“Burada şu sorunun cevaplandırılması gerekir: Acaba zaman zaman Hamas’ın biraz dinlenmeye ya da ateşkes olarak isimlendirilen şeye ihtiyacı yok mudur?”
Bu doğrudur(!) Sizin buna ihtiyacınız var. Muvahhid kardeşle-rimizi öldürmek, onları sürgün etmek, mücahidleri hapsetmek için böylesi bir dinlenmeye ve ateşkese son derece ihtiyacınız var…
9- İran’dan ya da diğer devletlerden alınan yardımlar hususunda Estal şöyle der:
“Ayıp olan diğer devletlerden gelen yardımları kabul etmek mi-dir yoksa onların bu yardımları karşılığında koştukları şartlara boyun eğmek midir?”
Derim ki: Herkes tarafından bilinen bir gerçektir ki günümüzde hiçbir devlet şartsız ve koşulsuz sadece Allah’ın rızasını gözetme adı-na zekat ya da sadaka cinsinden yardımlarda bulunmaz. Ve özellikle tüm dünyayı saran şu iktisadi kriz ortamında böylesi bir şey mümkün değildir.
Bugün getirdikleri şartlara boyun eğmeksizin karşılıksız yardım diye bir şey hiçbir devletin lugatinde bile yoktur. Estal’in bu sözleri oldukça saçma sapan sözlerdir. Belki bu sözlere cahil avamdan ka-nanlar olabilir. Ancak zerre kadar akıl sahibi olan kimselerin bu söz-lere kanması mümkün değildir.
Her ne olursa olsun herkesin bildiği bir gerçektir vardır ki; Hamas Hükümeti İran’dan aldığı yardımlarla Halid Meşali’nde dedi-ği gibi Humeyni’nin ruhani evladı olmuştur. Bu mümkündür. Zira Halid Meşal’de bilir ki Humeyni Mut’a nikahını helal saymaktadır(!)
Halid Meşal’in devamlı surette övünüp durduğu bu ruhani evlat-lığın boyutları nedir ah bir bilsek… İşin aslı bu mücahitlere düşman-lık karşılığında rafizilerle kurulan bir dostluktan başka bir şey değil-dir.
Daha sonra Estal denen adam Çeçen halkına karşı düşmanlık gösteren Ruslarla dostluk kurmalarına dair kendilerine yöneltilen eleştirileri “Müslüman Halkların Bazı Meselelerine Tarafsız Bakış” başlığı altında örtbas etmeye çalışıyor, Çeçenistan meselesinin Rus-ya’nın kendi iç meselesi olduğunu söylüyor. Nitekim Halid Meşal bir konuşmasında Çeçenistan meselesi hakkında şöyle demişti:
“Çeçenistan meselesi Rusya’nın iç meselesidir. Biz diğer devlet-lerin iç meselelerine müdahil olmayız.”
(Görüyorsunuz) Nasıl da yalan söylüyor. Öncelikle Çeçenistan meselesinin kendilerinin iç meselesi olduğunu söylemek tarafsız bir bakış mıdır? Bilakis sen bu sözünle bütün açıklığı ile Ruslar’a meylet-tiğini ortaya koyuyorsun. Senin bu sözlerin “Kominist Ruslar Çeçen halkı ile ilişkilerini en uygun gördük çözüm yolları ile tedavi etme hakkına sahiptirler. Bu onların kendi iç meseleleridir. Diledikleri gibi bir çözüm metodunu tercih etmeleri onların kendi hakkıdır” demek-tir. Her akıl sahibi senin sözlerinden bundan başka bir şey anlamaz.
Buna karşılık Hamas’ın başıboş adamları yiğit Çeçen kardeşle-rimizin sözlerini bir düşünsünler… Kafkas Emirliğinin lideri Dokko Omarow şöyle demektedir:
“Kardeşlerimiz Afganistan’da, Irak’ta, Somali’de, Filistin’de sa-vaşmaktadır. Nerede olursa olsun Müslümanlara karşı savaşan her-kes bizim ortak düşmanımızdır. Bizim düşmanımız sadece Rusya de-ğildir. Bilakis İslam ve Müslümanlarla harbe girişen gerek Amerika, gerek İsrail gerekse diğer tüm devletler bizim ortak düşmanımızdır.”
