Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

El-Kaide’nin 20 Yıllık Planı

halid.bin.velid Çevrimdışı

halid.bin.velid

Üyeliği İptal Edildi
Banned
El-Kaide'nin Stratejisi :
El-Kaide'nin büyük düşünürlerine; 2 yüzyıl boyunca uzanan; Necd ve Hicaz'da Vehhabi Hareketi'nde vücut bulan büyük reform hareketleriyle başlayan, Libya'daki Senusi, Sudan'daki Mehdi'nin Hareketi'ne, Arap batısında ve doğusunda sömürü güçlerine karşı koyan yeni İslami cihat tecrübelerinden, aynı şekilde asrımızdaki; Müslüman Kardeşler, Hizbul-Tahrir (İslami Tahrir Partisi), Pakistan ve Hindistan'daki İslami Cemaat tecrübeleri, İslami Cemaat fikrinde hayat bulan Cemaleddin El-Afgani ve öğrencisi Muhammed Abduh'un tecrübesi , ondan da Mısır'daki, Filistin'deki, Afganistan ve diğer bölgelerdeki İslami cihat tecrübeleri ve ondan kaynak alan reformcu hareketlere kadar geniş İslami hareket tecrübelerini dikkatle inceleme fırsatı bahşedildi.

Bu inceleme sadece akademik bir inceleme değil aynı zamanda canlı ve direk bir inceleme oldu. El-Kaide'nin adamları, liderleri ve düşünürleri birçok uyruğa, çeşitli ırklara tabidirler. Aralarında Araplar, Türkler, Afganlar, Pakistanlılar, Hindistanlılar, Kafkaslar vardır.
Farklı, çeşitli fikrî, hareketsel sinelerden, ekollerden gelmişlerdir. Aralarından bazıları Selefî, bazıları Müslüman Kardeşler Cemaati'ne mensup, bazılarının fikirleri Hizbul-Tahrir'e yakın, bazıları Davet ve Tebliğ Cemaati ile davete çıkanlardandı. Bazıları Doğu'da yaşadılar, bazıları ise Batı'da doğup büyüdüler. Uyruklarda, ekollerde ve tecrübelerdeki bu çeşitlilik, El-Kaide'ye daha önceden verdiği gibi yakın gelecekte de her türlü koşul ve halde yaşamaya imkân tanıyan,yenileyici ve üretken bir güç katacak.

El-Kaide düşünürleri, birçok İslami hareketin başarısız kalmasının şu sebeplere dayandığı sonucuna ulaştılar:
-İslami hareketlerin, ümmetin yaşadığı durumu teşhis etmede anlaşmazlığa düşmeleri ki bu da durum hakkında hüküm vermekte hata yapmayı, çözücü sonuçlara götürmeyen büyük çabaların harcanmasını doğurdu.
-Bu hareketlerin hedeflerin, yöntemlerin ve araçların belirlendiği planlarının olmaması.
-İslami hareketlerin kendilerini, suni, zayıf, ümmetin zararına çalışan liderlikler yerine ümmetin asıl liderleri gibi sunmaya cesaret edememeleri.
-Bu İslami hareketler, ümmetin beşeri ve maddi enerjilerinden yararlanamadılar .
Bu anlayıştan yola çıkarak El-Kaide, gelecekle ilgili gidişatının hatlarını çizen belirli bir kavram ortaya attı:
Ümmetin topraklarını, kutsal değerlerini ve özgürlüklerini savunan mücahitleri, İslam Ümmeti'nin şer'i liderleridirler. Onların dışındaki devlet liderleri ve rejimler, yönetimi gaspeden, yabancı düşmanla komplolar kuranlardan başka birşey değildirler.
Dünyanın durumu, şeriat ve din ile çelişmede İslam Dünyasının durumundan farklı değil. Onun için bu, cahillik halidir. Cahillikleri, insanın yasama yetkisini, kanun koyma ve uygulama hakkını insana dayandırmasından kaynaklanıyor. Bu âlemlerin rabbinin buyruklarıyla ters düşmektedir. Öyleyse bu cahilane durum, insan hayatının tüm yönlerini kapsayan; zulmü, rezil saldırıları, sapkınlığı, yolsuzluğu, aynı zamanda da insan hayatını doğru fıtrat ve yoldan saptıran tüm bu faciaları üretti.

Hatları, hedefleri, kasıtları açıkça çizilmiş, araçları ve yöntemleri belirlenmiş, zaman aşamaları özenle ve dikkatle araştırılmış, ümmetin objektif ve subjektif koşulları göz önünde bulundurularak hazırlanmış bir plan olması gerekiyor.
İnsanlığın durumunda istenen değişiklikteki temel, insanın fikrî, görüşsel ve inançsal durumunu değiştirmekle başlamalı. Ancak El-Kaide'nin görüşüne göre dünyayı kontrol eden cahilî güçler ve rejimler, herhangi amaçlı, fikrî bir faaliyete izin vermez ve vermeyecek de. Bu etkenler, faaliyetlerin önünde aşılması zor birer engel teşkil ediyorlar. Bunun için ortadan kaldırılmaları gerekir. Bu da ancak güçle ve yerdeki tüm tağutları, maddi engelleri, zorlukları yok etmek için nefsi, malı Allah yolunda harcamak olarak tanımlandırdıkları cihat aracılığıyla mümkün olabilir. El-Kaide'ye göre cihat, tüm bu engelleri kaldıracaktır. Bu cihadi projenin ihtiyaç duyduğu güç gelişiyor ve büyüyor, düzenli, planlanmış çalışma ve hareket etme ile devleşiyor.


El-Kaide'nin Planı :
Daha önce söylediklerimize dayanarak bazı düşünürlerine göre El-Kaide; iyice araştırılmış ve özenle hazırlanmış zamansal bir cetvel ve program çerçevesinde duruma göre uygulanması mümkün, teorik bir plan koydu.
El-Kaide'nin planı, İslami cihat çalışmasını hem miktar hem de kalite bakımından geliştirip, alanını tüm dünyayı kapsayacak şekilde genişletme fikrine dayanıyor. Cihadın, ümmetin düşmanlarını korkutacak, sonunda da onları kendi servetlerinden ve imkânlarından el çekmeye zorlayacak, egemenliği ve yönetimi kendisine geri döndürecek gücünün büyümesine katkıda bulunacağını düşünüyorlar. Yönetim ümmete geri dönünce, egemenlik Allah'ın şeriatınin olunca tüm iç ve dış sorunlar doğal ve hızlı bir şekilde çözülecek.
El-Kaide'nin pratik planı, zamana bağlı; süresi 20 yıl olan 7 aşamadan oluşuyor. 2000 yılında New York darbeleriyle başladı ve 2020 yılında şu silsile ile bitecek:

