SORU :
Yâ Rasûlallah! Ebû Sufyân'ın kızı olan kız kardeşimi nikâh et! dedi.
Rasûlullah: "Sen (kıskanmayıp) bunu arzu eder misin?" buyurdu.
Ben de: Evet arzu ederim. Çünkü ben Sen'in için ortaktan hâlî ve yalnız kalıcı değilim. İsterim ki, hayırda, yânî Sana karşı sevgimde bana ortak olan bârî kız kardeşim olsun! dedim.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "İyi bil ki, kızkardeşin bana halâl olmaz" buyurdu.
Ben: Biz duyuyoruz ki, Sen Ebû Seleme'nin kızını nikâh etmek istiyormuşsun! dedim.
Rasûlullah (s.a.v.): "(Eşim) Ummu Seleme'nin kızını mı?" diye sordu.
Ben de: Evet, dedim.
Rasûlullah: "Ummu Seleme'nin kızı Zeyneb, benim terbiyem altında üvey kızım olmasa bile yine bana nikâhı halâl olmaz. Çünkü O, benim süt kardeşimin kızıdır. Beni ve Onun babası Ebû Seleme'yi Suveybe kadın emzirmistir. Bir daha kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi bana teklif etmeyin!" buyurdu.
(Buhârî, nikâh 20, 25, nefekât 16; Muslim, redâ' 15-16; Ebu Davud, Namaz, Bab 6, Hadis no: 2056; İbn Mâce, nikâh 34; Nesâî, nikâh 46; Ahmed b. Hanbel VI, 309, 423)
Urve dedi ki: Suveybe, Ebû Leheb'in cariyesi idi. Sonra onu âzâd etti. Sonra bu kadın Peygamber'i emzirdi.
Ebû Leheb öldüğü zaman, ailesi halkından bâzılarına rûyâda Ebû Leheb fena bir hâlde gösterildi.
Ona: Ne hâle ulaştın? diye sordu.
Ebû Leheb: Sizden sonra hiçbir hayıra kavuşmadım. Yalnız Suveybe'yi âzâd ettiğimden dolayı şununla sulandım! diye başparmağıyle şehâdet parmağı arasında bir delik gösterdi
(Buhari, Nikah, Bab 21, Hadis no: 39)
عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ، قَالَ: قَالَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ: قُلْتُ لِأَبِي لَهَبٍ بَعْدَ مَوْتِهِ بِحَوْلٍ وَهُوَ فِي شَرِّ حَالٍ: مَا لَقِيتَ؟
قَالَ: لَمْ أَلْقَ بَعْدَكُمْ خَيْرًا، غَيْرَ أَنِّي سُقِيتُ فِي هَذَا الْعَتَقِ فِي هَذِهِ – وَأَشَارَ إِلَى النَّاقَةِ الَّتِي بَيْنَ الإِبْهَامِ وَالَّتِي تَلِيهَا – وَذَلِكَ بِأَنِّي أَعْتَقْتُ ثُوَيْبَةَ إِذَا بَشَّرَتْنِي بِمَوْلِدِ مُحَمَّدٍ ﷺUrve ibnu Zubeyr (r.anh)'dan rivâyetle Abbâs (r.anh) şöyle anlatır:
“Bir sene sonra kardeşim Ebû Leheb’i rûyada gördüm. Hâli pek kötü idi. ‘Ne haber, Sana nasıl muamele edildi?’ dedim.
Şöyle cevab verdi: – ‘Sizden ayrıldıktan sonra hiç hayır görmedim. Ancak Muhammed’in doğumunu bana müjdelediğinde Suveybe’yi azad etmiştim. Bunun bereketiyle her pazartesi azabım hafifletiliyor; baş parmağım ile işaret parmağım arasındaki delikten çıkan su ile serinliyorum.’”
(İbn Sâ‘d, Tabakât, I, 108 ve 125; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, II, 277; el-Beyhakî, Dala’ilu’n-Nubuvve, I, 150)
Bu rivayet mursel veya makṭû‘ kabul edilir; çünkü Abbas’ın (r.anh) gördüğü bir rüyadır ve senedi muttasıl sahih hadis kriterlerine tam uymaz. İbn Kesîr bu rivayeti naklettikten sonra “Bu, rûyada görülen bir haberdir, hüküm ifade etmez; ama bir karine olarak zikredilmiştir” der.
