Cüppeli Şarlo Ekrandan Yine Bozuk Geleneksel Hurafelerini Kustu!

farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
bu gereksiz seyleri okurken benden aldigin zamanim icin ahirette yakana yapisacagim
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
rabıta şirk der rabıtanın ne olduğunu bilmez. adama ayet okuruz:
Maide Suresi, 35. Ayet: "Ey îmân edenler! (Allah'tan korkup kötülüklerden, ilâhî sınırı aşmaktan) sakının; O'na yakın olmak için vesile arayın ve yolunda cihâd edin; ola ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşursunuz."
adam müşriklere inen ayetleri sana yorumlamaya çalışıyor. müşrikler de vesile arıyordu böyle yapıyordu diyor. peki ona soruyoruz.ebu cehil puta tapıyordu ama Allaha da inanıyordu. doğru.Allahla beraber bazı putlara da ilah diyor put adına kurban kesiyordu. bir müşrik Allaha inanıyor o putları da biz Allaha ulaşmaya vesile ediyoruz diyor ama Lâ ilahe illallahı asla demiyor dememek için kıllıçla mücadele ediyor. sen mürşidin huzuruna gidince sana ne diyor: vahdeti haykır, vahdeti yaşa, vahdeti söyle! Lâ ilahe illallah de.biri Allaha inandığını söyleyip putlara tapıyor kendi nefsini firavunlaştırıyor diğeri seni Allaha ulaştıracak bir köprü vazifesi görüyor sana tevhidi öğretiyor esas tevhid burda. oturup bin tane LÂ İLAHE İLLALLAH dememiş seni şirkle suçluyor rabıta şirk diyor Allah hidayet versin
vasıtaya ne lüzum var diyenlere necip fazılın şu sözünü de hatırlatmak yerindedir: "Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçsene karşıya"
yollarda nasıl gideceksin vasıtasız koskoca imamı azam bile numan khelak olmuştu diyor son iki senem olmasa diyor.son iki senede Caâferi sadıkla tanışıyor ona intisab ediyor böylece bu manevi hicrette ne kadar hızlı gittiğini görüyor yayan hacca gidenle uçakla giden bir mi
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
sen ne diyorsun ya sana oku diyen mi var sen neye gereksiz dediğinin farkında mısın
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ



اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ () الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ () مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ () إيَّاكَ نَعْبُدُ وإيَّاكَ نَسْتَعِينُ () اِهْدِنَا الصِّراطَ الْمُسْتَقِيمَ () صِرَاطَ الَّذِينَ أنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّيِنَ.()
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Sapkınlıklarını burada uydurma delillerle empoze edeceğini mi sanıyorsun? Cübbeli hadisi değiştirmiş adam delilleri mi değiştiremeyecek ?



Kur'an başlı başına rabıta şirkine reddiyedir.
Kalbden geçeni bilip yardım ettiğine inanan Rabıta şirkseverlerin, Rabıtaya delil diye aldıkları bazı ayetler vardır ki, bunların manasını, nuzulunu araştırdığınız zaman kendi sapıklıklarının aleyhine delildir. Bunlar zaten Rabıta reddiyemizde mevcuttur.


Rabıta : Bağlantı, bağlantı vasıtası, bağlılık, tutarlılık, tertip, düzen, bağ, münâsebet, ilgi; müridin, şeyhini düşünerek, kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhi vasıtasiyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ve ALLAH'a kalbini bağlaması anlamında bir tasavvufî terim. "Rabıta" Arapça bir kelime olup, "r-b-t" kökünden türemiş bir isimdir. Çoğulu "revâtib"dir.


Kur'an'da "rabıta" kelimesi geçmemekle beraber, kökü olan "r.b.t" mazi fiili iki yerde, muzarisi olan "yerbitü" bir yerde, emri çoğul olarak "râbitü" şeklinde bir yerde ve aynı kökten gelen "ribât" ismi de bir yerde geçmektedir.


-(Ashabı Kehf'in) kalplerini (sabır ve metânetle) bağla(yıp kuvvetlendir)miştik" (Kehf, 14);

-"Musâ'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı. Eğer biz (va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş (sabır ve sukûnete bağlamamış) olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı" (Kasas, 10).

-"O zaman sizi, ALLAH'tan bir güven almak üzere hafif bir uyku bürüyordu; üzerinize sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (içinize attığı kötü düşünceleri) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı pekiştirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu" (Enfâl, 11).



Bu ayetlerde geçen "r.b.t" kelimesi, insanı sabır, sükûnet ve metanette sabit kılmak, ona bu duyguyu vererek itmi'nana kavuşturmak demektir.
(ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kâhire1977, IV,216;el-Beydâvî, el-Envâr, Mısır 1955,II,3)


Bazen de, "ribât" kelimesi, bağlanıp beslenen atlar (savaş araçları) manasını ifâde etmektedir:

-"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar (savaş araçları)hazırlayın. Bununla ALLAHın düşmanını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız" (Enfâl 60).


"Râbitu" şeklindeki emrin bulunduğu ayetin meâli de şöyledir:
-"Ey iman edenler, sabredin; direnip (düşman karşısında) sebât gösterin; üstün gelin; cihad için hazır ve rabıtalı olun" (Âl-i İmran, 200).


Bu ayette söz konusu olan "rabıta''nın ne demek olduğu hususunda alimlerin farklı yorumları vardır.


Alimlerin bu husustaki değişik tariflerini şöyle sıralamamız mümkündür:


1- Atlarla saf bağlayıp tam bir irtibat halinde düşmana karşı durmak.
2- Düşman hudutlarındaki karakolları beklemek.
3- ALLAH düşmanlarının saldırısını önlemek için nöbet beklemek.
4- Bir namazdan sonra diğer namazı beklemek.
(et-Taberi, Camiul-Beyân on Te'vili Ayetil-Kur'an, Mısır 1954,
IV, 221 v.d.; el-Kurtubî, el-Camiul i Ahkamil-Kur'an, Mısır 1967, IV, 323 vd.; er-Razî, et-Tefsirul-Kebir, IX, 156.)



Bazıları da bu ayette kastedilen rabıtanın tasavvufî manada olduğunu söylemişlerdir.
(Muhammed Vehbi, Hulâsetul-Beyân fi Tefsiril-Kur'an, Şehzadebaşı 1341-1343, III, 289.)


Murabata – rabıta iki türlüdür:


1. Yukarıda söylediğimiz, İslam ülkesinin sınır boylarında nöbet tutmak ve düşmana karşı uyanık olmak. Bu mana murabatanın hakiki manasıdır.
2. Nefsin hilelerine karşı uyanık olmak. Bu da murabatanın mecazi manasıdır.
Bu manada olarak Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
“Bir namazın ardından diğerini beklemek ribat/rabıta kabilindendir”. “Size ALLAH’ın hatalarınızı ne ile sileceğini, derecelerinizi ne ile yükselteceğini söyleyeyim mi? Evet, buyur, söyle dediler. Zor şartlarda dahi mükemmel bir abdest almak, mescitlere doğru çok adım atmak, bir namazın ardından diğerini intizar etmek… İşte ribat/rabıta budur, ribat/rabıta budur, ribat/rabıta budur”



Hz. Osman (radıyalahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim şöyle diyordu:
"ALLAH yolunda bir günlük ribât, diğer menzillerde (ALLAH yolunda geçirilen) bir günden daha hayırlıdır."
Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 26; ( 1667, 1664, 1665); Buharî, Cihâd 73; Müslim, İmaret 163; İbnu Mâce, Cihâd 7, Nesaî, Cihâd 39, 6, 39).Kutub-i sitte: 962



Fadâle İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor:
"Her ölenin ameline son verilir, ancak ALLAH yolunda ölen murâbıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz."
Tirmizî, Fedâilu'l-Cihad 2,(1621); Ebu Dâvud, Cihâd 16, (2500). Kutub-i sitte: 963


Kurân-ı Kerim’de ve sünnette bulunan bir kavramı Hz. Peygamber’in ve onu izleyenlerin anladığı gibi anlamak esastır. Bu ve benzeri kavramları doğru anlayabilmek için muhtaç olduğumuz birinc kural budur.
İkinci kuralımız ise, sık sık tekrarladığımız gibi şudur: İbadetler tevkîfidir, yani Hz. Peygamber tarafından sabitlenmiştir, onlarda hiçbir artırma ve eksiltme olmaz. Çünkü ibadetlerin neler olduğu ve nasıl yapılacağı akıl üstü konulardır ve bizler ibadetlerden hiçbir şeyi kaldıramayacağımız gibi, onları değiştiremeyiz ve eklemeler de yapamayız. Onlar tamamen Mabudun hakkıdır ve onlara müdahale bidat sayılır. Efendimizin ifadesiyle; “Bütün bidatler dalalettir ve bütün dalaletler de cehenneme götürür”.



Tasavvufçıların Rabıta için delil diye sandıkları diğer bir ayet :

Tevbe 119: «Ey iman edenler! ALLAH'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyun ve sadıklarla / doğrularla beraber olun.»

Tarikat ehli, rabıtayı ayet ve hadise dayandırmaya çalışmaktadır. Onlara göre, "sadıklarla birlikte olun" (Tevbe, 119) gibi ayetler ve "kişi sevdiğiyle beraberdir"
(Buharî, Edeb; 96; Muslim, Birr, 165; Tirmizî, Zühd, 50.) gibi hadisler, rabıtanın caiz olduğunu göstermektedir.
(Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1991, Rabıta mad.)

Bu hayal etmeyi gerçekleştirmek üzere bazı tarikatlarda (mesela menzil) muridler, üzerlerinde şeyhinin resmini bulundurmaktadırlar. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) adına yapılan hayali bir resmi üzerlerinde bulunduran tarikat mensupları da.

Bu elbette cehaletten öte bir cinayettir. Cahiliye dönemindeki Kureyşli putperest müşriklerde sevdikleri alimlerin ve büyüklerinin putlarını karşılarına alarak ALLAH’a yaklaşmaya çalışır , yasak olmadığı için ibadetlerinde heykelleri (put) aracı kullanırlardı. Günümüzde bu şekilde şeyhlerinin hayal ile yada resimler aracılığı ile Rabıta yapanlar İslam dininde ayet ile haram olan heykel-put hükmü bulunmasaydı şeyhlerinin putları karşısına geçerek rabıta yapmaları daha kolay ve etkili olurdu . O zaman mürit, şeyhinin putu karşısına geçecek, ona rabıta yapacak ve onun ruhaniyetinden yardım isteyecekti. Ona karşı kendini alçaltarak, son derece tevazu ile yalvaracaktı.
Puta tapanların yaptığı zaten bundan başkası değildi. Aradan heykeli kaldırıp yerine şeyhin hayalini geçirmek neyi değiştirir?
Puta tapanlar da zaten taştan veya ağaçtan bir şey beklemiyor, onun temsil ettiği varlığın ruhaniyetinden yardım bekliyorlardı.

Tasavvufçuların tarif ettiği rabıtaya sadece şu âyet delil olabilir:

“ İyi bil ki, saf din ALLAH’ın dinidir.
Onun berisinden veliler edinenler "Biz onlara başka değil sadece bizi ALLAH’a tam yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz." derler. İşte ALLAH, onların aralarında tartışıp durdukları şeyde hükmünü verecektir. ALLAH, yalancı ve gerçekleri örtüp duran kimseleri doğru yola sokmaz .” (Zumer 3)


Şöyle de diyebiliriz: Bir ibadet düşünün ki, Hz. Peygamber onu hiç yapmamış, öğretmemiş ve onu izleyen selefi salihin de böyle bir şeyden haberdar olmamıştır. Böyle bir ibadetin olması mümkün değildir. Bu anlamdaki rabıta için delil getirilen: “Sadıklarla beraber olun” mealindeki ayet-i kerime, ya da “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisi şerifi de İslamî gelenek içerisinde “rabıta” ortaya çıkıncaya kadar hiç böyle anlaşılmamıştır. Zorlama bir tevil yapmadan böyle anlaşılması da mümkün değildir. Zorlama tevillerin insanları saptıracağını da bizzat Kurân-ı Kerim söylemektedir. (Al-i İmran 7)

Sahabe efendilerimizin Hz. Peygamber’e olan sevgilerinden böyle bir uygulama çıkarmak da mümkün değildir. Aksi halde, ALLAH Rasulü’nü izleyen 700 yıl, insanlar, hatta bizzat Hz. Peygamber’in kendisi bunu keşfedememiş ve anlamamış olurlardı. Oysa akide ve ibadetler konusunda en doğru anlama, Hz. Peygamber’le beraber olanların, sonra da onları izleyenlerin anlamasıdır. Bunda bütün İslam alimleri ittifak halindedir.

Peygamberimiz (s.a.v.)'in de, rabıta ve ribat hakkında söylemiş olduğu hayli hadis vardır. O'nun bu hadislerinden bazıları şöyledir:
_"Bir gün ALLAH yolunda ribatta bulunmak, dünya ve dünyada bulanan her şeyden daha hayırlıdır"
( Buharî, Cihad, 73; Muslim, İmâre, 163; Nesâî, Cihâd, 39; İbn Mace, Cihâd, 7.)

_"ALLAH'ın onunla hataları affedip bağışlayacağı, dereceleri yükselteceği bir şeyi size söyleyeyim mi? Abdest üstüne abdest almak, camide cemaatle namaz kılmaya devam etmek ve her namazdan sonra diğer namazı beklemek. İşte ribat budur!. İşte ribat budur!. İşte ribat budur!."
(Muslim, Tehâret, 41; Tirmizi, Teharet, 39; Neseî, Teharet,106; Muvatta, Sefer, 55.)

_"Kim bir günlük (yirmi dört saatlık) ribatta bulunursa, bir aylık oruç ve ibadetten daha fazla sevap kazanmış olur" (Nesaî, Cihad, 39; Tirmizî, Fedâilul-Cihâd, 35; İbn Mace, Cihâd, 7. )

Bütün bu ayet ve hadislerden anlaşıldığı gibi, rabıta, çeşitli manalar için kullanılmıştır. Ancak daha çok bir cihad terimidir. Ayet ve hadislerin çoğunda rabıta, ALLAH ve Peygamberin düşmanlarına karşı silahlanma, cihad için hazırlıklı olma, müslümanlarla kâfirlerin arasındaki hudut karakollarında nöbet bekleme ve bu duygulara sıkı sıkıya bağlı olma demektir.
Buna göre ayet ve hadislerde kasdedilen anlamlardan mutasavvıfların uygulamasını destekleyecek en ufak bir işaret yoktur. Ayet ve hadislerde dile getirilen cihad ruhunu meskenete çevirmekten başka bir şey yapmayan mutasavvıflar Kur'an ve hadislerdeki bu ribat kelimesini çok yanlış bir alana çekmişlerdir.
Hiç bir sahabi Rasulullah'ı aracı kılarak rabıta yapmadığı gibi, hiçbir tabii de sahabe'yi aracı kılarak rabıta yapmamıştır. Rabıtanın bu şekildeki uygulaması tarikatların Hicri yedinci yüzyıldan sonraki dönemlerde uydurdukları bir bid'attir.



Tasavvuf ehli ayetteki "sadıklar" ifadesini kendi sapık şeyhlerine tevil etmektedirler. Halbuki ayette bahsi geçen sadıklar, Rasulullah (s.a.v.) ile verdiği söz üzere cihaddan geri durmayan mucahhid muvahhid sahabelerdir!


Şimdi ayeti inceleyelim :

Tevbe Sûresi'nin 119'uncu âyet-i kerîmesine gelince, bu da yine tefsir âlimlerinin tesbitine göre Hz. Peygamber (s.a.v.)'in H. 8/M. 630 yılında tertip buyurduğu Tebuk Seferi'ne katılmaktan bilinçli olarak geri kalan Şair Kâab b. Mâlik, Hilâl b. Umeyye ve Mirâra b. Rabi' adlarındaki üç zat hakkında inmiştir ki zaten bundan önceki âyette (yani Tevbe Sûresi'nin 118'inci âyet-i kerîmesinde) adları açıklanmamış olsa bile bu asker kaçaklarının üç kişi oldukları ifade edilmektedir.




Dolayısıyla âyetin iniş sebebi berrak bir şekilde ortadadır. Şimdi, bu âyet-i kerîmeyi başka yönlere çekenlerin iman, akıl, bilgi ve ahlâk bakımından hangi derekelerde bulunduklarını bir kez daha teşhis edebilmek için onu, önceki iki âyetle birlikte tekrar incelemeye çalışalım. Evet ALLAH Teâlâ, Tevbe Sûresi'nin,117. 118 ve 119'uncu âyet-i kerîmelerinde meâlen şöyle buyurmaktadır:




Tevbe 117: «Gerçek şu ki ALLAH, Peygamber (s.a.v.)'i ve O'na o zor saatte uyan muhacirleri ve ensârı bağışladı. İçlerinden bazılarının kalpleri kaymaya yüz tutmuşken yine de onların tevbesini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı şefkatli ve esirgeyicidir.


Tevbe 118: «Keza seferden kendilerini geri bırakan o üç kişinin de tevbesini kabul etti. Dünya bütün genişliğine rağmen onların başına daralmıştı. Canları sıkıldıkça sıkılmış, ancak ALLAH'a sığınmaktan başka çareleri olmadığını anlamışlardı. (Nihâyet) tevbe etsinler diye ALLAH onların tevbesini kabul buyurdu . Çünkü elbette tevbeyi kabul eden ve elbette ki esirgeyen ALLAH'dır.»


Tevbe 119: «Ey iman edenler! ALLAH'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyun ve doğrularla beraber olun.»


Görüldüğü üzere son âyet, öncekileri âdetâ tamamlayıcı bir anlam sergilemekte ve çok genel bir mesaj vermektedir. Dolayısıyla bu olayın gerek o günün şartlarında uyandırdığı izlenimler ve sebep olduğu olumsuzluklar, gerekse dünya durdukça meydana gelecek benzerlerinin neden olabileceği sonuçlar bakımından bu âyette bizlere yöneltilmiş o kadar büyük bir uyarı vardır ki bu noktayı bilinçli olarak göz ardı edip onu Hind kaynaklı bir meditasyon uygulamasına kanıt göstermek, ALLAH'ın yüce kitabını alaya almaktan başka bir şey değildir!


Bu ise ister bilgisizlik, isterse bir hamâkat eseri olsun, bir yanlışlık ya da mazeret olmaktan uzaktır.


Başta Halid Bağdâdî olmak üzere bu şahıslar, meşruluğunun da ötesinde onun kaçınılmaz gerekliliğini, hatta râbıtanın, kaynağını Kurân-ı Kerîm'den ve Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinden aldığını kanıtlamak için olağanüstü çaba sarf etmişlerdir. Râbıtaya bazı izahlarla belli bir boyut kazandıranlar, yakın tarihte yaşamış olan Nakşibendî şeyhleridir.


ALLAH’TAN BAŞKA HİÇ KİMSE SIKINTILARI GİDEREMEZ.

وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
İnsanın başına bir sıkıntı gelince yatarken, otururken ve ayaktayken bize yalvarır. Fakat sıkıntısını giderdiğimizde başına gelen sıkıntıdan dolay bize hiç yalvarmamış gibi olur. İşte ölçüyü aşanlara, işledikleri kötülükler böylesine güzel gösterildi. Yunus 12

وَمَا بِكُم مِّن نِّعْمَةٍ فَمِنَ اللّهِ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنكُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ

Yararlandığınız her nimet Allah'dandır. Sonra başınıza bir sıkıntı gelince yalnız O'na yalvarırsınız. Arkasından sıkıntınızı giderince, içinizden bazıları hemen Rabblerine ortak koşarlar. Nahl.53-54


وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُواْ يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ لَئِن كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ إِلَى أَجَلٍ هُم بَالِغُوهُ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ

"Azap başlarına çökünce, "Ey Musa sana verdiği peygamberlik payesine dayanârak, bizim için Rabbine dua et. Eğer bu azabı başımızdan savarsan, andolsun ki, sana inanacak ve İsrailoğulları'nı seninle birlikte göndereceğiz " dedileri birinde dolduracakları belirli bir sürenin sonuna kadar başlarından savar-savmaz hemen sözlerinden dönüverdiler.A’raf 134-135


وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ
عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ -
Azabı görünce: "Ey büyücü, bizim için Rabb'ine dua et, sende bulunan ahdin hürmetine bizi bağışlamasını dile, artık yola geleceğiz" dediler. Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeye başladılar. Zuhruf 49- 50.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ
Biz de duasını kabul ederek pençesine düştüğü derdi giderdik. Ayrıca karşılıksız rahmetimizin bir eseri olarak ve bize kulluk edenlerin her zaman anacakları bir örnek olsun diye eski ailesini kendisine bir kat fazlası ile yeniden bağışladık. Enbiya 84.

قُلْ أَرَأَيْتُكُم إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللّهِ تَدْعُونَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاء وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ
De ki; "Eğer başınıza Allah'ın azabı kıyamet ile yüzyüze gelseniz, doğru konuşacaksanız söyleyin bakalım acaba (bu durumda) Allah'dan başkasına mı yalvarırsınız? Hayır, sırf O'na yalvarırsınız, O da dilerse feryadınıza konu olan belayı başınızdan aldırır, o zaman O'na koştuğunuz ortakları unutuverirsiniz. En’am 40 - 41



أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ

(Bu düzmece ilahlar mı daha iyi) Yoksa sıkıntıya düşene, kendisine yalvardığı takdirde cevap vererek sıkıntısını gideren ve sizi ardarda gelen kuşaklar halinde yeryüzüne egemen kılan Allah mı? Allah'ın yanı sıra başka bir ilah mı var? Ne kadar kıt düşüncelisiniz.Neml 62


قُلِ ادْعُواْ الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلاَ يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلاَ تَحْوِيلاً

أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا

De ki: "Allah dışında zannettiklerinizi imdada çağırınız bakalım. Onlar, başınızdaki belayı ne giderebilirler ve ne de değiştirebilirler. İmdada çağrılanlar Allah'a en yakın olmak için hepsi Allah'a yaklaşmanın yolunu ararlar. O'nun rahmetini diler ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur. İsra 56-57







وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدُيرٌ

Eğer Allah başına bir musibet verirse onu O'ndan başka hiç kimse gideremez. Eğer sana bir iyilik verirse, kuşkusuz O'nun gücü her şeye yeter.




En’am 17

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediğine nasip eder. Allah çok affedici çok esirgeyicidir. Yunus 107





وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ

Andolsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan; "Allah'dır" derler. De ki: "Öyleyse bana bildirin; Allah bana zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da dua ettikleriniz O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi? "Deki: Allah bana yeter. Dayananlar O'na dayansın" Zumer 38





قُلِ اللّهُ يُنَجِّيكُم مِّنْهَا وَمِن كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنتُمْ تُشْرِكُونَ

De ki; "Sizi bu zor durumdan ve bütün sıkıntılardan kurtaran Allah'dır. Sonra da O'na ortak koşuyorsunuz!En’am.64




***********************************


Tasavvufçuların kitaplarında ve internette 3 ADET Rabıtaya delilleri ve REDDİYEMİZ :


Rabıtayı savunanların kendi eserlerinden mesnedsiz yazılarına, Renkli yazılar REDDİYEDİR !


1. Reddiye
1. Bölüm



KUR'AN VE SÜNNET'İN EMRETTİĞİ RABITA
Menzil.Net (Sultanlar Diyarı) Tasavvuf - Ehli Sunnet - Dini Mp3 - KUR'AN VE SÜNNET'İN EMRETTİĞİ RABITA


KUR'AN VE SÜNNET'İN MEN ETTİĞİ RABITA

Bazıları tasavvufta tarif ve tavsiye edilen rabıtayı tenkit etmekteler. Kimi bu tenkidin şiddetini artırıp rabıtaya şirk diyecek kadar ileri gitmektedir. Acaba birisine göre ibadet, diğerine göre felaket olan bu rabıta nedir?


5127 - Nu'man İbnu Beşir radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır.
Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."
Buhari, İman 39, Büyû' 2; Müslim, Müsâkat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû' 3, (3329, 3330); Tirmizi, Büyü 1, (1205); Nesai, Büyü 2, (7, 241).kutub-i sitte 5127

Tasavvufta rabıta, terbiyenin temeli ve en büyük zikir sebebi görülürken, onu şirk gören kimse hangi delil ve mantıkla bu sonuca varabiliyor?

Kuran sünnet yetiyor

Gerçekten şirke götüren bir rabıta çeşidi mevcut mudur?
Gerçekten şirke götürmeyeni mevcut mudur ?

Rabıtanın Kur’an ve Sünnet’te bir örneği, benzeri, delili ve tarifi var mıdır? İnsan terbiyesi için rabıtanın gereği nedir? Bütün bunlar, cevap arayan sorulardır.


Aslında çözüm kolaydır. Aramızda bir ihtilaf varsa, yapılacak iş hakeme gitmektir. Dinişlerinde hakem Kur’an ve Sünnet’tir. Biz de önce Kur’an ve Sünnet’e bakacağız. Onlarda rabıtanın nasıl ele alındığını inceleyeceğiz.

“Rabıta”, “ribat”, “murabata” kelime olarak “rabt” kökünden gelmektedir. Rabıta ve rabt, sözlükte iki şeyi birbirine iyice bağlamak anlamına gelir. Bu kelimeye, iki şeyi birbirine bağlayan ip, alaka, şiddetli muhabbet, münasebet, ilgi ve sevgi ile bir şeye bağlılık, cesur ve dayanıklı olmak gibi manalar da verilmiştir. (Cevherî, Sıhah; İbnu Manzur, Lisanu’l-Arab; Zebidî,Tacu’l-Arus.)

Bu kelimeler kullanıldıkları yere göre, bir şeyin üzerinde sabit durmak, kendini hapsetmek, başkasından kesilip bir şeye tam yönelmek gibi manalar da taşımaktadır. (Razî, Tefsir-i Kebir; Kurtubî, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an; İbnu Kesir, Tefsir.)
Kur’an ve Sünnet’te anlatılan rabıta çeşitleri de, bu manaların birini veya birkaçını içermektedir.

KUR'AN'DA RABITA GEÇİYOR MU?

Kur’an’da rabıta kelimesi açıkça zikredilmektedir. Bunu şu ayette görüyoruz:

“Ey iman edenler! Allah yolunda sabredin, düşmanlarınız karşısında sebat gösterin, rabıta yapın / Allah’ın korumanızı istediği sınırları bekleyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)

Bu ayetteki “rabıta yapın” emri, her mümini ilgilendiren bir emirdir. Tefsirlerde burada geçen rabıtaya şu manalar verilmiştir: Düşmanların saldıracağı yerleri gözetleyin, sınırları bekleyin. Dininizi tehlikelerden koruyun. Nefis ve şeytan düşmanlarına karşı uyanık olun. Onların kalbinize girmesine yol vermeyin. Allah’ın çizdiği sınırları iyi gözetin, ilâhi hükümlere harfiyen uyun. Namaz vakitlerini gözetleyin ve mescitleri ibadet, taat ve zikir ile mamur edin. (Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur; İbnu Kesir, Tefsir.)

Yüce Allah’ın her müminden istediği rabıta, kalbini Yüce Allah’a bağlamaktır. Her işte O’nun rızasını gözetmektir. Bütün yaptıklarında helal ve haram sınırına dikkat etmektir. Kalp kâbesini günah kirlerinden temizlemektir. Oraya Allah’ın sevmediği şeyleri sokmamak için gönlü kontrol altında tutmaktır. Kısaca, Yüce Allah’ın düşman olduğu şeyleri gönülden çıkarmak ve kötülüklerin esaretinden kurtulmuş, hür bir müslüman olmaktır.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, “rabıta yapınız” ayeti indiği zaman, ashabına ayette anlatılan ribat ve rabıtanın ne olduğunu şöyle açıklamıştır:

“Zor ve sıkıntılı zamanlarda güzelce abdest almak, kalbi mescitlere bağlı olmak, ibadet yerlerine çokça gidip gelmek ve bir namazı kıldıktan sonra diğer namaz vaktini gözetlemek var ya; işte sizin için ribat budur, işte asıl ribat budur, işte asıl ribat budur.” (Buharî, Tirmizî, Nesaî, Malik)

Bu hadisten ribatın iki türlü manasının olduğunu anlıyoruz. Birisi manevi, diğeri maddi sınırları kontrol altında tutmaktır. Korunacak manevi sınırlar ilâhi emirler ve kalbimizdir. Maddi sınırlar ise düşmanın saldırı noktalarıdır.

Kalbin Yüce Allah ile ne halde olduğunu kontrol etmeye murakabe denir. Zahiri düşmanları takip ve kontrol etmeye ise mücadele denir. Her ikisi de mümin için vazgeçilmez birer vazifedir. Çünkü ayette kurtuluş bunlara bağlanmıştır.



Ey iman edenler! Allah yolunda sabredin, düşmanlarınız karşısında sebat gösterin, rabıta yapın / Allah’ın korumanızı istediği sınırları bekleyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)


Evvela bu meali nereden buldunuz ? Rabıta yapın diyerek günümüz rabıtasını ima etmeye çalışmayınız . Bu ayetin tefsirinine göz atınız sonra yazınız . Tefsirden anlamak lazım ve olmasını istediğiniz şekilde algılayarak seçmece yaparak buraya aktarmayınız.
İslam toplumunun düşman askerlerine yakın sınırlarında silahlanarak nöbet tutunuz . işte bu meşakkat esnasında Allah ile irtibatlı –rabıtalı (we rabitu) olunuz ki kurtuluşa eresiniz. Çünkü İslam toplumuna devamlı dışardan tehlikeler girmek için fırsat kollamaktadır . Bunun için düşman kuvvetlerine karşı uyanık ve Allah ile irtibatlı olunuz ki İslam zarar görmesin. Bu da kurtuluşa sebebdir.
Bu ayet gereğince hiç bir sahabe sınır boylarında silahlı düşmana karşı nöbet beklerken Rasulullahın hayalini aracı kılarak Allaha yaklaşmak için rabıta yapmadı !

Şimdi bu ayetin mealini ve tefsirini Taberi tefsirinden buraya aktaralım .

Al-i İmran 200- Ey iman edenler , sabredin. (Düşmanlarınıza karşı) sabırlı olun. (Hudutlarınızda) nöbet bekleyin. Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.

Ey iman edenler , dininiz hususunda , rabbinize itaatte ve bütün emir ve yasakların gereğini yapmakta sabırlı olun. Düşmanlarınıza karşı tahammül gösterin ki zafere erişesiniz. Sınırlarda düşmanlarınıza ve din düşmanlarına karşı nöbet bekleyin . Müslümanları koruyun.Allahtan korkun ve emirlerine karşı gelmeyin ki kurtuluşa erip ebedi olan nimetlere kavuşasınız.

* Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor
Allah yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak , dünyadan ve onun içinde bulunan şeylerden daha hayırlıdır. Sizden birinizin cennette sahib olacağı vir kamçı boyu yer , dünyadan ve onun içinde bulunanlardan daha hayırlıdır. Allah yolunda akşam ve sabah yürümek , dünya ve onun içinde bulunanlardan daha hayırlıdır”

(Buhari , K. el-Cihad, bab: 73)

a- Hasan-ı Basri , katade , İbn-i Cüreyc ve Dehhak’a göre bu ayetin manasışöyledir :
“Ey iman edenler, dininizin hükümlerine sabredin. Kafirlere karşı sabırlı olun ve müşriklerin karşısında nöbet tuttun”

b- Muhammed b. Ka’b el-Kureziye göre bu ayetin manası şöyledir :
Ey iman edenler , dininizin hükümlerine karşı sabredin. İtaatınız karşılığında size vermeyi vaat ettiğim şeyleri beklemede sabırlı olun ve düşmanınızın karşısında nöbet tutun.”

c- Zeyd b. Esleme göre bu ayetin manası şöyledir.
“Ey iman edenler , cihadda sabırlı olun . Düşmanınıza karşı sabredin ve onların karşısında nöbet tutun. “Zeyd b. Elsem diyor ki : “Bir zaman Ebu Ubeyde b. el-Cerrah , Ömer b. El-Hattab’a mektub yazarak ona , Rumların askeri yığınak yaptıklarını ve onlardan herkesin korkar durumda olduğunu belirtmiştir. Ömer’de ona şu cevabı yazmıştır . “mümin bir kula ne kadar sıkıntı gelse de , Allah o sıkıntıyı ondan alır. Elbette ki bir zorluk iki kolaylığa galib gelemez. Allah teala kitabında şöyle buyurmaktadır :
“Ey iman edenler , sabredin. (Düşmanlarınıza karşı) sabırlı olun. (Hudutlarınızda) nöbet bekleyin. Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.”

d- Ebu Seleme b. Abdurrahman ise , buayeti şu şekilde izah etmiştir.
“Ey iman edenler , sabredin . İnsanlara karşı sabırlı olun. Ve namaza bağlı kalın. Bir vakti kıldıktan sonra diğer vakti bekleyin”
Bu hususta Ebu Hureyre’nin Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu zikrettiği rivayet edilmektedir :

Ben sizlere , Allahın kendisiyle hataları sildiği ve dereceleri yükselttiği bir şeyi göstereyim mi ? “ Sahabeler “Evet ey Allah’ın Rasulu” demişler. Rasulullah’da “ zorluklara rağmen , abdesti mükemmel bir şekilde almak , mescitlere çokça adımlarla gitmek ve bir namazdan sonra diğer bir namazı beklemektir. İşte irtibatlı olmak bu demektir “
( Muslim , K. Et-Taharet , bab : 41 , hadis No : 251)

Taberi ayetin izahında , bu görüşlerden tercihe şayan olanın şöyle diyen görüşe olduğunu söylemiştir :
“Ey iman edenler , dininize ve rabbinize itaatte sabredin. Düşmanlarınıza karşı sabırlı olun ve onların karşısında nöbet tutun.”
Taberi bu görüşü tercih edişine gerekçe olarak ta özetle şunları zikretmiştir. “ Ayette zikredilen , birinci sabır mutlak olarak zikredilmiştir. Bu itibarla hertürlü sabır bu ifadenin içine girer. İkinci sabır ise müşareket ifade eden bir siyga ile ifade edilmiştir. Bu da insanlar arasında karşılıklı olarak cereyan eder ki bundan maksat da Müslümanların , kafirler karşısında metanet göstermeleri demektir. “Nöbet bekleyin” diye tercüme edilen (rabituu) kelimesinin kökü (ribat )tır. Bu da diğer bir ayette de zikredildiği gibi düşmanla savaşmak maksadıyla at beslemek ve muhafaza etmektir. Düşmanın önünde nöbet tutan insanlar , kendilerini sınırlarda hapsettiklerinden ve oradan ayrılamadıklarından , onlara da bu sıfat verilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de zikredilen kelimeleri
Arapçadaki asıl manalarından çıkarıp başka manalarda , herhangi bir delile dayanmadan kullanmak elbette ki isabetli değildir. Bu itibarla (rabituu) kelimesinden maksadın , “Nöbet tutunuz” demek olduğu muhakkaktır .

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi TABERİ TEFSİRİ
2. CİLT sayfa No : 430 -431-432 Hisar yayınevi

Allah aşkına Rabıta kuranda geçiyor diye delil aldığınız bu ayetin sizin anlattığınız ve yaptığınız rabıtayla isim benzerliği dışında ne alakası var ?
Kurana ve müfessirlere iftira atma mesleğini artık bırakınız da dünya müslümanlarının anladığı ve amellerine dönünüz

İnşeAllah ayet ve tefsiri neyi ifade ettiğini artık iyice anlamışızdır .



TEFEKKÜR YA DA VARLIKLARI RABITA

Kur'an ve Sünnette emredilen bir diğer rabıta şekli tefekkürdür. Tefekkür etmek, fikretmek, düşünmek aynı şeydir. Hepsi kalple yapılan bir ameldir.

Düşünmek akıllı olmanın gereğidir. İnsanın en başta gelen özelliği düşünmektir. Tefekkür, boş ve gelişi güzel bir düşünce değildir; gizli bir ilim yoludur. Tefekkür kalp aynasında varlıkların iç yüzünü görmektir. Bilinene bakıp gizli olanı fark etmektir. Görünene bakıp görünmeyene ulaşmaktır. Delile bakıp hedefe varmaktır. Tefekkür, sanata bakıp sanatkârı tanımaktır. Kalp gözüyle Yüce Yaratıcı’nın varlıklarda gizlediği ilmini, kudretini, rahmetini ve hikmetini görüp, O’na hayran olmaktır. Bunun sonu O’nu sevmek, zikretmek, yüceltmek ve O’na teslim olup huzura ermektir. Kur’an’da bu sonuç tefekkür, tezekkür, teemmül, tedebbür, ibret, basiret, marifet ve muhabbete bağlanmıştır.



'MÜRŞİD YERİNE Allah'I DÜŞÜN' SÖZÜ DOĞRU MU?

Yüce Allah'ın zatı hariç, her şey düşünülebilir. Yüce Allah'ın zatı hiçbir şeye benzemediği için onu düşünmek mümkün değildir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, bu konuda şu ölçüyü önümüze koymuştur:

Allah Tealâ'nın zatını tefekkür etmeyin/düşünmeyin. O'nun nimetlerini ve yarattığı varlıkları düşünün. Çünkü siz Allah'ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz. (Ebu'ş-Şeyh, Kitabu’l-Azame; Ebu Nuaym, Hilye; Tabaranî, el-Evsat; Beyhakî, Şuabu’l-İman; Elbanî, Sahiha.)

Alimlerimiz bu hadisten hareketle şu temel kaideyi tespit etmişlerdir: Her ne ki hayal edilir, o Allah değildir. (Şa'ranî, el-Yevakıt). Yüce Allah’ın dışındaki her varlık düşünülebilir ve nasıl olduğu hayal edilebilir. Fakat Allah nasıl acaba diye düşünülmez, düşünülemez.

Bu hadis, niçin bir mürşidi düşünüyorsunuz da Allah’ı düşünmüyorsunuz, diyenlere cevap vermektedir. Kâmil mürşid, bir varlıktır, kuldur, edep ve takva sahibi salih bir insandır. Allah’ın dostu, halifesi, şahidi, delili ve davetçisidir. Onu düşünmek, hayal etmek, kalpte canlandırmak, gönülde şekillendirmek, rabıta yapmak mümkündür, fakat bu durum Yüce Allah’ın zatı için mümkün değildir.


İslam , kimsenin düşünmesini engellemez , hele ki ustasını , hocasını , mürşidini , annesini , babasını , evladını , işini , ayeti hadisi Müslüman kardeşini vs düşünmek tefekkür etmek güzel olandır. İnsan kendi iradesi ve irade dışında düşünebilmektedir. Hatta istemi dışında tuvalette bile düşünse bunda vebal yoktur .Bunu zaten daha önceki ifadelerimizde de bildirmiştik . Tekrar sunalım:
“Hz Ebubekr radıyAllahu anh kaza-i hacet (tuvalet) için Efendimiz sallAllahu aleyhi ve sellemden hali bir yer bulamadığından, bu durumu Efendimiz’e şikayet etti. Efendimiz de ona ruhsat verdi” yani Hz. Ebubekir tuvalette, ihtiyacını karşılarken bile Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellemi hayal ediyordu.
Tabi bu durum ne derece delilleri olur ayrı bir konu çünkü çok sevdiği kişinin hayali insanın gözünün önünden gitmez. Şair, sevgilisi için “Gündüz hayalimde, gece düşümde” diyor. Bu gayet normaldir. Hz. Ebubekir, hz Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellemi çok sevdiği için tuvalette bile aklından çıkaramadığını ifade etmektedir. Tarif edilen rabıtayla bunun bir ilgisi yoktur .Sebebi ise Rabıta sırasında şeyhin ruhaniyetinin müridin yanına geldiğini iddia etmektedirler. Şeyhin ruhaniyeti müridin yanına nereden geliyor ki mürit ondan yardım istesin?
Hz. Ebubekir (r.a.) efendimiz , tuvalette iken bile Hz. Muhammed (s.a.v) efendimizi ister istemez aklına hayaline geldiğini , bunda da bir sorumluluk olup olmadığını sorduğunda Rasulullah (s.a.v) efendimiz bunun fıtri bir şey olduğunu , önüne geçilemeyeceğini , bir vebali olmadığını bildirmiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus ise Rasulullah (s.a.v) ben de senin tuvalette beni hayal ettiğini , düşündüğünü biliyorum , sana yardım ediyorum , nerede ne yaptığından haberdarım dememiştir !
Kişinin annesini , babasını, evladını , öğrencisini ,şeyhini , işini vs düşünmesi hatırlamaktır . Rabıta değil. Çünkü rabıta da karşılıklı düşünme ve haberdar olma yardımlaşma ve ne yaptığından haberdar olmak anlatılmaktadır !
İşte bu tür hatalı anlayışlarda şeyhinin kendini her halde iken gördüğünü sanan müridler tuvalet ve banyoya bile günlerce girememektedirler . Allah c.c. akıl fikir ve sahih bir itikat versin.
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum

akhiler bence sakin olun .. bir cok yazi var ama konuyu bence tam irdelenmemis ..

yanliz sunu soyleyeyim birincisi oluler duyar .. Allah resulu asv kabirlere ugradigi zaman oranin musluman halkina selam verirdi "Selâm size ey bu diyarın mumin ve müslim olan halkı! Bizler de inşaallah size katılacağız, derdi ebu hureyre ra rivayet etmistir, ayrica Allah resulu asv, Bedir savaşında harbin sonunda Kureyş'den ölenler bir kuyuya dolduruldu. Allah Resulü onlara hitap ederek: Ey filan oğlu filan ve falan oğlu falan! Allah ve Resulünün size va'd ettiklerini gerçek buldunuz mu? Ben Allah'ın bana va'd ettiğini gerçek buldum, dedi. Hz. Ömer: Ey Allah'ın Resulü! Ruhsuz cesetlere nasıl hitab ediyorsunuz? diye sorunca Peygamberimiz: "Benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi duyamazsınız. Şu kadar var ki, onlar cevap veremezler." (Müslim, Cennet, 76, 77) buyurmustur..

oluler yanlarinda iken duyar lakin burdan meddet ya abdulkadir geylani diyeni abdulkadir geylani duymaz, lakin mezari basina gidip ondan yardim isterseniz yardimi duyar ama peygamber efendimizin dedigi gibi ne cevab verebilir nede yardim , ingilizce soylersen duyar ama anlamaz bile allahualem yada cince ama anlayacagi dilde konusulani duyar ve anlar ...

ayrica olulere istiremezsin lafzi, anlayisi olmuslere, kalbi kor olanlara, manasindadir ..

ikinci mesele RECM ayeti su an kuranda yoktur, ama RECMI inkar eden musluman varmi cubbeli musrigi bu konuda dogru soyluyor, kurani kerimde olmasada sapa saglam dini hukumdur cunki Allah resulu asv uygulamistir,

aslinda cubeli musriginin videosunu bu yazi yazan arkadastan ayri tutun meseleler bir birine girmis .. anlamadim rabitaya nasil gelindi .. rabitada ayri mesele ki rabita icin soylenecek tek soz SIRKIN DANISKASI bu sozu ilk duydugumda cok sevmistimde bende kullanayim dedim .. ayrica bir kisi gunde milyonkere la ilahe illaallah dese RABITA yapinca illa allahi gider, la ilahe sozude yalan olur. RABITAYI red eden hangi mezhep imami var demis, bende ona soruyorum hangi mezhep imami rabita yapmistir? .... suphanallah adamin sorusu hangi mezhep imami ataturkun onunde adimizi okumaya kufur demiski gibi bir soru olmus .. dinde sonradan cikacak her bidati, kufre goturecek her ameli, sirki tek tek dusunememisler mezhep imamlarimiz Allahin selami rahmeti uzerlerine olsun ..

bilselerdi sizlerin meddet ya abdulkadir geylani diyeceginizi, inanin bu sozunuzu oldugu gibi alir ve kufur sozu bir sirk ameli oldugunu derlerdi .. bundan emin olun bugun cubbeli tam eksiksiz bir musriktir ..
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
hangi hadisi değiştirmiş onu da yazsana.bulabilirsen öyle birşey.
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
akiler bence uzun uzun yazmayin soz, soz gidelim .. ki bir birimizi anlayalim bakin adam cubbeli musriginin sitesinin ismini tasiyor .. gelsin sira ile gidelim once rabitadan baslayalim rabitaya ilk delili ne onu yazsin bizde ilk deliline cevab verelim konu anlasilsin sonra diger delile gecsin arkadas .. sonra onu konusalim umulurki hayirli olur ..
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
daha önce de yazdım banlandım delil çok ama adam okuma zahmetine bile katlanmayp şirk diyip geçiyor böyle bir yere varılmaz
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
mezar başında ölü duyar uzaktan duymaz diyorsun fark ne, neden duyamasın Allah ona duyuramaz mı.ingilizce söylesen anlamaz diyorsun neden anlamasın Allah onun anlamasını sağlayabilir
yine söylüyorum diriye medet ya fulan, yetiş boğuluyorum kurtar demek şirk olmuyor da ölüye diyince nasıl şirk oluyor buna bir türlü cevap veremiyorsunuz.
1- Âyet-i kerimelerde (Putlara ibadet etmeyin!) deniyor. (Resulümden, evliyamdan, yardım istemeyin!) denmiyor.


2- Diriye de yardım ettiren Allah'tır. (Allah diriye yardım ettirir, ölüye yardım ettiremez) demek küfürdür. Allahü teâlâya ölülere kuvvet vermekten âciz değildir.


3- (Ölü peygamber size fayda ve zarar vermez) demesi de çok yanlıştır. Âyet-i kerimelerde, (Fayda ve zarar vermeyen şeyler) diye bildirilenler, putlardır. Bu hususu bildiren, birçok âyetten birkaçının meali şöyledir:
(Allah’ı bırakıp da, size fayda ve zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?) [Maide 76]


(Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine fayda ve zarar veremeyen putlara taparlar: “Bu putlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler.) [Yunus 18] (Burada, şefaatçi olamayan, fayda ve zarar veremeyen, enbiya ve evliya değil, putlardır. Enbiyayı, evliyayı put yerine koymak çok çirkindir.)


(Allah'tan başka ibadet ettikleriniz [taptıklarınız], sizin gibi kuldur [yaratıktır]. Eğer sözünüzde [davanızda] doğruysanız, onları çağırın da size cevap versinler. Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var? Taptıklarınız, kendilerine yardım edemez ki size yardım etsin?) [Araf 194,195, 197] (Tapılan şey put ki, eli, ayağı, gözü kulağı var mı deniyor. Enbiya ve evliya zatlar put değildir.)


(Sakın puta tapanlardan olma! Allah’tan başkasına, sana fayda ve zarar veremeyen şeylere yalvarma!) [Yunus 106] (Burada da, putlara tapma, Allah'a ibadet et deniyor.)


(Görmüyorlar mıydı ki, o şey [buzağı heykeli] onlara ne söz söyleyebilir, ne zarar ve fayda verebilirdi?) [Taha 89]


(İbrahim dedi ki: Öyleyse, Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye [puta] hâlâ tapacak mısınız?) [Enbiya 66]


Bütün âyet-i kerimelerde fayda ve zarar vermeyen şeylerin putlar olduğu, putlara ibadet edilemeyeceği açıkça bildiriliyor.


Allah’ın kudreti olmadan, dirinin yardım edeceğine inanıp da, ölünün yardım edemeyeceğine inanmak şirk olur. Dirinin yardım edeceğine inanıp da, Allah’ın kudretiyle ölünün yardım edeceğine inanmamak da, Allah’ı âciz kabul etmek olacağı için küfür olur. Hâlbuki Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Ölüden diri, diriden ölü yaratır. (Âl-i İmran 27)


Abdülhak-i Dehlevî hazretleri buyuruyor ki: İnsan ölünce ruhunun ölmediği âyet ve hadisle sabittir. Ruh şuur sahibidir, ziyaret edenleri tanır. Velilerin ruhları, diri iken de, öldükten sonra da, yüksek mertebededir. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh, insanın ölmesiyle ölmez. Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır. (Mişkat)


Şihabüddin-i Remli hazretleri buyuruyor ki: Enbiya ölünce mucizeleri, evliya ölünce de kerametleri kesilmez. Peygamberlerin mezarda diri olup namaz kıldıkları, şehitlerin de diri oldukları, kâfirlerle savaşırken yardım ettikleri hadis-i şeriflerle bildirildi. (Şevâhid-ül-hak)


Mevlana Abdülhakim-i Siyalküti hazretleri buyuruyor ki: Ölü yardım eder. Dua eden, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmakta, (Ey Allah’ın veli kulu, bana şefaat et! Allahü teâlânın dileğimi ihsan etmesi için vasıta ol!) demektedir. Dileği veren yalnız Allahü teâlâdır. Veli, yalnız vesiledir, sebeptir. (Zad-ül-lebib)


Kur'an-ı kerimde, Allah yolunda ölenlerin yani peygamberlerin ve şehitlerin ölmediği bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Fî-sebîlillah [Allah yolunda] öldürülenlere ölü demeyin! Bilâkis onlar diridir, ama siz bunu anlayamazsınız.) [Bekara 154]


Demek ki, can çıkmakla insan ölmüyor, ruhu bedenden ayrılıyor. Beden çürüse de, ruh işitiyor, iş yapıyor. Hazret-i Hızır’ın ruhunun iş yapması, yardıma koşması da böyledir. Allahü teâlâ, (Allah yolunda ölenlere ölü demeyin!) buyururken, bu sapığın Resulullah'a ölü demesi, Kur'an-ı kerime de inanmamak demektir. Allah yolunda ölenlere şehitler de dâhildir. Peygamberler, elbette şehitlerden üstündür.


Fâtiha sûresindeki, (Yalnız senden yardım isteriz) mealindeki âyet-i kerime, ölünün de, dirinin de bir şey yapmasına tesir eden kudretin, Allahü teâlâdan başka bir güç olduğunu göstermez. Mesela acıkanın, hiçbir sebebe yapışmadan, (Ya Rabbî, beni doyur) demesi, bu âyete uygun değildir, çünkü Cenab-ı Hak, doyurmak için yemek yemeyi sebep kılmıştır. Yemek yiyip doyanın da, doymayı Allah’tan bilmesi gerekir. Rabbimiz, yemek yemeden de doyurur, fakat yemeği sebep kılmıştır. (Yalnız senden yardım isteriz) diyenin fırıncıdan (Bana ekmek ver) diye yardım istemesi Allah’tan başkasından yardım istemek değil, Allah’ın emrettiği sebeplere yapışmak olur. Ölü veya diri evliyadan yardım istemek de, sebeplere yapışmaktır. Sebeplere yapışmak ise, Allahü teâlânın emridir. Cansız ilaca şifa özelliğini veren, dirinin yardım etmesine kuvvet veren Allahü teâlâ, kabrinde diri olan bir peygambere veya evliyaya yardım etme kuvvetini vermekten âciz midir?


Reformcu, laf ebeliği yapıp, (Peygamber ve Abdülkadir Geylani ölü olduğu için yardım edemiyor, diri olsaydı yardım eder, hapisten hocayı çıkarırdı) diyor. Peki, sen Allah’a dua ediyorsun da, niye maksadına kavuşamıyorsun? Hâşâ Allah da mı ölüdür? Allahü teâlâ, niye yardım etmiyor, hocayı niye hapisten çıkarmıyor? Allahü teâlâya dua edip de kabul olmuyorsa, bir sebebi var elbette. Aynı sebep öteki için niye düşünülmüyor?
 
K Çevrimiçi

Kuşçu

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
15 kasım, en büyük keramet nedir?
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
en büyük keramet istikamettir. Kur'an ve sünnet çizgisinde bir hayat sürebilmek.bir insan farzlardan birini bile yapmıyorsa o kişi havada uçsa da ehemmiyeti yoktur demişlerdir. zaten gerçek veliler keramet peşinde değillerdir keramet için ibadet ediyor değillerdir.onlar Allah tarafından ihsan olunur
bu soruyu sormaktaki amacınızı anlayamamış olsam da yine cevap vermek istedim
 
K Çevrimiçi

Kuşçu

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
en büyük keramet istikamettir. Kur'an ve sünnet çizgisinde bir hayat sürebilmek.bir insan farzlardan birini bile yapmıyorsa o kişi havada uçsa da ehemmiyeti yoktur demişlerdir. zaten gerçek veliler keramet peşinde değillerdir keramet için ibadet ediyor değillerdir.onlar Allah tarafından ihsan olunur
bu soruyu sormaktaki amacınızı anlayamamış olsam da yine cevap vermek istedim

Evet, bu cevabı duymak istiyordum.

Sence Allah'ın kendisine cehennem hükmünü verdiklerini şeyhler kurtarabilir mi?
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
vallahi şaşılacak bir şey gelmiş buraya yazıyor ama putu sadece taş ve tahta parçası olarak alğılıyor kafanı biraz kullanırsan eğer İsa as bir peygammer peki bu beyizsizler onu put haline sokmadılar mı peki aynı mantıkla Muhammed sav put yerine konulamaz mı kardeşler vallahi billahi bunlar cehennemi hak ediyorlar çünkü çok ama çok salaklar Allah cc akıllarını çekip almış
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Aç olanı görünce, beni aç bırakmamış olana,
Görmeyen birini görünce, gözümü veren ve bana gördürene,
Duymayan birini görünce , kulağımı veren ve bana duydurana,
............................................(anlayan anladı)
ELHAMDÜLİLLAH
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
senin bu kıyasın nasıl bir kıyas ya. hristiyanlar Hz. Îsâya Allah diyor, Allahın oğlu diyor.Müslümanlar Hz. Muhammede böyle mi diyor. anlayamıyorsun ama onlar her şeyin Allahın yarattığına, Hz. Muhammedin Allaha hiçbir şekilde ortak olmadığına inanıyor, onu bir sebep vesile görüyor. buna bir türlü cevap veremiyorsunuz ve asla veremeyeceksiniz çünkü görüşünüz batıldır, şunu söylermisin sen denizdesin boğuluyorsun kıyıdakine sesleniyorsun yetiş, imdat kurtar, medet boğuluyorum diyorsun bu şirk olmuyor da öbürü niye şirk oluyor bunun asla bir açıklamasını yapamazsınız
Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: “İstersen dua edeyim, fakat sabredersen o daha hayırlıdır.” buyurdu.
Adam: “Dua ediniz” dedi.
Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de adama, adab ve erkanına riayet ederek güzelce abdest alıp şu duayı okuyarak Allah’a yalvarmasını emretti:
“Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Bu hacetimin görülmesi için Rahmet Nebisi olan Peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise Sana yöneliyorum. Ey Allah! Onu bana şefaatçi kıl.”
Adam bunu yapar yapmaz gözleri açılmış olarak geri döndü. (Tirmizi, Deavat: 119, no: 3578, 5/569; İbni Mace, İkamet: 189, no:1385, 1/441)






Resulullah şirk mi öğretti.cevap versenize
Hafız Zehebi’nin “Hepsi hidayet ve nurdur” diye övdüğü Beyhaki (Rahimehullah)ın “Delailü’n-Nübüvve” adlı eserinde sahih senetle şöyle rivayet ediyor, Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Adem (Aleyhisselam) hataya düştüğü zaman ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için beni affetmeni senden diliyorum’ dedi.
Allahu Teala da: “Ey Adem! Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl bildin?” diye sordu.
Adem (Aleyhisselam) da: ‘Ya Rabbi! Beni yarattığımda başımı kaldırdım ki, Arş’ın sütunlarında: “La ilahe ilallah, MuhammedürRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm. Senin ismine bitiştirdiğin kimsenin, muhakkak ki Senin en çok sevdiğin bir kimse olduğunu anladım’ dedi.
Allahu Teala’da: “Ey Adem! Doğru söyledin. O hakikaten yarattıklarım içinde en çok sevdiğimdir. Madem ki O’nun hakkı için benden affını istedin ben de seni affettim. Zaten o olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu. (Hakim el-Müstedrek, no:4228, 2/672; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve 5/489)






Âdem Aleyhisselam şirk mi işledi!
YALVARANLAR HAKKI İÇİN
İbni Mace’nin sahih senetle Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh)den rivayet ettiğine göre, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Her kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken: ‘Ey Allah! Sana yalvaranlar hakkı için Sana yalvarıyorum, Sana yürümem hakkı için senden istiyorum. Ben ne bir kötülük, ne bir hakkı inkar edip insanları küçümsemek, ne bir riyakarlık, ne de bir şöhret maksadıyla dışarı çıkmış değilim.
Yalnız senin gazabından korunmak ve rızana kavuşmak maksadıyla çıktım. Senden, beni ateşten korumanı ve günahlarımı affetmeni istiyorum. Çünkü senden başka günahları affedici yoktur’ derse Allah bu duayı okuyana cemaliyle yönelir ve O’nun için yetmiş bin melek istiğfar eder.” (İbn-i Mace, Mesacid: 14, no: 778, 1/256)






Burada önemli olan husus Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in duada edene tavsiye ettiği “Sana yalvaranlar hakkı için” ifadesidir.


Bu ifadesinden Resulüllah’ın tevessül için emir buyurduğu gerçeği gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. İnkarcıların bu hususlar karşısında söyleyecekleri söz yoktur.


PEYGAMBERLERİN HAKKI İÇİN
Enes ibni Malik (Radıyallahu anh) derki: Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın anası olan Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma vefat ettiğinde Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i büyüttüğü için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanına giderek başı ucunda durmuş: “Allah sana rahmet eylesin. Ey öz anamdan sonraki anacığım” demiştir.
Ardından onu özen sözler söyledikten sonra kendi bürdesiyle kefenlenmesini ve kabrinin kazılmasını emretmiş, lahde kadar kazılınca Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle kazmış ve toprakları dışarı çıkartmıştır.


Kazı işi bitince Resulüllah kabre girerek onu yere yatırmış ve şöyle duada bulunmuştur: “Ey dirilten ve öldüren, Kendisi hiç ölmeyen ve her zaman diri olan Allah! Anam Esed kızı Fatıma’yı bağışla. Peygamberinin ve benden önceki Peygamberler hakkı için onun mezarını genişlet. Çünkü sen acıyanların en merhametlisisin.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)


Bu hadis-i şerifi Taberani (Rahimehullah)ın “el-Kebir” ve “el-Evsat” adlı kitaplarında rivayet edilmiş olup, İbni Hibban ve el-Hakim (Rahimehullah)ın rivayet ettikleri uzun bir hadisin bir parçasıdır. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)


Yine bu hadisi ibni Ebi Şeybe (Rahimehullah) Cabir (Radıyallahu anh)den, İbni Abdilber (Rahimehullah) ibni Abbas (Radıyallahu anh)den, Ebu Nuaym (Rahimehullah) da Enes (Radıyallahu anh) dan rivayet etmişlerdir.


Görüldüğü üzere bizzat Peygamberimiz “Peygamberler hakkı için” diyerek dua etmektedir.




mümin olan insanlar için cehennemi hakediyorlar deyip bir de vallahi billahi diye yemin etmek, salaklar diyerek hepsinin hakkına girmek, bunca hadisi inkar etmek, tek bir delili olmamasına rağmen hala görüşünün yanlışlığını kabul etmemek...Allah hidayet, basiret versin
 
1 Çevrimdışı

15kasım

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Elhamdülillah ben Müslümanım.Kur'anı aklımla anlamaya kalkmayan, mezhepleri kabul eden, hadisi sünneti reddetmeyen bu kadar mümini veliyi şirkle sapıklıkla suçlamayan, kafir müşrik ilan etmeyen bir Müslümanım.


Aç olanı görünce, beni aç bırakmamış olana,
Görmeyen birini görünce, gözümü veren ve bana gördürene,
Duymayan birini görünce , kulağımı veren ve bana duydurana,
............................................(anlayan anladı)
ELHAMDÜLİLLAH
 
aknczlfkr Çevrimdışı

aknczlfkr

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
HALEBİ SAĞİYR-BABADAĞI TERCEMESİ VE DERKENAR KEFEVİ TUHFETÜŞ ŞAHAN'I..

Halife AbdulAziz-AbdulHamid hz devri Matbaa-i Amire baskısı..

Zaten Halebi Babadağı Tercemesi ya Kadızade'nin Amentü Şerhi ile ya da Kefevi'nin Tuhfe'si ile beraber basılmıştır..

En alttaki en sağdaki resimde sayfa numarası da var canım: 222.. Hemen sağında 8. satırda ele alınan mesele'de şu yazıyor

TARIK-I MEŞAYIH'A SÜLUK İTMEYUB, MEŞAYIHDAN BEY'AT İTMEYEN KİMSENİN ŞEYHİ ŞEYTANDIR DİYENLER;
EĞER ŞERİAT-ı ŞERİFE MESLEGİNE SÜLUK İDENLER DAHİ ÖYLER DERLER İSE KAFİR OLURLAR!

Yani, Tarikat şeyhine bağlanmayan kimsenin şeyhi şeytandır diyenler;
isterse kendileri Şeriat-Medrese ehlinden, İmiye'den olsalar veya
Şeriat'a uygun bir Tarikat şeyhini kast ederek öyle deseler bile; KAFİR OLURLAR!...




akıncı'nın hazırlamakta olduğu HALEBİ-BİRGİVİ-KADIZADE-KEFEVİ şerhi tab edildiğinde inşallah bu eserleri daha tafsilatıyla tanımış olacaksınız..

Kefevi 1.jpg


Kefevi.jpg


Halebi Babadağı-Kefevi Tuhfe 1.jpg


Halebi Babadağı-Kefevi Tuhfe.jpg


Kefevi-Şeyh bahsi-sayfa no 222.jpg
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
senin algın bozuk zaten akıllı olsan müşrik olmazsın Resul sav sağ idi yani duyuyordu görüyordu boğulan insanı kurtarmaya çalışmakta öyle kaldı ki biri yaşayan birinden dua isteyebilir bu gece yatmadan tövbe et ve Allah cc dua et eğer samimiysen Rabbim bana hakkı hak bilenlerden olmayı nasip et diye


samimiysen buraya takıl o necis itikatını paylaşma ve burada okuduklarını değerlendir yoksa Allah cc dilemesi müstesna o müşriklerin içinde bütün amellerin boşa gider
 

Benzer konular

Üst