Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

En Sevgiliye

S Çevrimdışı

sevim

Üye
İslam-TR Üyesi
GÜLLERİN EFENDİSİ

Önce aşka dairdi, ne varsa yazılan
Kitaplar Kitabı'ından ibretle okunan
Sonra meleğe secde düştü, Adem'e tevbe düştü
Şeytana haset düştü...
İsa'ya sofra, Musa'ya asa idi düşen;
İsmail'e bıçak düştü, İbrahim'e ateş düştü.
Yusuf'u kimsesiz kuyuya attılar,
Yakub'a sabır düştü...

Önce tevbe ettim ibret için, sonra secde
Kalbime haset düştü, asa toprağa düştü
Bahtıma hased düştü, sineme bıçak düştü
Hepsi birden nevarsa kör kuyuya düştü
Kuyuyu bir ateş sardı ifritten dumansız
Güllerim ateşe düştü
Ateşin bağrına iki damla yaş düştü güllerden,
Sönüp giderken sessizce, ateşe küller düştü...

Bir köprüde uzunca dizilmişler Efendiler,
Efendiler Efendi'si uzaklardan göründüler.
Kimine bir köşk düştü cennetten,
Kiminin kendi cennete düştü
Kimine bir yıldız düştü göklerden,
Kiminin gökler yıldızına düştü...
Cümle hasenatı pay atmişler evvelde,
Kimine bir damla düştü, kimi deryalara düştü...

Ey hüsnün, çilenin, sabrın sesi
Sıcak çöllerin ılık nefesi
Efendiler birer gül, sen GÜLLERİN EFENDİSİ
Topraktan ateşe gül düştü,
Gülden ateşe yaş düştü,
Sonunda bizim payımıza
Ateş gibi yanan güller düştü...

(Mustafa Yavuz)
 
I Çevrimdışı

iren_83

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAHIN SELAMI RAHMETİ VE BEREKETİ ÜZERİNİZE OLSUN
emeğine sağlık okumaktan büyük zevk aldım doğrusu.
ALLAH RAZI OLSUN ...
 
I Çevrimdışı

iren_83

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
PEYGAMBERE VUSLATIM


Hasretin vuslatıma çekmiş bir perde,
Kopsada kıyamet kavuşsam sevgiliye.

Onsuz bu dünya,hep cehennemim oldu,
Yazık...!!! Ruhumda hasretin fırtınası koptu.

Görüyorum Mekken mahçup,Medinen mahsun,
Ne zaman bitecek?bu zalim kabusum.

Gittin gideli Hiraya konmamış güvercinler,
Kapısına ağ örmemiş,o masum örümcekler.

Uhud’un feryadını duyuyor gibi kulaklarım,
Bedir kuyuları kurumuş,nerde Ali’lerin Hamza’ların.

Ruhum hasretinle yandıkça eriyor,
Yüreğimde yangının gülleri açıyor.

Gelsende biat etsek,sana yine Rıdvan’da,
O heyecanla dağılsak,arzın dört tarafına.

Senin kapına gelenler,sende huzur bulurdu,
Gözlerine bakanlar gözlerinde boğulurdu.

Gittikçe artıyor gönlümde hicranım,
Yazlarım hiç olmadı,sensiz olmaz baharım.

Gelde cemaline hayran şu kul murada ersin,
Senden gayrısını bu kul neylesin.

Engin Badem'den alıntıdır
 
I Çevrimdışı

icveat

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Evrenin nazlı GÜLÜ
Bir Gül evrenin nazlı GÜLÜ...
Burcu burcu kokan çicekler arasındaki,
Gülşenden bütün sadeliği,güzelliği
Üzerine toplayan,pırıl pırıl etrafını
Raihasıyla sarhoş eden Bir GÜL...
Ol gülşendeki tüm çiceklerin,
Belki saygıdan,belkide gözleri
kamaşdığı için başlarını kaldırmadan,
Boyunlarını bükük O'nu temaşa ettikleri
Bir GÜL...
Ya şu bülbüle ne demeli...
Nasıl da şaakıyor,ne güzel nağmeler yakıyor
Hiç solmayan,güzelliği daha da artan.
Bilinmeyen yönlerininde keşfedilmesiyle
Daha da nadileşen ey nazlı GÜL...
Nazlı çiceğimiz dedik,GÜLÜMÜZ dedik
Bilseydikde O'na sözlerin en güzeli ile
Hitab edebilseydik.
BU gece bir gülşene girdik ki
Ne gülşen ve ol gülşende Bir GÜL
Seyreyledik ki ne GÜL...
Karşımızda,Habibi Kibriya,
Hatemül Enbiya,Seyyidül Kevneyn...
İnsanların en Güzeli...
Evet O'nu sevmek, hemde ölesiye sevebilmek,
O'nu anlamak;
Hayır hayır O'nu ANLATAMAMAK.....
Beyza/Yücel Dursun
 
S Çevrimdışı

sevim

Üye
İslam-TR Üyesi
ESSELAMU ALEYKUM VERAHMETULLAH

Rabbim
Bir insan koy kalbime
Ama o insan senin de
sevdigin olsun


Ve bana öyle bir insan sevdir ki
O insanin kalbi Seninle sevisen bir mabed olsun.
Beni öyle bir insanla bulustur ki benden önce
Onunla bulusmus olan sen olasin


