kur’ân ve Sünnete uygun bir şekilde sırtlayabilecek, nebevî metodu güzellikle takip edebilecek, basiret ve feraset sahibi öncü kadroya, hayrın öncüsü olacak kardeşler yetiştirmeye ihtiyacımız vardır. Hareketler böyle başlar.



Bu konuyu belki görenleriniz vardır. Şeyh Usame’nin 2002 senesinde yazmış olduğu mektup, Filistin olayı neticesinde öyle sonuç verdi ki, Amerika halkı, yıllardır Hitler ile birlikte en zalim, kötü insan bildiği Şeyh Usame’nin dilinden, aslında onun ne kadar haklı olduğunu ve seneler evvel, tâğut Amerika’yı ve saçaklarını ne kadar da doğru anlattığını gördü. Eskiden putları, taştan ve tahtadan yapıyorlardı. (Gerçi hâlâ yapıyorlar da neyse…) Şimdi ise daha çok insanların algıları üzerinden yapıyorlar: “Süper güç Amerika” “Dünyayı Yöneten İsrail”…

İbrahim(as)’in yoluna uyup baltayı kapmış nice yiğitler ile Rabbimiz bizlere, bütün bu çürümüş putların nasıl da kırıldığını defalarca gösterdi, yine gösteriyor. Şeyhin mektubunun kırdığı bu algı da bir puttur. Öyle ki, putlarını koruyabilmek için mektubu sitelerden kaldırıyor, engelliyor ve insanların okumasını engelliyorlar. Yeryüzü ilahlığına soyunmuş aciz soytarılar elbette acizliklerinin, insanlar tarafından yüzlerine vurulmasından korkarlar! Rabbimiz o necis müşriklerin, putlarını korumak için hazır askerler gibi olduklarını bize şöyle bildirmiştir;

“Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilâhlar edindiler.
Halbuki (o düzmece) ilâhların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir.”
(Yasin 74-75)

Korkarlar korkmasına. Ama tek korktukları şey bu mu? İnsanların tevhid ve mücadele hakkında bilinçlenmesinden, ceberut saltanatlarının sarsılmasından korkmaz mı bu kâfirler, müşrikler, mürtedler?



amerikaya mektub.png

Videoda İslâmî herhangi bir karine yoktu. Yalnızca Amerikalıların, mektup hakkındaki düşüncelerinden ibaretti ve bu bile tâğutların deyimiyle "suç politikasını" ihlal etmekten ötürü kaldırılıyor.
Şeyhin mektubu, 487 KB boyutunda ufacık PDF dosyasından ibaret bir yazıdır. Bu yer bile kaplamayan şeyi, insanlara ulaştırmak bile put kırabiliyorsa tevhid ve dinin zirvesi ibâdetin ilmini yaymanın etkisi nasıl olur? Tamam, yapılması gerekeni yapmaya şu an belki de çoğu kişi güç yetiremiyor, Allah en doğrusunu bilendir. Ama ilmi yaymaktan da aciz miyiz? Düşmanlarımız, en çok korktukları şeyi engellemeye çalışıyorlar. O zaman bizler de Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bizlere farz kıldığı, düşmanın en çok korktuğu şeyi yapmakla mükellef değil miyiz?

Kitap bölümün, menhec ve akide kısmında eserler mevcut, indirilmeye, okunmaya, amel edilmeye hazır vaziyettedir. Aynı şekilde forumda kavramların doğru anlaşılması için konular, kâfirlerin, hurafecilerin, müşriklerin bid'âtlerini ifşa eden konular ve daha pek çok faydalı ilim mevcuttur. Bunları telegramda bir kitap grubunda veya Müslümanların yahut da diğeri insanların istifade edebileceği herhangi bir yerde, davetin kendisine ulaşmadığı yakın çevre ile paylaşmayı küçümsüyor muyuz?

Bugün bizim vesilemizle bir müstakbel talebe veya mucahidin, ahkâm öğrenmesi, usûl öğrenmesi; vakti geldiğinde öğrendikleriyle amel ettiği zaman aynı ecirden bize de kazandıracak bir hayırdır. Aynı şekilde bir muşriğin, bizin vesilenizle şirki bırakması ve tevhid üzere olması da bir hayırdır. Bir bid'âtçının, bid'âtını bırakması, sünnete dönmesi de bir hayırdır. Unutulmuş bir sünneti hatırlatmak, bir hayırdır. Tevhid ile ilgili kavramları, kitabı; bilmeyenlere aktarmak, en azından okuma/indirme linkini atmak bile bir hayırdır. Hatta sizin kendisine öğrettiğiniz insan(lar)ın, sizden öğrendiği o ilmi/hayrı, başkalarına öğretmesi, tebliğ etmesi de bir hayırdır.


"Görmedin mi? Allah nasıl bir misâl getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti).
Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misâller getirir." (İbrahim 24-25)

Ebu Mes'ûd el-Bedrî -radıyallahu anh-'dan merfû olarak rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Kim bir hayra (iyiliğe) vesile olursa o kimseye hayrı yapan kimsenin ecri gibi ecir vardır.» (Müslim, 1893; Ebu Davud, 5129; Tirmizî, 2671; Ahmed, 17125.)

"Kim bir hidayete davette bulunursa, buna uyanların sevaplarının bir misli ona gelir ve bu durum, onların ücretlerinden hiçbir şey eksiltmez. Kim bir dalalete çağrıda bulunursa, buna uyanların günahlarından bir misli de ona gelir ve bu onların günahlarından hiçbir eksiltme yapmaz." [Müslim, İlm 16, (2674); Tirmizi, İlm 15, (2676); Ebu Davud, Sünnet 7, (4609); Muvatta, Kur'an 41, (1, 218)]

"Hayra delalet eden onu yapan gibidir." [Tirmizi, İlm 14, (2672)]

"Kim Müslüman olduğu halde, saçından bir kıl beyazlarsa, bu, kıyamet günü onun için bir nur olur. Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu düşmana değse de değmese de, atan için bir köle azadı yerine geçer. Kim mü'min bir köleyi azad ederse bu onun için cehennemden bir azadlık vesilesi olur: Her bir uzuv için bir uzvu ateşten kurtulur."[Tirmizi, Fezailu'l-Cihad, (1634); Nesai, Cihad 26, (6, 26); Ebu Davud, Itk 14, (3966)]

Rasûlullah (sav) buyurdular ki:
"Allah Subhanehu ve Teâlâ, meleklerine şöyle emreder;
'Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın. Yapınca, onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terketti ise bunu onun lehine bir sevap yazın. Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu, lehine bir sevap yazın. Eğer onu yaparsa en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar ona sevap yazın.' "[Buhari, Tevhid 35; Müslim, İman 203, 205, (128,129); Tirmizi, Tefsir, Enam (3075)]

"Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-ma'rufun ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır." [Tirmizi, Birr 36, (1967)]

"Ey Allah'ın Rasûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bil-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) ciması sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten:
"Ey Allah'ın Resulü! Yani birimizin şehvetine mübaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.
"Evet vardı!.." demeleri üzerine:
"Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular.[Müslim, Zekat 53, (1106)]

"Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur; sübhanallah velhamdülillah arz ve sema arasını doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyadır; Kur'an ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır kimisi de helak eder."[Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizi, Da'avat 91, (3512); Nesai, Zekat 1, (5, 6)]

"Kim temiz rızık yer ve sünnete uygun amelde bulunur, halk da kendisinden bir kötülük gelmeyeceği hususunda güven duyarsa cennete girdi demektir."
Bir adam:
"Ey Allah'ın Rasûlü! Bugün insanlar arasında böyleleri çoktur!" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
"Benden sonraki zamanlarda da olacaklar!" buyurdu.[Tirmizi, Kıyamet 61, (2522)]

Rasûlullah (sav) buyurdular ki:
"Allah Teala buyurmuştur ki:
"Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah işlerse bunun cezası, misli kadardır veya affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım. Kim bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın arz dolusu hata ile kavuşursa ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım."[Müslim, Zikr 22, (2687)]

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;
Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurdu;
"Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim. O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem." (Buhari, Rikak 38)

"Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.” (Buhari 7/3468, Müslim 2406/34)


Bir vakitler bana forumda, gündemimin ne olduğu sorulmuştu. Ben de o mesajda demiştim ki;


Bir gün inşaAllah, bütün ümmet bir olup tüm putları kırarak "Hak geldi, batıl zail oldu." diyeceğimiz günün ümidini yüreğimde taşıyorum.

Bütün ümmetin bir olup tüm putları kırması…

İşte Rabbimiz bize misalini gösterdi. Bir mektupla bile putların kırılabileceğini gösterdi. Delil önümüzdedir, artık kimse bu konuda şüpheye düşemez. Şimdi yapılacak şey “Ümmetin bir olması” ve “putların kırılması” konusunda hayrın öncüleri olma adına azim göstermektir, unutmayasınız ki Allah yolunda atılmış da hedefini bulmamış ok yoktur. Vallahul Müsteân.

Yeter ki, kâfirlerin sayısı veya dünyevî imkânları bizi kuşkulandırmasın, gevşeklik göstermeye, bahanelere meylettirmesin. “Bizim onlara karşı koyacak gücümüz yoktur.” dedirtmesin.

“Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” (Haşr 14)

“Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.

Calut ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!"
Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.” (Bakara 249-251)

/*/*/*/

Sırasıyla dört halifenin, cennetle müjdelenen 10 sahabinin, Bedir ehlinin, Rıdvan biatında bulunanların özellikleri şunlardı; İslâm’ın ilk yıllarından beri bütün yükü sırtlamışlardı ve cahiliyede de ahlâk sahibi, mert yani kısaca kumaşı güzel olanlar onlardı. Önce onlara davet yapıldı. Onlar İslâm’ın öncüleri, ilk inananlar, öne geçenler, sabikun ve evvelun oldular. O zaman izlenecek metod bellidir. Biz de toplu bir telegram kitap grubuna, sayfaya, muteber, erdemli, güzel ahlâk sahibi, kumaşı iyi insanlara bir konu linki, bir risale/kitap, bir video vs… paylaşarak bile faydalı ilmi yayabiliriz. Belki bunu küçümseyecek, üşenecek veya erteleyecek olanlar çıkabilir.


Ebû Hureyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki:
"Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: 'Bu köpek de benim gibi susamış.' deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."
Rasûlullah'ın yanındakilerden bazıları:
"Ey Allah'ın Rasûlü! Yani bize hayvanlar(a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Rasûlullah (sav):

"Evet! Her 'yaş ciğer' (sahibi) için bir ücret(ecir) vardır." buyurdu." [Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550)]

Bir köpeğe kuyudan su veren adamı Rabbimiz affedip cennetine kabul buyuruyorsa siz Allah’ın uğruna nebiler gönderdiği “tevhid” ilmini yaymayı ve Nebi (sav)’in “dinin zirvesi” dediği güzel ibâdetin ahkâmını, ilmini, tecrübesini bir kişiye bile olsa yaymayı mı küçümsüyorsunuz?

“Kim hidayete çağrıda bulunursa, kendisine tabi olanların sevapları kadar ona sevap verilecek ve tabi olanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmeyecektir. Kim de dalalete davet ederse, kendisine tabi olanların günahları kadar günah ona verilecek ve tabi olanların günahlarından da hiçbir şey eksilmeyecektir.” (İbn Mâce, Sünnet 14)

Yoksa siz yaptıklarınızın bir işe yaramayacağını ve boşa zaman kaybetmiş olacağınızı düşünerek üşeniyor ve geçiştiriyor musunuz?
Bilmez misiniz ki, Allah sadece işin sonucunu değil; niyeti, çabayı da ödüllendirir. “Ameller, niyetlere göredir.”


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;
"Allah Teala Hazretleri meleklerine şöyle emreder;

'Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın. Yapınca, onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terketti ise bunu onun lehine bir sevap yazın. Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu, lehine bir sevap yazın. Eğer onu yaparsa en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar ona sevap yazın.'" [Buhari, Tevhîd 35; Müslim, İman 203, 205, (128,129); Tirmizi, Tefsir, Enam (3075)]

(Allah, onların) Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur, güven duygusu vermiş ve onlara yakın bir fetih ve elde edecekleri birçok ganimetler nasip etmiştir.” (Fetih 18)

Rabbimiz ağaç altında biat eden mu’minlerin gönüllerinde olanı bildiği için onları güven duygusuyla rızıklandırmış, onlara yakın bir fetih ve ganimetler nasip etmiştir. Çünkü O, kalplerde olanı en iyi bilendir. Yeter ki yapılacak amel, işlerin en küçüğü bile olsa yalnızca ve yalnızca Allah’ın rızası gözetilerek ihsân ve ihlâsla yapılmış olsun ve bir de Rasûlullah (sav)’in sünnetine uygun olsun.

