Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

CİHADIN VERDİĞİ TERBİYE: GÖRÜŞTE DOĞRULUK, AMELDE DÜZGÜNLÜK VE NİYETTE İHLAS

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
CİHADIN VERDİĞİ TERBİYE: GÖRÜŞTE DOĞRULUK, AMELDE DÜZGÜNLÜK VE NİYETTE İHLAS

Kişinin düşüncesi, akidesi ve psikolojisi arasında ciddi ve kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır. Mübalağalı bir ifadeyle, bunların arasında ayrılmazlık vardı. Ancak bu, asla mutlak değildir. Çünkü bazen, bazı arızî sebeplerden dolayı aralarında uyuşmazlık meydana gelebilmektedir. İnsanın, insanlığını oluşturan psikolisinin, belli dereceye yükselmesi için bundan önce mutlaka ilmi seviyenin yükseltilmesi gerekir. Bu ister düşünce ve akidenin seviyesinin yükseltilmesi ile olsun, isterse hatırlatma babından onu faal hale geçirmekle olsun. İşte, birbirine bağlı olan bu ameliyeye terbiye de denilebilir. Terbiye, insanın bir yönünü ilgilendirip de öbür yönlerini ilgilendirmeyen bir husus değildir. Böyle olduğu zaman, hareketlerin, sonuna kadar devam etmesi mümkün olmaz.
Mesela, bir takım insanlara “tevrit”[295] yöntemi uygulansa, bu insanlar, her ne kadar işin içine girmiş olsalar da, zorlanmış olmalarından dolayı faaliyeti devam ettiremeyecekler ve dolayısıyla bu yolla amaca da ulaşılamayacaktır.
Şeyh Mervan Hadid Rahimehullah; Suriye’de, İhvan-ı Müslimin’i silahlı cihadın içine çekmek istiyordu. Bu nedenle onları bu konuda ikna etmek için gösterdiği çabalar netice vermeyince, istemeyerek de olsa onları bu cihadın içine çekmek için bir ortam hazırlamaya çalıştı ve “Eğer İhvan-ı Müslimin, bizi kapıdan kovarsa, pencereden gireriz” sözünü söyledi. Ve neticede kafir Nusayri rejimi ile Suriye İhvân-ı Müslimin’in başını çektiği Müslümanlar arasında silahlı cihad meydana geldi. Bu savaşta, İhvan-ı Müslimin bilfiil savaşa itilmişti. Yani onların savaşa girmeleri, şu darb-ı meselde ifade edildiği gibiydi: “Kardeşin mecbur bırakılmıştır, yoksa kahramanlığından değildir.” Adnan Ukla da bu yöntemi devam ettirdi. Nitekim o, savaşa katılanlara “İhvan-ı Müslimin’in savaş öncüleri” diyordu. Onun böyle bir ismi tercih etmesinin birçok sebeplerinden biri de, İhvan-ı Müslimin’in kerhen de olsa bu savaşta yer almasını istemesidir. Peki, bundan sonra ne oldu?
Herkesten cihad sesleri yükseldi. Bu, Allah yolunda yapılan cihada sağlam fıtratların verdiği bir cevaptı. Çünkü avam, sağlam fıtratlarıyla sürekli cihada destektirler. Ancak, onların kendilerine bid’at ehlinin yolunu değil, sağlam bir dini öğretecek kimselere ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu, yani sağlam fıtrat sahibi avamı, Allah yolunda cihadın temel maddesi olarak kabul etmek, önemli ve zaruri bir noktadır. Ki, Allah’ın lütfuyla bu, selefi cihad cemaati ile tekfir cemaatleri arasındaki farklardan da biridir. Çünkü bize göre, te’vili mümkün olmayan, sarih bir küfür belirtisi görülmedikçe kişi için aslolan, İslam’dır. Ancak taşkınlığı, tekfiri, tevakkuf ve tebeyyünü[296] savunan cemaatler, bu sünni yol üzere değildirler. Onlara göre ümmetimizde aslolan küfürdür veya durumları iyice netleşinceye kadar sükût edilmesi gerekir. Bu nedenle bunlar avamı, İslam’â davet edilmesi gerekenler olarak kabul etmektedirler. Selefiyye cihad cemaatleri