Onunla el ele tutustugumuzda
Ikimizin uzerinde Senin elin olsun


Bana öyle gözler göster ki
Ben o gözlerden sana bakayim
Bana öyle bir sevgili ver ki
O gözler cennete acilan iki pencere olsun


Onunla oyle bir yolda yürüyelim ki
Kilavuzumuz sen olasin ey Rabbim


Oyle bir sevgili verki bana
Ona sarildigimda kainat bize baksin
Birbirine sarilsin
Sevgimiz kurtla kuzulari baristirsin
Bize bakip seytan Adem'e secde etsin
Günah sevap ugruna kendini feda etsin
Olüler birer birer uyansin sevgimizle


Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!
Sevgimizde Muhammed sevilsin
Oyle sevelimki birbirimizi
Hz. Hatice göklerden bize seslensin
Ve desin ki;


"Bak ya Muhammed bak su sevgililere onlar bizde... bizde onlardayiz.
Bak Askimiz birkez daha yasaniyor yer yüzünde..
Allah Askimizi öyLe cok seviyorki binlerce insana yasatiyor..
 
I Çevrimdışı

icveat

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
VAR YA
HANE-İ SAADDET'TE KAPI AÇILIR
ALEME MİS GİBİ KOKUN SAÇILIR
KARŞINDA HER NESNE BİN KAT KÜÇÜLÜR
MERDİVENLERDEN NAZLI İNİŞİN VAR YA.!

TUTULMUŞ NEFESLER TÜM GÖZLER SENDE
NİSA'DA CAN GİTTİ SANKİ BEDENDE
CÜBBENE UZANIRKEN İSTEMESEN DE
ELLERİN ARASINDAN SEKİŞİN VAR YA.!

KULAKLAR SESİNİ DUYDUĞU ZAMAN
ZAMAN TÜNELİNDE DURUYOR ZAMAN
KARŞINDA ERİMİŞ GÖZ GÖZE O AN
'NASILSINIZ'? DİYE SORUŞUN VAR YA.!

HUZURUNDA BİN ÖRTÜYE DOLANSAM
BÜKÜLSE BOYNUM, ATEŞTE YANSAM
PERİŞAN HALİMDEN BİRAZ UTANSAM
YİNE DE MERHAMETLE GÜLÜŞÜN VAR YA.!

ADIMIN UZANIR NURLU BİR İZE
DÜŞÜRÜR GÖRENİ BİR GARİP KÖZE
ADAPTA DURANLAR ÇÖKMÜŞLER DİZE
CAMİYE YÜRÜYÜP GİDİŞİN VAR YA.!

BİL Kİ GÜLÜNDEDİR CENNET KOKUSU
BİL Kİ ELİNDEDİR DÜNYA TAPUSU
BİL Kİ AÇILMIŞTIR CENNET KAPISI
CAMİDEN İÇERİ GİRİŞİN VAR YA.!

DÖKÜLÜR ORADA BÜTÜN GÜNAHLAR
FERYATLAR FİGANLAR GÖNÜLDEN AHLAR
KIZILDENİZ MİSALİ YARILDI SAFLAR
YARATILMIŞA SELAM VERİŞİN VAR YA.!

MİHRABA YÜRÜYEN GÜZEL BİR GÖNÜL
HUZURA SÜZÜLEN BEDEN SANKİ TÜL
KOKUYU TERK ETMİŞ MİLYONLARCA GÜL
MİSVAĞI DİŞİNE SÜRÜŞÜN VAR YA.!

GURBET ELDE BİR DİYARDA GİBİ
İDRAK DIŞI BİR NAZARDA GİBİ
HUZURLA DURUŞUN HUZURDA GİBİ
TEKBİRLE NAMAZA DURUŞUN VAR YA.!

MİHRAPTA İMAMSIN MİHRAPTA MISIN?
YOKSA BİR BİLİNMEZ MİHRAKTA MISIN?
HUZUR-U İLAHİ'DE YANMAKTA MISIN?
SIRRINLA NAMAZI KILIŞIN VAR YA.!

SON TAHHİYAT ARTIK SENDEN ESER VAR
BEDENDE RUHUNA BİR LATİF YER VAR
GÖNLÜNDEN GÖNÜLE BİNBİR SEFER VAR
SELAMLA BİZLERE GELİŞİN VAR YA.!

TESBİHATA OTURDUN AÇILDI GÜLLER
TUTUŞTU KARŞINDA BÜTÜN GÖNÜLLER
DUAYA KALKARKEN MÜBAREK ELLER
ÖLÜYÜ DİRİLTİR BAKIŞIN VAR YA.!

MİHRABA YASLANIP OTURUŞ BİRAZ
KARŞINDA SEYYİDLER PÜR EDEP PÜR NAZ
BAKIPTA SEYRETMEK NE BÜYÜK BİR HAZ
MÜBAREK SAKALINI TUTUŞUN VAR YA.!

KABUL VAKTİ,YOLDAN GELEN YOLCU VAR
SEFER VAKTİ YOLU OLAN YOLCU VAR
BİR YERLERDE HASRET KALAN YOLCU VAR
UZATIP ELLERİNİ VERİŞİN VAR YA.!

UZATILAN,BU TUTTUĞUM EL MİDİR?
NASIL KOKAR,CENNETTEN BİR GÜL MÜDÜR?
TUTANLARIN KURTULDUĞU DAL MIDIR?
ELİMİ ELİNDE TUTUŞUN VAR YA.!

