"Dönüm noktası Irak"
Afganistan'da CIA merkezini vuran Balavi'nin eşiyle görüştük.
Afganistan'ın Host vilayetinde 7 CIA ajanının öldüğü eylemi gerçekleştiren Halil Ebu Mulal el Balavi'nin Türk eşi Defne Bayrak'la Newsweek Türkiye'den Adem Demir konuştu.
- Newsweek Türkiye: Balavi'yle nasıl tanıştınız? Görücü usulü mü flört mü?
Defne Bayrak: Buna ilişkin bilgi vermek istemiyorum. Bu işin magazin tarafı. (Bayrak'a yakın bir kaynak chat'te tanıştıklarını açıkladı). Eşim İstanbul'da okuyordu. Ben de bu kentte yaşıyordum. Bir şekilde tanıştık. Sonradan birbirimizin görüşlerini, aile yapısını, arkadaşlığa bakış tarzını öğrendik, değerlendirdik ve uygun bulduk. Sonrasında da evlenmeye karar verdik. 2002'nin başında Ürdün'e gittim. Eşimin ailesiyle tanıştım. İki ay kadar Ürdün'de eşimin ailesinin yanında kaldım. Eşim, 2002'de (Ekim ayında mezun olmuş) okulu bitirdi. Akabinde beraber Ürdün'e döndük. Ürdün'de yaşıyorduk. Eşim orada çeşitli hastanelerde çalıştı. Uzmanlık için birkaç yere girdi ama daha sonra buraları beğenmedi ve vazgeçti. Çeşitli planları vardı. Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip burada uzmanlık alanında eğitim görmek istiyordu. 2003 yılında ilk kızımız oldu. 2004'de ikinci kızımız oldu.
- Balavi ile öğrenciyken mi evlendiniz?
Evet. O İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisiyken evlendik. Kendisi, Türkiye'de 7 sene kaldı. Üniversiteden önce bir sene Türkçe dil eğitimi gördü. Altı yıl tıp okudu. Türkçesi, İngilizcesi ve Arapçası mükemmeldi. Okulda çok başarılıydı. Üniversitedeki sınavlarda hep birinci, ikinci oluyordu. Çok zekiydi. Zekâsıyla dikkat çekerdi. Hatta Ürdün'de teyzelerinden biri hastalanmıştı. Birçok hastaneye götürdüler ve doktorlar hiçbir teşhis koyamamıştı. Ama eşim teyzesinin kanser olduğunu söyledi. Daha sonra tahlilde kanser olduğu belli oldu.
- Türkiye'de hiç çalıştı mı?
Okulu bitirir bitirmez gitti. Ben de Eylül de gittim. 2002'den Ekim 2009'a kadar Ürdün'de yaşadık
- O arada Türkiye'ye hiç gelip gitmediniz mi?
Ara sıra yaz tatillerinde Türkiye'ye gelip gidiyordum. Fakat eşim gelip gitmiyordu. Başkent Amman'da oturuyorduk. Basında çıkan Zerkavi'nin doğduğu kentte doğduğu [bilgisi] doğru değil. Kendisi aslen Filistinli ama Kuveyt doğumlu.1991 yılındaki Kuveyt Savaşı'ndan (Birinci Körfez Savaşı) sonra ailesiyle birlikte Ürdün'e taşınmışlar.
- Arap olması nedeniyle Eymen El Zevahiri'yle daha kolay kontak kurabileceği düşünülerek istihbarat örgütlerinin kendisiyle bağlantıya geçtiği söyleniyor. Bu iddialara ne diyorsunuz?
Bu konuda doğrudan bilgim yok. Eşim bana Pakistan'a okumaya gidiyorum diyerek gitti. Daha sonraki telefon görüşmelerimizde okul işinin olmadığın ve burada bir süre kalıp çalışacağını söyledi. Hata ilk başlarda "Belki burada kalırım sonra sizde gelirsiniz" dedi. O niyetle işe başladı. Birkaç ay sonra tekrar bana telefonda işlerin yolunda gitmediğini, Pakistan'da eğitim göremeyeceğini ifade etti. O tarihteki görüşmemizde şansını Türkiye'de denemek isteğini söyledi. O dönemeyince, bana Türkiye'ye gidin ve çocukları oradaki okullarda okutun, deyince ben de çocuklarımı alarak İstanbul'a geldim.
- Ürdün'de yaşarken onun çalışması, sizlerin geçinmesi konusunda herhangi bir sıkıntı var mıydı?
Maddi olarak hiçbir zorluğumuz yoktu. Zaten genel olarak Ürdün'deki ekonomik koşullar Türkiye'dekinden daha iyi. Aldığı maaş Türkiye'de bir doktorun aldığı maaştan az bile olsa çok daha rahat yaşanabilir. Türkiye'den çok daha ucuz. Zaten bizler kayın babamın evinde oturuyorduk. Kira sıkıntımız yoktu. Maddi durumumuz gayet iyiydi.
- Özel hastanelerde mi yoksa devlete bağlı hastanelerde mi çalışıyordu?
En son Birleşmiş Milletlere bağlı bir poliklinikte çalışıyordu. Ondan önce özel hastanelerde çalıştı. Uzmanlık için İslami bir hastanede çalıştı. Ürdün Üniversitesi'ne bağlı bir hastanede de çalıştı. Çalıştığı ve BM'ye bağlı klinik, Amman ile Zarka arasında yer alıyordu. Hastaneni garip bir ismi vardı. Şu anda hatırlamıyorum.
- Nelere ilgi duyardı?
İnternetteki cihadi forumlara çok giriyordu. İlgisi oldukça fazlaydı. Zaten Türkiye ile Ürdün çok farklı. Oradaki insanların cihada ilgisi buraya göre [İstanbul] çok fazla. Herkesin evinde ve iş yerindeki bilgisayarlarda cihadı öven, teşvik eden yazılar, görüntüler kolayca bulunabiliniyor. Araplar rahatlıkla konuşuyor, internetteki görüntüleri konuşmaktan da çekinmiyorlar. Eşim de onlar gibi bir insandı. Cihadi meseleleri çok konuşur ve yazardı. Ancak onca konuşmasına ve yazmasına rağmen "bir şey yapmamakla" da kendi ailesi tarafından da eleştirilirdi.
- Cihadi anlayışı savunan hangi gruba bağlıydı. Düşünceleri hangi fraksiyonla benzerlik arz ediyordu?
Şu ya da bu gruba yakındı diyemeyeceğim. Genel olarak cihadi bir fikir yapısına sahipti. Ancak El Kaideci'ydi ya da Selefi'ydi diyemem. Zaten olayı Taliban üstlendi. Onun öyle bir gruba dahil olma çabası yoktu.
- İntihar eylemlerini gerçekleştirmek başlı başına bir düşünceyi ve farklı inanç sistemini gerektiriyor. Her Müslüman bu tür eylemlere onay vermediği gibi yapmıyor da...
