özellikle lise öğretmenleri, gözlemlerine dayanarak toplumumuzda Deizmin yaygınlaştığı kanaatine sahipler. Deizm kısaca işlevsiz bir tanrıya inanmaktır. Tanrı varsa da o, yapacağını yapmış, kâinatı yaratmış, düğmesine basıp çalışır hale getirmiş, işi bittiği için de kenara çekilmiş, istirahat ediyor, bize karışmıyor diye sanmak. Böylece de ibadet, zikir, tevekkül, rıza, korku ve ümit ve hatta dua gibi kulluk özelliklerinden uzaklaşmak.
Değerli kardeşim Prof. Dr. Cağfer Karadaş isteğim üzerine bana ‘Deizmi ve ateizmi besleyen en önemli faktör ibadetsizlik’ başlıklı, yayımlanmamış bir yazısını gönderdi. Keşke bir yerde yayımlansa. Ondan esinlenerek ben de kaç zamandır yazmak için not aldığım bu konu hakkında aklıma gelenleri yazmak istedim. Bu arada tanımayanlar için Cağfer Karadaş’ı biraz tanıtayım; Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam hocası ve aynı zamanda Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi. Gördüğüm özellikleri şunlar: Sahasını iyi biliyor, bilgisini önce kendisi sindirerek konuşup yazdığı için ne demek istediği çok açık. Gazali, vahdet-i vücut, işrak, sudur gibi zor meseleleri bile kolayca anlamak için Cağfer Karadaş Hocaya sormak lazım.
Konumuza dönelim; özellikle gençler arasında deizm yaygınlaşıyorsa bunun muhtemel sebepleri ne olabilir? Ben de aklıma gelen birkaç başlık söyleyeyim:
Din hakkında yeterli bilgiye sahip olmama
Pek çok insan bu sebeple böyle bir tanrı hayal ediyor olabilir. Elest Bezminden hatırladıklarıyla, yani fıtratı ile ve yine bu fıtrata uygun olarak yaratılan aklıyla bir tanrı fikrine sahip olabilir. Ama bu hissediş vahiy bilgisi ile desteklenmezse tanrı, tanrı olarak kalır, Allah’a ulaşmaz, yani kemale ermez. Resule ve resulün varisleri olan ulemaya bunun için ihtiyaç vardır.
Nefsine, arzularına uyma
İnsanoğlu şeytan ve nefsinin arzuları gibi iki büyük engeli aşmakla imtihan edilmektedir. Ruhi yükseliş ve düşüşün geliş gidişini onlardan yana bozduğu anda dengesini kaybeder, artık hayatını yaşamaya başlar. Böyle olunca da önce Allah’ın taleplerini duymak istemez, sonra da O’nu zaten bir talebi olmayan bir tanrı haline indirger. Bunun sonu da Cağfer Hocanın dediği gibi, ateizmdir, yani tanrıyı hepten inkâr etmektir.
İman amel ilişkisini kesme
Bilindiği gibi iman amel ilişkisi konusunda Eşarî anlayış amelin imandan bir parça olduğunu, iman arttıkça amelin de artacağını, azaldıkça azalacağını söyler. Doğrusu bendeniz de hep bu anlayışın diğerinden daha isabetli olduğunu düşünürüm. O halde farzlar başta olmak üzere amel azaldıkça ve yedeğe alındıkça imanın da gittikçe azalacağı, ya da zayıflayacağı ve önce deizme, sonra ateizme doğru evrileceği muhakkaktır. ‘Bazı insanlar Allah’a hayatın kıyıcığında ibadet ederler. Dinden umduğunu bulursa sevinir, bir zorlukla karşılaşırsa bırakır ve dünyayı da ahireti de kaybeder. Elbet bu çok açık bir kayıptır. Böyle olunca Allah’tan değil, kendine faydası da zararı da olmayacak güçlerden medet umar. Bu da çok açık bir dalalettir. Tutar, kendisine zararı yararından daha yakın olanlara yalvarır. Bu ne kötü bir mevla, ne fena bir dost değil midir?’ (Hac 11-13). Yani amelsizlik, ibadetsizlik insanı adım adım önce deizme sonra da inkâra götürür. Ahiret inancı zayıflar, silikleşir ve Yahudilikte olduğu gibi neredeyse kaybolur. Bu sebeple Allah Kuranıkerim’de çoğu yerde müminlerin ‘Allah’a ve ahirete imanlarını’ beraberce vurgular. Oysa Allah’a inanma zaten ahirete inanmayı da içerirdi.