ZİYARETTİR BİR ANDA BİTİVERİR İŞTE
ŞİMDİ SIRA ÇOK ÖNEMLİ BİR İŞTE
SIRA SIRA DERDİMİZİ DEYİŞTE
SESSİZİ KULAĞINA ÇEKİŞİN VAR YA.!

VİRDİ OLAN TORPİLLİ ÇOK DİNLERSİN
DERDİ OLAN DUA EDER YOLLARSIN
BAKIŞINLA UFUKLARI KOLLARSIN
ALEMİ SEVGİYLE SARIŞIN VAR YA.!

GÜNAHIMIZLA GELDİK EFENDİM, BİZLER
ARANDIK,HEP SENİ GÖSTERDİ İZLER
HUZURDA YERİNİ ALINCA DİZLER
TÖVBE BOHÇASINA DERİŞİN VAR YA.!

DERMAN BULDU KALPLER SARILDI YARA
ORADA YER DEĞİŞTİ AK İLE KARA
GİDERCESİNE YEP YENİ UFUKLARA
HEYBETLE YERİNDEN KALKIŞIN VAR YA.!



ALLAHÜ tealaya emanet olun.
 
I Çevrimdışı

icveat

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
NAAT-I ŞERİFF

Arş'ın kubbelerine, adı nûrla yazılan,
İsmi; semâda ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan,
Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli'ni bulan,
Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed.

Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan,
O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan,
Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk'tan;
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken,
Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken,
Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken,
O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken,
Cehâlet bayrakları, birer birer inerken,
Bin yıllık, küfr ateşi, ebediyyen sönerken,
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

O gece, Sâve Gölü, mûcizeyle kururken,
Kisra Saraylarında, sütunlar savrulurken,
Arz'dan Arş'a , Âlemler, rahmetini bulurken,
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen,
Doğar doğmaz, Allah'a secde emri verilen,
Alnında, âlemlere rahmet tâcı görülen,
Kâinat Efendisi, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,
Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,
Beşeri şüpheleri, Kur'ân ilmîyle silen,
Seçilen sevgilisin, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,
Bunca âciz beşerin, Mahşer günü bekçisi,
Sen ki; Kur'ân şâhidi, Allah'ın son elçisi,
Kurtuluş habercisi, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,
Zulüm sancılarını, şefkâtiyle dindiren,
İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,
Âlimlerin sultanı, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; güzel huyların, ahlâkın meş'alesi,
Sabır doruklarında, beşerin en yücesi,
Senin Cennet mekânın, fakirlerin hânesi,
Gönüller hazinesi, Yâ Hazreti Muhammed.

Câhiliye devrini, kapatan, ulu Sultan,
Şefaatin, Allah'a yalvaran kolu Sultan,
Rabb'imin, en sevgili, en yakın kulu Sultan,
Melekler Sana hayran, Yâ Hazreti Muhammed.

Sana şâhid, sonsuzlar, ezelden beri her an,
Sana şâhid, âyetler, her zerre ve her mekân,
Senden uzak kalmaya, nasıl dayanır ki can?
Sen, her canda Cânânsın, Yâ Hazreti Muhammed.

Mîraç gecesi, bir bir, açılıyorken gökler,
Seni selamlıyorken, her katta peygamberler,
Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler,
Hâkk' a yalnız yürüdün, Yâ Hazreti Muhammed.

Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin,
Dünya'da dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin,
Allah, bütün beşeri, ümmetinden eylesin,
Sancağının altında, Yâ Hazreti Muhammed.

Hâkk ile, kul vuslatı, o îlahi düğünde,
Hiç kimseden kimseye, fayda olmayan günde,
Hasatları, has tartan, o terazi önünde,
Noksanları bağışlat, Yâ Hazreti Muhammed.

Bu îman meş'alesi, hiç sönmeden yanacak,
Ümmetin, Seni her an, mahşere dek anacak,
Gönül tortularımız, nûr'unla paklanacak,
Andımıza şâhid ol, Yâ Hazreti Muhammed.

Biliriz ki; hükmü yok, bu dünya nîmetinin,
Gönüldür sermayesi, âhiret servetinin,
Sana, Salât ve Selâm, gönderen ümmetinin,
Cennetler şâhidi ol, Yâ Hazreti Muhammed

(SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)


CENGİZ NUMANOĞLU
 
A Çevrimdışı

akifturker

Üye
İslam-TR Üyesi
... RASUL'E HASRET

Seni anlatmaya sözlerim yetmiyor,
Kalemler çaresiz, sayfalar yetersiz ya Ahmed
En güzel düşler bile yerin tutmuyor
Hayeller çaresiz, bu fakir yetersiz ya Muhammed...

Nurununu kalbime dolduramadım ki
Kokunu tenime sindiremedim ki
Nazarınla nefsim öldüremedim ki
Silahlar çaresiz, bu fakir yetersiz ya Ahmed...

Omzunu yasladığın kütük olaydım
Ayağına giydiğin çarık olaydım
Başına sardığın sarık olaydım
Umutlar çaresiz, bu fakir yetersiz ya Muhammed...


Ağlasam fayda yok, sızlasam kar etmiyor
Seninle bir güne bütün ömrüm yetmiyor
Beş vakit secdeyle cemalin bahşediyor
Ağıtlar çaresiz, bu fakir yetersiz ya Ahmed...