Hay ağzına sağlık. Ağzın dert görmesin ne de güzel söyledin. Hamas’ın başıboşlarına gelince… Onların çenesi çekilsin…
Rahman’ın dostları ile şeytanın dostları arasında ne denli açık bir fark olduğunu görüyorsun değil mi?
Allah’a yemin olsun ki balık kavağa çıkana dek Rahman’ın dost-ları ile şeytanın dostları ne birbirine karışır ne de birbirine benzer…
Diğer taraftan Estal denen adam şu sözleri sarfetmekten de haya etmemektedir:
“Bu gençler «Hamas hükümeti Çeçenistandaki kardeşlerimizi korumaya dahi cüret edemiyor ve yıllardır kardeşlerimizin kanının emmekten usanmayan Rus hükümeti ile siyasi bağlantı içerisindedir-ler» diyerek Hamas hükümetinden nefret ediyorlar.”
Hayır! Biz sizi Çeçenistandaki kardeşlerimizi korumaya cüret etmediniz diye kınamadık. Bilakis bizler asıl (onları korumanızdan da geçtik) kardeşlerimizi yardımsız bırakmaya cesaret edişinizden, onların düşmanı olan Moskova hükümetinin yaptıklarını açıkça ört-bas etmeye çalışmanızdan nefret ediyoruz.
Tüm bunlarla beraber Estal, hükümetinin şu beşpara etmez ko-numunu hayâsızca, utanmadan nasılda örtbas etmeye çalışıyor:
“(Çeçenistan meselesinde) Hükümetimizin böylesi bir tutum sergilemesinde kötü görülecek hiçbir yön yoktur. Çünkü Rasulullah (s) kendilerine işkence edilen arkadaşlarının yanından geçiyor ancak «Sabır Ey Yasir ailesi! Sabır… Size vaad olunan ancak cennettir» di-yordu.”
Şu hem sapkın hem de milleti saptıran müftünün Rasulullah’ın kelamını nasıl çarpıttığına bir bak. Hamas hareketi ve hükümetini savunma adına Rasulullah’ın kelamını sanki kendilerini destekleye-cek bir delilmiş gibi Müslümanları yardımsız bırakma, onları bütü-nüyle terk etme anlamına getirerek nasıl da tahrif ediyor. Sanki Allah Rasulü –haşa ve kella- bu sözleri ile Müslümanlardan uzak durmayı, onların sorunlarına karşı tarafsız olmayı kastediyordu. Bilakis Rasulullah (s) “Sabır Ey Yasir ailesi! Sabır… Size vaad olunan ancak cennettir” diyerek Müslümanları sabır ve sebata teşvik ediyor, onları bununla müjdeliyordu.
Rasulullah (s) hiçbir zaman sizin (Çeçenistan meselesinde dedi-ğiniz gibi) “Kureyşin Müslümanlara işkence etmesi, onları öldürmesi kendi iç meselesedir. Bizi ilgilendiren bir mesele değildir” demedi.
Hayvanlar gibi ve hatta konum olarak onlardan daha da aşağıda olan kimseler yerin dibine girsin… Yazıkları olsun şu Estal denen adamın saçma sapan sözlerine kanıp aldananlara… Bildiğim kadarıy-la Hamas içerisinde kültürlü, mühendis, İslam hukukunda uzman kimseler var. Şu boş, saçma sapan sözler söylenirken akılları nerede? Neden susuyorlar? Şu ahmakça söylenmiş sözlere ikna mı oldular?. Yoksa dalkavukluk adına susmayı mı tercih ediyorlar?
10- Estal “Münkerin Elle Değiştirilmesi” konusunda şöyle de-mektedir:
“Münkeri el ile değiştirmenin şartlarından bir tanesi değiştiril-mesi umulan münkerden daha büyük ya da ona eşit bir münkerin or-taya çıkmamasına sebep olmamaktır.”