Allah’ı anmaktan/zikirden uzaklaşma
İnsanoğlu ne olduğunu, nereden geldiğini, nereye gideceğini çabuk unutan bir varlıktır. Bu sebeple ‘insan’ın ‘nisyan’dan geldiği bile söylenir. ‘Kul Allah’ı unutursa kendini de unutur’. Unutunca Allah’tan uzaklaşır. Uzaklaşırsa şeytanın etki alanına girer. Bu sebeple Kuranıkerim’e ve namaza zikir denmiştir ‘Beni zikir için namaz kıl’ (Ta-Ha 14). Kuranıkerim’le ilgisini kesenler, namaz kılmayanlar zikri, yani hatırlamayı terk etmiş olurlar ve unuturlar. Unutanlar da hayatlarını artık akıllarıyla ya da hazlarıyla yaşarlar. Elbette zikir sadece bu ikisi değildir, hayatın her deviniminde Allah’ı ve O’nun müdahalesini hissetmek ve hatırlamak da önemli bir zikirdir. Her işine bilinçli olarak besmele ile başlamak çok önemli bir zikir kalemidir. Tefekkür, hamd, şükür gibi eylemler bilinçli yapılırsa hep zikirdirler. Kuranıkerim’de defalarca ‘Allah’ı çok çok zikredin’ buyrulur. ‘Çok zikretme’ eline bir tespih alıp beş bin kez ‘Allah’ demek değildir ve zikir de elbet bir bilgi ve bilinçle olur.
Müstağni olma
İstiğna, kendini kimseye muhtaç bilmeme demektir. ‘İnsan kendisini müstağni sandıkça azar’. Yaşanılan bolluk, zenginlik ve dünyalık insana Allah’a muhtaç olduğunu unutturur. Oysa ‘hepiniz Allah’a muhtaçsınız’. Bolluğun getirdiği dünyevileşme kulun Allah’la irtibatını koparır. Önce O’na inansa bile, sonunda sana ihtiyacım yok noktasına gelir. Ardından Allah’ı hayatından tamamen çıkarır, çıkardığını zanneder.
İşte Deizmin sebepleri için benim aklıma gelenler de bunlar.(alıntı.)
prof dr. faruk beşer.
Değerli kardeşim Prof. Dr. Cağfer Karadaş isteğim üzerine bana ‘Deizmi ve ateizmi besleyen en önemli faktör ibadetsizlik’ başlıklı, yayımlanmamış bir yazısını gönderdi. Keşke bir yerde yayımlansa. Ondan esinlenerek ben de kaç zamandır yazmak için not aldığım bu konu hakkında aklıma gelenleri yazmak istedim. Bu arada tanımayanlar için Cağfer Karadaş’ı biraz tanıtayım; Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam hocası ve aynı zamanda Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi. Gördüğüm özellikleri şunlar: Sahasını iyi biliyor, bilgisini önce kendisi sindirerek konuşup yazdığı için ne demek istediği çok açık. Gazali, vahdet-i vücut, işrak, sudur gibi zor meseleleri bile kolayca anlamak için Cağfer Karadaş Hocaya sormak lazım.
Konumuza dönelim; özellikle gençler arasında deizm yaygınlaşıyorsa bunun muhtemel sebepleri ne olabilir? Ben de aklıma gelen birkaç başlık söyleyeyim:
Din hakkında yeterli bilgiye sahip olmama
Pek çok insan bu sebeple böyle bir tanrı hayal ediyor olabilir. Elest Bezminden hatırladıklarıyla, yani fıtratı ile ve yine bu fıtrata uygun olarak yaratılan aklıyla bir tanrı fikrine sahip olabilir. Ama bu hissediş vahiy bilgisi ile desteklenmezse tanrı, tanrı olarak kalır, Allah’a ulaşmaz, yani kemale ermez. Resule ve resulün varisleri olan ulemaya bunun için ihtiyaç vardır.
Nefsine, arzularına uyma
İnsanoğlu şeytan ve nefsinin arzuları gibi iki büyük engeli aşmakla imtihan edilmektedir. Ruhi yükseliş ve düşüşün geliş gidişini onlardan yana bozduğu anda dengesini kaybeder, artık hayatını yaşamaya başlar. Böyle olunca da önce Allah’ın taleplerini duymak istemez, sonra da O’nu zaten bir talebi olmayan bir tanrı haline indirger. Bunun sonu da Cağfer Hocanın dediği gibi, ateizmdir, yani tanrıyı hepten inkâr etmektir.
İman amel ilişkisini kesme
Bilindiği gibi iman amel ilişkisi konusunda Eşarî anlayış amelin imandan bir parça olduğunu, iman arttıkça amelin de artacağını, azaldıkça azalacağını söyler. Doğrusu bendeniz de hep bu anlayışın diğerinden daha isabetli olduğunu düşünürüm. O halde farzlar başta olmak üzere amel azaldıkça ve yedeğe alındıkça imanın da gittikçe azalacağı, ya da zayıflayacağı ve önce deizme, sonra ateizme doğru evrileceği muhakkaktır. ‘Bazı insanlar Allah’a hayatın kıyıcığında ibadet ederler. Dinden umduğunu bulursa sevinir, bir zorlukla karşılaşırsa bırakır ve dünyayı da ahireti de kaybeder. Elbet bu çok açık bir kayıptır. Böyle olunca Allah’tan değil, kendine faydası da zararı da olmayacak güçlerden medet umar. Bu da çok açık bir dalalettir. Tutar, kendisine zararı yararından daha yakın olanlara yalvarır. Bu ne kötü bir mevla, ne fena bir dost değil midir?’ (Hac 11-13). Yani amelsizlik, ibadetsizlik insanı adım adım önce deizme sonra da inkâra götürür. Ahiret inancı zayıflar, silikleşir ve Yahudilikte olduğu gibi neredeyse kaybolur. Bu sebeple Allah Kuranıkerim’de çoğu yerde müminlerin ‘Allah’a ve ahirete imanlarını’ beraberce vurgular. Oysa Allah’a inanma zaten ahirete inanmayı da içerirdi.
Allah’ı anmaktan/zikirden uzaklaşma
İnsanoğlu ne olduğunu, nereden geldiğini, nereye gideceğini çabuk unutan bir varlıktır. Bu sebeple ‘insan’ın ‘nisyan’dan geldiği bile söylenir. ‘Kul Allah’ı unutursa kendini de unutur’. Unutunca Allah’tan uzaklaşır. Uzaklaşırsa şeytanın etki alanına girer. Bu sebeple Kuranıkerim’e ve namaza zikir denmiştir ‘Beni zikir için namaz kıl’ (Ta-Ha 14). Kuranıkerim’le ilgisini kesenler, namaz kılmayanlar zikri, yani hatırlamayı terk etmiş olurlar ve unuturlar. Unutanlar da hayatlarını artık akıllarıyla ya da hazlarıyla yaşarlar. Elbette zikir sadece bu ikisi değildir, hayatın her deviniminde Allah’ı ve O’nun müdahalesini hissetmek ve hatırlamak da önemli bir zikirdir. Her işine bilinçli olarak besmele ile başlamak çok önemli bir zikir kalemidir. Tefekkür, hamd, şükür gibi eylemler bilinçli yapılırsa hep zikirdirler. Kuranıkerim’de defalarca ‘Allah’ı çok çok zikredin’ buyrulur. ‘Çok zikretme’ eline bir tespih alıp beş bin kez ‘Allah’ demek değildir ve zikir de elbet bir bilgi ve bilinçle olur.
Müstağni olma
İstiğna, kendini kimseye muhtaç bilmeme demektir. ‘İnsan kendisini müstağni sandıkça azar’. Yaşanılan bolluk, zenginlik ve dünyalık insana Allah’a muhtaç olduğunu unutturur. Oysa ‘hepiniz Allah’a muhtaçsınız’. Bolluğun getirdiği dünyevileşme kulun Allah’la irtibatını koparır. Önce O’na inansa bile, sonunda sana ihtiyacım yok noktasına gelir. Ardından Allah’ı hayatından tamamen çıkarır, çıkardığını zanneder.
İşte Deizmin sebepleri için benim aklıma gelenler de bunlar.(alıntı.)
prof dr. faruk beşer.