1.Uyanış Aşaması:
El-Kaide düşünürleri, ümmetin tarih boyunca görülmemiş derin bir uyku aşamasından geçtiğine inanıyorlar. Bu uyku, 19. yüzyılın başlangıcıyla başlayarak, 20. yüzyıl boyunca sürdü. Düşmanlarının kendisini karşı karşıya gelmek zorunda bıraktıkları zorluklara istenen yanıtı vermemesi sonucunda ümmetin başına gelen facialar ve belalar bu uykunun belirtilerindendir. Bazılarının bu uykuyu sonlandırmak için daha önce yazdıkları reçetelerin yararlı olmaması , El-Kaide'yi yeni bir reçete yazmaya itti. Bu yeni reçeteye göre; aklını kaçırtmak için yılanın başına vurulacak. Böylece yılan, kendisini vurana ani, hızlı, rastgele tepkiler verecek. Sonuç olarak Amerika, İslam Ümmeti'ne çok güçlü darbeler indirdiği, gizli bir şekilde savaşmak yerine açık savaşı ilân ettiği takdirde bu yılanın başını vuranlar, ümmetin liderlik tacını giyecekler. El-Kaide'nin 11 Eylül atakları, Amerikalıları gerçek niyetlerini ve eylemlerini ortaya çıkarmaya zorlamak için düzenlendi. Bu atakların ardından oğul Bush Haçlı Seferi ilân etti. Terör ile mücadele etmek, onu yoketmek için dünyayı uluslararası bir ittifaka davet etti. Önce Afganistan'ı , sonra da Irak'ı işgal etti. El-Kaide liderlerine göre bu, ümmeti uykusundan uyandırmak için Washington'u kendisini vurmaya itmeyi amaçlayan ilk aşamanın başarısını gösteriyor. Onlara göre, ABD'nin El-Kaide'nin tahriklerine cevap vermesi, Amerika'nın liderliğindeki Yahudi Anglo-Sakson ittifakın çok büyük, stratejik bir hatasıydı.
]Öyleyse , El-Kaide'nin 11Eylül darbesiyle amaçladığı esas hedefi gerçekleşti ve Amerikalılar tuzağa düştüler.

Bu aşama-uyanış aşaması- 2000 yılının başında 11 Eylül darbesine hazırlıkların başlamasıyla start aldı ve 09.04.2003 tarihinde Amerikanların Bağdat'a girmeleriyle bitti. El-Kaide'nin stratejik düşünürlerine göre, ilk aşamanın sonuçları çok iyi idi. Çünkü Amerikalıları geleneksel olarak bulundukları üslerinin dışına çıkamaya zorladı. Bu da savaş alanının genişlemesine, Amerikalıların ve müttefiklerinin kolay ve yakın bir hedef haline gelmelerine sebep oldu. Aynı zamanda savaş kapılarının 24 saat açık kalmasıyla süper gücün gittikçe artan kan kaybetme aşaması başlamış oldu.
El-Kaide'nin bu aşamada gerçekleşen ikinci ve daha önemli hedefi ise, sesinin her yerde duyulur ve yayılır hale gelmesi. Bu olay El-Kaide'yi imkânları ve güçleri sınırlı bir örgütten, hergün maddi ve beşeri olanakları artan, güçleri gittikçe büyüyen geniş çapta yayılmış bir akıma dönüştürdü. El-Kaide liderlerine göre bunun en açık delili, Eymen El-Zevahiri'nin Taba atağından bir ay önce yaptığı konuşmasında , taraftarlarının ve kendisini destekleyenlerin bulundukları her yerde ve imkânları, koşulları müsaade ettiği ölçüde kontrol merkezleri, yönetim çerçeveleri oluşturmalarını istemesi idi. El-Kaide liderleri, İslam Ümmeti'nin yavaş yavaş uyanmaya başladığını , ilk kez yaşadığı acı gerçeğin üzerinde durmaya başladığını düşünüyorlar.

2-(Duruma) Gözleri açtırma aşaması :
El-Kaide düşünürleri, duruma gözleri açtırma aşamasının 09.04.2003 tarihinde Bağdat'ın işgaliyle başladığına inanıyorlar. Bunun üzerine ümmet kendisini acı ve çetin bir halde buldu. El-Kaide teorisyenleri, bu durumun görüntüsünü şöyle çiziyorlar :
'İşgal edilmiş vatanlar, saldırgan düşmanlar, yağmalanmış servetler, ümmetle hiç bir bağlantısı kalmayan, ona komplo kurmaya girişen, edep yerlerini kapatan dut yaprağının kalıp kalmadığını artık önemsemeyen liderler, dünayanın gözü ve kulağı önünde tecavüz edilen , hürmetleri hiçe sayılan ümmetin hür kadınları, kendilerine hadlerini bildirecek,

" dur" diyecek olmayan kin dolu vahşi suçluların elleriyle akıtılan ümmetin kanı, efendilerinin şükrüyle gece gündüz tesbih çeken, geçen dönemlerde kandırdıkları gibi ümmetin hep kandırılmış olarak kalması için harcanmadık çaba bırakmayan , sapık, ücretli saltanat âlimleri, ümmetin namuslularını ve iyilik öncülerini küçük düşürmek ve bastırmak için emniyet teşkilatlarındaki soruşturma ve işkence azmış zebanilerini serbest bırakan bozulmuş, bozucu hükümetler, düşüşe ve sapıklığa yol açan, fesadın , yolsuzluğun, yabancılarla kurulmuş komploların sonucunda doğan fakirlik ve muhtaçlık.
Gözleri açtırma aşaması , El-Kaide düşünürlerine göre 3 sene sürüp aşağı yukarı 2006 sonunda bitecek. Bu aşama ümmete, gerçeğin üzerinde durma, saklanmış şeyleri ortaya çıkarma, oyunları ve komploları keşfetme olanağını sağladı.
El-Kaide'nin bu aşamadaki planı, düşmanla çatışma halini devam ettirmeye dayanıyor. El-Kaide liderleri, sonuçları ne olursa olsun düşmanla çatışmayı zafer olarak sayıyorlar. Çünkü kanaatlerine göre ümmetin düşmanlarıyla yapılmış, geçen tüm savaşları yapaydı, senaryoları çizilip özenle uygulanmış, sonucunda da ümmetin kendine olan güvenini yitirmesine sebep olan, ardarda gelen hezimetlerdi. Bu hezimetlerin çerçevesinde, yenilgiye uğrayan liderler hasta düşüncelerini ortaya koydular.Yahudilerle barış yapmak , geri adım atılamayacak, tek stratejik seçenek oldu. Batıya ve Amerika'ya boyun eğmek , diz çökmek; devam etmesi, kökleşmesi gereken, ondan kurtulmak mümkün olmayan bir durum oldu. Tüm bu etkenler, ümmetin ihlaslı gençlerinin , bu daireden çıkmaya çalışan 'yeni gelene' katılmaya çalışmalarına sebep oldu.

Görüldüğü gibi, gözleri açtırma aşaması , El-Kaide'ye yeni bir boyut katarak onu bir örgütten, yokedilmesi zor, uzantıları ve yaygınlığı sınırlandırılamaz, sürekli genişleyen bir akıma dönüştürdü.
El-Kaide bu aşamada , şunlara ulaşmayı planlıyor :
-Filistin'deki Yahudi devletiyle direk bir çatışmaya girmek.
-Batı ve işbirlikçi rejimleri, yararlarından mahrum bırakmak için Arap petrolünü yakmak.
- Etkisinin, çizilmiş planın 3.aşamasının başlangıcında başlaması için internet aracılığıyla elektronik cihat aşamasına hazırlanmak, ona büyük önem vermek.
-Akımın içine girmiş, El-Kaide'nin ikinci kuşak liderlerinin yönetimi altında Arap ve İslam dünyasının önemli bölgelerinde sakin, amaçlı bir yapı kurmayı sürdürmek.
-Cihada gelen gençlerden, 3.aşamasının başlamasıyla komşu ülkelerde rastgele olmayan belirli bir program çerçevesinde çalışmaya başlamak üzere yeniden yayılacak bir ordu kurmak için Irak'ı bir merkez noktası olarak kullanmak.
- Yakın bir zamanda dağıtılmasına çalışılacak 'terörün' kaynaklarını kurutmayı amaçlayan Amerikan siyasetlerine bir cevap olarak projelerinin başarısı için gereken silahları ve araçları elde etmeye yardımcı olmak amacıyla Müslümanları, sadakalarını, zekat paralarını mücahitlere vermeye yönlendirecek şer'i araştırmalar hazırlamak.
Eğer gözler açılır, El Kaide akımının genişliği, yaygınlığı, gücü artarsa, Filistin'deki Yahudi devlet ile direk çatışma başlar. Tüm bunlar, 3.aşamanın başlangıcının öncüleri olacaklar.


3-Kalkınma ve Ayakta Durma Aşaması:
El-Kaide düşünürleri ve teorisyenleri kendilerine , 2007 yılının başında başlayıp 2010 başında son bulan yine 3 senelik bir süre tanıyorlar.
Onlara göre ayakta durmak, üretici ve etkin hareket gücü olmak demektir. Bu aşamanın ana hatları ve aşamalı hedefleri, Irak'ı çevreleyen bölgedeki değişim sürecinde çok önemli ve nitelikli bir atlamaya yol açacak. İlk etapta Şam'a odaklanacaklar. Şam'ın seçilmesi onlar için rastgele değildi. Onlar, Irak'tan sonra Şam hisarından bahseden Peygamber (SAV)'in sahih hadislerine dayanıyorlar. Onların bu görüşlerini, Yahudilerin Şam'ı (Suriye, Lübnan ve Ürdün'ün kuzey bölgesi) mezhepçi devletçiklere bölmek için kurdukları planları , Amerikan, Avrupalı ve Yahudilerin, İsrail'in civarındaki niteliği, bünyesi ne olursa olsun tüm güçleri yoketmek, bölgeyi İsrail'in beklentilerine ve dileklerine hizmet edecek yeni bir düzene sokmak için Suriye rejimine karşı şu anki saldırısı destekliyor. El-Kaide'nin görüşüne göre bu saldırı, Suriye rejimini zayflatıp iç durumu etkin bir şekilde kontrol etmeye devam etme gücünü kaybettirecek. El-Kaide'nin benimsediği İslami cihat çalışma teorisi , herhangi bir güvenlik kontrolünün kaybolmasından yararlanmaya dayanıyor. Cündu-lşam (Şam askerleri) fikri bir süre önce Afganistan'da atıldı ancak Amerika'nın saldırısı yüzünden tamamlanamadı. Bu fikri ortaya atanlar Lübnan'a ve Suriye'ye döndüler. Bazıları ise şimdi Irak'ta bulunuyorlar. Onlar kendilerini, Lübnan'da şu anda olan ve yakında Suriye'de olacaklardan doğacak fırsattan yararlanmaya hazırladılar. Eğer, El-Hariri suikastını, kendisinin Suudi Arabistan ve Amerika tarafından desteklenen İyad Allavi ile ilişkisi yüzünden İslamilerin işlediği yönündeki bazı analizler doğru çıkarsa, demek oluyor ki; İslamiler bu aşamaya daha kısa bir zamanda ulaşmak için mesafeleri kısaltmaya çalışıyorlar.

Bu aşamanın sonunda El-Kaide Örgütü, Filistin'in içindeki ve sınırlarındaki Yahudilerle direk çatısmaya girmek için hazırlıklarını tamamlamış olacak. Bu olay gerçekleşirse, El-Kaide rakipsiz olarak İslam Ümmeti'nin şer'i liderliğine oturacak. Bunun sonucunda da El-Kaide'nin akımına çok büyük beşeri destek gelecek. Maddi ve parasal imkânları da artacak.

Planlarına göre Yahudilere indirilecek darbe, Filistin ile sınırlı kalmayıp Müslüman ülkelerde güçlü Yahudi nüfuzun bulunduğu bazı bölgelere kadar da uzanacak. Burada kastedilen ülke Türkiye. Bu kitapta daha önce bahsettiğimiz gibi, El-Kaide Örgütü'nün görüşüne göre, Yahudilerin Türk Ordusu ve ekonomisi üzerindeki kontrolünü sonlandırmak, İslam Ümmeti'ne küçümsenemeyecek maddi ve askeri güce sahip olma imkânı verecek. Bu güç, sürekli büyüyen Türkiye'nin gücüdür.
Bu aşamada El- Kaide akımı, iyi eğitilmiş, hazırlanmış, hezimet ve facia kompleksinden artık etkilenmeyen gençlerden büyük bir yardım alacak. Bu gençler, El-Kaide'ye çok yüksek bir itme gücü verecekler.
Bu destek ve kazanılan güç, El-Kaide'ye kendi planının 4. aşamasına girme olanağı verecek.


4- Tekrar Sağlığa Kavuşma, Değiştirebilecek Bir Güce Sahip Olma Aşaması :
2010 yılında başlayıp 2013 yılının başında son bulmasını umdukları bu aşamada, sert ve direk çatışmalara girerek rejimleri devirmeye odaklanacaklar.
El-Kaide'nin plan koyucularına göre Amerika'nın Arap bölgesine karşı tutumunda şimdiki politikası, ileride iktidardaki rejimlerin gerçek yüzlerini ortaya çıkaracak, çirkin yüzlerini ümmetteki herkese gösterecek. Rejimler, varlıklarının gerekçelerini birer birer kaybedecekler. Böylece onlar sürekli zayıflarlarken, El-Kaide ve cihat akımları sürekli büyüyecekler.Ayrıca çatışma ve manevra dairesinin genişlemesi nedeniyle Amerika'nın gücü sürekli bir şekilde tükenecek, şimdiki gibi rejimleri devamlı olarak destekleyemeyecek. Buna ek olarak, cihat akımı o dönemde Arap petrolünü vurmaya ve yakmaya kadir olacak. Bu, Amerikalıları en önemli ekonomik desteklerinden mahrum bırakacak. Bunun sonucunda, şimdiye kadar petrole dayanmadan ekonomik imkânlar yaratamayan rejimler daha da zayıflayacak. Bu arada El-Kaide'nin elektronik kabiliyetleri tamamlanmış, Amerikan ekonomisine elektronik ataklar düzenleme vakti gelmiş olacak. Amerika'nın ekonomisi zayıflayacak.

Amerikan ekonomisini daha da çökertmek amacıyla El-Kaide düşünürleri, bir süre önce İslami Hizbul-Tahrir'in ortaya attığı bir fikri uygulamak için çalışmaya başladılar. Bu fikir, altının uluslararası parasal işlemlerde bir ölçü olarak kullanılması, bu fikrin tüm dünyaya yayılması, onu destekleyen ve vurgulayan gerekli araştırmaların yapılması esasına dayanıyor. Böylece Amerikan Doları giderek zayıflayacak, sonunda da hızlı bir şekilde değer kaybedip çökecek. El-Kaide, ABD'deki Yahudi iktisat bilimadamlarının yaydığı ve para birimlerini gümüş ve altın gibi pahalı madenlerle desteklemeye gerek olmadığını, para biriminin değerini belirlemek için devletin milli gelirinin hesaplanmasının yeterli olduğunu savunan ekonomik düşünceyi ve teoriyi çökertmek için ciddi araştırmacılarını ve uzmanlaşmış bilimadamlarını seferber etmiş durumda. Bu teori, Amerikalıların doları hiç bir sınırı veya koşulu aldırmadan basmalarına sebep oldu. Bu teori çökertildiği, Amerikalılar Arap petrolünü sömüremedikleri, aynı zamanda devam eden ve gittikçe artan savaşlarda Amerikan ekononmisinin kan kaybı arttığı takdirde, yabancı, Çin ve Japon yatırımcıların Amerikan ekonomisinin gücüne olan güvenleri sarsılacak. Bu da onları tehdit altında kalan dev Amerikan piyasasındaki yatırımlarını geri çekmeye itecek.

Amerikan ekonomisi rastgele hareket edip çevresindekileri yıkmaya başlayacak. İste o zaman, ABD'de nüfuzu olan Yahudi iktisatçılar Amerikan ekonomisine son bitirici darbeyi vuracaklar. Çünkü El-Kaide'nin elindeki bilgilere göre, Yahudiler Amerika'nın ekonomisindeki; doları etkileyebilecek herhangi bir düşüşten sakınmak için, bir süredir altın ve pahalı maden almaya başladılar. El-Kaide teorisyenleri, Yahudilerin yaptıkları ortaya çıkınca, doların sallanacağını düşünüyorlar. Amerikan halkı, tüm kızgınlığını Yahudilere akıtacak. İsrail Devletine olan destekleri de yavaş yavaş yön değiştirmeye başlayacak. Yahudilerin Amerikalıları facialara sürüklemeleri sonucunda doğan Amerikan halkının baskısı sebebiyle İsrail'e destek tamamen kesilecek.

Yahudilere desteğin kesilmesi veya azalması, bölgede İsrail Devleti'nin zayıflamasına yol açar. El-Kaide, İsrail'in zayıflatılmasının, rejimlerin gücü ile varlıklarının önemi , İsrail Devleti ile dünyadaki gücü ve nüfuzu arasındaki tartışmalı bağlantı dengesini bozacağını düşünüyor.
İşte o zaman, tüm sonuçlar, El-Kaide'nin menfaatine olacak.
Amerikalılar zayıf, kan kaybetmiş durumdalar.Şimdiki dünya düzeninin sorumluluğu omuzlarına yüklenen ABD , bu yükün altından kalkamayacak. İsrail, bölgedeki cihat akımlarıyla silahli çatışmalara girdiği, Amerika zayıf düştüğü ve İsraile karşı rota değiştirdiği için yavaş yavaş zayıf düşecekler. İktidardaki rejimler Amerikalı-Batılı desteğin kalkmasının sonucu yönetmek için liyakatlarını kaybetmiş, kendilerini savunamaz hale gelmiş olacaklar.
Tüm bu faktörler, El-Kaide'nin ve İslami cihat akımlarının 5.aşamaya girmelerine imkân tanıyacak.


5-Devleti ilan etme aşaması :
El-Kaide'nin stratejisine göre bu aşama, 2013 yılının başında başlayıp 2016 yılının başlamasıyla son bulacak. Bu aşama sırasında Arap bölgesindeki yabancı- batılı baskı çok hafiflemiş olacak. İsrail, önleyici ve preemtive (askeri bir provokasyon olmadan önceden vurma) darbeler düzenlemekten aciz kalmış, uluslararası denklemin ana hatları değişmiş olacak. Çin, şimdiki oranda büyümeye devam ederse, gerçek bir süper güç haline gelecek. Aynı şey Hindistan için de geçerli. Avrupa, şimdiki uzlaşma durumunda devam edemez. Çünkü- El-Kaide analizcilerine göre- İngiltere, Avrupa Birliği'nin büyümeye devam etmesine müsaade etmeyecek çünkü İngilizler, bu birliğin aşağı yukarı 3 yüzyıl sürmüş, dünyayı tek başına kontrol eden Anglo-Sakson ittifakı menfaatine olmayacağını düşünüyorlar. Bunun için kontrolün ellerinden alınmasına göz yumamayacaklar. " O zaman nasıl Amerika'nın tek başına dünyanın yönetimini ele geçirmesine müsaade ettiler ! " itirazına El-Kaideci düşünürler şöyle cevap veriyorlar : Amerika'nın liderleri hep Anglo-Sakson'lardandılar,İngiltere'nin geçen yüzyılın ortasında Amerika'ya taviz vermesi dünayayı ve Avrupa halklarını kandıran bir hileden başka bir şey değildi.

El-Kaide teorisyenleri, halifelik devleti olan İslam devleti'nin ilânına ve onu yeniden canlandırmaya imkan tanıyacak, reform ve uluslararası İslami cihat akımlarının menfaatine değişimlerin olacağına inanıyorlar.
El-Kaide düşünürlerininin ve liderlerinin beklentileri şöyle :
Düşmanların saflarında meydana gelecek zayıflama durumu, Müslümanlarla menfaatleri pek çelişmeyen yeni dünya güçlerini ortaya çıkaracak. Ümmetin iç gücü gittikçe artacak. Böylece El-Kaide ve İslami cihat akımları için İslam devletinin kuruluş ilânına altın bir firsat doğacak.

Devletin kurulması, El-Kaide'nin stratejik hedefidir çünkü bu kuruluş onlarda şunu ifade ediyor:
1-Yönetme ve liderlik kudreti olacak
2-Yeniden gerçek bina ve imar için fırsat olacak
3-Ümmetin enerjilerini, imkânlarını, beşerî ve maddi kudretlerini harekete geçirme, davalarına ve ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet için en mükemmel görevle vazifelendirme gücü olacak.
4-Yeni uluslararası dengelerin yaratılması beraberinde ümmete saldıranları da kovuklarına geri çekecek.
5- Hakkın gerçekleştirilmesi, adaletin, özgürlüğün, eşitliğin yeryüzüne yayılması mümkün olacak. Allah'ın şu vaadi gerçekleşecek: 'Biz ise yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak ve onları önderler yapmak ve yeryüzüne onları mirasçılar kılmak istiyoruz.'
6- Müslüman ülkelerindeki tüm yolsuz rejimler parçalanacak ve sonları gelecek.



6- Kapsamlı Karşılaşma Aşaması :
El-Kaide düşünürleri, 2016 yılının başlangıcının, iman gücü ve evrensel küfür gücü (iki kutup )arasındaki kapsamlı çatışmanın başlangıcı olacağını tahmin ediyorlar. Bu kapsamlı çatışma, İslam devletinin hemen kurulmasından sonra başlayacak. Dünya o zaman, iman ve küfür olmak üzere iki bloğa ayrılacak. Bin Laden bunu birçok mesajında ortaya atmıştı. El-Kaide, bir değişim teorisi olarak, ilahi şu ayet kavramından kaynaklanan fikre dayanıyor: 'De ki: 'Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl yok olmaya zaten mahkûmdu.'
Yani hak geldiğinde bâtıl bitecek ve yıkılacak. Onlara göre İslam devleti hakkı temsil ediyor. Bâtıl ile savaşmaya başladığında, bâtıl onun önünde uzun süre direnemez. Bu nedenle hızla yerle bir olacak. İslam devleti, insanlığı yeniden güven kıyısına, mutluluk ve tatminkârlık gölüne kavuşturacak.



7- Son Zafer Aşaması :
El-Kaide teorisyenleri, bâtıl güçleri ile olan kapsamlı savaş ve geniş karşılaşmanın sadece bir kaç sene içinde sonuçlanacağı görüşünü taşıyorlar.
İslam devletinin taraftar toplamaya ve hazırlanmaya imkânı ve gücü büyük, devasa boyutta olacak. Özellikle o zamandaki Müslümanların sayısı, 1 buçuk milyarı aşacak. Bu da düşmanlarını korkutacak, başta direnmeye gücü yetmeyecek İsrail olmak üzere hızlı bir şekilde geri çekilmelerine sebep olacak. Etkin İslami güç, düşmanlarımızın kalplerine korku salacak. Bu noktada dünya, İslami anlayışa göre gerçek terör terimi kavramını idrak edecek. O, düşmanın psikolojisinde caydırıcı bir etki yaratarak, ezilmiş insanlara ve Müslümanlara saldırmadan, haklarının herhangi birine dokunmadan önce bin kere düşündürecek bir terör olacak.
Bu aşama, El-Kaide'nin çizilmiş planının en son aşamasıdır. O plan, El-Kaide'ye daha önce çağımızdaki hiçbir İslami harekete verilmeyen güvenilirliği ve gerçekliliği kazandırıyor. Net hedeflerinin yanısıra bu kapsamlı plan ve aşağıdaki şu etkenler El-Kaide'ye sürekli ilerlemede ve başarıda yardımcı olacak:


İslam Ümmeti'nin Durumu:
İslam Ümmeti'nin yaşadığı durum, zor ve sağlıksızdır. Ümmeti yöneten rejimlerin çoğu, geri kalmış, zalim, iradesiz ve bilinçsiz olup ümmetin düşmanlarının feleğinde
dönmektedirler. Bu rejimler, ümmeti zayıf, düşüş ve gericilik dairesinden çıkamayacak bir halde bırakmak amacıyla programlanmış işler yapıyorlar. Liderleri ümmetin otoritesini çalmışlar, servetlerini yağmalamak için yabancılar ile işbirliği yapmışlardır. Ayrıca gerçeği halklarından saklamak için tüm yöntemleri kullanıp harcanmadık çaba bırakmıyorlar. Bunların ana hatları artık açıktır. Ümmetin gençleri ve halkı, tüm boyutları ve ayrıntılarıyla gerçeğin üzerine gidebilecek bilince ve imkâna sahiptirler. Herkes, bu rejimlerden ve bu rejimlere bağlı kötü durumdan kurtulacağı günü hevesle bekliyor. El-Kaide, bu koşulların çerçevesinde kendisini ümmetin liderliği için bir alternatif olarak sunar; özellikle de önceden bahsettiğimiz noktalara bilinç, tecrübe ve hikmetle yaklaşabilecek iyi, gerçekçi bir söyleve dayanır ise ümmet evlatlarının geniş bölümünden kabul ve destek bulacaktır.

Arap ve Siyasi Partilerle Örgütlerin Durumları:
Arap ve İslam sahalarında çalışan örgüt ve partiler, ümmetin halkının, reformculuk ve özgürleştirme ekseninde dönen arzu ve isteklerini gerçekleştirmeyi başaramadılar. Bu örgüt ve partilerin çoğu duruma karşı nasıl muamele edeceğini gösteren planlara, programlara ve gerçek bir görüşe sahip değiller. Aksine koşullara, liderlerinin ve bazı etkili şahıslarının menfaatleri ile uyumlu olacak yönde şekil verdiler. Bunların arasında; rejimlerle barış yaparak değiştirmeye koşmayanlar, İslami fikrin ve akidenin temel prensiplerini ve İslam'ın zorunlu ilkelerini, rejimlerin demokrasisi, laikliği ile uyuşacak şekilde bükmeye ve kıvırmaya kalkanlar, ümmetin düşmanlarıyla anlaşıp onlarla yolun ortasında buluşan, uygulanması ve elde edilmesi mümkün olmayan vaat ve anlaşmalar karşılığında artık onlarla zıt düşmeyen örgütler bulunuyor.
Bu başarısızlık ve hasıl olan sapmadan yola çıkarak –El-Kaide analizine göre- ümmetin gençleri ve halkı istenen gerekli sıfatlara sahip yeni birinin gelmesini gözetler oldular.
El-Kaide, kendisinin bu sıfatlara sahip 'yeni gelen' olduğu görüşünü taşıyor.
Bu görüşe göre El-Kaide'nin desteklenmesi artacak, akımı da yayılıp her yere uzanacak.


Sürekli ve Yenilenen Düşman :
El-Kaide teorisyenleri, İslam Ümmeti'nin yaklaşık 2 yüzyıldır maruz kaldığı saldırıların, durmayacakmış veya bitmeyecekmiş gibi kesintisiz surette devam eden topraklarının işgalinin, servetlerinin yağmalanmasının, şerefinin çiğnenmesinin, özgürlüğünün ve idaresinin çalınmasının ümmetin cesedinde kanayan yaralar bıraktığına inanıyorlar. El-Kaide, Filistin'i, Irak'ı, Afganistan'ı, Çeçenistan'ı, Keşmir'i, Sudan'ı, Eritre'yi, Filipinler'i bekleyen tehlikenin, Müslümanlar'ın vicdanlarını kışkırtmaya, ümmetin bu düşmana karşılık vermesini mümkün kılacak güçlü bir kaleye sığınmaya itecek bir çıkış noktası ya da sığınak aramaya teşvik etmeye yeterli olduğunu düşünüyor.
El-Kaide üslupları ve düşmana karşı koyma yöntemiyle saldırganlara iki kat karşılık vermede ümmetin vaat verici umudu olacak


Zaferleri Gerçekleştirmek :
El-Kaide'nin, zaferleri gerçekleştirmede inandığı teori, ilahi bir teoriden kaynaklanıyor:
'' Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.''Nasr Suresi.
Yukarıda yazdığımız sure, Peygabmer'in (SAV) ve sahabelerinin gerçekleştirdikleri büyük bir zaferden sonra indirildi. Bu zafer, Mekke'nin fethi idi. Bu zaferden sonra Arap yarımadasından çok sayıda Arap, İslam dinine girdi. El-Kaide'nin kazandığı her zafer, ister büyük olsun ister küçük olsun, ümmetin gençlerinin kendi saflarına, çok çeşitli ve dünyanın her tarafında yer alan çalışma alanlarına katılmalarına kapıları sonuna kadar açıyor. Artık El-Kaide'ye ait bir merkeze katılamayan herhangi bir kimse, aynı fikir ve mantıktan beslenen, aynı felekte dolaşan, kendine özel bir odak kurmaya, böylece de aynı yöntemleri, araçları ve gereçleri kullanarak aynı hedefe ulaşmaya çalışır. El-Kaide, Yahudilerin ile Amerikalıların saldırılarının sınırları aşması çerçevesinde bu eylemin artacağını düşünüyor. El-Kaide de hergün bu olayları genişletmeye çalısıyor. Ayrıca da Amerikalıların İslam dünyasının sahalarında daha da yayılmalarının ve genişlemelerinin, mücahitlere daha kolay ve geniş bir çatışma imkânı sağlayacağı kanaatini taşıyor. El-Kaide'nin nazarında düşmanla her çatışma bir zaferdir. Çünkü ümmet uzun süredir gerçek savaşlardan ve çatışmalardan uzak kaldı.

El-Kaide'nin bu stratejisi, gördüğümüz gibi hatları ve aşamaları açık bir plana dayanıyor. Hedefleri belirli ve araçları da net. Planı, tarihin aşamalarını iyi anlama ve mantıklı beklentiler silsilesi üzerine kurulu. Çalışmadaki yöntemlerinden birisi; gelecek olaya karşı nasıl davranacağını belirleyen bir planı önceden hazırlamak ve onu iyi, faydalı bir şekilde kullanmaya çalışmak. Gittikçe artan gücü, ümmetin gizli enerjilerini aktifleştirme kudretine dayanıyor. Tek seçeneği , sonuna kadar çatışmaya girmek. Bu süreklilik, daha sonra düşmanının enerjilerini ve imkânlarını tüketip zayıflatacak.

Görüşü; eylem yapma, insiyatifi kendi elinde tutma, olay yaratma ve onu kullanma üzerine kurulu.
Evrensel mesajı, dünyadaki ezilmişlerin üzerinden zulmü ve haksızlığı kaldırmayı hedefliyor. Önünde, düşmanla barış veya ateşkes yapmak ya da onunla yolun ortasında buluşmak gibi alternatifler bulunmuyor. Ortaya attığı köklü çözüm, şer'i hükümlere ve yaşanan durumu iyi anlamaya dayanıyor.

El-Kaide savaşçıları ve mücahitleri ölümü kayıp, çatışmada hezimeti de nihayet olarak görmüyorlar. Çünkü onlar, ilâhi zafer ve Allah'ın salih kullarını nüfuz sahibi yapacağı vaatlerine inanıyorlar. El-Kaide tüm bunlardan yola çıkarak tüm müminleri ve tüm ezilmişleri açık, kesin bir zaferle müjdeliyor.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ABD ve Batı için Usame Bin Laden hala tehdit

Başbakanlık ABD'den İsveç'e terörle mücadele belgelerini inceledi. Ülkelerin teröre karşı kırmızı kitaplarını masaya yatıran Başbakanlık'ın çıkardığı sonuç: Ortak mücadele El Kaide'ye karşı. PKK'dan tek kelime bile söz edilmiyor.

15 Eylül 2013 Pazar 12:32

abd_ve_bati_icin_usame_bin_laden_hala_tehdit_h5882.jpg




Takva Haber / Haber Merkezi

Türkiye, terör sorununa “çözüm süreci”yle çare ararken, batılı ülkelerin bu konuda attığı adımları da göz önünde tutuyor. Yapılan analizlerse, Batı'nın “terör örgütleri” listesine aldığı PKK konusunda, ne kadar ikircikli davrandığını gözler önüne seriyor.

‘DEĞERLİ YALNIZLIK'

Böylece Hükümetin Batı ile bölgesel dış politika konularında “değerli yalnızlık” yaşandığı yorumlarının aynı zamanda terörle mücadele için de geçerli olduğu ortaya çıkıyor. Bu konudaki son tespit, Başbakanlık
tarafından yapılan araştırmayla ortaya çıktı. Başbakanlığa bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, çeşitli ülkelerin ve uluslararası teşkilatların terör konusundaki “kırmızı kitapları”nı mercek altına aldı. Türkçeleştirilen “Ulusal Terörle Mücadele Strateji Belgeleri”nde ortak hedef olarak “El Kaide” örgütünün gösterilmesi dikkat çekerken, PKK'dan tek kelime ile bile söz edilmediği görülüyor. ABD'nin Irak'ta bile El Kaide'yi işaret ederken, PKK'ya atıfta bulunmaması, Türkiye'nin mücadelede ne kadar yalnız bırakıldığını ortaya koyuyor.

USAME BİN LADİN HÂLÂ TEHDİT

ABD'nin belgesinin neredeyse tamamına yakını El Kaide örgütüyle mücadele üzerine kurulu. Özellikle Usame Bin Ladin'in öldürülmesiyle örgütün büyük darbe yediği belirtilmesine karşın “ABD'nin karşı karşıya olduğu en önemli güvenlik tehdidi, El Kaide ve ona bağlı örgütler ve üyelerden gelmeye devam etmektedir” deniliyor. “Ortak güvenliğin yükünü paylaşmak için beraber müttefiklerimizle hareket etmeliyiz” ifadesi kullanılıyor. ABD belgelerinde, “Hepimiz El Kaide ve bağlı örgütlerin denizaşırı ajanlar elde etmeye ve ABD'nin savunma önlemlerini aşabilecek yeni saldırı yöntemleri geliştirmeye çalıştığının farkındayız” tespiti yapılırken, terör örgütlerinin kitle imha silahı (KİS) elde etme ihtimalinden duyulan endişe yer alıyor. “Nükleer terör tehlikesi küresel güvenliğe yönelik en büyük tehdidi oluşturmaktadır. El Kaide de dahil olmak üzere terör örgütleri KİS'leri ele geçirme ve onları geliştirme ve başarılı olurlarsa onları kullanma girişiminde bulunmaktadırlar” vurgusu yapılan belgede, Irak'taki tabloya da paragraf açılması gözden kaçmıyor.

IRAK'TA BİLE SÖZ EDİLMİYOR

Belgede “odak alanlar” denilerek dünyanın çeşitli bölgelerindeki El Kaide'nin etkin olduğu hedeflere vurgu yapılıyor. “Irak'ta El Kaide, ABD'nin Irak'taki terörle mücadele girişimlerinin odağı olmayı sürdürmektedir” denilen belgenin bu bölümünde, “Bizim terörle mücadele amaçlarımız, Irak'ın El Kaide'yi yenmek için kapasitesini geliştirmesi ve Irak'ta sürekli barış ve güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunmaktır” ifadesi kullanılıyor. PKK'ya hiç atıf yapılmıyor.

AVRUPA DA ADINI ANMIYOR

Başbakanlık'ın yaptığı araştırma İngiltere, Hollanda ve İsveç'e de uzandı. Birleşik Krallık Terörle Mücadele Strateji Belgesi'nde, El Kaide'nin Yemen, Somali gibi bölgedeki etkinliğine dikkat çekiliyor. “Birleşik Krallık'taki uluslararası terör kaynaklı tehdit seviyesi uzun süredir ‘Şiddetli' düzeydedir. Bu da İngiltere'de bir terör saldırısı olma ihtimalinin ‘oldukça yüksek' olduğu anlamına gelmektedir” denilen belgede, son iki yılda Kuzey İrlanda ile ilgili terörün yarattığı tehdidin de arttığı kaydediliyor.

Hollanda'nın belgesinde de Pakistan ve Afganistan bölgesinden kaynaklı tehdide vurgu yapılarak üstü kapalı El Kaide endişesine dikkat çekiliyor. Türkiye sadece belgenin küçük bir kısmında, “Türkiye ve Endonezya'daki gelişmelere de özel olarak odaklanılmalıdır. Her iki ülke de radikalleşme ve terör tehditleriyle ilgili yurt içi süreçlerine ilişkin oldukça fazla deneyime sahiptir” denilerek anılıyor. Türkiye'nin deneyiminin Hollanda için de katma değer olabileceği kaydediliyor. İsveç, uluslararası işbirliği kapsamında AB ve BM'yle yürütülmesi planlanan çalışmalara ve örgütlerin kara para aklama faaliyetlerini önleme hedefine vurgu yaparken, KİS'lerin korunmasının önemine işaret ediliyor.

Kaynak: Akşam

takvahaber




 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Newyork Darbesinin Hedefleri :
O dönemde biz de El-Kaide’de büyük bir darbenin hazırlığını tamamlamıştık. Ümitli olduğumuz hedeflerimiz şu 3 noktada odaklanıyordu:

Amerika kurulduğundan ve İngiltere tacından kurtulup bağımsızlığını kazandığından beri, insanlık tarihinde iki yüzyıldan fazla zaman geçti. O süre içinde Amerika, dünyanın her yerine atılıyor, her yerini dolaşıyor. Bu halka zulmediyor, diğerine saldırıyor. Ümmetlerin ve halkların imkânlarını çalıyor, yağmalıyor. Bazıları, Amerika 1817 senesinde filolarını Cezayir’i işgal etme hedefiyle yönlendirdi, dediğimizde garipsiyorlar. Bu filolara Akdeniz’de mücahitler ve o sırada batının kendilerine korsan ismini verdiği Arap denizciler engel oldular. Amerika ve İslamiler arasında 3 aydan fazla süren savaşın ardından İslamiler, Amerikan filolarını en kötü şekilde hezimete uğratmayı başardılar. Amerika’nın bu saldırısı, 1815’te Viyana’da düzenlenen ikinci Avrupa Birliği kongresinde kararlaştırılan sömürgeci planının ilk uygulamasıydı. O dönemden beri Amerika, zelil düşürmek, imkânlarını ve hayırlarını kontrol altına almak için ümmetimize, aynı şekilde yeryüzündeki tüm zayıf ve baskıya maruz kalmış halklara da saldırmak için var gücünü harcıyor. Onların geçtiğimiz yüzyılda Çin’i, Kore’yi ve Vietnam’ı zelil düşürmeye çalıştıklarını görüyorsunuz. Afrika ve Güney Amerika’daki tüm halklara komplö kuruyorlar. Hedefleri açık; O da daima üstünü yanıltma ve yalanın örttüğü itici etmenler ve sebeplere dayanan açık, zalim bir saldırganlık. Nitekim birçok hükümet ve devleti düşürmeye kalkıştılar. Yogoslavya’da olanlar bizden çok uzak değil. Kendilerine karşı ayaklanan birçok dünya liderini suikastle öldürdüler. Hedeflerini gerçekleştirmek için başvurulmadık en alçak araç, metot bırakmadılar. Hiçbir devlet ve de hiçbir halk onlara kendi topraklarında karşılık vermeye cesaret edemedi. Bu da ruhsal oluşumlarında kibirlerinin, gururlarının ve böbürlenmelerinin temel hatları oluşturmasına sebep oldu. Azgınlıkları ve zulümleri öyle arttı ki; dünyanın tüm ümmetlerini ve halklarını küçümser oldular.

Bu nedenle ilk hedefimiz; kibirlerini ufalamak, gururlarını ezmek, böbürlenmelerini yerle bir etmek için yılanın başını kendi evinde vurmaktı. Bu hedef Allah’a hamdolsun cüzziyyen gerçekleşti. Eğer başka darbelerin başarısı da ikiz kuleleri vuran darbelerin başarısı gibi takdir edilseydi Allah bilir dünya, sürpriz ve ani bir inklâbın etkisini hissederdi.

Bu darbenin ikinci hedefi; Yahudi Anglosakson Protestan ittifakın ayakları altında ezilmiş bu dünyaya yeni hayırlı bir liderliği ilân etmekti. Görüşümüze göre şunu diyoruz ki; bu beşeriyeti yönetmek ve zulmün, sapkınlığın ve kahrın karanlıklarından çıkarmak, bu lanetli ittifak tarafından yapılan saldırılardan kurtarmak için istenen sıfatlara sahip kişiler, sadece ihlas sahibi Müslümanlardır. Ümmetimiz ve yeryüzündeki zayıf insanlar, şeytani şerli ittifaktan korkmayan insanlar olduğunu gördüklerinde bu yeni gelenlerin, yeryüzündeki zayıfların yaşadıkları sefil hayatın hatlarını değiştirecek sağlam, üzerinde çalışılmış planlarının olduğunu da gördüklerinde işte o zaman, şer, zulüm ve saldırı güçlerine karşı koyan o yeni gelenler, bu dünyanın en hayırlı liderleri olacaklar.

Rabbani kural ve sünnet, bu çatışmaya hükmetmektedir. ( De ki: Hak geldi ve batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.) Hak kalkıp batıl ile çatışmaya durduğunda şüphesiz ki hak, ister yakın vakitte ister uzak vakitte olsun galip gelendir.

Bizim bu konuda özümsediğimiz şuurumuz; Rebi'i Bin Amir’in sözüdür; Fars Komutanı Rüstem ile Kadisiye Savaşı’ndan önce karşılaştığında Rüstem kendisine şöyle sorar: Ya Rebi'i neden geldiniz? Şöyle cevap verir: (Bizi Allah, kullarını kullara kulluktan çıkarıp kulların rabbine ibadet ettirmek, dinlerin adaletsizliğinden İslamın adaletine taşımak, dünyanın darlığından dünya ve ahiret rahatlığına kavuşturmak için gönderdi.)

Öyleyse şerefli hür, kendisi, ehli ve tüm insanlık adına; haksızlığa ve zulme razı olmaz. Nasıl olur da bu apaçık zulme, uzaklardan gelen bu sapıkların (Amerikalıların) kirlettikleri tüm insanî değerlerin ve hayırlı mirasının hiçe sayılmasına karşı susarız?

Öyleyse hedefimiz, sadık, muhlis, hayırlı, ümmetin enerjilerini toplamayı, tasalarını ortadan kaldırmayı, dünyadaki tüm aldatılmış zayıfları, şer ittifakında şeytan ahtapotu kılığında ortaya çıkan güce karşı kışkırtma hedeflerini taşıyan, neye inanırsa onu söyleyen ve neyi söylerse de onu yapan, Allah yolunda hiçbir azarlayıcının azarlamasına kulak asmayan, kendisini hedeflerine ulaşmaktan Allah’ın hükmü ve kaderi dışında hiçbir şey alıkoymayan İslami bir liderliğin ibrazı idi. Bu elhamdulillah, gerçekleşti.

Yılanın başına yönelik bu acıtıcı darbelerimizdeki son hedefimize gelince; kendisini zayıflatmaya ve parçalamaya yardımcı olacak peşpeşe darbeleri kendisine yöneltmemizi kolaylaştırmak için onu oyuğundan çıkmaya itmekti. Bu ayrıca ümmetimizde ve yeryüzündeki zayıf halklarda bize karşı güvenilirlik oluşturacaktı.

Ana hatları net olmayan gizli bir düşman tarafından başına acıtıcı darbeler alan insanın vereceği tepki konsantre olmadan gelişigüzel, rastgele olacaktır. Böyle darbeler kendisini, planlanmamış eylemler yapmaya mecbur kılar ki bu da onu, bazen öldürücü olabilen tehlikeli hataların içine düşürür. Nitekim bu, fiilen de oldu. İlk cevap; Afganistan saldırısı ve ikinci de Irak saldırısı. Hatalar ve planlanmamış tepkiler, inşallah daha da ardarda gelecektir.

Bu tepkiler, Amerika'nın ve müttefiklerinin, yaklaşık iki yüzyıldır uyuyan ümmetimizin başına ve gövdesinin önemli kısımlarına güçlü darbeler indirmelerine sebep oldu. Allah’ın izniyle bu, ümmetin ayılmasına ve gafletten uyanmasına yardım edecek. Ümmetimiz uyanacağı zaman, Amerikalıların, Yahudilerin, İngilizlerin ve onları veli edinenlerin vay hallerine!

Öyleyse hedefimiz; Amerikalıları oyuklarından çıkarmak ve kaybolmuş ümmetin vücuduna güçlü darbeler yöneltmelerini sağlamaktı ki; bu darbeler olmadan ümmetin uyanıp kendine gelmesinden hiç ümit yoktu. Kendisiyle zafer kazanamacığımız silahımız; tamamıyla, tüm güçleriyle, maddi, manevi imkânlarıyla ümmettir.
Öyleyse bizim bilinçli, ihlaslı, iyi hazırlanmış planı olan bir liderliğimiz oldu; ( burada ayrıntısına girmeye gerek yok), aynı şekilde uyuyan ümmet kendine gelme ve uyanıklığa da aşırı yakın oldu.
...Böylece Amerika, müttefikleri ve kuyrukları tuzağa düştüler !


Bizce darbe, planladığımızın %20’sinden fazlasını gerçekleştiremedi. Bu başarı, Amerika’nın istenen cevabı vermesine yeterli oldu. Neticede olan oldu.

Darbeyi izleyen iki ayda, El-Kaide’ye ve tüm mekânlarda kendisine tabi olanlara tehditler savruldu ve kesin sonlarının getirileceği sözü verildi. Tüm İslami mücahitlerin köklerinin kazınacağı, her yerde kovalanacakları tehdidi yapıldı. Amerikalılar sözlerle ve fiillerle gelişigüzel davranmaya, kendisine tabi olanlar, müttefikleri ve kuyrukları da her söylediklerinde her yaptıklarında yanlarında durmaya başladılar. Temenni ettiğimiz, planladığımız herşey oldu. Küçük Bush, her mekânda İslam’a ve Müslümanlara karşı Haçlı savaşını ilân ederek resmen ekmeğimize yağ sürmüş oldu.

Uzun zamandır var olan ve süren bu savaş, Selahattin ve Arslan Yürekli Richard zamanındaki geniş kapsamlı ve çok boyutlu ilk Haçlı Savaşı’nın bitmesi ile sona ermemiştir. Bush ve zebanilerinin, bizim için önemini ve ne ifade ettiğini anlayamadıkları bu terim, onların ağızlarından ahmaklıkları ve gafillikleri ile söküp çıkardığımız büyük bir zaferdi.

Sayfa 73-74-75
 
Üst Ana Sayfa Alt