Soru: Eminevim isimli kurumdan ev almanın hükmü nedir? Bu kurumun bir kaç çeşit sistemi var. Bizleri bilgilendirebilir misiniz?
Soran Tarih 15.04.2013
Cevap
Bismillahirrahmanirrahim
“EMİNEVİM” UYGULAMADA İVAZLI BİR HİBE’DİR, BİR TEAVÜN’DÜR
“Eminevim”in “Çekilişli Sistem, Vade Ortası Teslim ve Peşinatlı Erken Teslim”
şeklinde uyguladığı sistem: İvaz yani bağışlanan tarafa herhangi bir mükellefiyet yükleyen şart ile yapılan hibe’den, bir teavün yani karşılıklı bir yardımlaşmadan, dayanışmadan ibarettir. Ekseriyetle kadınlar arasında düzenlenen “altın günü” de bu iki prensibe dayanmaktadır. ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu:
“… İyilik etmek ve takva yani ALLAH Teâlâ’nın yasaklarından sakınma üzerinde birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. ALLAH Teâlâ’dan korkun; çünkü hiç şüphe yok ki ALLAH Teâlâ’nın cezası çok çetindir, şiddetlidir.”1
Görüldüğü üzere ALLAH Teâlâ birr u takva üzere teavünü emretmektedir.
Bunun karz-ı hasen veya sarf ile alakası bulunmamaktadır. Çünkü uygulamada iştirakçi yani organizeye katılanlar fiilen ne borç vericidir, ne de borç alıcıdır. Alıcı ve satıcı da değildirler. Onlar ancak karşılıklı hibe ve yardım edici ve hibeyi, yardımı kabul edicidirler.
Konu ile ilgili kısa bir bilgi verirsek:
Bazı hibelerin birer ivaz şartıyla yapılması muteberdir. Binaenaleyh ivaz şartıyla mukayyed olan hibeler, sadakalar sahih ve şart muteberdir, şer’an caizdir. Bu ivaz gerek hakikaten bir bedel olsun ve gerek birlikte ikamet etmek, zulümde bulunmamak, boşamamak gibi hükmen bir bedel, bir ivaz olsun müsavidir.
Meselâ : Bir kimse, bir şahsa hitaben: Bana şu kadar para vermek veya benim şu kadar borcumu ödemek şartıyla şu evimi sana hibe ettim deyip o şahıs da bu şartı kabul ve ifa eylese hibe lâzım ol¬muş olur.
Şart veya mükellefiyeti de içine alabilen ivazlı hibe başlangıç itibariyle hibe ise de, sonuç itibariyle satımdan ibarettir, bu yüzden de câizdir.2
Nitekim Mecelle, Madde:855 de: “İvaz şartı ile olan hibe sahih ve şart muteberdir.” hükmü yer alır. Bundan sonra, konu şu iki misalle açıklanır.
İvazı, hakîkî olan bedele misal:
Meselâ, bir kimse şu mekûle ivaz vermek, yahut kendisinin malûmül-mikdar deynini edâ etmek şartıyla, birine bir şey hibe ettikde, mevhûbün leh ol şarta riayet eder ise, hibe lâzım olur, etmez ise vâhib dahi hibesinden rücû’ edebilir.
İvezı, hükmî olan bedele misal:
Kezalik bir kimse ölünce kendisini beslemek şartıyla mülk akarını birine hibe ve teslim ettikte, mevhûbün leh şart-ı mezkûr üzere vahibi beslemeğe razı iken, vahib nâdim olup da hibesinden rucû’ ile ol akarını istirdad edemez.
Bu metnin sadeleştirilmesi:
İvazı, hakîkî olan bedele misal:
Meselâ, bir kimse şu malûm ivaz vermek, yahut kendisinin miktarı malûm bocunu ödemek şartıyla, birine bir şey hibe ettiğinde, kendisine hibe yapılan şahıs o şarta riayet eder ise, yani mezkûr ivazı verir veya o borcu öderse hibe lâzım olur, yani artık hibeden dönemez, vaz geçemez. Riayet etmez ise hibe eden de hibesinden dönebilir, vaz geçebilir.
İvezı, hükmî olan bedele misal:
Yine bir kimse ölünceye kadar kendisine bakmak şartıyla mülkü olan malını birine hibe ve teslim ettiğinde, kendisine hibe yapılan şahıs, mezkûr şart üzere hibe edeni bakmaya razı iken, hibe eden pişman olup da hibesinden dönmekle, vaz geçmekle o akarını geri alamaz.
Fakat hibe edilen şahıs, koşulan şarta riayet etmezse hibe eden, hibe¬sinden vazgeçerek hibe ettiği şeyi geri alabilir. Yoksa şartı ifa etmeye icbar edilemez. Çünkü bu, teberru demekdir. Teberrua ise icbar edilemez.
İvaz şartıyla hibede ivazin malûm olması şarttır. İvaz meçhul olursa, şart fâsid olur. Hibe fâsid olmaz. Çünkü hibe, fasid şart ile fâsid olmayan akidlerdendir.
İvazlı hibe’nin caiz olması şu vb. hadis-i şeriflere dayandırılmaktadır:
Abdullah b. Abbas (R.A.) dan rivayete göre: Bir bedevî Resûlullah (S.A.V.) efendimize bir hibede bulundu. Resûlullah (S.A.V.) efendimiz de kendisine, buna mukabil karşılığını verdi ve:
" Râzı oldun mu?” diye sordu. Bedevî:
- Hayır, dedi; Resûlullah (S.A.V.) efendimiz bedeli artırdı ve:
“Râzı oldun mu?” diye sordu. Bedevî yine:
- Hayır, dedi; Resûlullah (S.A.V.) efendimiz bedeli yine artırdı ve:
“ Râzı oldun mu?” diye sordu. Bedevî:
- Evet, dedi. Daha sonra Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz:
“Vallahi Kureyş'den veya ensâr'dan yahut Sekîf’ten olandan başka hiç bir kimseden hibe almamak içimden geçti.”3 buyurdu.
Hz.Ömer (R.A.) de, yapılan bir hibeye, karşılık bekleyen kimse hakkında: Ya bağışladığı şey geri verilmelidir, ya da mukabil bir ıvaz ödenmelidir, demiştir.4
İvaz verilmesi halinde hibeden dönülemeyeceği: Abdullah b. Ömer (R.A.) den rivayet edilen Resûlullah (S.A.V.) efendimizin:
“Bir şeyi hibe eden kimse, kendisine ondan bir karşılık verilmediği müddetçe, hibesini geri almaya en müstehak olandır.”5 hadis-i şerifinde bildirilmektedir.
Hz.Ömer (R.A.) şöyle demiştir: Bir kimseye, Allah yolunda savaşsın diye bir atı hibe etmiştim. Atın yanında olan o zât, ata iyi bakmadı ve onu zayıflattı. Ben de zât bu atı ucuza satar diye düşünerek, onu o adamdan satın almayı istedim. Ve hibe ettiğim bu atı tekrar satm alabilir miyim diye Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimize sordum. Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz:
“Eğer o adam bu atı sana bir tek dirhem karşılığında verse de, artık sen o atı satın alma. Çünkü sadakasına dönen kimse, kusmuğuna dönen köpek gibidir.”6 buyurdu.
İvazlı hibe’nin zikredilen bu vb. hadis-i şeriflere dayandırılması, esasında bu usulle, hibenin iki taraflı bir akde dönüşmesinin değil; bir kısım ibadetlerin işlenmesini, sosyal yardımlaşmayı teşvik etme gibi gayelerin hedeflendiği söylenebilir. Böylece bağışta bulunulan kişiye dinî veya ahlâkî bir görev yükleyen, onu hayra ve ibadete yönlendiren veya ölünceye kadar bakma gibi insanî bir maksat taşıyan bağışlamalara da imkân verilmiş olmaktadır.
Fakihlerin çoğunun, ivazlı akidlere konu olmasını uygun görmediği gayrımuayyen ve gayrımalum bir mal ve hizmetin, hibe akdinde ivaz olmasına müsaade etmesi, en azından böyle bir şartı, fâsid; akdi ise sahih görmesi bundan kaynaklanır.