Yaparsak Allah katında ecrimiz var. Ama yapmazsak? İnternet ile birlikte en kolay amellerden ve işin başı olan “İlmi Yayma” işini veya tebliği bile küçümseyip geçiştirirsek ne olur?

“İçlerinden bir topluluk: «Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?» dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).” (A’râf 164)

Rabbimize mazeret beyan edemeyiz. Rabbimiz bize “Şu ufacık işi yapmaya gücün yetiyordu, alt tarafı ilmi yayacaktın, alt tarafı hicvedecektin, alt tarafı sadaka verecektin, alt tarafı dua edecektin… Ama sen onu bile yapmadın.” dediği zaman mazeretimiz olmayacak. İşte bu yüzden “Rabbimiz, biz elimizden geleni denedik, azmettik, ondan sonra da sana tevekkül ettik. Sen dilediğin kulunu başarıya ulaştırırsın. Sen bunu bizden en güzel şekilde kabul buyur.” diyebilmemiz için evvela yapmamız gerek.

Şu an için Müslümanların bilinçlenmesinden, ummetin kıyama kalkmasından daha çok korkulan bir şey yoktur. Bunun yolu da insanları mahluka kulluktan kurtarıp yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk etme ve bu uğurda canlarıyla, mallarıyla, dilleriyle ve ilimleriyle mücadele etme konusunda bilinçlendirmekten geçer.

Mektup örneğini duydunuz. Şeyh Usame’nin sözlerinin ok ve mermilerden daha korkutucu olabildiğine da bizzat şahid oldunuz.

Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kureyş’i hicvedin, çünkü bu onlara ok atmaktan daha ağır gelir.” (Muslim, Fedaili Sahabe, Bab 34, hadis no: 157-2490)

İşte şimdi, “Kureyş’i hicvedin” diyen Nebi’nin sözünü de işittik. Düşmanı yalnızca sözlerimizle hicvettiğimizde bile ellerinin nasıl da ayaklarına dolandığını gördük. Allah azmedene kolaylaştırır, oturana değil.

Bazı kardeşler nasihat vermek, bilinçlendirmek için video paylaşıyor, konu açıyorlar. Kimse dua etmiyor veya cevaplamıyor. Onlar bu yaptıklarından kimsenin faydalanmadığını düşünmesinler ve azimleri kırılmasın, ecir kazanamadıklarını da düşünmesinler. Aksine… niyetlerinden ötürü bile ecir kazanıyorlar Allahu âlem. Kendini belli etmeyi sevmeyen üyeler ve ziyaretçilerin izlemesiyle, kaydetmesiyle, eşe-dosta atmasıyla ecir kazanıyorlar inşâAllah.

Müslümanlar bir vücudun âzâları gibidirler. Her uzuv, vücutta aynı işlevi mi görür ki, her Müslüman da birbirinin kopyası olsun? Herkes gücü yettiği hayrı işlemekle mükelleftir. Parası olan parasıyla sadaka verir. Yoldan geçen, yoldaki engeli kaldırır, bu sadakadır. Hiçbirine gücü yetmeyen, Allah’ı zikreder, bu sadakadır. Her tekbir sadakadır. Dikilen ağacın meyvesi sadakadır. Güzel söz, sadakadır. Namaza giderken atılan her adım, sadakadır. Hayra davet etmek, sadakadır.

“Subhânallah demek bir sadakadır. Elhamdülillah demek bir sadakadır. Lâ ilâhe illallah demek bir sadakadır. Allahü ekber demek bir sadakadır. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak bir sadakadır. İnsanın kılacağı iki rekât kuşluk namazı ise, bütün bunlara bedeldir” (Müslim, Musâfirîn 84).

Yukarıda size hayra davet edenin, ona icabet edenlerin hayrı işlemesiyle aynı eciri kazandığına dair nakiller paylaşmıştım. Şimdi bütün bunlardan sonra siz, bir tevhid veya İslâmî mücadele ile ilgili bir kitabı, bir konu linkini, bir videoyu, bir makaleyi vs… “ilmi yayma” amelini fiiliyata geçirmeyi düşünün.

Düşünün ki sizin sayenizde birisi hidayet bulmuş, sizin sayenizde işlediği günahını bırakmış, sizin sayenizde yapması gerekene muvaffak olmuş ve sizin ulaştırdığınız ilmi ahkâmı uygulamış, sonunda da şehid olmuş, davetçi olmuş.
Siz hayra davet etmek, hayrın öncüsü olabilmek, sünnete davet etmek/hatırlatmak, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, ilmi yaymak adına bir hayır işlediniz. Sonra sizden görenler de o hayrı aldılar ve başkalarına yaydılar ve onlardan da başkalarına…

Düşünün ki 250 senedir uyuyan Amerikan halkını uyandırmaya bir mektup kâfi geldi. Allah Subhanehu ve Teâlâ bize misâl verdi. Bir mektupla bile halklar uyanabiliyorsa o zaman bizim uyuyan ummetimizi, halkımızı uyandırmak zahmetli olsa bile çok da zor olmamalı. Şeyh Usame, 11 Eylül’den sonra sarf ettiği sözlerde: “Bugünden sonra Usame ölse bile, Allah’ın izniyle kıyam başlamıştır…” derken ne de güzel söylemiş )

Rabbimiz, davasında samimi olan kullarına karşı işte böyle samimi olur. Velev ki 20 sene sonra da olsa, velev ki 40 sene sonra da olsa… Buna da ancak sabreden ve takvâ gösterenler erişir. Diktiğiniz ağacın meyvesini belki bu dünyada alamayacaksınız. Ama iyi bilin ki siz o ağacı Allah için diktiyseniz muhakkak, şüphesiz, kuşkusuz bu dünyada olmasa bile ahirette mükafatını hesapsız alacaksınız bi iznillah. Bu yüzden önce iman, sonra sabır ve takvânız; azığınız olsun. Bugün sizin yaptığınız hayrın etkisi, belki de seneler sonra ortaya çıkacaktır. Bu sizi gevşeklik göstermeye itmesin. Yenildiğinizi, kaybettiğinizi, başarısız/etkisiz olduğunuzu düşündürtmesin, imanınız varsa üstün gelecek olan sizsiniz. Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Âl-i İmrân 139)

“Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır.” (Mücadele 21)

“Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.” (Saffat 173)


"Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır." (Nur 55)

/*/*/*/

Tevbe suresinin 100. Ayetinde Rabbimiz şöyle buyurur: “Öne geçen(sabikun) ilk muhacir ve ensar(evvelun) ve onlara güzellikle tabi olanlardan Allah razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuştur.”

O öne geçenlerin pek çok vasfı vardı ama en önemlisi; İslâm garib olduğu dönemlerde, o meşakkat döneminde bütün azim ve gayretleriyle ummetin öncüleri olmaya gayret etmişlerdi. Yeri geldi, işkencelere ve açlıklara göğüs gerdiler. Yeri geldi, Kur’ân okumak pahasına dayak yemeyi göze aldılar. Allah yolunda çektikleri acı bile onlara öyle tatlı geldi ki… Allah onlardan razı olsun. Bugün biz de İslâm'ın garibleştiği o meşakkat günlerine geri dönmüş bulunuyoruz, Allah en doğrusunu bilendir. Uymamız gereken metod bellidir. Rabbimiz kimlere güzellikle tabi olmamız gerektiğini, kimlerden razı olduğunu bize bildirmiştir.

Fitneyi kaldırmak için gücü nispetinde çabalamayan, haksızlığa karşı gücünün yettiğince mücadele etmeyenler, Kur’ân ve Sünnetten yüz çevirmiştir ve ashabın yolunda güzellikle tabi olmamıştır. Bu yaptıklarından sorumludurlar. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Ve öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnızca zâlimlere dokunmakla kalmaz. Ve bilin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir.” (Enfâl 25)