Ümmetin kederde, hasretin gönüllerde
Ne olur Rasulum gel de şefaat eyle
Sırat'tan geçeriz bir salavatı şerifle
Kelamlar çaresiz, bu fakir yetersiz ya MUHAMMED
 
A Çevrimdışı

azigane

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi


Ey Nebi !

Sen gitmiştin.

. . .

Ardından, Ebubekir gitti. Aşk sadakatını yitirdi. Ebubekirler gitti.

Sonra, adaleti sessizce gömüp toprağa Ömer gitti.

Ardından haya gitti , edep gitti. Zarafet gidince güzellik kıymetini yitirdi. Osman gitti.

Edebin olmadığı yerde ilme yer yoktu. Ali gitti. Aliler gitti. Kan gölünde boğuldu Kerbela...

Ardından, atına binen gitti. İzini sürmek için yola çıkanlardan sağ salim varanlar; şimdi senin yanında ...

. . .

Ey Nebi!

Büyük laflar ettik Senden sonra.. Sonu Sana varmayan sözler söyledik. Sen, her şeyi söyleyip gitmişken bize, biz söylenmemişi aradık. En yakınımız bile itibar etmedi bunlara... Sen i çıkararak söylenen her söz, yanlış bir makamdaydı çünkü...

Önce "dünya" dedik. Olmadı. Sonra "coğrafya" dedik. Olmadı. "Şehir" dedik, "mahalle" dedik, "ev" dedik. Olmadı. Bari "kendimizdedik. Dedik lakin büyük savaşı kaybetmiştik ki küçüklerine mecal mi kalsın!

. . .

Ey Nebi!

Senin yokluğunda ; acı ve çileyi koydular mataramıza... Ki biz her susayışımızda onu yudumluyorduk.

Senden sonra ;ne senin aşkına anasını babasını feda edecek evlatlar kaldı, ne de yoluna feda edilecek ana, baba...

Sözünü, senin sesinden daha fazla yükselterek söyleyenler vardı aramızda. İtibar ettik onlara. Ses çıkarmadık. Ne alnındaki secde izlerinden tanınan müslüman kaldı, ne de onu tanıyacak basirette mümin.

Besmele çekip, söze Ebuzerle başlayanların düşlerini, ucu göğe varan gökdelenler süslüyor şimdi.

. . .

Bizim çağımızda ey Nebi, münafığın itibarı müminden fazlaydı. Onları tac edip koyduk başımıza ve kaldık mı bir başımıza !...

Sen bize nemli gözlerle yaşamayı öğretmişken, gözlerimiz dünyalık sevinçlerin telaşındaydı oysa...

Oryantalistler artık hikayemizi biliyordu. Tüm güvercin yumurtalarını kırıp elektrik verdiler damarlarımıza...

Fellek fellek aradığımız düşmanlar ; birimizin gözünden çıktı, birimizin elinden, birimizin dilinden.. Bir diğerimizin ise tam içinden...



"Ey sevgili, en sevgili " dedik. "Yokluğunda " dedik. "Sen gidince efendim.." dedik.. Firakın uzadıkça, vuslata dair yazılar çoğaldı çoğaldıkça... Tanrılarını helva yapıp yiyenlerin ununu şekerini biz ürettik. Yetmedi. Sen Bedirde kuyularını kuruturken, biz sularımızı verdik.

Düşmanlarin eliyle besleniyor şimdi müslüman coğrafya....



Ey Nebi!

Ümmetin başka başka yollara sapti Senden sonra... Izm lerle avutuldu ümmetin. Erkeklerimiz hümanist oldu, kadinlarimiz iyi bir feminist...

Bini bir paradan bin parçaya bölündü coğrafyan...

Senden sonra ; Afganistan vuruldu. Keşmir kavruldu. Çeçenistan unutuldu. Bosna duruldu. Bagdat satildi... Mescidinin alti oyuldu. Haya, örtüsünden soyundu. Dinin, gözlerimizin içine baka baka soyuldu. Toprak, iyilerimizi almaya koyuldu. Müslüman mahallesine salyangoz pazari kuruldu. Ümmet, yoklugunda yoruldu, yoruldu....

Anlam, renk, tat, koku, büyü, ahenk, fıtrat, aşk , muhabbet, zaman ve düzen... Ne varsa bozuldu. Hangi birini saysak ey Nebi ! Yüzümüz yok ki şikayete... Söylenmeye hakkımız yok !..

1400 yıldır ilk söylendiği gibi gelen - öyle saf, öyle duru gelen - bir tek "söz" vardı, "sözlerin" vardı. Onu da biz bozduk.

"Binlerce kere tövbe" dedik, yeminler ettik. Zaman geçti. Tövbeyi de yeminlerimizi de bozduk.

Bildiğimiz, iman ettiğimiz "Bir"di. İki oldu. On oldu. Yüz oldu. Bin oldu...

. . .

Ey Nebi !

Senin ardından, ritmini kaybetmiştik hayatın ve tüm tellerimiz bozuk çalıyordu.

Ebreheler şehirlerimize demir fillerle saldırırken, artık ellerinde kurşunlarla şehri koruyacak ebabillerin yoktu. Zaman devrini tamamliyordu ve bizim Kitapa ayiracak vaktimiz dahi yoktu.

Kuş tüyü yataklara gömerken kafamızı, sadece komşumuza değil, komşuyu bize mirasçı kılan sana da kapalıydık aslında...

. . .

Ey Nebi !

