selamualeykum bu yazı şeyh eymen zavarihinin 100 soruya cevap riseleinden alindir isteyen olursa tümü eklerim şimdilik
El Cami’ fi Talebil İlmi eş-Şerif" alakli şeyh soruya karşilik cevabi
soruyu soran Muhammed Samir
soru:
Neden Şeyh Doktor Fazl [Seyid İmam el Şerif]’in kitabını değiştirdiniz ve bunun sizin şuranız tarafından yazıldığını iddia ettiniz? Yazarının kendisine ilişmenizi istemediği bir kitabın taklidini yapmakta meşru hakkınız nedir? Ve size yöneltilen suçlamalara, özellikle Doktor Fazl’ın sizin Sudan istihbaratının ajanları olduğunuzu ve 100.000 dolar mükâfat karşılığında Mısır’da operasyonlar yaptığınızı söylemesine karşı cevabınız nedir?
Muhammed Samir’e cevabım şudur:
1-El-Cami [fi talibul ilmuşşerif] kitabıyla ilgili ilk soru itibariyle; bu eski bir ders, biz el-Cihad cemaatindekiler Mücahid İslami Cemaatlerdeki kardeşlerimize onu kısa notlarla açıklamakla yetinip bölüştürdük, bu sebeple acısını çektiğimiz tahkirden ve haksızlıktan dolayı da Allah’tan mükâfat umduk. Ve bu konuyu burada şu iki şey haricinde işlemezdim: birincisi bana gönderilen sorulara cevap vereceğimi vaat ettim, ikincisi de Muhammed Samir kardeşin sorusunun cevaplanmayacağını düşünmesi. Allah’tan niyazım bu konuyu son kez işleyişim olmasıdır.
Derim ki, yardım Allah’tandır: el Cami kitabı hakkındaki tartışma iki problemden kaynaklanıyor: bunlardan birisi önemsiz, onunla ilgilenmiyoruz, tartışmayla ilgili de değil, diğeri ise daha büyük ve onurlu her Müslüman’ın dinini savunmak için ona karşı koyması üzerine bir vazifedir.
İlgilenmediğimiz küçük probleme gelince, bu, el Cami kitabını yayımlama hakkı olanları, tetkik edip satışa çıkaranları ilgilendiriyor. Özetle bu kitap el Cihad cemaatinin ortak gayretiyle yazılmıştır. Cemaat onun giderlerini Cihad birikimlerinden karşıladı ve yazarına, bununla Cihadı destekleyen bir kitap yazsın, üzerindeki yanlış anlamaları dağıtsın diye bir ofis, bir kütüphane, bir yazıcı, araç gereç ve fon sağladı. Tetkik ve onayı da el Cihad cemaatinin ortak gayretiyle oldu. Bunlar, cemaatin lideriyken yazarın uyguladığı kurallardı, biz de bu kuralları kendisine uygulayarak özen gösterdik.
Fakat cemaat, kitapta, kendilerinden söz edeceğim bir takım hataların bulunduğunu biliyordu, onun için bir tek kuruş dahi harcanmadı, ne de zamanından bir tek dakika dahi fedakârlık edilmedi. Bunun kanıtı biz Peşaver’de kaldığımız süreç boyunca –tevafuken ve yazarın isteği dışında- keşfettiğimiz; onun, Müslüman Kardeşler Cemaati’nin onun ilk taslağını kabul etmediğini bildirmesidir, biz kendisine şiddetle itiraz ettik ve kendisine bunun kabul edilemez bir şey olduğunu söyledik. Çünkü bu meşru olarak disipline edilmemiş bir görüştür, sıkıntılara ilaveten faaliyete konuldu.
Bu bizi üzmeyen ve “hidayet belgeleri”nin yazarının da kitaptaki büyük hataları önemsemeyerek gözlerini kapatıp, abartarak büyük bir trajedi saydığı küçük problemdir. Ve Allah’tan, onun için sarf ettiğimiz para ve çabadan ve de onun yüzünden maruz kaldığımız küfür ve tahkir için mükâfat umduk. Ve kitabı kendisine istediği gibi yazması ve ondan elde ettiği karı istediğine vermesi için bıraktık.
Kendisiyle aldatıldığımız ve ancak yazarı yazmayı bitirip, son halini üstlenerek Sudan’a gittikten sonra fark edebildiğimiz kitapla ilgili büyük probleme gelince, kitap son derece tehlikeli hatalar içeriyor, onlardan bazıları örneğin:
—Diyor ki, “Eğer bir kişi davet etmeden ve destekleyenlerin oluşumundan önce mürtet hükümete karşı savaşırken öldürülür veya hapsedilirse bu kişi ne hakka tabi olmuş olur ne de dindar olur…” Böylece biz kendi ismimize, Mücahid kardeşlerimize, esirlerimize ve şehadet âşıklarına küfrettiğimiz bir kitap telif etmeliyiz.
—Diyor ki, “Bazı İslami Cemaat liderlerine karşı Cihad, yöneticilerine karşı Cihaddan daha uygundur” ve kendisiyle Şeyh Abdullah Azzam (rahimehullah) arasında geçen bir olaydan söz ediyor, onu aşırı çirkin bir şekilde tanımlıyor. Ve daha kötüsü, bu konuşmayı daha da kötü tanımlamalarla “hidayet belgeler”inde tekrarlamış olmasıdır. Ben buna “Temize Çıkarmak” kitabının ilk bölümünün on yedinci notunda ve ikinci bölümün on yedinci kısmında değindim.
—Diyor ki, Tağutlara yardım edenleri tekfir etmeyenlerin kendileri tek tek küfre düşerler, velev ki bu kişiler bu Tağutlara karşı savaşan Mücahidlerden olsa dahi.
—Yazar, Mısır İslam Cemaati’ni aşırı Mürcie olarak nitelendiriyor ve Dr. Ömer Abdurrahman’ı (Allah onu esaretten kurtarsın) yakışıksız ifadelerle tanımlıyor.
—Yazar, seçimlere iştirak eden herkesi kafir olarak görüyor ve yanlış yapılan yorumu mazeret olarak görmüyor.
Böylece biz “hidayet belgeleri”nin yazarının bizi nasıl bir hileye aldattığını anlamış olduk, böylece el Cami kitabını kendisine bıraktık ve el-Cami kitabının bu hatalarını temizleyen yeni bir kitap yayınladık. Tetkik ettikten sonra ona el-Cihad Cemaati ismini koymayı uygun bulduk. Ve Tehzib (Düzeltme) kitabları ilim tarihinde meşhurdur, Tehzib’ul-Kemal, Tehzib’ul-Tehzib ve Menhecul Kasidiin kitapları gibi…
Ve üzerine Abdulkadir bin Abdulaziz ismini yazdık, bu, el Cihad cemaatine ait sembolik bir isimdir ve “hidayet belgeleri”nin yazarının ve birçok kardeşin benim sembolik ismim zannettiği gibi gerçek bir isim değil!
Bu sonuç itibariyle Muhammed Samir kardeşime derim ki: biz ne bir şeyin taklidini yaptık, ne de bir şeye iliştik, bunun yerine biz el Cihad grubunun üzerine tesis edildiği, kendisinin de başkalarına uyguladığı kuralları “hidayet belgeleri” kitabının yazarına uyguladık. Biz yeni, gözden geçirilip tetkik edilmiş bir kitap yayınladık ve kendi asıl kitabını da kendisine bıraktık.
Böylece Muhammed Samir’in ve Cihada ve Mücahidlere muhabbet besleyen herkesin, kitabı gözden geçirmek, yayımlamak kendisine yarar sağlayacaklara problemin kendisini kuşatmasından kaçınmak ve [bunun yerine] zikrettiğim hatalara karşı koymak boynunun borcudur.
“Hidayet Belgeleri” nin yazarının, eleştiriden kaçtığı için üzerine ismini yazmadığı, yazdığı yaklaşım biçimine benim itirazıma rağmen Butlan Vilayet el Dariir [Kör Adamın Kurallarının Hükümsüzlüğü] mektubundaki metodunun aynısını bize uygulamaya kalkıştı. Ve ben el Cihad cemaatinin emiri olur olmaz, mektubun yayım ve dağıtımını durdurdum. Ve İslami Cemaat’teki kardeşlerime Sayın Şeyh Rıfa’i Taha (Allah onu esaretten kurtarsın) yoluyla özrümü ilettim. Onlarda –şükranlarımızla- bu duruşu kabul ettiler. [Ve bütün bunlar] benim Mücahidleri birleştirme ve onlardan zulmü kaldırma kaygımdandı ki yazar aynı şekilde, İslam Cemaati’nin maruz kaldığı bu zor sınavlar, tutuklamalar, işkenceler Şeriat ahkâmından sapmaları yüzündendir diye iddia etti.
“Hidayet Belgeleri” yazarının benim ajan olduğuma dair iddiasına gelince, bu bir yalan ve yanlıştır ve ona cevabım; eğer o beni ajan olmakla suçluyorsa, o zaman kendi kendini de suçluyordur, o benim emirim ve dava arkadaşımdı. -Sudandan ayrılana kadar- yıllarca el Cihadın, ihanet ve tetikçilik de dahil çeşitli yollardan toplandığını iddia ettiği parasından yiyordu, o zaman neden bu paradan yerken sessiz kalarak dolap çeviriyordu? Neden bunca uzun yıllar boyunca konuşmadı? Neden vicdanı sadece Devlet Güvenlik Araştırma Dairesi’nde uyandı?