Ebubekir Sifil'in Önceliği Ve Gençlere Olan Tavrı

M Çevrimdışı

muvahhid 2

Üyeliği İptal Edildi
Banned
http://youtu.be/Sc1reZ8MACQ

Bu video ile ilgili Ebubekir Sifil'e sorularım:

1) İnsanların önceliği namaz abdest yani ilmihal mi olmalıdır yoksa tevhid şuuru mu olmalıdır?

2) Gençlerin bir şeyleri sorgulaması sizi neden bu kadar rahatsız ediyor?

3) 22-23 yaş aralığında olduklarını vurgularkenki aşağılayıcı tavrınız nedendir acaba? Muhataplarınızı hele hele bunlar genç ise sürekli aşağılar mısınız?

4) Nasıl bir gençlik hayal ediyorsunuz? Namaz abdest mekruh mendupla uğraşıp hiçbir şey sormayan ve itaat eden bir gençlik mi? Tevhidi düşünmeyen, tağutu düşünmeyen, mezhep meselesini düşünmeyen, bidat meselesini düşünmeyen vs bir gençlik mi? Bu daha mı hoşunuza gidiyor?

5) Kitlelerin siz hocaefendilere koşulsuzca itaat etmesi sizi çok mu mutlu ediyor? Egonuzu mu tatmin ediyorsunuz?

6) Konuşmanızın bir yerinde gençlerin namazı abdesti bırakıp itikat ile amentü ile uğraştığını ve bunun da yanlış olduğunu söylüyorsunuz. Bana söyler misiniz, amentüsünü ve itikadını kavrayamamış ve doğrulayamamış bir insanın kıldığı namazın ne manası kalır? Tabi ki size ilk önce bunlardan soracak ya da bunlarla ilgilenecek... Sizin önceliğiniz önce namaz sonra itikat mı? Yoksa olması gereken önce itikat sonra namaz mı?

7)Önceliği tevhide vermeyip de namazdan abdestten başlatan bir kişi olarak size daha çok soru soracağız Ebubekir Sifil Bey. Biz gençlerden çekeceğiniz var...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebubekir Sifil; ele verir talkını kendi yutar talkımı misali , kendi tevhidi , muvahhidi alimleri eleştirmekten geri durmaz, fakat tevhidi, cihadı soran muvahhidlere, yaşlarını bahane ederek git ilmihali tamamla diyor. Rasulullah 15 yaşında çocuğu cihada götürüyordu ey sifil; sen kimi, götürdün? yoksa sen de mi reşid değilsin?
Rasulullah namazdan önce 11 sene tevhidi , tağutu , şirki , hurafeleri anlattı , 11 sene sonra miracla namaz emredildi. Tevhid , tağut, tasavvuftaki şirk ve hurafeler reddedilmeden nasıl ilmihalin hafızı olsan ne kadar faydalıdır. Üstelik senin ilmihalin hanefi ve tasavvuf ekolü üzerine, başkasını da tanımazsın!
Cubbeli Bayraklı Ahmed, 1996-1997 yıllarında Camilerden, Sana alınacak Pc. için para toplamasının sebebi de ilk icraatında belli olmuştu.
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
ebu bekir denen zat, şeyhlerin, Allah Teala'nın hikmeti gereği müsebbiplere bağlı olan sebeplerin üstüne çıkan bir gaybî güce sahip olduklarına inanir. ona göre şeyhler, bu gaybî güçleri sayesinde kainatı idare ediyor ve kainatta diledikleri gibi tasarrufta bulunuyorlar ve müritlerinin ve kendilerinden imdat isteyenlerin –nerede olurlarsa olsunlar– ihtiyaçlarını gidermeyi üstlenmiş oluyorlar, ve Bu itikat, Allah'a birtakım ortaklar koşma inancının aynısı degildir ve Allah'ın Kitabı'na, Resulü'nün Sünneti'ne ve Sahabe'den, Tabiun'un imamlarından ve Müçtehitler'den ibaret Selef'in gidişatıylada aynidir.

ve yine bu zata gore, ihtiyaçlarının giderilmesi, hastalarının şifa bulması ve rızkının genişlemesi için kabir ve türbeleri ziyaret etmek islamdandir. ve kim önceleri kabirler, ibret ve örnek alınmak için ziyaret edilirdi. diyorsa tevesulu inkar ediyordur, bu fiil ve gelenekler ilk asırda ve hatta ikinci asırda, mevcuttu. Bunlar bid'at degil Kitap'ta, ve Sünnet'te rastlamak mümkündür...
 
yine bu zata gore "tevessül": bir kimsenin, dünyevî veya uhrevi bir hacetini Allah Teala'dan isterken, ind-i ilahîde makbul ve yüksek bir mevkii olduğuna inandığı bir kimseyi duasına katmasi , onun duasını istemesi veya onun aracılığı ile rahmet-i ilahîden talepte bulunmasinin anlamidir ...

(her firkanin ind-i ilahîde makbul ve yüksek bir mevkii olduğuna inandığı bir kimse farkli ama olsun, fetullahcilarin fetullahi, iskender evrenesoglunun taifesi iskender evrenesoglunu, kimilerin cubbeliyi kimilerin yasar nuriyi kimilerin ebu bekir siffili kimilerin harun yahyayi artik kim kimi ind-i ilahîde makbul ve yüksek bir mevkii olduğuna inaniyorsa dünyevî veya uhrevi bir hacetini Allah Teala'dan isterken araci kilabilir )

ve yine bu sahisa gore Allah Teala'nın hikmeti gereği müsebbiplere bağlı olan sebeplerin üstüne çıkan bir gaybî güce sahip olduklarına ve bu gaybî güçleri sayesinde kainatı idare etigine ve kainatta diledikleri gibi tasarrufta bulunduklarina , müritlerinin ve kendilerinden imdat isteyenlerin –nerede olurlarsa olsunlar– ihtiyaçlarını gidermeyi üstlenmiş olabilecegine inandiklari şeyhlerden tevesulde bulunmak imam ibni teymiyeye kadar ummete tartisilmamis bir konudur yani bu sahisa gore kisinin nefsi yeryuzunun en serli insanini allah katinda tasarruf sahibi goruyorsa ondan tevesulde bulunabilir ve onun kainatı idare etigine ve kainatta diledigi gibi tasarrufta bulunduguna , müritlerinin ve kendilerinden imdat isteyenlerin –nerede olurlarsa olsunlar– ihtiyaçlarını gidermeyi üstlenmiş olabilecegine inanabilir ... ve bu konu imam ibni teymiyeye kadar ummete tartisilmamis bir konudur ...

ve yine bu sahisa gore kisi nefsine gore Allah Teala'nın hikmeti gereği müsebbiplere bağlı olan sebeplerin üstüne çıkan bir gaybî güce sahip olduguna ve bu gaybî güçleri sayesinde kainatı idare etigine inandigi yani ind-i ilahîde makbul ve yüksek bir mevkii olduğuna inandığı kisilerin Allah indinde bir câh'ı olduğunu oldugunu iddia edebilir ...


yani butun bunlar EBUBEKIR SEFILE GORE ISLAMIN BASINDAN BERI VAR OLAN SIRK OLMAYAN SEYLERDIR ... İslam'ın ilk dönemlerinden, İbn Teymiyye'nin yaşadığı asra kadar (h. 8. asır) tartışma konusu olmamış ve ittifakla kabul görmüştür.


( yazidaki "câh" kelimesi hakkinda seyh abdulvahab: Bu kimselerin, tevessül esnasında enbiya ve evliyaya izafe ettikleri "câh" kelimesi, örfî kullanımda sulta (güç) demektir. (...) Bu anlamda olmak üzere "Falan kimse, cah'ı ile filan kimsenin malını gasbetti", "Falan kimse, emir veya vezir nezdindeki cah'ı ile filan kimseyi cezadan kurtardı" denir.
"Bu iddia sahipleri, falan kimsenin Allah indinde bir câh'ı olduğunu bu anlamda iddia etmektedirler. Oysa bu, gizli değil, "açık" bir şirktir. Tevessülde bulunanların aklına, tevessülün lugavî anlamı nadiren gelir ki, lugavî anlam, "menzile" ve "kudret"tir. Oysa bizzat menzile ve kudret ile tevessülde bulunmanın bir anlamı yoktur. Çünkü bu, kişiye fayda verecek birşey değildir..." "el-A'mâlu'l-Kâmile", III, 537 vd. )

( alintidir ebubekir sefil MUHAMMED ABDUH'UN BAZI İTİKADÎ GÖRÜŞLERİ )
 
Üst