ER-REDDUL EMSEL ( Hamas Müftüsüne Cevabımızdır )

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
ER-REDDUL EMSEL
Hamas Müftüsüne Cevabımızdır

krk8600ouamm.gif


Ebu Muhammed el-Makdisi














Hamd, ezelden ebede dek yalnızca Allah’a özgüdür. O’nu över ve O’ndan Peygamber efendimizi, O’nun ehli beytini ve sahabilerini rahmetiyle kuşatmasını dileriz. Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının. Sizler, kesinlikle Müslüman olarak ölün.” (3/Ali İmran 102)

“Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar vücuda getirip (dünyanın dört bir tarafına) yayan Rabbinizden (emir ve nehiylerine riayetsiz-likten) sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Al-lah’tan ve sıla-i rahmi kesmekten korkun. Hiç şüphesiz ki O, sizin üzerinize Rakîb’tir. (En ince ayrıntısına kadar her halinizi daima gö¬zetendir.)” (4 Nisa/1)

“Ey iman edenler! Allah’tan (emir ve nehiylerine ria¬yetsizlikten) sakının ve doğru olan sözü söyleyin ki, Allah, yaptığı-nız amelleri kabul etsin ve günahlarınızı affetsin. Allah ve Resulüne itaat eden, elbette ki bütün büyük emel ve beklentilerini elde etmiş-tir.” (33 Ahzab/71)
Bütün hitap ve kitapların başında ifade edilmesi sünnet olan “hamd ve salât” fasılasını ifa ettikten sonra...

En doğru söz, Allah’ın kelamı ve en mustakim yol, Mu¬hammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in rehberlik ettiği yoldur. Yoldan saptı-ran en şerli şeyler, dinde sonradan çıkartılan şeylerdir. (Din adına başlı başına bir ibadet olması amacıyla) dinde sonradan çıkartılan her şey bid’attir. Her bid’at sapkın¬lıktır. Ve hiç şüphesiz ki, her sap-kınlık azaba mustehaktır.

“Bu benim dosdoğru olan yolumdur, şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.” (5 En’am/153)

Bütün işlerin ilk adımı, aslı ve direği tağutu inkâr etmek, ondan uzaklaşmak ve sadece ama sadece Allah’ı birlemektir. Bu Allah’ı hak-kıyla birleyen muvahhitler tarafından bilinen bir gerçektir. Allah (sb)’nın insanoğluna namaz, zekat ve diğer ibadetlerden daha önce öğrenmesini ve onunla amel etmesini farz kıldığı temel bir esastır bu. Allah (sb) bu temel aslın ikamesi için; insanı yaratmış, rasuller gön-dermiş ve kitaplar indirmiştir. Bunun için cihadı ve istişhadı meşru kılmıştır. Rahman'ın dostları ile şeytanın dostları arasında baş göste-ren düşmanlığın altında yatan temel etkende tağutu inkar etme, on-dan kaçınma ve Allah’ı birleme ilkesidir. Allah (sb) şöyle buyurur:

“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk (ibadet) etsinler di-ye yarattım.” (51, Zariyat/56)
“Andolsun ki, biz her ümmete: -Allah'a kulluk (ibadet) edin ve tağuttan kaçının- (diye tebliğ etmesi için) bir resul gönderdik.” (16, Nahl/36)



makdisixu4.jpg
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Gerek bu en sağlam asıl gerekse de onun şer'i delilleri karşımız-da apaçık dururken –ki diğer taraftan da Kur'an başından sonuna kadar bu temel aslı tesis etmektedir- günümüz ruveybidalarının bir-çoğu ona zerre kadar önem atfetmemektedirler. Dinin en temel kulpunu, onun sağlam sutunlarını yerle bir etmeye çalışıyorlar. Temeli takva ve Allah'ın rızasını kazanmak üzere tesis edilmemiş cılız akidelerini savunmaya yelteniyorlar. İşin aslı Allah'ın dini hakkında bilmedikleri konuda konuşup, sözü oldukça çoğaltıyorlar. Bu şekilde bir anlamda dinin hükümleri ile oynaşmaya çalışıyorlar. Bunun neticesi olarak ise Allah'ın dini ve daveti hususunda kendi heva ve arzularından kaynaklanan şeyleri güzel ve münasip görerek kendilerini kanun koyucu rabler konumuna getirdiler. Böylece insanları yoldan çıkara-rak, hem kendileri sapan hem de insanları saptıran önderler oldular.

Nitekim sahih bir hadiste bildirildiği üzere Rasulullah (s)'in ümmeti adına en çok korktuğu şey saptırıcı alimler olmuştur. Yine bir başka hadiste ise kıyamete yakın bir dönemde küçük deccallerin çıkacağı bildirilmiştir. İbn-i Ömer'den rivayet edildiğine göre birgün Rasulullah (s) insanların içinde ayağa kalkar, yüce Allah'ı layık oldu-ğu şekilde sena eder ve daha sonra Deccal'i söz konusu ederek şöyle der:
"Ben sizi Deccal'in fitnesinden sakındırıyorum. Zira kavmini Deccal'in fitnesinden dolayı sakındırıp korkutmayan hiçbir nebi yok-tur."

Bilindiği üzere Deccal ahir zamanda çıkacak, fitnesi ancak o za-man baş gösterecektir. Buna karşılık tüm rasuller onun fitnesinden ümmetlerini sakındırıp korkutmuşlardır.
Deccal'in kıyamete yakın bir dönemde çıkacak olmasına karşılık tüm rasullerin böylesi bir fitneden ümmetlerini sakındırmalarının al-tında yatan hikmet ise Şeyhu-l İslam İbn-i Teymiye (rh)'ında dediği gibi onun fitnesinin tüm zaman ve mekânlara şamil olmasındandır.


Bununla beraber Deccal'in, kendi fitnesini dini esaslar üzerine da-yandırması, hak suretinde görünmesi onun fitnesinin tehlikesinin bir başka boyutudur. Nitekim sahih hadislerde de geçtiği üzere onun bir yanında cennetten bir bahce diğer yanında ise ateş olacaktır. Bunun-la beraber alnında "Kafir " yazmasına rağmen, onun küfrünü ancak mü'min olanlar görebilecektr. Mü'min olmayanların onu görmesi söz konusu değildir. Zira mü'min basiret sahibidir. Deccal'in din adı al-tında insanları kandırarak saçtığı fitneye aldanmaz. Bilir ki, Deccal'in insanları kendisiyle korkuttuğu ateşi cennet, cenneti ise ateştir. Bun-dan dolayı korkmadan, endişe duymaksızın, tereddüt etmeksizin Deccal'in ateşini tercih eder ve cennetinden kaçınır.

İşte günümüzde Somali'de Şeyh Şerif'den, Irak'ta Hizbi İslamî'-den, Afganistan'da Rabbanî ve benzerlerinden ve aynı zamanda bu-gün yeryüzünün birçok beldesinde saray mollalarından, resmi hükümetlere hizmet eden alimlerden sadır olan fitne Deccal'in fitnesi-nin birebir karşılığıdır. Bu fitne, (sureti haktan görünmek için) üzer-lerine göstermelik din elbisesi giyinerek tağutların saltanatının kök-leşmesi uğruna dillerine şer'i delilleri dolayan, dinin hükümlerini tağutların küfürlerine boyun eğdiren ve böylece onların ateşini cen-net gösteren, şirklerini tevhide, küfürlerini imana, sapkınlıklarını hi-dayete, yalanlarını doğru söze dönüştüren tüm sapkınlık önderi imamların fitnesinin bire bir karşılığıdır. Onlar fitneleriyle İslam'ın en sağlam bağlarını koparmaya, yer bir etmeye çalışmaktadırlar. Rasullerin getirmiş olduğu tevhid dinine karşılık vatandaşlık bayrağı altında yeryüzünde ne kadar zındık varsa bir araya getirmişler, onları bu dinin çatısı altında göstermeye çalışmışlardır. Bunların nazarında kafir hükümetlerin demokrasisi şuradır, tağutları ise "ulul emr" yani itaat edilmesi vacip olan liderdir. Buna mukabil tağutları düşman edinen muvahhid ve mücahidler ise asi, terörist, tekfirci, harici ola-rak isimlendirilivermiştir. İşte tüm bu yapılanlarla ortaya çıkan fitne Deccal'in fitnesinin bir benzeridir. Yeryüzünün neresinde olursa ol-sun her kim böylesi şeyler yaparsa tüm bunlar Deccal'in fitnesi için bir önsöz mesabesindedir. Ve bu kimselerin fitnesi Deccal'in fitnesi türündendir.

Hamas'a gelince… Onun bu fitneden oldukça büyük bir nasibi vardır. Zira Hamas din adı altında ortaya çıkmış, İslamî sloganlarla gençleri etrafına toplamıştır. Her kim ki kendisini cennete götürecek zannı ile onun bu aldatıcı sloganlarına kanar, ona aldanır ve tabi olursa; basiretinin azlığı sebebiyle Hamas'ın alnında, anayasasında yazılı olanları ayırt edemezse… İşte böyle kimseleri Hamas, kendi alimleri tarafından din ve cennet elbise giydirilmiş küfür kanunlarıy-la, şirke bulanmış demokrasisi ile cayır cayır yanan ateşe götürür.

