Dostlarımız bize neyi hatırlatıyor?
Efendim mesele dönüp dolaşıyor, yine aynı noktada düğümleniyor:– Dost, dost ve yine dost!..
Nasıl kimselerle dostluk kurmuş, ahbaplık etmişsin? Seni nereye yönlendiriyor, ne tarafa yüzünü çeviriyorlar?
– İnsan dostunun dini üzeredir, meâlindeki hadisin ikâzı neyi ifade etmektedir?
Dost öylesine tesirli ki, senin kendi tercihlerin tesirsiz kalabilir, bir de bakarsın ki dostunun felsefesi seni de etkilemiş, hayat anlayışı sana da tesir etmiş, sen de onun gibi düşünmeye, onun gibi yaşamaya yönelmişsin... Yani sen de onun dini üzere olmuşsun sanki.
Bunun için ikaz ediyor Kâinatın Efendisi:
– İnsan dostunun dini üzeredir!
* * *
Biriyle karşılaşıyor, hal, hatır soruyorsunuz. Öylesine kara bir tablo çiziyor ki, gözün gönlün kuruyor, aşkın şevkin sönüyor, oluyorsun sen de karamsar, maddeci bir adam. Varsa da para kazanmak, yoksa da. Varsa da lüksünü, konforunu geliştirmek, yoksa da... Hizmetmiş, milli, manevi konularmış, hatta ölüm ve âhiretmiş, onlara vakit yok, henüz çok erken...
Birazcık sarsmak istiyor ve diyorum ki:
– Düşünmek gerek düşünmek!
Hemen ekliyor:
– Hocam çok düşünüyorum, zaten çok düşünmesem işi bu safhaya kadar getirebilir miydim?
Safiyane soruyorum.
– Neyi ne safhaya getirdiniz ki?
İftiharla anlatıyor:
– Düşündüm, taşındım bir yazlık aldım. Sonra düşünmeye devam ettim, buraya aileyi götürecek bir araba gerek dedim, bunu da aldım. Şimdi yine düşünüyorum ki burada teknesiz olmaz. Şöyle akşamları sahilde tur atacak bir de tekne gerek. Şimdi bunun planını düşünmekle meşgulüm. Gerçekten tefekkür çok güzel şey, hocam!
– MâşALLAH diyorum ne mübarek düşünceler, ne güzel tefekkürler? Sana neler kazandırmış senin tefekkürün hayret doğrusu...
Hani gözü ağrıyan biri, hoca merhuma gidip ilaç tavsiyesinde bulunmasını istemiş. O da tutmuş, karasakız sürmesini tavsiye etmiş. Adamın gözü büsbütün kör olunca gelip hocaya sitem dolu sözler söyleyince, hoca demiş ki:
– Acâyip! Kara sakıza ilaç derlerdi, demek kimine iyi geliyor, kimine de kötü...
Tefekkür için de iyi olur diyorlardı. Demek kimine âhireti tefekkür ettiriyor, kimine de dünyayı...
Ben bu sonucu hayretle karşılarken telefonun öbür ucundan nihayet bir aziz dostum imdada erişiyor:
– Hocam bana kiralık bir daire gerek. Hem de acele.. diyor.
– Evine ne oldu, tamirat mı var, Özer kardeşim, diyorum.
– Hayır, diyor.
İnanmakta zorlandığım kararını açıklıyor.
– Evi satmaya mecburum. Hizmetin ihtiyacı fazla. Ne pahasına olursa olsun evi satacak, bu hizmeti yürüteceğiz....
Şaşkınlığımı anlıyor, sözlerine şunu da ilave ediyor:
– Hocam, bu feragat ve fedakârlığı birilerinin yapması lazımdır. O birileri içinde ben de bulunmak istiyorum. Başka yolu yok bunun!
Şimdi de tefekkür sırası bana geliyor. İki olayı da düşünüyorum. Sanki içimden ikâzlar geliyor:
– Dostuna dikkat et, kimleri dost ediniyor, kimlerle sohbette bulunuyorsun. Seni nereye yönlendiriyor, neleri âlemine misafir ediyorlar.