Taif yolları hala dikenli. Hala taşlı... Taifte seni taşlayanların çağdaşları, bugün camdan evlerimizde bizleri taşlıyor.

Araftakilerin sayısı gün be gün artıyordu; yeryüzü coğrafyasına düşen her bir bombadan sonra...

"Tebliğ" ; sadece "belağat" olarak karşılık buldu sözlüklerimizde. "Her kuyunun dibinde bir Yusuf yatar" gerçeği yanı başımızda duruyorken, gerisin geri gittik yanlarına Yusufların...

Kaburga kemiklerimiz kırılmıştı düştüğümüz yerden doğrulduğumuzda... Yüzyıllar boyu köle gibi boynu bükük gezdirildik meydanlarda...

Hançerelerimizden aşagi inebilseydi Kur'an, bu kadar yamuğun arasında bir doğru çizebilecektik elbet!

. . .

Bağrı taşlaşanın bağrına taş basmasına ne gerekti! Karnımız hiç aç kalmadı ve soframızdan hiç aç kalkmadık ki Sen'den sonra...

O kadar geri kaldık ve beceriksizdik ki ashabını filmlerde dahi canlandıranlar yine "Sana inanmayanlar"oldu.

İçimizden Salebenin yolunda, Salebe gibi binlercesi helak oldu. Ardından, "Muhammed ölmedi!" diye haykıran Ömerlerin yankısı kayboldu.

. . .

Sen yanımızda olmayınca ey nebi!

Medine sokaklarında bize "Hoş geldin!" diyen olmadı. "Talealbedru" lar hoş bir seda olarak kaldı kulaklarımızda.. Sen yanımızda olmayınca bize acıyan da olmadı.

. . .

Ey Nebi!

Beraber Uhuta çıkacaktık oysa... Geri dönmek üzere şehre şöyle bir bakacaktık.

Birlikte dünyayı dolaşacaktık. Yanımızda Sen ve elimizde Kitap, bütün putları asamızla bir hamlede devirip sancağımızı dalgalandıracaktık. Sonra Sen, davetini okuyacaktın insanlara. Kurtuluşa ve esenliğe çağıracaktın. Krallara ve sultanlara ulaşmak üzere mektuplar yazıp postalayacaktık. Ardından biz varacaktık yanlarına... Hakk'ın silahı yanımızda, eğilip bükülmeden dimdik duracaktık karşılarında. "Ya ol, ya öl !" diyecektik.

Dizimiz, dizinin dibinde günlerce mağarada saklanacaktık. Sen gizli tılsımlar fısıldayacaktın kulaklarımıza. Biz, Sen'i kollayan güvencin olacaktık. İncecik ağlarımızı örüp kapına, seni koruyan örümcek olacaktık.

Safayla Merve arasında gidip gelirken binlerce kere, içimizdeki ve dışımızdaki şeytanları taşlayacaktık. Yol verecektik ümmete. Yol olacaktık.

İçimizden Ali olanlar, yatağındaki sıcaklığı hissedenlerden olacaktı.

Senin biricik Haticen olacaktık. Biricik Ayşen... Hepimiz evladın Fatıma olacaktık. Hasan Hüseyin olup Sen'in omuzlarından temaşa edecektik alemleri..

Birimiz Ömer olup; Sana inanmayanın, hükmüne razı olmaylarnın boynunu vuracaktı. Bir diğerimiz Kaab bin Züheyr olacak ve küfre saplanan ok mesabesinde hikmet dolu mısralar okuyacaktı.

Daha seni evimizde ağırlayacaktık. Utana sıkıla bir kuru ekmekle bir parça tuz koyacaktık sofrana. Ve sen yüzünde tebessüm, müjdeler yağdıracaktın yuvamıza...

Erkam'ın penceresinden gün ışıdığında ve güneş secdeye kapanırcasına yüzüne vurduğunda; tekbir sesleriyle inleyen yine Mekke olacaktı.

Birimiz "kırk" ve kırkımız bir olduğunda , kırk halka bir zincire vurulduğunda ; zaman ve mekan yeni baştan yaratılacak ve tarih yeniden yoruma muhtaç olacaktı.



Ey Nebi !

Sırtındaki hırka, belindeki kılıç, elindeki asa, baş koyduğun hasır parçası olacaktık. Alemlerin efendisini taşıyor olmanın tarif edilemez kıvancıyla, Kusva olup diyar diyar taşıyacaktık seni. Bizi terkeder olduğunda, kütükleşmiş gözlerimizden yaşlar dolup taşacaktı. Ve Sen bizi şefkatli ellerinle okşayacak, canım kurban ellerinle okşayacaktın...

Sen bizi korkutacak, bizi ümitlendirecek, Sen bize kızacak, acıyacak, bize merhamet edip müjdeler verecek, bizi haberdar edecektin.

Yüzünde küçük bir tebessüm yakalayıp bir ömür mutlu olmak için peşin sıra koşacaktık ardından. Sen neredeysen biz orada olacaktık.

Sen nereliysen biz oralı olacaktık.

. . .

Sen... Alemlerin biricik efendisi!

Sen... İki cihan serveri...

Sen... "Falanca kabileden kurutulmuş et yiyen bir kadinin oglu..."

Biz, seni kor bir ateş gibi ellerinde tutan ve etrafinda dönüp duran pervaneler!