Allah Rasulune: 'Ey Allah'ın Rasulu, kız kardeşim Ebu Sufyan'ın kızını nikahına al', deyince,
O şöyle buyurdu: 'Peki, böyle bir şeyi gerçekten arzu eder misin?
Ben: Evet. Çünkü Sen, Benden başka zevcesi bulunmayan birisi değilsin. Bir hayırda bana ortak olmasını en çok sevdiğim kişi de kız kardeşimdir', dedim.
Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bu, bana helal değildir.
Ben, dedim ki: 'Ama bize Senin Ebu Seleme'nin kızını nikahlamak istediğin söyleniyordu.'
Allah Rasulu: (Zevcem) Ummu Seleme'nin kızı mı? diye sordu.
Ben: Evet deyince;
Şöyle buyurdu: "Eğer O benim himayemde bulunan, Benim üvey kızım olmasaydı bile yine Bana helal olmazdı. Çünkü O benim süt kardeşimin kızıdır. Süt annem Suveybe beni ve Ebu Seleme'yi birlikte emzirmişti. Sakın Bana kızlarınızı da, kız kardeşlerinizi de Onlarla evleneyim diye teklif etmeyiniz."
Urve dedi ki: "Suveybe, Ebu Leheb'in bir câriyesi idi. Ebu Leheb Onu azad etmişti. O da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e süt emzirmişti. Ebu Leheb öldükten sonra yakınlarından birisine çok kötü bir halde (rûyasında) gösterildi.
Ona: Ne ile karşılaştın?, diye sordu.
Ebu Leheb Ona: Sizden sonra (hayır namına) bir şey görmedim. Ancak Suveybe'yi hürriyetine kavuşturmam sebebiyle şununla bana su içirildi."
(Buhari, Nikah, Bab 20, Hadis no: 5101)
Suhayli’nin Abbas (r.anh)’dan (Ebu Leheb’in kardeşidir) şunları söylemiştir:
“Ebu Leheb öldükten bir yıl sonra, rüyada kendisini çok kötü bir durumda gördüm. Dedi ki: ‘Ben sizden (ayrıldıktan/öldükten) sonra rahat yüzü görmedim. Şu var ki, her pazartesi günü azabım hafifletiliyor’
Abbas bunu şöyle açıklıyor: ‘Bunun sebebi de şudur: Peygamber pazartesi günü doğmuştu. Suveybe bunu Ebu Leheb’e müjde vermişti. Ebu Leheb de verdiği bu müjdeden dolayı Suveybe’yi azad etmişti.’ “ (İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, 9/145, XI, 47)
Hadise bir rüyadır! Ruyalarla amel edilemeyeceği, özellikle böyle bir hükmün (Mevlid kandili bid'at kutlanmasına) delili olarak kullanılamayacağı açıktır.
Muhaddis İbn Hacer el Askalâni, “Urve’nin bu ifadeleri murseldir, kimden naklettiğine dair bir beyanı yoktur. Bununla beraber şayet bu haber sağlam da olsa, rüyalar bu konuda delil olamaz.” demiştir.
Bu haber murseldir. Bunu Urve mursel olarak rivayet etmiş ve kendisine kimin naklettiğini söylememiştir. Mevsul olduğunu kabul etsek dâhi haberde sözü edilen şey, görülen bir rûyadır. Bunun delil olacak bir tarafı yoktur. Üstelik o rûyayı gören şahıs o sırada Müslüman olmamış olabilir ve dolayısıyla O şahıs delil olarak kabul edilemez.
Şahsın söylediklerinin delil kabul edileceğini varsaysak bile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili olan bu hususta bir özellik olabilir. Buna delil de daha önce geçen Ebu Talib ile ilgili olaydır. Çünkü bu husustaki rivayete göre azabı hafifletilerek cehennemin her tarafı kaplayan azabından ayak topuklarına kadar varan seviyedeki ateşe nakledilmiştir.