Efendim mesele dönüp dolaşıyor, yine aynı noktada düğümleniyor:– Dost, dost ve yine dost!..
Nasıl kimselerle dostluk kurmuş, ahbaplık etmişsin? Seni nereye yönlendiriyor, ne tarafa yüzünü çeviriyorlar?
– İnsan dostunun dini üzeredir, meâlindeki hadisin ikâzı neyi ifade etmektedir?
Dost öylesine tesirli ki, senin kendi tercihlerin tesirsiz kalabilir, bir de bakarsın ki dostunun felsefesi seni de etkilemiş, hayat anlayışı sana da tesir etmiş, sen de onun gibi düşünmeye, onun gibi yaşamaya yönelmişsin... Yani sen de onun dini üzere olmuşsun sanki.
Bunun için ikaz ediyor Kâinatın Efendisi:
– İnsan dostunun dini üzeredir!
* * *
Biriyle karşılaşıyor, hal, hatır soruyorsunuz. Öylesine kara bir tablo çiziyor ki, gözün gönlün kuruyor, aşkın şevkin sönüyor, oluyorsun sen de karamsar, maddeci bir adam. Varsa da para kazanmak, yoksa da. Varsa da lüksünü, konforunu geliştirmek, yoksa da... Hizmetmiş, milli, manevi konularmış, hatta ölüm ve âhiretmiş, onlara vakit yok, henüz çok erken...
Birazcık sarsmak istiyor ve diyorum ki:
– Düşünmek gerek düşünmek!
Hemen ekliyor:
– Hocam çok düşünüyorum, zaten çok düşünmesem işi bu safhaya kadar getirebilir miydim?
Safiyane soruyorum.
– Neyi ne safhaya getirdiniz ki?
İftiharla anlatıyor:
– Düşündüm, taşındım bir yazlık aldım. Sonra düşünmeye devam ettim, buraya aileyi götürecek bir araba gerek dedim, bunu da aldım. Şimdi yine düşünüyorum ki burada teknesiz olmaz. Şöyle akşamları sahilde tur atacak bir de tekne gerek. Şimdi bunun planını düşünmekle meşgulüm. Gerçekten tefekkür çok güzel şey, hocam!
– MâşALLAH diyorum ne mübarek düşünceler, ne güzel tefekkürler? Sana neler kazandırmış senin tefekkürün hayret doğrusu...
Hani gözü ağrıyan biri, hoca merhuma gidip ilaç tavsiyesinde bulunmasını istemiş. O da tutmuş, karasakız sürmesini tavsiye etmiş. Adamın gözü büsbütün kör olunca gelip hocaya sitem dolu sözler söyleyince, hoca demiş ki:
– Acâyip! Kara sakıza ilaç derlerdi, demek kimine iyi geliyor, kimine de kötü...
Tefekkür için de iyi olur diyorlardı. Demek kimine âhireti tefekkür ettiriyor, kimine de dünyayı...
Ben bu sonucu hayretle karşılarken telefonun öbür ucundan nihayet bir aziz dostum imdada erişiyor:
– Hocam bana kiralık bir daire gerek. Hem de acele.. diyor.
– Evine ne oldu, tamirat mı var, Özer kardeşim, diyorum.
– Hayır, diyor.
İnanmakta zorlandığım kararını açıklıyor.
– Evi satmaya mecburum. Hizmetin ihtiyacı fazla. Ne pahasına olursa olsun evi satacak, bu hizmeti yürüteceğiz....
Şaşkınlığımı anlıyor, sözlerine şunu da ilave ediyor:
– Hocam, bu feragat ve fedakârlığı birilerinin yapması lazımdır. O birileri içinde ben de bulunmak istiyorum. Başka yolu yok bunun!
Şimdi de tefekkür sırası bana geliyor. İki olayı da düşünüyorum. Sanki içimden ikâzlar geliyor:
– Dostuna dikkat et, kimleri dost ediniyor, kimlerle sohbette bulunuyorsun. Seni nereye yönlendiriyor, neleri âlemine misafir ediyorlar.