Biz, sevgine aç / rahmetine muhtaç bilmem kaçıncı yüzyılın inanmışları!

Bizler senin biricik ümmetin...

Biz... Filanca kabileden taze et yiyen kadınların evlatları...

. . .

Bizi terk edişinin üzerinden yüzyıllar geçti ey Nebi!

Çağlar açılıp çağlar kapandı. Milyarlarca insan gelip geçti bu topraklardan .. Lakin ne senin çağın gibi bir çağı, ne de mübarek yüzünde beliren o sıcaklığı bu dünya görmedi. Bir daha da görmeyecek.



Şefaat et Ey Nebi!

Şefaat et Ey Resul!
 
A Çevrimdışı

AllahuMevlana

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Enbiya/28 .... Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler; ....


Öyleyse onlar Allah’ın razı olduklarından, hoşnut olduklarından başkalarına asla şefaatte bulunamazlar. Ne Îsâ (a.s), ne Üzeyr (a.s), ne Allah’ın melekleri, ne de Allah’ın öteki peygamberleri Allah’ın izin vermediği, Allah’ın razı olmadığı kimselere şefaat etme yetkisine sahip değillerdir. Çünkü bunların hiçbirisi insanların, kulların önlerini, arkalarını, niyetlerini, amellerini, yaptıklarını, yapmadıklarını bilemezler. Kimin hangi niyetle ameller işlediğini, kimin ne adına bir hayat yaşadığını Allah’tan başka hiç kimse bilemez.



Kur’an-ı Kerîmde bu ve benzeri âyetlerden anlıyoruz ki yarın şefaatte bulunabilecek, şefaat edebilecek insanları da, şefaat edilecek kimseleri de Allah belirleyecektir. Bunu Allah’ın izni belirleyecektir. Allah’ın izin vermediği hiç bir kimse şefaat etme hakkını kendisinde bulamayacağı gibi, Allah’ın lâyık görmediği hiçbir kimse de şefaat edilmeye hak kazanamayacaktır. Yâni meselâ yarın Allah bana şefaat edebilme hakkını verse, ben babama, anama, kayınpederime, ba-canağıma, arkadaşlarıma şefaat edemeyeceğim de, Allah’ın şunlara şunlara şefaat edebilirsin diye benim karşıma çıkardığı listede yazılı olanlara, yâni Allah’ın razı olup izin verdiklerine ancak şefaat edebileceğim.



Peki bunun sebebi nedir? Yâni eğer yarın Allah bana şefaat izni verirse niye ben kendi istediklerime, sevdiklerime şefaatte bulunamayacağım da sadece Allah’ın belirlediği kimselere şefaat edebileceğim? Allah’ın elçileri niye kendi istediklerine şefaatte bulunamayacaklar? Bunun sebebi nedir?



“O kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir”



Evet insanların önlerini arkalarını, cinslerini, cibilliyetlerini, kalplerini, niyetlerini, amellerini, amellerinin zâhirîni, bâtınını, o amelleri işlerken nasıl bir niyet taşıdıklarını, Allah için mi, yoksa toplum için mi yaptıklarını, dosyalarını, sicillerini tutan, bilen yalnız Allah’tır. Peygamber bilemez ki bunları. Ben bilemem ki insanların önlerini arkalarını. Ben bilemem ki insanların ne tür bir dosyayla, ne tür bir niyetle, ne tür amellerle Allah’ın huzuruna geldiklerini. Bir insanın direk cennete gitmesi gereken biri mi, yoksa bir süre cehennemde yanması mı gerektiğini kesinlikle peygamber bilemez, biz bilemeyiz. Çünkü kalpleri, niyetleri, amelleri, bu amellerin önünü, arkasını bilen sadece Allah’tır. Onun için ben istediklerime şefaat etmeye kalkarsam zulmedebilirim, hata edebilirim. Cennete gitmesi gereken birini cehenneme, cehenneme gitmesi gereken birini cennete postalama çabası içine girebilir ve zulmetmiş olabilirim, haksızlık etmiş olabilirim. Bakın Nebe’ sûresi de bu hususu şöyle anlatıyordu:



"...Ona onun huzurunda hiçbir söz söylemeye Mâlik olamazlar. Konuşamayacaklar, ancak Rahmânın izin verdikleri (konuşabilecekler) O konuşanlar da sevaba konuşacaklardır."

(Nebe’ 37,38)



Yâni Onun huzurunda kimse söz söyleyemeyecek, ancak O’nun izin verdiği peygamberler söz söyleyecekler ve onlar da sa-dece sevap söz söyleyeceklerdir. Yâni doğru söyleyeceklerdir. Yâni ancak şefaate lâyık olan kişilere, Allah’ın razı olduklarına şefaat edebileceklerdir. Yâni Allah’ın şefaate izin verdiği kimselere şefaat edecekler, Allah’ın kendilerinden razı olduğu insanları kurtarmaya kalkışacaklardır. Allah’ın şefaate izin vermediği, kendi istediklerine şefaat etmeye kalkışarak yanlışa düşmeyeceklerdir. Yanlış yapmayacaklardır.



Öyleyse Allah’ın vermediği yetkiyi birilerine vererek yarın bunlar bize şefaat etsinler demenin anlamı yoktur. Kendi kafamıza göre bu dünyada bir kısım Şafii’ler belirleyerek, onları şafi makamına oturtarak, onların eteğine yapışarak, onların önlerinde eğilerek, onlardan yardım bekleyerek, onların hatırını kazanmaya çalışarak, Allah’a yapılması gereken kulluk vazifelerinden bir kısmının bunlara yaparak şirke düşmeye gerek yoktur. Kul oluruz Allah’a, O dilerse dilediklerinin şefaatiyle bizi lütfuna, cennetine ulaştırır.
 