Hibede ivaz, akid sonrasında bağışlanan tarafından gönüllü olarak verildiğinde İvazlı hibe, akid esasında şart koşulan veya kararlaştırılan bir karşılık konumunda olduğunda ise İvaz şartlı hibe söz konusudur.
Birinci tür ivazlı muamele, birbirinden bağımsız iki ayrı hibe akdi olarak da görülebilir ve bu tür ivaz akdin mahiyetine tesir etmez. Hatta hibeye hibeyle karşılık verme, verilen hediyeye hediye ile mukabele etme çerçevesinde düşünüldüğünden olumlu da karşılanır.
Ata b. Ebî Müslim Abdullah el-Horasanî (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz:
“Birbirinizle musâfaha edin ki, kalblerdeki kin gitsin! Birbirinizle hediyeleşin ki birbirinize sevginiz artsın ve aradaki düşmanlık yok olsun.”7
İvaz şartlı hibe ise Hanefîler'den Züfer dahil fakihlerin çoğunluğuna göre başlangıçtan itibaren satım hükmünde iken Hanefîler'in çoğunluğuna göre başlangıç itibariyle hibe; sonuç itibariyle satım sayılır. Yapılan işlemin hibe veya satım sayılması bilhassa kabz öncesi akdin bağlayıcılık kazanması, şüf’a, ayıp veya görme muhayyerliği gibi hakların gündeme gelmesi yönüyle önem taşır. Ayrıca bu tür ivaz, akdi bir bakıma iki taraflı hale getirdiğinden bağışlayanın akdî sorumluluğuna ve rücû hakkına da olumsuz yönde tesir eder.
Eminevim organizatör’dür
Sistem incelendiğinde, uygulamada Eminevim; organize sözleşmesinde, fiilen vekâlet ve kefalet de bulunan belirli şartlar ve belli bir akit ile yüzlerce, hatta binlerce iştirakçiyi, katılımcıyı bir araya getiren organizatördür, satıcı değildir. Aldığı ücret, organize ücretidir, yani yaptıkları hizmet, iş karşılığında aldıkları bir ücret, bir komisyondur.
Bir malın veya hizmetin satımında aracı olunması karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden aralarında tespit edilen oranda ücret, komisyon alınması, tarafların aldatılması gibi İslam'ın yasakladığı bir durum söz konusu olmadıkça helaldir.
Eminevim, icabında biriken organize ücretini değerlendirmek veya iştirakçilere daha ucuza maletmek maksadıyla ayrıca inşaat sektörüne girip ev v.s. yaparsa, bunu iştirakçilere satamaz, satarsa organize veya emlak ücreti alamaz. Çünkü satıcının satış bedelinden başka bir ücret, mesela emlakçi veya organize ücreti alması caiz değildir.
Bu sebeple Eminevim’in bu gibi faaliyetlerini başka bir şirket adı altında yapması ve organizatör adıyla A veya B şirketinden; iştirakçilere satın aldığı gibi o şirketten satın alması gerekir.
Grupta evini teslim alan iştirakçilerin, normal taksitlerinden fazla ödedikleri miktarın, organize gereği kendilerinden sonra ev alacaklara bir yardım kabul edilmesi, kira olarak değerlendirilmemesi gerekir. Çünkü evini alan kişi, artık o evin sahibi olmuştur, ev sahibi kira ödemez. Ev sahiplerinin ödedikleri fazla miktar, organize gereği şart koşulan bir hibe, bir yardım olup kesinlikle borçlanma değildir. Binaenaleyh ortalıkta ne “ribal-fadl” ve ne de “riben-nesâ’” vardır.
İştirakçi paranın bir kısmını peşin öderken, bunu müşteri vasfıyla da borç veren vasfıyla da yapmıyor. Yukarıda izah edildiği gibi şartlı hibe edici vasfıyla yapıyor. Parayı alan yani Eminevim de organize sözleşmesi gereği almaktadır.
Taksitlerini dondurmayıp zamanında ödemeyen iştirakçilere, müeyyide ve yaptırım maksadıyla herhangi bir oranda gecikme cezası yansıtılması ivazlı hibe ve teavüne aykırıdır. Bunun yerine:
a- İştirakçi, evini eğer teslim almamışsa, ödemediği taksit kadar teslim tarihi ileri atılabilir, tıpkı öne alındığı gibi.
b- İştirakçi, evini eğer teslim almışsa, ödemediği taksitlere, vaki tüfe miktarı hibesinde artırma şartı eklenebilir. Bu miktar da Eminevim’e değil; sadece o iştirakçinin dahil olduğu gruba ait olur.
Organizede, dinin temel prensiplerine aykırı olmayarak koşulan bir takım şartlar, meşrûdur. Çünkü şart veya mükellefiyeti de içine alabilen ivazlı hibe başlangıç itibariyle hibe ise de, sonuç itibariyle satımdan ibarettir, bu yüzden de câizdir.
İşin en doğrusunu bilen ALLAH Teâlâ’dır.
dipnot
(1) Maide Sûresi:2
(2) Bak. Ömer Nasuhi BİLMEN, Hukuk-ı İslâmiyye, 4/241; El-Fetaval-Hindiyye, 4/440; Es-Serahsî, Mebsût, 12/75; İbnul-Hümam, Fethul-Kadîr, 9/49; Zeyleî, Zeyleî, Tebyînül-Hakaık, 5/98; İbn-i Nüceym, el-Bahrur-Raık, 7/292, İbn-i Abidîn, 8/488; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî, 5/29... Hibe bahsi.
(3) Ahmed . Hanbel, Müsned, 1/295, No:2682; Abdürrezzâk, el-Musannef, 9/105, No:16521
(4) Abdürrezzâk, el-Musannef, 9/105, No:16519
(5) Hakim, Müstedrek, No:2323, 2/52
(6) Buharî, Hibe:29, No:925, Müslim, Hibe:2
(7) İmam Mâlik, el-Muvatta, Hüsnü'l-Huluk:4, No:1731, 2/407
Selam Ve Dua ile
Mehmet TALU Hocaefendi
Soran Tarih 15.04.2013
Cevap
Bismillahirrahmanirrahim
“EMİNEVİM” UYGULAMADA İVAZLI BİR HİBE’DİR, BİR TEAVÜN’DÜR
“Eminevim”in “Çekilişli Sistem, Vade Ortası Teslim ve Peşinatlı Erken Teslim”
şeklinde uyguladığı sistem: İvaz yani bağışlanan tarafa herhangi bir mükellefiyet yükleyen şart ile yapılan hibe’den, bir teavün yani karşılıklı bir yardımlaşmadan, dayanışmadan ibarettir. Ekseriyetle kadınlar arasında düzenlenen “altın günü” de bu iki prensibe dayanmaktadır. ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu:
“… İyilik etmek ve takva yani ALLAH Teâlâ’nın yasaklarından sakınma üzerinde birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. ALLAH Teâlâ’dan korkun; çünkü hiç şüphe yok ki ALLAH Teâlâ’nın cezası çok çetindir, şiddetlidir.”1
Görüldüğü üzere ALLAH Teâlâ birr u takva üzere teavünü emretmektedir.
Bunun karz-ı hasen veya sarf ile alakası bulunmamaktadır. Çünkü uygulamada iştirakçi yani organizeye katılanlar fiilen ne borç vericidir, ne de borç alıcıdır. Alıcı ve satıcı da değildirler. Onlar ancak karşılıklı hibe ve yardım edici ve hibeyi, yardımı kabul edicidirler.
Konu ile ilgili kısa bir bilgi verirsek:
Bazı hibelerin birer ivaz şartıyla yapılması muteberdir. Binaenaleyh ivaz şartıyla mukayyed olan hibeler, sadakalar sahih ve şart muteberdir, şer’an caizdir. Bu ivaz gerek hakikaten bir bedel olsun ve gerek birlikte ikamet etmek, zulümde bulunmamak, boşamamak gibi hükmen bir bedel, bir ivaz olsun müsavidir.
Meselâ : Bir kimse, bir şahsa hitaben: Bana şu kadar para vermek veya benim şu kadar borcumu ödemek şartıyla şu evimi sana hibe ettim deyip o şahıs da bu şartı kabul ve ifa eylese hibe lâzım ol¬muş olur.
Şart veya mükellefiyeti de içine alabilen ivazlı hibe başlangıç itibariyle hibe ise de, sonuç itibariyle satımdan ibarettir, bu yüzden de câizdir.2
Nitekim Mecelle, Madde:855 de: “İvaz şartı ile olan hibe sahih ve şart muteberdir.” hükmü yer alır. Bundan sonra, konu şu iki misalle açıklanır.
İvazı, hakîkî olan bedele misal:
Meselâ, bir kimse şu mekûle ivaz vermek, yahut kendisinin malûmül-mikdar deynini edâ etmek şartıyla, birine bir şey hibe ettikde, mevhûbün leh ol şarta riayet eder ise, hibe lâzım olur, etmez ise vâhib dahi hibesinden rücû’ edebilir.
İvezı, hükmî olan bedele misal:
Kezalik bir kimse ölünce kendisini beslemek şartıyla mülk akarını birine hibe ve teslim ettikte, mevhûbün leh şart-ı mezkûr üzere vahibi beslemeğe razı iken, vahib nâdim olup da hibesinden rucû’ ile ol akarını istirdad edemez.
Bu metnin sadeleştirilmesi:
İvazı, hakîkî olan bedele misal:
Meselâ, bir kimse şu malûm ivaz vermek, yahut kendisinin miktarı malûm bocunu ödemek şartıyla, birine bir şey hibe ettiğinde, kendisine hibe yapılan şahıs o şarta riayet eder ise, yani mezkûr ivazı verir veya o borcu öderse hibe lâzım olur, yani artık hibeden dönemez, vaz geçemez. Riayet etmez ise hibe eden de hibesinden dönebilir, vaz geçebilir.
İvezı, hükmî olan bedele misal:
Yine bir kimse ölünceye kadar kendisine bakmak şartıyla mülkü olan malını birine hibe ve teslim ettiğinde, kendisine hibe yapılan şahıs, mezkûr şart üzere hibe edeni bakmaya razı iken, hibe eden pişman olup da hibesinden dönmekle, vaz geçmekle o akarını geri alamaz.
Fakat hibe edilen şahıs, koşulan şarta riayet etmezse hibe eden, hibe¬sinden vazgeçerek hibe ettiği şeyi geri alabilir. Yoksa şartı ifa etmeye icbar edilemez. Çünkü bu, teberru demekdir. Teberrua ise icbar edilemez.
İvaz şartıyla hibede ivazin malûm olması şarttır. İvaz meçhul olursa, şart fâsid olur. Hibe fâsid olmaz. Çünkü hibe, fasid şart ile fâsid olmayan akidlerdendir.
İvazlı hibe’nin caiz olması şu vb. hadis-i şeriflere dayandırılmaktadır:
Abdullah b. Abbas (R.A.) dan rivayete göre: Bir bedevî Resûlullah (S.A.V.) efendimize bir hibede bulundu. Resûlullah (S.A.V.) efendimiz de kendisine, buna mukabil karşılığını verdi ve:
" Râzı oldun mu?” diye sordu. Bedevî:
- Hayır, dedi; Resûlullah (S.A.V.) efendimiz bedeli artırdı ve:
“Râzı oldun mu?” diye sordu. Bedevî yine:
- Hayır, dedi; Resûlullah (S.A.V.) efendimiz bedeli yine artırdı ve:
“ Râzı oldun mu?” diye sordu. Bedevî:
- Evet, dedi. Daha sonra Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz:
“Vallahi Kureyş'den veya ensâr'dan yahut Sekîf’ten olandan başka hiç bir kimseden hibe almamak içimden geçti.”3 buyurdu.
Hz.Ömer (R.A.) de, yapılan bir hibeye, karşılık bekleyen kimse hakkında: Ya bağışladığı şey geri verilmelidir, ya da mukabil bir ıvaz ödenmelidir, demiştir.4
İvaz verilmesi halinde hibeden dönülemeyeceği: Abdullah b. Ömer (R.A.) den rivayet edilen Resûlullah (S.A.V.) efendimizin:
“Bir şeyi hibe eden kimse, kendisine ondan bir karşılık verilmediği müddetçe, hibesini geri almaya en müstehak olandır.”5 hadis-i şerifinde bildirilmektedir.
Hz.Ömer (R.A.) şöyle demiştir: Bir kimseye, Allah yolunda savaşsın diye bir atı hibe etmiştim. Atın yanında olan o zât, ata iyi bakmadı ve onu zayıflattı. Ben de zât bu atı ucuza satar diye düşünerek, onu o adamdan satın almayı istedim. Ve hibe ettiğim bu atı tekrar satm alabilir miyim diye Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimize sordum. Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz:
“Eğer o adam bu atı sana bir tek dirhem karşılığında verse de, artık sen o atı satın alma. Çünkü sadakasına dönen kimse, kusmuğuna dönen köpek gibidir.”6 buyurdu.
İvazlı hibe’nin zikredilen bu vb. hadis-i şeriflere dayandırılması, esasında bu usulle, hibenin iki taraflı bir akde dönüşmesinin değil; bir kısım ibadetlerin işlenmesini, sosyal yardımlaşmayı teşvik etme gibi gayelerin hedeflendiği söylenebilir. Böylece bağışta bulunulan kişiye dinî veya ahlâkî bir görev yükleyen, onu hayra ve ibadete yönlendiren veya ölünceye kadar bakma gibi insanî bir maksat taşıyan bağışlamalara da imkân verilmiş olmaktadır.
Fakihlerin çoğunun, ivazlı akidlere konu olmasını uygun görmediği gayrımuayyen ve gayrımalum bir mal ve hizmetin, hibe akdinde ivaz olmasına müsaade etmesi, en azından böyle bir şartı, fâsid; akdi ise sahih görmesi bundan kaynaklanır.
Hibede ivaz, akid sonrasında bağışlanan tarafından gönüllü olarak verildiğinde İvazlı hibe, akid esasında şart koşulan veya kararlaştırılan bir karşılık konumunda olduğunda ise İvaz şartlı hibe söz konusudur.
Birinci tür ivazlı muamele, birbirinden bağımsız iki ayrı hibe akdi olarak da görülebilir ve bu tür ivaz akdin mahiyetine tesir etmez. Hatta hibeye hibeyle karşılık verme, verilen hediyeye hediye ile mukabele etme çerçevesinde düşünüldüğünden olumlu da karşılanır.
Ata b. Ebî Müslim Abdullah el-Horasanî (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz:
“Birbirinizle musâfaha edin ki, kalblerdeki kin gitsin! Birbirinizle hediyeleşin ki birbirinize sevginiz artsın ve aradaki düşmanlık yok olsun.”7
İvaz şartlı hibe ise Hanefîler'den Züfer dahil fakihlerin çoğunluğuna göre başlangıçtan itibaren satım hükmünde iken Hanefîler'in çoğunluğuna göre başlangıç itibariyle hibe; sonuç itibariyle satım sayılır. Yapılan işlemin hibe veya satım sayılması bilhassa kabz öncesi akdin bağlayıcılık kazanması, şüf’a, ayıp veya görme muhayyerliği gibi hakların gündeme gelmesi yönüyle önem taşır. Ayrıca bu tür ivaz, akdi bir bakıma iki taraflı hale getirdiğinden bağışlayanın akdî sorumluluğuna ve rücû hakkına da olumsuz yönde tesir eder.
Eminevim organizatör’dür
Sistem incelendiğinde, uygulamada Eminevim; organize sözleşmesinde, fiilen vekâlet ve kefalet de bulunan belirli şartlar ve belli bir akit ile yüzlerce, hatta binlerce iştirakçiyi, katılımcıyı bir araya getiren organizatördür, satıcı değildir. Aldığı ücret, organize ücretidir, yani yaptıkları hizmet, iş karşılığında aldıkları bir ücret, bir komisyondur.
Bir malın veya hizmetin satımında aracı olunması karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden aralarında tespit edilen oranda ücret, komisyon alınması, tarafların aldatılması gibi İslam'ın yasakladığı bir durum söz konusu olmadıkça helaldir.
Eminevim, icabında biriken organize ücretini değerlendirmek veya iştirakçilere daha ucuza maletmek maksadıyla ayrıca inşaat sektörüne girip ev v.s. yaparsa, bunu iştirakçilere satamaz, satarsa organize veya emlak ücreti alamaz. Çünkü satıcının satış bedelinden başka bir ücret, mesela emlakçi veya organize ücreti alması caiz değildir.
Bu sebeple Eminevim’in bu gibi faaliyetlerini başka bir şirket adı altında yapması ve organizatör adıyla A veya B şirketinden; iştirakçilere satın aldığı gibi o şirketten satın alması gerekir.
Grupta evini teslim alan iştirakçilerin, normal taksitlerinden fazla ödedikleri miktarın, organize gereği kendilerinden sonra ev alacaklara bir yardım kabul edilmesi, kira olarak değerlendirilmemesi gerekir. Çünkü evini alan kişi, artık o evin sahibi olmuştur, ev sahibi kira ödemez. Ev sahiplerinin ödedikleri fazla miktar, organize gereği şart koşulan bir hibe, bir yardım olup kesinlikle borçlanma değildir. Binaenaleyh ortalıkta ne “ribal-fadl” ve ne de “riben-nesâ’” vardır.
İştirakçi paranın bir kısmını peşin öderken, bunu müşteri vasfıyla da borç veren vasfıyla da yapmıyor. Yukarıda izah edildiği gibi şartlı hibe edici vasfıyla yapıyor. Parayı alan yani Eminevim de organize sözleşmesi gereği almaktadır.
Taksitlerini dondurmayıp zamanında ödemeyen iştirakçilere, müeyyide ve yaptırım maksadıyla herhangi bir oranda gecikme cezası yansıtılması ivazlı hibe ve teavüne aykırıdır. Bunun yerine:
a- İştirakçi, evini eğer teslim almamışsa, ödemediği taksit kadar teslim tarihi ileri atılabilir, tıpkı öne alındığı gibi.
b- İştirakçi, evini eğer teslim almışsa, ödemediği taksitlere, vaki tüfe miktarı hibesinde artırma şartı eklenebilir. Bu miktar da Eminevim’e değil; sadece o iştirakçinin dahil olduğu gruba ait olur.
Organizede, dinin temel prensiplerine aykırı olmayarak koşulan bir takım şartlar, meşrûdur. Çünkü şart veya mükellefiyeti de içine alabilen ivazlı hibe başlangıç itibariyle hibe ise de, sonuç itibariyle satımdan ibarettir, bu yüzden de câizdir.
İşin en doğrusunu bilen ALLAH Teâlâ’dır.
dipnot
(1) Maide Sûresi:2
(2) Bak. Ömer Nasuhi BİLMEN, Hukuk-ı İslâmiyye, 4/241; El-Fetaval-Hindiyye, 4/440; Es-Serahsî, Mebsût, 12/75; İbnul-Hümam, Fethul-Kadîr, 9/49; Zeyleî, Zeyleî, Tebyînül-Hakaık, 5/98; İbn-i Nüceym, el-Bahrur-Raık, 7/292, İbn-i Abidîn, 8/488; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî, 5/29... Hibe bahsi.
(3) Ahmed . Hanbel, Müsned, 1/295, No:2682; Abdürrezzâk, el-Musannef, 9/105, No:16521
(4) Abdürrezzâk, el-Musannef, 9/105, No:16519
(5) Hakim, Müstedrek, No:2323, 2/52
(6) Buharî, Hibe:29, No:925, Müslim, Hibe:2
(7) İmam Mâlik, el-Muvatta, Hüsnü'l-Huluk:4, No:1731, 2/407
Selam Ve Dua ile
Mehmet TALU Hocaefendi