YAYIN SİYASETİ DEĞİŞİKLİĞİ VE ÖZELEŞTİRİ
Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm.
Âlemlerin Rabbi olan Allâh'a hamdolsun. Salat-u selam, peygamberimiz Muhammed'in, âl-u ashabının üzerine olsun.
Bundan sonra:
Uzun yıllardır sanal ortamda "www.darultawhid.com" sitesi üzerinden ve buna bağlı çeşitli sosyal medya platformlarından davet ve tebliğ çalışmaları yapmaktayız. Bu süreçte yazdığımız yazılarda, savunduğumuz konularda çok hatalar ettiğimizi, çok yanlışların içine düştüğümüzü, bidat görüşler uydurduğumuzu, akli çıkarımlar, kelami safsatalar, şahsi yorumlar yaptığımızı zaman zaman itiraf ettik, etmeye de devam edeceğiz. Bunları bilen bilmektedir...
Kimi zaman bozuk niyetlerimizden ötürü kötülüğü emreden nefsimize, heva ve hevesimize yenik düştük. Kimi zaman niyetimizi düzeltsek bile, menhecimizi düzeltemedik. Kimi zaman da yanlış kişileri dost edindik hatta önümüze geçirdik. Burada ki en büyük etkenlerden biri de budur. Adeta Yahudilerin vasıflarının, münafıkların sıfatlarının vücut bulmuş hâline sahip zevâtı, ilim ehli zannedip, bunların iki dudağı arasından çıkanları din sanmamız, onları zamanında tanıyıp yollarımızı ayıramamamız ve aldanmamızdır. Kötü dostlarla, saptırıcı insanlar ile yol yürümek, onları yolun başına geçirmek ne yazık ki bizi birçok batıl yola, çıkmaz sapıklığa götürmüştür. Sapmasına sebep olduklarımızın vebali de boynumuzadır.
"Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allâh'ın her şeye gücü yeter." (en-Nisâ, 4/85)
İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden Allah'ın bizi helak etmemesini diler, gazabından rahmetine iltica ederiz. Bundan dolayıdır ki yayınlarımızda köklü revizyonlara gitmek sureti ile kimin yazdığına, ne yazdığına bakmadan sitemizdeki bütün yazıları tamamen kaldırdık.
İçimizdeki veya dışımızdaki beyinsizlerin, kendilerini "Şeyhulislam Allame-i Cihan"zanneden cahillerin yattıkları yerden din adına uydurdukları, yuvarlayarak yorumladıkları, akli ve kelami safsatalar ile karıştırdıkları içeriklerden tamamen uzak bir şekilde alimlerin sözlerine, onlardan gelen nakillere ağırlık vermeyi hedefliyor, açıklanması, yorumlanması gereken meselelerde, sözü yine alimlere müracaat etmeye çalışıyor yayın siyasetimizi bu şekilde revize ediyoruz.
Fikirlerin ve düşüncelerin doğruluğu ve yanlışlığı ile ilgileniyoruz. Cedelden, birilerine laf yetiştirmekten, istikametsiz kimselere cevap vermekten de artık uzak duruyoruz. İçine düştüğümüz en büyük hatalardan ve bizleri hatalara sürükleyen şeylerden bir tanesinin de bu cedel hastalığı olduğunu biliyor ve itiraf ediyoruz.
Bu din cedel ile inmemiştir, cedel ile öğretilmemiştir, onunla da öğrenilmeyecektir! Ne yazık ki günümüzde insanlar dinlerini yemek sofralarında, çay kahve ortamlarında gecelerden sabahlara kadar tartışarak, laf yarıştırarak öğreniyorlar, öğretiyorlar (!) ve bunu "fazilet, dava adamlığı, dindarlık" sanıp böyle yapmayanları "münafık/kafir"zannediyorlar. Halbuki kaçtıklarını sandıkları şeye dolu dizgin koşan bunlardır. Kelami tartışmalar, akli çıkarımlar yapanlar kendisine muhalif olanı küfre nispet ederler, alimler ise hataya nispet ederler.
İşte bizler "Her insan hatakârdır. Hatakârların en hayırlıları tevbekârlardır"hadisinin gereğini yapmaya, kendi şeytanlarımızı taşlamaya, vahye dayanmamış kıt akılların ürünü olan sapık tabuları yıkmaya çalışıyoruz. Açık yüreklilikle, şeffaf bir şekilde nefsi muhasebemizi yapıp özeleştiride bulunuyoruz. Kendimizi ve kendilerini şeriatin merkezi görüp din adına ahkam kesenleri sorguluyoruz. Adeta "Allah'a karşı gelmek haram, rasüle karşı gelmek mekruh, bana karşı gelmek küfür" zihniyetine sahip olanların "din" diye pazarlayıp, cehalet olarak satıp aldıklarını ayaklarımızın altına alıyoruz.
Dini şahsi çıkarları, adi hesapları uğruna oyun/eğlence edinip, din istismarcılığı yaparak din kisvesi altında kendi hegemonyalarını dayattıkları otoritelerini inkâr etmeyi tağutları inkâr etmenin bir cüzü olarak görüyoruz. Bütün bu özeleştirileri de dinde renkten renge giren, istikameti bozuk kimseler gibi gizli yapmıyoruz. Mevcut koşullara göre yönümüze belirlemiyor, fırsatçı bir şekilde hareket etmiyoruz.
Kendimizi sorguladıkça yenileniyoruz. Yenilendikçe değişim göstermemiz, eski batıl görüşlerimizi ve fikirlerimizi dalalet çöplüğüne atmamız kaçınılmaz olmaktadır. Bu noktada bizi tanıyan, takip eden kişilerin kınamasına, ayıplamasına aldırış etmiyor, adilane eleştirilere de kulak tıkamıyoruz. Sadece geçmişinden dönen, vaz geçen insanları geçmişi ile yargılamamalarını istiyoruz. Günahlarımızı ve hatalarımızı sırtlanmak isteyenler varsa, o başka!
O yüzden takipçilerimizden, geçmişimize dönük ne varsa, bizim sildiğimiz gibi kendilerinin de silmesini, onlardan istifade etmemesini rica ediyoruz. Elbette bununla alimlerden çevirdiğimiz eserleri, makaleleri, nakilleri kast etmiyoruz. Kastettiğimiz hak ile batılın, sahih akıl ile fasit aklın, ilmi yorumlar ile kelami yorumların, menheci çıkarımlar ile akli çıkarımların birbirine karıştığı sözde makaleleri/risaleleri kast ediyoruz.
Zira o yazıların zararı, faydasından çoktur. Bizim nezdimizde o yazıların alimlerden yapılan nakillerin dışında ilmi bir ağırlığı da yoktur. Kaldı ki zaten alimlerin sözleri, şahsi yorumların, kelami safsataların ve akli çıkarımların gölgesinde bırakılarak bir nebze olan ilim de kaybolmuştur.
Burada sorulması gereken soru şudur: "Bu yazıları kim yazdı, alimler mi? cahiller mi?"Alimler ise bu ilmi ehliyeti bunlara kim verdi? Bunların alimliğine alimler mi şahitlik etti yoksa cahiller mi? Yok bu yazıları yazanlar cahillerse, cahilin dinde söz hakkı olduğunu kim söyledi? O halde din adına tek kelime etme salahiyetine ve ehliyetine sahip olmayan buna rağmen kendisini alim zanneden cahillerin yazdıkları müsveddeler ayaklar altına alınmaya daha layıktır. Birde bu kimseler yirmi yıllık sözde davet hayatında yirmiden fazla mesele için "bu dindir" diyen fakat dinden olmadığı kendisine ispat edilince "evet din değilmiş" diyen fakat yine de din adına ahkam kesmekten ar etmeyen arsız kimselerdense gerisini siz düşünün! Yenilen pehlivanın güreşe doymaması anlaşılır da uydurduğu her din ile yerilen sapığın rezalete ve zillete doymamasına ibret nazarı ile bakılır!
Evet, tevbe ediyoruz! Bu ve daha sayamadığımız, saymaya utandığımız vasıflara haiz olan, kalplerinde samimiyet, dinlerinde istikamet, şahsiyetlerinde mürüvvet, dillerinde hikmet, işlerinde adalet bulunmayan, ömürlerini İslam'a ve insanlığa ihanet ile dolduran, Allah'tan korkmayan, kuldan utanmayan ve tevbe etmekten kaçan kişileri dost edinmekten, onları önümüze geçirmekten tevbe ediyor, Allah'tan af ve mağfiret diliyoruz. Okuyucularımızdan bu çatı altında tevbe ettiğimiz geçmişimize münhasır kastettiğimiz paylaşımları ortadan kaldırmalarını, okumamalarını paylaşmamalarını rica ediyoruz. Bu noktada hakkımız helal değildir. Bunları yapmayacaksanız bile bizim onlardan teberri ettiğimizin ve onlara dair artık sorumluluk almadığımızın bilinmesini istiyoruz.
Düsturumuz, selefi olmayan hiçbir görüşe tabi olmamak ve davet etmemektir!
Kelama dalıp saptırıcı bir sapkın olmaktan Allâh'a sığınırız! Rabbim ayaklarımızı hak üzere sabit kıl ve canlarımızı halis tevhid üzere al amin!
Zehebî Rahimehullâh, İbnu Arabî ve eserlerinden bahsederken şöyle demiştir:
"Allâh'a yemin ederim ki, bir Müslümanın, ineklerin arkasında, ilim namına namazlarında okuduğu Kuran surelerini ve Allâh'a ve ahiret gününe iman etmesi haricinde bir şey bilmeyen bir cahil hâlinde yaşaması, bu irfandan ve bu hakikatlerden yüz kitap okumasından veya yüz halvete girmesinden bile daha hayırlıdır!" (Zehebî, Mîzân'ul İ'tidâl, 3/659-660)
Zehebî Rahimehullâh, İmam CüveynîRahimehullâh'dan şunları nakletmiştir:
"Ebû Ca'fer'in el yazısıyla şöyle yazdığını okudum: "Ebû'l Me'âlî'yi şöyle derken işittim: "Ben elli milyon kitap okudum. Sonra da İslam ehlini orada İslam'larıyla ve zahiri ilimleriyle baş başa bıraktım ve geniş denize girip İslam ehlinin kendisinden nehyettiği şeylere daldım. Bunların hepsini hakkı talep ederek yaptım. Ömrümün ilk başında taklitten kaçınırdım. Ancak imdi hak kelimesine döndüm. Kocakarıların dini üzere olun! Eğer ki Hak Teâlâ, beni güzel iyiliğiyle karşılamayacaksa bile ben kocakarıların dini üzere canımı veriyor ve Kelime-i İhlas, Lâ İlâhe İllallâh üzere canımı teslim ediyorum. Cuveynî'nin oğluna yazıklar olsun!" (Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, Dâr'ul Hadîs, 14/18)
Fakih Ebu'l Feth et-Taberî şöyle demiştir: "Ben Ebu'l Me'âlî (el-Cuveynî) ölüm döşeğindeyken yanına girdim de o, şöyle dedi: "Benim adıma şahitlik edin ki ben sünnete muhalefet eden her görüşümden dönmüşümdür ve Nişapur'un kocakarılarının üzerinde öldüğü şey üzere ölüyorum!" (Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, Dâr'ul Hadîs, 14/19)
Salat ve selam, peygamberimiz Muhammed'in, âl-u ashabının üzerine olsun.
Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm.
Âlemlerin Rabbi olan Allâh'a hamdolsun. Salat-u selam, peygamberimiz Muhammed'in, âl-u ashabının üzerine olsun.
Bundan sonra:
Uzun yıllardır sanal ortamda "www.darultawhid.com" sitesi üzerinden ve buna bağlı çeşitli sosyal medya platformlarından davet ve tebliğ çalışmaları yapmaktayız. Bu süreçte yazdığımız yazılarda, savunduğumuz konularda çok hatalar ettiğimizi, çok yanlışların içine düştüğümüzü, bidat görüşler uydurduğumuzu, akli çıkarımlar, kelami safsatalar, şahsi yorumlar yaptığımızı zaman zaman itiraf ettik, etmeye de devam edeceğiz. Bunları bilen bilmektedir...
Kimi zaman bozuk niyetlerimizden ötürü kötülüğü emreden nefsimize, heva ve hevesimize yenik düştük. Kimi zaman niyetimizi düzeltsek bile, menhecimizi düzeltemedik. Kimi zaman da yanlış kişileri dost edindik hatta önümüze geçirdik. Burada ki en büyük etkenlerden biri de budur. Adeta Yahudilerin vasıflarının, münafıkların sıfatlarının vücut bulmuş hâline sahip zevâtı, ilim ehli zannedip, bunların iki dudağı arasından çıkanları din sanmamız, onları zamanında tanıyıp yollarımızı ayıramamamız ve aldanmamızdır. Kötü dostlarla, saptırıcı insanlar ile yol yürümek, onları yolun başına geçirmek ne yazık ki bizi birçok batıl yola, çıkmaz sapıklığa götürmüştür. Sapmasına sebep olduklarımızın vebali de boynumuzadır.
"Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allâh'ın her şeye gücü yeter." (en-Nisâ, 4/85)
İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden Allah'ın bizi helak etmemesini diler, gazabından rahmetine iltica ederiz. Bundan dolayıdır ki yayınlarımızda köklü revizyonlara gitmek sureti ile kimin yazdığına, ne yazdığına bakmadan sitemizdeki bütün yazıları tamamen kaldırdık.
İçimizdeki veya dışımızdaki beyinsizlerin, kendilerini "Şeyhulislam Allame-i Cihan"zanneden cahillerin yattıkları yerden din adına uydurdukları, yuvarlayarak yorumladıkları, akli ve kelami safsatalar ile karıştırdıkları içeriklerden tamamen uzak bir şekilde alimlerin sözlerine, onlardan gelen nakillere ağırlık vermeyi hedefliyor, açıklanması, yorumlanması gereken meselelerde, sözü yine alimlere müracaat etmeye çalışıyor yayın siyasetimizi bu şekilde revize ediyoruz.
Fikirlerin ve düşüncelerin doğruluğu ve yanlışlığı ile ilgileniyoruz. Cedelden, birilerine laf yetiştirmekten, istikametsiz kimselere cevap vermekten de artık uzak duruyoruz. İçine düştüğümüz en büyük hatalardan ve bizleri hatalara sürükleyen şeylerden bir tanesinin de bu cedel hastalığı olduğunu biliyor ve itiraf ediyoruz.
Bu din cedel ile inmemiştir, cedel ile öğretilmemiştir, onunla da öğrenilmeyecektir! Ne yazık ki günümüzde insanlar dinlerini yemek sofralarında, çay kahve ortamlarında gecelerden sabahlara kadar tartışarak, laf yarıştırarak öğreniyorlar, öğretiyorlar (!) ve bunu "fazilet, dava adamlığı, dindarlık" sanıp böyle yapmayanları "münafık/kafir"zannediyorlar. Halbuki kaçtıklarını sandıkları şeye dolu dizgin koşan bunlardır. Kelami tartışmalar, akli çıkarımlar yapanlar kendisine muhalif olanı küfre nispet ederler, alimler ise hataya nispet ederler.
İşte bizler "Her insan hatakârdır. Hatakârların en hayırlıları tevbekârlardır"hadisinin gereğini yapmaya, kendi şeytanlarımızı taşlamaya, vahye dayanmamış kıt akılların ürünü olan sapık tabuları yıkmaya çalışıyoruz. Açık yüreklilikle, şeffaf bir şekilde nefsi muhasebemizi yapıp özeleştiride bulunuyoruz. Kendimizi ve kendilerini şeriatin merkezi görüp din adına ahkam kesenleri sorguluyoruz. Adeta "Allah'a karşı gelmek haram, rasüle karşı gelmek mekruh, bana karşı gelmek küfür" zihniyetine sahip olanların "din" diye pazarlayıp, cehalet olarak satıp aldıklarını ayaklarımızın altına alıyoruz.
Dini şahsi çıkarları, adi hesapları uğruna oyun/eğlence edinip, din istismarcılığı yaparak din kisvesi altında kendi hegemonyalarını dayattıkları otoritelerini inkâr etmeyi tağutları inkâr etmenin bir cüzü olarak görüyoruz. Bütün bu özeleştirileri de dinde renkten renge giren, istikameti bozuk kimseler gibi gizli yapmıyoruz. Mevcut koşullara göre yönümüze belirlemiyor, fırsatçı bir şekilde hareket etmiyoruz.
Kendimizi sorguladıkça yenileniyoruz. Yenilendikçe değişim göstermemiz, eski batıl görüşlerimizi ve fikirlerimizi dalalet çöplüğüne atmamız kaçınılmaz olmaktadır. Bu noktada bizi tanıyan, takip eden kişilerin kınamasına, ayıplamasına aldırış etmiyor, adilane eleştirilere de kulak tıkamıyoruz. Sadece geçmişinden dönen, vaz geçen insanları geçmişi ile yargılamamalarını istiyoruz. Günahlarımızı ve hatalarımızı sırtlanmak isteyenler varsa, o başka!
O yüzden takipçilerimizden, geçmişimize dönük ne varsa, bizim sildiğimiz gibi kendilerinin de silmesini, onlardan istifade etmemesini rica ediyoruz. Elbette bununla alimlerden çevirdiğimiz eserleri, makaleleri, nakilleri kast etmiyoruz. Kastettiğimiz hak ile batılın, sahih akıl ile fasit aklın, ilmi yorumlar ile kelami yorumların, menheci çıkarımlar ile akli çıkarımların birbirine karıştığı sözde makaleleri/risaleleri kast ediyoruz.
Zira o yazıların zararı, faydasından çoktur. Bizim nezdimizde o yazıların alimlerden yapılan nakillerin dışında ilmi bir ağırlığı da yoktur. Kaldı ki zaten alimlerin sözleri, şahsi yorumların, kelami safsataların ve akli çıkarımların gölgesinde bırakılarak bir nebze olan ilim de kaybolmuştur.
Burada sorulması gereken soru şudur: "Bu yazıları kim yazdı, alimler mi? cahiller mi?"Alimler ise bu ilmi ehliyeti bunlara kim verdi? Bunların alimliğine alimler mi şahitlik etti yoksa cahiller mi? Yok bu yazıları yazanlar cahillerse, cahilin dinde söz hakkı olduğunu kim söyledi? O halde din adına tek kelime etme salahiyetine ve ehliyetine sahip olmayan buna rağmen kendisini alim zanneden cahillerin yazdıkları müsveddeler ayaklar altına alınmaya daha layıktır. Birde bu kimseler yirmi yıllık sözde davet hayatında yirmiden fazla mesele için "bu dindir" diyen fakat dinden olmadığı kendisine ispat edilince "evet din değilmiş" diyen fakat yine de din adına ahkam kesmekten ar etmeyen arsız kimselerdense gerisini siz düşünün! Yenilen pehlivanın güreşe doymaması anlaşılır da uydurduğu her din ile yerilen sapığın rezalete ve zillete doymamasına ibret nazarı ile bakılır!
Evet, tevbe ediyoruz! Bu ve daha sayamadığımız, saymaya utandığımız vasıflara haiz olan, kalplerinde samimiyet, dinlerinde istikamet, şahsiyetlerinde mürüvvet, dillerinde hikmet, işlerinde adalet bulunmayan, ömürlerini İslam'a ve insanlığa ihanet ile dolduran, Allah'tan korkmayan, kuldan utanmayan ve tevbe etmekten kaçan kişileri dost edinmekten, onları önümüze geçirmekten tevbe ediyor, Allah'tan af ve mağfiret diliyoruz. Okuyucularımızdan bu çatı altında tevbe ettiğimiz geçmişimize münhasır kastettiğimiz paylaşımları ortadan kaldırmalarını, okumamalarını paylaşmamalarını rica ediyoruz. Bu noktada hakkımız helal değildir. Bunları yapmayacaksanız bile bizim onlardan teberri ettiğimizin ve onlara dair artık sorumluluk almadığımızın bilinmesini istiyoruz.
Düsturumuz, selefi olmayan hiçbir görüşe tabi olmamak ve davet etmemektir!
Kelama dalıp saptırıcı bir sapkın olmaktan Allâh'a sığınırız! Rabbim ayaklarımızı hak üzere sabit kıl ve canlarımızı halis tevhid üzere al amin!
Zehebî Rahimehullâh, İbnu Arabî ve eserlerinden bahsederken şöyle demiştir:
"Allâh'a yemin ederim ki, bir Müslümanın, ineklerin arkasında, ilim namına namazlarında okuduğu Kuran surelerini ve Allâh'a ve ahiret gününe iman etmesi haricinde bir şey bilmeyen bir cahil hâlinde yaşaması, bu irfandan ve bu hakikatlerden yüz kitap okumasından veya yüz halvete girmesinden bile daha hayırlıdır!" (Zehebî, Mîzân'ul İ'tidâl, 3/659-660)
Zehebî Rahimehullâh, İmam CüveynîRahimehullâh'dan şunları nakletmiştir:
"Ebû Ca'fer'in el yazısıyla şöyle yazdığını okudum: "Ebû'l Me'âlî'yi şöyle derken işittim: "Ben elli milyon kitap okudum. Sonra da İslam ehlini orada İslam'larıyla ve zahiri ilimleriyle baş başa bıraktım ve geniş denize girip İslam ehlinin kendisinden nehyettiği şeylere daldım. Bunların hepsini hakkı talep ederek yaptım. Ömrümün ilk başında taklitten kaçınırdım. Ancak imdi hak kelimesine döndüm. Kocakarıların dini üzere olun! Eğer ki Hak Teâlâ, beni güzel iyiliğiyle karşılamayacaksa bile ben kocakarıların dini üzere canımı veriyor ve Kelime-i İhlas, Lâ İlâhe İllallâh üzere canımı teslim ediyorum. Cuveynî'nin oğluna yazıklar olsun!" (Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, Dâr'ul Hadîs, 14/18)
Fakih Ebu'l Feth et-Taberî şöyle demiştir: "Ben Ebu'l Me'âlî (el-Cuveynî) ölüm döşeğindeyken yanına girdim de o, şöyle dedi: "Benim adıma şahitlik edin ki ben sünnete muhalefet eden her görüşümden dönmüşümdür ve Nişapur'un kocakarılarının üzerinde öldüğü şey üzere ölüyorum!" (Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, Dâr'ul Hadîs, 14/19)
Salat ve selam, peygamberimiz Muhammed'in, âl-u ashabının üzerine olsun.