S Çevrimdışı

{{selinnur}}

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
devamınıda sonra okursun olmaz mı :wink:
kainatta en çok özlenene yazılan acizane bikaç satır özlemimizi anlatmaya yetmez ama :cry:
 
F Çevrimdışı

FAKİRULLAH

Üye
İslam-TR Üyesi
BİR KUTLU DOĞUM HAFTASI NEDENİ İLE BİR İLKÖĞRETİM OKULUNDA ,DERS İÇİNDE ''PEYGAMBERE MEKTUP''
YARIŞMASI DÜZENLEŞMİŞTİR...BİRİNCİLİK DOKUZ YAŞINDA BİR KIZ ÇOCUĞUNUNDUR..ÖDÜL TÖRENİ DÜZENLENİR...GENÇ BİR
ÖĞRETMEN HANIM BİRİNCİLİĞİ KAZANAN MEKTUP ELİNDE KÜRSÜYE GELİR..OKUMAYA BAŞLAR...
''NUR YÜZLÜ GÜL KOKULU SEVGİLİ PEYGAMBERİM
BURADA DURUR DEVAM EDEMEZ ..YAZAN DOKUZ YAŞINDA BİR KIZ ÇOCUĞU..
OKUYAN GENÇ BİR HANIM..AĞLAYAN ONLARLA BERABER BÜTÜN BİR SALONDUR..
ÖĞRETMEN HANIM SESİ TİTREYEREK BİR DENEME DAHA YAPAR..YİNE OKUYAMAZ..SONRA
BİR DENEME DAHA ...HIÇKIRIKLARA BOĞULUR...MEKTUBU BU KEZ GENÇ BİR ERKEK ÖĞRETMEN ALIR..
O YUTKUNA YUTKUNADA OLSA MEKTUBU OKUMAYI BAŞARIR.....
NUR YÜZL GÜL KOKULU SEVGİLİ PEYGAMBERİM!..
SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM.O TEMİZ PAK ELLERİNİ ÖPMEK İNŞ NASİP OLUR.
SENİN NUR YÜZÜNÜ GÖRMEK DÜNYANIN EN GÜZEL SÖZLERİNİ SENDEN DİNLEMEK O GÜL KOKUNU DUYMAK İNŞ BANA VE DİĞER MÜSLÜMANLARA NASİP OLUR
SEN MÜSLÜMANLIĞI YAYMAK İÇİN ÇABALADIN İNŞ BİZDE ÇABALARIZKİ SEN MUTLU OLASIN..
SENİN MUTLU OLMAN İÇİN CANIMI BİLE VERİRİM..CENNETE GİRERSEM İLK İŞİM SENİ BULMAK OLUR.
SENİN O GÜZEL HADİSİ ŞERİFLERİNİ DİNLEMEK ÇOK HOŞUMA GİDİYOR..SENİN O NURLU ELLERİNİ BİNLERCE KEZ ÖPÜYORUM..
ÇOK İYİ BİR KİŞİ OLURSAM RÜYAMA GİRERMİSİN??? :creyy
MÜSLÜMANLARI OLUŞTURMAK İÇİN NE KADAR ÇABA SARFETTİN??
SORULARIMLA SENİ SIKIYORSAM BİNLERCE KEZ ÖZÜR DİLERİM..SEN HER ŞEYE LAYIKSIN..
ALTI YAŞINDA YETİM KALDIN BU NASIL BİR DUYGU ANLATIRMISIN...
SENİ ÇOOOK SEVİYORUM ELLERİNDEN MİLYONLARCA ÖPÜYORUMM...
SENİ SEVEN TORUNUN BÜŞRA...
BAĞZI SÖZLER VARDIR ÖYLE TAM ÖYLE ANLATMAK İSTEDİĞİNİ EKSİKSİZ İFADE EDEN CİNSTENDİRKİ AYNI KONUDA O SÖZLERDEN SONRA SÖYLENECEK HER KELİME YAVAN HER KELİME EKSİKTİR....KÜÇÜK BÜŞRANIN SÖZLERİDE TAM SÖZLERDEN BİRİ....ŞÜKÜRLER OLSUN RABBİM SEVDİĞİNDEN VE SEVDİĞİMİZDEN BİNDÖRTYÜZ YIL UZAKLAŞMIŞ BİR ZAMANDA BİLE ONA EY SEVGİLİ DİYEBİLDİĞİMİZ İÇİN SANA ŞÜKÜRLER OLSUN ...............
 
