"Onlara, Allah'ın indirdiğine uyun denildiği vakit, hayır, biz [yalnız] atalarımızdan gördüğümüz [inanç ve eylemlere] uyarız derler. el-Bakara 2/170; el-Mâide 5/104.
"Taklit İslâm toplumuna da sirâyet etmiştir. Müslümanlar kendi mezheplerinde kitap ve sünnete muhalif bir görüşle karşılaşınca, bu görüşle amel etmeye devam etmişler, bu görüşü sorgulamak yerine kendi akıllarında eksiklik aramışlardır. Bu durum taklidin İslâm toplumunda geldiği noktayı göstermektedir.
Taklidde iki özellik ön plana çıkmaktadır Bunlardan birincisi cehâlettir.
İnsanların hakkı kabul etmeyip ona karşı muhalefet etmelerinin nedenlerinden biri de cehalettir. İnsanların çoğu bu neden yüzünden hakka yanaşmaz. Zira bir şeyi bilmeyen ona ve ona sahip çıkanlara düşman olur. Cehalete, hakkı emredenlere karşı beslenen kin eklenince daha fazla engelleyici olur. Alışkanlığı, geleneği ve yetişmesi atalarının hayat tarzına ve onların değerlerine göre olan kimse için cehalet, daha da büyük engel teşkil eder. Davet edildiği hakkın makamı, konumu ve arzularını kaybettirmesini düşündüğü zaman cehalet daha etkili olur.
İkincisi ise düşünmeden ve idrak etmeden hali hazırda bulanan değerlere Düşünmeyen insanların hakikate yaklaşma şansları olmadığı için, onlarla hakikate, bir diğer ifadeyle vahye bağlı olan kimselerle aralarındaki ihtilafın giderilmesi de imkânsızdır. Çünkü gerçek bilgiye delilleri iyi niyetle araştıran insanlar daha yakındır. Zira onlar bir defasında hata yapsalar bile başka bir zaman doğruyu bulabilirler. Hakkı idrakten en uzak insanlar ise mukallitlerdir. Çünkü onlar, kendilerini bilgiye ulaştıracak yolları kapatmışlar, akıllarını anlamaktan mahrum bırakmışlardır. Onların doğruya ulaştığı söylenemez, hatta onlar doğruyu tanıyamazlar bile. Ancak başkalarına göre doğru olanları söyleyebilirler.
Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”( en-Nisâ 4/59.) Bu âyet-i kerîmede geçen “Allah'a ve Resûl'e götürün” ifadesindeki “Allah'a” lafzı ile Kur'ân-ı Kerîm kastedilmiştir.Rasülü’ne götürün ifadesindeki Resül’üne lafzı ile Sünnet kastedilmiş’tir.
Kur'ân-ı Kerîm’e bakıldığı zaman bir çok âyette Allah Teâlâ kendisi ile birlikte Hz. Peygamber’i de anmıştır Kendisine itaat edilmesini emrederken, peygamberine de itaati emretmiştir Kendi sevgisini kazanmak isteyenleri, peygamberine tabii olmaya çağırmıştır Onun hükmünü, kendi hükmü ile bir tutmuş ve o bir hüküm verdiği zaman insanların başka bir alternatifi tercih haklarının bulunmadığını belirtmiştir Anlaşmazlıklar noktasında ona müracaat edilmesini ve onun verdiği hükmün gönül rahatlığı ile kabul edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bkz: el-Bakara 2/279; en-Nisâ 4/14, 100; el-Mâide 5/33, 55, 56; el-Enfâl 8/13; et-Tevbe 9/1, 3, 24, 29, 59, 63, 74, 90, 107, en-Nûr 24/48, 51; el-Ahzâb 33/12. en-Nisâ 4/59; el-Enfâl 8/1, 20, 46; el-Ahzâb 33/33. Âl-i İmrân 3/31. el-Ahzâb 33/36. en-Nisâ 4/65.