Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiyye rahimehullah'a soruldu.
Sual: Alimlerin ileri gelenleri, Hüseyn b. Mansur el-Hallac hakkında ne diyorlar? O bir sıddîk mı, yoksa bir zındık mıydı? Allah'tan korkan, Allah dostu ve Rahmani halleri bulunan ermiş bir kişi mi, yoksa sihirbaz ve şarlatan biri miydi? Acaba Müslüman alimlerin onayı ile sabit olan zındıklığından dolayı mı, yoksa mazlum olarak mı öldürüldü?
Cevap: Hallac, hem kendi ikrarı, hem reddi ile sabit olan zındıklığından ötürü öldürülmüştür. Kat'î olarak ispat edilen bu durum, Müslüman alimlerin ittifakı ile öldürülmesini gerekli kılmıştır. Onun haksız olarak öldürüldüğünü söyleyenler ya inkârcı münafık yahut sapık ve cahil kimselerdir.
Öldürülmesini gerektiren şeyler, ondan duyulan ve yayılan küfr cinsinden sözlerdir. Birçok sözlerinden bazıları öncelikle öldürülmesine sebep teşkil etmiştir. Allah'tan korkan ermiş bir kişi değildir. Ancak kendisine mahsus bir kısmı şeytanî, bazısı nefsani bazıları da şöyle ya da böyle şeriata uygun düşebilecek ibadet ve riyazetleri ve tasavvufî halleri vardı.
Hindistan'a giderek orada çeşitli sihir oyunları öğrendi[1] ve sihir hakkında tanınmış bir eserin de yazarıdır. Bu eser bugün de mevcuttur. Yalancı harikuladelikleri ve şeytanî sözleri bulunmaktadır.
İlim adamları onun hakkında pek çok haberleri eserlerine almışlardır. İbn Ali el-Hutabi gibi onun zamanında yaşayan birçok ilim adamları onun hayatını yazmışlardır. Bu zât, "Bağdat Tarihi" adlı eserinde onu anlatmıştır. el-Hafız Ebu Bekr el-Hatib el-Bağdadî de "Tarihu'l-Bağdad" adlı eserinde el-Hallac'a geniş yer vermiştir.(Tarihu'l-Bağdad, VIII, 112-141)
Keza Ebu Yusuf el-Havzini onun hakkındaki haberleri bir ciltlik bir eserde toplamıştır. Ebu'l-Ferec İbnü'l Cevzi, bu konuda "Ref'ul-lücac fi ahbari'l-Hallac" adlı bir eser yazmıştır. Ayrıca "el-Muntazam" adlı eserinde de el-Hallac'a geniş yer vermiştir.
Ebu Abdurrahman es-Sülemi, "Tabakatü's-Sofiye" adlı eserinde pek çok mutasavvıfların Hallac'ı kınadıklarını, onu reddedip sofi ve tarikat şeyhi olarak kabul etmediklerini ve ona hücum ettiklerini yazmaktadır. (Tabakatü's-Sofiye, 307-311)
Onu reddeden ve ona hücum edenlerden birisi de Ebu'l Kasım Cüneyd-i Bağdadi'dir.
Cüneyd-i Bağdadi hayatta iken Hallac henüz öldürülmemişti. Hallac, Cüneyd'in ölümünden sonra öldürüldü. Cüneyd 298(m: 910) da vefat etti. Hallac ise 300 yılında öldürülmüştür.
Sözlerinde küfür ve zındıklık ile ilgili sözler tespit edildi. Kendisi bu sözlerin küfür olduğunu itiraf etmiştir. Bir eserinde şöyle demiştir: "Hacca gidemeyen kimse bulunduğu yerde bir ev yapsa, o evi Kâbe'yi tavaf eder gibi tavaf edip otuz yetime belirttiği kadar ölçüde sadakada bulunsa Hacc ibadetini yerine getirmiş olur." Kendisine: "Bu sözü sen mi söyledin?" diye sorulduğunda "Evet." diyerek itiraf etmiştir. Bu görüşü nereden aldığı, kendisine sorulduğunda Hasan-ı Basri'nin "Kitabü's-Salat" adlı eserinden aldığını söylemiştir. Onu sorgulayan Kadı Ebu Ömer, "Yalan söylüyorsun ey zındık! Ben bu kitabı okudum, orada böyle bir şey yoktur." dedi. Devrin veziri ondan duyduklarına şahitlik etmelerini ve hakkında gereken fetvayı vermelerini ilim adamlarından talep etti. Onlar da fetvalarını verdiler ve katlinin vacib olduğunda ittifak ettiler. (Kitabü'l-Uyuni ve'l hadayık, IV, 213-217; el-Muntazam fi't-Tarih, VI, 162; el-Kamil fi't Tarih, VIII, 40; Tarihu'l Bağdad, VIII, 138-139; el-Bidaye ve'n-Nihaye, XI, 141; Ravzatü'l-Cennat, 235.)
Mahkemesi sırasında tevbe etmiş olabilir diye ilim adamları, onun zındıklığı hakkında iki ayrı görüş ileri sürmüşlerdir. Çünkü tevbesinde samimi olduğu açık-seçik bilinmediğinden "Tevbesi kabul edilip öldürülür mü, öldürülmez mi?" meselesi ortaya çıkmaktadır. Bir kısım ilim adamları tevbesinin kabul edileceği ve öldürülemeyeceği yönünde fetva vermiştir. Ancak âlimlerin çoğunluğu tevbesinin kabul edilemeyeceği ve öldürülmesi gerektiği yönünde fetva vermiştir. Zira eğer tevbesinde samimi idi ise bu dünyada kendisine ölüm cezası uygulanır ama öbür dünyada Allah Teâlâ onu bağışlar. Uygulanan ceza onun temizlenmesine vesile olur. Hırsız ve zâninin(Zina eden) de mahkeme sırasında tevbe etmelerinin hükmü aynıdır. Her halükarda ceza uygulamasına gidilir. Tevbelerinde samimi iseler ahiret günü bu tevbeleri, günahlarının kefaretidir. Yalancıktan tevbe etmiş iseler, uygulanan ceza, suçlarının karşılığıdır.
Dolayısıyla Hallac eğer kendisine ölüm cezası uygulandığında gönülden tevbe etmiş ise Allah Teâlâ'nın onu bağışlaması umulur. Eğer yalandan tevbe etmiş ise kâfir olarak ölmüş olur.
Öldürüldüğü zaman kendisinden hiçbir keramet sadır olmamıştır. Yere akan kanının yerde
الله (Allah) yazdığını veya öldürülünce Dicle suyunun kesildiğini söyleyenler yalancıdır. Bu tür sözleri nakledenler ancak cahil ve münafıklardır. İslâm düşmanı ve zındıklar bu tür haberleri uydurmuşlardır. Hatta bu kimseler "Muhammed b. Abdullah sallallahü aleyhi vesellem'in şeriatı, Allah'ın velilerini öldürüyor", gibi hezeyanlarda bulunuyorlar. Bir çok peygamber ve yakınları öldürülmüşlerdir. Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem'in ashabından pek çok kimse, tabiinden ve salihlerden öldürülenlerin sayısını ancak Allah Sübhane ve Teâlâ bilir. Üstelik bunlar kâfir, inkârcı ve zalimlerin kılıçlarıyla öldürüldüler. Hiçbirinin kanı yerde الله (Allah) yazmamıştır. Kaldı ki, kan necistir. Onunla Yüce Allah'ın adını yazmak caiz değildir. Acaba Hallac, bunların hepsinden daha mı hayırlıydı ki, onun kanı, onların kanından daha temizdi?
[1] İbnü'l Cevzi "el-Muntazam fi't-Tarih" adlı eserinde Hallac'ı anlatırken şunları yazmaktadır: Hindistan, Horasan, Maveraünnehr ve Türkistan gibi pek çok beldelerde bulundu.(VI. 161) Sonra şöyle devam etmektedir: Ali b. Ahmed el-Hasib'den şöyle dinledim. O diyor ki, babam bana şunları anlattı: "Halife Mu'tezid beni Hindistan'a gönderdi. Gemide yanımda Hüseyin b. Mansur adında biri vardı. Gemiden inince kendisine bu ülkeye niçin geldiğini sordum. Bana, sihir öğrenip onunla halkı Allah'a yöneltmek için geldiğini söyledi." Bkz. Ravzatü'l Cennat, s:225; Kitabü'l-Uyun ve'l Hadayık, (Dımaşk 1972), IV, 213-217; Attar, Tezkiretü'l Evliya, Tahran 1370, C:1 syf:583-595)
Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiyye rahimehullah şöyle dedi: “Her kim Hallac’ın öldürüldüğü söylemlere inanırsa Müslümanların ittifakıyla mürted ve kafir olur. Zira Müslümanlar Hallac’ı hulul ve ittihat inancı gibi zındıklık ve küfür söylemleri için öldürmüşlerdir.
Bilindiği gibi Hallac: “ben Allah’ım” diyordu. Gökyüzünde bir ilah, yeryüzünde bir ilah diyordu… Hallac’ın olağanüstü hareketleri ve sihri bilirdi. Ona nisbet edilen bir takım sihir kitapları mevcuttur. Sonuç olarak ümmette Allah’ın insanların içine girdiğini ve insanlarla tek vücut olduğunu söylemek küfür olup bunu söyleyenin kanı helaldir. Nitekim Hallac bu düşünceden dolayı öldürülmüştür. (Mecmu'u'l Fetava 2/408)
En doğrusunu Allah bilir.
Selamun Aleyküm ve Rahmetullah.