ALLAH RIZASI İÇİN BU YAZIMI SİLMEYİN VE TARAFSIZ Bİ ŞEKİLDE OKUYUN ...
Irak Şam İslam Devleti resmi yayın kuruluşu el Furkan medya, IŞİD resmi sözcüsü Şeyh Ebu Muhammed el Adnani’nin yeni bir ses kaydını yayınlandı.
ŞEYH ADNANİ'NİN KONUŞMASININ TAM TERCÜMESİ:
Hamd, el-Kaviy, el-Metin olan Allah’a aittir. Salat ve selam kılıçla alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin üzerine olsun. Bundan sonra;
Allah Azze ve Celle şöyle dedi: “Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.”(Saffat, 24)
Allah Azze ve Celle şöyle dedi: “Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.” (Zuhruf, 19)
Ubade İbni Samit radıyallahu anh şöyle dedi: “Biz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e zorlukta ve kolaylıkta, sevinçli ve kederli anlarda, başkaları bize tercih edildiği zamanlarda kendisini dinleyip itaat etmeye, açıkça küfür sayılan bir şey yapmadıkları sürece devleti yönetenlerin işlerine karışmamaya, nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize ve Allah hakkı için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair biat ettik. (Buhari)
Ey mücahidler, ey insanlar, kulaklarınızı bana verin! Gerçekten konuşmamda söylemek zorunda olduğum çok şey var.
Kulaklarınızı bana verin. Ben size şeyhlerimizin, liderlerimizin, emirlerimizin, cihadın kaidesi olan el-Kaide liderlerinin bazı sözlerini aktaracağım.
Şeyh el-müceddid Usame bin Laden, Allah ona rahmet etsin, özel olarak Irak halkına, genel olarak müslümanlara yönelik bir mesaj olan 22’nci konuşmasında şöyle dedi:
“Eğer insanlar İslam’ın bütün yasalarına uyar, örneğin faizin haramlığı gibi, fakat faiz üzerine kurulu bankalara izin verirse, böyle bir devletin anayasası küfür anayasası olarak değerlendirilir çünkü bu hareket, şeriatın eksik olduğuna inandıkları ve Allah Subhanehu ve Teala’nın indirdiğinin kusursuz olduğu inancında eksik oldukları anlamına gelir. Bunun, kişiyi İslam dininden çıkaran büyük küfür olduğu gizli değildir. Ayrıca, Amerika’nın emriyle ve savaş uçaklarının ve tank mermilerinin gölgesinde yapılan seçimler de büyük küfürdür. Bu nedenle bu seçimlere bilerek ve kabul ederek katılan herkes Allahu Teala’ya küfretmiştir, ve la havle ve la kuvvete illa billah.
Biz partiler ve İslamcı guruplar adına konuşan, insanları bu irtidata katılmaya çağıran saptırıcılara karşı dikkatli olmalıyız. Eğer samimi olsalardı gece ve gündüz endişeleri kendilerini Allah’ın dinine adamak, mürted hükümetlerden beri olmak ve insanları Amerikan ve müttefiklerine karşı cihada çağırmak olurdu.
Eğer böyle yapmaya güç yetiremiyorlarsa kalpleriyle bunu reddetmeli ve mürtedlerin programlarına katılmaktan veya irtidat meclislerinde oturmaktan kaçınmalıdırlar. Irak hakkında söylediklerimizin hepsi Filistin durumu için de geçerlidir. Ülke işgal altındadır ve devletin anayasası, İslam’ın beri olduğu beşeri ve cahiliye anayasasıdır ve aday Mahmud Abbas, Bahai olan kafir bir ajandır.”
Şeyh Ebu yahya el-Libi, Allah ona rahmet etsin, şer alimleri hakkında yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Hakka karşı saygılı olduğunuzu iddia ettiğiniz halde dillerinizin hakkı söylemesine engel olan çıkar nedir. Harameyn beldesinin tağutu, insanları hızla küfre ve apaçık bir irtidata sürüklüyor.”
Yine kurban bayramı hutbesinde şöyle dedi:
“Kendimizi kafirlerden ayırmak zorundayız. Onları boykot etmek bir zorunluluktur, kendimizi onlardan ayırmak bir zorunluluktur, onların bizim bir güzergahta kendilerinin ise başka bir güzergahta olduklarını, bizim bir delikte kendilerinin ise başka bir delikte olduklarını, bizim bir yolda kendilerinin ise başka bir yolda olduklarını bilmeleri bir zorunluluktur. Şeriatın emirlerini ve kelimelerini karıştırmak ve onunla oynamak büyük bir hataya ve açık bir fesada sebep olur.”
