I
Çevrimdışı
Okunuşu:
Bismi'llâhi'r-Rahmân'ir-Rahîm
(1) İnna fetahna leke fethan mübiynen (2) liyağfire lekellahü ma tekaddeme min zenbike ve ma teahhare ve yütimme nığmetehu aleyke ve yehdiyeke sıraten müstekıymen (3) ve yensurekellahü nasren aziyza (4) hüvelleziy enzeles sekiynete fiy kulubil mü'miniyne liyezdadû iymanen meğa iymanihim ve lillâhi cünudüs semavati vel'ard ve kânallahü aliymen hakiyma (5) liyüdhılel mü'miniyne velmü'minati cennatin tecriy min tahtihel'enharü halidiyne fiyha ve yükeffire anhüm seyyiatihim ve kane zalike ındallahi fevzen azıyma (6) ve yüğazzibel münafikıyne velmünafikati velmüşrikiyne velmüşrikatiz zanniyne billâhi zannessev aleyhim dairetüssev ve ğadıballahü aleyhim ve leğanehüm ve eğadde lehüm cehennem ve saet masıyra (7) ve lillâhi cünudüs semavati vel’ard ve kanallahü aziyzen hakiyma (8) inna erselnake şahiden ve mübeşşiren ve neziyra (9) litü’minu billâhi ve resulihi ve tüğazziruhü ve tüvekkıruh ve tüsebbihuhü bükreten ve asıyla (10) innelleziyne yübayiğuneke innema yübayiğunallah, yedullahi fevka eydiyhim, femen nekese feinnema yenküsü alâ nefsih ve men evfa bima ahede ğaleyhullahe feseyü’tiyhi ecren azıyma (11) seyekulü lekel muhallefune minel’ağrabi şeğeletna emvalüna ve ehluna festağfir lena, yekulune bielsinetihim ma leyse fiy kulubihim kul femen yemlikü leküm minallahi şey’en in erade biküm darren ev erade biküm nef’a bel kanallahü bima tağmelune habiyra (12) bel zanentüm en len yenkaliber rasulü velmü’minune ila ehliyhim ebeden ve züyyine zalike fiy kulubiküm ve zanen tüm zannessev ve küntüm kavmen bûra (13) ve men lem yü’min billâhi ve rasûlihi feinna a’tedna zilkâfiriyne saiyra (14) ve lillâhi mülküs semavati vel’ard yağfirü limen yeşaü ve yüğazzibü men yeşa ve kanallahü ğafurur rahıyma (15) seyekülül muhallefune izentalaktüm ilâ meğanime lite’huzuha zeruna nettibığküm yüriydune en yübeddilu kelamallah kul len tettebiğuna kezaliküm kalellahu min kabl feseyekulune bel tahsüdunena bel kanu lâ yefkahune illâ kaliyla (16) kul lilmuhallefiyne minel’ağrabi setüdavne ilâ kavmin uliy be’sin şediydin tükatilunehüm ev yüslimun fein tütıyğu yü’tikümullahü ecren hasena ve in teteellev kema tevelleytüm min kablü yüğazzibküm azaben eliyma (17) leyse alel’ağma harecün ve lâ alel’areci harecün ve lâ alelmeriydı harec ve men yütığıllâhe ve rasulehu yüdhılhü cennatin tecriy min tahtihel’enhar ve men yetevelle yüazzibhü azaben eliyma (18) lekad radıyallahü anilmü’miniyne iz yübayiğuneke tahteşşecereti feğalime ma fiy kulubihim feenzelessekiynete aleyhim ve esabehüm fethan kariyben (19) ve meğanime kesiyreten ye’huzuneha ve kânallahü aziyzen hakiyma (20) veadekümullahü meğanime kesiyreten te’huzuneha feaccele leküm hazihî ve keffe eydiyennasi anküm ve litekune ayeten lilmü’miniyne ve yehdiyeküm sıratan müstekıymen (21) ve uhra lem takdiru aleyha kad ehatallahü biha ve kanallahü alâ külli şey’in kadiyr (22) ve lev katelekümülleziyne keferu levellevül edbare sümme lâ yecidune veliyyen ve lâ nasıyra (23) sünnetallahilletiy kad halet min kabl ve len tecide lisünnetillâhi tebdiyla (24) ve hüvelleziy keffe eydiyehüm anküm ve eydiyeküm anhüm bibatni mekkete min bağdi en azfereküm aleyhim ve kanallahü bima tağmelune basıyra (25) hümülleziyne keferu ve sadduküm anilmescidil harami velhedye mağkufen en yeblüğa mahıllehu velevlâ ricalün mü’minune ve nisaün mü’minatün lem tağlemuhüm en tetauhüm fetüsıybeküm minhüm meğarretün biğayri ılm, liyüdhılellahü fiy rahmetihî men yeşa lev tezeyyelu leazzebnelleziyne keferu minhüm azaben eliyma (26) iz ceğalelleziyne keferu fiy kulubihimül hamiyyete hamiyyetel cahiliyyeti feenzelellahü sakiynetehu alâ rasulihî ve alelmü’miniyne ve elzemehüm kelimetet takva ve kanû ehakka biha ve ehleha ve kanallahü bikülli şey’in aliyma (27) lekad sadekallahü rasulehür rü’ya bilhakk letedhulün nelmescidel harame inşaallahü aminiyne muhallikıyne rüuseküm ve mukassıriyne lâ tehâfun, fealime ma lem tağlemu feceale min duni zalike fethan kariyba (28) hüvelleziy ersele rasulehu bilhüda ve diynil hakkı liyuzhirehu aleddiyni küllihi ve kefa billahi şehiyda (29) muhammedün rasulullahi velleziyne meahu eşiddaü alelküffari rühamaü beynehüm terahüm rükkean süccedaen yebteğune fadlen minellahi ve rıdvan siymahüm fiy vücuhihim min eserissücud zalike meselühüm fiyttevrat ve meselühüm fiyl’inciyl kezerın ahrece şat’ehu feazerehu festağleza festeva alâ sukıhî yucibüzzürrağa liyeğıyza bihimülküffar veadallahülleziyne amenu ve amilussalihati minhüm mağfireten ve ecren azıyma
Anlamı:
1. Sana öyle bir fetih verdik ki, bu kesin ve apaçık fethe eriştir!..
2. Ki böylece Allâh senin geçmiş ve gelecek tüm zenbini bağışlar; ve sana olan nimetini tamamlar; ve seni gerçek yola erdirir;
3. ve sana öyle bir zafer verir ki hiç kimse karşı koyamaz!..
4. İmanlarının kat kat artması için mü’minlerin şuûrunda güven duygusunu oluşturan O’dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allâh hükmünü yerine getirmek için görevlendirilmiştir. Allâh Alîmdir, hakîmdir.
5. İman eden erkek ve kadınları altında ırmaklar akan cennetlere ebediyyen kalmak üzere sokar ve onların kusurlarını örter. İşte bu Allâh’tan en büyük bağıştır.
6. Bir de Allâh’a karşı kötü ZANda bulunan ikiyüzlüler ile ŞİRK koşanları hakkettikleri azaba erdirir. Zanları kendi başlarında patlasın!.. Allâh’ın gazabı ve lâneti onlarda açığa çıkar ve cehennem onlar için hazırlanmıştır. Ne berbat dönüş yeridir!..
7. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allâh hükmünü yerine getirmek için görevlendirilmiştir. Allâh Azîz ve Hakîm’dir.
8. Biz seni, şehadet edici, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik!
9. Hakkıyla Allâh’a ve Rasûlüne iman edin, yardımcı olun, saygı gösterin ve O’nu sabah akşam tesbih edin.
10. Gerçektir ki sana biat edenler Allâh’a biat etmişlerdir ve Allâh’ın eli onların eli üzerindedir. Verdiği sözden dönen bununla kendine zarar vermiş olur. Sözüne sadık kalana ise Allâh’tan büyük ecir vardır.
11.Bedevilerden (savaştan) geri kalanlar, "bizi mallarımız ve çoluk çocuğumuz geri bıraktırdı; Allâh’tan bağışlanmamızı dile" diyecekler. İçlerinde olmayanı dilleriyle söylüyorlar. De ki, -Allâh size bir zarar ya da bir fayda dilerse kimin onu geri çevirmeğe gücü yeter?.. Kaldı ki Allâh yaptıklarınızdan haberdardır’.
12. Belki siz, Rasûlün ve iman edenlerin ailelerine geri dönmiyeceklerini zannettiniz. Bu zan size hoş geldi de kabullendiniz; ve halâke liyâkat kazandınız.
13. Kim hakkıyla Allâh’a ve Resûlüne iman etmezse bilsin ki biz gerçeği örtenlere alevli ateşi hazırlamışızdır.
14. Göklerin ve yerin varlığı Allâh’ındır. Dilediğini bağışlar ve dilediğine azab verir. Allâh, Gafûr’dur, Rahîm’dir.
15. Bu geride kalanlar, ganimetleri almak için gittiğinizde, -bırakın biz de sizinle gelelim’, derler. Onlar, Allâh hükmünü deiştirmek isterler. De ki, -Siz bizimle gelemezsiniz, Allâh böyle hükmetti’. Size, "bizi çekemiyorsunuz" derler. Hayır, onlar anlayışları kıt insanlar!..
16. Geri kalan o bedevîlere de ki, -siz son derece güçlü, cengaver bir kavimle savaşa davet olunacaksınız. Onlarla İslâmı kabul edesiye vuruşacaksınız. İtaat ederseniz, Allâh size büyük ecir verir. Ama daha önce yüzçevirdiğiniz gibi gene döneklik yaparsanız, sizi acıklı bir azaba uğratacak.’
17. Gözleri görmeyene, topala ve hasta olana mes’uliyet yoktur. Kim Allâh’a ve Resûlüne itaat ederse, onu altında ırmaklar akan cennete sokar. Kim de yüzçevirirse, can yakıcı azaba sokar.
18. Mü’minler ağaç altında sana biat ettiklerinde Allâh hoşnud oldu!.. Gönüllerinde olanı bildi de onlara huzur ve itminan verdi. Onları pek yakın bir fetih ve zafer ile mükafaâta mazhar kıldı.
19. Onları, alacakları bir çok ganimetlere nâil etti. Allâh, Azîz ve Hakîm’dir!..
20. Allâh size ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vâadetmiştir. Bunu da size pek çabuk nasibetti. İnsanların elini üzerinizden çekti!.. Ki bu size bir işaret olsun!.. Ve sizi gerçek yola eriştirsin!..
21. Daha başka şeyler de vâad etti ki, onlara henüz gücünüz yetmez. Allâh onları kuşattı. Allâh her şeye gücü yetendir.
22.Gerçeği örtenler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçacaklardı. Sonra hiç bir yardımcı ve koruyucu da bulamazlardı!..
23. Allâh’ın sistemi önceden beri hep böyledir. Allâh sisteminden aslâ değişiklik olmaz.
24. Sizi, onlara galip getirdikten sonra, Mekke’nin göbeğinde onların elini sizden, sizin elinizi de onlardan çeken O’dur!. Allâh bütün yaptıklarınızı görür.
25. Gerçeği örtenler, sizi Mescîd-i Harâm’dan alakoyanlar, hediye kurbanınızın yerine ulaşmasını engelleyenler onlardı. Şayed, aralarındaki henüz tanımadığınız inanmış kadın ve erkekleri ezmeniz ihtimali olmasaydı, -ki bu takdirde çok üzülürdünüz- Allâh savaşı önlemezdi. Dilediklerini rahmetine kavuşturmak içindi bu!.. Onlar birbirinden ayrılabilir olsaydı, gerçeği örtenleri yakıcı bir azaba atardık.
26. Gerçeği örtenlerin şuûrlarına yerleşmiş olan gayretkeşlik ve cahiliye asabiyetiydi!.. Allâh, Resûlüne ve mü’minlerin kalplerine sekîne indindirdi; onları takvâ sözü üzere sabit kıldı. Onlar bu söze lâyık kimselerdi. Allâh her şeyi, o şeyin zâtı olarak bilir!..
27. Andolsun ki, Allâh peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Dilerse Allâh, kesinlikle kiminiz başı traşlı, kiminiz de saçları kırkılmış bir halde kimseden çekinmeden, tam emniyet içinde, Mescîd-i Harâm’a girersiniz. Allâh, sizin bilmediğinizi biliyordu. Onun için size yakın zamanda yeni bir zafer müyesser etmiştir.
28. O Allâh, Rasûlünü irsâl eylemiştir ki hidâyet ile, Hak din bütün dinlere ağır basarak insanlara gerçeği göstersin. Şahid olarak Allâh yeter!..
29. Muhammed, Allâh Rasûlüdür!.. Onunla beraber bulunanlar, gerçeği örtenlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onları rükû ve secde halinde görürsün; Allâh’ın fazlını ve hoşnudluğunu isterler. Onları yüzlerindeki secde izinden tanırsın. Tevrat’ta ve İncil’de onların vasıfları şudur:
Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış gövdesiyle dikilmiştir: ekincilerin hoşuna gider. Allâh bunların sayısını arttırmakla, gerçeği örtenleri çatlatır. Allâh, iman edip yararlı çalışmalarda bulunanlara bağışlama ve büyük ecir vaad etmiştir.
Bilgi:
FETİH Sûresi, zâhir anlamı itibariyle Hudeybiye anlaşması ve Mekke’nin fethi ile alâkalı bir çok hususu açıklar. Ancak ne var ki, aslâ bu kadarıyla da değildir kapsamındaki anlamlar.
Bu sûrenin derinliklerinde öyle önemli bâtınî yâni iç anlamlar söz konusudur ki, bunları ancak ehli kişiler bilir.
Biz bir iş’arî tefsir hazırlamadığımız için burada bu derinliğe girmeyeceğiz. Ancak, ilk üç âyetin batınî anlamından da sözetmeden geçmemiz mümkün değildir!.. Zirâ, bu üç âyet tasavvuftaki çok önemli bir hususa işaret etmektedir.
İsterseniz önce bu üç âyeti tekrar okuyalım:
"Sana öyle bir FETİH verdik ki, bu kesin ve apaçık FETHE eriştir!.. Ki böylece Allâh senin geçmiş ve gelecek tüm zenbini bağışlar; ve sana olan nimetini tamamlar; ve seni gerçek yola erdirir; ve sana öyle bir zafer verir ki, hiç kimse karşı koyamaz!..’
Nakletmiş olduğumuz bu üç âyet-i kerîmenin zahir yâni ilk anda anlaşılan manâsı bütün tefsir ve meâllerde mevcût olduğu için burada bunun üzerinde durmayacağım. Allâh-ü Teâlâ’nın bize ihsan buyurduğu açıklık ve irfan nisbetinde buradan anladığımız manânın açıklıyabileceğimiz kadarına gelince.
FETH, kapalı olan bir şeyin açılması, ya da kişinin elde edemediği bir şeyi elde etmesi anlamlarına gelir. Bu anlamlarladır ki, dünya hayatı içinde bir kişinin elde edebileceği en büyük FETH, âhıret âleminden bir bölüm olan berzah âleminin FETH’idir. Ki bu FETH’de ancak "yaşarken ölmek" suretiyle gerçekleşir!..
FETH iki türlüdür.
Zâhir FETH.
Bâtın FETH.
Bâtın FETH dahi iki türlüdür.
a) FETH.
b) FETH-İ MÜBİN
FETH esas itibariyle yedi derecedir. Bu yedi derecenin birinci dereceden olanının gerçekleşmesiyle birlikte kişi FETH sahibi olmuş olur.
FETH kesinlikle kişinin çalışmasına bağlı, yâni çalışmakla elde edilir bir şey değildir.
FETH nedir?..
Kişinin içinde bulunduğumuz şu boyutta, bu bedenle yaşarken; bir anda, beden bağımlılığından kurtularak, sanki ölmüş gibi, tamamiyle ruh beden yaşamına geçmesi ve ruhtaki özellikleriyle yaşamını bu dünyada sürdürmesi halidir."Ölmeden evvel ölmek" denilen hâlin hakkel yakîn yaşanmasıdır. Bize öğretilene göre, böyle kişilerin yeryüzünde sayıları kırkı bile bulmazmış, nuranî FETH sahipleri olarak.
Evet, FETH bu yönüyle de ikiye ayrılır:
1. FETH-i zulmanî
2. FETH-i nuranî
FETH-i zulmanî, müslim ya da gayrı müslim tüm insanlarda meydana gelebilir. Özellikle, hindularda, Budist felsefe mensuplarında görülen ve FETH eseri olan bazı haller hep bu FETH-i zulmanî neticesidir ki, din terminolojisinde bu hallere "istidraç" adı verilir.
FETH-i zulmanî’nin iki büyük işareti vardır. Birincisi bu tür FETH kendisinde meydana gelmiş kişi Hazreti Rasûlullah aleyhisselâm'ı kabul etmez. İkincisi de, birimsellikten, yâni kendini bir birim olarak görmek perdesinden kurtulamamıştır!..
FETH-i zulmanî sahipleri, kişinin tüm geçmişini bilebildiği gibi, aynı anda birkaç yerde bulunabilme, kâbir ahvalini anlatabilme, CİNlerle rahatlıkla iletişim kurabilme ve daha başka bazı akıl almaz davranışlar ortaya koyabilme özelliklerine sahiptirler.
FETH-i nuranîde dahi benzer özellikler meydana gelir!.. Ancak bir farkla ki, bu zevât kısa sürede bu yaşama adepte olduktan sonra gelişmelerine devam ederler, FETH’in üçüncü derecesinde Hazreti Rasûlullah ile ve sair peygamber ve evliyâ ile buluşurlar ve berzah âleminin çeşitli sırlarını agâh olurlar. Bundan sonra da ricâli gayb arasında yerlerini alırlar.
FETH-İ MÜBÎN odur ki, gelen kişi bu FETHİ kaldırabilir. Bu ne demektir?..
Kişiye FETH geldiği zaman, yâni fizik - biyolojik beden bağından kurtulduğu zaman, bu yaşam şeklini hazmedemeyip kendini içinde bulunduğu boyutun şartlarına kaptırabildiği gibi, buna güç yetiremeyip bedenden tümüyle de kopabilirler; ki bu da onun mutlak manâda ölümü tadışına yolaçabilir.
FETH geldikten sonra, mutlak manâda ölüm gelmediği takdirde, o kişi beyin aracılığıyla gücünü arttırmaya, ilmini çok daha üst seviyeye yükseltmeye devam eder yâni ilerleme devam eder. FETH’in arkasından ölümün gelişi ise onu bulunduğu yerde sınırlar.
Evet, bu konunun daha fazla açıklanmasına bu kitabın müsaadesi yoktur. Bu sebeble biz, şimdi yukarıdaki âyet-i kerîmelerin işaretinden anladıklarımıza dönelim.
"Sana öyle bir FETH verdik ki". Kişide bu FETH’in oluşması onun hiç bir çalışmasına bağlı olmaksızın tamamiyle Allâh tarafındandır. Allâh vergisidir ki, "bu kesin ve apaçık bir FETH’e eriştir". Böylece sen artık berzah âleminin bir ferdi olarak dünyada yaşarsın her şeyin içyüzünü ve hikmetini bilirsin, dolayısıyla bundan sonra senden hiç bir "zenb" meydana gelmez. O gerçekler içinde yaşayan bir Ferd olarak, "Allâh senin geçmiş ve gelecek tüm zenbini bağışlar".
"Ebrarın güzellikleri, mukarreblerin kusurlarıdır" hükmünce, Allâh’ın vahdaniyetini seyirden, beşerî yaşam şartlarınca perdelenmekten ileri gelen kusurlarını bağışlar. Ve tam kemâliyle ihsan ettiği bu FETH ile dünyada oluşabilecek en mükemmel nimeti ihsan etmek suretiyle sana olan nimetini tamamlar. Zirâ, dünyada bir kişide açığa çıkacak en büyük nimet FETH-i nuranîdir. Adetâ, dünyada yaşarken cennete girmek gibi bir şeydir bu.
"Ve sana öyle bir zafer verir ki, hiç kimse karşı koyamaz"!. yâni bu FETHİ-i mübîne nâil olarak yaptığın çalışmalar ile seni öyle bir zafere, başarıya ulaştırır ki Allâh hiç bir aklı selîm sahibi sana, açıkladıklarına, bildirdiklerine karşı koyamaz.
İşte bu üç âyet-i kerîme FETH-İ MÜBÎN’e ermiş kişinin halini anlıyabileceğimiz kadarıyla böyle izâh eder.
Bu sûreyi hergün bir defa okumalıyız.
Ayrıca bu ilk üç âyeti hergün aynı sayıda olmak üzere 300-500 ya da 1000’e kadar olmak üzere okumakta çok büyük fayda vardır manevî açılım istiyene.