Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Cihadı Terk Edenin Hükmü

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cihadı Terk Edenin Hükmü


Ey kardeşim! Ne oluyor sana? "Okula başladım ve okula dönmek istiyorum." diyorsun! Sana ne oluyor? "Üniversiteye başladım ve üniversiteye dönmek istiyorum." diyorsun? Sana ne oluyor? "Tatilim bitti, işime dönmek istiyorum." diyorsun? İşin nedir? Bir şirkette kâtip! Senin işin nedir? Bir binanın bekçisi! Ya senin işin nedir? Milli Eğitimde Rehber hocalığı. Peki senin işin nedir? Okulda öğretmen! Subhanallah!
Peki değerli öğretmen, sen okulda çocuklara Tevbe Suresi’ni öğretirken:"(Ey mü‘minler! Genç ihtiyar), hafif, ağır, hep birden savaşa çıkın; mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." (Tevbe, 41) ayeti gelince çocuklara ne diyeceksin? Yine senin dersinde şu ayet geçince onu onlara nasıl açıklayacaksın: "De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşlandığınız evleriniz eğer size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli geliyorsa, Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar güruhunu hidayete erdirmez." (Tevbe, 24)
Aziz ve Celil olan Allah: "Başına ne gibi bir felaket geleceğini sana göstermeme kadar bekle." diyor. Beklediğin takdirde sonunun ne olacağı belli. Buna mukabil cihad ettiğin takdirde sana diploma veriyor. Bu diploma âlemlerin Rabbi olan Allah'ın diploması. Fakat sen ayette zikredilen şeylerden dolayı cihaddan geri duruyor, insanların vereceği diplomaları arzuluyorsun. Allah sana diploma vermek istiyor, sen onu geri çeviriyorsun. O, sana Cennete Girme Diploması veriyor. Sen ise onu reddediyorsun. Bu takdirde Allah sana başka bir belge verir. Fakat o belgenin üzerinde "Allah fasıklar güruhunu hidayete erdirmez." diye yazılıdır.
Senin fasık olduğuna Aziz ve Celil olan Allah şahitlik ediyor ve seni cihadı terk ettiğin sürece dünyana, ticaretine ve malına daldığın müddetçe doğru yola iletmeyeceğini bildiriyor. Ve sana diyor ki: Madem ki sen fasıksın, Ben seni hayır, hasenat yoluna iletmem, sana cennet yolu göstermem, sen kendi iradenle dünyana ve ticaretine daldın, o halde al bu diplomayı da bununla ticaret et dur(!).
İşte cihadı terk edenin hükmü budur. La havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.
Ey kardeşlerim! Allah'a yemin ederek söylüyorum ki Hac'da olsun, konferanslarda olsun, Avrupa'da olsun, yaptığım her konuşmada her zaman: "(Ey mü'minler! Genç, ihtiyar), hafif, ağır hep birden savaşa çıkın; mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (Tevbe, 41) ayetini okuyarak başlamak istiyordum. Fakat kendi kendime diyordum ki, bu dinleyicileri incitir.
"Zira Allah'a ve ahiret gününe iman edenler; mallarıyla ve canlarıyla cihad etmek hususunda senden izin istemezler..." (Tevbe, 44) ayeti ile başlamak istiyor, ancak bunun da dinleyen cemaati yaralayacağından endişe ediyordum. Yine ben:
"Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın" denildiği zaman, yere çakılıp kaldınız?" (Tevbe, 38) ayeti ile başlamak istiyor, ancak bunun da dinleyenlere ağır geleceğini ve onları rencide edeceğini düşünüyordum. Aynı şekilde ben:
"Size ne oluyor da, Allah yolunda ve: "Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar. Bize kendi nezdinden bir sahip gönder ve yine kendi nezdinden bir yardımcı ver" diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?" (Nisa, 75) ayeti ile konuşmaya başlamak istiyordum. Bu ayette de dinleyenleri kınama ve onları ayıplama olduğunu hissediyor, önümde hazır bulunanlara hafif gelecek bir ayet araştırıyordum. İnanır mısınız bir ayeti bırakıp öbürünü düşünüyordum, onu bırakıp başka birine bakıyordum, fakat hatırıma gelen ayetlerin hepsini okumam halinde dinleyicilerin ağrına giderek nasiplerini almayacaklarından korkuyordum. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in özellikle Enfal ve Tevbe Suresi’nin ayetleri cihaddan geri kalanlar için adeta ateşten bir kamçıdır. Peki, sen bunlara neyi okuyacaksın, ne söyleyeceksin, diye düşünüyordum. Bu nedenle sohbete başlamadan önce ayetleri okuma yerine meseleyi izah etmeye çalışıyordum ve diyordum ki: "Niçin bugün insanlar cihada çıkmadan geri kalıyorlar? Halbuki Afgan cihadı davetçilere, düşünürlere, mücahidlere ve maddi ve manevi desteklere muhtaçtır." Yine de görüyordum ki bazı saf davetçiler konuşmayı terk edip gidiyorlar. Çünkü konuşmam onların şahsiyetlerini rencide ediyormuş, benim onların aleyhine konuştuğumu zannediyorlarmış. Fiilen benim konuştuklarım tam onların hallerini teşhis ediyordu. Fakat ben konuşmamla hiç bir zaman onları kastetmiyordum. Ancak hak söz söylendiğinde herkes kendisine düşen payı alır ve ne demek olduğunu anlar. Bu sebeple zülfüyara dokunulduğunda bazı insanlar tahammül edemeyip meclisi terk ediyorlardı.
Araplar'ın bir atasözünde şöyle denilmektedir: "Şüpheli olan insan, gel beni yakala!" der. Dikkat edilirse Tevbe Suresi de açıkça bir kısım insanların adlarını beyan ederek ve münafık olduklarını ulu orta haykırarak değil, onların sıfatlarını zikrederek hallerini belirtir. Bakarsın ki ifadeler "onlardan bazıları vardır ki şöyle, onlardan bazıları vardır ki böyle" şeklinde geçmektedir. Tâ ki her topluluk payını alsın. Çünkü herkes kendisinin ne olduğunu çok iyi bilmektedir.
Mesela onlardan bir kısmı da: "Yemin olsun ki eğer Allah lütfuyle bize mal verirse biz mutlaka onu hayır yolunda harcarız ve mutlaka salih kullardan oluruz" diye Allah'a söz verdiler." (Tevbe, 75) "Onlardan bazıları peygambere eziyet ederler." (Tevbe, 60) "Onlardan bazıları zarar vermek için mescid yaparlar." (Tevbe, 107) Bu vb. ayetler bu kabildendir. Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: Tevbe Suresi indikçe"onlardan bazıları vardır ki şöyledir, bunlardan bazıları vardır ki böyledir" şeklinde durmadan ayetler geliyordu. Biz diyorduk ki, bu Sure adlarını söylemeden vasıflarını belirtmedik kimseyi bırakmayacak. Hülasa, Kur'an-ı Kerim yerine göre kâfirleri, münafıkları imalı bir şekilde eleştirir, onlar da ayetlerden paylarını alırlardı.
Konumuza dönelim. Ayet-i kerimede "Sorumlu olanlar ancak zengin oldukları halde cihada gitmemek için senden izin isteyenlerdir."buyruluyor. Burada hatırımıza şu soru gelebilir: "Cihadın mala ihtiyacı yok mu?" Elbette ki cihadın mala ihtiyacı var. O halde neden tüccarlar serbest bırakılmıyorlar ki ticaret edip de mallarını cihada göndersinler. Memurlar çalışıp maişetlerini, sanatçılar çalışıp emeklerinin karşılıklarını, ziraatçılar çalışıp mahsullerini cihada göndersinler. Aksi takdirde bütün bunların yolları kapanmış olur. Tüccar, sanat erbabı, memur, işçi herkes işini bırakır, hatta milyarderler fabrikalarını terk eder, şirket sahipleri yük taşıyan vapurlarını, uçaklarını terk ederler ve gelip Sada'da Ebu Burhan'ın yanında oturup kalırlar. O da onlara "haydi kardeş haydi, yallah kardeş yallah", der. Herhangi bir yere gitmen yasak, gece en az iki saat nöbet tutacaksın. "Sen bütün insanların böyle olmasını mı istiyorsun?" Bu sorulara cevabımız şu olur: Vallahi ben bunu böyle istemiyorum, Allah böyle istiyor. Allah Teâlâ istiyor ki Baaşen, Baahaşep, Baahamdiin ve benzeri tüccarlar buraya gelsinler, cihada katılsınlar. Çünkü ticaret yapmak kişiyi cihaddan geri koyacak bir mazeret değildir. Aksine ayet-i kerime zengin olduğu halde cihada katılmamak için izin isteyenlerin mazur görülemeyeceklerini beyan etmiştir. Evet, onların da buraya gelmeleri gerekir. Eğitim görmeleri icab eder. Onların da sabahları ezilmiş bakla (ful) ve ekmek yemeleri, öğlenin etsiz mercimek ve ekmek yemeleri, akşamleyin de Allah ne vermişse onu yemeleri gerekir.
Yiyecekleri katıksız bir bamya da olabilir. Bunların Ebu Ömer'in, Ebu Burhan'ın ve bunlara benzeyen insanların emirlerine sabırla itaat etmeleri icab eder. Çünkü önce asker olamayan sonra mücahid olamaz. Bu sayılanlar cihadın ön hazırlıkları ve parçalarıdır. "Peki, bu insanlar ticarethanelerini, fabrikalarını, üniversitelerini ve okullarını kapatıp da buraya mı gelsinler?" diye sorulacak olursa cevap: "Evet" olacaktır. Çünkü Kur'an bunu böyle istemektedir. Ancak savaş ortamının ihtiyacı kadarı işletilir veya çalıştırılır. Savaş ortamında çalışacak müessese ve kurumların işleticilerini de ordu komutanı tayin eder. Birine der ki: "Haydi sen fırıncılık yap"; bir başkasına: "Sen aşçılık yap"; üçüncü birine:"Sen şoförlük yap"; bir başkasına da: "Sen Peşaver'e git, oradaki büromuzun sorumlusu ol" Yine birine de: "Sen git cihad için ticaret yap" der. Şayet ordu komutanı böyle bir şey yaparsa bunun bir mahzuru yoktur.
Şunu da iyi bilmek gerekir ki ticaretin sonu yoktur. Bir insanın 100 milyon doları olsa ticaretini durduracak mıdır? Aksine onu daha da geliştirip 500 milyon dolarlık bir müessese yapmaya çalışacaktır. Bir milyar doları da olsa yine de ticaretini belli bir sınırda dondurmayacaktır. Soruyorum size şimdi; milyarlarca doları bulunanlar cihada geldiler mi? Gelmediler...Daha az milyonları olanlar geldiler mi? Onlar da gelmediler... Milyonlarından bir şey verdiler mi? O da olmadı... Bu da gösteriyor ki ticaretini birinci derecede seven insan ne malı ile, ne de canı ile cihad etmek istiyor. Durum böyle olunca şimdi biz ona cihadı terk etmesi için ruhsat mı verelim? Afganlılar'ı sahipsiz bırakmaları için izin mi çıkaralım? Elbette ki bu olmayacaktır. Fakat bu milyonerler buraya gelip cihada katılmış olsalar durumu daha iyi hissedecekler ve dengeler değişecektir.
Bu gibi milyonlara sahip olanlara şunu sormak gerekir: Sizin ticaretiniz veya kârınızın azalmasından korkmanız, hatta ticaretinizi batıracağınızdan kuşkulanmanız, sizlere orucu terk etmenize ruhsat verir mi? Elbette ki kişinin tüm ticareti batsa dahi tek bir günlük orucunu tutmamasına dair ruhsat yoktur. Hal böyle iken neden cihada ruhsat buluyorsunuz? Çünkü cihad ile oruç arasında yükümlülük bakımından hiçbir fark yoktur.
Allah Rasulü (s.a.v.), Hz. Osman (r.a.)'a Zorluk Gazvesi (Tebük Gazvesi)ndeki orduya maddeten yardım ettiği için ona savaşa katılmaması için izin vermiş miydi? Halbuki Rasulullah (s.a.v.): "Kim zorluk ordusunu techizatlandırırsa onun için cennet vardır."demişti. Hz. Osman da bütün servetini ortaya koyarak zorluk ordusunu techizatlandırmış. Öyle ki Rasulullah ona: "Ey Allah'ım, sen Osman'dan razı ol. Çünkü ben ondan razıyım." buyurmuştu. Bütün bunlara rağmen Rasulullah Osman'a savaştan geri kalanlarla birlikte oturup kalmasına izin vermiş miydi? Elbette ki ona böyle bir izin vermemişti.
Allah Rasulü (s.a.v.) İslam toplumunu iki sınıfa mı ayırdı? Fabrikatörler ve tüccarlar; diğer sınıfta emektar işçiler ve çiftçiler. İşçilere ve çiftçilere, siz fakirsiniz ölseniz de zararı yok, bu sebeple sizler cihada çıkınız. Ancak Osman'ın, Ebu Bekir'in kanları pahalıdır, bunlar zengindirler. O halde bunlar cihada çıkmasın, dedi mi? Hayır! O, İslam toplumunu sınıflara ayırmadı, zenginle fakir arasında herhangi bir ayırımda bulunmadı. Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) hiçbir cihaddan ve gazveden geri kalmadı. Hz. Ebu Bekir hicret ettiğinde sahabelerin en zenginiydi. Abdurrahman bin Avf hiçbir gazveden geri kalmadı. Bunlar Allah yolunda bir iki ay veya bir iki sene süren cihadlara katılıyorlardı. Azerbaycan'ın kapılarına cihad için gelip dayanıyorlardı. Yedi ay Azerbaycan kapılarında duruyorlardı, soğuk ve kar onları engellemiyordu. Ramihürmüz kentine gidiyor, orada altı ay bekliyorlardı. Kabil'e gelip iki sene bekliyorlardı ve bunlar: "Ticaretlerimiz ne olacak?" demiyorlardı...
Sahabeler -rıdvanullahi aleyhim- Allah Rasulü (s.a.v.) zafere ulaştıktan sonra: "Ticaretimize döneriz, ziraatımıza döneriz, bahçelerimize döneriz, onlarla uğraşır, gelir elde ederiz. Allah bu dini zafere ulaştırdı. Bizler Allah Rasulü (s.a.v.)'e yardım ettik." dediklerinde Aziz ve Celil olan yüce Allah onlara ne emretti: "Kendi nefislerinizi tehlikeye atmayın!" (Bakara, 195) Allahuekber! Allah Rasulü (s.a.v.) zafere ulaştıktan sonra sahabelerin bahçeleriyle, tarlalarıyla, ticaretleriyle uğraşmaya dönmelerini yüce Allah tehlike diye isimlendirdi. Evet, çünkü Ensar, Medine-i Münevvere'deki hurma bahçeleriyle uğraşsaydı, Kabil'deki bahçeleri alamazdı. Buhara'daki, Türkiye'deki, Yunanistan'daki, bahçeleri alamazlardı... Onlar kendi şehirlerindeki yüz bahçeyi terk ettiler. Aziz ve Celil olan yüce Allah onlara milyonlarca bahçeyi fetihlerde nasip buyurdu. Tüccar ticareti ile uğraşarak ne kadar kazanç elde edecekti? Yahudiler bir gün içerisinde Nablus kentindeki tüm malları aldılar, Kudüs'ü ve Halil'i bir gün içerisinde işgal edip oranın tamamına sahip oldular. Sadece Nablus kentinin malları milyarlar tutarındadır. İslam ümmeti bir gün içerisinde savaşta onların eline düştü. Şehirlere ve mallara bir gün içerisinde sahip olmadılar mı? Bunların hepsini bir gün içerisinde savaşmaksızın teslim almadılar mı? Doğru değil mi bunlar? Sizler gibi bazı insanlar ferdî olarak savaştılar. Allah Rasulü (s.a.v.): "Benim rızkım falan ithalat ve ihracat şirketini açmakta kılındı... Ya da benim rızkım falan fabrikayı veya falan tarlaları ekip biçmekte kılındı." buyurmadı. Bilakis, Allah Rasulü (s.a.v.): "Benim rızkım, mızrağımın gölgesinde kılındı!" buyurdu. Rızkı hazırlayan şey mızraktır.
Allahuekber! İşte bu sebeple sahabeler, tabiîler Hz. Ömer (r.a.) zamanında Filistin'i fethettiler. Şam bölgesinde Bizans İmparatorluğu'na kafa tuttular. Heraklius'u Şam bölgesinden geri çekilmek zorunda bıraktılar. Heraklius, Şam'ı terk ederken: "Suriye sana elveda, bir daha karşılaşmamak üzere elveda." diyordu. Filisin'in fethinden sonra sahabe ve tabiînden bazı mücahidler Filistin toprağının buğdaya elverişli olması sebebiyle oraya yerleştiler ve Şam buğdayından ektiler. Buğday başakları at boyuna ulaşıyordu. Hatta: "Buğdayda atlar saklanır." diye darb-ı meseller söylenmiştir. Hz. Ömer (r.a.) mücahidlerin Filistin'deki el-Hule arazilerine ekin ektiklerini öğrenince onlara birisini gönderdi ve ona:"Onların ekinlerini yak ve daha sonra bu mektubumu tebliğ et."dedi. Ve bu adam Filistin'e geldi, iki çakmak taşını birbirine çakarak kıvılcımlar çıkardı ve bunlarla bütün buğdayları yaktı.
Sahabe ve tabiîn o adama hücum ettiler. Bunun üzerine o adam: "Emîrü'l-Mü'minîn Ömer'in emri var. Beni bu ürünleri yakmakla ve mektubunu sizlere okumakla görevlendirdi." dedi. Ekinleri yaktıktan sonra Ömer'in mektubunu okudu. Onlar da: "Madem ki senin yanında Ömer'in emri var, artık bu iş bitmiştir." dediler. Çünkü hiçbir kimse Ömer'e karşı çıkamazdı. Ömer mektubunda: "Şüphesiz sizin yiyeceğiniz düşmanlarınızın ağızlarından aldığınız şeylerdir. Cihadı terk ettiğiniz ve ziraatla uğraştığınız takdirde sizleri cizye ödemeye mecbur eder ve sizlere ehl-i kitap muamelesi yaparım..."
Allahuekber! Hz. Ömer Filistin'i fetheden ve ziraat için oraya yerleşen sahabe ve tabiînden mücahidlere böyle diyordu. Bu insanlar Medine-i Münevvere'den hareket etmiş, Hule'ye ulaşmış ve orayı fethetmişlerdir. Medine-i Münevvere ile Hule arazilerinin arası 1800 kilometredir. Bu mesafeyi yürüyerek Hule arazilerine ulaşıyor, orayı fethediyor ve Rumlar'ı yeniyorladı. Daha sonra Hz. Ömer (r.a.) bu insanlara cizye koymak ve ehl-i kitap muamelesi yapmak tehdidinde bulunuyordu. Bu nasıl olabilirdi? İslam'da cihadın kıymeti çok büyüktür. İslam dininde, cihaddan geri kalıp oturmak yoktur.
Hz. Ömer (r.a.)'in Humus valisi olan Ambese bin el-Esved el-Ansi, Humus'ta bir bahçe satın almıştı. Bunu haber alan Hz. Ömer iki satırlık bir mektup yazıyor ve şöyle diyordu: "Kâfirlerin boynunda bulunan zilleti alıp kendi boynuna koydun. (Yani cizye ve haraç ödeme zilletini kabullendin, demektir.) Halbuki sizin rızkınız düşmanlarınızdan aldığınız ganimetlerdir!"
Burada şöyle bir soru sorulabilir: Sahip olunan ya da fethedilen bu araziler boş kalıp, ziraat yapılmayacak mıdır? O halde İslam üretimi ziraatı ve ticareti kaldırmakta mıdır? Hayır... Hayır... Ekin kimler içindir. Zillet içerisinde yaşamaya mahkûm olanlar içindir. Aslen kâfir arazisi olan bölgelerdeki hıristiyan ve yahudiler bu arazilerin yarısını haraç olarak vermek üzere ekeceklerdir. Onların vazifesi budur. Peki, bizim vazifemiz nedir? Bizim vazifemiz sene boyunca oturarak ekinleri sulama, biçme vb. şeylerle uğraşmak değildir. Bu, cihada katılmayıp oturup kalanların vazifeleridir. Zimmîler, ihtiyarlar ve çocukların işidir. Mücahidlerin vazifesi ise şu şairin dediği gibi cihad etmektir: Yemin olsun ki yaşarsam savaşı anne, oku kardeş ve kılıcı da baba edineceğim!
İşte müslümanın hayatı budur. Şair şunu demek istemiştir; Mücahidin annesi savaş, kardeşi mızrak, babası da kılıcıdır.


TEVBE SURESİ'NİN GÖLGESİNDE CİHAD DERSLERİ
Şehid Dr. Abdullah Azzam
 
Ç Çevrimdışı

çoban antonyus

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
sevgili kardeşim kuranın nuzul esprisini anlatmadan ve kuranın nuzul esprisine göre bir cihad anlayışı oluşmadan bu tür cihad davulları çalmak müslümanlara fayda değil zarar verir.
düşünün ki bizlere kuran ''onlara güzel bir şekilde yumuşak davaranarak tevhidi tebliğ et'' diyen kuran ''müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün'' emrini verebiliyor.. bu tür yaklaşımları çoğaltabiliriz. yani kurandan bir sıra ve gaye ve fertlere cemaatlere ve devletlere verilen emirler vardır.. kuranın nuzul esprisni tanımadan gelişi güzel bir cihad anlayışı islamdan olmadığı gibi devletlerin yapması gereken emirleri fertlere yüklemekte zulum olur..
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
sevgili kardeşim kuranın nuzul esprisini anlatmadan ve kuranın nuzul esprisine göre bir cihad anlayışı oluşmadan bu tür cihad davulları çalmak müslümanlara fayda değil zarar verir.
düşünün ki bizlere kuran ''onlara güzel bir şekilde yumuşak davaranarak tevhidi tebliğ et'' diyen kuran ''müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün'' emrini verebiliyor.. bu tür yaklaşımları çoğaltabiliriz. yani kurandan bir sıra ve gaye ve fertlere cemaatlere ve devletlere verilen emirler vardır.. kuranın nuzul esprisni tanımadan gelişi güzel bir cihad anlayışı islamdan olmadığı gibi devletlerin yapması gereken emirleri fertlere yüklemekte zulum olur..

Neymiş söyle bakalım o zaman espirisini anlayarak cihad nasıl yapılırmış.
Cahil adam senin söylemlerin mi bize yol gösteriyor yoksa şeyh Abdullah Azzamın söylemleri mi ?
Cihadı tam manası ile sindirmiş ve hatta hayatını cihada adamış bir insanın kaleme aldığı yazının altına bu tür söylemler eklemek asıl bu dine zarar verir.

Cihad beldesinde olmayan alime cihaddan soru sorulmaz........

 
maxsimilyan70 Çevrimdışı

maxsimilyan70

Üye
İslam-TR Üyesi
Neymiş söyle bakalım o zaman espirisini anlayarak cihad nasıl yapılırmış.
Cahil adam senin söylemlerin mi bize yol gösteriyor yoksa şeyh Abdullah Azzamın söylemleri mi ?
Cihadı tam manası ile sindirmiş ve hatta hayatını cihada adamış bir insanın kaleme aldığı yazının altına bu tür söylemler eklemek asıl bu dine zarar verir.

Cihad beldesinde olmayan alime cihaddan soru sorulmaz........

bismillahirrahmanirrahim..

Sevgili Kardeşim öncelikle şunu belirteyim ki Resulullah sav dışındaki herkesin sözü alınabilir veya rededilebilir..
Ben islamın nuzul esprisi dikkate alınarak nasıl aşama aşama hareket edilmesi gerektiğini anlatabilirim evet anlatabilirim, kurana sondan başlayarak değilde, ilk baştan en baştan Resulullah sav nasıl hareket etmişse bunu anlatabilirim lakin.. ismini kullandığınız alimin ismini taşımayı haketmediğizi düşünüyor ve ben bir müslüman olarak sizi kınıyorum..
Müslüman olmayan bir kimseye bile ''cahil adam'' diye hitap edilmez. sanırım rabbani metodun en önemli esaslarından biriside budur. Bir müslümana ''cahil adam'' diye hitap ederseniz, bir müslüman olmayan kimseye dini nasıl tebliğ edeceğinizi düşünüyorsunuz??
Öncelikle şunuda dile getireyim ki, dinin rabbani olup, metodun rabbani olmaması sizi gerçekte rabbani bir dini yaşadğınızı göstermez. bunlardan her birisi diğerinin tamamlayıcısıdır.
Dini tebliğ ederken, tebliğ ettiğiniz kimselere ''cahil adam'' veya ''ey kafir'' bak bu renk siyah nasıl beyaz dersin sen buna? ''kafir adam'' veya ''cahil adam'' derseniz eğer karşıdakinin onun siyah olmasını bilmesine rağmen ve diyeceği varsa bile, sizin onun nefsini tahrip etmeniz o insanı ister istemez ona siyah demekten alıkoyacak ve başka bir renk seçmesine sebeb olabilecektir .. ve siz bu yaklaşımla bir insanın hidayete kavuşmasına engel teşkil etmiş olabilirsiniz.. halbuki göreviniz onu doğru yola hidayete kavuşması olmalıydı..
kuranı kerimde bile allah teala müşriklere ''ey müşrikler'' diye seslenmemiş ''ey insanlar'' diye seslenmiştir.. bunlar rabbani davetçinin takınması gereken kavramlar olmalı..

islama neyin zarar verdiği meselesine gelince, islama Resullahınve kuranın kademe kademe nuzul esprisi dikkate alınmadan oluşturulan her cihad anlayışı, Yani kuranı kerimde ''Resullah sav 'e eğer sen onlara yumuşak davranmasaydın başından giderlerdi'' derken yine ''onların beyinlerini patlatırcasına tevhidi haykır'' diyebiliyorken yine aynı kuranı kerim ''müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün'' diyebiliyor.. tüm bunlar belirli bir zaman dilimine has olmayıp kuranın aşama aşama Resullaha sav nasıl hereket etmesi gerektiğini söylüyor.. sizde bilirsiniz ki kuranın en baştaki ilk cihad emri ''ikra'' okudur. Şuan müslümanlar burda ve burdan başlamalı medinede inen ayetlerden değil mekkeden islamın tohum attığı yerden filizlenmeli ve bunların yanında rabbani davetçiler ''yumuşak tavrı ve kalbe hitap etmeyi'' gayri müslimlere en güzel bir biçimde bu dine davet etmeyi bu davet esnasında karşı tarava sadece dini tebliğinin yanısıra onlara yardım etmeyi dünyevi işlerdede onlarla birlite olmayı ,kısacası islamın güzelliklerini, evrensel adalet anlayışını onlara göstermeliyiz sonrası zor kullanmaya gerek olmadan allahın takdiriyle bu iş olacaktır inşaallah..

rabbimize hamd olsun salat ve selam resulune ve müminlere üzerine olsun..
 
F Çevrimdışı

f@kih

Üyeliği İptal Edildi
Banned
bismillah vessalat vesselam ala resulillah...emma baad:

evvela bu din allah tealanin dinidir.biz dinimizi ilk önce onun kitabından sonra resulü muhammed mustafa aleyhisselamın sünnetinden öğreniriz.ve cihad farzdır.alimler ittifak etmiştir.bunun belirli durumları ve zamanları vardır.bunlar fıkıh kitaplarında yazmaktadır.ve şimdi bu beldede kafirlerin ahkamı hüküm sürmektedir.müslüman ise cihad etmeli ve islamı hakim kılmalı.bir bu savunma savaşı değildir.iki bu hücüm savaşıdır.yani kafirleri buralardan sürmeli allahın kanunu kuranı adalet merkezine koymalıyız.

ve bir kimse çıkarda seni allahın kanunlarını yaşamadan men ederse.sen onu evvela söz ile tebliğ ettikten sonra hala burnunun diki üzere gider de senin islamı yaşamana engel teşkil ederse evde oturanlarla birlikte oturmayacak ve ikinci yukarıda müellifin bahsettiği cihadı yapacaksın.kuranı bütün okur resulullah sallahu aleyhi ve sellem nasıl okudu nasıl amele geçirdi ise öyle yaparız ekleme ya da çıkarma yapmayız...

bunları delillendiren bir çok ayet ve hadis vardır:

cihad size farz kılındı el ayet...

fitne kalmayıncaya ve din tamamen allahın oluncaya dek kafirlerle cihad et el ayet...

artık hicret yoktur velakin cihad ne niyet vardır hadis-i buhari

...gibi

ve sallahu ala seyyidina muhammed...

http://www.elfevaid.tr.gg/%26%23304%3Bslam%26%23305%3B-hakim-k%26%23305%3Blmak-.ue.zere-.--.-.htm (genel adres: www.elfevaid.tr.gg buradan konu ile ilgili açıklayıcı bilgiye ulaşırsınız şahsi çabamız :)
 
M Çevrimdışı

Mucahid_19

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
kutibe aleykum el kitalu Savaş size farz kılındı

kutibe aleykumus siyam Oruç size Farz kılındı.

Kıtalı inkar eden orucuda inkar etmiş gibidir.
 
Üst Ana Sayfa Alt