Kısa bir zaman önce bazı kardeşlerimiz Hamas Müftüsü Yusuf Estal’e ait bir makale gönderdiler. Benden bu risalenin içeriğine dair görüşlerimi sordular, konuya dair bir reddiye yazmamı istediler. Ri-saleyi okuduğum zaman içeriğinin yalan dolanla, birçok batılla, ger-çekleri örtbas etmekle dolu olduğunu gördüm. Üzerinde ilmi bir şey-ler yazarak çalışma yapmaya değecek bir kıymeti yoktu. Öncelikle vaktimi böylesi değersiz bir risaleye reddiye yazmakla boşa götürme hususunda tereddüt ettim. Özellikle gerek ben gerekse diğer kardeş-lerimiz demokrasi, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeme nok-talarında birçok şüpheyi daha önce izale etmiş, onların bu apaçık şir-ki, ayan beyan küfrü maslahat, istihsan şeklinde isimlendirerek in-sanları nasıl saptırdıklarını muhtelif kitaplarımızda açıklamıştık. An-cak birçok kardeşimden bu risaleye dair bir şeyler yazmam yönünde mektuplar aldım. Özellikle Ramazan ayı öncesi vaktimin darlığına ve bununla beraber bir forumda tarafımıza yöneltilen eleştiri ve sorula-ra cevap vermekle meşgul iken bütün işlerimi bir kenara bıraktım ve Gazze’deki muvahhid kardeşlerimize yardımcı olmak niyetiyle Estal’in hem kendi yüzünü hem de Hamas’ın yüzünü karartan, üze-rinde harcanan mürekkebe dahi yazık olan risalesine dair düşüncele-rimi kaleme aldım.
Allah’tan başarı umarak derim ki:

1- Estal risalesinin ismini “Şubuhatun Merdudetun Fi Lumezatin Ma’dudetin” şeklinde isimlendirmiştir. Bu başlık işin aslı onun risa-lesinin içeriği hakkında bize yeterince bilgi vermektedir. Zira “Mek-tup isminden belli olur” denmiştir. Estal denen bu adam kardeşleri-mizin asılların aslına, sadece Allah’ın hakkı olan tevhide dair sözleri-ni “Şüpheler-Lumezat” olarak isimlendirmiştir.

İşin aslı böylesi bir tavır gerek gerek ihvanın gerekse diğer sap-kın cemaatlerin genel tutumlarıdır. Onlar asılların aslını küçümser ve hakir görürler. Buna karşılık dinin fer’i konularını önemser, bu fer’i konuları en temel esasların önüne geçirirler. Bu onların apaçık bir sapkınlıklarının, ölçülerinin bozulmasının, hükümlerinin kokuşma-sının bir neticesidir. Nitekim bilindiği üzere aslın bozulması kaçınıl-maz olarak fer’inde bozulmasını beraberinde getirecektir. İşte bun-dan dolayıdır ki onların Şer’i konularda uzmanlarının ve alimlerinin zaruret, şer’i maksadlar, maslahatın celbi, mefsedetin def’i gibi delil-leri sürekli surette dillerine dolayarak fer’i meselelere önem verme adına tevhidi bozduklarını, şirke koşuştuklarını görürsün.
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
2- Hamas Müftüsü sözlerine şu şekilde başlamıştır:
"Taifetul Mansura hak üzere üstün olmaya devam edecek fırka-dır. Ne onlara muhalefet edenler ne de onları yardımsız bırakanlar Allah'ın emri gelinceye kadar onlara hiçbir zarar vereyemeyeceklerdir."

Şurası bilinen bir gerçektir ki, gerek "Hamas" gerekse "İhvanu Muslimiyn" hadiste belirtilen yardım edilen cemaatin (Taifetul Mansura'nın) yolundan en uzak olan cemaatlerdir.
Zira Taifetu-l Mansura'nın en önemli ayırıcı özelliği Allah'ın emirlerini ikame etmesidir. Bunların en yücesi ise Tevhiddir. Fakat Hamas hükümeti beşeri kanunlarla hükmetmekle, şirk olan demok-rasiyi kendisine menhec edinmekle, alemlerin rabbinin hükümlerini işlevsiz kılmakla tevhidi bozmuştur.

Diğer taraftab kendisine muhalefet edenlerin zerre kadar etkisi altında kalmaması Taifetul Mansura'nın bir diğer özelliğidir. Bu özel-liğinden dolayı onlar, Tevhidi, Allah'ın şeriatini ve dinini açık bir şe-kilde ortaya koyar, bunun üzerinde ısrar eder ve bundan asla geri adım atmaz. İnsanlar tarafından kendilerine yönelik bir zarar görme endişesi ve bundan dolayı da Allah'ın hükümlerini uygulamaktan vazgeçmesi Taifetul Mansura için asla düşünülemez.
Hamas'a gelince… Bu saydığımız vasıflardan insanlar arasında en uzak olanı Hamas'dır. Zira Hamas Allah (sb)'nın "Artık insanlar-dan değil sadece benden korkun" (4 Maide/44) buyruğuna rağmen sadece insanlardan korkmasından dolayı Allah'ın indirdiği hüküm-lerle hükmetmekte yüz çevirdi.

3- Hamas Müftüsü Estal sözlerine şu ayet ile başladı:
"Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendi-lerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinle-rini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendi-lerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuş-tur." (24 Nur/55)
Ayetin hemen arkasından Müftü sözlerine şöyle devam ediyor:
Kendilerine böylesi bir vaadde bulunulan kimseleri Allah (sb) şu şekilde tanımlanmıştır:
"Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emre-der ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah’a aittir." (22 Hacc/41)
Öncelikle birinci ayette (Nur Suresi'nin 55. ayetinde) zikredilen, yeryüzünde kendilerine iktidar verilen kimselerin görevlerinin en bü-yüğü ve en önemlisi Hamas tarafından terk edilmiştir. Allah (sb)'nın kendilerine yeryüzünde hilafet bahşettiği kimselerin en önemli vasfı "Bana şirk koşmaksızın ibadet edin" (24 Nur/55) buyruğudur. Bu da Allah’a yönelik ibadetin şirkten hali olmasını gerekli kılar. Ancak Hamas'a gelince onlar kendileri için birden çok kanun koyucu rabler edinmekle, menhec olarak demokrasiye tabi olmakla Allah'a şirk koşmuşlardır.
Daha sonra Yusuf Estal Nur Suresi'nin 55. ayetinde geçen " Bana şirk koşmaksızın ibadet edin" kısmını hemen atlayarak günümüzde mürted ve tağutların bir çoğunun yerine getirdiği namaz, zekat, sa-daka ve buna benzer İslami şiarlardan bahsetmiştir. Ancak bunların hiç birinin tevhid olmaksızın kabul edilmesi mümkün değildir.
İyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek meselesine gelince… Bilindiği üzere kâinatta emredilmesi gereken mevcut iyiliklerin en büyüğü Tevhid, nehyedilmesi gereken mevcut kötülüklerinen büyüğü ise şirktir. Ancak Hamas hükümeti bütünüyle Tevhidi bozmuş, şirki yol edinmiş ve ona koşmuştur. Nitekim Hamas Müftüsü’nün risale-sinde başından sonuna kadar bütün gücüyle savunmaya çalıştığı şey bu şirkin kendisidir.

4- Hamas Müftüsü kendilerine yönelik entrikaları bir bir saydık-tan sonra şöyle der:
"İşte Hamas tüm bu entrikalara karşı efsanevi bir direniş gös-termektedir."

Madem Hamas kendisine yönelik tüm bu entrikalara karşı efsa-nevi bir direniş göstermektedir… Madem böyle bir güce sahiptir… O halde neden kendilerinden Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetme-leri, beşer esaslı küfür kanunlarından beri olmaları istendiğinde yer-yüzünde zayıf olduklarını, iktidarı bütünüyle ele geçirmediklerini söyleyerek mazeretler öne sürmekte ve batıllarını savunmak için mü-cadele vermektedir. İşin aslı bu kesinlikle cevaplanması gereken bir sorudur. Ancak ne yazık ki bir cevabı da yoktur…

Estal daha sonra şöyle devam ediyor:
"Bugün bizi tehdit eden şeylerin en tehlikelisi İslam adı altında yürütülen fikir savaşıdır. İlimden zerre kadar bir pay almamış, kitap-tan nasibi olmayan kimi gençler, bazı şüpheleri ele alıyor, sağda sol-da bunları dile getirmeye başlıyor ve yeni yetişen akıllara bu şüphele-ri ekmeye çalışıyorlar. Onlar Gazze şeridini hakimiyeti altında tutan Hamas hükümetinin ve Hamas hareketinin İslam kaygısı taşımadığı-nı, şeriati tatbik etme diye bir konuya rağbet etmediğini ve bugün imandan çok küfre yakın olduğunu düşünüyorlar."

Derim ki: Bunların hiç birisi şüphe değildir ki. Bilakis bunların hepsi gerçektir. Bunlar asla kimi gençlerin dile getirdiği şüpheler de-ğildir. Bilakis Hamas hükümetinin liderlerinin birçoğunun dile getir-diği sözlerdir. İşte sana onlardan bazıları…

Filistin parlamentosunun Hamas milletveli Hamid Beytavi "El-Gadil Urdunuyye" isimli gazetede 20.2.2006 yılında yaptığı bir rö-portajında şöyle demiştir:
"Kimileri bizim hükümette oluşumuzdan dolayı, irticayı getire-ceğimizden, kadınları örtünmeye zorlayacağımızdan, kişisel özgür-lükleri kısıtlayacağımızdan yana –ki kadın hakları da buna dahildir- endişe duymaktadır. Ancak bu endişelerin hiç birisi haklı değildir. Zi-ra Hamas hareketi yeni bir oluşum değildir ki… Aynı zamanda biz yaygaracı bir cemaatte değiliz. Hamas kökleri “İhvanu Müslimiyn” cemaatine dayanan bir harekettir. Biz onun uzantısıyız. Biz asla İs-lam şeriatini uygulamayacağız. Buna mukabil bizler mümkün merte-be gücümüz nispetince İslami ilkelere uymaya, güzel öğütle ve hik-metle İslamî şiarlara bağlı kalmaya davet edeceğiz. Hamas'ın hiçbir zaman İslam devleti kurmak ve İslam şeriatini tatbik etmek gibi bir düşüncesi olmamıştır."
İsmail Heniyye'nin naibi Dr. Nasruddin Şair şöyle der: "Bizim çıkardığımız kanunlar herkese tatbik edilmek üzere konulmuştur. Kim bu kanunları istemiyorsa cehennemin dibine gitsin."
Derim ki: Şuna bir bakın. Nasıl hakkı batıla çevirmekte. Hâlbuki doğru olan onların çıkardığı kanunlara itaat edenlerin cehennemin dibine gireceği değil midir?
Hamas hükümetinin meclis başkanı Aziz Duveyk 23.2.2006 yı-lında yaptığı bir konuşmada şöyle demiştir:
"Hamas'ın idaresi altındaki yeni hükümet hiçbir zaman Filistin-lileri, günlük hayatlarında İslam şeriatinin kurallarını benimsemeye zorlamayacaktır. Yine aynı şekilde hiçbir zaman sinemaları, alkollü içeçek satan lokantaları kapatmayacaktır. Hamas hükümeti içinde hiçbir ferdin İslam şeriatini zorla tatbik etmek gibi bir niyeti yoktur. Tüm bunlar bizim proğramımızda olmayan şeylerdir ve bunları yap-maya da asla kalkışmayacağız."


Derim ki: Peki muvahhidleri katletmek, onların mescidlerini yerle bir etmek… Zorla bunları yapmakta bir beis yoktur. Bu tüp şey-ler sizin proğramınızda her daim olmuştur. Öyle değil mi?
Ahmed Yasin'e "Kominist bir parti seçimleri kazanırsa sizin tu-tumunuz ne olacaktır" şeklinde bir soru yöneltilir. Kendisi bu soruya şu şekilde cevap vermiştir:
"Şayet kominist parti seçimleri kazansa bile ben Filistin halkının bu tercihine saygı göstereceğim."

Bunun arkasından bir başka soru…
"Peki seçimlerde Filistin halkının çok partili demokratik bir yö-netim şeklini istediğini açığa çıkarsa o zaman sizin tutumunuz ne olacaktır."
"Allah'a yemin olsun ki, biz bir değeri ve bir takım hakları olan bir milletiniz. Eğer halk İslam devletini istemediğini açıkça ortaya koyarsa ben yine de onların bu tercihlerine saygı duyacağım ve ter-cihlerini mukaddes addedeceğim."

5- Estal demokrasiye dair çöküntüye uğramış şüphelerinden bahsederken şöyle der:
"Bu gençler demokrasinin ismini duymaktan bile nefret ediyor, tiksinti duyuyorlar. Bunun sebebi ise demokrasinin kendi özünde halkın halka hükmetmesi anlamına gelmesi, hâkimiyette Allah ile be-raber başka ilahlar edinilmesidir. Elbette bu doğrudur. Zira yarat-makta emretmekte Allah'a aittir. Allah (sb) «Bununla beraber Allah ve Rasulü bir işte karar verdiği zaman mü’min erkek ve mü’min ka-dın için kendi işlerinde başka bir tercihte bulunmaları söz konusu değildir» (33 Ahzab/36) buyurmuştur."

 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Derim ki: Ey Estal… Sözlerin doğru ama sen doğru bir adam de-ğilsin.

Sen demokrasiye dair tiksinti duymamızdan dolayı bizi ve kar-deşlerimizi kınıyorsun. Allah'a yemin olsun ki bizim bu övülmüş tik-sintimiz, demokrasinin küfür rejimi, onu menhec edinenlerin de ka-fir olduğuna dair tevhid içerikli konuşmalarımızı işittiğiniz zaman si-zin duyduğunuz tiksintiden daha hayırlıdır. Sırf bundan dolayı bizi tekfirci ve harici olarak isimlendirmiyor musunuz? Acaba sizin duy-duğunuz tiksinti ile bizim duyduğumuz tiksintiden hangisi inkar edil-meye, zemmedilmeye, kınanmaya daha layıktır. Bu iki tiksintiden hangisinin taraftarları yol bakımından daha sapkındır. Allah (sb) şöyle buyurur:
“Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalplerini bir tiksinti sarar. Ama Allah'tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler.” (39 Zümer/45)
Allah (sb) bu ayette tevhidden bahsedildiği, şirkten teberi etmek-ten konuşulduğu zaman tiksinti duyan kalpleri kınamaktadır. Bun-dan dolayı muvahhidleri tekfirci ve harici olarak isimlendirenler bu şekilde bir kınanmaya çok daha layıktırlar.

Estal der ki: "Burada şöyle bir soru zorunlu olarak gündeme ge-liyor: Acaba demoktasiyi ilk defa getirenler bizler miyiz? Yoksa biz kendimizi bu topraklara zorla beşeri kanunları, ithal edilmiş anaya-saları getiren batılı bir işgalin tam ortasında mı bulduk? Bizler ellermizden kelepçeleri, boyunlarımızdan prangaları kırarak gün be gün güvenliği tam anlamıyla elde edebilmek için bakanlıklarda ve parlamentoda karar merkezlerini ele geçirdik."

Estal'ın bu sözlerinde birçok hata vardır. O’nun "Acaba demoktasiyi ilk defa getirenler bizler miyiz?" şeklinde ortaya attığı soruya gelince… Bu Estal'in zannettiği gibi zorunlu olarak gündeme gelen bir soru değildir. Zira cevabı herkes tarafından malumdur ki bu cevapta "Evet Gazze'ye demokrasiyi getirip onu uygulayan sizlersiniz" şeklindedir.
Şu anda yönetim işini kim üstlenmiş ise, idarî mesuliyeti kim üzerine almışsa, yönetimde demokrasiyi kim tercih etmiş ise Gazze'ye demokrasiyi getirip uygulayanlar onlardır ki, bugün bunu yapan sizden başka kimse değildir. Sizler Fetih yönetimini Gazze'den çıkardınız. İdare bütünüyle elinize geçti. Buna rağmen tüm dünya si-zin komutanlarınızdan demokrasi övgüsünden başka bir şey işitmedi. Halbuki demokrasi Fetih tarafından size zorla kabul ettirilmiş değil-di.
İşin aslı bu konuda hiçbir şey görmeyen körlerden, hiçbir şey işitmeyen sağırlardan başka kimse tartışmaz… İşte sana bir örnek… Hamas’ın Meclis Başkanı Aziz Duveyk şöyle demiştir:
"Sayesinde başarı elde ettiğimiz demokrasinin temel ilkelerini güçlendirme adına yapılacak olan şudur: Bizden önce Fetih tarafın-dan çıkarılan kanunlarda bir değişikliğe gidileceği zaman bu mutlak surette refarunduma sunulacaktır."
Bu açıklamadan sonra işin aslı burada Estal'e zorunlu olarak so-rulması gereken soru şu olmalıdır:
"Demokrasiyi bu topraklara getiren sizler değilseniz peki bugün demokrasiyi onaylayan, demokrasi ile hareket etmekte ısrar eden, tüm insanları buna yönlendiren ve tüm bu yapılanlarla da övünen sizler değimlisiniz?"

Aziz Duveyk şöyle diyor: "Demokrasi'yi bu topraklarda en iyi uy-gulayacak bizleriz. Tüm konularda kendisine yöneleceğimiz temel kriter halkımızın kararıdır. Halk dilediği şekilde hükmeder. Dilediği-ni de reddeder. Uluslararası uygulamalar ve demokrasinin temel ilke-leri çerçevesince bu alanda tek söz sahibi halktır."

Yine Aziz Duveyk bir Arap televizyonunda Cevz el-Huveni tara-fından "Şayet İsrail devleti sizi tanırsa siz de onu tanıyacak mısınız" şeklinde kendisine yöneltilen bir soruya şöyle cevap vermiştir:

"Kesin sınırlar belirlendiği zaman bizlerin batının bizzat kendi-sinden dahi daha demokrat olduğu görülecektir. İşte o zaman biz bu konuyu Filistin halkına arzederiz. Şayet halk bunu kabul ederse de-mokrat olmamızın gereği bizler de bunu elbette kabul ederiz. Eğer halk bunu reddederse bilinmelidir ki bu toprakların tek sahibi halkı-mızdır."
Yine Hamas Hükümeti'nin resmi sözcüsü "El-Kudsu-l Arabiyye" isimli gazetye verdiği bir demeçte şöyle demiştir:
"Şu an endişenin sebebi Hamas'ın seçimleri kazanmasından kaynaklananmamaktadır. Bilakis bugün insanların taşıdığı endişe bizlerin anayasayı ve mevcut kanunları yürürlükten kaldıracağımıza yönelik bir endişedir. Ancak bilinmelidir ki, Hamas hareketi el verdi-ği ölçüde anayasaya, mevcut kanunlara ve demokrasiye son derece bağlı kalacaktır."

10.5.2005 Çarşamba günü İsmail Heniyye bir akşam proğramında şöyle demiştir:
"Filistin halkının birlik ve bütünlüğünü sağlamak, çok partili si-yasi sistemin temelini atmak Hamas hükümetinin parlamentoya girme isteğinin temelinde yatan hedeflerdendir. Bilinmelidir ki Hamas hareketi halkın iradesine oldukça saygı duyan bir harekettir. Hamas, halkın tercihine ve iradesine mutlak surette saygı gösterecek-tir. Hamas seçimlerden çıkacak sonuca katlanacak, bundan razı ola-cak ve daima halkın iradesi ile beraber olacaktır. Seçim sandıkların-dan çıkan sonuç her ne olursa olsun bunu kabulleneceğiz. Çünkü se-çim sandıkları ve demoktasi en selim yoldur."

Ben derim ki: Sen kime gülüyorsun be Estal! Liderinin sözlerini kulağın işitmiyor mu? Demokrasi hakkında bu şekilde konuşmaya onu kim zorladı? Demokrasiye dair bu sözler hiçbir zorlama, ikrah ve baskı olmaksızın senin liderinin bütün benliği ile kabul ederek söyle-diği sözler değil midir?

6- Estal şöyle devam ediyor: "Acaba bugün bizler İslam ve de-mokrasi arasında bir tercih hakkına mı sahibiz? Yoksa bizler demok-rasi ile diktatörlük, zorbalık ya da demokrasi kılıfına bürünmüş tek adam diktatörlüğü arasında mı bir tercih yapmak zorundayız?"
Ben derim ki: Tüm bunlar Estal'in uydurduğu içi yalan ve hileyle dolu sözlerdir. Zira iktidar da bulunan bir kimsenin bunları söyleme-si ne kadar doğrudur? İktidarda olan yetkiyi elinde bulundurandır. Hükmü o tercih eder. Hiçbir şeyin ona dikte edilmesi söz konusu de-ğildir.
(O halde Ey Estal) Ya sizler diğer Arap ülkelerindeki tağutlar gibi gerçek anlamıyla iktidar değilsiniz ve her şey doğulu ve batılı tağutlar tarafından size dikte ediliyor ya da sen demokrasinin size zorla ka-bullendirildiğini iddia ederek yala söylüyor, insanları kandırıyor ve mazeret uyduruyorsun. İşin aslı aynı zamanda da diğer milletlere karşı efsanevî bir kıyam gerçekleştirmekle övünüyorsun.
Hamas sözcüsünün "Hamas hareketi el verdiği ölçüde anayasa-ya, mevcut kanunlara ve demokrasiye son derece bağlı kalacaktır" şeklindeki ifadeleri daha önce geçmişti. Bu sözler demokasiyi bizzat Hamas'ın tercih ettiğini ve Estal'in "Demokrasi bize zorla dikte etti-rildi" şeklindeki iddiasının ne denli büyük bir yalan olduğunu gün gi-bi açığa çıkarmaktadır.

Estal diyor ki: "Bundan daha da önemlisi şudur: Acaba bizler bugün demokrasiyi bütün yönleri ile kabul ediyor muyuz?"

Derim ki: Evet belki siz demokrasiyi bütünüyle kabul etmiyorsu-nuz. Buna karşılık siz hakimiyet yetkisini halka, teşri yetkisini ise milletvekillerine vermek şeklinde cereyan eden demokrasinin en pis tarafını kabullendiniz ki bu da apaçık şirk ayan beyan küfürdür. Ni-tekim Ahmed Yasin "Peki seçimlerde Filistin halkının çok partili de-mokratik bir yönetim şeklini istediğini açığa çıkarsa o zaman sizin tu-tumunuz ne olacaktır" şeklinde kendisine yöneltilen bir soruya -daha önce de geçtiği üzere- şöyle cevap vermişti:
"Allah'a yemin olsun ki, biz bir değeri ve bir takım hakları olan bir milletiniz. Eğer halk İslam devletini istemediğini açıkça ortaya koyarsa ben yine de onların bu tercihlerine saygı duyacağım ve ter-cihlerini mukaddes addedeceğim."
Aynı şekilde Aziz Duveyk'inde şu sözlerini daha önce yazmıştık:
"Tüm konularda kendisine yöneleceğimiz temel kriter halkımızın kararıdır. Halk dilediği şekilde hükmeder. Dilediğini de reddeder. Uluslar arası uygulamalar ve demokrasinin temel ilkeleri çerçevesin-ce bu alanda tek söz sahibi halktır."
"Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin ver-mediği şeyleri, dinden kendilerine teşrî' ettiler (bir şeriat kıldılar)? " (42 Şura/21)
“Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?” (12 Yusuf/39)

Estal şöyle devam ediyor: “Yoksa muhaliflerimiz aynı evin ve ay-nı mahallenin içinde sadece kin ve düşmanlık tohumlarına sebebiyet verecek ve onlarca sene unutulmayacak bir şekilde kan şelaleleri üze-rinden bir değişim ve ıslahat mı istiyorlar? Yetimler, dullar, evlatları-nı kaybeden analar ve yaralıların böylesi bir durumda kanlarını ve kaybettikleri azizlerini unutmaları nasıl mümkün olur? Biz davetçi miyiz yoksa kadı mı?”

Derim ki: Tüm dünya sizlerin Müslümanlara, mücahidlere karşı bir kadı ve katil olduğunuza, onlara karşı asla bir davetçi olmadığını-za şahit olmuştur. Ve bu tutumunuz defalarca tekrar etmiştir. Bunun en somut örneği daha kısa bir süre önce Refah'ta İbn-i Teymiye Mes-cidi'nde o mescidi bombalamak, mücahid ve muvahhidleri katlederek kendisini gösterdi. Ki otorite elinizde olduğu halde bu işi farklı me-totlarda çözüme kavuşturma imkanına da sahiptiniz. Ancak siz kat-letmekten, haram kanları dökmekten başka bir şey kabul etmediniz. Hakeza daha önce de Sabra'da mücahidlerden bir gurubu ço-luk/çocuk, kadın ayırt etmeksizin öldürmüştünüz. İşin aslı kan şela-leleri akıtarak bir değişime gitmeyi isteyen bizzat sizlersiniz. Kadın-lar, dullar, yetimler, çocuklarını kaybeden analar şerefli evlatlarının kanlarını asla unutmayacak. Daha kardeşlerimizin kanları kurumadı bile. Ve tüm bu yaptıklarınız, demokrasiyi akan kanları durdurma adına tercih ettiğinize dair iddianızı yalanlamakta, reddetmektedir. Ne zaman ki küfür olan demokrasinizi, tağutlarınızı müdafa etmek durumunda kalırsanız kan şelaleleri kapısını aralayan, muvahhid ve mücahidlere karşı davetçi değil kadı kesilen bizzat sizlersiniz. Ne za-man ki bizler tağutlarınızı tekfir etsek, cihad ahkâmından konuşsak bize karşı büyük liderinizin size öğrettiği gibi "Biz kadı değiliz… Da-vetçiyiz" demiyorsunuz. Sizler Allah (sb)'nın akıtılmasını meşru gör-düğü kanı koruyor buna karşılık Allah (sb)'nın haram kıldığı masum kanları heder ediyorsunuz. Vallahi Müslümanları katleden, ancak putperestlere sesini dahi çıkarmayan Haricilere insanlar arasında bü-tünüyle benzeyen sizlersiniz.

Estal parlamentoda görev alma konusunda şöyle diyor: "Bazı ye-ni yetme gençler parlamentaya girmeyi sırf «Yasama Meclisi» şeklin-deki isminden dolayı kabul etmemektedirler. Bununla beraber onlar «Sizin anayasanızda İslam şeriatinin mertebesi en nihayetinde teşri kaynaklarından herhangi bir kaynaktır. Bu ise en büyük şirktir. Zira teşri yetkisi bütünüyle sadece Allah'a aittir» diye iddia ediyorlar.”

Derim ki: Sizin bu konuyu bilmeniz ve buna rağmen parlamen-toya girmeniz Allah'ın sizin aleyhinizde en açık delilidir. Sizler bu şir-ki bir ilim üzere, konuya dair delilleri tüm detayları ile bildiğiniz hal-de işlemektesiniz.

Estal sözlerine şöyle devam ediyor: "Parlamentonun iki görevi vardır. Bunlar denetim ve yasamadır. Denetim; parlamentonun yü-rütme ve yargı mekanizmalarını gözetler. Bu parlamentonun zaruri bir görevidir ve bu noktada bir tartışmaya gerek dahi yoktur."
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Burada bizler Estal'e ve parlamentoya girmek için çabalayan di-ğerlerine şunu soruyoruz: Parlamentoya girmek için devamlı surette dilinize doladığınız bu gözetleme işi acaba hangi metotlarla cereyan etmektedir. Bize önce bunu bir açıklasanız… Sizin denetim dediğiniz şey sınırları beşeri kanunlar tarafından tayin edilmiş muhakemelere temyiz yetkisi vermek değil midir? Biliyoruz ki hükümet gözetleme, denetim, red, kabul ve buna benzer tüm icraatlarını Allah’ın indirdiği hükümlerin gayrısı ile yürütmektedir. Bu ise apaçık bir şirk, ayan be-yan küfürdür. Böylesi bir yolu ancak müşrikler kullanır. Muvahhidlere gelince… Onlar davet, ıslahat, red ya da kabul türün-den bütün işlerinde ancak tertemiz şeriati vesile edinirler.

Estal der ki: “Kanunlara gelince bunların birçoğu zaten mevcut-tu. Sadece bir takım düzenlemelere gidilmesi gerekiyordu. İşin aslı bu kanunların düzenlenmesinde elbette başka meydanlarda (farklı metotlarda) vardır. Ancak biz öncelikle tüm kanunların çıkarıldığı ana merkez olan bakanlar kurulu üzerinde egemen olma ve bununla birlikte de parlamentoda İslam Şeriatinde ve İslam fıkhında uzman alimlerin sayısını artırma mücadelesi verdik.”

Bu anlattığınız şeylerin tamamı işin aslı sizin aleyhinize delildir. Şu an gerek yürürlükte olan, gerek sizin tarafınızdan çıkarılan ve kendisiyle övündüğünüz, gerekse de onarım ve düzenlemeye ihtiyaç hissettiğiniz kanunların tamamının beşer ürünü oldukları herkesçe malumdur. Ve bu düzenleme, onarım işi de demokratik metotlarda yani halk tarafından seçilen vekillerin beşeri kanunlara muvafakaatı çerçevesince yürümektedir.

Ey Estal! Sen şimdi hangi şüpheyi reddettin ki? Hangi delili ge-tirdin? Sen bu ve benzeri delillerle batılınıza batıl katmaktan başka bir şey yapmadın.

Estal’in bundan sonraki sözleri şeriati işlevsiz bırakma, Allah’ın indirdiği hükümlerin gayrısıyla hükmetme suçlarını gizleme adına la-fı evirip çevirmek, kıvırmak ve bahaneler üretmekten başka bir şey içermiyor. Ancak o bu sözleri ile ancak gerçekleri görmekten yoksun körleri kandırabilir ya da başını kuma gömen devekuşlarını inandı-rabilir.

(Ey Estal!) Peki hiç kimsenin şu soruları size sorma hakkı yok mudur? Allah’ın ahkamı, kanlar, mallar ve ırzlara dair şer’i hadler si-zin kanunlarınızın neresinde acaba? Sizin kanunuza göre zina eden ya da hırsızlık yapan, içki içen, iffetli kadınlara iftira atan kimsenin cezası nedir? Tüm bu şer’i hadler sizin kanunlarınızın neresine düşü-yor?
Onun bu sorulara vereceği cevap yukarıda söylediği pis sözler-den başka bir şey olmayacaktır. Nitekim daha önce Filistin parlamen-tosunun Hamas milletveli Hamid Beytavi’nin şu sözlerini zikretmiş-tik:
"Kimileri bizim hükümette oluşumuzdan dolayı, irticayı getire-ceğimizden, kadınları örtünmeye zorlayacağımızdan, kişisel özgür-lükleri kısıtlayacağımızdan yana –ki kadın hakları da buna dahildir- endişe duymaktadır. Ancak bu endişelerin hiç birisi haklı değildir. Zi-ra Hamas hareketi yeni bir oluşum değildir ki… Aynı zamanda biz yaygaracı bir cemaatte değiliz. Hamas kökleri “İhvanu Müslimiyn” cemaatine dayanan bir harekettir. Biz onun uzantısıyız. Biz asla İs-lam şeriatini uygulamayacağız. Buna mukabil bizler mümkün merte-be gücümüz nispetince İslami ilkelere uymaya, güzel öğütle ve hik-metle İslamî şiarlara bağlı kalmaya davet edeceğiz. Hamas'ın hiçbir zaman İslam devleti kurmak ve İslam şeriatini tatbik etmek gibi bir düşüncesi olmamıştır."
O halde sizlerin din olarak tercih ettiğiniz demokrasiden başka bir şey değildir.

8- Estal Cihad’ın durdurulması ve buu konuda ağır davranılma-sına dair kendilerine yöneltilen suçlamalara şöyle demektedir:
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
“Burada şu sorunun cevaplandırılması gerekir: Acaba zaman zaman Hamas’ın biraz dinlenmeye ya da ateşkes olarak isimlendirilen şeye ihtiyacı yok mudur?”
Bu doğrudur(!) Sizin buna ihtiyacınız var. Muvahhid kardeşle-rimizi öldürmek, onları sürgün etmek, mücahidleri hapsetmek için böylesi bir dinlenmeye ve ateşkese son derece ihtiyacınız var…

9- İran’dan ya da diğer devletlerden alınan yardımlar hususunda Estal şöyle der:
“Ayıp olan diğer devletlerden gelen yardımları kabul etmek mi-dir yoksa onların bu yardımları karşılığında koştukları şartlara boyun eğmek midir?”
Derim ki: Herkes tarafından bilinen bir gerçektir ki günümüzde hiçbir devlet şartsız ve koşulsuz sadece Allah’ın rızasını gözetme adı-na zekat ya da sadaka cinsinden yardımlarda bulunmaz. Ve özellikle tüm dünyayı saran şu iktisadi kriz ortamında böylesi bir şey mümkün değildir.

Bugün getirdikleri şartlara boyun eğmeksizin karşılıksız yardım diye bir şey hiçbir devletin lugatinde bile yoktur. Estal’in bu sözleri oldukça saçma sapan sözlerdir. Belki bu sözlere cahil avamdan ka-nanlar olabilir. Ancak zerre kadar akıl sahibi olan kimselerin bu söz-lere kanması mümkün değildir.

Her ne olursa olsun herkesin bildiği bir gerçektir vardır ki; Hamas Hükümeti İran’dan aldığı yardımlarla Halid Meşali’nde dedi-ği gibi Humeyni’nin ruhani evladı olmuştur. Bu mümkündür. Zira Halid Meşal’de bilir ki Humeyni Mut’a nikahını helal saymaktadır(!)
Halid Meşal’in devamlı surette övünüp durduğu bu ruhani evlat-lığın boyutları nedir ah bir bilsek… İşin aslı bu mücahitlere düşman-lık karşılığında rafizilerle kurulan bir dostluktan başka bir şey değil-dir.

Daha sonra Estal denen adam Çeçen halkına karşı düşmanlık gösteren Ruslarla dostluk kurmalarına dair kendilerine yöneltilen eleştirileri “Müslüman Halkların Bazı Meselelerine Tarafsız Bakış” başlığı altında örtbas etmeye çalışıyor, Çeçenistan meselesinin Rus-ya’nın kendi iç meselesi olduğunu söylüyor. Nitekim Halid Meşal bir konuşmasında Çeçenistan meselesi hakkında şöyle demişti:

“Çeçenistan meselesi Rusya’nın iç meselesidir. Biz diğer devlet-lerin iç meselelerine müdahil olmayız.”

(Görüyorsunuz) Nasıl da yalan söylüyor. Öncelikle Çeçenistan meselesinin kendilerinin iç meselesi olduğunu söylemek tarafsız bir bakış mıdır? Bilakis sen bu sözünle bütün açıklığı ile Ruslar’a meylet-tiğini ortaya koyuyorsun. Senin bu sözlerin “Kominist Ruslar Çeçen halkı ile ilişkilerini en uygun gördük çözüm yolları ile tedavi etme hakkına sahiptirler. Bu onların kendi iç meseleleridir. Diledikleri gibi bir çözüm metodunu tercih etmeleri onların kendi hakkıdır” demek-tir. Her akıl sahibi senin sözlerinden bundan başka bir şey anlamaz.
Buna karşılık Hamas’ın başıboş adamları yiğit Çeçen kardeşle-rimizin sözlerini bir düşünsünler… Kafkas Emirliğinin lideri Dokko Omarow şöyle demektedir:
“Kardeşlerimiz Afganistan’da, Irak’ta, Somali’de, Filistin’de sa-vaşmaktadır. Nerede olursa olsun Müslümanlara karşı savaşan her-kes bizim ortak düşmanımızdır. Bizim düşmanımız sadece Rusya de-ğildir. Bilakis İslam ve Müslümanlarla harbe girişen gerek Amerika, gerek İsrail gerekse diğer tüm devletler bizim ortak düşmanımızdır.”
Hay ağzına sağlık. Ağzın dert görmesin ne de güzel söyledin. Hamas’ın başıboşlarına gelince… Onların çenesi çekilsin…

Rahman’ın dostları ile şeytanın dostları arasında ne denli açık bir fark olduğunu görüyorsun değil mi?

Allah’a yemin olsun ki balık kavağa çıkana dek Rahman’ın dost-ları ile şeytanın dostları ne birbirine karışır ne de birbirine benzer…
Diğer taraftan Estal denen adam şu sözleri sarfetmekten de haya etmemektedir:
“Bu gençler «Hamas hükümeti Çeçenistandaki kardeşlerimizi korumaya dahi cüret edemiyor ve yıllardır kardeşlerimizin kanının emmekten usanmayan Rus hükümeti ile siyasi bağlantı içerisindedir-ler» diyerek Hamas hükümetinden nefret ediyorlar.”

Hayır! Biz sizi Çeçenistandaki kardeşlerimizi korumaya cüret etmediniz diye kınamadık. Bilakis bizler asıl (onları korumanızdan da geçtik) kardeşlerimizi yardımsız bırakmaya cesaret edişinizden, onların düşmanı olan Moskova hükümetinin yaptıklarını açıkça ört-bas etmeye çalışmanızdan nefret ediyoruz.
Tüm bunlarla beraber Estal, hükümetinin şu beşpara etmez ko-numunu hayâsızca, utanmadan nasılda örtbas etmeye çalışıyor:

(Çeçenistan meselesinde) Hükümetimizin böylesi bir tutum sergilemesinde kötü görülecek hiçbir yön yoktur. Çünkü Rasulullah (s) kendilerine işkence edilen arkadaşlarının yanından geçiyor ancak «Sabır Ey Yasir ailesi! Sabır… Size vaad olunan ancak cennettir» di-yordu.”

Şu hem sapkın hem de milleti saptıran müftünün Rasulullah’ın kelamını nasıl çarpıttığına bir bak. Hamas hareketi ve hükümetini savunma adına Rasulullah’ın kelamını sanki kendilerini destekleye-cek bir delilmiş gibi Müslümanları yardımsız bırakma, onları bütü-nüyle terk etme anlamına getirerek nasıl da tahrif ediyor. Sanki Allah Rasulü –haşa ve kella- bu sözleri ile Müslümanlardan uzak durmayı, onların sorunlarına karşı tarafsız olmayı kastediyordu. Bilakis Rasulullah (s) “Sabır Ey Yasir ailesi! Sabır… Size vaad olunan ancak cennettir” diyerek Müslümanları sabır ve sebata teşvik ediyor, onları bununla müjdeliyordu.
Rasulullah (s) hiçbir zaman sizin (Çeçenistan meselesinde dedi-ğiniz gibi) “Kureyşin Müslümanlara işkence etmesi, onları öldürmesi kendi iç meselesedir. Bizi ilgilendiren bir mesele değildir” demedi.

Hayvanlar gibi ve hatta konum olarak onlardan daha da aşağıda olan kimseler yerin dibine girsin… Yazıkları olsun şu Estal denen adamın saçma sapan sözlerine kanıp aldananlara… Bildiğim kadarıy-la Hamas içerisinde kültürlü, mühendis, İslam hukukunda uzman kimseler var. Şu boş, saçma sapan sözler söylenirken akılları nerede? Neden susuyorlar? Şu ahmakça söylenmiş sözlere ikna mı oldular?. Yoksa dalkavukluk adına susmayı mı tercih ediyorlar?

10- Estal “Münkerin Elle Değiştirilmesi” konusunda şöyle de-mektedir:
“Münkeri el ile değiştirmenin şartlarından bir tanesi değiştiril-mesi umulan münkerden daha büyük ya da ona eşit bir münkerin or-taya çıkmamasına sebep olmamaktır.”
Bu söz doğrudur ancak kendisi ile batıl bir netice hedeflenmiştir. Bu kaide yeryüzündeki en büyük münkerin Allah’a şirk koşmak oldu-ğu gerçeği ile sınırlandırılıp tefsir edilmediği için İhvanu Müslimîn cemaatinin cebinden böylesi fasid sözlerle her zaman karşılaşmakta-yız. Nitekim daha önce de dediğimiz gibi aslın bozulması kaçınılmaz olarak fer’inde bozulmasını beraberinde getirecektir.
Estal daha sonra olayları örtbas etme adına uydurduğu yalanla-rına şöyle devam ediyor ki- işin aslı onun bu söylediklerini daha ge-çen hafta Refah şehrinde yaşananlar tamamen yalanlamaktadır-:
“Hamas hükümeti değişim sürecinin tedrici bir metotla, barışçıl bir çerçeve içerisinde imkan verdiği ölçüde kan akıtmaksızın gerçek-leşmesini istiyor.”

Allah aşkına ey muvahhid kardeşim bir düşün… Allah’ın hüküm-leri ile hükmetmek kan dökülerek olmasın(!) Ancak kendi kanunları-nı korumak, Allah’ın hükümleri ile hükmetmeyi engellemek için ge-çen hafta yaptıkları gibi en temiz kanlar hiçbir sakınca görülmeksizin heder edilsin. Öyle ki Ebu Nur el-Makdisî (rh) liderliğinde bir gurup kardeşimiz onlara “Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmedin sizin sa-dık hizmetçileriniz olalım” dedikleri halde onların temiz kanlarını döktüler. Ebu Nur el-Makdisî onlara “Siz Allah’ın şeriatini hakim kıl-dığınız zaman sizinle bizim aramızda bir kan dökülmesi kesinlikle söz konusu bile olamaz” demek istiyordu. Ancak Hamas onun ve kardeşlerinin tertemiz kanını dökmekten başka bir şey yapmadı. Bu-nu da kendi alçak beşeri kanunlarını korumak, Allah’ın şeriatini ise işlevsiz bırakmak için yaptılar. Bu akılların yozlaşması, kalplerin ters düz olmasıdır. Allah bu kalpleri mühürlemiştir. Öyle ki artık ne ma-rufu maruf olarak biliyorlar, ne de münkeri münker olarak…

Estal akabinde sözlerine şöyle devam ediyor:
“Hüç şüphesiz ki Allahu Tealâ kitabı ile yola gelmeyenleri otori-te/yönetim gücü ile yola getirir. Fakat bunu yapacak otoritenin yer-yüzünde mutlak bir güce sahip olması gerekir. Ancak bizim Gazze Şe-ridin’de abluka altına alınmış idaremiz param parçadır. Bırakın gök-yüzüne hakim olmayı (yani hava sahalarını elimizde tutmayı) sulara, köprülere dahi bir hakimiyetimiz yok ki…”

Subhanellah… Allah’ın hakkı ve Müslümanların hakkı için siz-den İslam şeriatini tatbik etmeniz istendiğinde bütün iktidarınız, oto-riteniz anında yok oluyor. Buna karşılık mücahidler tarafından Ya-hudilerle yaptığınız ateşkes anlaşması bozulduğu, iktidarınıza muha-lefet edildiği, kanunlarınıza itaat edilmediği zaman mescidler bomba-lanıyor, kanlar akıtılıyor, silahlı güçünüz birden bire ortaya çıkıyor, otoriteniz büyüyor, iktidarınız kendini gösteriyor!

Ey kavmim biraz edepli davranın…
İnsanların akılları ile dalga geçmeniz size (ayıp olarak) yeter…
Hile, yalan, dolan ve düzenbazcılık size (ayıp olarak) yeter…
İçinizde akıl sahipleri, anlayış sahipleri, dirayet sahipleri nere-de…
Nerede diploma sahipleri, unvan sahipleri içinizde…
İçinizde Estal’in bu saçma sapan sözlerine cevap verecek aklı ba-şında birisi yokmu hiç? Bu yalancı, iftiracı adam bir de sizin müftü-nüz? Koskoca müftü yalan söylemekten, iftira atmaktan, hakkı örtbas etmeye çalışmaktan geri durmuyorsa ya diğer insanlar ne yapar?
Kassam tugaylarına sesleniyorum… Hamas’ın tüm fertlerine ses-leniyorum… Şu adamın bu tür batıl, saçma sapan sözleri dillendirme-sinden hiç utanıp sıkılmıyor musunuz? Nasıl oluyor da sizler böylesi adamları kendiniz için yetki sahibi olarak kabul ediyorsunuz?

11- Müftü efendi “Yeryüzünde Bozgunculuk Çıkaranlar” başlığı altında şöyle diyor:
“Hamas hükümeti gücünün neredeyse tamamını yeryüzündeki mücrimlerin en büyüklerine ve işbirlikçi hıyanet önderlerine karşı harcamaktadır.”


Derim ki: Bizim kardeşlerimiz hükümetinize el-ayak olmaması için zindanlara atılırken, kurşuna dizilirken, sürgüne gönderirken, kendilerine suikast düzenlenirken diğer taraftan Gazze’de gerek lider konumunda gerekse guruplar halinde laik, inkarcı, sapkın sol parti taraftarı kim varsa sizin yanınızda güven içindedirler. Sizden yana hiçbir endişeleri yoktur. Sizden onlara bir kötülük dokunması söz konusu bile değildir. Yoksa sizin yanınızda mücrimlerin en büyükleri bizim mücahid kardeşlerimiz mi? Sizin lugatinizde işbirlikçi hıyanet önderleri muvahhid kardeşlerimiz mi? Yerin dibine girin…

12- Estal “İslam Şeriatinin Uygulanması” konusunda şöyle di-yor:
“Bu gençler ne zaman içinde açık saçık insanların bulunduğu bir düğün ya da İslami tesettüre uygun olmayan bir tarzda giyinmiş açık bir kadın görseler rahatsız olurlar da aynı zamanda uçuşan başları, kesilen kolları, kırbaçlanan sırtları görmekten rahatsızlık duymazlar. Kendilerince işlevsiz bırakılmış şer’i ahkama karşı ağlar gibi görünür-ler.”

Hayır şer’i ahkam bizim nazarımızda değil bilakis tüm dünyanın ve hatta sizin liderlerinizin nazarında işlevsiz bırakılmıştır. Nitekim buna dair bizzat kendi liderlerinizin sözlerini daha önce aktarmıştım. O halde bu lafı evirip çevirmenin anlamı nedir? Neden bu büyüklen-me?...

Daha sonra şöyle diyor:
“Şeriat sadece hadleri uygulamak değildir ki. Bilakis şeriat dinin tamamıdır. Şer’i siyaset dini ayakta tutmak içindir. Ve hakeza dünya siyaseti de tamamen bununla ilgilidir. Bizim hükümetimizin başba-kanı, parlamento üyeleri, meclis başkanlarından birçoğu halkla bera-ber camiye giriyorlar, Cuma namazı kılıyorlar, onlara imam oluyor-lar. Onlara vaaz ediyor, fetva veriyorlar. Kültür ve Enfarmasyon Ba-kanlığı, Eğitim Bakanlığı aracılığı ile davet ve irşad faaliyetinde bulu-nuyorlar. Biz ancak Allah’ın lütfu ile insanları korkudan selamete ulaştırabildik. Bununla da yetinmedik bilakis açları doyurduk.”

Derim ki: Haklısın… Abbas’da bunları yapıyordu. Ve Afganis-tan’da Karzai’de aynısını yapıyor… İstisnasız tüm arap tağutları sizin bu yaptıklarınızı yapıyor. Bugün yeryüzünde insanların önünde na-maz kılmayan, mescidler imar etmeyen, halkını doyurmayan, onları korkudan emin kılmayan bir tane tağut ismi versene bana. Tabi ki şayet o halk bu tağutlara karşı çıkmıyor, kanunlarına muhalefet et-miyorsa bu böyledir. Şayet bunun aksi olurda birileri bu tağutlara baş kaldırırsa yeryüzünün en şerefli insanları dahi olsalar hemen öldürü-lürler. Tıpkı sizin yaptığınız ve yapmaya da devam edeceğiniz gibi…
Allah’ın şeriatini işlevsiz bırakan hükümetini güzel gösterme adına şu adamın (Estal’in) diline dolayıp durduğu namaz kılma, vaaz ve fetva verme, açları doyurma meselesine gelince… Bütün Müslü-manlarca malumdur ki, Allah’ı tevhid etmeksizin ve ona şirk koşarak tüm bu amellerin kabul edilmesi söz konusu değildir. Ancak sizler teşri noktasında demokrasiyi din ve menhec edinerek ve beşeri ka-nunlarla hükmederek tevhidi bozdunuz ve Allah’a şirk koştunuz.
“Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.” (39 Zümer/65)
“Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yar-dımcı yoktur.” (5 Maide/72)

Daha sonra Estal –görünen o ki yazarken aklı başında değildi ve ne dediğini de bilmiyordu- şöyle devam ediyor:
“Sizler acaba Hamas hükümetinin 1400 dönüm üzerine turunçgil ve meyveler diktiğini, bununla düşmanlardan meyve ithal etmemize artık bir ihtiyacımızın kalmadığını bilior musunuz? Nite-kim bu sene kavun karpuz mevsiminde de buna benzer şeyler yap-mıştık.”

Derim ki: Ey Estal! Ey ahmak herif! Seninle aramızdaki sorunun ve düşmanlığını sebebi kavun karpuz üzerine midir? Kavun, karpuz, domates ve hıyarın, Allah’ın şeriatini iptal ederek tağutların hüküm-lerini icra edenlere ne faydası vardır?
Bizim kerim peygamberimiz günler, haftalar ve hatta aylarca aç-lığa sabretmemizi bize öğretmiştir. Zaman zaman aylar geçerdi de evinde ocak yanmazdı. Yiyeceği sadece su ve hurmadan ibaretti. An-cak rasulümüz bize hiçbir şekilde şirki kabullenmemizi, ona sessiz kalmamızı, Allah’ın hükmünü işlevsiz bırakmamızı öğretmemiştir. Allah’ın haram kıldığı şeylerden bir tanesi ihlal edildiği zaman Rasulullah (s) oldukça kızardı. Bırakın sizin yapmış olduğunuz gibi Allah’ın şeriatini işlevsiz bırakmayı, Allah’ın hadlerinden sadece bir haddin uygulanmaması için birileri aracılık yapmaya kalkışsa olduk-ça öfkelenirdi. O bize şöyle buyurmuştur:

“Hediye hediye üzere kaldığı sürece onu alın. Ancak size (alaca-ğınız varken) rüşvet olarak verilirse onu almayın. Dikkat edin ki İs-lam’ın değirmeni bir daire gibidir. Kitap sizi nasıl yönlendiriyorsa sizde onunla beraber dönün. Dikkat edin yakın bir zamanda kitap ile otorite birbirinden ayrılacaktır. Siz kitabı hiçbir şekilde terk etmeyin. Dikkat edin sizin başınıza bir takım yöneticiler gelecek sizin için uy-gun görmedikleri hükümleri kendi nefisleri için uygun görecekler. Eğer onlara isyan ederseniz sizi öldürürler, onlara itaat ederseniz sizi saptırırlar.”
Rasulullah (s)’e “Ya Rasulullah! Ne yapabiliriz?” diye sorulunca o şöyle cevap verdi:
“Meryem oğlu İsa’nın Havarilerinin yaptığı gibi yapın. Onlar ki testerelerle kesildiler, idam sehpalarına götürüldüler. Allah’a itaat uğruna olacak bir ölüm Allah’a isyan üzere devam edecek bir yaşam-dan daha hayırlıdır.”

Estal bilgiçlik taslayarak şöyle diyor:
“Bu meselede problemin aslı, hadleri uygulamanın şartlarının insanların ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu bilmeyen bu gençlerde-dir. Şöyle ki; İslam helal olan şeylere kolayca ulaşabilmeyi hedefler. İslam tesettürlü bir hayatın özlemini duyar yoksa hadleri uygulama-nın özlemini duymaz. İslam nizamının temel gayesi hastalığa ilaç vermekten ziyade hastalıktan korunmayı sağlamaktır. Bilindiği üzere hadler şüphe olduğu zaman düşürülür ve hadleri düşüren pekçok se-bep vardır.”

 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Derim ki: Sizin en büyük probleminiz yaptığınız şeylerin iyi ve güzel olduğunu zannetmenizdir. Sizler gerek bilgi ve ilim açısından gerekse de vakıaya dair fıkhı bilme açısından kendinizin eşsiz insan-lar olduğunuzu düşünüyorsunuz. Ancak konuşmalarınız, tercihleriniz ve bozuk temelleriniz gösteriyor ki, bu noktada siz insanlar arasında en cahil kimselersiniz. Ve hatta sizin cehaletiniz “cehli mürekkeb” şeklindedir.

Bize gelince… Allah’a hamd olsun ki hadler noktasında senin an-latmaya çalıştıklarını biliyoruz. Ancak bizim bu konudaki bilgimiz hak üzeredir. Bizler sizin yaptığınız gibi Allah’ın hududlarını işlevsiz bırakma, Allah’ın hükmünü iptal etme suçunu temize çıkarma adına bu temel kaideleri dilimize dolamıyoruz. Biliyoruz ki zaruretler ve is-tisnalar miktarınca takdir olunur. Nitekim bu tüm muhakkik alim-ler katınca bilinen bir şeydir. Allah’ın şeriati ile hükmetmeye, onun hadlerini icra etmeye gelince… İşte bu temel asıldır. Bu aslın icra edilmesiyle sadece kavun ve karpuzda değil, İslam şeriatinin hedefle-diği zarurî, haci ve tahsini bütün maslahatlar sağlanmış olur.

“Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi.” (5 Maide/66)
“Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden ni-ce bereketler(in kapılarını) açardık.” (7 Araf/96)
Ancak sizin beşeri kanunlarınız gelince… İşte bütün bereketleri yok eden bu alçak beşeri kanunlarınızdır. Eğer siz bu kanunları uygu-lamakta ve Allah’ın şeriatini işlevsiz bırakmakta ısrarlı davranmaya devam ederseniz neyiniz varsa yok olup gidecektir. O zaman size ne İran rafizilerinden aldığınız destek ne de kendisiyle öğünüp durdu-ğunuz kavun, karpuzlarınız bir fayda vermeyecektir.

Bilinmelidir ki, bütün bereketlerin yok olması, fakirliğin yaygın-laşması, iktisadi krizler ve tüm afetler ancak Allah’ın indirdiği hü-kümlerin gayrısıyla hükmetmek ve Allah’a isyan etmenin sonucudur. Nitekim İbn-i Abbas (rhuma)’nın rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s) şöyle buyurur:
“Beş şeye karşılık beş şey vardır: Bir toplum eğer sözünde dur-mazsa mutlaka Allah onlata düşmanlarını musallat eder. Bir toplum eğer Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmedecek olursa mutlaka aralarında fakirlik yaygınlaşır. Şayet içlerinde hayasızlık çıkarsa mut-laka aralarında taun (öldürücü ve bulaşıcı hastalıklar) baş gösterir. Şayet ölçüyü eksik yapacak olurlarsa mutlaka yerin mahsullerinden mahrum kalırlar ve kıtlık baş gösterir. Zekatı vermeyecek olurlarsa Allah onları yağmurdan mahrum bırakır.”
Estal’in hadlerin uygulanması noktasında “Hadleri düşüren bir-çok sebep vardır” sözüne gelince… Bu bir abartıdır ve Estal bununla ancak Hamas’ın cahil ve ayak takımını kandırabilir. Bizim bildiğimiz ise yeryüzünde asıl olanın Allah’ın şeriati ile hükmetmek, O’nun hü-kümlerini ikame etmek olduğudur. Estal’in iddia ettiği gibi hadleri düşüren birçok sebep filan da yoktur. Bunlar sadece birkaç tanedir ve yerine göre, miktarınca uygulanır. Ancak şu bilinmesi gerekir ki Hamas’ın içinde bulunduğu durum gereği kesinlikle Allah’ın şeriatini işlevsiz bırakması, alçak beşeri kanunlarla hükmetmesi hadlerin dü-şürülmesine asla bir sebep teşkil etmez.

13- Ve son olarak Estal şöyle diyor: “Cüz’i meselelerin ardından koşar, bunları reddetme adına deyatlara girmeye kalkışırsak iş uzar gider. Ancak o gençlerin asıl sorunları adaletsiz davranmalarıdır.”

Derim ki: Ey Estal! Sizin en büyük sorununuz kalplerinizin kö-relmesidir. Bundan dolayıdır ki ne marufu maruf olarak biliyor ne de münkeri münker olarak tanıyorsunuz. Öyle ki, adaleti batıldan, zu-lümden ve hatta küfürden bile ayırt edemez olmuşunuz. Tevhidden cahil kaldığınız, onu temel bir kriter olarak kullanmadığınız için bü-tün kıstaslarınız, ölçüleriniz bozulmuş. Bundan dolayı batıl sizin ya-nınızda adalet, münker ise maruf olmuştur. Rasullerin tevhidini ırk-çıların tevhidi (vatan/millet birliği) olarak değiştirmişiniz. Demokra-si şirki sizin katınızda makbul görülmüş. Beşeri kanunlarla hükmet-mek, kanunlarınızın bekası ve güçlendirilmesi uğruna buna karşı çı-kan herkesin öldürülmesi size göre gayet meşru bir ameldir. Bu öldü-rülenler muvahhidlerin en hayırlıları dahi olsalar…
“Gerçek şu ki gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler köre-lir.” (22 Hacc/46)

Estal diyor ki: “Bu gençler sadece bardağın boş tarafına bakıyor-lar. Farzedelim onların dedikleri doğru... O halde yapılması gereken Hamas hükümetinin icraatlarını bir kefeye onların sözlerini ise diğer kefeye koymaktır. Bu yapıldığı zaman görülecektir ki Hamas hükü-metinin icraatları ağır basacaktır. O halde onlara Hamas hükümetine destek vermeleri, yardım etmeleri, hükümetin arkasında durmaları gerekmektedir.”

Derim ki: Eğer o bardakta içtiğin anda seni öldürecek zehir var-sa, “Ne doyuracak ne de açlığı giderecek” (88 Ğaşiye/7) bir tarafı yoksa neye yarar? Benim burada zehirden kastım sizin beşeri kanun-larla hükmetmeniz, demokrasiyi din edinmeniz şeklinde karşımıza çıkan apaçık şirkinizdir. Ve bu, bölgedeki diğer tağutların şirkinin ta kendisidir.
Estal’in “Farzedelim onların dedikleri doğru…” derken nasıl da kibirlendiğine bir bakın… Kendi hükümetinin batılını görmekten Al-lah onun basiretini köreltmiş ve kendisine sunulan hak sözlere karşı insafla yaklaşmaktan onu alıkoymuştur. Durumu bu olan bir müftü-den ne hayır beklenir ki…
Onun “Hamas hükümetinin icraatları ağır basacaktır. O halde onlara Hamas hükümetine destek vermeleri, yardım etmeleri, hükü-metin arkasında durmaları gerekmektedir” sözüne gelince; bizim öl-çümüz oldukça hassas olan tevhid ölçüsüdür. Hatadan korunmuş “Ne önünden ne de ardından batılın yaklaşamayacağı” (41 Fussilet/42) bir ölçüdür. Tartıların ağır basması ancak tevhid iledir. Tevhid ol-maksızın yapılan her şey ise ancak seraptan, saçılmış toz zerrelerdinden başka bir şey değildir. Allah (sb) tevhidsiz yapılan ameller hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Küfre sapanlar ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki se-raba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona yetişip geldi-ğinde, onu bir şey olarak bulmayıverir ve kendi yanında Allah'ı bu-lur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok se-ri görendir.” (24 Nur/39)
“Onların yapmakta oldukları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.” (25 Furkan/23)

Meşhur bitake hadisi bizim bu ölçümüzün sıhhatinin, dünya ve ahirette doğruluğunun en büyük delilidir. Bundan dolayı sizin öl-çünüz tevhid üzere olmadığı sürece “O halde onlara Hamas hüküme-tine destek vermeleri, yardım etmeleri, hükümetin arkasında durma-ları gerekmektedir” sözüne kimse ittifat etmeyecektir. Me tevhid ehli muvahhidler ne de tevhidin yardımcıları hiçbir şekilde senin bu söz-lerine kulak asmayacaktır.
Bu gençler nasıl olur da tevhidle savaşan, şirki kaim kılan bir hükümete destek verirler. Biz daha önce sana maslahatların en büyü-ğünün tevhid olduğunu bildirmiştik. Siz tüm asılların aslını iptal, en yüce maslahatları ilga, İslam’ın temel rükunlarını iptal etmişken nasıl olurda hükümetinizin terazisi ağır basar… Nasıl yaptıklarınızın faydası zararından daha çok olur…
Bu satırlar Hamas müftüsü Estal’e red sadetinde alel acele yaz-dığım şeylerdir. Estal’in sözlerini düşünen herkes onun ne denli bü-yük bir batıla saplandığını görmekte zorlanmaz. Ancak ben bu satır-ları başta da belirttiğim üzere Gazze’deki kardeşlerimize destek ver-mek amacı ile onların ısrarlı taleplerine icabet etmek için yazdım. İşin aslı demokrasinin ne denli batıl bir sistem olduğuna, beşeri ka-nunlarla hükmetmenin küfrüne, bu kanunları savunan kimselerin şüphelerine dair yazdığımız birçok kitap vardır. Bu eserlerimizde bu batıl şüphelerin çığırtkanlığını yapan kimselere uzun uzadıya ve oku-yucuyu sıkmayacak bir şekilde cevaplar verilmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi isteyenler kitaplarımıza müracaat edebilirler. Bunların şüphelerinin hepsi uzun zaman önce bizim kökünden kazıdığımız şüphelerdir. Ancak ne yazık ki bir çok cemaat hala bu şüphelerin prangasından kendisini kurtaramamıştır.
Onların içinde bulundukları bu şüphelerden bizleri selametle kurtaran, bizi tevhid ve hakka hidayet eden Allah’a hamd olsun. Allah (sb)’dan bizi bu hak üzerinde sebat ile nimetlendirmesini, hayatımızı onun yolunda şehadet ile sonlandırmasını dileriz. O bizim dostu-muzdur. O ne güzel bir dost ne güzel bir yardımcıdır.
 
M Çevrimdışı

malum_mechul

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Allah razı olsun şeyh makdisiden ve onun yazılarını bizlere ulaştıranlardan.
Gerçekten islam ümmetinin sahih bir menhec üzere "selefi cihad" menheci üzere ilerlemesinde bu dönemde çok büyük katkısı oldu.

Şimdi ise gazzeden şer'i lejnesi ile verdiği fetvalarla ümmeti sahih bir menhec üzere
yönlendirmeye devam etmektedir. Bu mübarek alimlerin fetvlarını ve makalelerini tercüme eden sehadet yayınlarında da buradan dua ederek Allah'ın kendilerinin yar ve yardımcıları olmasını dilerim. Sizlerden de Allah razı olsun kardeşlerim... Yazıyı Pc den okuyamayan kardeşler için word belgesi olarak buyurun inşAllah


Yazının Tamamını Bilgisayarınıza İndirmek İçin Buraya Tıklayınız
 
B Çevrimdışı

berae24

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun ... hamas , lübnan hizbullah ı , kürt hizbullahı , ve iran işte bu şerefsiz haysiyetsizler bidatçi hurafeci çorbacı itikadli ler den de ancak bu beklenir.... hamas ın liderleri demokrasi söylemleri ile oynaşıyır rusya ile flört ediyor çeçen mücahidler için bu rusyanın iç sorunu diyor . ve şeriatı bırakıp demokrasi ile hükmediyorlar sonrada kalkıp biz islam emirliğiyiz cundu ensarullah bize karşı çıktı resul aleyhisseşlam ın hadisine göre bizde öldürdük diyorlar ve bunların bu söylemlerine de bazı şerefsiz vahdetçi internet siteleri ve kürt hizbullah ı mensubları da destek veriyor ... Alın size bunların ilimleri bu işte ... KİM Kİ KABUL ETMİŞSE DEMOKRASİ DENEN İLMİ YUNANI, WALLAHİ REDDETMİŞTİR NURUL KURANI...... HAKKA İSYANDA HALKA İTAAT YOKTUR ..... BİR MÜSLÜMAN İSLAM I HAKİM KILMAK İÇİN MÜCADELE EDER RAHAT YAŞAMAK İÇİN DEĞİL...
 
A Çevrimdışı

Ahl Sunnah

Misafir
Ben meseleye farklı bir noktadan bakıp, Hamasın Esed rejimi ile ilişkilerinden bahsedeceğim, aslında bu mesele diğer meseleler ile de yakından alakadar çünkü Hamasın diğer cürümlerinde de malum dostlarının büyük etkisi var, talimatları bu yönde...

İslamı doğru şekilde tebliğ eden ve İslamla hakkıyla hükmeden bir hareketin en başta, Siyonistlere düşman olduğu kadar Şam'ın Baasçı Nusayrilerine de düşman olması gerekir. Esed rejimi en az Siyonistler kadar zalim ve İslam düşmanıdır. Maalesef örtülü oyunlar neticesinde bazı samimi ama bilgiden mahrum oldukları gibi araştırma yapma ihtiyacı da hissetmeyen kimseler Esed rejimini Siyonistlerin düşmanı zannediyor hakikat ise tam aksi yönde...

Hamas ne yapıyor? siyasi karargahını Nusayrilerin gölgesi altında, Şam'da muhafaza ediyor. Bir yandan da Esed rejiminin Lübnan uzantısı olan malum Hizible ittifaktan öte bir ihvanlık yapıyor. Gulatuşşiayı veli edinen ve onun dümen suyuna giren bir hareket, bundan vazgeçmedikçe hakikat namına belini doğrultamaz!

Rabbim Haması güzellikle ihsan etsin, hatalarından tevbe edip urvet-ul vuskaya tutunabilmelerini, kötülüklerden sakınıp muhlisane sakih amel işleyebilmelerini nasib etsin.AMİN
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Faruk

* لا أمثل إلا نفسي *
İslam-TR Üyesi
Ebu Katade El Filistini Hamas hakkında şöyle demiştir:
"Ben onlarda İslamın aslını bozacak bi şey görmedim."
Yine şöyle demiştir:
"Olar bizden biz de olardanık"

"ما حكم حركة حماس و الاخوان المسلمين؟"

Uyarı! Ebu Katade'nin bu görüşüne kesinlikle katılmıyoruz. Maksadımız sadece onun bu konuda farklı düşündüğünü göstermek içindir. Yoksa biz de böyle düşünüyoruz gibi anlaşılmasın.

Hamas'ın eski liderlerinden Ahmed Yasin’e soruluyor: "Seçimlerden Filistin halkının çok partili demokratik bir devlet istediği
sonucu çıkarsa tutumunuz ne olur?
Şeyh Yasin kızgın bir şekilde şöyle cevap veriyor: "Vallahi bizler şerefi ve hakları olan bir halkız. Filistin halkı İslam devletini reddettiğini açıklarsa ben halkın irade ve isteklerine saygı duyup kutsarım!"
(Ahmed Yasin, Ez-Zahiretu’l-Mucize ve Usturet-Tahaddi; Darul-Furkan: s. 116-118)

Kaynak: Ebu Muhammed El Makdisi: "Hamasla Biz Aynı Menhec Üzere Değiliz"
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Benzer konular Forum Tarih
N Kilitli Konular 8 8K

Benzer konular

Üst