Bu söz doğrudur ancak kendisi ile batıl bir netice hedeflenmiştir. Bu kaide yeryüzündeki en büyük münkerin Allah’a şirk koşmak oldu-ğu gerçeği ile sınırlandırılıp tefsir edilmediği için İhvanu Müslimîn cemaatinin cebinden böylesi fasid sözlerle her zaman karşılaşmakta-yız. Nitekim daha önce de dediğimiz gibi aslın bozulması kaçınılmaz olarak fer’inde bozulmasını beraberinde getirecektir.
Estal daha sonra olayları örtbas etme adına uydurduğu yalanla-rına şöyle devam ediyor ki- işin aslı onun bu söylediklerini daha ge-çen hafta Refah şehrinde yaşananlar tamamen yalanlamaktadır-:
“Hamas hükümeti değişim sürecinin tedrici bir metotla, barışçıl bir çerçeve içerisinde imkan verdiği ölçüde kan akıtmaksızın gerçek-leşmesini istiyor.”
Allah aşkına ey muvahhid kardeşim bir düşün… Allah’ın hüküm-leri ile hükmetmek kan dökülerek olmasın(!) Ancak kendi kanunları-nı korumak, Allah’ın hükümleri ile hükmetmeyi engellemek için ge-çen hafta yaptıkları gibi en temiz kanlar hiçbir sakınca görülmeksizin heder edilsin. Öyle ki Ebu Nur el-Makdisî (rh) liderliğinde bir gurup kardeşimiz onlara “Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmedin sizin sa-dık hizmetçileriniz olalım” dedikleri halde onların temiz kanlarını döktüler. Ebu Nur el-Makdisî onlara “Siz Allah’ın şeriatini hakim kıl-dığınız zaman sizinle bizim aramızda bir kan dökülmesi kesinlikle söz konusu bile olamaz” demek istiyordu. Ancak Hamas onun ve kardeşlerinin tertemiz kanını dökmekten başka bir şey yapmadı. Bu-nu da kendi alçak beşeri kanunlarını korumak, Allah’ın şeriatini ise işlevsiz bırakmak için yaptılar. Bu akılların yozlaşması, kalplerin ters düz olmasıdır. Allah bu kalpleri mühürlemiştir. Öyle ki artık ne ma-rufu maruf olarak biliyorlar, ne de münkeri münker olarak…
Estal akabinde sözlerine şöyle devam ediyor:
“Hüç şüphesiz ki Allahu Tealâ kitabı ile yola gelmeyenleri otori-te/yönetim gücü ile yola getirir. Fakat bunu yapacak otoritenin yer-yüzünde mutlak bir güce sahip olması gerekir. Ancak bizim Gazze Şe-ridin’de abluka altına alınmış idaremiz param parçadır. Bırakın gök-yüzüne hakim olmayı (yani hava sahalarını elimizde tutmayı) sulara, köprülere dahi bir hakimiyetimiz yok ki…”
Subhanellah… Allah’ın hakkı ve Müslümanların hakkı için siz-den İslam şeriatini tatbik etmeniz istendiğinde bütün iktidarınız, oto-riteniz anında yok oluyor. Buna karşılık mücahidler tarafından Ya-hudilerle yaptığınız ateşkes anlaşması bozulduğu, iktidarınıza muha-lefet edildiği, kanunlarınıza itaat edilmediği zaman mescidler bomba-lanıyor, kanlar akıtılıyor, silahlı güçünüz birden bire ortaya çıkıyor, otoriteniz büyüyor, iktidarınız kendini gösteriyor!
Ey kavmim biraz edepli davranın…
İnsanların akılları ile dalga geçmeniz size (ayıp olarak) yeter…
Hile, yalan, dolan ve düzenbazcılık size (ayıp olarak) yeter…
İçinizde akıl sahipleri, anlayış sahipleri, dirayet sahipleri nere-de…
Nerede diploma sahipleri, unvan sahipleri içinizde…
İçinizde Estal’in bu saçma sapan sözlerine cevap verecek aklı ba-şında birisi yokmu hiç? Bu yalancı, iftiracı adam bir de sizin müftü-nüz? Koskoca müftü yalan söylemekten, iftira atmaktan, hakkı örtbas etmeye çalışmaktan geri durmuyorsa ya diğer insanlar ne yapar?
Kassam tugaylarına sesleniyorum… Hamas’ın tüm fertlerine ses-leniyorum… Şu adamın bu tür batıl, saçma sapan sözleri dillendirme-sinden hiç utanıp sıkılmıyor musunuz? Nasıl oluyor da sizler böylesi adamları kendiniz için yetki sahibi olarak kabul ediyorsunuz?
11- Müftü efendi “Yeryüzünde Bozgunculuk Çıkaranlar” başlığı altında şöyle diyor:
“Hamas hükümeti gücünün neredeyse tamamını yeryüzündeki mücrimlerin en büyüklerine ve işbirlikçi hıyanet önderlerine karşı harcamaktadır.”
Derim ki: Bizim kardeşlerimiz hükümetinize el-ayak olmaması için zindanlara atılırken, kurşuna dizilirken, sürgüne gönderirken, kendilerine suikast düzenlenirken diğer taraftan Gazze’de gerek lider konumunda gerekse guruplar halinde laik, inkarcı, sapkın sol parti taraftarı kim varsa sizin yanınızda güven içindedirler. Sizden yana hiçbir endişeleri yoktur. Sizden onlara bir kötülük dokunması söz konusu bile değildir. Yoksa sizin yanınızda mücrimlerin en büyükleri bizim mücahid kardeşlerimiz mi? Sizin lugatinizde işbirlikçi hıyanet önderleri muvahhid kardeşlerimiz mi? Yerin dibine girin…
12- Estal “İslam Şeriatinin Uygulanması” konusunda şöyle di-yor:
“Bu gençler ne zaman içinde açık saçık insanların bulunduğu bir düğün ya da İslami tesettüre uygun olmayan bir tarzda giyinmiş açık bir kadın görseler rahatsız olurlar da aynı zamanda uçuşan başları, kesilen kolları, kırbaçlanan sırtları görmekten rahatsızlık duymazlar. Kendilerince işlevsiz bırakılmış şer’i ahkama karşı ağlar gibi görünür-ler.”
Hayır şer’i ahkam bizim nazarımızda değil bilakis tüm dünyanın ve hatta sizin liderlerinizin nazarında işlevsiz bırakılmıştır. Nitekim buna dair bizzat kendi liderlerinizin sözlerini daha önce aktarmıştım. O halde bu lafı evirip çevirmenin anlamı nedir? Neden bu büyüklen-me?...
Daha sonra şöyle diyor:
“Şeriat sadece hadleri uygulamak değildir ki. Bilakis şeriat dinin tamamıdır. Şer’i siyaset dini ayakta tutmak içindir. Ve hakeza dünya siyaseti de tamamen bununla ilgilidir. Bizim hükümetimizin başba-kanı, parlamento üyeleri, meclis başkanlarından birçoğu halkla bera-ber camiye giriyorlar, Cuma namazı kılıyorlar, onlara imam oluyor-lar. Onlara vaaz ediyor, fetva veriyorlar. Kültür ve Enfarmasyon Ba-kanlığı, Eğitim Bakanlığı aracılığı ile davet ve irşad faaliyetinde bulu-nuyorlar. Biz ancak Allah’ın lütfu ile insanları korkudan selamete ulaştırabildik. Bununla da yetinmedik bilakis açları doyurduk.”
Derim ki: Haklısın… Abbas’da bunları yapıyordu. Ve Afganis-tan’da Karzai’de aynısını yapıyor… İstisnasız tüm arap tağutları sizin bu yaptıklarınızı yapıyor. Bugün yeryüzünde insanların önünde na-maz kılmayan, mescidler imar etmeyen, halkını doyurmayan, onları korkudan emin kılmayan bir tane tağut ismi versene bana. Tabi ki şayet o halk bu tağutlara karşı çıkmıyor, kanunlarına muhalefet et-miyorsa bu böyledir. Şayet bunun aksi olurda birileri bu tağutlara baş kaldırırsa yeryüzünün en şerefli insanları dahi olsalar hemen öldürü-lürler. Tıpkı sizin yaptığınız ve yapmaya da devam edeceğiniz gibi…
Allah’ın şeriatini işlevsiz bırakan hükümetini güzel gösterme adına şu adamın (Estal’in) diline dolayıp durduğu namaz kılma, vaaz ve fetva verme, açları doyurma meselesine gelince… Bütün Müslü-manlarca malumdur ki, Allah’ı tevhid etmeksizin ve ona şirk koşarak tüm bu amellerin kabul edilmesi söz konusu değildir. Ancak sizler teşri noktasında demokrasiyi din ve menhec edinerek ve beşeri ka-nunlarla hükmederek tevhidi bozdunuz ve Allah’a şirk koştunuz.
“Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.” (39 Zümer/65)
“Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yar-dımcı yoktur.” (5 Maide/72)
Daha sonra Estal –görünen o ki yazarken aklı başında değildi ve ne dediğini de bilmiyordu- şöyle devam ediyor:
“Sizler acaba Hamas hükümetinin 1400 dönüm üzerine turunçgil ve meyveler diktiğini, bununla düşmanlardan meyve ithal etmemize artık bir ihtiyacımızın kalmadığını bilior musunuz? Nite-kim bu sene kavun karpuz mevsiminde de buna benzer şeyler yap-mıştık.”
Derim ki: Ey Estal! Ey ahmak herif! Seninle aramızdaki sorunun ve düşmanlığını sebebi kavun karpuz üzerine midir? Kavun, karpuz, domates ve hıyarın, Allah’ın şeriatini iptal ederek tağutların hüküm-lerini icra edenlere ne faydası vardır?
Bizim kerim peygamberimiz günler, haftalar ve hatta aylarca aç-lığa sabretmemizi bize öğretmiştir. Zaman zaman aylar geçerdi de evinde ocak yanmazdı. Yiyeceği sadece su ve hurmadan ibaretti. An-cak rasulümüz bize hiçbir şekilde şirki kabullenmemizi, ona sessiz kalmamızı, Allah’ın hükmünü işlevsiz bırakmamızı öğretmemiştir. Allah’ın haram kıldığı şeylerden bir tanesi ihlal edildiği zaman Rasulullah (s) oldukça kızardı. Bırakın sizin yapmış olduğunuz gibi Allah’ın şeriatini işlevsiz bırakmayı, Allah’ın hadlerinden sadece bir haddin uygulanmaması için birileri aracılık yapmaya kalkışsa olduk-ça öfkelenirdi. O bize şöyle buyurmuştur:
“Hediye hediye üzere kaldığı sürece onu alın. Ancak size (alaca-ğınız varken) rüşvet olarak verilirse onu almayın. Dikkat edin ki İs-lam’ın değirmeni bir daire gibidir. Kitap sizi nasıl yönlendiriyorsa sizde onunla beraber dönün. Dikkat edin yakın bir zamanda kitap ile otorite birbirinden ayrılacaktır. Siz kitabı hiçbir şekilde terk etmeyin. Dikkat edin sizin başınıza bir takım yöneticiler gelecek sizin için uy-gun görmedikleri hükümleri kendi nefisleri için uygun görecekler. Eğer onlara isyan ederseniz sizi öldürürler, onlara itaat ederseniz sizi saptırırlar.”
Rasulullah (s)’e “Ya Rasulullah! Ne yapabiliriz?” diye sorulunca o şöyle cevap verdi:
“Meryem oğlu İsa’nın Havarilerinin yaptığı gibi yapın. Onlar ki testerelerle kesildiler, idam sehpalarına götürüldüler. Allah’a itaat uğruna olacak bir ölüm Allah’a isyan üzere devam edecek bir yaşam-dan daha hayırlıdır.”
Estal bilgiçlik taslayarak şöyle diyor:
“Bu meselede problemin aslı, hadleri uygulamanın şartlarının insanların ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu bilmeyen bu gençlerde-dir. Şöyle ki; İslam helal olan şeylere kolayca ulaşabilmeyi hedefler. İslam tesettürlü bir hayatın özlemini duyar yoksa hadleri uygulama-nın özlemini duymaz. İslam nizamının temel gayesi hastalığa ilaç vermekten ziyade hastalıktan korunmayı sağlamaktır. Bilindiği üzere hadler şüphe olduğu zaman düşürülür ve hadleri düşüren pekçok se-bep vardır.”