Dinin Asıllarında Ehl-i Sunnetin Usûlu
İbn Ebî Hâtim er-Râzî (h.327) dedi ki ; "Babam (Ebû Hâtim er-Râzî) ve Ebû Zur'a er-Râzî'ye, Ehl-i Sünnet'in ve bütün beldelerde yetiştikleri âlimlerin, dînin asılları hakkındaki mezheblerini ve bu konuda kendi îtikâd ettikleri şeyin ne olduğunu sordum."Dediler ki ; "Hicaz'ı, Irak'ı, Mısır'ı, Şam'ı ve Yemen'iyle bütün beldelerdeki âlimlere yetiştik. Onların mezhebleri şöyle idi :
Îmân söz ve ameldir. Artar ve eksilir.
Kur'ân Allâh'ın kelâmıdır, indirilmiştir. Hiçbir yönüyle mahlûk değildir.
Kaderin hayrı ve şerri Allah'tandır.
Nebî'sinden sonra bu ummetin en hayırlısı Ebû Bekir es-Sıddîk, sonra Ömer b. Hattâb, sonra
Osmân b. Affân, sonra Ali b. Ebî Tâlib'tir. Râşid ve hidâyete erdirilmiş halîfeler de işte
bunlardır.
Rasûlullâh ﷺ'in isimlerini zikredip cennette olduklarına şâhidlik ettiği on kişi, O'nun şâhidlik
ettiği üzere (cennetlik)'dir. Onun sözü sâdece haktır.
Muhammed ﷺ'in ashâbının tümüne rahmet okunur ve aralarında geçen tatsızlıklar
hakkında dil tutulur, konuşulmaz.
Allâh Teâlâ, Kitâb'ında ve Rasûl'unun diliyle kendisini vasfettiği gibi, keyfiyyeti bilinmeksizin
Arş'ının üzerindedir, yarattıklarından ayrıdır.
Her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. "Hiç bir şey O'nun benzeri değildir. O işiten ve görendir."
(Şûrâ-11)
Allâh Tebâreke ve Teâlâ âhirette görülecektir. Cennet ehli O'nu gözleriyle görecekler ve O
nasıl ve ne şekilde dilerse konuşmasını işiteceklerdir.
Cennet ve Cehennem haktır. Yaratılmışlardır ve ebediyyen yok olmayacaklardır.
Cennet, dostlarının mukâfâtı, ateş -Allâh'ın rahmet ettikleri mustesnâ- günahkarların cezâsıdır.
Sırât köprüsü haktır.
Kulların iyi ve kötü amellerinin tartılacağı iki kefeli terâzi haktır.
Nebî'miz ﷺ'e ikrâm edilecek Havz haktır.
Şefaat haktır.
Tevhîd ehlinden birtakım insanların şefaatle cehennemden çıkacakları haktır.
Kabir azâbı haktır.
Munker ve Nekîr (melekleri) haktır.
Kirâmen Kâtibîn (melekleri) haktır.
Ölümden sonraki diriliş haktır.
Büyük günah sâhibleri Allâh'ın meşîeti altındadır. (Dilerse afveder,dilerse azâb eder.)
Kıble ehlini günahları sebebiyle tekfîr etmeyiz. Gizli hallerini Allâh'a havâle ederiz.
Cihâd ve hac farîzalarını her zamanda müslümanların yöneticileriyle birlikte yerine getiririz.
Yöneticilere başkaldırmayı ve fitnede savaşmayı doğru görmeyiz.
Allâh'ın işlerimizin başına idâreci olarak geçirdiği kimseleri dinler ve itaat ederiz. İtaatten elimizi çekmeyiz.
Sünnet ve Cemaat'e tâbî olur, şuzûz ve aykırılıktan, ihtilâf ve ayrılıktan uzak dururuz.
Müslümanların yöneticileriyle berâber cihâd etmek, Allâh'ın Nebî'si ﷺ'i gönderdiği
zamandan kıyâmete kadar bâkî olarak kalacaktır. Hiçbir şey onu ibtâl etmez.
Hac da böyledir.
Sâime/otlayan hayvanların zekatları da müslümanların emir sâhibi yöneticilerine verilir.
İnsanlar dünyâ hükümlerinde ve mîraslarında mûmindirler. Onların Allâh indinde ne
olduklarını ise bilemeyiz.
Hakkıyla mûmin olduğunu söyleyen bid'atçıdır. Allâh indinde mûmin olduğunu söyleyen yalancılardandır.
Allâh'a gerçekten îmân ettiğini söyleyen isâbet etmiştir.
Murcie sapkın bir bid'at tâifesidir.
Kaderiyye sapkın bir bid'at tâifesidir. Bunlardan, Allâh'ın olacak olayları olmadan bildiğini inkâr eden kâfirdir.
Cehmîler kâfirdir.
Râfizîler İslâm'ı reddetmiştir.
Kur'ân'ın yaratılmış olduğunu iddiâ eden, dinden çıkaran küfür ile Yüce Allâh'a kâfir olmuştur.
Bu kimsenin kâfirliğinde şubhe eden de -eğer anlayan ve câhil olmayan kimselerden ise- kâfirdir.
Allâh'ın kelâmı hakkında şek eden ve şubhe ile tevakkuf ederek "bilmiyorum mahluk mudur
yoksa mahluk değil midir" diyen cehmîdir.
Câhilliğinden dolayı tevakkuf (durana) edene öğretilir, bid'atçilikle vasfedilir. Tekfîr edilmez.
Kur'ân'ı lafz/telaffuz edişim mahluktur/ (لفظي بالقرآن مخلوق) veyâ
Kur'ân benim lafzımla mahluktur/ (القرآن بلفظي مخلوق) diyen de cehmîdir.
İbn Ebî Hâtim dedi ki ; Babamı şöyle derken işittim :
Bid'at ehlinin alâmeti, eser/hadis ehline dil uzatmaktır.
Zındıkların alâmeti, Ehl-i Sunnet'i Haşeviyye diye isimlendirmeleridir. Bununla da
rivâyetleri ibtâl etmeyi murâd ederler.
Cehmiyye'nin alâmeti Ehl-i Sunnet'i Muşebbihe diye isimlendirmesidir.
Kaderiyye'nin alâmeti Ehl-i Sunnet'i Cebriyye diye isimlendirmesidir.
Murcie'nin alâmeti Ehl-i Sunnet'i muhâlife ve noksâniyye diye isimlendirmesidir.
Râfizîlerin alâmeti Ehl-i Sunnet'i Nâsıbe diye isimlendirmeleridir.
Oysa Ehl-i Sünnet'e tek bir isimden başkası izâfe edilemez. Şu isimlerin hepsinin onda
toplanması imkansızdır. İbn Ebî Hâtim dedi ki ;
Babamın ve Ebû Zur'a'nın bid'at ve dalâlet ehlini hecretmeyi emrettiklerini ve bu konuda
oldukça sert ve şiddetli davrandıklarını işittim.
Rivâyetler dışında rey ile kitâb yazılmasını kötü görürlerdi.
Kelâm ehli ile oturup kalkmaktan ve kelamcıların kitablarına bakmaktan nehyederler, kelamcı
asla felâh bulmaz derlerdi."
İbn Ebî Hâtim dedi ki ; "Ben de bu akideyi benimsiyorum"
(Lâlekâî, Şerh'u Usûl'i İ'tikâd'i Ehli's Sünnet'i ve'l Cemâa, C. 1, Sf: 197-201)