G Çevrimdışı

ginger

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SEN BENİ SEVME,

SENİ SEVESİN DİYE, BEN SEVMEDİM,
SEVDİĞİM İÇİN SENİ SEVDİM,
SENİN DUDAKLARINLA BERABER,
SENİN DUDAKLARINDAKİ HECEYİ SEVDİM,
SENİN AL YANAKLARINDA PARLAYAN,
AL YANAĞINDAKİ GÜL Ü SEVDİM,
SENİN GÜZEL TENİNDE DURAN,
TENİNDEKİ CANI SEVDİM,
SEVGİLİ SEN İSTERSEN BANA SEVGİLİ OLMA,
BENİMLE GÖRÜŞME, BAKMA BANA,
HİÇ BİR GÜN ZÜLFÜNÜ GÖSTERME,
KAPINDA BEKLET, MAĞARADAKİ KELP GİBİ,
SESLENEYİM HEP AMA SEN CEVAP VERME,
YALVARAYIM BİR ÖMÜR, SEN BAKMA,
GÖZÜMÜN YAŞINDAN İSTERSEN DEĞİRMENLER KUR,
ACIMA BANA, FERYATLARIMI DİNLEME,
KAPINDA BİR DİLENCİ İŞTE, BEKLET EBEDİ,
İSTERSEN KOV, İSTERSEN DAYAK ATTIR,
YÜZÜMÜ GÖZÜMÜ KANAT, YERLERDE SÜRÜNDÜR,
AT BENİ ATEŞLERDEN ATEŞE, İSTERSEN,
YUSUF GİBİ ZİNDANLARA AT, İSTERSEN,
BAŞIMA BİN BİR ZÜLEYHA GÖNDER İSTERSEN,
BİRİNE BAKARSAM EBEDİ KÖR ET GÖZLERİMİ,
EVET, İSTERSEN SEN BENİ SEVME,
HER TARAFI KIRILMIŞ ZELİL BİR ŞEKİLDE,
KAPINDA BEKLEYEYİM, BUNU ÇOK GÖRME BANA,
GİDECEĞİM BAŞKA KAPI YOK ÇÜNKÜ,
YÜZ SÜRECEĞİM BAŞKA EŞİK YOK,
SENDEN DAHA SEVGİLİ YOK BENİM İÇİN,
BEN SENİN YANAĞINDA GÜL OLMAYA GELDİM,
BAŞKA GİDECEĞİM YANAK YOK,
LAYIK OLMASAM DA, MİLYON KERE BATSAM DA,
GİDECEĞİ BAŞKA YERİ OLMAYAN NEREYE GİDER,
EY SEVGİLİ !

Mustafa Özbağ
 
I Çevrimdışı

ırmak

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Sevgili!
Sen gitmiştin...
Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi.
Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda...
Sen gitmiştin...
Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi.
Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda.

Sevgili!
Nasıl iltica edelim sana;
huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!.
Ve duyurabilsin mi sesini!?.
Efendim, duyar mısın sesimizi?..

Sevgili!
Sen aşk ikliminde sultan, sen güzellik şahikasında dolunay, sen vefa göğünde
hilal.
Biz bir bakışının dilencisi,
biz dolunay tutkunları,
biz bayramı gözleyen oruçlar.
Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz.
Sen imrenme, biz ayıplanma.
Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar.
Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı.
Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz,
kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa.
Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver efendim,
düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver.
İtivermezsin elinin tersiyle bizi, değil mi efendim?..

Sevgili!
Sen gitmiştin...
Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da.
Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı.
Sen gitmiştin...
Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara;
ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkum edildi.
Sen gitmiştin...
Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda.
Hasretinden akıllar yitirildi efendim,
gönüller gölgelere düştü.
Kucak kucağa güneşlerimiz söndü,
dudak dudağa denizlerimiz kurudu
ve sen gitmiştin efendim.
Sen gitmiştin...
Seninle birlikte her şeylerimiz gitti.
Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra;
kanlarımız sahralar doldurdu.
Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi,
kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına...
Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, efendim,
hiç kâr elde edemedik.
Aldandık, hep aldandık.
Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik.
Dillerimiz dilim dilim edildi efendim.
Bize sevmeyi unutturdular ilkin;
sonra sevginin ne olduğunu...
Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık.
Vurgunlar yedik pes pese efendim...
Ve sen gitmiştin.

Sevgili!
Sen gitmiştin...
Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın.
Hayırları söyleyip gitmiştin,
biz ser işler olduk.
Uzun uzun emellere kapıldık,
kapılanıp kaldık umutların kapısında.
Yolunda yürümekten üzerimize düşen,
baş kaldırdık önce ve sonra yıkılışlar gördük hep efendim.
Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen;
böğrümüzde kaldı ellerimiz.
Hanım idik halayık olduk;
bay idik köle edildik.
Sen gitmiştin...
Yanmış igsilerle kara bahtımıza kara resimler çizdiler.
Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar,
dönüşlerinin ahengini kırdılar.
Bölük bölük kadınlarımız,
grup grup erlerimiz,
demet demet çocuklarımız,
kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini.
Ve sen gitmiştin efendim...
Sevgili!
Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği
prizmada.
Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna;
aşkın o aynanın cilası idi hani.
Güzelliğin olmasa efendim,
aşkı hiç bilmeyecekti cihan;
aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı.
Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına
durmuştu efendim...
Ve sen gitmiştin...
Sevgili!
Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!..
Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin.
Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın.
Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş,
"Lâ" ile "İlla"yı i'câz ile sen dillendirmiştin.
Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü;
Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine.
Artık düşmanlarımız dostlar arasında;
dostumuz düşman içinde.
Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda.
Kendimizi unuttuk, seni bilmez olduk...
Sana muhtacız!..
Sana en fazla muhtacız.
En fazla sana muhtacız.
Uyandır bizi uykumuzdan...
Gel ey sevgili!
Bir gelişle gel, bir gülüşle gel.
Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden...
Sana muhtacız...

Sana en fazla muhtacız...
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt