SORU 12: ”Bir kimse evliyanın ruhları burada hazır ve nazırdır derse, küfre girer.”deniliyor. Halbuki tasavvufçuların arasında “şeyhimizin ruhu hazırdır, nazırdır” sözü meşhurdur. Bunu nasıl izah edersiniz?
CEVAP 12: Bu ifadeye Evliyanın büyüklerinden Seyyid Abdul Hakim Arvasi hazretlerinin şu sözleri ile cevap verelim:
-“ Allahu teala hazırdır ve nazırdır demek; O’nun ezeli ve ebedi olarak hazır ve nazır olduğudur. Böyle olduğunu ifade etmek için, Allah her yerde ve her zaman hazırdır derler. Halbuki Allah zamanlı ve mekanlı değildir. Öyle ise bu söz, mecazdır. Yani Allah zamansız ve mekansız ezeli ve ebedi hazır(bulunur) ve nazırdır(görendir) demektir. Aksi durumda Allahu tealayı zamanlı ve mekanlı bilmek olur.
Allahu teala hayy, alîm, kadîr, ve mütekellimdir. Zaman ve mekanlar yokken de öyle idi. Bu sıfatları ezeli ve ebedi olduğu gibi, hazır ve nazır olmasıda ezeli ve ebedi olarak, zamansız ve mekansızdır. Allahu tealanın sıfatlarının hepsi de böyledir. Hiçbir şey O’nun gibi değildir. O’nun varlığının ve sıfatlarının önleri ve sonları yokluk değildir. Allah hazırdır, bu hazır olmasından önce de, gaib değildi ve bundan sonra da, gaib olmayacaktır. O hep vardır. Hiçbir kimsenin sıfatları O’nun sıfatlarına benzemez.”
SORU 13: Bazı kimseler “Himmet ya Abdul Kadir Geylani” veya:”Himmet ya Şahı Nakşibendi” veya:”Himmet ya gavsım” diye istimdatta bulunup, dua istiyorlar. Buna bazı kimseler küfür ve şirk diyorlar. Bu doğru mudur?
CEVAP 13: Bu soruya, Ömer Ziyaüddin Gümüşhanevi Hazretlerinin Tarikatlar ve Fetvalar isimli eserinden cevap verelim:
Hicri 1105 senesinde Mısırlı alimlere şöyle bir soru soruluyor:
FETVA:
- “Ya Seyyid Ahmed bedevi himmet(dua et), Ya Abdul Kadir Geylani himmet(dua et)” ve benzeri diğer evliyalardan birine hitab eden kimse, Allah’a şirk koştukları iddia edildiği için küfürlerine fetva verilir. Ne var ki böyle bir istimdat talebinde bulunan müridler, evliyadan biri ile tevessülü(vesileyi) kasdetmektedir. Buna göre mevcut itirazlar geçerli midir? Evliya ve enbiya ismi ile tevessül ve yardım talebi olanlar yaşarken veya ölümlerinden sonra var mıdır? Yok mudur?
Bu soruya Osmanlının büyük alimlerinden İmam Allame Ebul-İzz Ahmed eş-Şafii şöyle cevap veriyor:
-” Bu tür iddialar yersiz ve mesnetsiz olduğu için bilakis sufilerin şirke girdiğini iddia eden böyle kimselere, ta’zir(azarlama) cezası ile cezalandırılması ve imanlarının yenilenmesi istenir. Sufilerin “Ya Geylani, Ya Gavs vs.”gibi yüksek sesle (dua istemek mahiyetinde)istimdatta bulunmaları şirk sayılmaz. Onların bu sözlerinden maksatları Allah’a eş koşmak değildir. Aksine Hakkın huzuruna yüz akıyla çıkmak için, O’nun velilerinden kılavuzluk etmelerini istemek, tevessül (vesile) ve dua talebinde bulunmaktır.”
Yukarıda açıklanan Osmanlı Ulemasının fetvasında, isdimdat isteyen sufilere “kafir” veya “müşrik” oldu diyenlere ceza verilmesi gerektiği belirtilmiş olup, bu kimselere iftira edenlerin imanlarını yenilemesi gerektiği yazılıdır.
Bir sufi, şu ifadelerin kapsamında itikat ederek;
-“Ey Allah’ım, Sen hadis-i kudsi de; “Ben kulumun zannı üzereyim”diye buyurdun. Bu sebeple, duasını taleb edeceğim zata, dua talebimi ulaştıracağını umarak şeyhimin himmetini(duasını) istiyorum. “ diye itikat ederek “Himmet ya Gavs” veya “Himmet ya Şeyhim” diyerek dua talebinde bulunması asla şirk değildir. Zira bu durumda işlerin olmasında, Allah’ın kudreti ve inayetinin var olduğu inancı var olup, himmeti istenen zatın sadece bir vesile olduğu itikat edilir.
Evliyaya yapılan istimdatta, onların hazır ve nazır olması, evliya hatırlandığı zaman Allahu Teala kulunun zannını gerçekleştirir. O veli kulun, bu durumdan haberinin olması ise, Allah’ın dileyip, yaratması ile olur. O veliyullahtan dua isteyen, sıkıntılı kulun halini, Allahu Teala o veli kula bidirir. O veli kul da, Allah’a dua eder. Allahu Teala da, onların dualarını kabul ettiğinde, duacının duası netice vermiş olur. Görülüyor ki burada, kullara hiç bir ilahi vasıf verilmemektedir. Böyle yapan birine “müşrik oldu” diyen kimsenin kendisi, Osmanlı ulemalarının fetvasına göre küfre girmiş olur.
SORU: 14- “Ölü veya diri velilerden himmet istemek caizdir diyenlere ne demek gerekir?” sorusu, kaderi inkâr eden bir ilahiyatçıya sorulduğunda, adam bu soruya Ahkaf Suresi 5. ayetle cevap vererek konu ile ilgili alimleri müşrik olmakla itham etmektedir. Bu kimsenin bu fikri doğru mudur?
CEVAP: İlgili sure müşrikler hakkında indirilmiştir. Bu söz konusu olan hoca ayetlere kendi aklına göre anlam vermektedir. Mümin ve muvahhid alimleri “müşrik” olmakla itham ettiği için kendisi küfre girmiş bulunmaktadır. İlgili ayet, mealen:
- “Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur.” (Ahkaf-5)
Yukarıdaki ayette sözü edilen; “Putlara dua etmekle” vesile ile Allah’tan yardım istemeyi birbirine karıştıran bu aklı karışık adam, görüldüğü üzere ayetlere yanlış anlam vermektedir. Peygamberleri, velileri ve şehitleri ölü sayan şeytanın yolunda giden bu sözde ilahiyatçı, Kur’an’ı okumakta fakat; basireti kapalı olduğu için anlayamamaktadır.. Oysa ki, şehitlerin ölmediği Bakara Suresinde ve Peygamber Efendimizin ölmediği Ahzap Suresi 49′da zikredilmektedir. Bakara Suresi ayet 154 mealen:
- “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.”
Peygamberler -haşa- ölü olsaydı, Allahu Teala Peygamber Efendimize (s.a.v.) salavat okumamızı emreder miydi? Salavatla ilgili ayeti kerime, mealen:
-”Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.” (Ahzap-56)
Allah’ın Rasulü buyurdular ki;
“Cuma günleri bana çok salevat okuyunuz! Bunlar, bana bildirilir” buyruldu. “Öldükten sonra da bildirilir mi?” denildik de;
“Toprak, peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mü’min bana salevat okuyunca, bir melek bana haber vererek, ümmetinden falan oğlu filan, sana selam söyledi ve dua etti der” buyurdu. (İbn-i Hibban, İbn-i Mace ve Ebu Davud)
BİR MENKIBE:
İmam-ı Rabbani(kuddise sirruh)hazretleri, bu şehadet (dünya) aleminde olup bitenlerin, Allahu tealanın, sebepler vasıtası ile yarattığını ve bunun için bu alem de bir şeyin gerçekleşmesi için, sebeplere sarılmak gerektiğini, ruhlar alemindeki bir istek ve arzunun olması için ise, Allahu teala, istek ve arzuların gereğini sebepsiz olarak yarattığını, Mektubat-ı İmam-ı Rabbani isimli eserinde bildirerek şu misali vermektedir:
Birgün Hasen-i Basri hazretleri, Dicle kıyısında karşı tarafa geçmek için bir vasıta beklerken, Habib-i Acemi hazretleri çıkıp gelir ve ona ne beklediğini sorar.
Hasen-i Basri hazretleri O’na:
-” Karşı yakaya geçmek için vasıta bekliyorum.”der.
Habib:
-” Ya Hasen, Bas ayağını suya, geç karşıya. Ne diye vasıta bekliyorsun?” der.
Habib-i Acemi hazretleri, suya batmadan suyun üzerinde yürüyerek karşıya geçer. Hasen-i Basri hazretleri ise, karşıya geçmek için kayığın gelmesini bekler.
İmam-ı Rabbani hazretleri bu durumu şöyle açıklamaktadır:
-” Hasen-i Basri hazretleri manevi seyir ve sülukunu tamamlamış bir veli olduğu için, O’nun işleri sebepler vasıtası ile yaratılmakta idi. Bu sebeple vasıta beklemek durumunda idi. Habib-i Acemi’nin manevi seyri daha gerilerde olan (Ruh) makamında olduğu için, onun işlerinin yaratılmasın da, sebeplere gerek yoktu. Çünkü O, ruh makamında idi. Halbuki ruhlar aleminde ki oluşumları Allahu teala sebepsiz olarak yaratmaktadır.”
Bu sebepten dolayıdır ki Ruhların anılması halinde veya, sufinin rabıta ile manevi bağlantı kurması halinde, o alemle ilgili şeyleri Allahu tealanın kudsi hadisinde ;”Ben kulumun zannı üzereyim“buyurduğu gibi, vasıtasız olarak yaratıp evliya ve enbiyanın ruhlarını orada hazır kılar. Bunun için bir sufinin duasının makbul olması şartı gerekmez. Allah’ın düşmanı şeytan bile anıldığı an, hemen orada bulunması Allahu teala tarafından yaratılıp, kişiye nasıl vesvese vermeye başlıyorsa, enbiya veya evliyanın ruhaniyeti ile bağ kurmaya çalışan sufinin de, düşüncenin derinliklerine dalması halinde, Allahu teala onların ruhaniyetlerini orada vasıtasız olarak yaratıp, hazır kılar. “Ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” (O, Allah’ın gücü her şeye yeter).
BİR İTİRAZ:
Sahabeler niçin:” Ya Muhammed himmet “diye himmet istemediler? Biz niçin Allah’a doğrudan dua etmiyoruz da, başkalarını vesile ediyoruz?
CEVAP: Sahabeler niçin:” Ya Muhammed ” demedi diyorsunuz? Onların Rıza makamına ermiş, en üstün evliya olduklarını bilmiyor musunuz? Hangi mürşid “Himmet, ey Allah’ın Rasulü” diye istimdatta bulunmuştur? Mürşitler bile, istimdatta bulunmazken, biz bunu sahabeden nasıl bekleyebiliriz? İstimdat istemek, Allah’tan manen uzak kimselerin dua şeklidir. Allah’a yakinlik kazanmış sahabe ve evliyalar elbette ki doğrudan Allah’tan istemişler, başkalarını her zaman vesile etmemişlerdir. Sufi de, Allah’tan istemelidir ama, herkesin duası kabul edilmeyeceği için, duası makbul kimseler vesile edilerek Cenab-ı Allah’tan istenirse, yapılan vesile hürmetine Allahu Tealanın duaları kabul edeceği ümit edilir.
Amma; bazı cahillerin bir türbe başına gidip: “Ey Tezveren Baba! Bana bir oğlan ver!” gibi benzer şekilde yaptıkları dua, şirktir.
Doğru dua şekli şudur: “Ey Allah’ım, burada medfun zat hürmetine Senden, bu duamın kabul edilmesini istiyorum.” demektir.
Herkese hidayet ve yardım, ancak Allahu Tealadandır.
Vesselam.
Evliyanın Ruhlarından Himmet İstemek Caiz midir? | İslam Dergisi
CEVAP 12: Bu ifadeye Evliyanın büyüklerinden Seyyid Abdul Hakim Arvasi hazretlerinin şu sözleri ile cevap verelim:
-“ Allahu teala hazırdır ve nazırdır demek; O’nun ezeli ve ebedi olarak hazır ve nazır olduğudur. Böyle olduğunu ifade etmek için, Allah her yerde ve her zaman hazırdır derler. Halbuki Allah zamanlı ve mekanlı değildir. Öyle ise bu söz, mecazdır. Yani Allah zamansız ve mekansız ezeli ve ebedi hazır(bulunur) ve nazırdır(görendir) demektir. Aksi durumda Allahu tealayı zamanlı ve mekanlı bilmek olur.
Allahu teala hayy, alîm, kadîr, ve mütekellimdir. Zaman ve mekanlar yokken de öyle idi. Bu sıfatları ezeli ve ebedi olduğu gibi, hazır ve nazır olmasıda ezeli ve ebedi olarak, zamansız ve mekansızdır. Allahu tealanın sıfatlarının hepsi de böyledir. Hiçbir şey O’nun gibi değildir. O’nun varlığının ve sıfatlarının önleri ve sonları yokluk değildir. Allah hazırdır, bu hazır olmasından önce de, gaib değildi ve bundan sonra da, gaib olmayacaktır. O hep vardır. Hiçbir kimsenin sıfatları O’nun sıfatlarına benzemez.”
SORU 13: Bazı kimseler “Himmet ya Abdul Kadir Geylani” veya:”Himmet ya Şahı Nakşibendi” veya:”Himmet ya gavsım” diye istimdatta bulunup, dua istiyorlar. Buna bazı kimseler küfür ve şirk diyorlar. Bu doğru mudur?
CEVAP 13: Bu soruya, Ömer Ziyaüddin Gümüşhanevi Hazretlerinin Tarikatlar ve Fetvalar isimli eserinden cevap verelim:
Hicri 1105 senesinde Mısırlı alimlere şöyle bir soru soruluyor:
FETVA:
- “Ya Seyyid Ahmed bedevi himmet(dua et), Ya Abdul Kadir Geylani himmet(dua et)” ve benzeri diğer evliyalardan birine hitab eden kimse, Allah’a şirk koştukları iddia edildiği için küfürlerine fetva verilir. Ne var ki böyle bir istimdat talebinde bulunan müridler, evliyadan biri ile tevessülü(vesileyi) kasdetmektedir. Buna göre mevcut itirazlar geçerli midir? Evliya ve enbiya ismi ile tevessül ve yardım talebi olanlar yaşarken veya ölümlerinden sonra var mıdır? Yok mudur?
Bu soruya Osmanlının büyük alimlerinden İmam Allame Ebul-İzz Ahmed eş-Şafii şöyle cevap veriyor:
-” Bu tür iddialar yersiz ve mesnetsiz olduğu için bilakis sufilerin şirke girdiğini iddia eden böyle kimselere, ta’zir(azarlama) cezası ile cezalandırılması ve imanlarının yenilenmesi istenir. Sufilerin “Ya Geylani, Ya Gavs vs.”gibi yüksek sesle (dua istemek mahiyetinde)istimdatta bulunmaları şirk sayılmaz. Onların bu sözlerinden maksatları Allah’a eş koşmak değildir. Aksine Hakkın huzuruna yüz akıyla çıkmak için, O’nun velilerinden kılavuzluk etmelerini istemek, tevessül (vesile) ve dua talebinde bulunmaktır.”
Yukarıda açıklanan Osmanlı Ulemasının fetvasında, isdimdat isteyen sufilere “kafir” veya “müşrik” oldu diyenlere ceza verilmesi gerektiği belirtilmiş olup, bu kimselere iftira edenlerin imanlarını yenilemesi gerektiği yazılıdır.
Bir sufi, şu ifadelerin kapsamında itikat ederek;
-“Ey Allah’ım, Sen hadis-i kudsi de; “Ben kulumun zannı üzereyim”diye buyurdun. Bu sebeple, duasını taleb edeceğim zata, dua talebimi ulaştıracağını umarak şeyhimin himmetini(duasını) istiyorum. “ diye itikat ederek “Himmet ya Gavs” veya “Himmet ya Şeyhim” diyerek dua talebinde bulunması asla şirk değildir. Zira bu durumda işlerin olmasında, Allah’ın kudreti ve inayetinin var olduğu inancı var olup, himmeti istenen zatın sadece bir vesile olduğu itikat edilir.
Evliyaya yapılan istimdatta, onların hazır ve nazır olması, evliya hatırlandığı zaman Allahu Teala kulunun zannını gerçekleştirir. O veli kulun, bu durumdan haberinin olması ise, Allah’ın dileyip, yaratması ile olur. O veliyullahtan dua isteyen, sıkıntılı kulun halini, Allahu Teala o veli kula bidirir. O veli kul da, Allah’a dua eder. Allahu Teala da, onların dualarını kabul ettiğinde, duacının duası netice vermiş olur. Görülüyor ki burada, kullara hiç bir ilahi vasıf verilmemektedir. Böyle yapan birine “müşrik oldu” diyen kimsenin kendisi, Osmanlı ulemalarının fetvasına göre küfre girmiş olur.
SORU: 14- “Ölü veya diri velilerden himmet istemek caizdir diyenlere ne demek gerekir?” sorusu, kaderi inkâr eden bir ilahiyatçıya sorulduğunda, adam bu soruya Ahkaf Suresi 5. ayetle cevap vererek konu ile ilgili alimleri müşrik olmakla itham etmektedir. Bu kimsenin bu fikri doğru mudur?
CEVAP: İlgili sure müşrikler hakkında indirilmiştir. Bu söz konusu olan hoca ayetlere kendi aklına göre anlam vermektedir. Mümin ve muvahhid alimleri “müşrik” olmakla itham ettiği için kendisi küfre girmiş bulunmaktadır. İlgili ayet, mealen:
- “Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur.” (Ahkaf-5)
Yukarıdaki ayette sözü edilen; “Putlara dua etmekle” vesile ile Allah’tan yardım istemeyi birbirine karıştıran bu aklı karışık adam, görüldüğü üzere ayetlere yanlış anlam vermektedir. Peygamberleri, velileri ve şehitleri ölü sayan şeytanın yolunda giden bu sözde ilahiyatçı, Kur’an’ı okumakta fakat; basireti kapalı olduğu için anlayamamaktadır.. Oysa ki, şehitlerin ölmediği Bakara Suresinde ve Peygamber Efendimizin ölmediği Ahzap Suresi 49′da zikredilmektedir. Bakara Suresi ayet 154 mealen:
- “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.”
Peygamberler -haşa- ölü olsaydı, Allahu Teala Peygamber Efendimize (s.a.v.) salavat okumamızı emreder miydi? Salavatla ilgili ayeti kerime, mealen:
-”Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.” (Ahzap-56)
Allah’ın Rasulü buyurdular ki;
“Cuma günleri bana çok salevat okuyunuz! Bunlar, bana bildirilir” buyruldu. “Öldükten sonra da bildirilir mi?” denildik de;
“Toprak, peygamberlerin vücudunu çürütmez. Bir mü’min bana salevat okuyunca, bir melek bana haber vererek, ümmetinden falan oğlu filan, sana selam söyledi ve dua etti der” buyurdu. (İbn-i Hibban, İbn-i Mace ve Ebu Davud)
BİR MENKIBE:
İmam-ı Rabbani(kuddise sirruh)hazretleri, bu şehadet (dünya) aleminde olup bitenlerin, Allahu tealanın, sebepler vasıtası ile yarattığını ve bunun için bu alem de bir şeyin gerçekleşmesi için, sebeplere sarılmak gerektiğini, ruhlar alemindeki bir istek ve arzunun olması için ise, Allahu teala, istek ve arzuların gereğini sebepsiz olarak yarattığını, Mektubat-ı İmam-ı Rabbani isimli eserinde bildirerek şu misali vermektedir:
Birgün Hasen-i Basri hazretleri, Dicle kıyısında karşı tarafa geçmek için bir vasıta beklerken, Habib-i Acemi hazretleri çıkıp gelir ve ona ne beklediğini sorar.
Hasen-i Basri hazretleri O’na:
-” Karşı yakaya geçmek için vasıta bekliyorum.”der.
Habib:
-” Ya Hasen, Bas ayağını suya, geç karşıya. Ne diye vasıta bekliyorsun?” der.
Habib-i Acemi hazretleri, suya batmadan suyun üzerinde yürüyerek karşıya geçer. Hasen-i Basri hazretleri ise, karşıya geçmek için kayığın gelmesini bekler.
İmam-ı Rabbani hazretleri bu durumu şöyle açıklamaktadır:
-” Hasen-i Basri hazretleri manevi seyir ve sülukunu tamamlamış bir veli olduğu için, O’nun işleri sebepler vasıtası ile yaratılmakta idi. Bu sebeple vasıta beklemek durumunda idi. Habib-i Acemi’nin manevi seyri daha gerilerde olan (Ruh) makamında olduğu için, onun işlerinin yaratılmasın da, sebeplere gerek yoktu. Çünkü O, ruh makamında idi. Halbuki ruhlar aleminde ki oluşumları Allahu teala sebepsiz olarak yaratmaktadır.”
Bu sebepten dolayıdır ki Ruhların anılması halinde veya, sufinin rabıta ile manevi bağlantı kurması halinde, o alemle ilgili şeyleri Allahu tealanın kudsi hadisinde ;”Ben kulumun zannı üzereyim“buyurduğu gibi, vasıtasız olarak yaratıp evliya ve enbiyanın ruhlarını orada hazır kılar. Bunun için bir sufinin duasının makbul olması şartı gerekmez. Allah’ın düşmanı şeytan bile anıldığı an, hemen orada bulunması Allahu teala tarafından yaratılıp, kişiye nasıl vesvese vermeye başlıyorsa, enbiya veya evliyanın ruhaniyeti ile bağ kurmaya çalışan sufinin de, düşüncenin derinliklerine dalması halinde, Allahu teala onların ruhaniyetlerini orada vasıtasız olarak yaratıp, hazır kılar. “Ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” (O, Allah’ın gücü her şeye yeter).
BİR İTİRAZ:
Sahabeler niçin:” Ya Muhammed himmet “diye himmet istemediler? Biz niçin Allah’a doğrudan dua etmiyoruz da, başkalarını vesile ediyoruz?
CEVAP: Sahabeler niçin:” Ya Muhammed ” demedi diyorsunuz? Onların Rıza makamına ermiş, en üstün evliya olduklarını bilmiyor musunuz? Hangi mürşid “Himmet, ey Allah’ın Rasulü” diye istimdatta bulunmuştur? Mürşitler bile, istimdatta bulunmazken, biz bunu sahabeden nasıl bekleyebiliriz? İstimdat istemek, Allah’tan manen uzak kimselerin dua şeklidir. Allah’a yakinlik kazanmış sahabe ve evliyalar elbette ki doğrudan Allah’tan istemişler, başkalarını her zaman vesile etmemişlerdir. Sufi de, Allah’tan istemelidir ama, herkesin duası kabul edilmeyeceği için, duası makbul kimseler vesile edilerek Cenab-ı Allah’tan istenirse, yapılan vesile hürmetine Allahu Tealanın duaları kabul edeceği ümit edilir.
Amma; bazı cahillerin bir türbe başına gidip: “Ey Tezveren Baba! Bana bir oğlan ver!” gibi benzer şekilde yaptıkları dua, şirktir.
Doğru dua şekli şudur: “Ey Allah’ım, burada medfun zat hürmetine Senden, bu duamın kabul edilmesini istiyorum.” demektir.
Herkese hidayet ve yardım, ancak Allahu Tealadandır.
Vesselam.
Evliyanın Ruhlarından Himmet İstemek Caiz midir? | İslam Dergisi