Ü
Çevrimdışı
Demokratik Müslüman !
Bugün Türkiye müslümanları başta olmak üzere bir çok müslüman ülkelerin halkları demokrasiyi benimsemiş durumdadır. Bu hale nasıl geldik ve bizi buna mecbur eden neydi diye sormamak yaratılış amacımıza uygun değildir.
Küresel güçlerin soframıza koyduğu bu yemeği red etme lüksümüz pek olmadı. Önce müslümanları aç bırakarak bu yemeği kabul etmek zorunda bıraktılar. Halbuki bizim ne onların lütuflarına ne de hizmetlerine ihtiyacımız yoktu.
Bizi yoktan var eden Rabbimiz bizim için en uygun olan yaşam şeklini de belirlemişti aslında. İslamın gerçek manasından uzak bilgiler ile karşılaşan laikler ve dini yalnış öğrenen müslümanlar yüzünden bugün “şeriat” denince akla hep fıkhi farklılıklar yüzünden yapılan yalnış uygulamalar gelmekte. Halbuki şeriat gerçek anlamda insanın yaratılışına en uygun yaşam biçimi ve hayatını en iyi sürdürebileceği adaletin tecelli edeceği bir yönetim biçimidir aslında.
Yeryüzünde şeriat haricinde bugüne kadar denenen bütün ideolojiler bir parça İslam’dan esinlenerek yola çıksalarda hiç bir zaman düşmanı oldukları şeriat’e alternatif olamamışlardır. Bir müddet sonra ya kendiliğinden ya da halk tarafından son bulmuştur. Binlerce tecrübeye rağmen bugün hem müslümanlar hem de müslüman olmayanlar kendileri için en mükemmel yönetim biçiminden uzak duruyorlar. Aslında hem şeriatı bilmemelerinden hem de şeriat uyguluyoruz diyenlerin yanlış uygulamalarının neticesinde bugün bu hale gelmiş durumdayız.
Şeriat sadece el kesmek,recm etmek,zorla insanları baskı altına almak değildir. İnsanların kendilerini huzur içinde hissedebileceği ve mutlu olabilecekleri en uygun yaşam biçimidir. Burada suçu sadece şeriatı istemeyenlerde değil aynı zamanda yalnış tanıtanlarda da aramak lazım. Bugün insanları soğutan ve nefret ettirenler de en az karşı olanlar kadar suçludurlar.
Yapılması gereken ise demokrasi gibi insanların geçici pansuman yerine asıl tedaviye başlamasını sağlamaktır. Ayrıca insanların zihninde ki yanlış bilgileri temizlemek ve doğru bilgiye ulaşmalarını sağlamak da yine biz müslümanlara düşüyor. Eğer biz hakkı ile bu dini yaşamış ve doğru bilgi ile insanları buluşturmuş olsak bugün kimse her yeri yama dolu bir rejim ile uğraşmamış olurdu.
Daha düne kadar laiklik,cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını en ağır biçimde eleştiren müslümanlar bugün bu kavramların en yılmaz savunucusu haline gelmiş durumdalar. Böyle çok acınası bir durumla karşı karşıya olmanın üzüntüsü yüreklerimizde hissetmeliyiz. Müslümanların kavram karmaşası yaşamasından dolayı bugün bu hale geldiklerini düşünüyorum.
Yıllarca baskı altında tutulan,tutuklanan,eziyet edilen,hor görülen müslümanlar bugün geçici rahatlığa kavuşmanın vermiş olduğu rehavete kapılmış durumdalar. Davet çalışmalarına hız verilmesi gerekirken geçici dünya menfaatlerinin peşinde bir ömür heba oluyor. Bugün ümmet Devlet,vatan,asker,polis gibi kavramları doğru anlamamış olmasından dolayı bugün ya bataklığa saplanmış ya da bu kurumlara düşman olmuş durumda.
Müslümanların bu kavramları yeniden sorgulaması ve gözden geçirmesi gerekiyor. Bu ülkenin devleti,askeri ve polisi bize aittir. Hiçbir rejim veya siyasi ideolojinin tekelinde değildir. Hükümetler bu kurumlarımızı istedikleri gibi yönlendirmiş olabilir. Bu kuruma mensup kişiler evleri basan,camileri botları ile çiğneyen,mahkemelerde adaletsizce yargılamış,haksız yere cezaevlerine atılmış olsak bile hiçbir zaman bu kurumları kimseye kaptırmak niyetinde değiliz. Bu kurumlar hiç bir zaman sürekli olarak birilerinin tekelinde olmamalıdır. Sahip çıkalım derken bu kurumların içerisinde bulunalım demiyorum. Eğer Allah’ın emir va yasaklarına karşı gelinmiyor ise bu kurumlarda bulunulabilir. Aslında söylemek istediğim biz rejime düşman olabiliriz ama bize ait olan kurumlara düşman olamayız. Eğer bir adaletsizlik varsa bunun hesabının sorulması için gerekli girişimleri yaparak kurumların asli görevini yapmasını sağlamaya yardımcı olmamız gerekir.
Eğer bu dini yeryüzünde hakim kılmak ve insanlara adalet ile hükmetmek istiyorsak geçici çözümler, yanlış ideolojiler, despot rejimler ile uğraşmak yerine fıtrata en uygun yaşam biçimi olan şeriatı doğru anlayarak yaşamalıyız, hem de doğru anlatmalıyız. Yoksa her geçen gün bir değeri,bir nesli kaybetmiş oluruz. İnsanlık içine düştüğü bu durumdan kurtulmak için bizim elimizi uzatmamızı beklerken biz o eli itmeden kurtarmak için harekete geçmeliyiz. Yitip giden zamanın geri dönüşü olmaz.