Beyhaki dedi ki: Kafirlerin hayırlarının boşa çıkarılacağı ile ilgili gelen buyrukların anlamı şudur: Onlar, bunlar sebebi ile cehennemden kurtulamazlar, cennete de giremezler. Bununla birlikte küfür dışında işlemiş oldukları suçlar dolayısıyla görmeleri gereken azab, işlemiş oldukları hayırlardan ötürü hafifletilebilir.
(Kadı) lyad ise şöyle demektedir: Kafirlerin işlemiş oldukları (iyi) amellerinin kendilerine fayda sağlamayacağı ve bundan dolayı ne bir nimet ile ne de azablarının hafifletilmesi ile bir mukâfat görmeyecekleri hususu üzerinde icma' gerçekleşmiş bulunmaktadır. Kafirlerin bir kısmının azabı, diğerlerine göre daha ağır olmakla birlikte bu böyledir.
Derim ki: Bununla birlikte bu husus Beyhaki'nin sözünü ettiği ihtimali reddetmemektedir. Çünkü bu kabilden gelmiş bütün rivayetler küfür günahı ile alakalıdır. Küfrün dışındaki günahlara gelince, bunların azabının hafifletilmesinin engeli ne olabilir? ibnu'l-Muneyyir, haşiyede der ki: Burada iki mesele vardır:
Birincisi imkansızdır, bu da kafirin küfrü ile birlikte itaatinin göz önünde bulundurulacağıdır. Çünkü itaatin bir şartı da sahih bir maksad ile yapılmış olmasıdır. Kafirde ise böyle bir şart bulunmaz.
İkincisi ise kafirin yüce Allah'ın bir lütfu olarak bazı amelleri dolayısı ile mukafatlandırılmasıdır. Akıl bunu imkansız bir şey görmez. Bu husus anlaşıldığına göre Ebu Leheb'in, Suveybe'ye hürriyetini vermesi, itibar olunan Allah'a yakınlaştınrıcı bir amel olamaz. Bununla birlikte yüce Allah'ın Ebu Talib'e lütufta bulunduğu gibi Ona da dilediği şekilde lütufta bulunması mümkündür. Bu hususta uyulması gereken ise ister olumsuz, ister olumlu kanaat belirtilsin, konu ile ilgili varid olmuş Kur'anı ve nebevî naslardır.
Derim ki: Bunun da tamamlayıcı unsuru şudur: Sözü edilen lütfun, kafirin iyilikte bulunduğu ve benzeri davranışlar yaptığı kimseye ikram olmak üzere yapılmasıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. (İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, IX, 145)
Bu hadiste, salih amellerin kâfirlere de fayda vereceğine dair delil vardır. Fakat bu Kur’an’ın
وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُوراً
“Dünyada (hayır namına) yaptıkları her bir işi ele alacağız ve onu dağılmış toz zerresi yapacağız. (Çünkü, iman olmaksızın hiç bir işin değeri yoktur.)” (Furkan 23) ayeti kerimesinin zahirine muhaliftir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, 9/145)
Rasulullah'ın azılı düşmanlarından amcası ebu Leheb'in adet gereği kendisine verilen mujdeden dolayı, kölesine lutufda bulunmuş olabilir. Bu tür adetler pek çok kâfirlerde olan hasletler ve adetlerdir. Buradan yola çıkarak bir ruya ile cehennem azabının kendisine hafifleyeceği hukmu verilemeyeceği gibi, Rasulullahın doğumunun mujdesini günümüzdeki tasavvuf kültürüyle yoğrulmuş cahiliyyenin atalarından tevarrus edinerek kutlamaya devam edegeldikleri mevlid kandilini "Bid'at"lik vasfından aklayamayacaklardır. Zira gerek Rasulullahın doğumunu, miracını, ashab bildiği halde bu tür kutlamalar, periyodik ayin ve ibdaetleri bilmemişlerdir!
ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urve'tu'bnu'z-Zubeyr haber verdi; ona da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb haber verdi; Ona da Ebû Sufyân'ın kızı Ummu Habîbe haber verdi ki, kendisi:Ebu Leheb’in cehennem azabı her Pazartesi günü hafifletirler, çünki o Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğumunu kutladı ve o günlerde kölesi olan Sevbe’yi (radiallahu anh) azad etti. Ebu Leheb’in ebedî kalacağı yer cehennem olmasına rağmen, ve Tebbet sûresi onun hakkında inmesine rağmen, onun azabı her Pazartesi günü hafifletiliyor. Buraya bakınız ve ömrü Peygamberimizi överek geçen bir müminin durumunu düşününüz.
[ Mevridu’s-Sadi Fi Mevlidi’l-Hadi, İmam ed-Dimeşkî ve ayrıca İmam Suyuti’nin Hassanu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 66]
Seyyiduna Abbas Ebu Leheb’i ölümünden 1 yıl sonra rüyasında gördüğünü anlatır. Onu çok kötü bir halde görür ve o şu açıklamayı yapar:
‘Sizden ayrıldığımdan beri, pazartesileri hafiflemesi dışında azabım hiç dinmedi.’
Azabı ne sebeple pazartesileri azalıyordu? Seyyiduna Abbas’ın açıklamasına göre:
‘Hakikaten the Peygamber(sallAllahu aleyhi vesellem) pazartesi günü doğmuştu. Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe onu müjdelemişti ve o sevinçle cariyesini azad etti. Bu nedenle Allah her pazartesi azabını hafifletir.’ (Feth ul Bari Şer ul Buhari 9:145)
Ulema bundan şu sonucu çıkarmıştır; bir kafir bile Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in doğumunu kutladığı halde ödüllendiriliyor ve (sevaptan)mahrum edilmiyorsa, nasıl olur da bir müslüman (doğumu kutlarsa) mahrum edilebilir.
Yâ Rasûlallah! Ebû Sufyân'ın kızı olan kız kardeşimi nikâh et! dedi.
Rasûlullah: "Sen (kıskanmayıp) bunu arzu eder misin?" buyurdu.
Ben de: Evet arzu ederim. Çünkü ben Sen'in için ortaktan hâlî ve yalnız kalıcı değilim. İsterim ki, hayırda, yânî Sana karşı sevgimde bana ortak olan bârî kız kardeşim olsun! dedim.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "İyi bil ki, kızkardeşin bana halâl olmaz" buyurdu.
Ben: Biz duyuyoruz ki, Sen Ebû Seleme'nin kızını nikâh etmek istiyormuşsun! dedim.
Rasûlullah (s.a.v.): "(Eşim) Ummu Seleme'nin kızını mı?" diye sordu.
Ben de: Evet, dedim.
Rasûlullah: "Ummu Seleme'nin kızı Zeyneb, benim terbiyem altında üvey kızım olmasa bile yine bana nikâhı halâl olmaz. Çünkü O, benim süt kardeşimin kızıdır. Beni ve Onun babası Ebû Seleme'yi Suveybe kadın emzirmistir. Bir daha kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi bana teklif etmeyin!" buyurdu.
(Buhârî, nikâh 20, 25, nefekât 16; Muslim, redâ' 15-16; Ebu Davud, Namaz, Bab 6, Hadis no: 2056; İbn Mâce, nikâh 34; Nesâî, nikâh 46; Ahmed b. Hanbel VI, 309, 423)
Urve dedi ki: Suveybe, Ebû Leheb'in cariyesi idi. Sonra onu âzâd etti. Sonra bu kadın Peygamber'i emzirdi.
Ebû Leheb öldüğü zaman, ailesi halkından bâzılarına rûyâda Ebû Leheb fena bir hâlde gösterildi.
Ona: Ne hâle ulaştın? diye sordu.
Ebû Leheb: Sizden sonra hiçbir hayıra kavuşmadım. Yalnız Suveybe'yi âzâd ettiğimden dolayı şununla sulandım! diye başparmağıyle şehâdet parmağı arasında bir delik gösterdi
(Buhari, Nikah, Bab 21, Hadis no: 39)
عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ، قَالَ: قَالَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ: قُلْتُ لِأَبِي لَهَبٍ بَعْدَ مَوْتِهِ بِحَوْلٍ وَهُوَ فِي شَرِّ حَالٍ: مَا لَقِيتَ؟
قَالَ: لَمْ أَلْقَ بَعْدَكُمْ خَيْرًا، غَيْرَ أَنِّي سُقِيتُ فِي هَذَا الْعَتَقِ فِي هَذِهِ – وَأَشَارَ إِلَى النَّاقَةِ الَّتِي بَيْنَ الإِبْهَامِ وَالَّتِي تَلِيهَا – وَذَلِكَ بِأَنِّي أَعْتَقْتُ ثُوَيْبَةَ إِذَا بَشَّرَتْنِي بِمَوْلِدِ مُحَمَّدٍ ﷺ
“Bir sene sonra kardeşim Ebû Leheb’i rûyada gördüm. Hâli pek kötü idi. ‘Ne haber, Sana nasıl muamele edildi?’ dedim.
Şöyle cevab verdi: – ‘Sizden ayrıldıktan sonra hiç hayır görmedim. Ancak Muhammed’in doğumunu bana müjdelediğinde Suveybe’yi azad etmiştim. Bunun bereketiyle her pazartesi azabım hafifletiliyor; baş parmağım ile işaret parmağım arasındaki delikten çıkan su ile serinliyorum.’”
(İbn Sâ‘d, Tabakât, I, 108 ve 125; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, II, 277; el-Beyhakî, Dala’ilu’n-Nubuvve, I, 150)
Bu rivayet mursel veya makṭû‘ kabul edilir; çünkü Abbas’ın (r.anh) gördüğü bir rüyadır ve senedi muttasıl sahih hadis kriterlerine tam uymaz. İbn Kesîr bu rivayeti naklettikten sonra “Bu, rûyada görülen bir haberdir, hüküm ifade etmez; ama bir karine olarak zikredilmiştir” der.
حدثنا الحكم بن نافع: أخبرنا شعيب، عن الزهري قال: أخبرني عروة بن الزبير: أن زينب بنت أبي سلمة أخبرته:
أن أم حبيبة بنت أبي سفيان أخبرتها: أنها قالت: يارسول الله، انكح أختي بنت أبي سفيان، فقال: (أوتحبين ذلك). فقلت: نعم، لست لك بمخلية، وأحب من شاركني في الخير أختي، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (إن ذلك لا يحل لي). قلت: فإنا نحدث أنك تريد أن تنكح بنت أبي سلمة؟
قال: (بنت أم سلمة). قلت: نعم، فقال: ( لو أنها لم تكن ربيبتي في حجري ما حلت لي، أنها لابنة أخي من الرضاعة، أرضعتني وأبا سلمة ثويبة، فلا تعرضن علي بناتكن ولا أخواتكن)
قال عروة: وثويبة مولاة لأبي لهب، كان أبو لهب أعتقها، فأرضعت النبي صلى الله عليه وسلم، فلما مات أبو لهب أريه بعض أهله بشرحيبة، قال له: ماذا لقيت؟ قال أبو لهب: لم ألق بعدكم غير أني سقيت في هذه بعتاقتي ثويبة
Ebu Seleme'nin kızından aktarılan rivayette: "Ebu Sufyan'ın kızı Ummu Habibe'nin kendisine haber verdiğine göre; أن أم حبيبة بنت أبي سفيان أخبرتها: أنها قالت: يارسول الله، انكح أختي بنت أبي سفيان، فقال: (أوتحبين ذلك). فقلت: نعم، لست لك بمخلية، وأحب من شاركني في الخير أختي، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: (إن ذلك لا يحل لي). قلت: فإنا نحدث أنك تريد أن تنكح بنت أبي سلمة؟
قال: (بنت أم سلمة). قلت: نعم، فقال: ( لو أنها لم تكن ربيبتي في حجري ما حلت لي، أنها لابنة أخي من الرضاعة، أرضعتني وأبا سلمة ثويبة، فلا تعرضن علي بناتكن ولا أخواتكن)
قال عروة: وثويبة مولاة لأبي لهب، كان أبو لهب أعتقها، فأرضعت النبي صلى الله عليه وسلم، فلما مات أبو لهب أريه بعض أهله بشرحيبة، قال له: ماذا لقيت؟ قال أبو لهب: لم ألق بعدكم غير أني سقيت في هذه بعتاقتي ثويبة
Allah Rasulune: 'Ey Allah'ın Rasulu, kız kardeşim Ebu Sufyan'ın kızını nikahına al', deyince,
O şöyle buyurdu: 'Peki, böyle bir şeyi gerçekten arzu eder misin?