Açıkçası eşim çok yazardı ve yazılar ağırdı. Yazdıklarında çok edebi bir dil kullanırdı. O yüzden de ben yazdıklarını fazla okumazdım. Çünkü vakit isterdi. Dediğim gibi. Kur'an-ı kerimdeki cihat ayetlerini okur, takip ederdi. Onları kendisine örnek alırdı ve onlardan yola çıkarak hareket ederdi. Taberi'nin ve İbni Kesir'in tefsirini okurdu. Ayrıca tefsir ve ilmihal kitaplarını, burada Kur'an'daki cihat ayetlerinin nasıl yorumlandığını karşılaştırırdı. Alimlerin bu konuda birleştikleri ve ayrı düştükleri noktaların neler olduğunu düşünür sonra bunları yazılarında eleştirir ya da doğru olduğunu savunurdu. Bunları silahlı direnişin yapılması konusunda örnek gösterirdi.
- Nelerden şikâyet ederdi?
Eşim, en çok "neden cihada gitmiyoruz" diye yakınırdı. Buna çok odaklanırdı. Diyordu ki, "Hep yazıyoruz, okuyoruz ama hiç bir şey yapmıyoruz." İşgal altındaki İslam coğrafyasından örnekler veriyordu. Irak'ı örnek gösterirdi. Fikirlerindeki farklılığın ortaya çıktığı dönem, Irak Savaşı'nın başlaması olmuştur. Bu aşamadan sonra düşünsel bir dönüm noktası yaşadığını söyleyebilirim.
- Bu meseleleri zaman zaman konuşur ve tartışır mıydınız?
Konuşurduk tabii. Amerika'nın gerçekleştirdiği işgalden duyduğu rahatsızlığı dile getirirdi. İnsanın kendisini patlatması kolay değil. Bence bu duygu onda uzun süredir yerleşmişti.
- Cihat bölgelerine (İslam ülkelerinde savaşın devam ettiği yerler) gitmek istediğini söylüyor muydu?
Gitmek istiyordu. Bunu tabii ki söylüyordu da. Ama bir girişimde de bulunmazdı. Yani "gitmek isterim" derdi ama kimseyle irtibatı yoktu.
- Bu süre içerisinde gruplardan konuşup görüştüğü birileri var mıydı?
Ocak 2009'da Ürdün istihbaratı tarafından tutuklandı. Üç gün sorguda kaldı. Ondan önce kimseyle görüşmüyordu. İşe gider gelirdi, ara sıra bir iki saat geç gelirdi, onun dışında evden çıkmazdı.
- Gözaltında neler yaşamış olabilir?
Belki de Ürdün ve ABD istihbaratları onunla yaptıkları görüşmelerde eşimi ikna ettiklerini düşünmüş olabilirler. Detaylarını gerçekten bilmiyorum. Ama şunu da söyleyeyim; eşim kolay ikna olan bin insan değil. Zaten ikna olmamış ki o olayı yaptı.
- El Kaide mi yoksa Taliban'a mı hizmet ediyordu?
Eylemi Taliban üstlendi ama detaylarını bilmiyorum. Dokuz aylık bir süreç. Bu aşamada Ürdün ve Amerikan istihbaratı söz konusu. Şöyle bir tahmin yürütüyorum: Ürdün'de, galiba gitmeden önce bir şekilde Ürdün istihbaratı ile bu tutuklanma sürecinde kendisiyle irtibata geçti. Belki de kendisinin üç gün içinde salınmasında bu etkili olmuştur. Normalde onun gibi insanlar gözaltına alındıklarında kolay kolay bırakılmazlar.
- İkna olmuş olduğu imajını neyin karşılığında vermiş olabilir sizce? Her iki taraftan teklifler almış olabilir?
Onu da tam kestiremiyorum. Ama şöyle bir şey olmuş olabilir. Ürdün'den bu savaş alanlarına gitmek çok zordur. Siz kalkıp da 'hadi Afganistan, Pakistan'a ya da Irak'a gidiyorum' diyemezsiniz. Hemen yakalanırsınız. Ürdün istihbaratı çok güçlü. Bu niyetteki insanların yolunu keserler. Bence onun çok konuşmasına ve cihadı çok savunmasına rağmen [savaş bölgelerine] gitmemesindeki en büyük sebep buydu. Ama belki 'senin gidişini kolaylaştırırız' demişlerdir. Hatta istihbarat örgütleri senin yolunu açarız demekle de kalmamışlardır. Birçok vaatte de bulunmuştur. Para teklif etmiş olabilirler. O da gitmek için bu tekliflerini kabul etmiş gibi davranış olabilir. Konuşurduk ama bu meselelere hiç girmezdi. Teklif alıp almadığı konusundan bana hiç bahsetmedi. Ama bu olaylardan sonra insan ister istemez bunları düşünüyor.
- İki tarafa da (hem CIA hem Ürdün istihbaratına) çalışmış olabilir mi?
Bence eşim her iki istihbarat servisini kullandı. Onlar için çalışıyor olsaydı mutlaka onlara bir hedef gösterirdi. Onlar da dokuz ay içinde büyük bir hedefi vururlardı. Hiçbir hedefi vurmadılar. Bazı yerleri göstermiş olabilir. Bu verdiği bilgiler ve gösterdiği yerlerden dolayı her iki istihbarat servisinin takdirini ve güvenin kazanmıştır. Bundan dolayı üzeri aranmadan içeri girip çıkmıştır. Eymen El Zevahiri'yle ilgili bilgi vereceği noktasına gelmeden, CIA ve Ürdün istihbaratına bilgi vermiş olabilir.
- ABD ve ya Ürdün ajanı olduğunu anlar mıydınız?
- Anlardım. Beni öldürseler de eşimin Amerika ya da Ürdün istihbaratına çalışacağına inanmam. Böyle bir düşünce yapısı yoktu. Çok açık sözlüydü. Duygularını gizlemeyen biriydi. Ailemizle bağlarımız da çok iyiydi. Öyle bir şey olsaydı benden saklayamazdı. Muhakkak ki bir oyun oldu, bazı şeyleri saklayarak gitti. Hedef olarak Zevahiri gösterilmiş ama görüşüp görüşmediği konusunda hiçbir fikrim yok. Mutlaka bir plan vardı. Dağda değildi. Son zamanlarda benimle çok rahatlıkla mesajlaşıyordu. Günde iki-üç kere mail attığı oluyordu. Eyleme ilişkin bana en ufak bir mesaj göndermedi. Ve helallik dilemedi. Bana gönderdiği en son mesaj yine Türkiye'ye geliş planıyla ilgiliydi.
- Uzmanlık için Pakistan'a gitmeyi siz de inandırıcı bulmamışsınız herhalde? Giderken size ne dedi?
"Seni arayacağım, görüşeceğiz" dedi. (Burada gülüyor. Açık cevap vermek istemiyor. Biraz düşündükten sonra cerrahi bölümlerinin çok iyi olduğunu ve uzmanlık sınavlarını kazanmaya katkısı olacağını, söylediğini savunuyor.) Pakistan'a gidiyorum dedi. Zaten Pakistan'daydı. Hatta telefon görüşmelerimizde Veziristan'da olduğunu bile söylerdi. Telefon görüşmelerimizde kod olarak Pakistan'ın kodu çıkıyordu. Çok iyi hatırlıyorum bir buçuk ay önce aradığında da yine Pakistan'dan aramıştı.
- Nasıl gittiğini biliyor musunuz? Türkiye üzerinden mi gitti?