Bütün bunlarla birlikte bu (konu başlığındaki) meselenin dışındaki hayır işlerini tabii ki küçümsemiyoruz. Konunun gayesi; Filistin olayıyla giderek pekişmiş ve pekişmeye devam eden ibretleri ve ummetin zilletten kurtulması yolunda ana meseleyi kaçırmamak ve unutmamaktır. Aynı zamanda istişare edebilmek, farklı fikirleri görüp uygulayabilmektir. Bu konuda zikredilen fikirler, yalnızca işin bir kısmıdır. Güzel fikri olan kardeşlerin fikirlerini, düşüncelerini görebilmeyi de isteriz, görmesek bile bu konu vesilesiyle amellerin artmasını isteriz ki gayemiz de hatırlatmak, öğüt vermektir: "Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir." (Zâriyat 55)

Son olarak; Hayır işinde acele etmek önemlidir, buna riayet etmek de faydalı olacaktır:
"Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. «Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!»" (Yasin 20)

"Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim, dedi." (Kâsas 20)

Anlatmak istediğim, ana fikri anlatabildiğime göre sizleri daha fazla sıkıp vaktinizi de almayayım.
Bu konu; Zilletin bitirilmesi, izzet ve basiretle kıyamın öncülerinden olabilmek ve okuyup amel edenlerin, destek olanların da âhir zamanda hayrın öncüsü olabilmesi adına bilinçlendirmek amacıyla açılmıştır. Fikir ve yorumlarınız da bu hududu aşmazsa, başka konulara kaymazsa iyi olur. Rabbim muvaffak eylesin, gazamızın her türlüsünü mübarek kılsın. Büyük-küçük demeden hayırda yardımlaşan, buna niyetlenen kardeşleri de, cümlemizi de Rabbim hayırla mükafatlandırsın.
Allahumme amin, ecmâin.

Elhamdulillahi Rabbil Âlemin.

 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Ve aleykum selamu ve rahmetullahi ve berakatuhu kardeşim, cezakAllahu hayran. Zamanla birlikte çoğumuzda eskiyen ve ama tam tersine zamanla birlikte güçlenmesi gereken duygular bunlar. Ne için yaşadığını unutmayanlar, bu konuda günden güne daha çok kuvvetleneceklerdir inşaAllah. Rabbim cümleten imanımızı artırsın.
 
أ Çevrimdışı

أهل الحديث

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ve aleykum selamu ve rahmetullahi ve berakatuhu kardeşim, cezakAllahu hayran. Zamanla birlikte çoğumuzda eskiyen ve ama tam tersine zamanla birlikte güçlenmesi gereken duygular bunlar. Ne için yaşadığını unutmayanlar, bu konuda günden güne daha çok kuvvetleneceklerdir inşaAllah. Rabbim cümleten imanımızı artırsın.
Allahumme amin, ecmâin abla.
İşte ümmetin o duygularını bir harekete geçirebilirsek o zaman kıyam tamamıyla başladı, demektir. O zaman Abdullah ibn Mes'ud (radiyallahu anh) gibi müşriklerin karşısına dikilip Kur'ân okuyan ve öldürülürcesine dayak yiyen erler, tevhid sancağını taşıyacak muvahhid(e)ler yetişir de sonra "Müşrikleri ilk defa bu kadar perişan, aciz hâlde gördüm." diyebilir. İşte selefin bu ruhu gerek bizlere...
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Allahumme amin, ecmâin abla.
İşte ümmetin o duygularını bir harekete geçirebilirsek o zaman kıyam tamamıyla başladı, demektir. O zaman Abdullah ibn Mes'ud (radiyallahu anh) gibi müşriklerin karşısına dikilip Kur'ân okuyan ve öldürülürcesine dayak yiyen erler, tevhid sancağını taşıyacak muvahhid(e)ler yetişir de sonra "Müşrikleri ilk defa bu kadar perişan, aciz hâlde gördüm." diyebilir. İşte selefin bu ruhu gerek bizlere...
Ümmet ilmin değerini biliyor.

Bunun üstüne amelin değerini de anladığında... Ve "ben ne yapabilirim ki?" sorusunu bırakıp, elinden geleni (hatta gelişmesi için "gücünün bir tık üstüne" azmederek) yaptığında...

Ve bir de en büyük hatamız: çekişmeleri bırakıp "birlik olmayı" başardığımızda... İşte o zaman kafirin oyunları geçersiz kalacaktır Allah'ın izni ile.
 
Üst Ana Sayfa Alt