Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Domuz Gribinin Altında Da Siyonizm Mi Var

H Çevrimdışı

haqtan

Üye
İslam-TR Üyesi
Öncelikle geç kalınmış bir yazı olduğunu itiraf ederek sözlerime başlıyorum. Kaç zamandır, şu “Domuz Gribi” konusunda bir şeyler yazayım diye düşünürdüm. Tartışmaların yoğun olduğu dönemlerde, bir ehli insaf “hipokrat yemini”ne bağlı doktor veya mesleki sivil toplum kuruluşu, televizyonlara çıkıp açık bir şekilde seslendirmiyor: “Bu bir “biyolojik virüs”tür, tıpkı daha önce “kuş gribi” vakalarında olduğu gibi, köylülerimiz bilirler, yıllardır birlikte yaşadığımız kenelerden “Kırım Kongo Kanamalı Virüsü” ürettikleri gibi, hatta okurlarımız hatırlayacaktır, 1990’lı yıllarda Türkiye’de Siyonist Teşkilatların (Rotary – Bilderberg – TEMA Vakfı) öncülüğünde, “Çocuk Felci Aşısı” yapıyoruz diye, “kısırlaştırma” operasyonu yaptıkları gibi (O dönemlerdeki çocuklarımız şimdilerdeki genç nüfusu oluşturup, etrafımızda maalesef ne kadar çocuk edinememe ile ilgili örneklerin yaygın olduğunu gözlemlemekteyiz.)…

Ben bunları düşünürken, Haberdem Genel Yayın Yönetmenimiz Sayın Ömer Mücevher Bey, Bilderberg Toplantısı’nda alınan bir karar ile ilgili mail göndererek ısrarla konu ile ilgili geniş bir araştırma yazısı yazmamı istediler. Yoğunluğumuzdan dolayı bu çalışmayı ancak siz değerli okuyucularıma yeni arz edebiliyoruz.

Ben bunları düşünürken,

Önce Ömer Bey’in gönderdiği 14 – 15 Mayıs 2009 tarihli Bilderberg Toplantısı’nda konu ile ilgili alınan kararın orijinal metni ve değerli meslektaşım Şaban Can Şenay Bey’in Türkçe tercümesine bakalım :The Bilderberg Plan for 2009: Remaking the Global Political Economy
(İngiliz gazetesi The Times’ın haberine gore; dünyanın ünlü zenginleri, gizlice toplanarak “dünya nüfusunu azaltmak” için zenginliklerini nasıl kullanabileceklerine karar verdiler ve güçlerini birleştirerek karşılarına çıkacak siyasi ve dini engelleri nasıl üstesinden gelebileceklerini tartıştılar. “They agreed that overpopulation was a priority.” (Dünya nüfusunun artışı bizim öncelikli sorunumuzdur.)

Ardından Finlandiya Sağlık eski Bakanı Dr.Rauni Kilde’nin sözleri ile ilgili medyada yer alan şu açıklama gündeme bomba gibi düştü.

“Finlandiya Sağlık eski Bakanı Dr. Rauni Kilde’den domuz gribi hakkında çok cesur açıklama. Domuz gribi aşısının bir “aldatmaca” olduğunu itiraf eden Dr. Kilde, “Bu aşı ile mümkün olduğunca dünya nüfusunun çoğu öldürülmek isteniyor” dedi.Bu düşüncenin ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger’e ait olduğunu söyleyen Dr. Kilde, 14 – 15 Mayıs 2009 tarihinde yapılan Bilderberg toplantısında bu kararın alındığını belirtti. Dr. Kilde, bir televizyona yaptığı açıklamasında, “ABD, hiçbir maddi kayıp yaşamadan hatta milyarlarca dolar kazanarak dünya nüfusunu üçte iki oranında azaltmayı hedeflemektedir” diye konuştu. Haberin detayı Haberdem.Com'da da yayınlanmıştı. Herdem HaberDem.Com;?nternet Habercili?inin Hilâli | Korkunç ?tiraf

Dünya Sağlık Örgütü’ne domuz gribinin ölümcül bir salgın olduğu yönünde beyanda bulunması için baskı yaptıklarını belirten Rauni Kilde, “Böylece aşıyı tercihli değil zorunlu yapmak istiyorlardı. Özellikle hamile kadınların ve çocukların ilk önce aşı ile zorunlu tutulması gelecek nesilleri hedeflediğini göstermektedir” açıklamasında bulundu.