Ve yine şöyle dedi:
“Ya iman ehli küfür ehline galebe çalar ve onları fethederek Allah’ın dinine katar, ya aşağılanmış bir şekilde elleriyle cizye öderler, ya da küfür ehli iman ehline galebe çalar veya göç ederler ve iman ehli küfür diyarını terkederek hicret eder.”
Allah sana rahmet etsin ey şeyh. Bu hicrettir ve doğru din budur.
Süleyman Ebu Ğeys, ‘Kuveyt’teki mürtedler’ başlıklı hutbesinde şöyle diyor:
“Sana söylüyorum ey mürted, devletin islamlaşmasına ve bu ülkedeki yönetim sistemin islamlaşmasına karşıysan o halde ben bu ülkedeki yönetim sisteminin tamanına karşıyım ve senin sarıldığın bu ülkenin anayasasası benim terliklerimin ve ayakkabılarımın altındadır. Hayır, vallahi ben buna basarak kirlenmeyi reddediyorum. O halde bunu çöplük yığınına atın. Şunu bilin ki Kuveyt’in anayasası kafir, kafir, kafir bir anayasadır. Her kim bu anayasa ile hükmederse kafirdir. Vallahi ben bu sözü söylemekten vazgeçmeyeceğim. Vallahi hiç bir zaman bundan vazgeçmeyeceğim. Her kim bu anayasa ile hükmederse kafirdir.”
Şeyh Ebu Musab el-Zerkavi, Allah ona rahmet etsin, demokrasi yöntemi ve ehli hakkında şöyle dedi:
“Bu ve diğer sebeplerden dolayı biz bu şerli yönteme karşı şiddetli bir savaş ilan ettik ve biz bu yanlış inanca muntesip olanların hükmünü açıkladık. O halde yardım etme ve destek olma yoluyla bu yöntemi (demokrasiyi) uygulamak isteyen herkes bu yöntemin ve ehlinin dostudur ve bunların hükmü, buna çağıran ve açık bir şekilde kabul edenlerin hükmü gibidir. Seçimlerin adayları, rabliğe ve ilahliğa çağırmaktadırlar ve onlara oy verenler, onları Allah ile birlikte ilah edinmişlerdir. Onların Allah’ın dinindeki hükmü kafirdir ve bu, İslam’dan irtidattır. Ey Allah’im, beyan ettimmi? Ey Allah’im, şahid ol.”
İşte bu, bizim bildiğimiz cihadın kaidesiydi ve bu onların menheciydi. Kim bunu değiştirirse bizde onu değiştiririz. Bu bizim sevdiğimiz el-Kaideydi. Bu bizim kendisiyle ittifak ettiğimiz el-Kaideydi. Bu bizim desteklediğimzi el-Kaideydi. El-Kaide budur. Küfür devletlerine korku salan ve tağutların uykusunu bozan el-Kaide budur.
Kanımızda dolaşan ve kalbimizin derinliklerinde yaşayan el-Kaide budur. Biz ona saygı gösterdik, onu destekledik, ona hürmet ettik, onu onurlandırdık, onu yüksek saygıda tuttuk ve onun liderlerinden başkasına itaat etmedik.
Onun liderleri semboldur. Onlar hakkında küçük dahi olsa hiç bir şüphenin bizden herhangi birinin içinden geçmesine ve o sembollerden birinin karalanmasına veya onlar aleyhine konuşmak suretiyle onun liderlerinden birine hakaret edilmesine veya küçümsenmesine izin vermeyiz.
Evet ve neden? Çünkü onlar önce gelenlerdir, çünkü onlar iyilik ehlidir, çünkü onlar kendilerini feda edenlerdir, çünkü onlar ümmetin bu çağdaki sembolleri ve liderleridir, dini tekrar canlandıranlardır.
Bizim cihadın kaidesi, el-Kaide ile ilişkimiz budur ve bu nedenle Devlet, Ebu Hamza el-Muhacir vasıtasıyla el-Kaide liderliğine bir mesaj göndermiş ve Devlet’in el-Kaide’nin en güzel örneklerine ve ümmetin sembollerine olan bağını teyit etmiştir ve El-Kaide’nin Devlet’in toprakları üzerinde yerleşik olmasına rağmen mücahidlerin birliğinin korunması ve safların birleşmesi adına, cihad liderliğinin onlarda olduğunu söylemiştir.
İslam Devleti’nin liderlerinin, bahsettiğimiz bütün bu nedenlerden dolayı, Kaidetül Cihad’a olan hitabı, askerlerinin liderlerine olan hitabı, öğrencinin öğretmenine olan hitabı, çırağın ustasına olan hitabı ve gencin yaşlıya olan hitabı şeklinde olmuştur.
Devlet, cihadın büyüklerinin ve sembollerinin nasihatlerine ve yönlendirmesine bağlı kalmıştır. Bu sebeple Devlet, kurulduğundan bu yana, İran’ı kan gölününe çevirmeye muktedir olduğu halde İran’daki Rafizilere saldırmamış, onları İran’da güven içinde bırakmış ve içleri öfkeyle dolu olan savaşçılarını bundan alıkoymuştur. Ve bütün bu geçen yıllarda hiddetini bastırmış ve İran’ı hedef almadığı için onunla işbirliği yaptığı suçlamalarına tahammül etmek zorunda kalmış, el-Kaide’nin İran’daki çıkarlarını ve ikmal yollarını koruma adına, liderliğin emrine uygun olarak Rafizileri güvenliğe terketmiştir.
Evet, mücahidlerin sözlerinin birliği ve saflarının birliği adına askerlerini alıkoymuş ve öfkesini bastırmıştır. Tarih, İran’ın el-Kaide’ye paha biçilmez bir borçla borçlu olduğunu kaydetsin.
Evet, aynı şekilde Devlet, el-Kaide’nin emrine uygun olarak Harameyn beldesine saldırmadı, Al-i Selul’u güvenliği içinde bıraktı ve orda hapisleri dolduran ümmetin alimlerini ve tevhidin gençlerini yalnız bıraktı.
El-Kaide’nin emrine uygun olarak Mısır’a, Libya’ya veya Tunus’a müdahele etmedi ve yıllarca öfkesini bastırmaya ve askerlerini zaptetmeye devam etti. Kendisini yardıma çağıran savunmasız insanların çokluğu sebebiyle her yeri üzüntüyle doldu.
Laikler, Tunus’ta, Libya’da ve Mısır’da küfürde öncekilerden daha ileri olan yeni tağutları yerleştiriyorlar ve Devlet, el-Kaide’nin en iyi örnekleri olan, küresel cihadı üzerlerine alan ve bu ülkelerdeki operasyonları üzerlerine alan cihadın sembollerine ve liderlerine muhalefet etmeme adına, insanları tevhid kelimesi altında birleştirmek için harekete geçiremiyor.
Afedersin El-Kaide’nin emiri, afedersin ey Doktor!
Biz nerde olursak olalım doğruları söyleyeceğimize ve Allah yolunda kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair Allah’a söz verdik.
Sen yaptığın son konuşmada insanlar arasında yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdin ve onları, ispatlamak için çok çabaladığın fakat ispatlanmayan ve hiç bir zaman ispatlanmayacak olan bir şeye inandırmak için aldattın. Çünkü sen gizli mesajların kısımlarını anlamsız bir şekilde medyada açıklayarak bizim, kendi işlediğin ve büyüttüğün bir suçla suçlanmamıza neden oldun. Bunun hakkında sorulacak olan ve bunun yükünü taşıyacak olan sensin.
İnsanların yanılgıya düşmesi için çok çabaladın ve bizi hainler ve mücahidlerin safını bölen sadakatsız şerliler konumuna koyarak onları aldattın. Benim gibi küçük bir askere, senin gibi el-Kaide emiri olan birine cevap vermek düşmez fakat cevap verme hakkı, Hakkın sahibi olandadır. Doğrusu, sana cevap vermek zorunda olduğumuz için kalplerimizin ne kadar acıyla dolduğunu Allah biliyor.
Afedersin El-Kaide’nin emiri,
Biz haklarımız pahasına odünler vererek gönüllü olarak kendimizi sana karşı alçakgönüllü kılıyoruz ve kendimizi cemaate adıyoruz, müslümanların birliğini ve mücahidlerin yeniden birleşmesini istiyoruz fakat bunun neticesi sen bizi sana biat etmeye ve senin emrinde olmaya zorluyorsun. Ve sonra fesatçı hainlerin biatlarını kabul ederek sebep olduğun mücahidlerin saflarının bölünmesinden ve kanlarının akıtılmasından bizi sorumlu tutuyorsun.
Afedersin El-Kaide’nin emiri,
Devlet, el-Kaide’nin emrinde olan bir kolu değildir ve hiç bir gün böyle olmamıştır.Aksine, eğer Allah sana İslam Devleti’nin topraklarına ayak basmanı yazmışsa ona biat et ve bugün Molla Ömer’in emri altında bir asker olduğun gibi, Hüseyin’in torunu olan Emir el-Kureyşi’nin bir askeri ol. Bir Emirliğin veya Devlet’in bir örgüte biat etmesi geçerli değildir.
Afedersin El-Kaide’nin emiri, afedersin ey Doktor!
Tanıklığında, ispatlamak için elinden geleni yaptığın ve ispatlamaktan aciz kaldığın şeyi ispatlayan hiçbir şey bulunmuyor. Eğer öyle bir şey olsaydı kendisini ‘sabırlı, muhacir’ olarak vasfettiğin kişiye tek bir kelimeyle cevap verir ve bizzat insanları alıkoyduğun medyadan bir şey getirmekten uzak dururdun. Bu ne tuhaftır, ne tuhaftır!
Halbuki bizim elimizde, Devlet’in ve başında senin olduğun el-Kaide’nin liderlerinin ağzından çıkan ve bu söylediklerinin aksine işaret eden deliller var. El-Kaide örgütünün Irak’ta feshedilerek Devlet’e biat ettiğine ve Devlet’e katıldığına dair senin ağzından çıkan sözleri bütün dünya duydu.
Bu açıklamanda söylediklerinin hepsi doğruydu ve ben buna ayrıca şunu ekleyeceğim: yakın geçmişe kadar bize Devlet’in el-Kaide ile olan bağı hakkında soranlara, bu bağın bir askerin Emirine olan bağı gibi olduğunu söylüyorduk. Fakat, ey Doktor, bahsettiğimiz bu askerlik bağı,küresel cihadın kelimesini birleştirmek içindi, Devlet’in içinde bir güç değildi, bağlayıcı değildi ve Devlet buna mecbur değildi. Bu bizden size bir alçakgönüllülük, bir tevazu ve bir onurdu. Senin bu bağın mahiyetini beyan ettiğin açıklamanda söylediklerini tasdikleyen bir çok olay, hakikat ve delil ayrıca bizde mevcuttur.
Bir örnek: Irak’taki sıradan Şiilerin, ‘cehalet özrü kendileri için geçerli olan Müslümanlar olduğu’ hükmüyle bizden defalarca kendilerini hedef almamamızı istemen. Eğer bizim sana biatımız olsaydı, onlar hakkındaki hüküm ve inanç hususunda seninle farklı düşünüyor bile olsak senin emrini yerine getirirdik. Dinlemek ve itaat etmek konusunda bizim öğrendiğimiz budur. Eğer sen Devlet’in emiri olmuş olsaydın ve bu çağrıyı yapmış olsaydın ve seninle hemfikir olmayanları izole etmiş olsaydın bile yine de senin Rafızileri Devlet’in dışında, İran’da veya başka bir yerde hedef alınmamasına yönelik çağrına uyardık.
Bunun diğer bir örneği şudur: Sen ve senden önce gelenler bize sormadılar kaç askeriniz var? Hangi silahlarınız var? Para kaynağınız nedir? Nerden silah alıyorsunuz? Yediğiniz şeyler nedir? Emirleriniz kimlerdir? Bakanlarınız kimlerdir? Valileriniz, hakimleriniz, alimleriniz? Sorunlarınız nelerdir? Nelerde sıkıntı çekiyorsunuz?
Allah için bana söyleyin, eğer Devlet’in emiriyseniz Devlet için ne yaptınız? Devleti ne ile genişlettiniz? Hangi değeri kattınız? Ne ile emrettiniz ve neye göre onu yasakladınız? Ondan kimi görevden aldınız ve kimi görevlendirdiniz?
Bunlardan hiç birisi hiçbir zaman olmamıştır.
O halde senin için Allah vardır ey mazlum Devlet!
Bunun diğer bir örneği şudur: Sen ve senden önce gelenler bir gün bile olsun bize bir Emirin askerlerine hitap ettiği şekilde hitap etmedi veya komuta verdiği şekilde komuta vermedi. Sen ve senden önce gelenler, Şam’da patlak veren felaket sonrasında yapılan dışında bize bir komuta vermedi. Ve sen bu son olayda sinsi hainin bitaini kabul ederek ümmeti şoka uğrattın.
Sen kendini ve kaideni bugün kaçınılmaz iki seçenek önünde bıraktın:
Ya hatan ve inadın üzerinde devam edersin ve bunun üzerinde ısrar edersin, ya da hatanı ve yanlışını anlarsın ve bunu düzeltirsin ve yönünü değiştirirsin.
En iyi olan selefinin (Şeyh Usame) değerli bir halefi olman için sana elimizi yeniden uzatıyoruz. O selefin Şeyh Usame bin Laden, mücahidleri birleştirdi sen ise onları böldün, ayırdın ve parçaladın.
Biz sana elimizi yeniden uzatıyoruz ve seni şuna davet ediyoruz:
Sana elimizi uzatıyor ve öncelikle seni öldürücü hatandan dönmeye ve hain, vefasızın biatını reddetmeye, bu şekilde kafirleri öfkelendirip müminleri sevindirmeye, mücahitlerin kanlarını korumaya çağırıyoruz. Çünkü sinsi adamın ihanetini destekleyerek müslümanları üzen ve kafirlerin mücahidlere gülmesine sebep olan sen oldun. Canları yaktın, kalplerin kanamasına sebep oldun, fitneyi tutuşturdun ve alevlendirdin ve bundan dolayı istediğin takdirde bu fitneyi Allah’ın izniyle söndürecek olan sensin. Kendini yeniden hesaba çek ve Allah’a karşı öyle bir duruşla dur ki bununla bozduğun şeyi düzelt.
İkinci olarak seni, müşriklerin ve necis Rafızilerin tekfiri konusunda menhecinde olan çatlakları ve Mısır ordusu, Pakistan ordusu, Afgan, Tunus, Libya, Yemen ve tağutların diğer ordularının ve destekçilerinin tekfiri konusunda menhecinde olan çatlakları düzeltmeye, onları, ‘Amerikan yanlısı’ gibi isimlerle değil, alemlerin Rabbi’nin onları isimlendirdiği gibi ‘tağutlar’, ‘kafirler’ ve ‘mürtedler’ şeklinde isimlendirmeye ve ‘bozuk yönetim’, ‘geçersiz anayasa’ ve ‘Amerikan yanlısı ordu’ sözlerinde yaptığın gibi şer’i emirleri değiştirmemeye davet ediyoruz.
Ez-Zerkavi, el-Libi gibi, Allah her ikisine de rahmet etsin, el-Kaide liderlerinin bize emrettiği ve bizi uyardığı gibi daha büyük yanlışa ve fesada sebebiyet vermemen için bütün müslümanları cihada ve savaşmaya davet etmen ve ‘halk ayaklanması’, ‘kitlelerin intifadası’, ‘savunma hareketi’, ‘halklar’, ‘kitleler’, ‘el-Kifah ve en-Nidal’ gibi mücahidlere yabancı olan terimleri terketmeye davet etmen senin için yeterlidir. Bunları açık ve meşru cihad ile değiştir, silahlanmaya ve silmiyye anlayışını terketmeye ve özellikle Mısır’ın yeni Firavunu Sisi’nin mürted ordusuna karşı savaşmaya çağır. Mursi’den ve onun partisinden ayrış ve onun mürted olduğunu alenen ilan et ve Müslümanlar arasında sebep olduğun kavram kargaşasına son ver.Evet, tağut mürted olan Mursi, Yahudilere karşı savaşmak için değil, muvahhid mücahidlere karşı savaşmak için bizzat ordusunun başında Sina’ya çıktı. Uçakları ve tanklarıyla mücahidlerin ve müslümanların evlerini yıktı. Evet, mücahidlere karşı şiddetle nefret duyan bu tağut, onlardan esir olanları yargılaması için Hristiyan haçlı bir hakimi atadı. Ve neticede verilen hüküm, idam hükmü oldu. Bu mürted tağut, onlara karşı nefretini dindirmek için verilen bu hükmü imzaladı. Neden ondan yüzünü çevirmedin veya ona karşı misilleme yapılması için çağrıda bulunmadın? Aksine onu mazlum biri gibi tanımladın, ona sempati duydun ve ona dua ettin! Yoksa onun yaptıklarından ve yönettiği anayasadan razı olduğun için mi böyle yaptın? Veya Sina’daki sınırları koruyan muvahhid mücahidlerin döktüğü kanlardan razı olduğun için mi? Biz senin böyle olduğunu düşünmüyoruz.
O halde bu meseleleri açıkla, çünkü sen sermaye kaybettin ve kazanç edinemeyeceksin.
O yüzden ilerle, Allah’a güven ve kararını ver. Ve Usame’nin mirasını boşa harcama, çünkü biz seni meşru meselelerden başkasına çağırmadık, aksine seni, üzerine zorunlu olan şeylere çağırdık.
O yüzden ilerle, ola ki hikmetli olursun. Allah’ın izni ve yardımıyla, Allah’ın bu dünyada ve ahirette kendisiyle senin dereceni yükselteceği bir karar ver. Bununla İslam’ın düşmanlarına hitab et ve sebep olduğun fitneyi söndür. Evet, bu fitnenin sebebi sen oldun. Evet, bu fitnenin sebebi sensin, çünkü sen kendini ve Kaide’ni, küçük bir çocuğun elinde oynadığı bir oyuncak yaptın,biatına ihanet eden müfsit bir haini görmedin ve bir çocuğun top ile oynaması gibi seninle oynamasına izin verdin. Sen tarihini ve şanını kaybettin. O yüzden acele et ve kötü bir sondan sakın.
Afedersin El-Kaide’nin emiri,
Senin için söylenen budur. Muhacirlerin ve ensarın senin hakkında söyledikleri budur. O yüzden acele et, çünkü senin için bir fırsat hala durmaktadır. Eğer bu fırsata yapışırsan şüphesiz ümmetin hikmetli adamı, lideri ve bir sembolü olacaksın.
Afedersin El-Kaide’nin emiri,
Senin cevabını bekleyen soruları sormayı bırakmadık. Eğer senin üzerinde kardeşlik hakkımız varsa ve senin yaptığın açıklama neticesinde insanlar arasında oluşan karışıklık son bulacaksa, bu sorulara cevap vermek seni rahatsız etmesin. Belki senin vereceğin cevaplar mücahidler arasında meydana gelen kan dökülmesinin bitmesine neden olacaktır.
O yüzden senden, Allah için, sana sahip olmadığımız söylenen ve Devlet’in ilan edilebilmesi için gerekli olan asgari kaynakların ne olduğunu bize hatırlatmanı istiyoruz; belki habersiz olduğun şeyi veya eğer kaybetmiş isek tekrar elde ettiğimiz şeyi sana açıklayabiliriz.
Sana soruyoruz; önceki konuşmanda bahsettiğin ve ümmeti kendilerine karşı harekete geçmeye çağırdığın İbni Mülcim’in torunları kimlerdir? Bütün müslümanların kendilerine karşı ayaklanması gereken ve aleyhlerinde genel bir düşüncenin oluşması gereken bu kişiler kimlerdir? Osman’ın katillerinin soyundan gelenler kimlerdir? Senden bunu yiğitçe açıklamanı ümit ediyoruz. Çünkü senin Şam’da bulunan Cevlani Cephesi’nden askerlerin ve Dirar Cephesi’nden müttefikleri ve kafir Askeri Konsey ve diğer Sahveler, bu sözlerinde kastedilenin İslam Devleti’nin askerleri olduğunu anladılar ve hepsi senin emrine uydular. Nitekim senin sözlerinden yola çıkarak, muhacirlerin ve ensarın kanlarını helal saydılar. Eğer sen, İslam Devleti’nin askerlerini ve Emirini kastetmediysen senden isteğimiz, senin yüzünden akıtılan mücahid kanlarının korunması için en kısa zamanda bunu açıklığa kavuşturmandır. Evet, senin yüzünden ve senin ‘hikmetinle’.
Bahsettiğin İbni Mülcim’in torunları kimlerdir ve Adem Ameriki’nin bahsettiği Haruriye kimlerdir? Eğer burda kastedilen Devlet ise, o halde mantıklı bir cevap bekleyen başka bir sorumuz daha var: Eğer biz Şam’da kalırsak, “torunları Şam’da başarısız olacak olan” Haricilerden, Haşaşinlerden ve Haruriyelerden olacağız”. Eğer biz teslim olarak ve kaçarak Irak’a dönersek, mücahid El-Hüseyin’in torunlarının sünneti üzerine olacağız!
(Şeyh burada şiir okuyor)
Doğrusu biz senden bunun delilini isteceğiz.
Eğer sen bize “falanı öldürdünüz” dersen, biz sana “onlar bizden daha fazlasını öldürdü” deriz. Fakat sen onları bizi tanımladığın gibi tanımlamıyacaksın ve sen bizden birine ağlamadın. Üstelik bu bir delil değildir.
Eğer sen bize “müslüman guruplara karşı savaşıyorsunuz” dersen biz sana, “vallahi ilk olarak onlar bize saldırdılar ve biz onların düşmanlıklarına karşılık verdiğimiz zaman ağladılar ve sızladılar ve biz hala kendimizi savunmaktayız” deriz. Peki neden bizi tanımladığın şeyle onları tanımlamadın? Aynı şekilde buda bir delil değildir.
Bizi davet ettiğin bağımsız mahkeme hakkında ise sana şöyle diyoruz: bu mümkün olmayan bir meseledir, daha doğrusu çok saçmadır. Hayali türden yapılamaz bir taleptir.
Neden? Çünkü sen müslümanları üçüncüsü olmayan iki guruba böldün; Devlet ve destekçileri ile olan bir gurup, ve bağımsız mahkemeyi isteyen diğer gurup. O yüzden dünya üzerinde her iki tarafın üzerinde hemfikir olacağı bağımsız ve şartlara uygun bir kurulun bulunması imkansızdır.
Sana bundan daha iyi ve daha kolay olan şeyin haberini vereyim mi?
Bu öyle bir meseledir ki, müslümanlar bunu yaptıkları takdirde zafere ulaşacaklardır. Müslümanlar arasında salih bir adam yok mu? Müslümanlar arasında ehil bir adam yok mu?
Yeryüzünde müslümanlar arasında müslümanların seçebileceği, tağutları reddettiğini ilan eden, küfrü, şirki ve şirk ehlini inkar eden, onlara nefretini ilan eden ve onlara savaş açan salih bir adam yok mu? Öyle ki biz bu adama bunlar üzerine biat edelim ve onu halife olarak tayin edelim ve Irak’ta, Şam’da, Arap Yarımadası’nda, Mısır’da Horasan’da ve bütün dünyada ona itaat edenlerle birlikte ona itaat etmeyenlere karşı savaşalım. Bu sayede bu ayrışmalara ve parçalanmalara son verelim, bununla müminleri sevindirelim ve kafirleri öfkelendirelim ve bunun dışında meşru hiç bir Emirlik kalmasın.
Çözüm budur ve bundan başka çözüm yoktur. Halife’nin ilk görevi senin bizi çağırdığın mahkemeyi kurmak olsun. Tek çözüm budur. Bu çözüm kolaydır ve şeriatte bizi bundan engelleyen bir mani yoktur. Gerçekten bu, müslümanların uygulamakta geriye düştükleri bu çağdaki görevleridir. Bu bizim hastalığımızdır ve bizim ilacımızdır.
Bize Şam’ı terketmemize yönelik yaptığın çağrıya gelince. Böyle bir şey söz konusu olamaz ve bu şer’an, aklen ve gerçekçilik bakımından mümkün değildir ve biz aynı şeyi tekrar söylemeyeceğiz. Dün Nusayrilerle yapılan anlaşma sonucu bölgelerin onlara teslim edilmesinden sonra bugün, Şam beldesinin Devlet’e olan ihtiyacının dünden daha büyük olduğunu hiç bir zaman tekrar söylemeyeceğiz. Allah’ın lütfuyla Suriye’de İslam Devleti’nin kontrolünde bulunan bölgelerin diğer bütün hiziplerin, gurupların ve partilerin kontrolünde bulunan bölgelerden daha büyük olduğunu, Devlet’in bölgelerinde Allah’ın kanunlarından başka kanunların olmadığını, Onun şeriatinden başka bir otoritenin olmadığını, namazın ikame edildiğini, zekatın verildiğini, iyiliğin emredildiğini ve kötülüğün nehyedildiğini, şereflinin şereflendirildiğini ve şereften yoksun olanların alçaltıldığını, köşelerinde güvenliğin ve emniyetin kurulduğunu hiç bir zaman tekrar söylemeyeceğiz.
Bunu hiç bir zaman tekrar söylemeyeceğiz. Fakat şunu söyleyeceğiz: Eğer el-Kaide örgütü, mücahidlerin Allah’ın kanunlarıyla yönettikleri ve Onun hududlarını yürürlüğe koydukları bir beldeden gönüllü olarak geri çekilerek, bu beldeyi altın tepsi üzerinde Carba koalisyonuna ve onun seçim sandıklarına, veya Selim İdris’e, Hayyani ve Afaş çetelerine, Cemal ve Zanki haydutlarına, Saluliye Cephesi’ne ve onun Sururilerine, sinsi ihanet Cephesi’ne ve onun eşkiyalarına ve sırtlanlarına teslim etmesinden razı olacaksa, hiç şüphesiz Rabbimiz ve dinimiz bunu reddetmektedir!
Ve biz diyoruz ki, eğer bizi Hasan’ın örneğini takip etmeye davet ediyorsan o halde Muaviye nerede? Allah her ikisinden de razı olsun. Eğer bizde bir Yezid olsaydı, biz onu teslim ederdik. Fakat bu sayede sinsi ve sadakatsız olan hainin Cephesi’nin liderleri arasında sırtlanlardan başkası kalmayacak mıydı?
Sonra şunu bilmelisin: İslam Devleti askerlerine bin kere Hüseyin gibi öldürülmek, Allah’ın kanunlarını uyguladıkları bir karış toprağı terk etmekten daha sevimlidir.Üstelik, Hasan ve Hüseyin’in, Allah her ikisinden de razı olsun, cennet gençlerinin efendileri olmalarına rağmen.
Biz Tunus’ta, Mısır’da ve Libya’da meydanları sana bıraktık ve sen onları seçim sandıklarına karşı ‘eksik’ olmaları nedeniyle teslim ettin.
(Şeyh burada şiir okuyor)
Senin son yaptığın konuşma ile sebep olduğun karışıklığa son verecek olan hikmetli cevabını bekliyoruz, öyle ki bu cevabınla birlikte herkes senin duruşunu açık bir şekilde görsün.
Afedersin, afedersin, afedersin El-Kaide’nin emiri,
Doğrusu Cevlani Cephesi’nin askerleri ve Ebu Halid es-Suri’nin askerleri, senin son açıklamandan sonra, “Şeyh bunamış!” dediler. Bu açık sözden dolayı özür diliyorum fakat onlar arasında bu sözü söyleyenler oldu.
Ey Mücahidler, sonuç olarak, İslam Devleti ile el-Kaide’nin Genel Komutanlığı arasındaki ihtilaf, örgütün emirinin es-Sahab kuruluşuna yaptığı açıklamada olduğu gibi bir menheç ihtilafıdır. Mesele budur ve mesele, el-Kaide örgütünün emirinin ispatlamak için çabaladığı fakat ispatlayamadığı ve hiç bir zaman ispatlayamayacağı, kimin kime biat ettiği meselesi değildir.
İslam Devleti küresel cihadın bir parçası olduğu dönemde, dini açıdan, küresel cihadı yönetecek olan bir başa son derece ihtiyaç vardı ve el-Kaide liderleri, Allah onlara rahmet etsin, o dönemde cihadın sembolleriydiler ve üstünlük ve iyilik ehliydiler. Devlet onlara olan saygısından, onlara itibar etmesinden, takdir etmesinden, hayranlığından, hürmetinden ve desteğinden dolayı dünyadaki cihad liderliğini onlara bıraktı. Hiç bir zaman onların önüne geçmedi, bölgeleri dışında onlara muhalefet etmedi ve onlara liderlere ve Emirlere hitap edildiği gibi hitap etti.
Ayrıca onları iç meseleleri konusunda bir emre uymaya zorlamadı, aksine onlar, Allah onlara rahmet etsin, şöyle diyorlardı: “Burda bulunmayan kişinin görmediğini, şahit olan görüyor.”
Ta ki doktor Zevahiri ve onunla birlikte olan etkili kimseler, bugün Devlet’i kendi el-kaide’lerinin bir parçası yaptılar ve kendi menheçleri üzerinde olmasını istediler. Bu, el-Kaide dışında örtülü ve bastırılmış olarak kaldı ve el-Zevahiri’nin biatına ve meydanların Amerikalıların temizlenmesine kadar ortaya çıkmadı.
Ne zaman ki Devlet, Zevahiri’nin talep ettiği menheci reddetti, Devlet’e savaş ilan ettiler, ve tağutların alimlerinin ve yöneticilerin bize karşı savaşta kullandıkları ‘haricilere karşı savaşıyoruz’ iddiası dışında bu savaşa bir bahane ve bir kapak bulamadılar.
Bu nedenle biz, el-Kaide’nin bütün bölgelerdeki bütün kollarından resmi bir açıklama ve açık ve belirgin bir duruş talep ediyoruz: Sizin İslam Devetinin menheci hakkındaki görüşünüz nedir? Ve buna verdiğiniz hüküm nedir?
Devlet’in menheci, Haruriye haricilerinin menhecinden veya bundan daha kötüsünden midir? Devlet, insanlar hakkında ikiyüzlü, takiyye yapan ve güç ve makam elde etmek için savaşan bir Devlet midir? Devlet’in cihad liderlerine karşı konumu, İbni Mülcim’in konumu gibi midir? Devlet’in menheci, zulmeden bir menheç midir? ve müslümanların, onları Şam’dan çıkarmak ve kökünü kazımak için onlara karşı savaşmaları zorunlu mudur?
İçerisinde görüşlerinizin yazılı olduğu ve Allah’ın huzurunda sorulacağınız bir açıklama olsun. Ve bilin ki sessizliğinizde kelimeler vardır.
“Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.” (Saffat, 24)
“Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.” (Zuhruf, 19)
Eğer sessiz kalabiliyor olsaydık sessiz kalırdık. Eğer anlayışlı kalabiliyor olsaydık anlayışlı kalırdık. Eğer yumuşak kalabiliyor olsaydık yumuşak kalırdık. O yüzden kimse bizi suçlamasınçünkü biz hakkın ve hak ehlinin savunucularıyız. Ve kimse bize, medyada sergilenmemesi gereken şeyleri medyada sergilediğimizi söylemesin. Biz bir cevap ve bir savunmadan başka bir şey sergilemedik. Başkalarının sergilediklerinin yanında bunlar kaçınılmaz oldu.
(Şeyh burada şiir okuyor)
Ey kötülük yapanları ve iyilik yapanları bilen Allah’ım, kötülerle salihleri bilen Allah’ım, münafıkların, hainlerin ve hilekarların üstesinden gel. Onların gerçek yüzünü ortaya çıkar bunda mucizlerini bize göster.
Ey Allah’ım, yeryüzündeki mücahid kullarını koru, Ey Allah’ım onlara olanak sağla, Ey Allah’ım onlara kesin bir zafer ile yardım et, onlara açık bir fetih nasip et, Ey Allah’ım onların esirlerini kurtar, yaralarını iyileştir, imtihanlarını kolaylaştır ve onlardan ölenleri kabul et. (Allahumme amin)
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
Irak Şam İslam Devleti resmi sözcüsü - Şeyh Ebu Muhammed el Adnani el Şami (h.a)