Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Fıkh-ul Ekber

Ebu Emre Çevrimdışı

Ebu Emre

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Tevhidin aslı, buna îman etmenin en doğru yolu şudur: Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna, hesap, mizan, cennet ve cehenneme inandım, bunların hepsi de haktır, demek gerekir.
Yüce Allah, sayı yönüyle değil, ortağı olmaması yönüyle birdir. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. O'na hiçbir şey denk değildir. O yarattıklarından hiç birine benzemez. İsimleri, zatî ve fiilî sıfatlarıyla daima var olmuş ve var olacaktır.
Allah'ın zatî sıfatları; hayat, kudret, ilim, semi, basar ve irâde sıfatlarıdır. Fiilî sıfatlar ise, tahlik (yaratma), terzik (rızık verme), inşa (yapma), ibda (örneksiz yaratma) ve sun' (san'atla yaratma) ve diğer fiilî sıfatlardır.
Allah, sıfatları ve isimleri ile var olmuş ve var olacaktır. O'nun isim ve sıfatlarından hiçbiri sonradan olma değildir. O ilmiyle daima bilir, ilim O'nun ezelde sıfatıdır. O kudretiyle daima kadirdir, kudret O'nun ezelde sıfatıdır. Kelâm ile konuşur, kelâm O'nun ezelde sıfatıdır. Yaratması ile daima haliktır, yaratmak O'nun ezelde sıfatıdır. Fiili ile daima faildir, fiil O'nun ezelde sıfatıdır. Fail Allah'tır, fiil ise O'nun ezelde sıfatıdır. Yapılan şey, mahlûktur. Yüce Allah'ın fiili ise mahlûk değildir. Allah'ın ezeldeki sıfatları mahlûk ve sonradan olma değildir. Allah'ın sıfatlarının yaratılmış ve sonradan olduğunu söyleyen, yahut tereddüt eden veya şüphe eden kimse Yüce Allah'ı inkâr etmiş olur.
Kur'ân-ı Kerîm, Allah kelâmı olup, mushaflarda yazılı, kalplerde mahfuz, dil ile okunur ve Hz. Peygamber'e indirilmiştir. Bizim Kur'ân-ı Kerîm'i telaffuzumuz, yazmamız ve okumamız mahlûktur fakat Kur'ân mahlûk değildir. Allah'ın Kur'ân'da belirttiği Musa ve diğer peygamberlerden, firavn ve İblis'ten naklen verdiği haberlerin hepsi Allah kelâmıdır, onlardan haber vermektedir. Allah'ın kelâmı mahlûk değildir, fakat Musa'nın ve diğer yaratılmışların kelâmı mahlûktur. Kur'ân ise Allah'ın kelâmı olup, kadîm ve ezelîdir
Allah bir şey (varlık)'dir, fakat diğer şeyler gibi değildir. O'nun varlığı cisim, cevher, araz, had, zıd, eş ve ortaktan uzaktır. O'nun Kur'ân'da zikrettiği gibi eli, yüzü ve nefsi vardır. Allah'ın Kur'ân'da zikrettiği gibi el, yüz ve nefs gibi şeyler, keyfiyetsiz sıfatlardır. O'nun eli, kudreti veya nimetidir denilemez. Zîra bu takdirde sıfat iptal edilmiş olur. Bu, Kaderiyye ve Mutezile'nin görüşüdür. O'nun elinin, keyfiyetsiz sıfat olması gibi, gazabı ve rızası da keyfiyetsiz sıfatlarından iki sıfattır.
Allah, eşyayı bir şeyden yaratmadı. Allah, eşyayı oluşundan önce, ezelde biliyordu. O, eşyayı takdir eden ve oluşturandır. Allah'ın dilemesi, ilmi, kazası, takdiri ve Levh-i Mahfûz'daki yazısı olmadan, dünya ve âhirette hiçbir şey vaki olmaz. Ancak onun Levh-i Mahfûz'daki yazısı, hüküm olarak değil, vasıf olarak yazılıdır. Kaza,kader ve dilemek, O'nun nasıl olduğu bilinemeyen sıfatlarındandır. Allah, yok olanı yokluğu halinde yok olarak bilir, onun yarattığı zaman nasıl olacağını bilir. Var olanı, varlığı halinde var olarak bilir, onun yokluğunun nasıl olacağını bilir. Allah ayakta duranın ayakta duruş halini, oturduğu zaman da oturuş halini bilir. Bütün bu durumlarda Allah'ın ilminde ne bir değişme, ne de sonradan olma bir şey hâsıl olmaz. Değişme ve ihtilâf, yaratılanlarda olur.
Allah'ın "Allah Musa'ya hitap etti."(en-Nisa,164.) âyetinde belirttiği gibi. Musa Allah'ın kelâmını işitti. Şüphesiz ki Allah, Musa ile konuşmasından önce de, kelâm sıfatı ile muttasıftı. Yüce Allah yaratmadan da ezelde yaratıcı idi. Allah, Musa'ya hitap ettiğinde, ezelde sıfatı olan kelâmı ile konuştu. O'nun sıfatlarının hepsi, mahlûkların sıfatlarından başkadır. O bilir, fakat bizim bildiğimiz gibi değil. O kadirdir, fakat bizim gücümüzün yettiği gibi değil. O görür, fakat bizim görmemiz gibi değil. O işitir, fakat bizim işittiğimiz gibi değil. O konuşur, fakat bizim konuşmamız gibi değil. Biz uzuvlar ve harflerle konuşuruz. Oysaki Allah, uzuvsuz ve harfsiz konuşur. Harfler mahlûktur, fakat Allah'ın kelâmı mahlûk değildir.