ise, avamı Müslüman olarak kabul etmekte ve onları Allah yolunda cihad için yardımcı ve eğitilmesi gereken kimseler olarak görmektedir. Tabi ki buradaki avamdan maksadımız, bid’atlara dalıp bu nedenle sağlam fıtratlarından uzaklaşmayanlardır. Fıtratı bozulmamış bu gibi Müslümanlar, diğer salih amellerde olduğu gibi, cihad konusunda da çağrıyı duyar duymaz hemen harekete geçip koşmaya başlarlar. Herhangi bir mazeretlerinden dolayı bu çağrıya cevap veremedikleri takdirde ise, bu salih amelden dolayı sevinir ve bunu işleyenlerin başarısı için hayırlı dualarda bulunurlar. Ama bid’at ehli olanlar öyle değildir. İster İhvan-ı Müslimin’den olsun, ister sözde selefiyyelerden olsun, ister bid’at ehli diğer meşrep, mezhep ve cemaatlerden olsun, isterse muasır sofular olsun, bunlar, bozulan fıtratlarından ve hasta olan düşüncelerinden dolayı bu amellere karşı çıkarlar. Ancak bunlar, bazen sövülmek veya kınanmak korkusuyla ya bu çalışmaları yapanlarla birlikteymiş gibi görünürler ya da çirkin düşüncelerini, zamanın kendi lehlerinde işleyeceği daha başka bir döneme kadar sükut ederek gizlemeye çalışırlar.
Şüphesiz, önderlikten uzak ve sürekli olarak; “Allah yolunda cihad yolumuzdur” ve “Allah yolunda ölmek en yüce gayemizdir” sloganlarını atan acizlerin cihad çağrısına icabet etmeleri ve attıkları bu sloganlar, gerçekten önder olduklarından dolayı değil, acizliklerinden dolayıdır.
İstemeye istemeye başladıkları savaşa kararlılıkla komutanlık eden büyüklerimiz(!),amaçlarına kesinlikle ulaşamayacaklardır. Bilakis bunlar, kendilerini zorla bu işe sürükleyen kimselere sövmek ve onları cezalandırmak için doğacak fırsatlar beklemektedirler. Ki, cihadda birçok fırsatlar mevcuttur. Çünkü cihadda, başka amellerde bulunmayan fitne ve imtihanlar bulunmaktadır. Savaşta esnasında hezimet için bir fırsatın meydana gelmesi ile cezalandırmalar başlayacak ve herkesin içinde gizledikleri ortaya çıkacaktır.
O halde, bid’at ve heva ehli olan aşağılık ve aciz cemaatleri silahlı cihadın içine çekmekle başarıya ulaşacaklarını zannedenler yanılmaktadırlar. Onların bu yolla cihaddan istenilen neticeyi elde etmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla cihad çağrısına icabet edenlerin, cihadı kabul etmeyen daha önceki örgütlerinden ayrılmaları ve bu ayrılmalarının sebebini anlayarak ilan etmeleri gerekmektedir. Ancak daha önceki örgütünden ayrıldığını açıklarken, hiçbir zaman bu sebep ve farkı; ‘sen cihad ediyorsun, onlar cihad etmiyor’ şeklinde olmamalıdır. Bilakis, meseleyi selefi bir anlayış ve sağlam bir esasa oturtmak gerekir. Bu esas ve kaideler ise selefiyye cihad cemaatinin esaslarıdır.
Evet, fitne ve imtihan zamanındaki cihadda seninle beraber olmak için, bid’at ehli cemaatlerden birçok kimsenin sana iltihak etmesi, korkulacak bir şey değildir. Çünkü bu acizler, bu köprünün zor olmasından dolayı sana iltihak etmiş değillerdir. Ancak, yüksek sesli ve geniş halk kitlelerinin katılacağı cihad anından korkulur. Çünkü bu örgüt liderleri, bazen üyelerinin cihada katılmalarına izin verir, bazen de onların cihada katılmalarına ses çıkarmazlar. İşte bu durumda, bahsettiğimiz sakıncalar meydana geleceğinden, daha önce sözünü ettiğimiz gibi gelen bu kişiler, bid’at ehli olan cemaatleri ile alakalarını tamamen kestiklerini ilan etmelidirler. Batıl yolda giden cemaatlerle örgütsel ilişkilerin devamına veya liderlerin, gerici ve şaşkın liderle irtibatlarının sürmesine gelince, bunların, yolun sonuna kadar devam etmesi son derece zordur. Şayet devam etse bile bu, çok az kimseler için söz konusudur.
Afganistan’a giden sözde selefî öğrenciler ne ile döndüler ve ne diyorlar? Cihaddan faydalanmışlar mı? Bu cihad, onların anlayışlarında bir değişiklik meydana getirmiş midir? Ve Allah’ın, mürted yöneticilerin azledilmesi ile ilgili sünnetini onlara öğretmiş midir? Bu soruların cevabı, maalesef “Hayır” olacaktır. Bilakis zilleti artırmıştır. En üstün tecrübeye sahip olduklarını zannederler. Halbuki tecrübenin ötesinde, sahip oldukları yalancı hocalık ruhuyla konuşurlar.
O halde, tevrît yoluyla veya ikna dışındaki herhangi bir yolla, başkalarını, herhangi bir amele sevkedenler, mezhepte hadlerini aşmış, amelin izhâr ve icâdında, sünnetten başka hükümlerle amel etmişlerdir. Düşünce ve davetin kabul görmesi için, ikna yoluna başvurmak gerek. Bunun yolu ise, güzel mücadele, delillerin arzı ve zaman amiline göre bunları tekrar ederek beyin ve akla hitap etmektir. Ayrıca vaaz ve nasihat yoluyla kişiye Allah rızası ve ahiret sevgisini aşılayarak nefsini harekete geçirmek gerekir. Böylece nefis, bu iş için istekle harekete geçince, artık Allah’tan başka hiçbir güç onu bu işten vazgeçiremez. Ancak nefsin tekrar tekrar hatırlatılmaya muhtaç olduğu unutulmamalıdır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Hatırlat, şüphesiz hatırlatma, mü’minlere fayda verir.”[297] İşte diğerlerinden farklılaşma, sadece bununla olur ve istenilen hedefe sadece bununla ulaşılır. Ki, cihadda gerçekleşmesi gereken sünni yol da budur. Mesele, birden coşup koşan gençlerin hissettikleri gibi değildir. Bunlar yeni durumlar ve değişik hadiseler karşısında çok çabuk pes ederler. Cihadın, bir cesaret, bir şevk ve gençlerin gayretinden ibaret olduğunu söyleyenler, bu konuda tecrübeleri olmayan hayalcilerdir. Zira köklü olmayan fıtri hamasetlerle yapılan cihadi bir hareket, imtihanların gelmesi veya zaferin ertelenmesi ya da cihad yolundaki çeşitli zorlukların baş göstermesiyle süratle yok olmaya mahkumdur.
Düşmanın aldatmaca ve hatalarını ortaya çıkarıp, batıl delillerini çürüten; hayatı boyunca mücahid şahsı diğerlerinden ayıran, onu bid’atçı örgüt liderlerinden olan cellatların veya oyalayarak insanları hak yoldan alıkoyan kişilerin yanında yer alıp zillete düşmekten koruyan; akli ve ilmi esaslara dayanan bu kanaatlerdir.
O halde, Ehl-i Sünnet bayrağı altında cihadın gerçekleşmesi için ayrışma şarttır. Ayrışmanın yolu ise, üstün nitelik ve alamet-i farikalarıyla diğer cemaatlerden ayrılarak üstün bir hüvviyete sahip olan cemaatin niteliklerinin ve bununla birlikte diğer cemaatlerin şeriata ve akla ters olan, heva, heves ve Allah’ın sevmediği bid’atlara dayandıklarının herkesçe anlaşılmasıdır. Bu nedenle şeyhlerin işaret ve tuhaf fetvalarını bekleyen bir kimse, örgütte seninle beraber olamaz. Zira bu çeşit gençler, gerçekten tehlikelidirler ve hangi durumda, hangi örgütle beraber olurlarsa olsunlar, güç ve kuvvetin elden gitmesine sebep olurlar.
