Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ehli Sünnet İtikadında "Allah Nerededir?" Sorusuna Verilecek Cevap?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Kayyım rahımullah “İctimau’l-Cuyûsadlı eserinde söyle der: “...cennet ve cehennem haktır ve asla yok olmayacaktır. İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye, İctimau’l-Cuyûsi’l-İslamiyye alâ Gazvi’l-Muattile ve’l-Cehmiyye, Beyrut, 1984, s. 145.

Sen Burada Yazılanı okumuyormusun ne diyor burada .cennet ve cehennem haktır ve asla yok olmayacaktır...Şu Tasmayı çıkar boynundan artık ....Kim çekerse oraya gidiyorsun........
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bir müellif hakkında dogru karar verebilmek için baskalarının söyledikleri olumlu veya olumsuz sözlere bakmaktan ziyade, müellifin kendi eserlerini inceleyip sonra da onun hakkında bir yargıya varmak gerekir. İbn Teymiye eserleri ve fikirleriyle devamlı gündemde kalmıs, çesitli mahfillerde fikirleri tartısılmıs büyük ve saygın bir ilim adamıdır.

İbn Teymiye kendisine nisbet edilen ve cehennemin fena bulacagı görüsünü yansıtan “er-Red ala men kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr” isimli risaleyi ilk dönemlerinde yazmıstır. İçeriklerinden anlasıldıgı gibi “Te’aridu’l- Akl ve’n-Nakl”, “Minhacü’s-Sünne” gibi eserleri ise son dönemlerinde yazmıştır. Yani cehennemin ebedi olmadıgı fikrinden vazgeçmistir. Abdullah bin Salih a.g.e.. ,I, 432-472, San’ani, a.g.e.,(Elbani'nin mukaddimesi) s. 32

Bu konuda Elbânî,rahımullah şöyle der: İbn Teymiyye’nin sahabe ve tabiînden gelen rivayetleri gördügünde böyle bir vehme kapılmış olabilecegini ancak sonra bu görüsten vazgeçtigini söyler. Seybânî, a.g.e., s. 273., San’ani, a.g.e.,(Elbani'nin mukaddimesi) s. 8-40

İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetâvâ’da “Yedi şey vardır ki bunlar ölmeyecek, fena bulmayacak ve yoklugu tatmayacaktır: Cehennem ve sakinleri, Levh, Kalem, Kürsi, Ars” seklindeki rivayetin sahih olup olmadıgı tarzındaki bir soruya verdigi cevapta söyle der:”Bu haber bu lafızla Hz. Peygamber’in (sallahu aleyhi ve sellem) sözü degildir; o, alimlerden birine ait bir sözdür.

Bu ümmetin selefi, imamları ve sair Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat şu itikattadır: Mahlukat arasında yok olmayacak ve tamamen fena bulmayacak varlıklar vardır. Cennet, Cehennem, Ars vd. varlıklar böyledir. Mahlukatın tamamının fena bulacagını, Cehm b. Safvan ve Mu’tezileden kendisine muvafakat edenler gibi bid’atçı Kelamcılardan bir grup dısında söyleyen olmamıstır. Bu, Allah’ın Kitabı’na, Rasulü’nün Sünnetine ve Ümmetin selefinin ve imamlarının icmâına aykırı batıl bir sözdür. Nitekim bu hususta Cennet ve ehlinin ve daha baska varlıkların bekasına delalet (eden deliller) vardır ki, bu sayfa, bu noktanın zikri için yeterli degildir. Kelamcılardan ve felsefecilerden çesitli kesimler, bütün mahlukatın fena bulmamsının mümteni (muhal) olduguna, aklî delillerle istidlal etmistir. Vallahu a’lem İbn Teymiyye, Takiyyuddin; Mecmuu’l-Fetâvâ, Riyad, 1991, XVIII, s. 307 Abdullah bin Salih bin Abdulaziz,Daava el Münevviin li Seyhi'l islam ibn'i Teymiye, ,I, 432-472,

İbn Teymiye bir baska eserinde İmam el-Es’arî’nin (ö.324/936) Makâlâtu’l-İslâmiyyîn isimli eserinden herhangi bir itiraz yöneltmeksizin söyle bir nakil yapar:”…Yine su meselede de iki görüs halinde ihtilaf etmislerdir: Allah Teâlâ’nın fiilleri için bir son var mıdır, yoksa O’nun fiillerinin sonu yok mudur? El-Cehm b. Safvân söyle demistir: “Allah’ın malumat ve makduratının bir son noktası ve sınırı, fiillerinin de bir sonu vardır. Cennet ve cehennem fena bulacak, içindekiler de yok olacaktır. Tâ ki Allah, tıpkı el-Evvel olup, (ezelde) kendisiyle birlikte herhangi bir sey bulunmadıgı gibi, (bütün mahlukat yok olduktan sonra da) el-Âhir (en son kalan) olacak ve O’nunla birlikte herhangi bir sey bulunmayacaktır.”

Buna karsılık ehl-i İslam bir bütün olarak söyle demistir: “Cennet ve cehennemin sonu yoktur. Bu ikisi baki kalmaya devam edecektir. Aynı sekilde cennetlikler Cennette nimetlenmeye, cehennemlikler de cehennemde azap görmeye sürekli olarak devam edecektir. Bunun bir sonu yoktur. Allah’ın malumat ve makduratı için de bir son nokta ve sınır mevcut degildir. İbn Teymiyye, Takiyyuddin, Te’arudi’l-Akl ve’n-Nakl, byy., trs., I, 406
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şu İbni Teymiyye ve İbni Kayyım için yaptığın hüsnü zannın 3'te 1 rini Ebu Hanife ve İmam Kevseri içinde yapsaydın ve onları başkalarının lafına bakıp Mürcielikle suçlamazdın.

Allah bu ulemaya Rahmet etsin sanada bizede hıdayet versin...

Neden Ebu Hanife ve İmam Kevseri'yi anlamak için kendi eserlerine bakma zahmetini göstermedin.Bütün eserlerinde defalarca Cehennemin ebedi olacağını söyledikleri halde...

İbni teymiyye'yi savunmak için Albani'ye yapışırken,Albani'nin İbni Kayyımın Cehennemin fani olacağı görüşünde olduğu ile çalışmalarında ki nihai sonucu görmezden gelirsin...İşte Taassup dedikleri ,körü körüne takild budur....

Olur ya bunları okumadım dersin O zaman hükümlerindeki bu acelecilik ne?
Daha eserlerini okumadığın insanları nasıl suçlarsın?Aklı başında hiç kimse bu konuda vehme kapılmaz...
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Senin de yukarda gördüğün gibi İbn Teymiyye ve İbn Kayyım kendi eserlerinde cehennem'in ebedi olduğunu fena bulmayacağını söylüyor bilakis Elbani rahımullah'ta İbn Teymiyye'nin ilk başta bu görüşte olabileceğini ama daha sonra bu görüşünden vazgeçtiğini beyan ediyor....Bu konu kapanmıştır .....Artık bu konuda İbn Teymiyye ve İbn Kayyım'a saldıranlar onlara iftira etmektedirler başka bir şey değil...

Ebu Hanife'ye gelince Muteber Alimler sözü dinlenen Cerh ve Tadil'de otorite sahibi kişiler Ebu Hanife'yi hadis konusunda cerh etmişlerdir ve onun zayıf olduğunu beyan etmişlerdir.Cerh tadilden önce gelir kaidesi ile Ebu Hanife hadis ehli nazarında zayıftır Ondan gelen hadisler hüccet değildir.

Kevseri'ye gelince Kabirlerin yükseltilmesine cevaz veren birisidir.Sahabeye hakaret eden birisidir.Allah'ın isim ve sıfatlarını Tatil eden Tevil eden birisidir.Kendisi Hem Müşebbihe hem Cehmiyye hemde Mutezile dir.Hadis ilminde ise hiç bir değeri yoktur...Taassubçudur.Selef'in yani ilk üç neslin menhecinden uzak birisidir.Selef alimleri'nin nazarında böyle birisi'nin hiç bir değeri yoktur.
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Vallahi yalan billahi yalan nerede Kevseri Sahabeye sövmüş be Ahmak!!!! Hani delilin yine başkasının ağzıyla konuşuyorsun....
Albani İbni Kayyımın cehennemin fani olucağını söylüyor ,bunu niye hazmedemiyorsun..Ebu Hanife'nin bizzat diğer mezhebe bağlı hadisçiler tarafından bile Tadil edilmiş insandır.Daha önce kulağından çekip sana anlatmıştık bunları arzu edenler oraya bakabilir.(https://www.islam-tr.org/namaz/1724...islere-dayanmadigi-iddialarina-reddiye-6.html)

Mesela bu konuda her türlü gereksiz ve uydurma rivayetleri Ebu Hanife hakkında yapan Hatip bağdağdidir.O na ilim ehli gerekli cevabı vermiştir.Keza onun Ahmed b. Hanbel hakkında söyledikleride burda nakletmeyi doğru bulmam,muhakkik ulemaya göre onada mezhep taassubu gereği konuşmuştur.

Diğer hadis imamlarının yanılgılarını ,yine otarite ulema cevap vermişti.Pişmanlık duyup yanılanlarıda işaret ettiğimiz yerde senin kafana vura vura anlatmıştık .....

Şimdi senin Cerh usulune göre Bütün imalarca cerh otaritesi sayılan İbni ebi Hatim ,Ebu Zur'a ve ez-Zühli gibi cerh imamları

''İmam Buhari'nin hadisleri alınmaz ''(lbn-i Ebi Hatim, e/Cerh t'e'ı-Tadil; Haydarabat, 1361/1942, III/II, s. 191). deyip cerh ettiler diye Koca İmam Buhari'yi silecez mi?

Keza İbni Teymiyye hakkında konuşan onca ulema var diye,Albani'ye Asrında herkez karşı çıktı diye bunları silelimmi? Yoksa ilmi olarak değerlendirelim mi?Bir râvi hakkında hem ta’dil hem de cerh beyanı bulunduğunda cerhin durumuna bakılır. Eğer cerh müfesser ise ta’dile tercih edilir. Aksi takdirde ta’dil muteberdir.Hadis rivayet eden bir kimsenin adalet sahibi olduğunu tespit için iki yol vardır. Birinci yola göre, muteber hadis imamlarının en azından birinin o kimse hakkında tezkiye/ta’dilde bulunmuş olması gerekir. Aksine bir beyan/cerh olmadıkça hakkında âdil/salih olduğuna dair velev bir âlimin de olsa beyanı bulunan râvi âdil kabul edilir. İkinci yola göre bir râvi ümmet içinde adaletle şöhret bulduysa artık bu kimsenin âdil olduğuna hükmedilir .Rivayetlerine şüpheyle yaklaşmak doğru olmadığı gibi onun hakkında âlimlerin hususi bir tezkiyesi de aranmaz. Dört mezhep imamı ve büyük hadis imamlarının adaleti bu ikinci yolla sabittir.

Dur tahmin edeyim sen yine konuyu değiştirecen dimi?

Arkadaşlar aşağıda vereceğim İmamlardan hiçbiri Hanefi Mezhebi Mensubu Değillerdir.... Buradan Ebu Hanife'nin büyüklüğünü anlayın..

İmam Şafii'nin Ebu Hanife hakkında ki görüşleri

Şafiî şöyle demiştir: Mâlik'e soruldu:
“Ebû Hanîfe'yi gördünüz mü?”
“Evet. Onu öyle biri olarak gördüm ki, eğer şu direk altındır de*seydi, bunu delilleriyle ispat ederdi.”
Şafiî şunu da söylemiştir: “Fıkıhta derinleşmek isteyen kişi Ebû Hanîfe'ye muhtaçtır.”
(Câmiu'l-Usûl İbni esir)

İmam Şafii; “Alimler, fıkıhta Ebu Hanife’nin çocukları mesabesindedir.” demiştir.

[et-Temimi, Tabakatu’s-Seniyye fi Teracimi’l-Hanefiyye, Daru’r-Rufai, Riyad, 1983. I, 105.]