Bugün Türkiye müslümanları başta olmak üzere bir çok müslüman ülkelerin halkları demokrasiyi benimsemiş durumdadır. Bu hale nasıl geldik ve bizi buna mecbur eden neydi diye sormamak yaratılış amacımıza uygun değildir.
Küresel güçlerin soframıza koyduğu bu yemeği red etme lüksümüz pek olmadı. Önce müslümanları aç bırakarak bu yemeği kabul etmek zorunda bıraktılar. Halbuki bizim ne onların lütuflarına ne de hizmetlerine ihtiyacımız yoktu.
Bizi yoktan var eden Rabbimiz bizim için en uygun olan yaşam şeklini de belirlemişti aslında. İslamın gerçek manasından uzak bilgiler ile karşılaşan laikler ve dini yalnış öğrenen müslümanlar yüzünden bugün “şeriat” denince akla hep fıkhi farklılıklar yüzünden yapılan yalnış uygulamalar gelmekte. Halbuki şeriat gerçek anlamda insanın yaratılışına en uygun yaşam biçimi ve hayatını en iyi sürdürebileceği adaletin tecelli edeceği bir yönetim biçimidir aslında.
Yeryüzünde şeriat haricinde bugüne kadar denenen bütün ideolojiler bir parça İslam’dan esinlenerek yola çıksalarda hiç bir zaman düşmanı oldukları şeriat’e alternatif olamamışlardır. Bir müddet sonra ya kendiliğinden ya da halk tarafından son bulmuştur. Binlerce tecrübeye rağmen bugün hem müslümanlar hem de müslüman olmayanlar kendileri için en mükemmel yönetim biçiminden uzak duruyorlar. Aslında hem şeriatı bilmemelerinden hem de şeriat uyguluyoruz diyenlerin yanlış uygulamalarının neticesinde bugün bu hale gelmiş durumdayız.
Şeriat sadece el kesmek,recm etmek,zorla insanları baskı altına almak değildir. İnsanların kendilerini huzur içinde hissedebileceği ve mutlu olabilecekleri en uygun yaşam biçimidir. Burada suçu sadece şeriatı istemeyenlerde değil aynı zamanda yalnış tanıtanlarda da aramak lazım. Bugün insanları soğutan ve nefret ettirenler de en az karşı olanlar kadar suçludurlar.
Yapılması gereken ise demokrasi gibi insanların geçici pansuman yerine asıl tedaviye başlamasını sağlamaktır. Ayrıca insanların zihninde ki yanlış bilgileri temizlemek ve doğru bilgiye ulaşmalarını sağlamak da yine biz müslümanlara düşüyor. Eğer biz hakkı ile bu dini yaşamış ve doğru bilgi ile insanları buluşturmuş olsak bugün kimse her yeri yama dolu bir rejim ile uğraşmamış olurdu.
Daha düne kadar laiklik,cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını en ağır biçimde eleştiren müslümanlar bugün bu kavramların en yılmaz savunucusu haline gelmiş durumdalar. Böyle çok acınası bir durumla karşı karşıya olmanın üzüntüsü yüreklerimizde hissetmeliyiz. Müslümanların kavram karmaşası yaşamasından dolayı bugün bu hale geldiklerini düşünüyorum.
Yıllarca baskı altında tutulan,tutuklanan,eziyet edilen,hor görülen müslümanlar bugün geçici rahatlığa kavuşmanın vermiş olduğu rehavete kapılmış durumdalar. Davet çalışmalarına hız verilmesi gerekirken geçici dünya menfaatlerinin peşinde bir ömür heba oluyor. Bugün ümmet Devlet,vatan,asker,polis gibi kavramları doğru anlamamış olmasından dolayı bugün ya bataklığa saplanmış ya da bu kurumlara düşman olmuş durumda.
Müslümanların bu kavramları yeniden sorgulaması ve gözden geçirmesi gerekiyor. Bu ülkenin devleti,askeri ve polisi bize aittir. Hiçbir rejim veya siyasi ideolojinin tekelinde değildir. Hükümetler bu kurumlarımızı istedikleri gibi yönlendirmiş olabilir. Bu kuruma mensup kişiler evleri basan,camileri botları ile çiğneyen,mahkemelerde adaletsizce yargılamış,haksız yere cezaevlerine atılmış olsak bile hiçbir zaman bu kurumları kimseye kaptırmak niyetinde değiliz. Bu kurumlar hiç bir zaman sürekli olarak birilerinin tekelinde olmamalıdır. Sahip çıkalım derken bu kurumların içerisinde bulunalım demiyorum. Eğer Allah’ın emir va yasaklarına karşı gelinmiyor ise bu kurumlarda bulunulabilir. Aslında söylemek istediğim biz rejime düşman olabiliriz ama bize ait olan kurumlara düşman olamayız. Eğer bir adaletsizlik varsa bunun hesabının sorulması için gerekli girişimleri yaparak kurumların asli görevini yapmasını sağlamaya yardımcı olmamız gerekir.
Eğer bu dini yeryüzünde hakim kılmak ve insanlara adalet ile hükmetmek istiyorsak geçici çözümler, yanlış ideolojiler, despot rejimler ile uğraşmak yerine fıtrata en uygun yaşam biçimi olan şeriatı doğru anlayarak yaşamalıyız, hem de doğru anlatmalıyız. Yoksa her geçen gün bir değeri,bir nesli kaybetmiş oluruz. İnsanlık içine düştüğü bu durumdan kurtulmak için bizim elimizi uzatmamızı beklerken biz o eli itmeden kurtarmak için harekete geçmeliyiz. Yitip giden zamanın geri dönüşü olmaz.