Finlandiya hükümetinin sınıflandırmayı kabul etmediğini ve hastalığın derecesini normal hastalık olarak gösterdiğini ifade eden Kilde sözlerini şöyle sürdürdü; “Hiç kimse aşının bir yıl, beş yıl ya da 20 yıl sonra ne gibi etkilerinin olacağını bilmiyor: Mutlak kısırlık mı? Kanser mi? Ya da ölümcül herhangi bir hastalık mı?”

Dr. Rauni Kilde, “Amerikan yönetimi ileride bundan dolayı doğacak herhangi bir sıkıntıdan dolayı ilaç şirketlerine bir “sorumluluk yüklenmemesi” için şimdiden önlemini aldı ve onları “tüm sorumluluklardan muaf” tuttu. Bu bile işin ciddiyetini göstermeye yeter” dedi. (Bir çoğumuz öğrenci velisiyiz, okullardan gönderilen Domuz Gribi Aşısı Veli İzin kağıdında, dikkat edilirse “Aşı yapılmasını istiyorum, tüm sorumluluğu kabul ediyorum, aşı yapılmasını istemiyorum, tüm sorumluluğu kabul ediyorum.” şeklinde forum kağıdı imzalattırıldı. Ne idüğü belirsiz aşı yaptıracaksınız, sorumluluğu vatandaşa atacaksınız…

O günlerde, Sayın Başbakan ile Sağlık Bakanı arasında bir polemiğin ortaya çıkması, Sağlık eski Bakanı Osman Durmuş Bey’in açıklamaları, bir kısım hekimlerin aşıya karşı ihtiyatlı yaklaşılması gerektiği şeklindeki açıklamaları bir hayli kafaları karıştırdı. Yine o günlerde mesleki söyleşi yapmak üzere okulumuza davet ettiğimiz mezunlarımızdan Doktor ve Eczacı kardeşlerimize öğrencilerin yönelttiği soruya verilen cevap bir hayli ilginçti. Doktor kardeşimiz, doktorların aşıyı halka tavsiye ettiklerini, ancak kesinlikle kendilerine, çocuklarına, akrabalarına vurdurtmadıklarını söylemiş, hatta ilk aşılamada personelden çok az aşı vurduran çıkınca, ikinci kez biraz daha zorlama yapıldığını, aşı vurduran personelin bir kısmının bahsi geçen rahatsızlığa yakalandığını söylemişti. Eczacı kardeşimiz de bir takım astronomik rakamlardan ve kirli oyunlardan bahsederek, bu derece toplu aşı alımının sıkıntılı olduğunu, virüsün sürekli karakter değiştirdiğini, olayın bizim aktarmaya çalıştığımız yönüne vurgu yapmıştı. Birkaç gün sonra da gerçekten Domuz Gribi Virüsü’nün şekil değiştirdiğini okurlarımız hatırlayacaktır.