Pakistan'a Türkiye üzerinden değil, Dubai'den gitti. Eşime çok karışan biri değildim. Aşırı duygusal, 'aman gitme ben ne yaparım' gibi şeyler söylemedim. Böyle bir yapım yoktur. Her konuşmamızda; "Allah korusun bana bir şey olsa, ben olmasan sizler ne yaparsınız" şeklinde duygu sömürüsü yapmaya çalışırdı. Ben ona "Allah kerim, Rızık veren O'dur" derdim. Benim inancım budur. Bu inançla yola çıktığım için de 'nereye gidiyorsun? Neden oraya gidiyorsun' diye kaygılar taşımazdım. Sonuçta bu, inanç meselesi. İnancıma göre, zaten onun eceli gelmiş. Bunu erteleyemezsiniz. Durum böyle olunca da benim açımda sonuç değişmez. Bundan dolayı onu hiç sıkmadım ve ona karşı duygu sömürüsü yapmadım. Bazen keşke Afrika'ya gidebilsek ve oradaki muhtaç insanlara yardımcı olabilsek derdik. Pakistan'da da öyle.
- O halde, aynı düşüncelere sahiptiniz?
Evet, aynı düşünceleri taşıyorduk. Ayrıca eşimle birbirimizi çok seviyorduk. Onun yaptığı eyleme saygı duyuyorum. Kendi tercihiydi.
- Ölüm haberini ne zaman aldınız?
Basından öğrenmedim. 29 Aralık 2009 Salı günü eylem gerçekleşti. Önce siviller öldürüldü şeklinde duyuruldu. Ben 1 Ocak 2010 Cuma günü öğrendim. Pakistan'daki bir arkadaşı aracılığıyla haber aldım.
- En son ne zaman yüz yüze görüştünüz?
18 Mart 2009'da, yani gittiği gün. Bu tarihten sonra telefonla konuştuk. İnternet üzerinden daha rahat ve sıklıkla görüşürdük.
- O halde interneti iyi mi kullanıyordunuz?
Usta olmasak da iyi kullanıyorduk.
- Siz neler yapıyordunuz?
Ürdün'de yaşarken 2005 - 2006 arasında Vakit gazetesinde çalıştım. Buraya Arap medyasında çıkan haber ve makaleleri tercüme edip gönderirdim. Buradan ayrıldıktan sonra 2007'den 2009'a kadar Kur'an kursuna gittim.
- Evde nasıl vakit geçirirdi?
Bizimle otururdu. Genellikle bilgisayarı açık olurdu. Derslerine çalışmak ve kendine yeni alan açmak istiyordu. Diğer yandan ise bu cihadi fikirler kafasından gitmiyordu. Bu yüzden ders çalışma dönemleri kısa kalıyordu. Yani kitap açıyordu ama kısıtlı oluyordu. Biraz çalıştıktan sonra kitabı kapatıp tekrar cihadi forumlara yöneliyordu ve kopamıyordu.
- Bu süre içerisinde arada sırada da olsa evinize gelen giden olmuyor muydu? Doktor arkadaşlar mesela...
Evlendiğimizden beri bu anlamda eşimin huyu ve fikri hiç değişmedi. Evimize hiç kimseyi getirmezdi. Üniversite arkadaşlarıyla biraraya gelmez, doktor arkadaşlarıyla bizim evde görüşmez ve onlarla telefonla dahi konuşmazdı. Sosyal bir insan değildi. Ama ailesiyle, çocuklarıyla ve kardeşleriyle çok konuşurdu.
- Siyasal bir görüşü var mıydı?
Savaşı savunuyordu. Tartışırken karşısındakini ikna etmeye çalışırdı. Ürdün siyasetiyle ilgilenmezdi. Bu tip insanların geneli aynıdır. Eğer cihadı savunuyorsa, mevcut rejimlerden rahatsızdır. Şia değil, Sunniydi. Bin Ladin ve Taliban'a sempatiyle bakardı. Onların önemli bir mücadele verdiğini savunurdu.
- Bildiğim kadarıyla sonradan örtündünüz değil mi?
Doğru, daha önceleri örtünmüyordum. Evlenmeden kısa bir süre önce örtündüm. Okuldan mezun olup stajımı Hürriyet gazetesinde yaptıktan sonra 2000 yılının Eylül ya da Ekim ayında örtündüm.
- Ne veya kim sizi etkiledi de örtündünüz?
İsmini ve şirketinin adını açıklamak istemediğim bir ağabeyim vardı. O örtünmem gerektiği noktasında telkinlerde bulunuyordu. Ondan etkilendiğimi söyleyebilirdim. Dini bir eğilimim söz konusuydu. O zaman çevremde örtülü insan da yoktu. Önce namaza başladım sonra kapandım. Sonrasında benim ailemde de İslam'a bir yöneliş oldu. Hayatımızda bu değişiklikler oldu.
- Kocanızın intihar eylemi yaptığını öğrendiğinizde neler hissetiniz?
Telefonla öğrendim. Tabii ki doğal olarak bir şok geçirdim. Eşim Pakistan'da bulunduğu süre zarfında özellikle son aylarda görüştüğümüzde sürekli Türkiye'ye gelmek istediğinden bahsediyordu. Hatta bana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan bahsetti. Nasıl olabileceği konusunda bir araştırma yapmamı ve kendisini bilgilendirmemi; gerekiyorsa gerekli işlemleri yapmamı söyledi. Vatandaş olabilmesi için birlikte aynı evde oturmamız gerektiğini, teftiş için bunun şart olduğunu söyledim. İşlemleri daha önce başlatmak istiyordum ama zor olduğunu ve kendisinin burada bulunmaması halinde olamayacağını söyledim. O da "Tamam" dedi. Gelince halledeceğimiz konusunda karşılıklı anlaştık. Olay orada kapandı ama sürekli olarak "Bir iki ay bekle, sabret geleceğim" diyordu. Hatta çocuklar da "Babam geldi" diye uçaklara bakıyorlardı, öylece bekliyorduk.
- Eğitimli, birkaç dil bilen ve hayat standardı yüksek bir insanı böyle bir eyleme iten nedenler neler olabilir?
İslam coğrafyalarında, özellikle de Ortadoğu'da yaşananlar onu etkiledi. Bir Arap olarak bunları takip etmek, olanı biten izlemek ve yazmak onu cihadi düşüncenin savunucusu yaptı. Dediğim gibi Arap ülkelerinde durum Türkiye'den çok farklı. Bir grupta bir eylem çağırısı veya bir açıklama geldiğinde El-Cezire sabahtan akşama kadar aynı açıklamayı veriyor. Cihadi forumlar bu tür açıklama, davetler ve yorumlarla dolu. Usame bin Ladin bir televizyonda göründüğünde sokaklarda coşku havası esiyor. Gençler, yaşlılar, kadınlar herkes bu grupların açıklamalarına itibar gösteriyor ve eylemlerini alkışlıyorlar.
- Anladığım kadarıyla çok da şaşırmamışsınız.
Şahadet eylemi yapacağını sanmıyordum. Şaşkınlığım bundandır. Ama şimdi şaşkın değilim. Yapmıştır. Çünkü fikirleri belliydi. Cihatçı bir anlayışın savunucusuydu.
- Bu arada siz onu çalışıyor biliyorsunuz. Size para gönderir miydi?
Eşim bana fazla para gönderemedi. Gitmeden biraz para bırakmıştı. Onu kullandım. Ben de çalıştığım için buradan kazandığımla geçindik ve ihtiyaç duymadık. Çocukların fotoğraflarını isterdi. İki kez çocukların fotoğraflarını kendisine gönderdim. Bir şey belli etmedi.
- Hakkında en net bildiğiniz neydi?
Kesinlikle bir ABD düşmanıydı. Bundan hiçbir kuşkum yok. Bunu çok açık ifade ediyordu. Bence de her Müslüman Amerika'ya karşı olmalı. El Cezire'de eşimle ilgili bir yazı okudum. Arap ülkelerindeki Selefi cihadi gruplar 'bize katılmadı' demişler. Bu doğrudur. Eşim hiçbir gruba katılmamıştır. Selefi cihadi gruplarla özel bir iletişimi olmadı. Cemaatçilik, tarikatçılık, hocacılık Türkiye'de var. Ürdün'de bunlar yok. Eşimin 'Müslüman Kardeşlere' yakın olduğuna ilişkin haberler çıktı. Onlara yakın değildi. Hatta iki kere onların yemeğine gitmişti. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum: Toplantılarına katılmıştı. "İslami meseleleri tartışmaktansa onların meşhur etli-pilavlarını yemeyi tercih ettiğini" söylemişti. [Eşinin, Müslüman Kardeşler'in hiçbir şey yapmadığını düşündüğünü anlatmaya çalışıyor.]
- Cihat için hangi yerleri adres gösteriyordu?
O öyle bir insan değildi. Adres göstermezdi. Ben bu grubu seviyorum ya da ille şuraya gitmek istiyorum değildi kaygısı. Onun kaygısı inandığı yere gitmekti.
- Yine de Ocak 2009'da tutuklandığı o üç günlük gözaltı süresi kilit önemde. Hatta bir para da teklif etmiş olabilir mi istihbarat örgütleri? Siz ne biliyorsunuz?
Ben de aynı kanaatteyim. O tutuklama sonrasında Ürdün istihbaratı devreye girmiş olabilir. Para teklifi olabilir. Onların tekliflerini kabul etmiş ve öyle gitmiş de olabilir.
- Radikal gruplarla irtibatı dokuz ayla sınırlı değil herhalde. Çok uzun süre önce irtibat kurmuş olmalı ki tüm tarafları ikna etmiş olsun.
Evet doğrudur. Taliban veya El Kaide ile irtibatı önceden olabilir. Ancak irtibatın ne seviyede olduğunu, ne zaman başladığını bilmiyorum. Cihadi gruplar için yardım organizasyonlarına katılmazdı. İslami toplantılara gitmezdi. İşte değilse sürekli evde bilgisayarının başında ve o forumlardaydı.
- CIA daha önce irtibat kurmuş olamaz mı?
İrtibat kurmuş diyelim. Öyle olsa bile neticeye bakmak gerekiyor. Demek ki onları kandırmış. Şehit ise Allah şehadetini kabul etsin. Çünkü şehitlik makamını ancak Allah bilir. Bugün özellikle bu kavram çok ucuzladı. Artık herkese şehit deniliyor. Eşim inancı uğrunda bir şeyler yapmaya çalıştı. Büyük de bir eylem yaptı. Dünyanı ilgilendiren bir konu oldu bu.
- Balavi'den geri kalanları almak konusunda bir planınız var mı?
- Bu konuyla ilgili bir irtibat kuramadım. Henüz ailesiyle görüşmedim. Ürdün'deki ailesi istihbarat çemberi altında. Oradaki evimize yakın bir caminin etrafı bile sarılmış. Onları aramam kayın babama ve kayın valideme baskı nedeni olabilir. Geri kalan eşyaları, cenazesiyle ilgili arkadaşları bir şey söylemediler. Ama bir vasiyet ve bir de mektubu olduğunu, bunların da önümüzdeki günlerde bana ulaştırılacağını söylediler.
- Mektup ve vasiyetin içeriğine ilişkin size bilgi verdiler mi?
Zor anlar yaşıyorum. Çocuklarım durumu bilmiyorlar. Onlara nasıl anlatacağım dahi bilmiyorum. Dolayısıyla vasiyet ve mektubun içeriğini merak etmedim ve sormadım.
- Taliban ya da El Kaide'nin elinde video görüntüsü olabilir mi?
Evet, var. Taliban görüntü sözü verdi. Bu gelenek haline geldi. Görüntüleri ortaya çıkacaktır.
- Arapça'dan Türkçe'ye ilginç kitaplar çevirmişsiniz. Birisi "Doğu'nun Chegevurası" diğeri Saddam'ın hayat hikâyesi. İçerik olarak o düşünceleri savunuyor musunuz?
Onlardan Usama bin Ladin'i anlatan kitap incelendiğinde tarafsız makalelerin yer aldığı bir kitap olduğu görülecektir. "Doğu'nun Chegevarası" tabiri ise laik bir aydına ait. Ladin dünyaya mal olmuş biri. Türkiye'de Ladin'e sadece ABD gözüyle bakılıyor. Bir Arap gözüyle de bakılsın istedim. O yüzden kitabı tercüme ettim. Ladin'e ilişkin görüşüme gelince. Bence inandığı şeyin arkasında duran biri. Saygı duyuyorum. Ladin için de ABD'nin ajanı diyorlar. Ancak ben asla öyle olmadığına inanıyorum. Eşim de ABD ajanı değil, eğer ajan olsaydı Zavahiri'yi yakalamak için gönderilen bir insan kendisiyle birlikte sekiz insanı da yok eder miydi? Bu olay bu tezi çürütmüştür. Amerika kime terörist derse o terörist mi olacak. Benim gözümde o terörist değil. Ladin'in de eşimin de İslam için savaştığına inanıyorum.
- İBDA/C yakınlığınız var mı? Bazı makaleleriniz onların yayın organı "Aylık" isimli dergide yayımlanmış.
Yakınlığım yok. Bunları yazmamdaki tek sebep kendi görüşlerimi kitlelere ulaştırmak. Türktime isimli internet sitesinde de yazılar yazıyorum. Ayrıca Le Monde Diplomatique gazetesinde editörlük yapıyorum.
- İntihar eylemlerinin dinen "haram", yasak olduğunu savunanlar da var. Kişisel görüşünüz nedir?
- Şahedet eylemlerini doğruluğunu ya da yanlışlığını biz de çok tartışırdık. Bu konuda yaptığımız araştırmalarda şu sonuçlara vardık: Eğer yaptığınız eylem düşmana büyük bir korku salacaksa bunu yapabilirsiniz. Bunun caiz olduğunu savunan alimler var.
- Yaşananlar Türkiye'yi de ilgilendirdiği için soruyorum. Türkiye'ye bakışı nasıldı?
Türkiye'de muhafazakardı. Kesinlikle radikal bir yapısı yoktu. Dediğim gibi sonra değişti. 2004 ile 2009 tarihleri arasında radikalliği belirginleşti. Türkiye'deki genel duruma üzülüyordu. İnsanların inançtan uzaklaşmış halinden tabi ki hoşnut ve memnun değildi. Sürekli "Aslında Türk insanında büyük bir cevher var. Türkiye'deki insanlara İslami bir davet olsa eminim ki çok kişi Allah'ın emirlerini yerine getirmek ve yaymak için koşardı" derdi. Türkiye'deki anlayışa göre benim eşim bir radikal İslamcı'dır.
TAK-VA forum
Afganistan'da CIA merkezini vuran Balavi'nin eşiyle görüştük.
Afganistan'ın Host vilayetinde 7 CIA ajanının öldüğü eylemi gerçekleştiren Halil Ebu Mulal el Balavi'nin Türk eşi Defne Bayrak'la Newsweek Türkiye'den Adem Demir konuştu.
- Newsweek Türkiye: Balavi'yle nasıl tanıştınız? Görücü usulü mü flört mü?
Defne Bayrak: Buna ilişkin bilgi vermek istemiyorum. Bu işin magazin tarafı. (Bayrak'a yakın bir kaynak chat'te tanıştıklarını açıkladı). Eşim İstanbul'da okuyordu. Ben de bu kentte yaşıyordum. Bir şekilde tanıştık. Sonradan birbirimizin görüşlerini, aile yapısını, arkadaşlığa bakış tarzını öğrendik, değerlendirdik ve uygun bulduk. Sonrasında da evlenmeye karar verdik. 2002'nin başında Ürdün'e gittim. Eşimin ailesiyle tanıştım. İki ay kadar Ürdün'de eşimin ailesinin yanında kaldım. Eşim, 2002'de (Ekim ayında mezun olmuş) okulu bitirdi. Akabinde beraber Ürdün'e döndük. Ürdün'de yaşıyorduk. Eşim orada çeşitli hastanelerde çalıştı. Uzmanlık için birkaç yere girdi ama daha sonra buraları beğenmedi ve vazgeçti. Çeşitli planları vardı. Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip burada uzmanlık alanında eğitim görmek istiyordu. 2003 yılında ilk kızımız oldu. 2004'de ikinci kızımız oldu.
- Balavi ile öğrenciyken mi evlendiniz?
Evet. O İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisiyken evlendik. Kendisi, Türkiye'de 7 sene kaldı. Üniversiteden önce bir sene Türkçe dil eğitimi gördü. Altı yıl tıp okudu. Türkçesi, İngilizcesi ve Arapçası mükemmeldi. Okulda çok başarılıydı. Üniversitedeki sınavlarda hep birinci, ikinci oluyordu. Çok zekiydi. Zekâsıyla dikkat çekerdi. Hatta Ürdün'de teyzelerinden biri hastalanmıştı. Birçok hastaneye götürdüler ve doktorlar hiçbir teşhis koyamamıştı. Ama eşim teyzesinin kanser olduğunu söyledi. Daha sonra tahlilde kanser olduğu belli oldu.
- Türkiye'de hiç çalıştı mı?
Okulu bitirir bitirmez gitti. Ben de Eylül de gittim. 2002'den Ekim 2009'a kadar Ürdün'de yaşadık
- O arada Türkiye'ye hiç gelip gitmediniz mi?
Ara sıra yaz tatillerinde Türkiye'ye gelip gidiyordum. Fakat eşim gelip gitmiyordu. Başkent Amman'da oturuyorduk. Basında çıkan Zerkavi'nin doğduğu kentte doğduğu [bilgisi] doğru değil. Kendisi aslen Filistinli ama Kuveyt doğumlu.1991 yılındaki Kuveyt Savaşı'ndan (Birinci Körfez Savaşı) sonra ailesiyle birlikte Ürdün'e taşınmışlar.
- Arap olması nedeniyle Eymen El Zevahiri'yle daha kolay kontak kurabileceği düşünülerek istihbarat örgütlerinin kendisiyle bağlantıya geçtiği söyleniyor. Bu iddialara ne diyorsunuz?
Bu konuda doğrudan bilgim yok. Eşim bana Pakistan'a okumaya gidiyorum diyerek gitti. Daha sonraki telefon görüşmelerimizde okul işinin olmadığın ve burada bir süre kalıp çalışacağını söyledi. Hata ilk başlarda "Belki burada kalırım sonra sizde gelirsiniz" dedi. O niyetle işe başladı. Birkaç ay sonra tekrar bana telefonda işlerin yolunda gitmediğini, Pakistan'da eğitim göremeyeceğini ifade etti. O tarihteki görüşmemizde şansını Türkiye'de denemek isteğini söyledi. O dönemeyince, bana Türkiye'ye gidin ve çocukları oradaki okullarda okutun, deyince ben de çocuklarımı alarak İstanbul'a geldim.
- Ürdün'de yaşarken onun çalışması, sizlerin geçinmesi konusunda herhangi bir sıkıntı var mıydı?
Maddi olarak hiçbir zorluğumuz yoktu. Zaten genel olarak Ürdün'deki ekonomik koşullar Türkiye'dekinden daha iyi. Aldığı maaş Türkiye'de bir doktorun aldığı maaştan az bile olsa çok daha rahat yaşanabilir. Türkiye'den çok daha ucuz. Zaten bizler kayın babamın evinde oturuyorduk. Kira sıkıntımız yoktu. Maddi durumumuz gayet iyiydi.
- Özel hastanelerde mi yoksa devlete bağlı hastanelerde mi çalışıyordu?
En son Birleşmiş Milletlere bağlı bir poliklinikte çalışıyordu. Ondan önce özel hastanelerde çalıştı. Uzmanlık için İslami bir hastanede çalıştı. Ürdün Üniversitesi'ne bağlı bir hastanede de çalıştı. Çalıştığı ve BM'ye bağlı klinik, Amman ile Zarka arasında yer alıyordu. Hastaneni garip bir ismi vardı. Şu anda hatırlamıyorum.
- Nelere ilgi duyardı?
İnternetteki cihadi forumlara çok giriyordu. İlgisi oldukça fazlaydı. Zaten Türkiye ile Ürdün çok farklı. Oradaki insanların cihada ilgisi buraya göre [İstanbul] çok fazla. Herkesin evinde ve iş yerindeki bilgisayarlarda cihadı öven, teşvik eden yazılar, görüntüler kolayca bulunabiliniyor. Araplar rahatlıkla konuşuyor, internetteki görüntüleri konuşmaktan da çekinmiyorlar. Eşim de onlar gibi bir insandı. Cihadi meseleleri çok konuşur ve yazardı. Ancak onca konuşmasına ve yazmasına rağmen "bir şey yapmamakla" da kendi ailesi tarafından da eleştirilirdi.
- Cihadi anlayışı savunan hangi gruba bağlıydı. Düşünceleri hangi fraksiyonla benzerlik arz ediyordu?
Şu ya da bu gruba yakındı diyemeyeceğim. Genel olarak cihadi bir fikir yapısına sahipti. Ancak El Kaideci'ydi ya da Selefi'ydi diyemem. Zaten olayı Taliban üstlendi. Onun öyle bir gruba dahil olma çabası yoktu.
- İntihar eylemlerini gerçekleştirmek başlı başına bir düşünceyi ve farklı inanç sistemini gerektiriyor. Her Müslüman bu tür eylemlere onay vermediği gibi yapmıyor da...
Açıkçası eşim çok yazardı ve yazılar ağırdı. Yazdıklarında çok edebi bir dil kullanırdı. O yüzden de ben yazdıklarını fazla okumazdım. Çünkü vakit isterdi. Dediğim gibi. Kur'an-ı kerimdeki cihat ayetlerini okur, takip ederdi. Onları kendisine örnek alırdı ve onlardan yola çıkarak hareket ederdi. Taberi'nin ve İbni Kesir'in tefsirini okurdu. Ayrıca tefsir ve ilmihal kitaplarını, burada Kur'an'daki cihat ayetlerinin nasıl yorumlandığını karşılaştırırdı. Alimlerin bu konuda birleştikleri ve ayrı düştükleri noktaların neler olduğunu düşünür sonra bunları yazılarında eleştirir ya da doğru olduğunu savunurdu. Bunları silahlı direnişin yapılması konusunda örnek gösterirdi.
- Nelerden şikâyet ederdi?
Eşim, en çok "neden cihada gitmiyoruz" diye yakınırdı. Buna çok odaklanırdı. Diyordu ki, "Hep yazıyoruz, okuyoruz ama hiç bir şey yapmıyoruz." İşgal altındaki İslam coğrafyasından örnekler veriyordu. Irak'ı örnek gösterirdi. Fikirlerindeki farklılığın ortaya çıktığı dönem, Irak Savaşı'nın başlaması olmuştur. Bu aşamadan sonra düşünsel bir dönüm noktası yaşadığını söyleyebilirim.
- Bu meseleleri zaman zaman konuşur ve tartışır mıydınız?
Konuşurduk tabii. Amerika'nın gerçekleştirdiği işgalden duyduğu rahatsızlığı dile getirirdi. İnsanın kendisini patlatması kolay değil. Bence bu duygu onda uzun süredir yerleşmişti.
- Cihat bölgelerine (İslam ülkelerinde savaşın devam ettiği yerler) gitmek istediğini söylüyor muydu?
Gitmek istiyordu. Bunu tabii ki söylüyordu da. Ama bir girişimde de bulunmazdı. Yani "gitmek isterim" derdi ama kimseyle irtibatı yoktu.
- Bu süre içerisinde gruplardan konuşup görüştüğü birileri var mıydı?
Ocak 2009'da Ürdün istihbaratı tarafından tutuklandı. Üç gün sorguda kaldı. Ondan önce kimseyle görüşmüyordu. İşe gider gelirdi, ara sıra bir iki saat geç gelirdi, onun dışında evden çıkmazdı.
- Gözaltında neler yaşamış olabilir?
Belki de Ürdün ve ABD istihbaratları onunla yaptıkları görüşmelerde eşimi ikna ettiklerini düşünmüş olabilirler. Detaylarını gerçekten bilmiyorum. Ama şunu da söyleyeyim; eşim kolay ikna olan bin insan değil. Zaten ikna olmamış ki o olayı yaptı.
- El Kaide mi yoksa Taliban'a mı hizmet ediyordu?
Eylemi Taliban üstlendi ama detaylarını bilmiyorum. Dokuz aylık bir süreç. Bu aşamada Ürdün ve Amerikan istihbaratı söz konusu. Şöyle bir tahmin yürütüyorum: Ürdün'de, galiba gitmeden önce bir şekilde Ürdün istihbaratı ile bu tutuklanma sürecinde kendisiyle irtibata geçti. Belki de kendisinin üç gün içinde salınmasında bu etkili olmuştur. Normalde onun gibi insanlar gözaltına alındıklarında kolay kolay bırakılmazlar.
- İkna olmuş olduğu imajını neyin karşılığında vermiş olabilir sizce? Her iki taraftan teklifler almış olabilir?
Onu da tam kestiremiyorum. Ama şöyle bir şey olmuş olabilir. Ürdün'den bu savaş alanlarına gitmek çok zordur. Siz kalkıp da 'hadi Afganistan, Pakistan'a ya da Irak'a gidiyorum' diyemezsiniz. Hemen yakalanırsınız. Ürdün istihbaratı çok güçlü. Bu niyetteki insanların yolunu keserler. Bence onun çok konuşmasına ve cihadı çok savunmasına rağmen [savaş bölgelerine] gitmemesindeki en büyük sebep buydu. Ama belki 'senin gidişini kolaylaştırırız' demişlerdir. Hatta istihbarat örgütleri senin yolunu açarız demekle de kalmamışlardır. Birçok vaatte de bulunmuştur. Para teklif etmiş olabilirler. O da gitmek için bu tekliflerini kabul etmiş gibi davranış olabilir. Konuşurduk ama bu meselelere hiç girmezdi. Teklif alıp almadığı konusundan bana hiç bahsetmedi. Ama bu olaylardan sonra insan ister istemez bunları düşünüyor.
- İki tarafa da (hem CIA hem Ürdün istihbaratına) çalışmış olabilir mi?
Bence eşim her iki istihbarat servisini kullandı. Onlar için çalışıyor olsaydı mutlaka onlara bir hedef gösterirdi. Onlar da dokuz ay içinde büyük bir hedefi vururlardı. Hiçbir hedefi vurmadılar. Bazı yerleri göstermiş olabilir. Bu verdiği bilgiler ve gösterdiği yerlerden dolayı her iki istihbarat servisinin takdirini ve güvenin kazanmıştır. Bundan dolayı üzeri aranmadan içeri girip çıkmıştır. Eymen El Zevahiri'yle ilgili bilgi vereceği noktasına gelmeden, CIA ve Ürdün istihbaratına bilgi vermiş olabilir.
- ABD ve ya Ürdün ajanı olduğunu anlar mıydınız?
- Anlardım. Beni öldürseler de eşimin Amerika ya da Ürdün istihbaratına çalışacağına inanmam. Böyle bir düşünce yapısı yoktu. Çok açık sözlüydü. Duygularını gizlemeyen biriydi. Ailemizle bağlarımız da çok iyiydi. Öyle bir şey olsaydı benden saklayamazdı. Muhakkak ki bir oyun oldu, bazı şeyleri saklayarak gitti. Hedef olarak Zevahiri gösterilmiş ama görüşüp görüşmediği konusunda hiçbir fikrim yok. Mutlaka bir plan vardı. Dağda değildi. Son zamanlarda benimle çok rahatlıkla mesajlaşıyordu. Günde iki-üç kere mail attığı oluyordu. Eyleme ilişkin bana en ufak bir mesaj göndermedi. Ve helallik dilemedi. Bana gönderdiği en son mesaj yine Türkiye'ye geliş planıyla ilgiliydi.
- Uzmanlık için Pakistan'a gitmeyi siz de inandırıcı bulmamışsınız herhalde? Giderken size ne dedi?
"Seni arayacağım, görüşeceğiz" dedi. (Burada gülüyor. Açık cevap vermek istemiyor. Biraz düşündükten sonra cerrahi bölümlerinin çok iyi olduğunu ve uzmanlık sınavlarını kazanmaya katkısı olacağını, söylediğini savunuyor.) Pakistan'a gidiyorum dedi. Zaten Pakistan'daydı. Hatta telefon görüşmelerimizde Veziristan'da olduğunu bile söylerdi. Telefon görüşmelerimizde kod olarak Pakistan'ın kodu çıkıyordu. Çok iyi hatırlıyorum bir buçuk ay önce aradığında da yine Pakistan'dan aramıştı.
- Nasıl gittiğini biliyor musunuz? Türkiye üzerinden mi gitti?
Pakistan'a Türkiye üzerinden değil, Dubai'den gitti. Eşime çok karışan biri değildim. Aşırı duygusal, 'aman gitme ben ne yaparım' gibi şeyler söylemedim. Böyle bir yapım yoktur. Her konuşmamızda; "Allah korusun bana bir şey olsa, ben olmasan sizler ne yaparsınız" şeklinde duygu sömürüsü yapmaya çalışırdı. Ben ona "Allah kerim, Rızık veren O'dur" derdim. Benim inancım budur. Bu inançla yola çıktığım için de 'nereye gidiyorsun? Neden oraya gidiyorsun' diye kaygılar taşımazdım. Sonuçta bu, inanç meselesi. İnancıma göre, zaten onun eceli gelmiş. Bunu erteleyemezsiniz. Durum böyle olunca da benim açımda sonuç değişmez. Bundan dolayı onu hiç sıkmadım ve ona karşı duygu sömürüsü yapmadım. Bazen keşke Afrika'ya gidebilsek ve oradaki muhtaç insanlara yardımcı olabilsek derdik. Pakistan'da da öyle.
- O halde, aynı düşüncelere sahiptiniz?
Evet, aynı düşünceleri taşıyorduk. Ayrıca eşimle birbirimizi çok seviyorduk. Onun yaptığı eyleme saygı duyuyorum. Kendi tercihiydi.
- Ölüm haberini ne zaman aldınız?
Basından öğrenmedim. 29 Aralık 2009 Salı günü eylem gerçekleşti. Önce siviller öldürüldü şeklinde duyuruldu. Ben 1 Ocak 2010 Cuma günü öğrendim. Pakistan'daki bir arkadaşı aracılığıyla haber aldım.
- En son ne zaman yüz yüze görüştünüz?
18 Mart 2009'da, yani gittiği gün. Bu tarihten sonra telefonla konuştuk. İnternet üzerinden daha rahat ve sıklıkla görüşürdük.
- O halde interneti iyi mi kullanıyordunuz?
Usta olmasak da iyi kullanıyorduk.
- Siz neler yapıyordunuz?
Ürdün'de yaşarken 2005 - 2006 arasında Vakit gazetesinde çalıştım. Buraya Arap medyasında çıkan haber ve makaleleri tercüme edip gönderirdim. Buradan ayrıldıktan sonra 2007'den 2009'a kadar Kur'an kursuna gittim.
- Evde nasıl vakit geçirirdi?
Bizimle otururdu. Genellikle bilgisayarı açık olurdu. Derslerine çalışmak ve kendine yeni alan açmak istiyordu. Diğer yandan ise bu cihadi fikirler kafasından gitmiyordu. Bu yüzden ders çalışma dönemleri kısa kalıyordu. Yani kitap açıyordu ama kısıtlı oluyordu. Biraz çalıştıktan sonra kitabı kapatıp tekrar cihadi forumlara yöneliyordu ve kopamıyordu.
- Bu süre içerisinde arada sırada da olsa evinize gelen giden olmuyor muydu? Doktor arkadaşlar mesela...
Evlendiğimizden beri bu anlamda eşimin huyu ve fikri hiç değişmedi. Evimize hiç kimseyi getirmezdi. Üniversite arkadaşlarıyla biraraya gelmez, doktor arkadaşlarıyla bizim evde görüşmez ve onlarla telefonla dahi konuşmazdı. Sosyal bir insan değildi. Ama ailesiyle, çocuklarıyla ve kardeşleriyle çok konuşurdu.
- Siyasal bir görüşü var mıydı?
Savaşı savunuyordu. Tartışırken karşısındakini ikna etmeye çalışırdı. Ürdün siyasetiyle ilgilenmezdi. Bu tip insanların geneli aynıdır. Eğer cihadı savunuyorsa, mevcut rejimlerden rahatsızdır. Şia değil, Sunniydi. Bin Ladin ve Taliban'a sempatiyle bakardı. Onların önemli bir mücadele verdiğini savunurdu.
- Bildiğim kadarıyla sonradan örtündünüz değil mi?
Doğru, daha önceleri örtünmüyordum. Evlenmeden kısa bir süre önce örtündüm. Okuldan mezun olup stajımı Hürriyet gazetesinde yaptıktan sonra 2000 yılının Eylül ya da Ekim ayında örtündüm.
- Ne veya kim sizi etkiledi de örtündünüz?
İsmini ve şirketinin adını açıklamak istemediğim bir ağabeyim vardı. O örtünmem gerektiği noktasında telkinlerde bulunuyordu. Ondan etkilendiğimi söyleyebilirdim. Dini bir eğilimim söz konusuydu. O zaman çevremde örtülü insan da yoktu. Önce namaza başladım sonra kapandım. Sonrasında benim ailemde de İslam'a bir yöneliş oldu. Hayatımızda bu değişiklikler oldu.
- Kocanızın intihar eylemi yaptığını öğrendiğinizde neler hissetiniz?
Telefonla öğrendim. Tabii ki doğal olarak bir şok geçirdim. Eşim Pakistan'da bulunduğu süre zarfında özellikle son aylarda görüştüğümüzde sürekli Türkiye'ye gelmek istediğinden bahsediyordu. Hatta bana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan bahsetti. Nasıl olabileceği konusunda bir araştırma yapmamı ve kendisini bilgilendirmemi; gerekiyorsa gerekli işlemleri yapmamı söyledi. Vatandaş olabilmesi için birlikte aynı evde oturmamız gerektiğini, teftiş için bunun şart olduğunu söyledim. İşlemleri daha önce başlatmak istiyordum ama zor olduğunu ve kendisinin burada bulunmaması halinde olamayacağını söyledim. O da "Tamam" dedi. Gelince halledeceğimiz konusunda karşılıklı anlaştık. Olay orada kapandı ama sürekli olarak "Bir iki ay bekle, sabret geleceğim" diyordu. Hatta çocuklar da "Babam geldi" diye uçaklara bakıyorlardı, öylece bekliyorduk.
- Eğitimli, birkaç dil bilen ve hayat standardı yüksek bir insanı böyle bir eyleme iten nedenler neler olabilir?
İslam coğrafyalarında, özellikle de Ortadoğu'da yaşananlar onu etkiledi. Bir Arap olarak bunları takip etmek, olanı biten izlemek ve yazmak onu cihadi düşüncenin savunucusu yaptı. Dediğim gibi Arap ülkelerinde durum Türkiye'den çok farklı. Bir grupta bir eylem çağırısı veya bir açıklama geldiğinde El-Cezire sabahtan akşama kadar aynı açıklamayı veriyor. Cihadi forumlar bu tür açıklama, davetler ve yorumlarla dolu. Usame bin Ladin bir televizyonda göründüğünde sokaklarda coşku havası esiyor. Gençler, yaşlılar, kadınlar herkes bu grupların açıklamalarına itibar gösteriyor ve eylemlerini alkışlıyorlar.
- Anladığım kadarıyla çok da şaşırmamışsınız.
Şahadet eylemi yapacağını sanmıyordum. Şaşkınlığım bundandır. Ama şimdi şaşkın değilim. Yapmıştır. Çünkü fikirleri belliydi. Cihatçı bir anlayışın savunucusuydu.
- Bu arada siz onu çalışıyor biliyorsunuz. Size para gönderir miydi?
Eşim bana fazla para gönderemedi. Gitmeden biraz para bırakmıştı. Onu kullandım. Ben de çalıştığım için buradan kazandığımla geçindik ve ihtiyaç duymadık. Çocukların fotoğraflarını isterdi. İki kez çocukların fotoğraflarını kendisine gönderdim. Bir şey belli etmedi.
- Hakkında en net bildiğiniz neydi?
Kesinlikle bir ABD düşmanıydı. Bundan hiçbir kuşkum yok. Bunu çok açık ifade ediyordu. Bence de her Müslüman Amerika'ya karşı olmalı. El Cezire'de eşimle ilgili bir yazı okudum. Arap ülkelerindeki Selefi cihadi gruplar 'bize katılmadı' demişler. Bu doğrudur. Eşim hiçbir gruba katılmamıştır. Selefi cihadi gruplarla özel bir iletişimi olmadı. Cemaatçilik, tarikatçılık, hocacılık Türkiye'de var. Ürdün'de bunlar yok. Eşimin 'Müslüman Kardeşlere' yakın olduğuna ilişkin haberler çıktı. Onlara yakın değildi. Hatta iki kere onların yemeğine gitmişti. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum: Toplantılarına katılmıştı. "İslami meseleleri tartışmaktansa onların meşhur etli-pilavlarını yemeyi tercih ettiğini" söylemişti. [Eşinin, Müslüman Kardeşler'in hiçbir şey yapmadığını düşündüğünü anlatmaya çalışıyor.]
- Cihat için hangi yerleri adres gösteriyordu?
O öyle bir insan değildi. Adres göstermezdi. Ben bu grubu seviyorum ya da ille şuraya gitmek istiyorum değildi kaygısı. Onun kaygısı inandığı yere gitmekti.
- Yine de Ocak 2009'da tutuklandığı o üç günlük gözaltı süresi kilit önemde. Hatta bir para da teklif etmiş olabilir mi istihbarat örgütleri? Siz ne biliyorsunuz?
Ben de aynı kanaatteyim. O tutuklama sonrasında Ürdün istihbaratı devreye girmiş olabilir. Para teklifi olabilir. Onların tekliflerini kabul etmiş ve öyle gitmiş de olabilir.
- Radikal gruplarla irtibatı dokuz ayla sınırlı değil herhalde. Çok uzun süre önce irtibat kurmuş olmalı ki tüm tarafları ikna etmiş olsun.
Evet doğrudur. Taliban veya El Kaide ile irtibatı önceden olabilir. Ancak irtibatın ne seviyede olduğunu, ne zaman başladığını bilmiyorum. Cihadi gruplar için yardım organizasyonlarına katılmazdı. İslami toplantılara gitmezdi. İşte değilse sürekli evde bilgisayarının başında ve o forumlardaydı.
- CIA daha önce irtibat kurmuş olamaz mı?
İrtibat kurmuş diyelim. Öyle olsa bile neticeye bakmak gerekiyor. Demek ki onları kandırmış. Şehit ise Allah şehadetini kabul etsin. Çünkü şehitlik makamını ancak Allah bilir. Bugün özellikle bu kavram çok ucuzladı. Artık herkese şehit deniliyor. Eşim inancı uğrunda bir şeyler yapmaya çalıştı. Büyük de bir eylem yaptı. Dünyanı ilgilendiren bir konu oldu bu.
- Balavi'den geri kalanları almak konusunda bir planınız var mı?
- Bu konuyla ilgili bir irtibat kuramadım. Henüz ailesiyle görüşmedim. Ürdün'deki ailesi istihbarat çemberi altında. Oradaki evimize yakın bir caminin etrafı bile sarılmış. Onları aramam kayın babama ve kayın valideme baskı nedeni olabilir. Geri kalan eşyaları, cenazesiyle ilgili arkadaşları bir şey söylemediler. Ama bir vasiyet ve bir de mektubu olduğunu, bunların da önümüzdeki günlerde bana ulaştırılacağını söylediler.
- Mektup ve vasiyetin içeriğine ilişkin size bilgi verdiler mi?
Zor anlar yaşıyorum. Çocuklarım durumu bilmiyorlar. Onlara nasıl anlatacağım dahi bilmiyorum. Dolayısıyla vasiyet ve mektubun içeriğini merak etmedim ve sormadım.
- Taliban ya da El Kaide'nin elinde video görüntüsü olabilir mi?
Evet, var. Taliban görüntü sözü verdi. Bu gelenek haline geldi. Görüntüleri ortaya çıkacaktır.
- Arapça'dan Türkçe'ye ilginç kitaplar çevirmişsiniz. Birisi "Doğu'nun Chegevurası" diğeri Saddam'ın hayat hikâyesi. İçerik olarak o düşünceleri savunuyor musunuz?
Onlardan Usama bin Ladin'i anlatan kitap incelendiğinde tarafsız makalelerin yer aldığı bir kitap olduğu görülecektir. "Doğu'nun Chegevarası" tabiri ise laik bir aydına ait. Ladin dünyaya mal olmuş biri. Türkiye'de Ladin'e sadece ABD gözüyle bakılıyor. Bir Arap gözüyle de bakılsın istedim. O yüzden kitabı tercüme ettim. Ladin'e ilişkin görüşüme gelince. Bence inandığı şeyin arkasında duran biri. Saygı duyuyorum. Ladin için de ABD'nin ajanı diyorlar. Ancak ben asla öyle olmadığına inanıyorum. Eşim de ABD ajanı değil, eğer ajan olsaydı Zavahiri'yi yakalamak için gönderilen bir insan kendisiyle birlikte sekiz insanı da yok eder miydi? Bu olay bu tezi çürütmüştür. Amerika kime terörist derse o terörist mi olacak. Benim gözümde o terörist değil. Ladin'in de eşimin de İslam için savaştığına inanıyorum.
- İBDA/C yakınlığınız var mı? Bazı makaleleriniz onların yayın organı "Aylık" isimli dergide yayımlanmış.
Yakınlığım yok. Bunları yazmamdaki tek sebep kendi görüşlerimi kitlelere ulaştırmak. Türktime isimli internet sitesinde de yazılar yazıyorum. Ayrıca Le Monde Diplomatique gazetesinde editörlük yapıyorum.
- İntihar eylemlerinin dinen "haram", yasak olduğunu savunanlar da var. Kişisel görüşünüz nedir?
- Şahedet eylemlerini doğruluğunu ya da yanlışlığını biz de çok tartışırdık. Bu konuda yaptığımız araştırmalarda şu sonuçlara vardık: Eğer yaptığınız eylem düşmana büyük bir korku salacaksa bunu yapabilirsiniz. Bunun caiz olduğunu savunan alimler var.
- Yaşananlar Türkiye'yi de ilgilendirdiği için soruyorum. Türkiye'ye bakışı nasıldı?
Türkiye'de muhafazakardı. Kesinlikle radikal bir yapısı yoktu. Dediğim gibi sonra değişti. 2004 ile 2009 tarihleri arasında radikalliği belirginleşti. Türkiye'deki genel duruma üzülüyordu. İnsanların inançtan uzaklaşmış halinden tabi ki hoşnut ve memnun değildi. Sürekli "Aslında Türk insanında büyük bir cevher var. Türkiye'deki insanlara İslami bir davet olsa eminim ki çok kişi Allah'ın emirlerini yerine getirmek ve yaymak için koşardı" derdi. Türkiye'deki anlayışa göre benim eşim bir radikal İslamcı'dır.
TAK-VA forum