Ahmed b. Hanbel

Ahmed b. Hanbel ise;“Meselelerimiz, yani ashab-ı hadisin meseleleri, Şafiî'ye kadar Ebû Hanîfe’nin ellerinde idi.''(İbn Ebî Hatim er-Râzî, Kitâbul-Cerh uet-Ta'dîi, VII/203 (I-IX, Beyrut, ty.)

Hanbelî mezhebine mensup Hadis hafızı Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed İbn Abdilhâdî el-Makdisî, el-Muhtasar fî Tabakâti Ulemâi'l-Hadîs isimli eserinde, ardından aynı mezhebe mensup "İbnu'l-Mibred" adıyla maruf hafız Cemâluddîn Yusuf b. Hasan İbn Abdilhâdî, Tabakâtu'l-Huffâz'ında gerekli güzel şeyleri söylemişlerdir.(Bkz. Muhammed Abdürreşîd en-Nu'mânî, Mekânetu'l-İmâm Ebî Hanîfe fi'l-Hadîs, 60-1)

İmam Malik

İmâm-ı Mâlik'in dediği üzere Ebû Hanîfe, "Şu direk altındır dese, onu ispat edebi*lirdi."(Serahsî, el-Mebsût: 12/28.) Çünkü İmam Malik (r.a.) de “Muvatta”yı telif ederken Onun tedvin usulünü takip etmiştir.[Muvaffak Mekki, Menakibu Ebî Hanife, (Kerderi’nin Menakibi ile birlikte), Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, 1981, I, 429.]

Yahya b. Maîn'nin Ebu Hanife'yi Güvenilir Sağlam görmesi

Yahya b. Maîn şöyle demiştir: “Ebû Hanîfe hadiste güvenilir biriydi.” Yahya b. Maîn şunu da demiştir: “Ebû Hanîfe'de bir beis yok*tur. Bir defasında da şöyle demiştir: Ebû Hanîfe bizim nezdimizde güvenilir kimselerdendi. Yalancılıkla itham edilmemiştir.”(İbni Abdilberr el-İntika -Mizzi Tehzîbu'l-Kemâl)
Yahya b. Maîn'den şunları nakleder: “Ebû Hanîfe sika idi. Sa*dece ezberlediği hadisleri naklederdi. Ezberlemediklerini nakletmezdi.”(İbni Hacer Tehzîbu't-Tehzîb....''Mizzi Tehzîbu'l-Kemâl)
“Arkadaşlarımız Ebû Hanîfe ve öğ*rencileri hakkında ölçüyü kaçırıyorlar.” Ona
“Ebû Hanîfe yalancı mıy*dı” diye sorulunca da,
“O böyle şeylerden beri, şerefli bir insandı” ce*vabını vermiştir.(İbni Adiy)
Hafız Mizzî yetişmediği kimselerden senedsiz yaptığı nakiller hu*susunda Tehzîbu'l-Kemâl’in mukaddimesinde şu açıklamayı yapmış*tır: “Söyleyeniyle aramızdaki isnad zikredilmemiş sözlere gelince: Söyleyeninden kesin ifadeyle nakledilen sözler, sözün nakledildiği kimseden bizlere kadar gelen senedde bir problem görmediğimiz na*killerdir. Sözün sahibinden temrîz sigasıyla nakledilen nakillere ge*lince, sözün sahibine kadar ulaşan isnadda problem olabilmektedir.” (Mizzi Tehzîbu'l-Kemâl’in mukaddimesinde )
Bu açıklamadan anlaşıldığı üzere, İbn Maîn'in İmam Ebû Hanî-fe'yi sika saymasına yönelik nakiller sahih ve sabit olup şüphe gerek*tirmeyen rivayetlerdir.

Şam fakihi İmam el-Evzâ'nin Ebu Hanifeyi tanıyınca İlminin çokluğu ve aklının mükemmeliyetiini övmesi
Şam fakihi İmam el-Evzâ'î, Abdullah b. el-Mübârek ile karşılaştığında, İmam Ebû Hanîfe'yi kastederek, "Kûfe'den çıkan şu bid'atçi kimdir?" diye sorar. İbnu'l-Mübârek herhangi bir şey söylemez. Kaldığı eve gider ve üç gün içinde İmam Ebû Hanîfe'nin güzel çözümlerden oluşan meselelerini derleyerek küçük bir kitap oluşturur. Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim:

"el-Evzâ'î o sıralar oranın mescidinde imamlık ve müezzinlik yapıyordu. Elimdekinin ne olduğunu sordu. Kitabı kendisine verdim. Açtı ve içindeki meselelerden birini inceledi. O meselenin üzerine, "Bu, en-Nu'man'ın görüşüdür" diye yazmıştım. Ezan sonrasına kadar –ayakta olduğu halde– kitabın baş tarafından bir miktar okudu. Sonra kitabı cübbesinin cebine koydu. Ardından, kamet getirerek namazı kıldırdı. Namazdan sonra kitabı tekrar çıkardı ve inceledi. Bir süre sonra bana dönerek, "Ey Horasanlı! Bu en-Nu'man b. Sâbit kimdir?" diye sordu. "Irak'ta karşılaştığım bir üstat" diye cevap verdim. "Bu zat belli ki üstatlar arasında seçkin birisi. Git ve ondan daha fazla ilim almaya bak" dedi. Bunun üzerine kendisine, "Bu, kendisinden sakındırdığın Ebû Hanîfe'dir" dedim. Aradan bir süre geçtikten sonra el-Evzâ'î ile Mekke'de karşılaştık. O meselelerde Ebû Hanîfe'ye taraftarlık ettiğini gördüm. Ayrılacağımız zaman kendisine, "Ebû Hanîfe'yi nasıl buldun?" diye sordum. "İlminin çokluğu ve aklının mükemmeliyeti sebebiyle ona gıpta ettim. Onun hakkındaki eski görüşümden dolayı da Allah Teala'dan bağışlanma diledim.
Zira ben eskiden onun hakkında açıkça hatalıydım. O adamdan ilim öğrenmeye devam et. Zira o, kendisi hakkında kulağıma gelen şeylerden uzaktır."
(İbn Ebî Hâtim, Kitâbu'l-Cerh ve't-Ta'dîl, VII, 191).

EhliHadis nickli birisi gibi birisi bir gün sağdan soldan duyduğu yanlış bilgilerle ''Ebu Hanife hata etti ''deyinceVaki b.el-Cerrah şöyle diyerek adama karşı çıkmıştı:
“Böyle diyen kişiler hayvanlar gibidirler; Hatta benimsedikleri yol itibariyle onlardan daha da aşağıdırlar. Yanında Ebu Yusuf ve Muhammed b. Şeybani gibi fıkıh alimleri, hadis imamları, Arap dili uzmanları, Fudayl ve Davud et-Tai gibi züht ve vera’ abideleri olan bir Ebu Hanife nasıl hata edebilir?! Böylesine muazzam bir öğrenci/müçtehit kadrosuna sahip birisi hata edemez. Çünkü yanıldığında müçtehit talebeleri müdahale ederek Onu doğruya yönlendirirler.”(İbn Hacer Mekki, Hayratu’l-Hısan,, s. 65; B.zehebi )

İbn Adi el-Kamil fi'd-Duafâ' Ebu Hanife'yi Cerh İmamı görmesi,İtirazlara cevabı
Ebû Yahya el-Himmânî anlatıyor: Ebû Hanîfe'den dinledim:
“Karşılaştığım kimseler içinde Atâ'dan daha faziletli birini görme*dim. Keza karşılaştığım kimseler için Cabir el-Cu'fî'den daha yalancı birini görmedim. Kendi reyime göre söylediğim her meselede bana bir hadis zikretti. Ayrıca iddiasına göre, yanında henüz ortaya çıkar*madığı şu kadar bin hadis varmış.”
Ebû Sa'd es-Sâğânî anlatıyor:
“Bir adam Ebû Hanîfe'ye gelip
“Sufyânu's-Sevrî'den hadis alma hususunda ne dersiniz” diye sordu. O da şu cevabı verdi:
“Ondan yaz. Çünkü o sika bir kimsedir. Ancak, İbn İshak’ın Hâris'ten naklettikleriyle Cabir el-Cu'fî’nin hadislerini alma.”
Abdulhamîd el-Himmânî Ebû Hanîfe'den aktarıyor:
“Cabir'den daha yalancı birini görmedim.” Yine onun “Cabir el-Cu'fî'den daha yalancı birini görmedim” dediği nakledilmiştir.” (el-Kâmil fi'd-Duafâ, III/537. Pakistan/el-Mektebetu'l-Eseriyye baskısı.)

İmam İbn Abdilber Câmiu Beydai’l-İlm'de de şöyle demektedir:
“Hadisçiler'(den bazıları) Ebû Hanîfe'yi kötülemek hususunda ileri gittiler ve haddi aştılar. Onlara göre, kendilerini buna sevk eden şey, Ebû Hanîfe’nin rey ve kıyası rivayetleri değerlendirmede kullanması ve bu ikisi*ne itibar etmesidir. Oysa ilim ehlinin çoğunluğu şöyle demektedir: Ri*vayet sahih olduğunda kıyas ve rey batıl olur.
Halbuki Ebû Hanîfe’nin reddettikleri, doğruluğu muhtemel olan teville reddettiği âhâd haberlerdir. Ayrıca ondan önce başkaları bunla*rın pekçoğunu zaten reddetmişlerdi; Ebû Hanîfe gibi rey ekolünü be*nimsemiş olanlar da bunlara tabi olmuşlardı. Nitekim onun bu yönde*ki yaklaşımlarının büyük çoğunluğu kendi şehrindeki -İbrahim en-Nehaî ve İbn Mesud'un öğrencileri gibi- tabi olduğu alimlerin uygulama*lardır.

Hafız Abdilber Câmiu Beyâni'l-İlm ve Fadlih adlı eserinde şöyle demektedir:
“Ebû Hanîfe Hammad'la en çok görüşen insandı. Ancak o, Atâ'nın Hammad'dan daha bilgili olduğunu söylerdi.” Keza o, “Atâ b. Ebî Rabâh'dan daha faziletli birini görmedim” demiştir. Yine o, “Atâ b. Ebî Rabâh'dan daha faziletli birini görmedim. Keza Cabir el-Cu'fî'den daha yalancı birini görmedim” demiştir.” (Câmiu Beyani’l-İlm ve Fadlih, 11/153. Mısır-İdâretu't-Tıbâati'l-Munîriyye baskısı)
Tarih boyunca, Ebû Hanîfe kadar, şahsı ve imameti hakkında söy*lenmiş çirkin sözlerin bu kadar çok nakledildiği, kendisine bu derece hücum edilen bir başka kimse yoktur. Bunun yanında o kıskanılıyor, ilgisi olmayan şeyler şahsına nisbet ediliyor ve hakkında asılsız şeyler uyduruluyordu.Yahya b. Maîn şöyle demiştir:
“Arkadaşlarımız Ebû Hanîfe ve öğ*rencileri hakkında ölçüyü kaçırıyorlar.” Ona
“Ebû Hanîfe yalancı mıy*dı” diye sorulunca da,
“O böyle şeylerden beri, şerefli bir insandı” ce*vabını vermiştir.
Hafız Muhammed b. Hüseyin el-Ezdî de Duafâ kitabının sonunda zikrettiği nakiller arasında, Yahya b. Maîn'den şunu nakleder:
“Vekî'den daha üstün bir insan görmedim. Ebû Hanîfe’nin reyine göre fetva veriyordu. Ebû Hanîfe’nin rivayet ettiği hadislerin hepsini bil*mekteydi. Ondan pekçok hadis dinlemişti.”
Ali b. el-Medînî de şöyle demiştir: “Sevrî, İbnu'l-Mubarek, Hammad b. Zeyd, Huşeym, Vekî' b. el-Cerrâh, Abbâd b. Avvâm, Cafer b. Avn, Ebû Hanîfe'den rivayet etmişlerdir. Güvenilirdir. Onda bir prob*lem yoktur.' Yahya b. Saîd de 'bazan Ebû Hanîfe’nin değerlendirme*lerinden birini güzel görüp aldığımız olur” demiştir. Yahya, Ebû Yu*suf'dan el-Câmiu's-Sağîr'in kıraatini dinlediğini de söylemiştir. Ezdî de Ebû Hanîfe'yi zikretmiş ve Ali b. el-Medînî’nin yukarıdaki sözlerini aynen aktarmıştır.
Ebû Hanîfe'den hadis rivayet edenler ile güvenilir olduğunu söy*leyenler keza övgüde bulunanlar, hakkında konuşanlardan fazladır.
Hadisçilerden hakkında konuşanlar ise, onu ekseriya reye ve kı*yasa dalmakla, irca görüşünü benimsemekle suçlamışlardır.
Eskiden şöyle denirdi: “İnsanların geçmiş bir zat hakkında farklı görüşler belirtmeleri o insanın büyüklüğüne işaret eder.” Bu bağlamda şunu demişlerdir:
“Bak işte Ali b. Ebî Tâlib. Onun uğrunda iki gurup helak oldu. Bir taraf sevgide, diğer taraf kin ve nefrette ölçüyü kaçır*dı. Zaten hadis-i şerifte şöyle denmiştir: 'Onun nedeniyle iki şahıs (gu*rup) helak olacaktır: Aşırı seven ile aşırı buğzeden.” Bu durum meşhur zevatın, dinde ve fazilette zirveye ulaşmış insanların karşılaştığı bir hal*dir.” (Câmiu Beyânil-İlm, 11/148-150. el-Munîriyye baskısı.)
İbn Abbas şöyle demiştir: 'Alimlerin ilimlerini dinleyip istifade edin ancak, birbir*leri hakkında söylediklerini onaylamayın. Canım kudretinde olan Allah'a and ol*sun ki! Alimler ağıllarındaki keçilerden daha çok kıskançtırlar.'
Mâlik b. Dinar da şöyle demiştir: 'Alimler ve kurrâların sözleri her hususta alınır. Birbirleri haklarında söyledikleri sözler müstesna. Çünkü onlar keçilerden daha çok birbirlerine haset ederler.'
Ebû Hâzim'in dediği de şudur: 'Eskiden bir alim kendisinden daha bilgili biriyle karşılaştığı zaman bunu ganimet bilir, kendi gibi biriyle karşılaştığında onunla mü*zakere eder, kendisi kadar bilgili olmayan biriyle karşılaştığında ise ona üstünlük taslamazdı. Fakat bu zamanda kişi, irtibatını kesmek dolayısıyla ona artık ihtiyacı olmadığını göstermek için kendisinden üstün alimi insanlara kötüler, kendisi gibiy*le müzakere etmez, daha az bilgili insanı da küçümser oldu. İnsanlar artık helak ol*dular.' İbn Abdilber bunların hepsini senediyle birlikte bâbu hukmi kavli'l-ulemâi ba'di*him fî ba'd'ın baş tarafında zikretmektedir
Ebû Davud Süleyman b. Eş'as şöyle demiştir: 'Allah Mâlik'e rah*met etsin. O imamdı. Allah Şafiî'ye rahmet etsin. O da imamdı. Allah Ebû Hanîfe'ye rahmet etsin. O da imamdı.” [Câmiu Beyâni'l-İlm, 11/152-163. (Özetleyerek alındı).]
İbn Abdilber Câmiu Beyâni’l-İlm'de şunu da nakletmektedir:
Ebû Recâ anlatıyor: Rüyamda Muhammed b. Hasan'ı gördüm.
'Neyle karşılaştın' diye sordum. Şu cevabı verdi:
'Bağışlandım. Ardın*dan bana dendi ki: Sana bu ilmi vermemizin nedeni seni bağışlamak istememizdendir.'
'Ebû Yusuf ne yaptı' diye sordum.
“Bizden bir dere*ce yukarı çıktı' dedi.
'Peki Ebû Hanîfe' dedim.
'O en üst makamdadır' karşılığını verdi.” [Câmiu Beyâni'l-İlm. 1/47, 213. (Yeni tahkikli baskıdan).]

İbn Hibban, Kitâbu's-Sikât'ta ve Sahihin de Ebu Hanifeyi Cerh İmamı görmesi;
İbn Hibbân, Sahîh'inde Ebû Hanîfe'den şunu nakleder:
“Karşılaştığım kimseler içinde Atâ'dan daha faziletli birini görme*dim. Keza karşılaştığım kimseler için Cabir el-Cu'fî'den daha yalancı birini görmedim. Kendi reyime göre söylediğim her meselede bana bir hadis zikretti. Ayrıca iddiasına göre, yanında henüz aktarmadığı şu kadar bin hadis varmış.” İşte bu sebeple Ebû Hanîfe Cabir el-Cu'fî'yi cerh ediyor ve yalancı biri olduğunu söylüyordu.” [el-İhsân bi Tertibi Sahihi İbn Hibbân, III/273. Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye-Beyrut)
Üstelik İbn Hibban, hadislerine güvenileceğini belirt*tiği Ali b. Ma'bed b. Şeddâd el-Abdî el-Mısrî'nin terceme-i halinde şöyle söyler: A'meş, Ebû Hanîfe'ye
'bu mesele hakkında ne diyorsun' diye sordu. O da buna cevap verdi. A'meş,
'bunu neye dayanarak söylüyorsun' deyince,
"sen bize filan*cadan şöyle bir hadis naklettin ya" karşılığını verdi. A'meş bunun üzerine şöyle de*di:
"Ey fakihler! Sizler doktorlar bizler ise eczacılarız."(İbni Hibban Kitâbu's-Sikât'ta VIII/467)
İbn Hibbân Kitâbu's-Sikât'ında.Ebû Muhammed Musa b. es-Sindî’nin terceme-i halinde şöyle demektedir:
“Muemmel b. İsmail şöyle demiştir: Ebû Hanîfe'den şunu dinle*dim: “Sakalı uzun olanın aklı olmaz diyorlar. Ama ben Alkame b. Mersed'i gördüm. Sakalları uzun olmasına rağmen son derece akıllıydı.” (İbni Hibban Kitâbu's-Sikât, 1X/162. )

İbn Hazm el-Muhalla'da Ebu Hanifeyi Cerh İmamı görmesi:
İmam, pekçok ilim dalında mütehassıs olan, hafız, edîp Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm ez-Zâhirî el-Muhallâ fi Şerhi'l-Mucellâ bi'l-Huceci ve'l-Âsâr adlı eserinde şöyle demektedir:
“Cabir el-Cu'fî yalancıdır. Onun yalancılığını ilk açıklayan Ebû Ha*nîfe' dir.” [el-Muhallâ, 1/378. Beyrut baskısı.]
İbn Hazm yine şöyle söyler:
“Mucâlid zayıf biridir. Onu zayıf olarak değerlendiren ilk insan Ebû Hanîfe'dir.”[el-Muhallâ, V/243.]

İmam Zehebî Ebu Hanifeyi Cerh İmamı,Hadis hafızı görmesi ve Övmesi
Zehebi allâme, imam, Irak'ın fakihi Hammad b. Ebî Süleyman'ın terceme-i halini verirken söylediği şu sözlerdir:
Küfe ehlinin en fakihi Hz. Ali ile Abdullah b. Mes'ûd'dur. Bu iki*sinin en fakih öğrencileri Alkame'dir. Alkame’nin öğrencilerinin en fa*kihi de ibrahim en-Nehaî'dir. İbrahim'in öğrencilerinin en fakihi Hammâd, Hammâd'ın öğrencilerinin en fakihi de Ebû Hanîfe'dir. Ebû Ha*nîfe’nin öğrencilerinin en fakihi ise Ebû Yusuf'dur. Ebû Yusuf'un öğ*rencileri her tarafa yayılmıştır. Bunların içinde en fakih olan Muham-med b. Hasan'dır. Muhammed'in öğrencilerinin en fakihi ise Ebû Ab*dullah eş-Şâfifdir.” [Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, V/236.]
Zehebî Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ'da Ebû Hanîfe’nin terceme-i ha*lini verirken de şöyle demiştir:
Hadis hafızlarının tabakalarına dair eserler yazan mütehassıs, seç*kin hadis hafızları Ebû Hanîfe'yi hafızlar içinde zikretmekte mutabık*tırlar. İşte İmam Zehebî. Tezkiretu'l-Huff'âz'ında onu zikretmekte ve medh-u senada bulunmaktadır. Kitabının giriş kısmında ise şöyle de*mektedir: “Bu eserde anılacak olanlar, Nebevi ilmi yüklenmiş, adil ka*bul edilen, ravilerin güvenilir veya zayıf kabul edilmesinde keza riva*yetlerin sahih veya zayıf kabul edilmesinde değerlendirmelerine müra*caat edilen kimselerdir.”
Hafız Zehebî de, Tezkiretu'l-Huffaz'da Atâ b. Ebî Rabâh'ın ter*ceme-i halinde şöyle söyler: “Ebû Hanîfe şöyle demiştir: Atâ'dan da*ha faziletli birini görmedim.” [Tezkiretu'l-Huffâz, 1/98]
“İmam, dinin fakihi, Irak'ın alimi Ebû Hanîfe... Rivayetleri öğren*meye ehemmiyet verdi. Bu amaçla seyahatlara çıktı. Fıkıh keza kapa*lı/ince noktalarını tedkik etme açısından rey alanında en zirvedeki in*sandır. İnsanlar bu hususta ona muhtaçtırlar.” [Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, VI/390, 392.]
Yine şöyle demiştir: “Ebû Hanîfe’nin fıkıhta ve onun inceliklerin*de imam olduğu kabul edilmiştir. Bu şüphe edilmeyecek bir gerçektir.
Bir delil aranırsa gündüzün varlığına, Hiçbir şey makul gelmez artık akıllara.” [Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, VI/403.]
Zehebî, İmam Mâlik'in terceme-i halinde İmam Şafiî’nin 'ilim üç kişinin etrafında dönmektedir: Mâlik, Leys ve İbn Uyeyne' dediğini naklettikten sonra şöyle söyler:
“Ben de derim ki: Bilakis ilim, onlarla beraber yedi kişinin etrafın*da döner: Evzâî, Sevrî, Ma’mer, Ebû Hanîfe, Şube ve iki Hammad (Hammâd b. Seleme ve Hammad b. Zeyd) [Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, VIII/94.]

Zehebî Medine’nin fakihi Ebu'z-Zinâd'ın terceme-i halinde de şöy*le söyler: “Ebû Hanîfe şöyle demiştir: Rebîa ve Ebu'z-Zinâd'ı gördüm. En fakihleri Ebu'z-Zinâd idi.” (Tezkiretu't-Huffâz, 1/135.)
Zehebî, Cafer es-Sâdik'ın terceme-i halinde de Ebû Hanîfe'den şunu nakleder: “Cafer b. Muhammed'den daha fakih birini görme*dim.” [Tezkiretu'l-Huffâz, 1/166.]
Zehebî, Ebû Hanîfe, Malik, Evzâî ve Sufyan'ı zikrettiği beşinci ta*bakanın sonunda da şöyle der: “Bu tabakadaki insanların zamanında İslam ve müslümanlar tam bir izzet içinde ve yoğun bir ilim atmosfe*rinde idiler... Bu dönemde Ebû Hanîfe, Malik ve Evzâî gibi fakihler ge*lip geçmiştir.” [Tezkiretu'l-Huffâz, 1/244.]

İbn Teymiyye Minhâcu's-Sunne’sin de Ebû Hanîfe'yi İmam görüp Övmesi
İbn Teymiyye, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf ve Mu*hammed b. Hasan'ı gece gündüz iimî araştırma yapan, herhangi bir kimseyle alıp veremedikleri olmayan, inceledikleri şer'î delillere göre bazan bir sahabinin, bazan da başka bir sahabinin sözünü tercih eden kimseler arasında zikretmekte ve akranlarının isimlerini bir bir say*maktadır.(Minhâcu's-Sunne, III/142. Bulak-1322)
İbn Teymiyye Minhâcu's-Sunne'in Ebû Hanîfe ve öğ*rencilerinin ümmet içindeki doğru sözlü bilginlerden olduklarını açık*lamaktadır. [Minhâcu's-Sunne, 1/167-8.]
İbn Teymiyye Minhâcu's-Sunne adlı eserinin başka bir yerinde şöyle söyler:
“...Hadis, tefsir, tasavvuf, fıkıh imamları aynen dört mezhep imamları ve onlara tabi olanlar gibidirler.” [62]
İbn Teymiyye Minhâcu's-Sunne nin başka bir yerinde de şunu der:
“...Malik, Sevrî, Evzâî, Leys b. Sa'd, Şafiî, Ahmed, İshak, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf gibi dinde imamlıkla tanınan İslam alimleri...” [Minhâcu's-Sunne, 1/215-6.]
Yine bir yerde de şöyle söyler:
“...İşte bu, Malik b. Enes, Sevrî, Leys b. Sa'd, Evzâî, Ebû Hanîfe, Şafiî, Ahmed b. Hanbel, İshak, Davud, Muhammed b. Huzeyme, Mu*hammed b. Nasr el-Mervezî, Ebû Bekr b. Munzir, Muhammed b. Cerîr et-Taberî gibi kendilerine tabi olunan imamların ve öğrencilerinin görüşüdür.” [Minhâcu's-Sunne, 1/173,]

İbnu'l-Kayyım'ın Ebu Hanife'yi Hadis İmamı görmesi;

İbnu'l-Kayyım şöyle demiştir: “Sahabe ve tabi*în ile Şafiî, İmam Ahmed, Mâlik, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf, Buhârî ve İshak gibi hadis imamlarının yolu... [İ'lâmu'l-Muvakkiîn, 1/359]

İmam Suyûtî’nin Ebu Hanife'yi Hadis hafızı görmesi
Suyûtî Tabakâtu'l-Huffâz kitabının başında şöyle demiştir
“İmdi; hadis hafızlarına yönelik Tabakâtu'l-Huffâz adlı bu kitap, Nebevî ilmi taşıyan, adil kabul edilmiş, ravilerin güvenilir veya zayıf ka*bul edilmesinde keza hadislerin zayıf veya sahih sayılmasında değerlendirmelerine müracaat edilen kişilere yönelik bir çalışmadır. Bu eser Hafız Ebû Abdillah ez-Zehebî’nin Tabakat’ından özetledim. Ondan sonra yaşamış kimseleri de çalışmaya ekledim.”

Acluni'nin Ebu Hanifeyi Hadis Hafızı görmesi
Allame, muhaddis İsmail b. Muhammed Cerrah eş-Şâfiî el-Aclİûnî Îkdu'l-Cevheri's-Semîn fî Erbaine Hadisen min Ehâdîsi Seyyidi'l-Murselîn adlı risalesinde -er-Risâletu'l-Aclûniyye diye meşhur olan bu sebet'inde şöyle demektedir: “İlaveten İmam Ebû Hanîfe en-Nu’mân'ın Musned’inde bulunanları da ekledim. Bunu da onun bu işin (hadisin) alimlerinden olduğunu göstermek için yaptım.”
Aclûnî daha sonra “İmam Ebû Hanîfe en-Nu’mân” ifadesinin ya*nma haşiyede şunu yazmıştır: “İmamların imamı, ümmetin kılavuzu Ebû Hanîfe Numan b. Sabit el-Kûfî. Hicrî 80 yılında doğdu. 150 yı*lında hakkın rahmetine kavuştu.
Ebû Hanîfe ise hafız, hüccet ve fakih bir insandı. Çok hadis riva*yet etmemişti çünkü ravilerle, hadis alımıyla, rivayetlerin kabulüyle il*gili koyduğu şartlar ağırdı.Örneğin, sahabenin imamı, onların en fakihi ve hadisleri en çok bileni olan Ebû Bekr es-Sıddîk. Bir müslüman onun çok hadis rivayet etmediği hususunda şüphe etmez. Çünkü sayılı hadis rivayet etmiştir. Keza, icmayla muhaddislerin imamı olan, hicret yurdu Medine’nin üs*tadı Malik de böyledir. Onun nezdinde sadece Kitâbu'l-Muvatta'da bulunan hadisler sahihtir.Yani, sadece Muvatta'da derlediği hadisleri göz önünde bulunduracak olursak durum böyledir. Peki onun için berşey diyen biri var mı?
Nitekim Hz. Ömer bir meselede içtihadına göre fetva veriyor, daha sonra sünnet kendisine ulaştığında bu fetvasından dönüyordu. Oysa Hz. Ömer, rivayet bilginlerince kabul edildiği üzere, Hz. Ebû Bekr'den sonra sahabenin en fakihi idi.
(er-Risâletu’l-Aclûniyye, s. 4-6. Mısır-1322.özet)

Mizzî’nin Ebu Hanife hakkında ki görüşünden dönmesi:
İşte Şam bölgesinin hafızı, İmam, hafız, alim zat, bilge, biricik in*san Cemaleddin Ebu'l-Haccac Yusuf b. Zeki Abdurrahman el-Mizzî ed-Dimaşkî eş-Şâfiî, Tehzîbu'l-Kemâl adlı eserinde İmam Ebû Hanî*fe’nin terceme-i halini vermiş ve biyografiyi uzun tutmuştur. Hafız Suyûtî’nin, Tebyîdu's-Sahîfe’de Hatîb'e atfen naklettiği herşey Mizzî’nin Tehzîbu’l-Kemâl'inden aktarılmıştır.
Mizzî’nin bu eserinde cerh ve ta'dil imamlarından nakledilenlerin büyük çoğunluğu, İbn Ebî Hâtim'in Kitâbu'1-Cerh ve't-Ta'dîl'inden, İbn Adiy'in Kâmil'inden, Hatîb'in Târîhu Bağdâd'ından ve İbn Asâkir'in Târîhu Dımaşk'ından aktarılan bilgilerdir.
İmam Mizzfnin Tehzîbu'l-Kemâl’inde İmam Ebû Hanîfe’nin ko*numuna layık olmayan birşeyi zikretmeyişi dikkate değerdir. Bu ince anlayışına bravo doğrusu! Bu takdiri neden hak etmesin ki; bakın Zehebî Tezkiretu'l-Huffâz’ında onun için ne demektedir: “Rical bilgisi*ne gelince, Mizzî bu işin sancaktarıdır; bu ilmin yükünü yüklenen, göz*lerin onun gibisini görmediği biridir.” (Tezkiretu'l-Huffâz, IV/1498.]
Hafız Zehebî de Tezhib'inde Ebû Hanîfe’nin terceme-i halini ve*rirken Hafız Mizzî’nin bu tutumunu övmüş ve şöyle demiştir: “Üstadı*mız Ebu'l-Haccâc, Ebû Hanîfe'yi zayıf gösteren bir görüşe eserinde yer vermemekle çok iyi davranmıştır.”
Üstelik Mizzî Tehzîbu'l-Kemâl’inde rical ilminin üstadı, hafızların önderi Yahya b. Maîn'den şunları nakleder: “Ebû Hanîfe sika idi. Sa*dece ezberlediği hadisleri naklederdi. Ezberlemediklerini nakletmezdi.” Yine Yahya b. Maîn şöyle demiştir: “Ebû Hanîfe hadiste güvenilir biriydi.” Yahya b. Maîn şunu da demiştir: “Ebû Hanîfe'de bir beis yok*tur. Bir defasında da şöyle demiştir: Ebû Hanîfe bizim nezdimizde güvenilir kimselerdendi. Yalancılıkla itham edilmemiştir.”
Hafız Mizzî yetişmediği kimselerden senedsiz yaptığı nakiller hu*susunda Tehzîbu'l-Kemâl’in mukaddimesinde şu açıklamayı yapmış*tır: “Söyleyeniyle aramızdaki isnad zikredilmemiş sözlere gelince: Söyleyeninden kesin ifadeyle nakledilen sözler, sözün nakledildiği kimseden bizlere kadar gelen senedde bir problem görmediğimiz na*killerdir. Sözün sahibinden temrîz sigasıyla nakledilen nakillere ge*lince, sözün sahibine kadar ulaşan isnadda problem olabilmektedir.”
Bu açıklamadan anlaşıldığı üzere, İbn Maîn'in İmam Ebû Hanî-fe'yi sika saymasına yönelik nakiller sahih ve sabit olup şüphe gerek*tirmeyen rivayetlerdir.

İbn Kesir'in el-Bidâye ve'n-Nihâye'de Ebu Hanife'yi Güvenilir İmam görmesi:
Hafız Ebu'1-Fidâ İbn Kesîr ed-Dimaşkî de “el-Bidâye ve'n-Nihâye” adlı eserinde şöyle demektedir:
“Tahâvi’ye hadisin (güneşin Hz. Ali'ye geri döndürülmesi) durumu kapalı kalsa da, Ebû Hanîfe’nin bu rivayeti reddettiği ve ravileriyle is*tihza ettiği nakledilmiştir... Beşşâr b. Dirâ' anlatıyor: Ebû Hanîfe Mu*hammed b. Nu’man ile karşılaşınca ona
“Güneşin Hz. Ali için geri döndürüldüğü hadisini kimden rivayet ettin” diye sordu. Oda
“Senin 'ey Sariye! Dağa çekil' hadisini rivayet ettiğinden başka bir kimseden” cevabını verdi.
Ebû Hanîfe güvenilir imamlardan biridir. Kûfe'lidir. Hz. Ali'ye olan sevgisi keza Allah ve Rasûlü'nün faziletli kıldığı yönleri nedeniyle Hz. Ali'yi daha üstün tutması nedeniyle suçlanmamış biridir. Buna rağmen o, bunu nakleden ravinin rivayetini kabul etmemiştir.
Muhammed b. Numan’ın sözüne gelince, bu bir cevap değildir. Bilakis anlamsız bir karşı yanıttır. Yani, “ben Hz. Ali’nin faziletiyle il*gili olarak -garip de olsa- bu rivayeti naklettim. Bu rivayet gariplikte senin Hz. Ömer'in faziletiyle ilgili naklettiğin 'ey Sariye! Dağa çekil' sözüne benzemektedir”, demek istemektedir. Ancak Muhammed b. Numan'ın verdiği bu cevap yerinde bir cevap değildir çünkü onun ri*vayet ettiği şey sened ve metin açısından Hz. Ömer'den bahseden rivayet gibi değildir. Ayrıca, Şârî'in kendisi hakkında bazı iyi şeyleri daha önceden sezdiğine şahitlik ettiği bir imamın gözünden perde kal*karak uzakta olan bir olayı gözlemlemesi nere, (Hz. Ali’nin olayında iddia edildiği gibi) kıyametin en büyük alametlerinden sayılan güneşin battıktan sonra yeniden doğması olayı nere? (el-Bidâye ve'n-Nihâye, VI/85-6. Beyrut-1966. Mektebetu'l-Meârif yayını-Birinci baskı. )

İbn Hacer'in Ebu Hanife'yi İmam görüp övmesi:
İbn Hacer bu eserinde, İmam Ebû Hanîfe’nin terceme-i halini şu sözleriyle bitirir: “Ebû Hanîfe’nin menkıbeleri gerçekten çoktur. Allah ondan razı olsun, Firdevs cennetinde oturtsun. Amin.” [159]
Ha*fız İbn Hacer el-Askalânî'nin diğer eserlerinde de hiçbir İlim adamın*dan İmam Ebû Hanîfe'yi zayıf sayan bir değerlendirme nakletmediği malumdur. Bilakis Tehzîbu't-Tehzîb''de İmam’ın güvenilir bir insan ol*duğunu cerh-tadii ilminin üstadı Yahya b. Maîn'den nakletmiştir. İşte söylediği:
“Yahya b. Maîn şöyle demiştir: 'Ebû Hanîfe sika idi. Sadece ez*berlediği hadisleri naklederdi. Ezberlemediklerini nakletmezdi. Ebû Hanîfe hadiste güvenilir biriydi.'Hafız îbn Hacer, Lisânu’l-Mîzân'ında şöyle demektedir:
“Muhammed b. Ali b. Numan b. Ebî Tarîfe el-Becelî el-Kûfî, Ebû Cafer. Kufe'de Tâku'l-Mehâmil'deki bir çarşıya nisbet edilerek Şeytânu't-Tâk (Tâk'daki Şeytan) lakabıyla anılmıştır. Zikri geçen çarşıda o, para bozma işiyle uğraşırdı... Denildiğine göre, ona Şeytânu't-Tâk lakabını ilk takan insan Ebû Hanîfe idi. Ebû Hanîfe, bu zatın Harûriye fırkasından bir kimseyle kendisinin huzurunda yaptığı münazara nedeniyle ona bu lakabı takmıştır... Hz. Ali’nin faziletiyle ilgili bir hu*susta Ebû Hanîfe ile aralarında vaki olan bir münazara esnasında, de*desine nisbet edilerek kendisine Muhammed b. Numan denmiştir. Bu münazarada Ebû Hanîfe kabul etmediğini gösterircesine 'güneşin Hz. Ali'ye geri döndürülmesi hadisini kimden rivayet ettin? diye sormuş, o da “Senin 'ey Sariye! Dağa çekil' hadisini rivayet ettiğin kimseden” ce*vabını vermiştir.” [Lisânu'l-Mîzân, V/300-1.]

İmam Nesai'nin Ebu Hanife hakkındaki görüşünden dönmesi
Nesâî İmam Ebû Hanîfe'yi zayıf saymaktan vazgeçmiştir- Çünkü kendisi es-Sunenu'l-Kubrâ'da (IV/322-3) Ebvâbu't-Ta'zîrât ve'ş-Şuhûd bölümü*nün bâbu men vekaa aiâ behîme (hayvanlarla cinsel ilişkiye giren kimse) kısmında İmam Ebû Hanîfe'nin Âsim - Ebû Rezîn - Abdullah b. Abbas tarikiyle nakletti*ği "hayvanlarla cinsel ilişkiye giren kimseye had uygulanmaz" hadisini nakletmiş ve "bu hadis sahih değildir. Âsim b. Amr hadis rivayetinde zayıf biridir" demiştir. Dikkat edilirse, Nesâî hadisin zayıflık yönü olarak Ebû Hanîfe'nin hocası Asım'ı göstermektedir. Eğer Ebû Hanîfe, Nesâî'nin ed-Duafâ ve'l-Metrûkîride dediği gi*bi zayıf biri olsaydı, hadisi ilk önce Ebû Hanîfe nedeniyle zayıf sayacaktı ancak bu*rada öyle bir şey yapmadı. Yaptığı şey, Âsırn'ın zayıf olduğunu belirtmekten iba*rettir. Görünen o ki, Nesâî Duafâ kitabında İmam hakkında söylediği sözden dön*müştür
Bu şekilde, tesbit ettikleri yeni deliller nedeniyle daha önce vermiş oldukları hü*kümlerden dönen nice münekkit hadisçiler vardır.İbni Abdilber'i ve Mizzi yukarıda görmüştük....
Ayrıca şu da var: Nesâî, Ebû Hanîfe'nin hadisi naklettiği hocası Âsim'in zayıf bir ravi olan Âsim b. Ömer el-Medenî olduğunu sanmıştır. Aslında bu kişi, Ebu'n-Necûd Âsim b. Behdele'dir. Nitekim İmam Muhammed'in Ebû Hanîfe'den rivayeti olan Kitâbu'f-Âsdr'da (s. 311. bâbu der'i'l-hudûd) bu açıkça ifade edilmektedir. İbn Hacer de Tehzîbu't-Tehzîb'de (X/415) böyle demiştir. (Tehzîb'in matbu nüs*hasında Ebu'n-Necûd ifadesi yanlışlıkla Ebû Zer diye yazılmıştır. Bunun düzeltilme*si gerekir). Mizzî ise Tehzîbu'l-Kemâl’de Ebû Hanîfe'nin hocaları arasında Âsim b. Ömer diye birini anmamış, bunun yerine Ebu'n-Necûd Âsim b. Behdele'yi zik*retmiş, Önüne de Ebû Hanîfe'nin naklettiği bu hadisin Nesâî'nin kitabında geçtiği*ne işaret etmek için sin harfi koymuştur. Nesâî'nin kitabında ise Ebû Hanîfe'den sadece bu hadis vardır. Buradan şu anlaşılmaktadır; Mizzî de, Nesâî'nin 'bu hadisi rivayet eden Asım. Asım b. Ömer'dir' değerlendirmesine katılmamıştır. Âsim b. Behdele'ye gelince; tanınan bir hadis ravisidir. Naklettiği hadisler Kütüb-i Sitte'de yer almaktadır. Nesâî onun için 'rivayetlerinde bir beis yoktur' demiştir. Bazıları hafızasının zayıf olduğunu söylemişse de, bir gurup münekkit güvenilir ol*duğunu belirtmiştir. Benim kanaatim, hadisin hasenle sahih arası bir konumda ol*duğudur.

İmam Sehâvî'nin, el-İ'lân bi't-Tevbîh li men Zemme't-Târîh adlı eserinde deki Tavsiyesi
Ebû Hanîfe hakkında sadece cerh edip suçlayanla*rın değerlendirmeleriyle yetinmemek gerektiği hususunda tavsiyede bulunmakta ve şöyle demektedir:
“İmamlar özellikle de birbirine muhalif olanlar arasında, münaza*ralarda ve tartışmalarda vaki olan şeyleri iyi bir şekilde yorumlamaya çalışmalı ve bunlardan bahsetmekten kaçınmalıdır. Hafız Ebu'ş-Şeyh b. Hayyân'ın Kitabu’s-Sunne'sinde naklettiği, keza Ebû Ahmed b. Adiy'in Kâmilinde, Hafız Ebû Bekr el-Hatîb'in Târîhu Bağdâdında, onlardan önce de İbn Ebî Şeybe’nin Musannef'inde naklettikleri ile Buhârî’nin ve Nesâî’nin kendisine tabi olunan imamlardan biri hak*kındaki söyledikleri sözler, iyi niyetle hem de müctehid imamlar tara*fından söylenmiş olmasına karşın, benim nakletmekten uzak durdu*ğum şeylerdir. Böyle durumlarda onların peşinden gitmemek gerekir. Bundan dolayıdır ki, seçkin kadılardan olan bir hocamız, böyle bir zat hakkında konuştuğu söylenen bir şahsı azarlamıştır. Hocamız Hafız İbn Hacer de, Herevî’nin Kitâbu Zemmi'l-Hevâ adlı eserinin kendisi*ne okunmasını dinlememizin ardından, içinde bu tür şeyler içermesi nedeniyle, “bu kitaptan bir şey rivayet etmeyin” dedi(İmam Sehavi el-İ'lân, s. 65. Dimaşk-1349. Kudsî baskısı)

İmam Nevevî’nin Tehzîbu'l-Esmâ ve'l-Luğât'ında Ebu Hanife'yi övmesi;
Önce; imam, hafız, biricik insan, şeyhülislam, evliyanın sembolü Muhyiddin Ebû Zekeriya Yahya b. Şeref b. Murrî el-Hizâmî el-Havrânî en-Nevevî eş-Şâfiî, Tehzîbu'l-Esmâ ve'l-Luğât adlı eserinde Ebû Hanîfe’nin terceme-i halini verirken onun faziletlerinden, menkıbelerinden, ilmi*ne ve verâma olan övgülerden başka bir şey zikretmemiştir.

İbnu'l-Esîr'in Ebu Hanife'yi övmesi suçlayanlara cevabı :
İbnu'l-Esîr İmam Ebû Hanîfe’nin terceme-i halini Câmiu's-Usûl kitabının üçüncü kısmında zikretmiş, ona beüğ övgülerde bulunmuş, suçlayıcı ifadelerde bulunanlara da karşılık vermiştir. O, şunları söylemiştir:
İmam orta boyluydu. Uzunca olduğu da söylenmiştir. Buğday ten*li, güzel yüzlüydü. İnsanların en güzel ve tatlı konuşanıydı. Onunla oturmak çok hoştu. Çok cömert, din kardeşlerine karşı son derece lü*tuf kar ve ihsankârdı.
Şafiî şöyle demiştir: Mâlik'e soruldu:
“Ebû Hanîfe'yi gördünüz mü?”
“Evet. Onu öyle biri olarak gördüm ki, eğer şu direk altındır de*seydi, bunu delilleriyle ispat ederdi.”
Şafiî şunu da söylemiştir: “Fıkıhta derinleşmek isteyen kişi Ebû Hanîfe'ye muhtaçtır.”
Biz burada onun menkıbelerini ve faziletlerini açıklamaya devam etsek konu bir hayli uzar, biz de asıl maksadımıza ulaşamayız. Ancak şunu söyleyelim: Ebû Hanîfe alim, amel ehli, zahid, âbid, verâ'lı, mut*taki bir insandı. Din ilimlerinde kendisinden razı olunmuş bir imamdır.
Ebû Hanîfe'ye nisbet edilen keza ondan nakledilen uydurma bir takım sözler vardır. Ancak imam bunlardan münezzehtir. Kur'ân'ın mahluk olduğu, Kaderî görüşü benimsediği, İrca inanışını kabul ettiği yönündeki sözler gibi. Bunları zikretmeye keza kimlerin bunları dile getirdiğini anmaya hiç gerek yok. Doğrusu o bunlardan uzaktır.
Allah'ın şöhretini, yeryüzünü kaplayan ilmini her tarafa yayması, mezhebinin ve fıkhi yaklaşımının benimsenmesi, sözleriyle fiillerine müracaat edilmesi, İmam'ın bu tür şeylerden uzak oluşunun hakikatin ta kendisi olduğunu gösteren delillerden bir kısmıdır. Allah katından gelen gizii bir sır ve hoşnudluk olmasaydı, Ailah onu muvaffak kılmaz, İslam ümmetinin yarısı veya buna yakın sayıda insan onun mezhebini, ictihadlarını ve görüşleriyle amel etmeyi seçmezdi. Sonuçta, yaklaşık 444 yıldır Allah'a ve dinine onun fıkıh çerçevesinden kulluk yapıldı; onun ictihadlarıyla ve mezhebiyle amel edildi; onun görüşleri alındı.
Bütün bunlar, onun mezhebinin ve akidesinin doğruluğunu göste*ren ve hakkında söylenen olumsuz şeylerden uzak olduğunu isbat eden en güzel delillerdir. Hanefî mezhebini benemseyenlerin en önde gelenlerinden olan Ebû Cafer et-Tahâvî Akîdetu Ebî Hanîfe adlı ese*rinde onun yaklaşımlarını ele almıştır. Burada geçenler bütünüyle ehl-i sünnet ve'1-cemaatın yaklaşımlarıdır. Burada ona nisbet edilen veya söylediği iddia edilen aykırı hususlardan bir şey yoktur, öğrencileri ve müntesipleri onun halini ve sözlerini başkalarından çok daha iyi bilirler. Bu durumda onların naklettiklerine bakmak başkalarının söyledik*lerine göz atmaktan çok daha iyidir. [143]
Onun aleyhinde bir takım şeyler söyleyenlerin buniarı demelerinin keza İmam'a nisbet edilen bu tür şeylere sarılıp İmam'a yüklenmeleri*nin nedenleri açıklanmıştır. Ancak, biz burada onların söyledikleri şey*leri aktarma ihtiyacı hissetmiyoruz çünkü Ebû Hanîfe gibi İsİamda yüksek bir konumda bulunan bir insan, kendisine nisbet edilen şeye İzahat getirilip mazeret üretilmesine muhtaç değildir.” [Câmiu'l-Usûl, Abdulkadir el-Arnavut'un tahkikiyle 1983 yılında Beyrut'ta 11 cilt halinde basılmıştır..]İbnu'l-Esir, «Câmiu'l-Usûl» de şöyle der:
«Allah'ın gizli bir sırrı olmasaydı bu ümmetin yarısı günümüze kadar büyük imâmın mezhebi üzere Allah'a ibadet etmezlerdi.»
der

İbni Hacer Heytemi Ebu Hanife'nin faziletlerine dair Eser yazması;

İbn Hacer el-Mekkî şöyle der: «Bazı bilginler demişlerdir ki, meşhur İslâm müctehidlerinden hiç birinin Ebû Hanîfe gibi arkadaş ve öğrencileri yoktu. Bilginler ve bütün insanlar müteşabih hadisleri, içtihada dayanan meseleleri, yeni olayları, kaza ve hükümleri açıklamakta Ebû Hanîfe ve arkadaşlarından yararlandıkları kadar kimseden yararlarımamışlardır.» «(el-Hayrâtu'l-Hısân» da S. 26)

İmam Hakim'in Ebu Hanife'yi Hadisleri alınan sıka ravi görmesi;

Beyhakî’nin hocası büyük hadisçi, muhaddislerin imamı İbnu'l-Beyyi' diye meşhur Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah en-Neysâbûri el-Hâkim ei-Mustedrek ale's-Sahîhayn adlı eserinde “velisiz ni*kah olmaz” hadisinin tariklerini verirken şöyle der: “Zikrettiklerimizin dışında, imamlardan bir grup bu rivayeti Ebû İshak'dan mevsul olarak rivayet etmişlerdir. Ebû Hanîfe Nu’mân b. Sabit, Varaka b. Maskale el-Abdî, Mutarrif b. Tarif el-Hârisî, Abdulhamid b. Hasan el-Hilâlî ile Zekeriya b. Ebî Zaide ve diğerleri bunlardan bir kısmıdır. Nitekim bun*ları bu bölümde zikrettik.”( el-Mustedrek ale's-Sahîhayn. 11/171 (Kitâbu'n-Nikâh). Hindistan/Haydarabad/Dekkan-1340. Dâiretu'l-Meârif baskısı.)

Hâkim Ma'rifetu Ulûmi'l-Hadîs kitabında da şunları söyler: Hadis ilimlerinin kırkdokuzuncusu: ezberlemek, müzakere ve bere*ketlenmek için hadisleri alınan, şöhretleri doğudan batıya ulaşmış olan tabiîn ve tebeittâbiînden meşhur sika imamları tanımaya yöneliktir. (Hâkim böyle dedikten sonra çeşitti beldelerdeki önde gelen hadisçilerden pekçok kimseyi zikreder.)
Kufe'li olanlar: Âmir b. Şerâhîl eş-Şa'bî, Saîd b. Cubeyr el-Esedî, İbrahim en-Nehaî, Ebû İshak es-Sebîî, Hammad b. Ebî Süleyman, Mansur b. Mu'temir, Muğîre b. Miksem ed-Dabbî, A’meş el-Esedî, Mis'ar b. Kidâm el-Hilâlî, Ebû Hanîfe Nu’mân b. Sabit et-Teymî, Sufyan b. Saîd es-Sevrî, Davud b. Nusayr et-Tâî, Zufer b. Huzeyf, Afi*ye b. Yezîd el-Kâdî ve diğerleri
(Hakim Ma'rifetu Ulûmi'l-Hadîs, s. 240-9. Kahire baskısı. )

İmam Beyhakî’nin Delailu'n-Nubuvve'sinde Ebu Hanife'yi övmesi ve Cerh İmamı görmesi;
Büyük ilim merkezlerindeki fıkıhçılar da cerh-tadil alanında değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
Nitekim Abdulhamid el-Himmânî, Ebû Hanîfe’nin şöyle dediğini nakletmiştir: “Câbir el-Cu'fî'den daha yalancı, Atâ'dan da daha fazi*letli birini görmedim.”
Himmânî şunu da nakleder: Ebû Saîd es-Sağânî Ebû Hanîfe’nin yanına varıp
“Sufyânu's-Sevrî'den hadis alma hususunda ne dersiniz” diye sordu. O da şu cevabı verdi:
“Ondan yaz. Çünkü o sika bir kim*sedir. Ancak, İbn İshak’ın Hâris'ten naklettikleriyle Cabir el-Cu'fî’nin hadislerini alma.”
Harmele de Şafiî'den şunu nakletmiştir: “Haram b. Osman'dan rivayet etmek haramdır.”
Yahya b. Saîd el-Kattân da şunu anlatmıştır: “Naklettiği hadisler nedeniyle itham edilen ve rivayetlerini iyi ezberlemeyen kimsenin du*rumunu Şu'be, Sufyânu's-Sevrî, Mâlik b. Enes ve Sufyân b. Uyeyne'ye sordum. Hepside 'durumunu insanlara açıkla' dediler.”
Ebû Bekr b. Hallâd da şunu aktarmıştır: Yahya b. Saîd el-Kattân'a
“Hadislerini bıraktığın kimselerin kıyamet günü Allah'ın huzurunda hasmın olmalarından korkmuyor musun” diye sorulunca, şu cevabı verdi:
“Bu kişilerin Allah katında hasmım olması, Rasûlullah'ın 'yalan olduğu belli olan bir hadisi bana niçin nispet ettin' deyip hasmım ol*masından çok daha iyidir.”
Harmele b. Yahya aktarıyor: Şafiî'den şunu dinledim: “Şu'be ol*masaydı Irak'ta hadis bilinmezdi. Yanına vardığı (hadiste ehil olmayan) kimseye 'hadis rivayet etmeyeceksin. Edersen sultanı aleyhine kışkır*tırım' derdi.”
Buradaki birkaç örnekten de anlaşılacağı üzere onlar sünneti koru*mak için savunuyorlardı. Benzer örnekler pekçoktur ancak burada ak*tardıklarımız, konuyu uzatmaya gerek bıraktırmayacak kadar açıktır.”[Delailu'n-Nubuvve, 1/43-6. Beyrut-1405, Birinci baskı)

İmam Tirmizi'nin Kitâbu'l-İlel 'de Ebu Hanife'yi Cerh imamı görmesi;
İmam, Hafız Ebû İsa Muhammed b. İsa et-Tirmizî de Cdmi'inin Kitâbu'l-İlel bölümünde şöyle demektedir
“Bu mevzuyu anlayamayan bazı kimseler raviler hakkında konu*şan hadisçileri ayıplamışlardır. Oysa tabiîn imamlarından birçoğunun raviler hakkında değerlendirmelerde bulunduğunu görmekteyiz. Ör*neğin, Hasan Basrî ile Tâvûs, Ma'bed el-Cuhenî hakkında konuşmuş*lardır. Keza Saîd b. Cubeyr, Talk b. Habîb hakkında, İbrahim en-Nehaî ile Âmir eş-Şa'bî de Haris el-A’ver hakkında konuşmuşlardır.
Yine Eyyûb es-Sehtiyânî, Abdullah b. Avn, Süleyman et-Teymî, Şu'be b. el-Haccâc, Sufyan es-Sevrî, Mâlik b. Enes, Evzâî, Abdullah b. Mübarek, Yahya b. Saîd el-Kattân, Vekî' b. el-Cerrâh, Abdurrahman b. Mehdî ile diğer ilim erbabının raviler hakkında değerlendirme*lerde bulundukları ve onları zayıf gördükleri rivayet edilmiştir.
En iyisini Allah bilir, bize göre onları böyle davranmaya sevk eden şey müslümanlara nasihat etme, doğruyu gösterme düşüncesidir. Yok*sa bundan, insanları suçlamayı ve gıybetlerini yapmayı amaçladıkları sanılmasın. Kanaatimiz odur ki, bu kişilerin zayıf olduklarını açıkla*maktaki muradları zayıf ravilerin tanınmasıdır. Çünkü zayıf oldukları belirtilen kimselerin bir kısmı bidatçi, bir kısmı naklettiği hadisler ne*deniyle suçlanmış, bir kısmıda dalgın ve çok hata yapan kimselerdi. İmamlar, dine olan ihtimamlarından ve rivayetleri sağlama alma gayretlerinden dolayı, bu kimselerin durumlarını ortaya koymak istemiş*lerdir. Çünkü dinde şahitlik etmek, insanların hakları ve mallan hak*kında şahitlik yapmaktan çok daha fazla titizlik ve ciddiyet gerektiren bir husustur. (Tirmizî böyle dedikten sonra imamların bazı ravileri cerh ettikle*rine dair örnekler verir ve şöyle der): Ebû Yahya el-Himmânî Ebû Ha-nîfe'den şöyle işittiğini söylemiştir: “Câbir el-Cu'fî'den daha yalancı, Atâ b. Ebî
Rabâh'dan da daha faziletli birini görmedim.


İbnu'n-Nedîm Muhammed b. İshak «el-Fihrist» de
«Karada, denizde, doğru ve batıda, uzakta ve yakında ilmin tedvini Ebû Hanîfe sayesindedir. » demiştir.

Bütün talebeler bilir ki İmamı Azamın seçkin talebelerinden İmam Muhammed İmam Şafinin hocasıdır İmam Şafi Ahmed b. Hanbel'in hocasıdır. İmam Yusuf ise Ahmed b. Habelin hocasıdır.İmam Malik İmam Şafii'nin hocasıdır.İmam Malik'te İmam Muhammedin hocasıdır.

Keza Ebu Hanife'nin talebelerinden Veki’b. CerrahHadis ilminde sika yâni güvenilir bir kimsedir, -Zehebî'nin naklettiğine göre, Yahya; «Ondan üstün kimse görmedim, Ebû Hanîfe'nin kavli üzere fetva veriyordu.» demiştir. Ahmed b. Hanbel de «Vekî'in musannefatına sarılınız, ilim bakımından daha genişini, hıfz bakımından daha kuvvetlisini görmedim demiştir.»hadislerin tasnif edilmesinde büyük hizmet etti.Azam Ebû Hanîfenin îtikâdına uyardı.İmam Şafi ve Ahmed b. Hanbel'in hocasıdır Hatta Ahmed b. Hanbel Yatsı namazını mescidde kıldıktan sonra ilmine hayran olduğu hocası Veki’b. Cerrah ile birlikte onun evine kadar yürüyerek bazı hadisleri müzakere ederlerdi.Vekî bin Cerrâhtan İmâm-ı Şâfiî, Ahmed bin Hanbel, Rehaveyh ibni Saîd, Ebû Hayseme, Ali bin el-Medenî, Abdullah ibni Mübârek, Yahyâ bin Muin gibi meşhur âlimler hadîs-i şerîf dinlemiş ve fıkıh ilmini öğrenmişlerdir.

Subhanallah!!! aralarındaki bu bağa rağmen bu Selef birbirinin ardından ağza alınmayacak sizin uydurma rivayetleriniz de geçen şeyler söylecekler? Hasbinallahu nimel vekil,Körler çarşısında ayna satmak ne zor işmiş? derlerdi de inanmazdım....

 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ehli hadis kardes geercekten bir beypazari sodasi bul ve ic hazimsizliga iyi gelir hersey ayan beyan ortada......
 
hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
sağdan soldan duyduğu yanlış bilgilerle ''Ebu Hanife hata etti'' deyince Vaki b.el-Cerrah şöyle diyerek adama karşı çıkmıştı:


Allah affetsin, zihniyet bu oldukça. bu ne mezhepçiliktir nasıl bir kutsamacılıktır hayret ki hayret. hata etmez yanılmaz yanlış yapmaz. bi kere de kalk de "ya belki o konuda selefe muhalefet etmişti ama sonradan tevbe etti ölmeden önce fikrini değiştirdi falan" onu da demiyorsun. öyle demiş olsan daha bi makul daha dengeli daha ılımlı daha inandırıcı olacaksın ama böyle kesin kesin atıp tuttun mu adama mutaassıp derler. inandırıcılığın hiç olmaz. tuttuğun bu batıl yol rahiplerini azizlerini rab edinenlerin yoluna benziyor. :-(
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ey Cahil!!!!Bu lafı söyleyen Veki b.Cerrah bu dini senden daha iyi biliyordu.Çünkü;Veki’b. Cerrah Hadis ilminde sika yâni güvenilir bir kimsedir, -Zehebî'nin naklettiğine göre, Yahya; «Ondan üstün kimse görmedim, Ebû Hanîfe'nin kavli üzere fetva veriyordu.» demiştir. Ahmed b. Hanbel de «Vekî'in musannefatına sarılınız, ilim bakımından daha genişini, hıfz bakımından daha kuvvetlisini görmedim demiştir.»hadislerin tasnif edilmesinde büyük hizmet etti.Azam Ebû Hanîfenin îtikâdına uyardı.İmam Şafi ve Ahmed b. Hanbel'in hocasıdır Hatta Ahmed b. Hanbel Yatsı namazını mescidde kıldıktan sonra ilmine hayran olduğu hocası Veki’b. Cerrah ile birlikte onun evine kadar yürüyerek bazı hadisleri müzakere ederlerdi.Vekî bin Cerrâhtan İmâm-ı Şâfiî, Ahmed bin Hanbel, Rehaveyh ibni Saîd, Ebû Hayseme, Ali bin el-Medenî, Abdullah ibni Mübârek, Yahyâ bin Muin gibi meşhur âlimler hadîs-i şerîf dinlemiş ve fıkıh ilmini öğrenmişlerdir.

Şu ilmi hainlik yapmayı bırakıp devamını okusaydın ya..........
“Böyle diyen kişiler hayvanlar gibidirler; Hatta benimsedikleri yol itibariyle onlardan daha da aşağıdırlar. Yanında Ebu Yusuf ve Muhammed b. Şeybani gibi fıkıh alimleri, hadis imamları, Arap dili uzmanları, Fudayl ve Davud et-Tai gibi züht ve vera’ abideleri olan bir Ebu Hanife nasıl hata edebilir?! Böylesine muazzam bir öğrenci/müçtehit kadrosuna sahip birisi hata edemez. Çünkü YANILDIĞINDA (yani oda hata edebilir lakin!) müçtehit talebeleri müdahale ederek Onu doğruya yönlendirirler.”(İbn Hacer Mekki, Hayratu’l-Hısan,, s. 65; İmam zehebi )

Ve bu rivayeti yapan İmam Zehebi'de İbni Hacer'de yalan isnad edecek insanlar değillerdir........ Kaldıki onlar Hanefi mezhebinden değiller ki senin dediğin gibi tassup söz konusu olsun...........

Şu iki cümleyi anlamayan sen ,Müçtehidlik davası koşmamışmıydın? ne kadar da haklıymışız senden müçtehid olmaz derken........

el-Cahilun Hamira velev kane vezira
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1-Berkani> Ahmed b. Said b. Sad > Abdulkerim b. Ahmed b. Şuayb en-Nesai.
“Nesai, Ebu Hanife en-Numan b. Sabit, Kufe’lidir. Hadiste güclu bir kimse değildir.Nesai, ed-Duâfâ ve’l-Metrukîn, I, 100.
و قال العقيلي في " الضعفاء " ( ص 432 ) : حدثنا عبد الله بن أحمد قال :

سمعت أبي يقول : حديث أبي حنيفة ضعيف .

2-Abdullah b Ahmed dedi: Babam’dan (Ahmed b Hanbel’den işittim dedi ki: Ebu Hanife hadis’te zayıftır.(Duafa 432)

3- Ubeydullah b. Omer el-Va‘z> Osman b. Cafer b. Muhammed es-Sebii > Feryabi Cafer b. Muhammed >Ahmed b. el-Hasen et-Tirmizi:

“Ben, Ahmed b. Hanbel’in, ‘Ebu Hanife’nin yalan söylüyor dediğini işitim. Hatib, Tarih, XIII, 418.

4-Ebu Hazin el-Abdeviyye >Muhammed b. Abdillah el-Cevzaki >Ali b. Mekki b. Abdillah.

Muslim b. Haccac, ‘Ebu Hanife’nin, rey ehli ve hadiste muzdarip olduğunu, sahih hadisinin fazla bulunmadığını söyledi.Hatib, Târîh, XIII, 420–421. Müslim, Kitabul-Künâ vel-Esmâ, 31.


Atiki> Yusuf b. Ahmed es-Saydelani> Muhammed b. Amr el-Ukayli> Abdullah b. Ahmed.

“Ahmed b. Hanbel, Ebu Hanife’nin hadis ve rey yönünün zayıf olduğunu soyledi. Hatib, Tarih, XIII, 418.Ahmed b. Hanbel İlel.272

Daha Fazla bilgi almak isteyen buraya tıklasın burada arapçaları ile beraber mevcuttur Men Cerreha Ebu Hanife’: https://www.islam-tr.org/namaz/1724...islere-dayanmadigi-iddialarina-reddiye-5.html
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Hacer Mekki,bununda ne mal olduğu Belli ...............?

İbn Haceri,l-Mekki Heytemi için en uygun söz şudur . O mü,minlere düşmanlık açısından insanların en şedidi idi zira,o kitaplarını Allah,ın Salih,kullarına,hadis,sünnet-i mutahhara ve şeriat-ı garra ehline küfürle doldurdu.Asrımızda ve daha önce yaşayan alimler ona reddiyeler yazarak,onun çürüklüklerini hatalarını yanlışlarını yalanlarını iftiralarını nakilde hıyanetini kelimeler üzerindeki tahrifatını ve bunlara benzeyen ve Allah,a ve ahirete inanan kimselerin kabul etmeyeceği şeylerini açıklamışlardır.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ehli hadis kardes sen gercekten ilmi acidan cahil bile olamazsin omrunu heba ediyorsun gercekten cok yazik baskalarinin yazilari ile baskalarina ithamda bulunuyorsun tamamen ezber veastarsiz bezsiz kumassiz bir mumin boyle yapamaz istesede yapamaz kendini bir sorgula hemen cevap yazma kendi kendine bir sor ya okudugun kitapdaki adamlar yanlis yaziyorlarsa ya yanlislarsa mizaikubrada adam boyle yazmis yaaaaaaa ne yapayimmmm mi DIYECEKSIN ...yazmadan evvel ALLAH celle celaluhu rizasi icin dusun ..gecmisi birakin bir zerre kadar faydasi yok bizlere bilmemiz gerekenler yazilmis cizilmis .....gecmisteki herkes istisnasiz hesabini veriyor,,bizler kendimize bakalim.....
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Ehli sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbeli mezhebinin imamı. Künyesi, Ebu Abdullah'tır. 164 (m. 780) senesinde Bağdad'da doğdu. 241 (m. 855) senesinde Bağdad'da vefat etti..
Ebu Hanife (Arapça: أبو حنيفة النعمان, Farsça: ابوحنیفه‎‎) (asıl adı: El-Numan bin Sabit bin El-Numan Zuta Arapça: النعمان بن ثابت بن النعمان بن زوطي dır), 699 (Hicri 80) yılında (Muhammed'in ölümünden 67 yıl sonra) Kufe'de doğup, 767'de (Hicri 150) Bağdat'ta öldürüldü. Sünnilikteehl-i sünnet itikadının lideri kabul edilir. HanefiMezhebinin kurucusudur


ZAVALLI ADAMCAGIZ EBU HANIFEYI TANIMAZ ETMEZ DAHA DOGRUSU TANIYAMAZKI ISTESEDE ANCAK UYDURMA RIVAYETLER ISIGINDA HEPSI O.......
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah Nerde bilmiyorum benide ilgilendirmiyor NERDE olduğu...Yazımı siliyorum...Cevap yok...İsteyen Allah'a tapsın isteyen Şeyhine isteyen ineğe...Umrumda bile değil...
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Elhamdülillah !Şimdi oldu ..Akaidin düzeldi..

Peygamberimizin (sav) '' Allah vardı,O'ndan önce başka bir şey yoktu...'' .hadisi şerifi .(Buhari,Megazi,67,74,Bed'ul-Halk 1,Tevhid 22;Tirmizi,Menakıb,3946)
İmam-ı Azam Ebu Hanife Fıkhu'l Ebsat'ta ise Allah-u Teala nerededir? sorusuna ''Yaratılmadan önce mekan yoktu,halbuki Allah vardı.Mahlukattan hiçbiri yokken , ''nerede'' mefhumu mevcut değilken Allah vardı.O her şeyin yaratıcısıdır '' cevabının verilmesini ister. (İmam-ı Azamın 5 eseri,Fıkhu'l Ebsat terc.Mustafa Öz Marmara Üniversitesi İlahiyyat Fakültesi Vakfı yayınları-İmam-ıAzam Ebu Hanife ve Eserleri Fıkh-ı Ebsat sh.102 ,ter.şerh Doç.Dr.Abdülvehap Öztürk-Şamil yay.)

Bu sözlerden anlaşılmaktadır ki;Allah vardı,mahlukattan başka bir şey yoktu,zaman , mekan ve cihet mahluktur.

İbni Hacer'in dediği gibi;-Allah hareket,intikal,hulul,mahlukatın içine girmek gibi şeylerden münezzeh-(Fethu'l- Bari 7/156) ise artık Allah'u teala hakkında bir değişiklik düşünmek doğru değildir.Buradan hareketle mahlukatı yaratmadan önce var olan Allah(c.c), nasıl ki ciheti yaratmadan önce yukarıda ve altta değildi,alemi yaratmadan önce içerisinde olmadığı gibi dışındada değildi,bitişik değilken ayrıda değildi.Bu durumda hepimiz Allah'ın mahlukatı yaratmadan önce var olduğunu söylerken ,nasıl olurda şimdi bu sözlerle Allah'ı (c.c) anlatan ehl-isünnet kelamcılarına ''Bu sözler Allah'ın varlığını kabul etmemekdir,bu yokluğu tariftir'' denilmektedir.Her hangi bir cismi anlatsak,dedikleri sözler doğru olur.İşte o zaman o cismin yokluğunu tarif etmiş oluruz.,bu birbirine zıd şeylerden birini kabul etme niteliğine sahip olan varlığın bu birbirine zıd şeylerin dışında kalması imkansızdır.Ama gördümüz gibi Allah(c.c) birbirine zıt bu şeylerden mahlukatı yaratmadan önce münezzeh olduğunu Peygamberimizin (sav) ve Ebu Hanife (r.a) 'den nakillerle gördük.

Denilirse ki;Böyle bir varlık anlaşılmamaktadır.

Deriz ki;Anlaşılmamaktan kastın,hayel edemediğin,tasavvur edemediğin,her hangi bir kuruntaya ifade edemediğini söylüyorsan isabet ettin .Çünkü o varlık ,kuruntuya ,tasavvura ve hayale sığmadığı gibi rengi ve ölçüsü olmayanın hayali tasavvur edilemez.«O'nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur!» (Şüra, 42/12)

Yok derseki;Akli delillerle bilinemeyen bir şey bu ,

cevaben deriz ki ;O'nun varlığını başka akli delillerle daha önce kabul etmiştik,yukarıdaki nakillerde buna ilavedir.(Gazzali'den feyzle)
 
esedullah1230 Çevrimdışı

esedullah1230

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah Nerde bilmiyorum benide ilgilendirmiyor NERDE olduğu...Yazımı siliyorum...Cevap yok...İsteyen Allah'a tapsın isteyen Şeyhine isteyen ineğe...Umrumda bile değil...

Kardeş bunu söylmenle bilki sen ayagın kaydı yuvarklandın ehli sünnet dışına çıoktın tögbe et
FERDİOSMAN GİBİ sapıkların yazdıgı uydurma şeylereede inanıp itikadını bozma Bu sitenin en sapık düşüncelilerin başında geliyor bu zat

Aşağıda sadece 7 delil verilmiştir. Bu konuda 300 İslam Alimi “Allah’ın gökte olduğuna dair deliller getirmiştir.” (İmam İbn Teymiyye, Mecmua Fetava) [1]

1.Delil : “Rahman arşa istiva etmiştir.” (Taha, 5)

Açıklama : Allah ayetinde semanın üzerinde ki arşında olduğunu, arşa istiva ettiğini beyan etmektedir. Allah zatının arşın üstünde olduğunu söylerken biz nasıl olurda Allah kalbimizdedir diyebiliriz ? Allah her yerdedir demek doğru olur mu ?


2.Delil : “Gökteki Allah’ın sizi yere geçirmesinden emin mi oldunuz ? ”(Mülk, 16)

Açıklama : “Allah Mülk süresinde zatının gökte olduğunu açıkça beyan etmektedir. Allah zatının gökte olduğunu söylerken biz nasıl olurda Allah her yerde diyebiliriz ? Allah mı doğru söyler yoksa hiçbir delilimiz olmadan aklımızın söyledikleri mi doğru söyler ?

3.Delil: “Allah her gece dünya semasına iner.” (Ahmed bin Hanbel, sahih hadistir.)

Açıklama: “ Rasulullah (s.a.v.) Allah’ın gecenin bir bölümü geçince gök semasından dünya semasına indiğini, Ehl-i Sünnet alimleri bu inmenin de zatı ile olduğunu söylerler.(Bkz:İbn Recep, Fethu’l Bari li şerhi sahihi’l Buhari

4.Delil: Rasulullah (s.a.v.) huzuruna bir cariye getirildi. Rasulullah (s.a.v.) ona: “Allah nerede ? “ dedi ,

Cariye işaret parmağını kaldırarak “Allah semanın üzerindedir.” dedi. Sonra Rasulullah (s.a.v.) cariyeye “Ben kimim “ dedi. Cariye “Sen Allah Resulüsün “ dedi Rasulullah (s.a.v.) “O’nu azat edin o mümine biridir.” dedi. (Müslim ve diğerleri )

Açıklama: Rasulullah (s.a.v.) açıkça cariyenin “Allah semanın üzerindedir “sözünü reddetmeyip, doğrulamış ve cariye hakkında “O mümine biridir. “ demiştir.

5.Delil: Zeynep annemiz Rasulullah’ın zevcelerine övünerek söylediği şu söz: “Sizi hısımlarınız, Beni de yedi kat gökteki Allah evlendirdi.” (İmam Buhari)

Açıklama: Rasulullah’ın zevcesi açık bir dille Allah’ın yedi kat gökte olduğunu beyan etmektedir.[2

6.Delil: “Her kim, Rabbim gökte midir bilmiyorum derse kafir olmuştur. Aynı şekilde O, arşının üzerindedir, fakat arş gökte midir, yerde midir bilmiyorum derse kafir olmuştur.” (Fıkhul Ekber, sf, 46)

7.Delil: Ebu Hanife (r.h): “Allah arşına keyfiyetsiz olarak istiva etmiştir.” (Fıkhul Ekber)

Açıklama : İmam Azam Ebu Hanife (r.h.) Allah’ın gökte olduğunu bilmeyenin kafir olabileceğini beyan ederken biz nasıl olurda bu güzel İmam’ın akidesini doğrulamayız ? Biz İmam Azam’dan çok daha iyi mi biliyoruz ki Allah her yerde demeye cesaret ediyoruz ?

Not : Allah’ın gökte olduğunu bilmeyene sen kafirsin denmez. İmam Ebu Hanife kendisine hak beyan edildikten, ayetler ve hadisler gösterildikten sonra Allah’ın nerede olduğunu bilmiyorum derse bu durumda kafir olacağını beyan eder. Müslüman açık delillerle hakkı bildirmeden, beyyine götürmeden, delillerle açıklamadan tekfir yoluna asla gitmez. Tekfir etmek tebliğden sonradır. Tekfirden sakınmak asıldır.

bu durumda Allah her yerdedir demek, kalptedir demek kuran ve sünnet nasslarını bilmemektir, cehaletliktir, bunu savunmak ise bidati savunmaktır, bir de çok tehlikelidir..

[1] Malik İbn Enes: “Allah göğün üstünde ve ilmi her yerdedir.” (Mecmua Fetava, İbn Teymiyye Külliyatı, 5-196) Tabari: “Rab arşa istiva etmiştir, kim bu sözün dışında bir söz söyleyerek sınırı aşarsa,yıkılır ve hüsrana uğrar ”İmamların İmamı Muhammed bin İshak bin Huzeyme der ki;“Kim, kullarından bağımsız Allah’ın yedi kat gökteki arşa istiva ettiğini,doğrulamazsa,Kafir olur, tövbeye davet edilir, tövbe ederse eder,etmezse de boynu vurulur, ehli kıble ve ehli zımmiye kokusu zarar vermesin diye de çöplüğe atılır.

[2] Lütfen şu ayetleri okur musunuz . Mülk,16- Fatır,10- Ali İmran,55- Nisa,158- Nahl, 50- Mearic,4- Bakara, 255-
 
hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah Nerde bilmiyorum benide ilgilendirmiyor NERDE olduğu...Yazımı siliyorum...Cevap yok...İsteyen Allah'a tapsın isteyen Şeyhine isteyen ineğe...Umrumda bile değil...

üstad ne yaptın. 2105 mesajdan sonra oldu mu bu şimdi.

bu hurafeci nakşiye kızmakta haklısın ama ona sitem edip de kendi akideni de heba etme, Allah muhafaza...
 
esedullah1230 Çevrimdışı

esedullah1230

Üye
İslam-TR Üyesi
vallahi akhi bende çok şaşırdım kavlulfasl kardeşin yazısnı okuyunca bir sapık için itikat bozlur mu ?
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ALLAH celle celaluhu

NEREDE NASIL DURUMDA HANGI VASIFLARA SAHIP OLDUGUNU BELIRTMIS DOLAYISI ILE ONUN NEREDE OLDUGUNUN TARTISILMASI BIR SURU SEYLERIN YAZILMASI CIZILMESI........

SADECE HASTALIKTIR...........VE ZANNETMEYINKI BU HASTALIK TEDAVI EDILIR ......
 
esedullah1230 Çevrimdışı

esedullah1230

Üye
İslam-TR Üyesi
SANA KİTABI İNDİREN ODUR.ONUN BAZI AYETLERİ MUHKEMDİR(AÇIK) Kİ BUNLAR KİTABIN ANASIDIR.DİGERLERİDE MÜTEŞABİHTİR.KALPLERİNDE EĞRİLİK OLANLAR FİTNE ÇIKARMAK İÇİN ONDAKİ MÜTEŞABİH(KAPALI)AYLETLERİN PEŞİNE DÜŞERLER.HALBUKİ ONUN TEVİLİNİ ANCAK ALLLAH BİLİR.İLİMDE YÜKSEK PAYAYE ERİŞENLER İSE ONA İNANDIK HEPSİ RABBİMİZ TARAFINDANDIR DERLER.BU İNCELİĞİ ANCAK AKLISELİM SAHİPLERİ DÜŞÜNÜP ANLARLAR (ALİ İMRAN 7 )
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
esedullah1230 NİCKLİ ilimden nasibi olmayan şu arkadaşın iddialarını cevaplayalım ,ama kendisini ilmi edebe davet ediyorum...(Bana yolladığı özel mesaj için,Hakaret kocakarıların hüccetidir!demekten başka bir şey aklıma gelmiyor.)

1-Ebu Hanife 'den gelen SAHİH rivayet Molla Aliyyu'l Kari Fıkhu'l Ekberi şerh ederken derki;
''Buna cevabımız şöyledir: İmam Abdusselâm, “Hallür-Rumûz” adlı kitabında İmam Âzam'ın şu sözünü kaydediyor: “Kim ALLAH'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, ALLAH'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. ALLAH'ın me*kânı olduğunu düşünen kimse ise ALLAH'ı yaratıklara benzeten ki*şidir.”Şüphe yok ki Abdullah b. Selâm ilim adamlarının büyüklerinden biri olup güvenilir bir âlimdir. Şarihin naklettiğine değil, onun naklettiğine itimat etmek gerekir. ''AIiyyul-Kârî'nin sözü burada bitti.

Fıkh'ul Ekber ''Allah'ın yakınlık ve uzaklığı, mesafenin uzunluk ve kısalığı ile değil'',


İmam-ı Azam Ebu Hanife el-Vasıyye'de şöyle der"Allahü teâlâ, kendisi için ihtiyaç ve (Arş'ın üzerine) istikrar (yerleşme) söz konusu olmaksızın Arş'ı istiva etmiştir. O, Arş'ı da, Arş'tan başkasını (diğer yarattıklarını) da korumaktadır. Eğer (Allahü teâlâ Arş'a ve bir yerde yerleşmeye) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olmazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ın yaratılmasından önce Allahü teâlâ nerede idi? Yüce Allah bundan (bir yere yerleşmek ve orayı mekân tutmaktan) münezzehtir" (Bkz. el-Vasıyye, 73. Çev: E.Sifil Bkz.İslam ve Modern Çağ, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2004; c.1, s.74-81.Çağdaş Dünyada İslami Duruş, 168 vd. )

2-Eyne allah hadisini yukarıda genişçe görmüştük....
3-Kimse zatıyla Allah her yerdedir demiyor,Allah ilmi ile her yerde ,Zatı ile ise mekandan ve zamandan münezzehtir...İşte Ehli sünnetin görüşü....Allah'In arşa istiva ettiğini inkar eden Kafirdir.Biz Keyfiyetini bilmeyiz.Mesela Zatıyla oradadır,yükseliştir,oturmuştur, gibi şeyler söylemeyiz.

Şayet biz bu itikadımızda sapık isek İbni Hacer ,İbnulCevzi,İbni Kudame gibi alimlerden yaptığımız nakiller ortada..

Buhari Şarihi İbni Hacer' in anlayışıda farklı değildir. Allahın nüzûlü muhâldir. Hareket; yücelikten süfliyâta inmek mânâsına gelir. Allah ise bundan münezzehtir...Nüzûlden murad olan rahmet meleğinin inmesi de olabilir. Mânânın Allah’ın ilmine tafvid edilmesi de uygundur...Allah’ın yakınlığı mesafe yakınlığı mânâsında değildir.Yahudilerden tecsim inancında olan birisi ‘kendisinden başka ilah olmayan Allah göktedir’ dese bu sözüyle iman etmiş olmaz.Âmmeden birisi aynı sözü söylese (tecsimin mânâsını bilmeyecek derecede bilgisizse) İslam’a girişi sahih olur. Cariye hadisindeki durum da bu çerçevededir.Kulun Allah’a yakınlaşmasının mânâsı değerinin Allah katında yükselmesidirAllah’a yükselmesinin mânâsı; sadakanın ve salih amellerin kabul edilmesidir .(Fethul Bari)
İmam Tahavi'nin bu konuları net cümlelerle ifade ettiğini görmekteyiz
''Kim ALLAHı, beşer sıfatlarından bir sıfatla vasıflandırırsa. muhakkak kafir olur. ALLAH,son, sınır, azalar, ve alet ve edevattan yücedir, münezzehtir. (Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.) Diğer yaratılan her şeyi kuşattığı gibi altı yön (ön-arka-alt-üst-sağ-sol), ALLAHı kuşatamaz''.-
İbnu'l Cevzi;Eğer sizler hadisi şerifleri (ve ayetleri) kabul edip manalarından konuşmayıp suküt ediyoruz demiş olsaydınız ,hiç kimse size itirazda bulunamaz ,inkar edemezdi.Fakat böyle hadisleri zahirine hamletmeniz çirkindir.Bu salih Selef Alim (Ahmed b. Hanbel) 'in mezhebinde olmayan şeyi,mezhebine sokmayın! Mezhebine öyle çirkin ,ayıp şeyleri giydirdiniz ki herhangi bir Hanbeli ,kim olursa olsun (sizin yüzünüzden) Mücessimedir denilmektedir. (İbnul Cevzi Def-u Şübbetü't-Teşbih'den naklen Bkz. Ebu Hamid bin Merzuk, Bera'atü'l-Eş'ariyyin, Bedir Yayınevi, 1994; sh 43 Tercüme: Emekli Müftü Hasib Seven )

Hitman nickli üyeye;Kimsenin nakşi olduğu yok!İbni Hacerler,Aliyyu'l Kariler,İmam Tahavi'ler,İbnu'l Cevziler,İmam Neveviler nakşidide bizim mi haberimiz yok?

Nasılda sapık akidenize uymadımı bu imamları gözden çıkarıyorsunuz?

Not:isimlerle Dalga Geçmeyelim edit bu humble
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt