Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Daha Önceki Peygamber lerin Hikâyeleri

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Daha Önceki Peygamberlerin Hikâyeleri


Peygamber imizin hadisleri ile ilgili bunca titizliğe rağmen acaba Kaabul Ahbar ile benzerler inin eski peygamber ler hakkında vermiş olduğu bilgilere nasıl güvenilebilir ki, Kaabul Ahbar ile hakkında bilgi verilen peygamber arasında bin yıl veya ona yakın bir zaman aralığı vardır?

Üstelik bu bilgiler bize güvenilir halkalard an oluşan rivayet zincirler i aracılığı ile nakledilm emiştir. Kaab ve benzerler inin bize bilgi verirken en çok yapabildi kleri şey, yahudi hahamları tarafından yazılan bazı kitaplara dayanmaktır. Oysa bizzat Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'an'da bu hahamların gerçekleri değiştirdiklerini, başka kılıklara soktuklarını açıkça belirtiyo r. Öyleyken bir müslümanın sırf bu yoldan nakledile n bir bilgiyi onaylaması nasıl helâl olabilir?

Halbuki bu konuda müslümana düşen görev, böyle bir bilgiyi ne onaylamak ve -eğer elimizde asılsızlığını belirten kesin bir delil yoksa- nede yalanlama ktır. Peygamber imiz (salât ve selâm üzerine olsun) bize böyle davranmayı emretmiştir. Bu israil masalları arasında peygamber lere yakıştırılmış yalanlar olduğu gibi ne olduklarını sadece Allah'ın bildiği yürürlükten kaldırılmış (neshedilm iş) unsurlar da vardır.

Bilindiği gibi gerek Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun) sahabiler i olan ilk kuşak ve gerekse bu kuşağa titizlikl e bağlı ikinci kuşak (tabiin) müslümanları, Peygamber imizin ölümünden sonra bir çok yeni ülkeler fethetmiş ve bu arada Şam, Irak ve Mısır gibi değişik eyaletler i yerleşim yeri edinmişlerdir. Onlar bu dini en iyi bilen ve kendileri nden sonra gelen her kuşaktan daha doğruyu uygulayan kimseler olduklarına göre hiç kimse onların davranış ve uygulamal arına ters düşmeye yetkili değildir.

Buna göre onların saygı göstermemiş oldukları ve özellikle namaz ve dua yerleri olarak kabul etmedikle ri bu tür ziyaret yerleri konusunda onlara ters düşmeye hakkımız yoktur.

Onlardan sonra gelen bazı faziletli ve dindar kimseleri n bu yoldaki aykırı tutumları da bizim için gerekçe olamaz. Çünkü bu örnek kuşakların izlerinde n gitmek onlara ters düşenlere uymaktan daha öncelikli ve daha yerinde olduğu gerçeği bir yana, onlara ters düşen tek-tük bazı şahsiyetler olduğu kadar mutlaka bu ters düşenlerin tutumlarına karşı çıkan daha çok sayıda, üstelik bilgi ve fazilet yönünden daha ilerde şahsiyetlerin var olduğunu hiç bir zaman unutmamalıyız. Genelleme niteliği taşıyan bu son cümlemizi açık hale getirmeni n yeri burası değildir.

Bu arada Müslim de bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun):

“Miraç gecesi Beytül Mukaddes'e vardığında orada iki rekât namaz kıldı ve bu mukaddes yolculuk sırasında başka bir yerde ne namaz kıldı ve nede başka bir yeri ziyaret etti” (Müslim, K. İman, bab: Rasûlüllah'ın Miracı, H. 162)

Öyleyken Miraç olayı ile ilgili olarak çok farklı rivayetle rle karşılaşıyoruz. Hemen belirteli m ki, bu rivayetle rin kimisi güvenilir hadis kaynaklarında yer alan sağlam belgeler, kimisi zayıf nakiller ve kimisi de uydurma söylentilerdir. Bu uydurma söylentilere örnek olarak Güya Cebrail'in Peygamber imize:

“Burası, atan İbrahim'in mezarıdır. Bineğinin sırtından inde burada namaz kıl” veya

“Burası İsa'nın doğum yeri Beytüllehm'dır, bineğinin sırtından in de burada namaz kıl” dediği şeklindeki yaygın rivayetle ri gösterebiliriz. Bu tür söylentilerin bunlardan da daha acayip olan bir başkası da şudur:

Güya Miraç yolculuğu sırasında Medine'ye de uğranmış ve burada kendisine daha sonra üzerine mescid yaptıracağı yerde namaz kılması söylenmiş. Oysa orası o zaman müşrik mezarlığı idi. Peygamber imiz Medine'ye göç ettiği sırada devesinin orada çökmesi üzerine söz konusu yerde konaklamış ve bilâhere üzerine ünlü mescidini yaptırmıştı.

İşte bu ve buna benzer söylentiler, ilim adamlarının söz birliği ile uydurma rivayetle rdir. Az önce adı geçen Beytüllahm hristiyan kiliseler inden biridir ve ister Hz. İsa'nın (selâm üzerine olsun) doğum yeri olduğu doğru olsun, ister bu rivayet asılsız olsun, müslümanlar için burayı ziyaret etmenin hiç bir faziletli tarafı yoktur. Hatta Hz. İbrahim'in (selâm üzerine olsun) mezarı olduğu söylenen yere de ne sahabiler den ve nede tabiinden hiç biri varıp namaz kılmış veya dua etmiş, daha doğrusu orayı asla özellikle ziyaret etmiş değildir.

Bilindiği gibi müslümanlar Hz. Ömer (Allah ondan razı olsun) ile birlikte Şam dolaylarına bir kaç kez gelmiş ve fetihten sonra da çok sayıda sahabi buralara yerleşmişti. Bu sıralarda hiç bir sahabinin bu yerleri ziyaretgâh edindiği asla işitilmemiştir.

Hz. İbrahim'in mezarı olduğu söylenen yerin üzerine mescid yapanlar da müslümanlar değildir.

Olay şöyledir:

Haçlılar (hristiyan lar) hicrî dördüncü yüzyılın sonlarında Mısıra hakim olan rafizîlerin Şam dolaylarındaki zayıf egemenlik lerinden yararlana rak Kudüs'ü ve Beytül Mukaddes'i ele geçirdiler.

Hemen belirteli m ki, bu rafizîlerin ne sağlam akılları, ne sarih nakilleri, ne makbul dinleri ve nede başarılı bir dünya düzenleri vardı.

İşte bunlar yüzünden kuvvet bulan hristiyan lar sahilleri ve başka bazı yöreleri elde ettiler ve bu hakimiyet leri sırasında Hz. İbrahim'in hücresinde delik açarak buraya bir kapı yaptılar. Söz konusu kapı halâ hücrede açılan deliğin izlerini taşır.

Görülüyor ki, burada mabed yapanlar, müslüman atalarımız değil, hristiyan istilâcılardır.
 
Üst Ana Sayfa Alt