Soru: Parlamento seçimlerinde oy kullanmanın hükmü nedir, İŞİD’in de savunduğu gibi her oy kullanan kafir midir? Lütfen görüşünüzü açıklar mısınız?
Ahmed El Hamdan: Tüm Cihad alimlerinin icma ile görüşü şudur ki, oy kullanmak küfri ameldir. Fakat şunu bilmeliyiz ki, oy kullanmanın küfri amel olması bu ameli yapan herkesi kafir yapmaz. Çünkü, genel hüküm ile genel hükmü belirli birilerine tatbik etmekte fark vardır. Bu esasa dayanarak; Cihad ekolü Cehaletin Özür olup olmadığı hususunda iki görüşe ayrılmıştır. Büyük kısmın görüşüne göre, öyle durumlar vardır ki, kişi cehaletinden dolayı özürlüdür. Necd ekolü vaizlerinin tezini benimsemiş ikinci kısım ise Şirkte (Allah’a ortak koşmak) cehalet özrü yoktur ve ona bulaşmış kim varsa kafirdir diyor.
Cehaleti özür saymayanlar; Onlar Cehalet engelinden dolayı değil, aksine niyet ve kastın o olmaması engelinden dolayı özürlüler diyorlar. Tekfiri engelleyen dört husus vardır: İkrah, Tevil, Aşırı Cehalet ve Niyetin\Kastın o olmaması ve ya basiretsizlik.
Niyetin\Kastın o olmaması; Kişi sözü ve ya ameli ile iyilik istiyor ama basiretsizlikten yanlış yaparak küfür söylemiş oluyor(9), fakat kendisi asla bunu kastetmemiştir.(10)
Örneğin Sahih Müslim’de: Şarap henüz yasak değilken Hz. Hamza içmiş, Rasullulah sallallahualeyhivesellem ve Sahabeye; Benim babamın kulları değil misiniz demiştir? İbn Kayyım bu hadisin yorumunda şöyle diyor: Hamza ra sarhoş olmuş, Rasulullah sallallahualeyhivesellem de durumu kabullenerek Hamza’yı tekfir etmemiştir. Yine Sahabeden birisi, Kuranı yanlış okuyarak; Ey kafirler, sizin tapındığınıza ben de tapınıyorum ve sizin tapındığınıza biz de tapınıyoruz demiş (El Kafirun suresi) fakat niyeti yanlış okumak olmadığı için kafir ilan edilmemiştir. (11) Yine Sahih Müslim’de Rasulullah sallallahualeyhivesellem sahrada devesini kaybetmiş ve sonra bulmuş birisinin aşırı mutluluktan; Allah’ım, sen benim kulumsun, ben senin rabbinim demiştir. Rasulullah sallallahualeyhivesellem , o aşırı mutluluktan hata yapmıştır. Bu kişinin niyeti Allah benim kulumdur demek olmamıştır, yani kastı küfür söylemek olmamıştır, aşırı mutluluktan dili onu yanıltmıştır ve böylece kendisini kafir yapmamıştır. İbn Kayyım: “Bu adam düpedüz küfür söylemiş olsa da kendisini kafir yapmamıştır, çünkü kastı küfür söylemek olmamıştır demiştir.”(12)
Birisi küfür işliyor, fakat amacı küfür işlemek olmuyor ve yine birisi anlayarak küfür işliyor ve bunlar arasında ayırım yapılmalıdır. Örneğin, birisi karanlıkta Kuran’a ayakla basıyor fakat niyeti o olmuyor; ve yine birisi bilerek bu Allah’ın kitabı Kurandır diyerek ayak basıyor. Aynı amel, fakat hüküm, farklı.
İnsanlar cehaletten dolayı yerel parlamentoların gerçek yüzünü fark etmiyor ve oy kullanıp aday seçiyorlar. Fakat onların amacı küfür yasaları koyacak birisini seçmek olmuyor. Ve yine cehalet bu parlamentoların çalışma mekanizmasını, hüküm verme tavrını ve neye dayandığını anlamayı engelliyor. Aslında insanlar bu meclislerin yol, altyapı ve bunun gibi başka hizmetler sunduğunu ve başka da bir şey yapmadığını saniıorlar. Ve bu hususta cihad alimlerinin görüşleri olmuştur.
Şeyh Ebu Muhammed El Makdisi şöyle demiştir: “Seçimlere genel katılımcı ve eşit gözü ile bakanlar, bunun asıl gayesini anlamıyorlar ve genel olarak parlamento vekillerinin onlara maddi ve kamu hizmetleri sunacağına inanıyorlar. Ve çoğu zaman onlara maddi hizmet sunacak meclis ve vekil muamelesi yaptıklarını görüyoruz, ve yine çoğu zaman ihtiyar ve yaşlı insanların sandalyelerde seçimlere katılmak için sıralarda beklediğinin şahidi oluyoruz. Muhtemelen, onlar oraya kendi kabile ve ya bölgelerinin evlatlarını seçmek için gidiyorlar ki, belki yaşadıkları köylerin geliştirilmesi için katkıda bulunsunlar. Belirsiz ve açık olmayan konular çoğaldığından (örneğin, meclis vekillerinin üstlendiği gerçek görevler ki, bunlar küfür amellerdir) kişi seçmiş olduğu meclis vekilinin ve ya temsilcisinin, aslında kendisi, kabilesi ve köyü için hizmetler sunacağını sanıyor. Bu kişinin amacı küfür için vekalet etmek olmuyor ve kendisi yanlışlıkla ve kasıtsız kafir meclis üyesi seçmiş oluyor. Bu yüzden kanun koyan meclis vekillerinin gerçek yüzünü insanlara anlatmadan, onları bu konuda uyarıp eğitmeden kafir ilan etme girişimi caiz değil. Fakat onların üstlendikleri işlerin aslında küfür ve İslamla ve alemlerin Rabbi olan Allah’ın birliği ile çelişkide olduğunu anlattıkdan sonra kişi oy kullanmakta ısrar ederse o zaman kafir olar. Bu yüzden biz tercihleri bilmeliyiz; kişi oy kullanmakla amacı kanun koyacak birisini mi seçmek olmuştur, yoksa başka bir şey mi. İkinci tercih sahibi delil sunulmadan kafir ilan edilemez.”(13)
Ve yine kendisi başka bir örnek vererek şöyle demiştir; “Ve budur büyük küfür konusunda biz cehalete özür vermiyoruz, aksine özrü bu meclis ve parlamentoların gerçek yüzü hususunda cahil olanlara veririz ki bu da bizim için niyet ve kastın o olmaması ve ya basiretsizlik konusudur. Ve eğer sıradan ve ya cahil birisi tabloda bu meclislerin gerçek yüzünü, ne üzere geliştiğini ve onların kanun koyan meclisler olduğunu görüyorsa, kanun koymada bu meclislere kayıtsız hak veriyorsa ve bu meclislerin onlar için anayasaya uygun kanun koyan birini seçmesine izin veriyorsa; o zaman bizim için kendisi müşriktir. Fakat çoğu zaman sivil halk (yaşlı, ihtiyar ve ya başka) bu küfür meclislerinin gerçek tarafını anlamıyor. Onlar seçimlere kendilerine kanun koyacak efendiler edinmek için değil, aksine problemlerini çözecek, çıkarlarını koruyacak ve yaşadıkları alanlarda hizmet verecek vekiller edinmek için katılıyorlar. Onların çoğunun niyeti böyledir ve olanları bu şekilde hayal edip uyguluyorlar. Tevhidin temel esaslarını kavrayan, tağutu ve kanunlarını inkar eden ve bu zihniyet ve niyetle seçimlere katılan birisine deriz ki; Niyetini (açıkça) belli etmedikçe zahirde amelin küfürdür, tıpkı “Ey Allah sen benim kulum, ben senin rabbinim” diyen kişi gibi. Zahirde bu kişinin söylediği küfürdür…..hata yaptığını ve niyetinin ne olduğunu bilmediğimiz sürece. O yüzden biz deriz ki, zahirde demokratik (yönetimi Allah’a değil insanlara vermek) seçimlere katıldıkları için küfür işlemişlerdir. Fakat biz şu sıradan halkın durumunu dikkate alarak (yukarıda bahsettiğimiz belirsizlikler) onlara kafir muamelesi yapma girişiminde bulunmuyoruz. Ve lakin onlardan birinin kasıtlı olarak kanun koyucu seçdiğini ve bu işi kavrayarak\bilerek yaptığı anlaşılırsa ve kendisine sunulan delilleri görmezden gelirse o zaman kendisine kafir hükmü vermekten de sakınca duymayız.”(14)
Ve Ebu Musab El Zerkavi de aynen Makdisi’nin alıntısını benimsemiştir. (IŞİD’in ABD’li üyesi) Ebu Meysera El Şami’nin, Zerkavi seçimlerde oy kullanan herkesi (belirli esaslara dayanarak) tekfir ediyordu iddiasına cevabında Şeyh Makdisi şöyle demiştir: “Bu Ebu Meysera El Şami’nin yalanlarından bir tanesidir, Zerkavi’yi yakından tanıyan birisi bilir ki, kendisi oy kullananları genel olarak tekfir etmemiştir ve aksine hep konunun detayına varmıştır. Aynen kendisine hapisten yazdığım mektupta (Faydalı cevap) belirtildiği gibi. Kendisi bu mektubu okumuş, anlamış ve mektubun içeriği ile memnun kalmıştır.”(15)
Ve sanırım Zerkavi bunlardan da öteye gitmiştir! Tıpkı malum selefi grupların parlamentoya katılma kararı ve buna sebep İbn Useymin (16) ve İbn Baaz (17) tarafından parlamentoya katılmanın caizliği fetvaları olmuştur.
Buna ilişkin olarak Şeyh Ebu Katade şöyle demiştir: “Yemen’deki Islah Partisine bağlı gazete bu şirk yolunu (parlamento seçimlerine katılmayı) caiz gören tüm alimlerin fetvalarını bir araya toplamış ve parlamento seçimlerinin alevlendiği bir zamanda bu fetvaları halka sunarak, bakın bu konuda ihtilaf yoktur demiştir. Buraya Nasir-ud-Din El-Elbani (kendisi hakkında görüşünü değiştirdi denilmiştir) İbn Baaz, İbn Useymin, Abdur Rahman, Abdul Haliq, Yusuf El Kardavi ve Muhammed El Ğazali…. ve başkaları da dahildir ki gazete isimlerini zikretmemiştir. Bu şahısların hepsi ıslahat yapacak birisinin meclis için kendisini aday göstermesini caiz görmüşler ve insanları en iyisi için oy kullanmak zorunda bırakmışlar.”(18)
Günümüzde IŞİD’e göre İbn Baaz ve İbn Useymin şirki tavsiye etmiştir ve fetvaları yüzünden insanlar şirk işlemiştir! Fakat bakalım Zerkavi onları kafir ilan etmiş midir? Meysera Elğarib şöyle demiştir: “Koordinatör İbn Baaz ve İbn Useymin ile ilgili kardeşlerin ne düşündüklerini sorarken, malum oldu ki, Arap Yarımadasından bir kardeş onları kafir görmüyor; ev sahibi-koordinatör şaşırarak kardeşi tembih etti ve kendisine Şeyh Ebu Musab’ın onları kafir gördüğünü ve akabinde onları kafir görmeyenin cihad topraklarına girişinin yasaklandığını iletti. Konuyu Şeyhe (Allah kendisine rahmet etsin) ulaştırınca çok öfkelendi ve yemin ederim ki, benim dilimden benim benimsemediğim bir görüşü sunmuşlar dedi. Vekiline hemen konuyu araştırma ve ispatlanması halinde ev sahibinin gruptan dışlanacağı talimatını verdi. Ve şöyle dedi: Gerçek şu ki, onlar fetvaları ile Ümmeti saptırmışlar, fakat ben onları kafir görmüyorum\tekfir etmiyorum, ve Allah’a yemin ederim ki, eğer O kardeş Suud Kralı Fehd’i tekfir etmemiş bile olsa, yine kendisine cihad topraklarına girmeyi yasaklamazdım”(19).
Diğer cihad alimlerinin benimsediği görüşten Makdisi görüşüne yakın olanlara gelindiğinde ise, kendileri şunlardır: Şeyh Ebu Katade El Filistini (20), Şeyh Ahmed al Halidi (21) ve Şeyh Atiyetullah El Libi (22).
Ve diğer bir engel (amel kendisi küfür olsa bile, ameli işleyeni kafir yapmama hususunda) de şudur ki, kendini seçimlerde aday gösteren çoğu aday, kazanmaları halinde Şeriatla hüküm edeceklerini iddia ediyorlar. Genelde bu tuzağa düşen insanları da tekfir etmiyoruz.
Irak El Kaidesi ve Irak İslam Devleti kadısı Ebu Mariya El Kureyşi-Allah kendisini esaretten kurtarsın şöyle demiştir: “Hidayete ermiş alimler, meclis üyesi ve seçmenlerinin genel hükmünü apaçık belirtmişler, güçlerinin yettiği kadar insanları bu konuda uyarmış, onları bu amelden sakındırmışlardır ve nihayetinde bulundukları ortamda realiteyi çok iyi anladıklarından, belirli bir grubun kafir konumuna girdiği hükmünü vermişler. Onlar cehaletin hakim olduğu sıradan halka özür vermişler ve İslam temsilciliği yalancı insanlar tarafından devralınmıştır ki, “onların Din ve Devlet birdir, oy verin tevhid sancağını yükseltelim söylediğini duyuyorsun, fakat kendi küfür meclislerine girer girmez güçlü yeminle demokrasiyi savunduklarını görüyoruz(23).
Irak El Kaidesi resmi açıklamasında (ve bu açıklama bugüne kadar da Tevhid Ve Cihad kürsüsünde bulunmaktadır) şöyle demiştir: “Sandık başlarına gitmekten sakının, Evet veya Hayır kullanmanız Allah’ın dininden dönmektir, çünkü bu ameliniz şeriatı referandumlara sunmak konusunda onların yöntem ve yaklaşım tarzı ile radılaşmak demektir. Bu çok tehlikeli konudur o yüzden bunun ölümcül sonuçlarından sakının, çünkü bizler şeriatımızın hiçbir halde Kabul ve ya Ret konusu olmasını kabul etmeyiz”.
Mesele şudur ki, biz referandumlara katılmanın dinden çıkartacak kadar tehlikeli olduğunu anlıyoruz, fakat bu özelde her referanduma katılanın kafir olduğu anlamına gelmez, çünkü halk çoğu zaman liderler tarafından aldatılarak ihanete uğruyor. Ve bu şüpheler varken özelde referanduma katılanların kafir olduğunu söyleyemeyiz.
Ebu Muhammed El Adnani eski konuşmalarının birinde şöyle demiştir: “Ey Irak’ın Ehli Sünnet halkı, sizi uzun zamandır demokrasi karanlığına sürükleyen politikacıların hakiki yüzlerini görme vakti gelmedi mi? Ve o kadar ki siz bir kez daha seçimlere katılarak, rezillik, utanç, ölüm ve hapis dolu hayatı bir kez daha umuyorsunuz. Ve haberdar olun ki, aynı delikten ikinci kez ısırılıyorsunuz”(24).
Bu konuşmadan anlaşılıyor ki, seçimlere ve demokrasi bataklığına birden fazla katılımlara ve girişimlere rağmen, halk kafir ilan edilmemiştir, aksine kendilerine ehli sünnet diye hitap olunmuştur.
Ebu Meysera El Şami (IŞİD’in son zamanlara kadar Dabıq dergisi yayın yönetmeni) Müslüman Kardeşler teşkilatı ve seçmenlerini tekfir etmediği için Ebu Musab El Suri hakkında sapık demiştir(25). IŞİD’in eski görüş açısı, şimdiki görüş açısına ne kadar ters düşütüğünü az önce verdiğimiz örnekten görebiliyoruz.
Sonuç: Konuyu hızlı bir şekilde geçsek de ona gereken inceleme hakkını veremedik. Bu yüzden medya kuruluşlarından ricamız Ahmed El Zehrani (Ebu Meryem El Ezdi) tarafından kaleme alınmış Tevhid Ve Cihad konusunda en mühim ilmi göstergeler sayfa 10 ve Parlamento ve genel seçimlere katılma konusunu incelemeleridir.
Alıntı: Asya'nın Sesi/ Ahmed el Hamdan Güncel Soruları Cevapladı.
Kendi Notum: Burada en önemli noktalardan birinin Şeyh Makdisi'nin büyük şirkte cahili mazur görmemesine rağmen her oy kullananı tekfir etmemesi olduğunu düşünüyorum, bu alimlere Şeyh Tarifi, Şeyh Ali Hudayr vb. alimleri de ekleyebiliriz. Maalesef ülkemizde "cahili mazur görmeyen her oy kullananı, her askere gideni, her mahkemeye gideni tekfir eder." gibi bozuk bir anlayış var. Diğer önemli nokta da tamamının veya tamamına yakınının oy kullanmanın küfür olduğu görüşünde olmasıdır.
Ahmed El Hamdan: Tüm Cihad alimlerinin icma ile görüşü şudur ki, oy kullanmak küfri ameldir. Fakat şunu bilmeliyiz ki, oy kullanmanın küfri amel olması bu ameli yapan herkesi kafir yapmaz. Çünkü, genel hüküm ile genel hükmü belirli birilerine tatbik etmekte fark vardır. Bu esasa dayanarak; Cihad ekolü Cehaletin Özür olup olmadığı hususunda iki görüşe ayrılmıştır. Büyük kısmın görüşüne göre, öyle durumlar vardır ki, kişi cehaletinden dolayı özürlüdür. Necd ekolü vaizlerinin tezini benimsemiş ikinci kısım ise Şirkte (Allah’a ortak koşmak) cehalet özrü yoktur ve ona bulaşmış kim varsa kafirdir diyor.
Cehaleti özür saymayanlar; Onlar Cehalet engelinden dolayı değil, aksine niyet ve kastın o olmaması engelinden dolayı özürlüler diyorlar. Tekfiri engelleyen dört husus vardır: İkrah, Tevil, Aşırı Cehalet ve Niyetin\Kastın o olmaması ve ya basiretsizlik.
Niyetin\Kastın o olmaması; Kişi sözü ve ya ameli ile iyilik istiyor ama basiretsizlikten yanlış yaparak küfür söylemiş oluyor(9), fakat kendisi asla bunu kastetmemiştir.(10)
Örneğin Sahih Müslim’de: Şarap henüz yasak değilken Hz. Hamza içmiş, Rasullulah sallallahualeyhivesellem ve Sahabeye; Benim babamın kulları değil misiniz demiştir? İbn Kayyım bu hadisin yorumunda şöyle diyor: Hamza ra sarhoş olmuş, Rasulullah sallallahualeyhivesellem de durumu kabullenerek Hamza’yı tekfir etmemiştir. Yine Sahabeden birisi, Kuranı yanlış okuyarak; Ey kafirler, sizin tapındığınıza ben de tapınıyorum ve sizin tapındığınıza biz de tapınıyoruz demiş (El Kafirun suresi) fakat niyeti yanlış okumak olmadığı için kafir ilan edilmemiştir. (11) Yine Sahih Müslim’de Rasulullah sallallahualeyhivesellem sahrada devesini kaybetmiş ve sonra bulmuş birisinin aşırı mutluluktan; Allah’ım, sen benim kulumsun, ben senin rabbinim demiştir. Rasulullah sallallahualeyhivesellem , o aşırı mutluluktan hata yapmıştır. Bu kişinin niyeti Allah benim kulumdur demek olmamıştır, yani kastı küfür söylemek olmamıştır, aşırı mutluluktan dili onu yanıltmıştır ve böylece kendisini kafir yapmamıştır. İbn Kayyım: “Bu adam düpedüz küfür söylemiş olsa da kendisini kafir yapmamıştır, çünkü kastı küfür söylemek olmamıştır demiştir.”(12)
Birisi küfür işliyor, fakat amacı küfür işlemek olmuyor ve yine birisi anlayarak küfür işliyor ve bunlar arasında ayırım yapılmalıdır. Örneğin, birisi karanlıkta Kuran’a ayakla basıyor fakat niyeti o olmuyor; ve yine birisi bilerek bu Allah’ın kitabı Kurandır diyerek ayak basıyor. Aynı amel, fakat hüküm, farklı.
İnsanlar cehaletten dolayı yerel parlamentoların gerçek yüzünü fark etmiyor ve oy kullanıp aday seçiyorlar. Fakat onların amacı küfür yasaları koyacak birisini seçmek olmuyor. Ve yine cehalet bu parlamentoların çalışma mekanizmasını, hüküm verme tavrını ve neye dayandığını anlamayı engelliyor. Aslında insanlar bu meclislerin yol, altyapı ve bunun gibi başka hizmetler sunduğunu ve başka da bir şey yapmadığını saniıorlar. Ve bu hususta cihad alimlerinin görüşleri olmuştur.
Şeyh Ebu Muhammed El Makdisi şöyle demiştir: “Seçimlere genel katılımcı ve eşit gözü ile bakanlar, bunun asıl gayesini anlamıyorlar ve genel olarak parlamento vekillerinin onlara maddi ve kamu hizmetleri sunacağına inanıyorlar. Ve çoğu zaman onlara maddi hizmet sunacak meclis ve vekil muamelesi yaptıklarını görüyoruz, ve yine çoğu zaman ihtiyar ve yaşlı insanların sandalyelerde seçimlere katılmak için sıralarda beklediğinin şahidi oluyoruz. Muhtemelen, onlar oraya kendi kabile ve ya bölgelerinin evlatlarını seçmek için gidiyorlar ki, belki yaşadıkları köylerin geliştirilmesi için katkıda bulunsunlar. Belirsiz ve açık olmayan konular çoğaldığından (örneğin, meclis vekillerinin üstlendiği gerçek görevler ki, bunlar küfür amellerdir) kişi seçmiş olduğu meclis vekilinin ve ya temsilcisinin, aslında kendisi, kabilesi ve köyü için hizmetler sunacağını sanıyor. Bu kişinin amacı küfür için vekalet etmek olmuyor ve kendisi yanlışlıkla ve kasıtsız kafir meclis üyesi seçmiş oluyor. Bu yüzden kanun koyan meclis vekillerinin gerçek yüzünü insanlara anlatmadan, onları bu konuda uyarıp eğitmeden kafir ilan etme girişimi caiz değil. Fakat onların üstlendikleri işlerin aslında küfür ve İslamla ve alemlerin Rabbi olan Allah’ın birliği ile çelişkide olduğunu anlattıkdan sonra kişi oy kullanmakta ısrar ederse o zaman kafir olar. Bu yüzden biz tercihleri bilmeliyiz; kişi oy kullanmakla amacı kanun koyacak birisini mi seçmek olmuştur, yoksa başka bir şey mi. İkinci tercih sahibi delil sunulmadan kafir ilan edilemez.”(13)
Ve yine kendisi başka bir örnek vererek şöyle demiştir; “Ve budur büyük küfür konusunda biz cehalete özür vermiyoruz, aksine özrü bu meclis ve parlamentoların gerçek yüzü hususunda cahil olanlara veririz ki bu da bizim için niyet ve kastın o olmaması ve ya basiretsizlik konusudur. Ve eğer sıradan ve ya cahil birisi tabloda bu meclislerin gerçek yüzünü, ne üzere geliştiğini ve onların kanun koyan meclisler olduğunu görüyorsa, kanun koymada bu meclislere kayıtsız hak veriyorsa ve bu meclislerin onlar için anayasaya uygun kanun koyan birini seçmesine izin veriyorsa; o zaman bizim için kendisi müşriktir. Fakat çoğu zaman sivil halk (yaşlı, ihtiyar ve ya başka) bu küfür meclislerinin gerçek tarafını anlamıyor. Onlar seçimlere kendilerine kanun koyacak efendiler edinmek için değil, aksine problemlerini çözecek, çıkarlarını koruyacak ve yaşadıkları alanlarda hizmet verecek vekiller edinmek için katılıyorlar. Onların çoğunun niyeti böyledir ve olanları bu şekilde hayal edip uyguluyorlar. Tevhidin temel esaslarını kavrayan, tağutu ve kanunlarını inkar eden ve bu zihniyet ve niyetle seçimlere katılan birisine deriz ki; Niyetini (açıkça) belli etmedikçe zahirde amelin küfürdür, tıpkı “Ey Allah sen benim kulum, ben senin rabbinim” diyen kişi gibi. Zahirde bu kişinin söylediği küfürdür…..hata yaptığını ve niyetinin ne olduğunu bilmediğimiz sürece. O yüzden biz deriz ki, zahirde demokratik (yönetimi Allah’a değil insanlara vermek) seçimlere katıldıkları için küfür işlemişlerdir. Fakat biz şu sıradan halkın durumunu dikkate alarak (yukarıda bahsettiğimiz belirsizlikler) onlara kafir muamelesi yapma girişiminde bulunmuyoruz. Ve lakin onlardan birinin kasıtlı olarak kanun koyucu seçdiğini ve bu işi kavrayarak\bilerek yaptığı anlaşılırsa ve kendisine sunulan delilleri görmezden gelirse o zaman kendisine kafir hükmü vermekten de sakınca duymayız.”(14)
Ve Ebu Musab El Zerkavi de aynen Makdisi’nin alıntısını benimsemiştir. (IŞİD’in ABD’li üyesi) Ebu Meysera El Şami’nin, Zerkavi seçimlerde oy kullanan herkesi (belirli esaslara dayanarak) tekfir ediyordu iddiasına cevabında Şeyh Makdisi şöyle demiştir: “Bu Ebu Meysera El Şami’nin yalanlarından bir tanesidir, Zerkavi’yi yakından tanıyan birisi bilir ki, kendisi oy kullananları genel olarak tekfir etmemiştir ve aksine hep konunun detayına varmıştır. Aynen kendisine hapisten yazdığım mektupta (Faydalı cevap) belirtildiği gibi. Kendisi bu mektubu okumuş, anlamış ve mektubun içeriği ile memnun kalmıştır.”(15)
Ve sanırım Zerkavi bunlardan da öteye gitmiştir! Tıpkı malum selefi grupların parlamentoya katılma kararı ve buna sebep İbn Useymin (16) ve İbn Baaz (17) tarafından parlamentoya katılmanın caizliği fetvaları olmuştur.
Buna ilişkin olarak Şeyh Ebu Katade şöyle demiştir: “Yemen’deki Islah Partisine bağlı gazete bu şirk yolunu (parlamento seçimlerine katılmayı) caiz gören tüm alimlerin fetvalarını bir araya toplamış ve parlamento seçimlerinin alevlendiği bir zamanda bu fetvaları halka sunarak, bakın bu konuda ihtilaf yoktur demiştir. Buraya Nasir-ud-Din El-Elbani (kendisi hakkında görüşünü değiştirdi denilmiştir) İbn Baaz, İbn Useymin, Abdur Rahman, Abdul Haliq, Yusuf El Kardavi ve Muhammed El Ğazali…. ve başkaları da dahildir ki gazete isimlerini zikretmemiştir. Bu şahısların hepsi ıslahat yapacak birisinin meclis için kendisini aday göstermesini caiz görmüşler ve insanları en iyisi için oy kullanmak zorunda bırakmışlar.”(18)
Günümüzde IŞİD’e göre İbn Baaz ve İbn Useymin şirki tavsiye etmiştir ve fetvaları yüzünden insanlar şirk işlemiştir! Fakat bakalım Zerkavi onları kafir ilan etmiş midir? Meysera Elğarib şöyle demiştir: “Koordinatör İbn Baaz ve İbn Useymin ile ilgili kardeşlerin ne düşündüklerini sorarken, malum oldu ki, Arap Yarımadasından bir kardeş onları kafir görmüyor; ev sahibi-koordinatör şaşırarak kardeşi tembih etti ve kendisine Şeyh Ebu Musab’ın onları kafir gördüğünü ve akabinde onları kafir görmeyenin cihad topraklarına girişinin yasaklandığını iletti. Konuyu Şeyhe (Allah kendisine rahmet etsin) ulaştırınca çok öfkelendi ve yemin ederim ki, benim dilimden benim benimsemediğim bir görüşü sunmuşlar dedi. Vekiline hemen konuyu araştırma ve ispatlanması halinde ev sahibinin gruptan dışlanacağı talimatını verdi. Ve şöyle dedi: Gerçek şu ki, onlar fetvaları ile Ümmeti saptırmışlar, fakat ben onları kafir görmüyorum\tekfir etmiyorum, ve Allah’a yemin ederim ki, eğer O kardeş Suud Kralı Fehd’i tekfir etmemiş bile olsa, yine kendisine cihad topraklarına girmeyi yasaklamazdım”(19).
Diğer cihad alimlerinin benimsediği görüşten Makdisi görüşüne yakın olanlara gelindiğinde ise, kendileri şunlardır: Şeyh Ebu Katade El Filistini (20), Şeyh Ahmed al Halidi (21) ve Şeyh Atiyetullah El Libi (22).
Ve diğer bir engel (amel kendisi küfür olsa bile, ameli işleyeni kafir yapmama hususunda) de şudur ki, kendini seçimlerde aday gösteren çoğu aday, kazanmaları halinde Şeriatla hüküm edeceklerini iddia ediyorlar. Genelde bu tuzağa düşen insanları da tekfir etmiyoruz.
Irak El Kaidesi ve Irak İslam Devleti kadısı Ebu Mariya El Kureyşi-Allah kendisini esaretten kurtarsın şöyle demiştir: “Hidayete ermiş alimler, meclis üyesi ve seçmenlerinin genel hükmünü apaçık belirtmişler, güçlerinin yettiği kadar insanları bu konuda uyarmış, onları bu amelden sakındırmışlardır ve nihayetinde bulundukları ortamda realiteyi çok iyi anladıklarından, belirli bir grubun kafir konumuna girdiği hükmünü vermişler. Onlar cehaletin hakim olduğu sıradan halka özür vermişler ve İslam temsilciliği yalancı insanlar tarafından devralınmıştır ki, “onların Din ve Devlet birdir, oy verin tevhid sancağını yükseltelim söylediğini duyuyorsun, fakat kendi küfür meclislerine girer girmez güçlü yeminle demokrasiyi savunduklarını görüyoruz(23).
Irak El Kaidesi resmi açıklamasında (ve bu açıklama bugüne kadar da Tevhid Ve Cihad kürsüsünde bulunmaktadır) şöyle demiştir: “Sandık başlarına gitmekten sakının, Evet veya Hayır kullanmanız Allah’ın dininden dönmektir, çünkü bu ameliniz şeriatı referandumlara sunmak konusunda onların yöntem ve yaklaşım tarzı ile radılaşmak demektir. Bu çok tehlikeli konudur o yüzden bunun ölümcül sonuçlarından sakının, çünkü bizler şeriatımızın hiçbir halde Kabul ve ya Ret konusu olmasını kabul etmeyiz”.
Mesele şudur ki, biz referandumlara katılmanın dinden çıkartacak kadar tehlikeli olduğunu anlıyoruz, fakat bu özelde her referanduma katılanın kafir olduğu anlamına gelmez, çünkü halk çoğu zaman liderler tarafından aldatılarak ihanete uğruyor. Ve bu şüpheler varken özelde referanduma katılanların kafir olduğunu söyleyemeyiz.
Ebu Muhammed El Adnani eski konuşmalarının birinde şöyle demiştir: “Ey Irak’ın Ehli Sünnet halkı, sizi uzun zamandır demokrasi karanlığına sürükleyen politikacıların hakiki yüzlerini görme vakti gelmedi mi? Ve o kadar ki siz bir kez daha seçimlere katılarak, rezillik, utanç, ölüm ve hapis dolu hayatı bir kez daha umuyorsunuz. Ve haberdar olun ki, aynı delikten ikinci kez ısırılıyorsunuz”(24).
Bu konuşmadan anlaşılıyor ki, seçimlere ve demokrasi bataklığına birden fazla katılımlara ve girişimlere rağmen, halk kafir ilan edilmemiştir, aksine kendilerine ehli sünnet diye hitap olunmuştur.
Ebu Meysera El Şami (IŞİD’in son zamanlara kadar Dabıq dergisi yayın yönetmeni) Müslüman Kardeşler teşkilatı ve seçmenlerini tekfir etmediği için Ebu Musab El Suri hakkında sapık demiştir(25). IŞİD’in eski görüş açısı, şimdiki görüş açısına ne kadar ters düşütüğünü az önce verdiğimiz örnekten görebiliyoruz.
Sonuç: Konuyu hızlı bir şekilde geçsek de ona gereken inceleme hakkını veremedik. Bu yüzden medya kuruluşlarından ricamız Ahmed El Zehrani (Ebu Meryem El Ezdi) tarafından kaleme alınmış Tevhid Ve Cihad konusunda en mühim ilmi göstergeler sayfa 10 ve Parlamento ve genel seçimlere katılma konusunu incelemeleridir.
Alıntı: Asya'nın Sesi/ Ahmed el Hamdan Güncel Soruları Cevapladı.
Kendi Notum: Burada en önemli noktalardan birinin Şeyh Makdisi'nin büyük şirkte cahili mazur görmemesine rağmen her oy kullananı tekfir etmemesi olduğunu düşünüyorum, bu alimlere Şeyh Tarifi, Şeyh Ali Hudayr vb. alimleri de ekleyebiliriz. Maalesef ülkemizde "cahili mazur görmeyen her oy kullananı, her askere gideni, her mahkemeye gideni tekfir eder." gibi bozuk bir anlayış var. Diğer önemli nokta da tamamının veya tamamına yakınının oy kullanmanın küfür olduğu görüşünde olmasıdır.