Bunu anladıktan ve sağlam bir amelin, ilmi bir kanaattan ve doğru bir nefsi dürtüden kaynaklanması gerektiğini ortaya koyduktan sonra, bid’atçı örgütlerin candamarı olan üyelerinin, aynı örgütlerinde kalmaları ile birlikte, Allah yolunda yapılan cihadda istihdam edilebileceğini ve cihadın yapılamamasındaki tek nedenin, zamane önderler ve makam peşinde koşan liderler olduğunu savunanların ne kadar hatalı oldukları da ortaya çıkmış olmaktadır. Çünkü mesele, hamaset veya hamasetsizlik meselesi değil; ister asker, ister komutan, ister genç, ister yaşlı olsun akli ve ilmiliktir. Bu nedenle, İhvan-ı Müslimin gibi bir cemaatin neden cihad yapmadığını tahlil ederken bunu, liderlerine bağlamak veya sözde selefilerin ve mutasavvıfların cihad yapmamalarını üstadlarına ve şeyhlerine bağlamak, hatadır. Bunlar, mürtedlerle cihad konusunda ilmi usüllerle ikna olmuş olmadıklarından dolayı cihaddan kaçmaktadırlar.
Evet, fertlerin kendi lider ve büyüklerinin sultasından kurtulmaları mümkündür. Ancak bu, ilmi yönden büyüklerini ve liderlerini mağlup edebilecek bir yetkinliğe sahip olduktan sonra olur. Bu ilmi vasfa sahip oldukları zaman, onların karşısına çıkabilecek, onlardan ayrılabilecek, ayrı bir üstünlüğe sahip olabilecek ve farklı bir cemaate iltihak edebileceklerdir. Zorlama ile veya akıntıya kapılarak herhangi bir harekette bulunan kimselerin, geldikleri yere dönmeleri her an için söz konusudur.
Bunlar, selefi sünni cihad örgütlerinin, yanlarında yer alan bazı kimselerin, hakikatte mücahid olmadıkları halde mücahid gibi göründüklerini ancak zaman geçtikten sonra anlamalarını önlemek için aktarmış olduğum nasihatlardır.
Siyer-i Nebi ve İslam tarihi, ders ve ibret almak için zengin ve geniş bir bahçe gibidir. Bundan alınacak öğütler; günümüz küfür sistemlerini değiştirme türkülerini terennüm eden Müslüman şahsı, yabancıların kendi tecrübelerine dayanarak ve uydurarak yazdıkları hiçbir şeye muhtaç bırakmayacak niteliktedir. Bu nedenle selefimiz, çocuklara siyer okumaya, ezberlettirmeye ve ezberlettirilen bu siyerin, çocuğun aklının ve özyapısının bir parçası haline gelmesine özen göstermişlerdir. Zira Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem siyeri, hayatı anlamak için akl-ı selimi takdim etmektedir. Tarih ise, ilahi sünnetin cereyan etmesinden ibarettir.
Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem siyerini okuyan bir Müslüman; O’nun, maksadına ulaşmak için yaptığı yolculuğunda hiçbir çelişki olmadığını görür. Bunu okuyup öğrenen kimsede de Allahu Teala’nın şeriatından ve hükümlerinden sapma ve maksadına ulaşmak için günah işleme söz konusu olamaz. Ancak İslam’la hiçbir alakaları olmayan kitaplar, kendi okuyucularına, hareketlerinde günahlara sapmanın gerekli olduğunu, şeriattan sapma olmadan başarılı olunamayacağını empoze ederler.


[SIZE=+0][295] Bu sözcüğün sıhhat derecesini bilmiyorum. Ancak bunu kullananlar, belli bir çalışma yöntemi için kullanırlar. Bu ise insanlardan bir grubun, kendi amaçlarını gerçekleştirmek için başka bir grubu, istememelerine rağmen, zorla yanlarına almaları için belli bir ortam hazırlamalarıdır.

[SIZE=+0][296] Durumları net bir şekilde ortaya çıkıncaya kadar insanlar hakkında herhangi bir hüküm vermekten kaçınmak.

[SIZE=+0][297] 51 Zariyat/55

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt