A
Çevrimdışı
selamünaleyküm
Özbekistan’ın başşehri Taşkent’te öğle namazı kılmak için Ubeydullah Ahrar Camii’ne gitmiştim. Ezan’a birkaç dakika vardı. Dikkat ettim, camiye gelen herkes istisnâsız iki rekat tahiyyetülmescid namazı kılıyordu. Arka tarafta bir yere oturdum, cemaate baktım. Kılık kıyafetleri düzgündü, yine istisnasız herkesin başında takke vardı. Başı açık bir tek Müslüman görmedim. Ezan okundu, sünnet kılındı, kamet getirildi, arkadaki hücresinden imam efendi mihraba doğru yürümeye başladı. Açık renk çok güzel bir cüppesi vardı, hele sarığı muhteşemdi, bizdeki gibi fes üzerine tülbent şeklinde değildi, külah üzerine sarılmıştı. Sakalı koyu sarıydı, yüzünden önemli bir kişi olduğu anlaşılıyordu. Yürüyüşünde bir asalet vardı.
Bizde maalesef son yıllarda Müslüman erkeklerin baş açık namaz kılmaları bid’ati ve laubaliliği iyice yaygın hale geldi. İslâm âdâb-ı muaşeretinde (görgüsünde) erkeklerin mutlaka başlarının kapalı olması gerekir. Sarık, fes, külah, takke, poşu, kavuk, agel kefiye. Müslüman şapka giymez. Osmanlılar zamanında Müslüman bir erkeğin, bir gencin, hattâ bir çocuğun başı açık dolaşması çok ayıptı.
Osmanlı’da Erkek Çocukların Bile Başı Açık Gezmeleri Ayıplanırdı
Bundan yıllar önce, senaryosu İkinci Meşrutiyet devriyle ilgili yerli bir film seyretmiştim. Bir sahnesi şöyleydi: Baş rolde oynayan genç, bir evin kapısını çalıyor. İçeriye giriyor, başından fesini çıkartıyor, fes portmantoya asılıyor. Bu kadar cahillik olmaz! Böyle bir şey Osmanlı terbiye ve âdâbına uymaz.
Reformcu ilahiyatçılar, erkeklerin namazda başlarını örtmelerinin dinî bir mecburiyet olmadığını söyleyip yazıyorlar. Tabiî ki, yanılıyorlar. Namaz kılan bir erkeğin başını örtmesi namazının sıhhat şartlarından değildir. Değildir ama başı örtmek namazın sünnetlerinden ve edeplerindendir. Bu husus bütün fıkıh ve mufassal (geniş ayrıntılı) ilmihal kitaplarımızda yazılıdır.
Bendeniz bir camiye gittiğimde, küçük bir cemaat gördüğümde, imam olan zatın başı örtülü ise ona uyuyorum, değil ise uymuyorum. Google’ın görsel kısmında “Eid prayer in China” resimlerini arayınız. Çinli Müslüman kardeşlerimizin hep başları takkeli olarak ibadet ettiklerini göreceksiniz.
Seytan Resimli Tişört ile Cuma Namazına Gelen Bir Türk Genci.
Şeytan Diyor: Tanrı meşgul, ben yardımcı olayım mı?
Bir Müslüman sadece tezellül niyetiyle başı açık olarak namaz kılabilir. Başı açık olmak zillettir. Nefsini horlamak, aşağılamak için başını açabilir. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) başı açık olarak namaz kılmamıştır. Şöyle buyurmuşlardır: “İmame (sarık) ile kılınan namaz, sarıksız kılınan namazdan yetmiş misli faziletlidir.” (Ebu Nuaym)
Müslümanların değerli, güvenilir, muteber, sahih, mübarek ilmihal kitaplarından biri olan Nimet-i İslâm’da “Başı açık olarak namaz kılmak (erkekler için) mekruhtur” yazılmaktadır. (Namazın mekruhları bölümünde)
Müslüman erkeklerin namazı başları örtülü olarak kılmalarında küfre, dalalete, nifaka muhalefet vardır ki, sadece bu husus bile başı örtmeye gerekçe olarak yeter. Her şeye para veriyoruz, cep telefonunu neredeyse kutsal hale getirdik ama namaz takkesine gelince önem vermiyoruz, ihmal ediyoruz. Namaz kılan her Müslüman erkeğin cebinde güzel ve sanatlı bir takke bulunmalıdır. Bazen bir camide güzel ve sanatlı bir takkesi olan bir kişiyi görüyorum, takkenin şeklinden onun meşrebini anlıyorum. Cerrahî. Uşşakî.
Reformculara aldanmayalım. Müslümanların sarıkları, takkeleri, külahları onların bir tür bayrağıdır, alamet-i fârikasıdır. Sarık veya takke Müslümanı güzel gösterir, ona vakar ve heybet verir. Melaike-i kiramın taylasan sarıklarla ibadet ettiklerine dair rivayetler vardır. Yalın ayak, başı kabak, çok kısa kollu tişörtlü, kot pantolunlu, yaka paça bir tarafta Müslümanlar olmayalım. Bizi gören yabancılar “Aaa ne güzel insanlar. Kıyafetleri, tavır ve hareketleri ne kadar asaletli” desin!
Üsküdar tarafından Çiçekçi semtinde merhum hattat, müzehhib, ressam İsmail Hakkı Altınbezer’in kızının evine gitmiştim. Salonda bir eski zaman ihtiyarının büyük boy yağlı tablosu asılıydı. Üstü başı çok eskiydi, elbisesinde yamalar, yırtıklar, sökükler görünüyordu. Sakalı uzundu, başında sarık vardı. Yüzünden hüzünlü bir asalet akıyordu. Dünün fukarası (belki dilencisi) bile bugünün yaka paça bir tarafta baş açık Müslümanlarından daha vakarlı idi.
(M. Şevket Eygi,
alıntıdır baştan belirteyim
Özbekistan’ın başşehri Taşkent’te öğle namazı kılmak için Ubeydullah Ahrar Camii’ne gitmiştim. Ezan’a birkaç dakika vardı. Dikkat ettim, camiye gelen herkes istisnâsız iki rekat tahiyyetülmescid namazı kılıyordu. Arka tarafta bir yere oturdum, cemaate baktım. Kılık kıyafetleri düzgündü, yine istisnasız herkesin başında takke vardı. Başı açık bir tek Müslüman görmedim. Ezan okundu, sünnet kılındı, kamet getirildi, arkadaki hücresinden imam efendi mihraba doğru yürümeye başladı. Açık renk çok güzel bir cüppesi vardı, hele sarığı muhteşemdi, bizdeki gibi fes üzerine tülbent şeklinde değildi, külah üzerine sarılmıştı. Sakalı koyu sarıydı, yüzünden önemli bir kişi olduğu anlaşılıyordu. Yürüyüşünde bir asalet vardı.
Bizde maalesef son yıllarda Müslüman erkeklerin baş açık namaz kılmaları bid’ati ve laubaliliği iyice yaygın hale geldi. İslâm âdâb-ı muaşeretinde (görgüsünde) erkeklerin mutlaka başlarının kapalı olması gerekir. Sarık, fes, külah, takke, poşu, kavuk, agel kefiye. Müslüman şapka giymez. Osmanlılar zamanında Müslüman bir erkeğin, bir gencin, hattâ bir çocuğun başı açık dolaşması çok ayıptı.
Osmanlı’da Erkek Çocukların Bile Başı Açık Gezmeleri Ayıplanırdı
Bundan yıllar önce, senaryosu İkinci Meşrutiyet devriyle ilgili yerli bir film seyretmiştim. Bir sahnesi şöyleydi: Baş rolde oynayan genç, bir evin kapısını çalıyor. İçeriye giriyor, başından fesini çıkartıyor, fes portmantoya asılıyor. Bu kadar cahillik olmaz! Böyle bir şey Osmanlı terbiye ve âdâbına uymaz.
Reformcu ilahiyatçılar, erkeklerin namazda başlarını örtmelerinin dinî bir mecburiyet olmadığını söyleyip yazıyorlar. Tabiî ki, yanılıyorlar. Namaz kılan bir erkeğin başını örtmesi namazının sıhhat şartlarından değildir. Değildir ama başı örtmek namazın sünnetlerinden ve edeplerindendir. Bu husus bütün fıkıh ve mufassal (geniş ayrıntılı) ilmihal kitaplarımızda yazılıdır.
Bendeniz bir camiye gittiğimde, küçük bir cemaat gördüğümde, imam olan zatın başı örtülü ise ona uyuyorum, değil ise uymuyorum. Google’ın görsel kısmında “Eid prayer in China” resimlerini arayınız. Çinli Müslüman kardeşlerimizin hep başları takkeli olarak ibadet ettiklerini göreceksiniz.
Seytan Resimli Tişört ile Cuma Namazına Gelen Bir Türk Genci.
Şeytan Diyor: Tanrı meşgul, ben yardımcı olayım mı?
Bir Müslüman sadece tezellül niyetiyle başı açık olarak namaz kılabilir. Başı açık olmak zillettir. Nefsini horlamak, aşağılamak için başını açabilir. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) başı açık olarak namaz kılmamıştır. Şöyle buyurmuşlardır: “İmame (sarık) ile kılınan namaz, sarıksız kılınan namazdan yetmiş misli faziletlidir.” (Ebu Nuaym)
Müslümanların değerli, güvenilir, muteber, sahih, mübarek ilmihal kitaplarından biri olan Nimet-i İslâm’da “Başı açık olarak namaz kılmak (erkekler için) mekruhtur” yazılmaktadır. (Namazın mekruhları bölümünde)
Müslüman erkeklerin namazı başları örtülü olarak kılmalarında küfre, dalalete, nifaka muhalefet vardır ki, sadece bu husus bile başı örtmeye gerekçe olarak yeter. Her şeye para veriyoruz, cep telefonunu neredeyse kutsal hale getirdik ama namaz takkesine gelince önem vermiyoruz, ihmal ediyoruz. Namaz kılan her Müslüman erkeğin cebinde güzel ve sanatlı bir takke bulunmalıdır. Bazen bir camide güzel ve sanatlı bir takkesi olan bir kişiyi görüyorum, takkenin şeklinden onun meşrebini anlıyorum. Cerrahî. Uşşakî.
Reformculara aldanmayalım. Müslümanların sarıkları, takkeleri, külahları onların bir tür bayrağıdır, alamet-i fârikasıdır. Sarık veya takke Müslümanı güzel gösterir, ona vakar ve heybet verir. Melaike-i kiramın taylasan sarıklarla ibadet ettiklerine dair rivayetler vardır. Yalın ayak, başı kabak, çok kısa kollu tişörtlü, kot pantolunlu, yaka paça bir tarafta Müslümanlar olmayalım. Bizi gören yabancılar “Aaa ne güzel insanlar. Kıyafetleri, tavır ve hareketleri ne kadar asaletli” desin!
Üsküdar tarafından Çiçekçi semtinde merhum hattat, müzehhib, ressam İsmail Hakkı Altınbezer’in kızının evine gitmiştim. Salonda bir eski zaman ihtiyarının büyük boy yağlı tablosu asılıydı. Üstü başı çok eskiydi, elbisesinde yamalar, yırtıklar, sökükler görünüyordu. Sakalı uzundu, başında sarık vardı. Yüzünden hüzünlü bir asalet akıyordu. Dünün fukarası (belki dilencisi) bile bugünün yaka paça bir tarafta baş açık Müslümanlarından daha vakarlı idi.
(M. Şevket Eygi,
alıntıdır baştan belirteyim