Ben: Evet. Çünkü Sen, Benden başka zevcesi bulunmayan birisi değilsin. Bir hayırda bana ortak olmasını en çok sevdiğim kişi de kız kardeşimdir', dedim.
Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bu, bana helal değildir.
Ben, dedim ki: 'Ama bize Senin Ebu Seleme'nin kızını nikahlamak istediğin söyleniyordu.'
Allah Rasulu: (Zevcem) Ummu Seleme'nin kızı mı? diye sordu.
Ben: Evet deyince;
Şöyle buyurdu: "Eğer O benim himayemde bulunan, Benim üvey kızım olmasaydı bile yine Bana helal olmazdı. Çünkü O benim süt kardeşimin kızıdır. Süt annem Suveybe beni ve Ebu Seleme'yi birlikte emzirmişti. Sakın Bana kızlarınızı da, kız kardeşlerinizi de Onlarla evleneyim diye teklif etmeyiniz."
Urve dedi ki: "Suveybe, Ebu Leheb'in bir câriyesi idi. Ebu Leheb Onu azad etmişti. O da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e süt emzirmişti. Ebu Leheb öldükten sonra yakınlarından birisine çok kötü bir halde (rûyasında) gösterildi.
Ona: Ne ile karşılaştın?, diye sordu.
Ebu Leheb Ona: Sizden sonra (hayır namına) bir şey görmedim. Ancak Suveybe'yi hürriyetine kavuşturmam sebebiyle şununla bana su içirildi."
(Buhari, Nikah, Bab 20, Hadis no: 5101)
Suhayli’nin Abbas (r.anh)’dan (Ebu Leheb’in kardeşidir) şunları söylemiştir:
“Ebu Leheb öldükten bir yıl sonra, rüyada kendisini çok kötü bir durumda gördüm. Dedi ki: ‘Ben sizden (ayrıldıktan/öldükten) sonra rahat yüzü görmedim. Şu var ki, her pazartesi günü azabım hafifletiliyor’
Abbas bunu şöyle açıklıyor: ‘Bunun sebebi de şudur: Peygamber pazartesi günü doğmuştu. Suveybe bunu Ebu Leheb’e müjde vermişti. Ebu Leheb de verdiği bu müjdeden dolayı Suveybe’yi azad etmişti.’ “ (İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, 9/145, XI, 47)
Hadise bir rüyadır! Ruyalarla amel edilemeyeceği, özellikle böyle bir hükmün (Mevlid kandili bid'at kutlanmasına) delili olarak kullanılamayacağı açıktır.
Muhaddis İbn Hacer el Askalâni, “Urve’nin bu ifadeleri murseldir, kimden naklettiğine dair bir beyanı yoktur. Bununla beraber şayet bu haber sağlam da olsa, rüyalar bu konuda delil olamaz.” demiştir.
Bu haber murseldir. Bunu Urve mursel olarak rivayet etmiş ve kendisine kimin naklettiğini söylememiştir. Mevsul olduğunu kabul etsek dâhi haberde sözü edilen şey, görülen bir rûyadır. Bunun delil olacak bir tarafı yoktur. Üstelik o rûyayı gören şahıs o sırada Müslüman olmamış olabilir ve dolayısıyla O şahıs delil olarak kabul edilemez.
Şahsın söylediklerinin delil kabul edileceğini varsaysak bile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili olan bu hususta bir özellik olabilir. Buna delil de daha önce geçen Ebu Talib ile ilgili olaydır. Çünkü bu husustaki rivayete göre azabı hafifletilerek cehennemin her tarafı kaplayan azabından ayak topuklarına kadar varan seviyedeki ateşe nakledilmiştir.
Beyhaki dedi ki: Kafirlerin hayırlarının boşa çıkarılacağı ile ilgili gelen buyrukların anlamı şudur: Onlar, bunlar sebebi ile cehennemden kurtulamazlar, cennete de giremezler. Bununla birlikte küfür dışında işlemiş oldukları suçlar dolayısıyla görmeleri gereken azab, işlemiş oldukları hayırlardan ötürü hafifletilebilir.
(Kadı) lyad ise şöyle demektedir: Kafirlerin işlemiş oldukları (iyi) amellerinin kendilerine fayda sağlamayacağı ve bundan dolayı ne bir nimet ile ne de azablarının hafifletilmesi ile bir mukâfat görmeyecekleri hususu üzerinde icma' gerçekleşmiş bulunmaktadır. Kafirlerin bir kısmının azabı, diğerlerine göre daha ağır olmakla birlikte bu böyledir.
Derim ki: Bununla birlikte bu husus Beyhaki'nin sözünü ettiği ihtimali reddetmemektedir. Çünkü bu kabilden gelmiş bütün rivayetler küfür günahı ile alakalıdır. Küfrün dışındaki günahlara gelince, bunların azabının hafifletilmesinin engeli ne olabilir? ibnu'l-Muneyyir, haşiyede der ki: Burada iki mesele vardır:
Birincisi imkansızdır, bu da kafirin küfrü ile birlikte itaatinin göz önünde bulundurulacağıdır. Çünkü itaatin bir şartı da sahih bir maksad ile yapılmış olmasıdır. Kafirde ise böyle bir şart bulunmaz.
İkincisi ise kafirin yüce Allah'ın bir lütfu olarak bazı amelleri dolayısı ile mukafatlandırılmasıdır. Akıl bunu imkansız bir şey görmez. Bu husus anlaşıldığına göre Ebu Leheb'in, Suveybe'ye hürriyetini vermesi, itibar olunan Allah'a yakınlaştınrıcı bir amel olamaz. Bununla birlikte yüce Allah'ın Ebu Talib'e lütufta bulunduğu gibi Ona da dilediği şekilde lütufta bulunması mümkündür. Bu hususta uyulması gereken ise ister olumsuz, ister olumlu kanaat belirtilsin, konu ile ilgili varid olmuş Kur'anı ve nebevî naslardır.
Derim ki: Bunun da tamamlayıcı unsuru şudur: Sözü edilen lütfun, kafirin iyilikte bulunduğu ve benzeri davranışlar yaptığı kimseye ikram olmak üzere yapılmasıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. (İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, IX, 145)
Bu hadiste, salih amellerin kâfirlere de fayda vereceğine dair delil vardır. Fakat bu Kur’an’ın
وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُوراً
“Dünyada (hayır namına) yaptıkları her bir işi ele alacağız ve onu dağılmış toz zerresi yapacağız. (Çünkü, iman olmaksızın hiç bir işin değeri yoktur.)” (Furkan 23) ayeti kerimesinin zahirine muhaliftir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, 9/145)
Rasulullah'ın azılı düşmanlarından amcası ebu Leheb'in adet gereği kendisine verilen mujdeden dolayı, kölesine lutufda bulunmuş olabilir. Bu tür adetler pek çok kâfirlerde olan hasletler ve adetlerdir. Buradan yola çıkarak bir ruya ile cehennem azabının kendisine hafifleyeceği hukmu verilemeyeceği gibi, Rasulullahın doğumunun mujdesini günümüzdeki tasavvuf kültürüyle yoğrulmuş cahiliyyenin atalarından tevarrus edinerek kutlamaya devam edegeldikleri mevlid kandilini "Bid'at"lik vasfından aklayamayacaklardır. Zira gerek Rasulullahın doğumunu, miracını, ashab bildiği halde bu tür kutlamalar, periyodik ayin ve ibdaetleri bilmemişlerdir!