ABD’de küresel kriz patlamıştı, şimdilerde ne oldu bu krize, Obama, yok şu kadar hazineden mali destek sağladı, yok şu tedbiri aldı, yok bunu yaptı… ABD’nin kurulduğundan beri, silah sanayine dayalı bir ekonomik yapısı vardır. Dünya Savaşları’na ABD’nin bulaşmasını okurlarımız hatırlayacaktır. İran – Irak savaşı sekiz yıl boyunca devam etti, kim kazandı? Silah satan küresel güçler… O zamanlar İran’a karşı Saddam Hüseyin’e silah satan şirketin sahibi olan Donald Rumsfeld, 2003’te Savunma Bakanlığı makamında, kendi sattığı silahları sebep göstererek, Irak Operasyonu’nun şahinliğini yapıyordu. 11 Eylül Operasyonu’nu kendi içerisinde tezgahlayan ABD,(Amerikan muhalif kanadın yaptığı sorgulama ve araştırma ile bu durum kesin olarak delillerle ıspatlanmıştır.) bu bahane ile hem Irak’a girerek Ortadoğu’yu, hem de Afganistan Operasyonu ile Kafkasya’yı kontrol etmektedir. Eee ne de olsa bu “Domuz Gribi” de bir “biyolojik silah” değil mi? Aşı firmalarına bakarsanız bunu rahat anlayabilirsiniz, müthiş rakamlardan bahsediliyor, 400 trilyon… Ne diyordu Finlandiyalı Bakan “ABD, hiçbir maddi kayıp yaşamadan, hatta milyarlarca dolar kazanarak dünya nüfusunu üçte iki oranında azaltmayı hedeflemektedir.”

H1N1 virüsü aşısı, GlaxoSmithKline, Novartis, Sanofi Pasteur gibi ilaç firmaları tarafından üretildi. Dünyanın dört bir yanından gelen milyonlarca doz siparişe yetişebilmek için, ilaç şirketleri normalde koymadıkları bazı katkı maddelerini domuz gribi aşısına koyarak bu talebi karşılamayı tercih etti. Domuz gribi aşısı ile ilgili tartışma da işte bu katkı maddelerinden kaynaklanıyor. Normalde grip aşısının ölü virüslerden yapılması gerekirken yeterince ölü virüs stokunun bulunmaması ve çok kısa sürede çok büyük üretim yapılması zorunluluğu nedeniyle ilaç şirketleri ölü virüs oranını düşük tutarak katkı maddeleriyle aşıyı zenginleştirmeyi tercih etti. Türkiye’den 25 milyon doz aşı siparişi alan Glaxo’nun aşılarında hem tartışmalı katkı maddesinden, hem de hakkında uzun zamandır tartışması süren koruyucu cıva bulunuyor.
İlaç firmalarının ABD için ürettiği aşılarda katkı maddesi yok. Avrupa’dan gelen çığ gibi siparişlere yetişmek ve maliyeti düşürmek için bu firmalar, Türkiye dahil Avrupa için üretilen aşıların çoğuna katkı maddesi koydu. Haber sitelerinde Domuz aşısının içeriği ile ilgili şu akıl dondurucu bilgilere yer veriliyor:

Domuz gribi aşısı içindeki maddeler:

1-Alüminyum hydroxide, alüminyum fosfat, Amonyum sulfat, amphotericin B,
2-Domuz kanı, At kanı, Tavşan beyni, Köpek böbreği, Maymun böbreği,
3-Civciv embriosu, Tavuk-Kaz yumurtası, Sığır serumu, Betapropiolacton,
4-Doğmamış sığır serumu, Formaldehyde, Formalin jelatin, Glicerol, Köpekbalığı karaciğeri yağı
5-İnsan fetusu
6-Maymun böbrek hücreleri
7-Yıkanmış Koyun kanı

Aşı vurulanların, felç olması, körlük gibi rahatsızlıklarla karşılaşması katkı maddeleriyle ilgili olsa gerek…

Ayrıca aşı içinde, domuz virüsü genlerinin bulunması, Müslüman ve Musevilerin domuz gribi aşısı olmalarının caiz mi, haram mı olduğu sorularını da gündeme getirmesi, salgına yol açan virüsün, “domuz gribi” virüsü yerine, ısrarla “Meksika virüsü, İnfluenza H1N1 virüsü, 2009 H1N1 virüsü” gibi içinde “domuz” geçmeyen terimlerle isimlendirilmek istenmesi de aşının satışında dini faktörlerin etkisini ortadan kaldırma amacı taşımaktadır.

Yoğunluğumuzdan dolayı gecikerek de olsa bir taraftan araştırmaları yürütürken bu sefer de “Domuz Gribi Vakası”nın sahte olduğu gündeme bomba gibi düştü.

Avrupa Konseyi Aile ve Sağlık Komisyonu Başkanı Wolfgang Wodarg şok iddialarda bulundu. Wodarg, yaptığı açıklamada, bir anda dünyayı saran domuz gribi vakalarının, “küresel korku” sayesinde milyarlarca lirayı cebe indirecek olan ilaç ve aşı üreten firmalar tarafından idare edilen “sahte bir salgın” olduğunu savundu. Wolfgang Wodarg, söz konusu şirketleri, Dünya Sağlık Örgütü’nü (WHO) bu konuda “pandemi” (yaygın hastalık) ilan etmeye telkin etmekle de suçladı. Avrupa Konseyi’nin baş sağlık yetkilisi Wodarg, birçok ülkenin bu nedenle, milyonlarca insanı aşılamak için, zaten yetersiz olan sağlık bütçelerinden boş yere harcama yaptığını söyledi. Bu olayla ilgili olarak ilaç firmalarının rolünün soruşturulması için Dr. Wodarg tarafından hazırlanan bir teklif de Avrupa Konseyi tarafından kabul edildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden de sorumlu olan Avrupa Konseyi’nin bu ayın sonlarına doğru konuyla ilgili acil oturum yapması planlanıyor.

H1N1′i “yüzyılın en büyük tıp skandallarından biri” olarak nitelendirerek, bunun aslında hafif bir grip olduğunu belirten Dr. Wodarg, “İlaç firmaları, domuz gribine karşı geliştirdikleri patentli ilaçlarını satmak için, bilim insanlarını ve halk sağlığından sorumlu resmi kurumlara telkinlerde bulunarak, dünya çapında hükümetlerin alarm durumuna geçmesini sağladılar” dedi.

Aşıları üreten şirketlerin, Dünya Sağlık Örgütü'nün domuz gribini bir “salgın” olarak tanımlama kararını etkilediğini savunan Başkan, "Tüm bu korku tohumları, 5 yıl önce kuş gribi salgınında atıldı. Kuş gribinin insana geçecek şekilde mutasyona uğraması riskinin pompalanmasıyla, panik atmosferinin oluşturulması ile hükümetler milyonlarca dolarlık aşı kontratları imzaladı. İlaç şirketleri hiç finansal risk almadan milyonlarca dolarlık gelir elde etti." dedi.

Bütün bu süreçten sonra, Sağlık Bakanı veya Bakanlık yetkilileri, resmi bir açıklama yapma ihtiyacı duymadılar. İşin içerisinde nasıl bir oyun döndüğünü kesin olarak bilmiyoruz, ancak dürüstlüğüne inandığımız Sayın Bakanımızın, Finlandiya Sağlık eski Bakanı Dr.Rauni Kilde, Avrupa Konseyi Aile ve Sağlık Komisyonu Başkanı Wolfgang Wodarg kadar mert olup, halkın kafasındaki soruları acilen cevaplamasını bekliyoruz:

* H1N1 virüsü Bilderberg Toplantısı’nda alınan karar gereğince “Dünya nüfusunu
azaltmak” amacıyla geliştirilen“biyolojik bir virüs” müdür?
* Avrupalı yetkililerin söylediği gibi, küresel ilaç şirketlerinin trilyonlar kazanmak için
ortaya attıkları “sahte bir virüs” müdür?
* Canlı virüslerin özellikle gebelerde büyük yan etkilere yol açacağı vurgulanmasına
rağmen, Türkiye’de gebelerin birinci dereceden risk grubunda sayılarak aşı yapılması,
gelecek nesilleri nasıl etkileyecektir?
* Milyarlar ödenerek alınan aşılardan, kullanılmayan milyonlarca doz aşı geri verilebilmiş
midir? Bunların parası geri alınabilmiş midir?

Ve daha nice sorular, net bir şekilde halka izah edilebilmelidir.
Belki bu gün itibari ile, dünyada çok fazla domuz gribinden ölen bulunmamaktadır, ancak şurası düşünülmelidir ki, bu virüse karşı dünyada milyonlarca insan aşı yaptırmıştır.Bu aşıların ise beş yıl, on yıl, yirmi yıl sonra ne getireceği kesin olarak bilinmemektedir. Finlandiya Sağlık eski Bakanı Rauni Kilde’nin söylediği gibi: “Hiç kimse aşının bir yıl, beş yıl ya da 20 yıl sonra ne gibi etkilerinin olacağını bilmiyor: Mutlak kısırlık mı? Kanser mi? Ya da ölümcül herhangi bir hastalık mı?”

Peki bütün bu gelişmelerin sebebi nedir?

Her birimiz küçüklükten itibaren, kıyamet ile ilgili bir çok hikaye duymuşuzdur, Hz.İsa’nın tekrar dünyaya geleceği, Ye’cüc – Me’cüc kavminin ortaya çıkacağı, Deccal’in bir çok insanı sapkınlığa düşüreceği, nihayet Hz.İsa’nın gelip Deccal’i ve kötülükleri mağlup edip 40 yıl Yeryüzü cenneti yaşatacağı anlatılır. Oysa ki Kur’an – ı Kerim’de bu konu ile ilgili söylenen tek şey, Hz.İsa’nın Allah katına alındığıdır. Hz.İsa’nın ahir zamanda tekrar yeryüzüne döneceğine dair hiçbir bilgi yoktur. Bunların kaynağı zayıf hadisler ve İsrailiyattır. Yahudilerin beklediği Mesih hikayesi, Hristiyanların beklediği Hz.İsa ve biz Müslümanların beklediği Hz. Mehdi ile ne kadar da benzemektedir.(Abant Platformu – Dinler Arası Diyalog Çalışmalarının çıkış noktası bu hikayeden kaynaklanmaktadır.)

Bütün bunların konumuzla ne ilgisi var, bu meseleye gelelim. Grace Hallsell’in “Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak” adındaki kitabın önsözü şu cümleyle başlar: ” Niçin milyonlarca insan Yeryüzü gezegenini yok etmesi ve hemencecik kendilerini semaya yükseltmesi için Tanrı’ya dua ediyor.”

ABD yapımı “Derin Darbe” ve , geçtiğimiz haftalarda sinemalarda yer alan “2012” filminde kıyametin değişik senaryoları işleniyor. İşte Yahudi inancına göre, Mesih (Hz.İsa) liderliğinde Megiddo ovasında çıkacak olan bir Armagedon Savaşı kıyametin en büyük habercisi olacaktır. Bunun için “Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak” gerekir ki Mesih’in gelişi hızlansın. Bu amaçla “Siyonist Evangelizm” Yönetimi’nin yaptıklarını ve yapmayı planladıklarını yazılarımızı takip eden okurlarımız hatırlayacaktır.

Belki, dünya nüfusunu azaltmak da bu planın, “Tanrı’yı Kıyamete Zorlama” nın bir parçasıdır. Ne de olsa bu karar da bir Siyonist Teşkilat olan “Bilderberg” Toplantısı kararı değil miydi?
Sapkın bir dini inancın temellerine dayanan, sapkın bir kavmin şerrinden Rabbimizin tüm insanlığı muhafaza etmesi temennisi ile…

Fi emanillah…
 
Üst Ana Sayfa Alt