Allah insanları küfür ve îmandan hâli olarak yaratmış, sonra onlara hitap ederek emretmiş ve nehyetmiştir. Kâfir olan; kendi fiili, hakkı inkâr ve reddetmesi ve Allah'ın yardımını kesmesiyle küfre sapmıştır. İman eden de kendi fiili, ikrarı, tasdiki ve Allah'ın muvaffakiyet ve yardımı ile îman etmiştir.
Allah Âdem'in neslini, sulbünden insan şeklinde çıkarmış, onlara akıl vermiş, hitap etmiş, îmanı emredip, küfrü yasaklamıştır. Onlar da onun Rabb olduğunu ikrar etmişlerdir. Bu, onların îmanıdır. İşte onlar bu fıtrat üzerine doğarlar. Bundan sonra küfre sapan bu fıtratı değiştirip bozmuş olur. İman ve tasdik eden de fıtratında sebat ve devam göstermiş olur.
Allah, kullarının hiç birini îman veya küfre zorlamamış, onları mü'min veya kâfir olarak yaratmamıştır. Fakat onları şahıslar olarak yaratmıştır. İman ve küfür kulların fiilleridir. Allah, küfre sapanı, küfrü esnasında kâfir olarak bilir. O kimse daha sonra iman ederse, imanı halinde mü'min olarak bilir, ilmi ve sıfatı değişmeksizin onu sever.
Kulların hareket ve sükûn gibi bütün fiilleri hakikaten kendi kesbleri (kazançları)'dir. Onların yaratıcısı ise Yüce Allah'tır. Onların hepsi Allah'ın dilemesi, ilmi, hükmü ve kaderi ile olur.
Taatların hepsi, Allah'ın emri, muhabbeti, rızası, ilmi, dilemesi, kazası ve takdiri ile vacip kılınmıştır. Masiyetlerin hepsi de Allah'ın ilmi, kazası, takdiri ve dilemesi ile olmakla beraber, rızası ve emri değildir.
Peygamberlerin hepsi de (salât ve selâm olsun) küçük, büyük günah, küfür ve çirkin hallerden münezzehtir. Fakat onların sürçme ve hataları vâki olmuştur. Hz. Muhammed, Allah'ın sevgili kulu, resulü, nebisi, seçilmiş tertemiz kuludur. O hiç bir zaman puta tapmamış, göz açıp kapayacak bir an bile Allah'a ortak koşmamıştır. O, küçük büyük hiç bir günah işlememiştir.
Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Ebû Bekr es-Sıddîk, sonra Ömer el-Fârûk, sonra Osman b. Affân Zû'n-Nûreyn, daha sonra Aliyyu'l-Murtaza'dır. Allah hepsinden razı olsun. Onlar doğruluk üzere, doğruluktan ayrılmayan, ibâdet eden kimselerdir. Hepsine sevgi ve saygı duyarız. Hz. Peygamber'in ashabının hepsini sadece hayırla anarız.
Bir müslümanı, helâl saymaması şartıyla, büyük günahlardan birini işlemesi ile kâfir sayamayız. Bu durumdaki bir kimseden îman ismini kaldıramayız, ona gerçek anlamda mü'min deriz. Bir mü'minin kâfir olmamakla beraber günahkâr olması caizdir.
Günahlar, mü'mine zarar vermez demeyiz. Keza günah işleyen kimse Cehennem'e girmez de demeyiz. Dünyadan mü'min olarak ayrılan kimse, fasık da olsa Cehennem'de ebedî kalacaktır, demeyiz.
Mürcie'nin dediği gibi, iyiliklerimiz makbul, kötülüklerimiz de affedilmiştir, demeyiz. Fakat kim bütün şartlarına uygun, müfsit ayıplardan uzak amel işler ve onu küfür ve dinden dönme gibi şeylerle boşa çıkarmaz ve dünyadan mü'min olarak ayrılırsa şüphesiz Allah onun amelini zayi etmez, bilakis kabul eder ve ondan dolayı sevap verir, deriz.
Allah'a ortak koşmak ve küfür dışında, büyük ve küçük günah işleyen, fakat tevbe etmeden mü'min olarak ölen kimsenin durumu Allah'ın dilemesine bağlıdır. Dilerse ona Cehennem'de azap eder, dilerse affeder ve hiç azaba uğratmaz.
Herhangi bir amele riya karıştığı zaman, o amelin ecrini yok eder. Keza ucüb (kendi amelini üstün görmek) de böyledir.
Peygamberlerin mucizeleri ve velîlerin kerametleri haktır. Ancak, haberlerde belirtildiği üzere İblis, Firavun ve Deccal gibi Allah düşmanlarına ait olan, onların şimdiye kadar vukua geliş ve gelecek hallerine mucize de, keramet de demeyiz. Bu, onların hacetlerini yerine getirmedir. Zîra, Allah, düşmanlarının ihtiyaçlarını, onları derece derece cezaya çekmek ve sonunda cezalandırmak şeklinde yerine getirir. Onlar da buna aldanarak azgınlık ve küfürde haddi aşarlar. Bunların hepsi de caiz ve mümkündür.
Yüce Allah, yaratmadan önce de yaratıcı, rızıklandırmadan önce de rızık verici idi. Allah, âhirette görülecektir. Mü'minler Allah'ı Cennet'te, aralarında bir mesafe olmaksızın, teşbihsiz ve keyfiyetsiz olarak baş gözleriyle göreceklerdir.
İman, dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir. Gökte ve yerde bulunanların îmanı, îman edilmesi gereken şeyler yönünden artmaz ve eksilmez, fakat yakın ve tasdik yönünden artar ve eksilir. Mü'minler, îman ve tevhid hususunda birbirlerine müsavidirler. Fakat amel itibarıyla birbirlerinden farklıdırlar. İslâm, Allah'ın emirlerine teslim olmak ve itaat etmek demektir. Lügat itibariyle iman ve islâm arasında fark vardır. Fakat islâmsız îman, îmansız da islâm olmaz. Onların ikisi de bir şeyin içi ve dışı gibidirler. Din ise; iman, islâm ve şeriatlerin hepsine birden verilen isimdir.
Biz, Yüce Allah'ı kendisini kitabında tavsif ettiği bütün sıfatlarıyla gerçek olarak biliriz. Hiçbir kimse Allah'a, O'nun şanına lâyık şekilde hakkıyla ibâdet etmeye kadir değildir. Fakat insan ancak Allah'ın kitabında, Resulünün bildirdiği ölçüde Allah'a ibâdet eder.
Bütün mü'minler; marifet, yakîn, tevekkül, muhabbet, rıza, korku ve ümit ve iman konusunda birbirlerine müsavidirler. Bu konuda imanın dışındaki hususlarda birbirlerinden farklıdırlar.
Yüce Allah, kullarına karşı lütufkârdır, adildir, kulun hakettiği sevabı lütfuyla kat kat fazlasıyla verir. Kulunu, adaletinin icabı olarak işlediği günahtan dolayı cezalandırır. Keza kendisinden bir lütuf olarak bağışlar da.
Peygamberlerin (salât ve selâm olsun) şefaati haktır. Peygamberimizin (s.a.) şefaati, günahkâr mü'minler ve onlardan büyük günah işleyip cezayı haketmiş olanlar için hak ve sabittir.
Kıyamet günü amellerin mizanla tartılacağı hususu haktır. Hz. Peygamberi'in havzı haktır. Kıyamet günü hasımlar arasında iyilikler alınarak kısas ve hesaplaşma olması haktır. İyilikler bulunmadığı takdirde kötülüklerin atılması hak ve caizdir.
Cennet ve Cehennem hâlen yaratılmıştır, ebediyen de fâni olmayacaklardır. Huriler ebediyen ölmezler. Yüce Allah'ın cezası da, sevabı da ebedîdir.
Allah dilediğini kendisinin bir lütfü olarak hidâyete ulaştırır. Dilediğini de adaletinin gereği olarak sapıklığa düşürür. Allah'ın sapıklığa düşürmesi, hızlânıdır. Hızlanın mânâsı ise, Allah'ın razı olacağı şeylerde onu muvaffak kılmayıp, yardımını kesmesidir. Bu, Allah'ın adaleti gereğidir. Keza, Allah'ın günahkârları isyanları sebebiyle cezalandırması da adaleti icabıdır.
Şeytan, mü'min kuldan imanını baskı ve cebirle alır, dememiz doğru değildir. Fakat kul îmanı terkederse, Şeytan da onun imanını alır, deriz.
Kabirde Münker ve Nekir'in sualleri haktır. Kabirde ruhun cesede iade edilmesi haktır. Bütün kâfirler ve asi mü'minler için kabir sıkıntısı ve azabı haktır.
Âlimlerin, Allah'ın sıfatlarını Farsça (Arapça'dan başka bir dille) söylemeleri caizdir. Fakat yed=el kelimesi, Allah'ın sıfatı olarak Farsça söylenemez. Fakat Farsça olarak Rûyi Hüdâ=Allah'ın yüzü demek caizdir. Allah'ın yakınlık ve uzaklığı, mesafenin uzunluk ve kısalığı ile değil, keramet ve zillet mânâsındadır. İtaatli olan kul, Allah'a keyfiyetsiz olarak yakın, âsi kul ise keyfiyetsiz olarak Allah'tan uzak olur. Yakınlık, uzaklık ve yönelmek, yalvaran kula racidir. Keza Cennet'te komşuluk ve Allah'ın önünde bulunmak da keyfiyetsiz şeylerdir.
Kur'ân-ı Kerîm, Allah'ın Resulüne (s.a.) indirilmiş olup, mushaflarda yazılıdır. Kelâm mânâsında Kur'ân âyetlerinin hepsi de fazilet ve büyüklük bakımından birbirine müsavidir. Fakat bazısında zikir ve zikredilen fazileti bahis konusudur. Âyete'l-Kürsi buna misaldir. Burada zikredilen Allah'ın yüceliği, azameti ve sıfatlarıdır. Bu âyette hem zikir, hem de zikredilenin fazileti olarak iki fazilet bir araya gelmiştir. Bu kısmında ise sadece zikir fazileti vardır. Kâfirlerin kıssalarında olduğu gibi. Bu âyetlerde zikredilenin bir fazileti yoktur, çünkü zikredilenler kâfirlerdir. Keza Allah'ın isim ve sıfatlarının hepsi de azamet ve fazilette müsavidir, aralarında farklılık yoktur.
Hz. Peygamber'in anne ve babası İslâm gelmeden önce öldüler. Kasım, Tâhir ve İbrahim Allah Resulünün oğulları, Fâtıma, Rukiyye, Zeynep ve Ümmü Gülsüm de kızları idiler.
İnsan tevhid ilminin inceliklerinden herhangi birinde güçlükle karşılaşırsa, sorup öğreneceği bir âlim buluncaya kadar, Allah katında doğru olana inanması gerekir. Böyle bir kimseyi arayıp bulmakta gecikmesi caiz değildir. Bu hususta tereddüt edilerek beklemek mazur görülmez. Eğer tereddüt ederek beklerse, kâfir olur.
Mîrac haberi haktır. Onu reddeden sapık bir bid'atçi olur. Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi ve sahih haberlerde bildirilen kıyamet alâmetlerinin hepsi de haktır.
Yüce Allah, dilediğini doğru yola hidâyet eder
 
DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Esselamu aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh

ALLAH ecrinizi versin, calismalarinizi zai etmesin üstad../hakikat
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Abi hoş geldin. Eline sağlık konu için. İnşAllah daha sık gelirsin.
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bu Eser Ebu Hanife'nin değildir ona nisbeti zayıftır...seden zincirinde zayıf'lıkla hadis uydurmakla itham edilmiş raviler mevcuttur...
 
hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
Bu Eser Ebu Hanife'nin değildir ona nisbeti zayıftır...seden zincirinde zayıf'lıkla hadis uydurmakla itham edilmiş raviler mevcuttur...
bu durumda akla şu sual gelir, bu iyi mi kötü mü? :friends_1_1:
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
l-Fıkhu’l-Ekber 1(Yukarıda paylaşılan nusha) Ebû Hanife’nin oğlu Hammad’ın babasından naklettiği en şöhretli eseridir. Ayrı silsilelerle zamanımıza kadar gelen birbirinden kısmen farklı üç nüshası vardır. Bu eser başta Ebû Mansur el-Matûridi olmak üzere birçok âlim tarafından şerhedilmiştir. Müteaddit defalar Türkçe’ye çevrilmiştir. Ehl-i Sünnet akidesini, kısa, özlü ve son derece ihatalı bir şekilde ifade etmektedir.Hammâd b. Ebû Hanîfe’nin senedinde ise şu isimler yer almaktadır: İbrâhim el-Gûrânî, Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b.Yahyâ, İbn Mukâtil (Muhammed b. Mukâtil er-Râzî), İsâm b. Yûsuf, Hammâd b.Ebu Hanife...



2-Fıkhu’l-Ekber 2 (el-Fıkhül-Ebsât): Bu eser, öğrencisi Ebû Yusuf ve Ebû Muti’ b. Abdillah el-Belhi tarafından rivayet edilmiştir. Sual-cevap tarzında olup yazma nüshaları Kahire Kütüphanesi VII/353′de olan bu risale, Ata el-Cürcâni tarafından şerhedilmiştir.Rivayet zinciri;Ebû Bekir Muhammed b. Muhammed el-Kâsânî, Ebû Bekir Alâeddin Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî, Ebü’l-Muîn Meymûn b. Muhammed en-Nesefî,Ebû Mâlik Nasrân b. Nasr el-Huttelî, Ali b. Hasan b. Muhammed el-Gazzâl,Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahyâ el-Fakîh, Ebû Mutî‘ Hakemb. Abdullah el-Belhî.

Bu risalelerin İmam'a nisbetinde tereddüt etmeyen alimler , Hanefî tabakat yazarları dışında İbnu'n-Nedîm, el-Pezdevî, İbn Teymiyye(Mecmû'u'l-Fetâvâ, V, 46-7; Minhâcu's-Sünne, III, 139; Der'u Te'ârudi'l-Akl ve'n-Nakl, III, 235.) , İbnu'l-Kayyım,(İctimâ'u'l-Cuyûşi'l-İslâmiyye, 74.)el-Bikâ'î, Abdülkahir el-Bağdâdî , Ebu'l-Muzaffer el-İsferâynî', el-Aynî, ez-Zebîdî[ –ki kendisi bu husus üzerinde genişçe durmuştur– bu eserleri imama nisbet eden isimlerden ilk akla gelenlerdir. Şüphesiz daha geniş çaplı bir araştırmada bu noktada daha fazla veriye ulaşmak mümkündür.


Burada bir noktayı daha açıklığa kavuşturalım: Sözünü ettiğimiz risalelerin –belki Risale ilâ Osman el-Bettî hariç– İmam Ebû Hanîfe'ye nisbeti, onları bizzat kaleme aldığı anlamına gelmeyebilir. Muhtemelen talebelerine imla etmek suretiyle vücuda getirdiği bu risalelerin, bu sebeple bazı kaynaklarda onları kaleme alan talebelerine nisbet edildiğini görmek şaşırtıcı değildir. Bu durumda şunu söylemek yanlış olmaz: Bu eserler İmam Ebû Hanîfe'ye aittir; ancak onları kaleme alanlar öğrencileridir.Benzeri bir durum mesela İmam eş-Şâfi'î'nin Müsned'i ve Ahkâmu'l-Kur'ân'ı hakkında söz konusudur. Bu eserler de bizzat İmam eş-Şâfi'î tarafından kaleme alınmadığı halde ona nisbetinde herhangi bir problem görülmez. Zira onun görüş ve rivayetlerinden derlenerek oluşturulmuşlardır.

Bir nokta daha: İmam Ebû Hanîfe'nin, mezkûr risaleleri kaleme alan ya da nakleden talebelerinden bazıları hakkında müteşeddit Hadis tenkitçilerinin ağır cerh ifadeleri kullanmış olması, onların mutlak surette mecruh kimseler olduğunun söylenmesini gerektirmez. Abdülhayy el-Leknevî'nin de er-Ref' ve't-Tekmîl'de tahkik ettiği gibi, mezhep ve meşrep karşıtlığı sebebiyle yapılan cerhler itibara alınmaz. Bırakalım talebelerini, bizzat İmam Ebû Hanîfe hakkında en ağır cerh ifadelerinin bulunduğu herkesin malumudur. Nasıl bu durum o büyük imamın makamını tenkis etmez ise, aynı durum, onun talebeleri hakkında da geçerlidir.(Mesela ;İmam'ın öğrencilerinden Nuh b. Ebî Meryem hadis uydurduğu konusunda yapılan nakillerin istisnasız hepsi ya münkatı senetlerle nakledilmiş veya sebebi açıklanmamış (müfesser olmayan) cerhlerden ibarettir. Ortada tek bir nakil var. O da Nûh b. Ebî Meryem'in, İkrime-İbn Abbâs (r.a) kanalıyla Kur'an'ın faziletleri konusunda bir hadis uydurduğu iddiasından ibaret. Bünyesinde taşıdığı arızalardan sarf-ı nazar etsek bile, tefsirlerde ve mevzu hadisleri toplayan kitaplarda bu nakli doğrulayan herhangi bir kayıt yok. Öyleyse nerede ta'dile mukaddem olması gereken "müfesser" cerh?Netice olarak Nûh b. Ebî Meryem de İmam Ebû Hanîfe'nin uğradığı akıbete uğramış ve muarızlarınca en ağır ithamlar altında bırakılmaya çalışılmıştır. Mesele bundan ibaret.)
Burada da benzeri bir durum söz konusudur. .

Sözün özü bu risalelerin İmam'a nisbetinden kuşku duymak için "rivayet cihetinden" elimizde herhangi bir makul sebep yok. Bu sebeple itikadî meselelerini bu eserler üzerine bina eden İmam el-Mâturîdî ve İmam et-Tahâvî'den, daha sonraki yüzyıllarda gelen alimlere kadar Ehl-i Sünnet akaidi konusunda eser veren hemen herkes bu eserlere atıf yapmış, muhtevalarını delil olarak kullanmıştır.

.............................................................................................................................
Karışıklığı önlemek için şu bilgiler gerekebilir;
İlk dönem İslâm akaid külliyatı ile ilgili araştırmalar yapan şarkiyatçı A. J.

Wensinck ile ondan etkilendikleri anlaşılan L. Gardet ve M. Watt gibi Batılı
araştırmacılar da el-Fıkhü’l-ekber risâlesinin iki farklı nüshasının bulunduğuna
dikkat çekmişlerdir. Wensinck, bu rivâyetlerden Ebû Mutî‘ el-Belhî’ye ait olanını
el-Fıkhü’l-ekber I, Hammâd b. Ebû Hanîfe’ye ait olanını ise el-Fıkhü’l-ekber II
şeklinde ayırmıştır.3 Ne var ki, el-Fıkhü’l-ekber ve el-Fıkhü’l-ebsat şeklindeki
isimlendirmenin gözden kaçırılması, iki ayrı rivâyetle bugüne ulaşan bu risaleler
ve bunların şerhleriyle ilgili çalışmalarda, birtakım bilgi hatalarının doğmasına
sebep olmuştur. Çünkü el-Fıkhü’l-ebsat ismi kullanılmadan önce, yazma nüshalarda
her iki rivâyet için el-Fıkhü’l-ekber, bunların şerhleri için de Şerhu’l-Fıkhi’lekber
ismi kullanılmaktaydı. Ebû Mutî‘ rivâyetine el-Fıkhü’l-ebsat ismi verilmesi
ve bu isimlendirmeden sonraki bazı yazma nüshalarda el-Fıkhü’l-ebsat ifadesinin
kullanılması, el-Fıkhü’l-ekber ve Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber isimli eserler arasında Ebû
Mutî‘ yoluyla gelen rivâyetin de olabileceği hususunun dikkatten kaçmasına
sebep olabilmiş, bundan dolayı da nispetlerde bazı yanlışlıklar vuku bulmuştur.
Bu iki risalenin ve şerhlerinin isimleri ve müelliflerine nispetleri konusunda
yalnızca, “el-Fıkhü’l-ekber” ve “Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber” gibi, genellikle nüshaların
başında yer alan ifadelere bakmakla yetinmek bizi yanıltabileceğinden, risalelerin
rivâyet zincirlerini kontrol etmek ve içeriklerine bakmak gibi hususlar doğru
sonuca ulaşmada bize yardımcı olacaktır.
Kaynaklarda Ebû Mutî‘ el-Belhî rivâyetinin râvi zinciri şöyle sıralanmaktadır:
Ebû Bekir Muhammed b. Muhammed el-Kâsânî, Ebû Bekir Alâeddin Muhammed
b. Ahmed es-Semerkandî, Ebü’l-Muîn Meymûn b. Muhammed en-Nesefî,
Ebû Mâlik Nasrân b. Nasr el-Huttelî, Ali b. Hasan b. Muhammed el-Gazzâl,
Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahyâ el-Fakîh, Ebû Mutî‘ Hakem
b. Abdullah el-Belhî. Hammâd b. Ebû Hanîfe’nin senedinde ise şu isimler yer
almaktadır: İbrâhim el-Gûrânî, Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b.
Yahyâ, İbn Mukâtil (Muhammed b. Mukâtil er-Râzî), İsâm b. Yûsuf, Hammâd b.

Hammâd rivâyetiyle gelen el-Fıkhü’l-ekber’de işlenen ana konular risâlede ele
alınış sırasına göre şunlardır: Îman esasları, Allah’ın birliği, zâtî, fiilî ve haberî
sıfatlar, halku’l-Kur’an, kazâ ve kader, fıtrat konusu, halk ve kesb kavramları,
peygamberler ve Hz. Muhammed, ashabın faziletçe sıralanması, mürtekib-i kebîre
ve Mürcie’nin bazı görüşlerinin reddi, tekfir bahsi, mestler üzerine meshetme,
terâvih namazı, itaatkâr veya günahkâr mü’minin arkasında namaz kılınıp kılınmayacağı,
mûcize, kerâmet ve istidrâc, rü’yetullah meselesi, îmanın mahiyeti,
Allah’ın zâtının hakikatinin bilinip bilinemeyeceği, şefaat, mîzan, havz konuları,
kıyamet gününde hasımlar arasında kısas, cennet ve cehennem, münker ve
nekirin sorgulaması, kabirde ruhun cesede iadesi, kabir azabı, Allah’ın bazı isim
ve sıfatlarının Farsça söylenip söylenemeyeceği, Allah’a nispet edilen kurb ve
bu‘dun anlamları, Kur’an âyetleri arasında fazilet bakımından farklılığın bulunup
bulunmadığı, esmâ-i hüsnâ, Hz. Peygamber’in ebeveyni ve kısaca fetret meselesi,
Resûl-i Ekrem’in çocukları, itikadî bir mesele ile karşılaşan bir kimsenin yapması
gerekli olan şeyler, mi‘râc ve kıyamet alâmetleri.5
el-Fıkhü’l-ekber’in Ebû Mutî‘ el-Belhî’ye dayanan rivâyeti, Ebû Hanîfe’nin
kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplardan oluşur. Risâlenin muhtevasını
oluşturan sorular şu ana konular etrafında yoğunlaşmaktadır: Fıkhın (usûlü’ddîn)
tanımı, îmanın mâhiyeti, Allah’ın sıfatları, kader, emir bi’l-ma‘rûf nehiy
ani’l-münkerin nasıl olacağı, büyük günah işlemenin hükmü ve tekfir meselesi,
fetret ehli, kabir azabı, cennet ve cehennemin ebediyeti, ashabın faziletçe sıralanışı.
6
Süleymaniye Kütüphanesi’nden edindiğimiz verilere göre, Hammâd b. Ebû
Hanîfe yoluyla gelen el-Fıkhü’l-ekber, şu müellifler tarafından şerh edilmiştir: Ali
el-Karî, Ebü’l-Müntehâ el-Mağnîsâvî, Beyâzîzâde Ahmed Efendi, Ekmeleddin el-
Bâbertî, Hakîm İshak er-Rûmî, Muhyiddin Muhammed b. Bahâeddin el-
Bayrâmî, İbrâhim b. Hasan el-İşkodravî, Muslihuddin, Ebü’l-Hüdâ Muhammed
b. Hasan Vadi er-Rifâî es-Seyyâdî, Ali Halîfe b. Muhammed Antalyavî ve İlyas b.
İbrîhim es-Sinobî. Bunun yanında ismi belirsiz bazı müelliflerin şerhleri de bulunmaktadır.
Ancak bütün bu şerhlerin müelliflerine nispetinin sübûtu, ayrı bir
çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.

Kütüphane kataloglarında ve konuyla ilgili çeşitli eserlerde,7 Ebû Mutî el-
Belhî rivâyeti ile gelen ve çalışmamızın da asıl konusunu teşkil eden el-Fıkhü’lekber’in,
Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (ö. 333/ 944), Ebü’l-Leys es-Semerkandî (ö.
373/ 983), Ebû Bekir İbn Fûrek (ö. 406/1015), Fahrü’l-İslâm el-Pezdevî (ö. 482/
1089), İsmâil b. İshak el-Hâtırî ve Atâ b. Ali b. Muhammed el-Hanefî el-Cûzcânî
tarafından şerh edildiği belirtilmiştir. Ancak Fahrü’l-İslâm el-Pezdevî’ye nispet
edilen ve bir nüshası Manisa İl Halk Kütüphanesi Eski Eserler Bölümü 963/1
numarada kayıtlı olan Şerh-i Fıkhü’l-ekber adlı yazma eser incelendiğinde, bunun
Ebû Mutî‘ el-Belhî yoluyla değil, Hammad b. Ebû Hanîfe yoluyla gelen el-Fıkhü’lekber’in
şerhi olduğu anlaşılır. Cüveynî’nin el-Kâfiye adlı eserinde Ebû Bekir İbn
Fûrek’e Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber adlı bir eser atfedilmekte,8 ancak kaynaklarda İbn
Fûrek’in böyle bir eserinin olduğu bilgisi yer almamaktadır.9 Diğer dört müellif ve
onlara nispet edilen şerhlerle ilgili yaygın kabul, Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Ebü’l-
Leys es-Semerkandî ve İsmail b. İshak el-Hâtırî’ye atfedilen şerhlerin birbirinin
aynı olduğu, bu şerhin Ebû Mansûr Mâtürîdî’ye nispet edilerek neşredildiği,
ancak şerhi Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’ye nispet etmenin doğru olamayacağı, buna
karşın söz konusu şerhin Ebü’l-Leys es-Semerkandî’ye ait olması gerektiği ve Atâ
b. Ali el-Cûzcânî’ye nispet edilen şerhin neşredilmediği şeklindedir. Ne var ki,
Atâ b. Ali el-Cûzcânî’ye nispet edilen nüshalar incelendiğinde onun şerhinin de
diğer şerhlerle aynı olduğu görülür. Buna göre Ebû Mutî’ el-Belhî rivâyetiyle
gelen el-Fıkhü’l-ekber, aslında bir kişi tarafından şerh edilmiş ancak farklı müelliflere
nispet edilmiştir. Bu durum Şerhu’l-Fıkhi’l- ekber’in müellifini tespit edebilmek
için bu şerhin yazma nüshalarını incelemeyi gerektirmektedir.
Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber’in nüshaları
Türkiye Kütüphaneleri Veri Tabanı’ndan elde edilen bilgilere göre, İmâm
A’zam Ebû Hanîfe’ye nispet edilen el-Fıkhü’l-ekber risâleleri üzerine yazılan ve
büyük çoğunluğu Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber ismini taşıyan şerhlerin nüshalarının top-
lamı 479’dur. Bu nüshaların bir kısmı Hammâd b. Ebû Hanîfe rivâyeti ile gelen
el-Fıkhü’l-ekber üzerine, diğer kısmı da Ebû Mutî‘ el-Belhî rivâyeti ile gelen el-
Fıkhü’l-ekber (el-Fıkhü’l-ebsat) üzerine yazılmış şerhlerden oluşmaktadır.
Kütüphane kayıtlarında aşağıdaki şekilde belirtilen nüshaların10 metinlerini,
Ebû Mutî‘ el-Belhî tarafından rivâyet edilen el-Fıkhü’l-ekber, daha sonraki adlandırmasıyla
el-Fıkhü’l-ebsat oluşturmaktadır:
1. Şerh Fıkhü’l-ekber, Muhammed b. Muhammed b. Mahmud es-Semerkandî el-
Matüridî, Süleymaniye Kütüphanesi, İzmir, nr. 1035.
2. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Nasr b. Muhammed el-Hanefi Ebü’l-Leys es-Semerkandî,
Süleymaniye Kütüphanesi, İzmirli İsmail Hakkı, nr. 893.
3. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Nasr b. Muhammed el-Hanefi Ebü’l-Leys es-Semerkandî,
Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, nr. 1581.
4. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Nasr b. Muhammed el-Hanefi Ebü’l-Leys es-Semerkandî,
Süleymaniye Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa, nr. 1717.
5. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, İsmail b. İshak el-Hatiri, Süleymaniye Kütüphanesi,
Mehmed Arif-Mehmed Murad, nr. 177.
6. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Haltari İbrahim b. İsmail, Millet Kütüphanesi, Feyzullah
Efendi, nr. 2155.
7. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Ebu İbrahim İsmail b. İshak el-Hatiri, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi,
Hacı Selim Ağa, nr. 587.
8. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Ata b. Ali b. Muhammed el-Hanefi el-Cuzecani, Süleymaniye
Kütüphanesi, Fatih, nr. 3137.
9. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Ata b. Ali b. Muhammed el-Hanefi el-Cuzecani, Süleymaniye
Kütüphanesi, Yeni Cami, nr. 1190.
10. Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, Ata b. Ali b. Muhammed el-Hanefi el-Cuzecani, Süleymaniye
Kütüphanesi, Fatih, nr. 3139.
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbrâhim el-Gûrânî, Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b.Yahyâ, İbn Mukâtil (Muhammed b. Mukâtil er-Râzî), İsâm b. Yûsuf, Hammâd b.Ebu Hanife (Zayıf Bir ravidir)...........

Ebû Bekir Muhammed b. Muhammed el-Kâsânî, Ebû Bekir Alâeddin Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî, Ebü’l-Muîn Meymûn b. Muhammed en-Nesefî,Ebû Mâlik Nasrân b. Nasr el-Huttelî, Ali b. Hasan b. Muhammed el-Gazzâl,Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahyâ el-Fakîh, Ebû Mutî‘ Hakemb. Abdullah el-Belhî.(Yalancı zayıf Terk edilmiş Metruk bir ravi Murcie reislerinden bid'atine davet eden............


 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hani müfesser cerh? onların mutlak surette mecruh kimseler olduğunun söylenmesini gerektirmez. Abdülhayy el-Leknevî'nin de er-Ref' ve't-Tekmîl'de tahkik ettiği gibi, mezhep ve meşrep karşıtlığı sebebiyle yapılan cerhler itibara alınmaz. Hanefî tabakat yazarları dışında İbnu'n-Nedîm, el-Pezdevî, İbn Teymiyye(Mecmû'u'l-Fetâvâ, V, 46-7; Minhâcu's-Sünne, III, 139; Der'u Te'ârudi'l-Akl ve'n-Nakl, III, 235.) , İbnu'l-Kayyım,(İctimâ'u'l-Cuyûşi'l-İslâmiyye, 74.)el-Bikâ'î, Abdülkahir el-Bağdâdî , Ebu'l-Muzaffer el-İsferâynî', el-Aynî, ez-Zebîdî[ –ki kendisi bu husus üzerinde genişçe durmuştur– bu eserleri imama nisbet eden isimlerden ilk akla gelenlerdir. Şüphesiz daha geniş çaplı bir araştırmada bu noktada daha fazla veriye ulaşmak mümkündür.

Yukarıda gözüktüğü gibi İmam et-Tahâvî'den gelerek, daha sonraki yüzyıllarda gelen alimlere kadar Ehl-i Sünnet akaidi konusunda eser veren hemen herkes bu eserlere atıf yapmış, muhtevalarını delil olarak kullanmıştır.

Yine bu sitede sana defaatle yanlış bir cerh anlayışına sahip olduğu söylemekteyiz.Ahmed b. Hanbelin oğlu Abdullah hakkında laf söylendi diye onun müsnedini yok mu sayıcaz,kütübi sitte sahiplerinin sadece nesai'nin ondan 2 hadis aldığını,Buhari'yi cerh oteriteleri hadisleri alınmaz dedi diye ,ki oda mezhep taasubuddandır,İmam Buhari'yi ne yapıcaz?...İmam Müslim'in ondan hadis almadığını... Biliyorsun ki ben Hatip'in Ahmed b. Hanbel için sırf mezhep taassubundan dolayı yaptığı nakilleri uluorta senin gibi zikretmeyi uygun görmem.Yapma elinde kaynak gösterecek insan kalmaz!!!! Ya İbni Teymiyye'nin durumu ne olur? Tahkik ve insaf ehli gerekeni söylemiştir.

Bir daha söylüyoruz ''Bir râvi hakkında hem ta’dil hem de cerh beyanı bulunduğunda cerhin durumuna bakılır. Eğer cerh müfesser ise ta’dile tercih edilir. Aksi takdirde ta’dil muteberdir.Hadis rivayet eden bir kimsenin adalet sahibi olduğunu tespit için iki yol vardır.
Birinci yola göre, muteber hadis imamlarının en azından birinin o kimse hakkında tezkiye/ta’dilde bulunmuş olması gerekir. Aksine bir beyan/cerh olmadıkça hakkında âdil/salih olduğuna dair velev bir âlimin de olsa beyanı bulunan râvi âdil kabul edilir.

İkinci yola göre bir râvi ümmet içinde adaletle şöhret bulduysa artık bu kimsenin âdil olduğuna hükmedilir .Rivayetlerine şüpheyle yaklaşmak doğru olmadığı gibi onun hakkında âlimlerin hususi bir tezkiyesi de aranmaz. Dört mezhep imamı ve büyük hadis imamlarının adaleti bu ikinci yolla sabittir. (bkz.İslamın korunmuşluğu bağlamında cerh ve tadile bir bakış)

‘Cerh, ta’dilden önce gelir’ diyenlerin sözü -zayıf (bir kanaat ve ictihâd) olmasına rağmen- (cerh ve tâ’dîl’in) terâzideki denklikleriyle (aynı ağırlıkta olup) teâruz ettikleri (çeliştikleri) zamandadır. Bunun isbâtının önünde ise birçok uçurumlar vardır. (İsbâtı zor, hattâ neredeyse imkânsız bir şeydir.) İşte bu yüzd...en bid’atçilerin, ehl-i hadîs’in, sağlamlığın kendi katlarında ağırlık kazanmasıyla sağlam bulduğu râvîlerin rivâyetiyle sâbit olan hadîsleri reddetmek içün bu (‘cerh, ta’dilden önce gelir’) sözü(nü) mesned edinmelerinin imkânı yoktur.(Alleme İmam Zahid el-Kevseri)
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Haydi daha ilginci söyleyeyim Ehli Hadis nickli kardeş bile bu sayfada bu eserin İmamı Azama aideyetini kabul etmese bile yine bu form sitesinde kimi yerlerde (isteyenlere linkleri verebilirim) Fıkhu'l Ebsat tan olsun deliller zikretmiş ve itiraz etmemiş,kabulenmiştir. Bu eserlerin İmama aid olduğunu söyleyen muhtevadaki eserleri tavsiye etmiş biririsidir.
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nasr İbn Yahya İbn Mukatil Isam İbn Yusuf Hammad İbn Ebi Hanife babası Ebu Hanife:


1-Nasr İbn Yahya:Nasr İbn Yahya el-Belhi’dir Ebu Süleyman el-Cüzcani’den fıkıh öğrenmiştir.Kendisinden Ebu Ğıyas el-Belhi rivayette bulunmuştur Hicri 268 yılında vefat etmiştir.el-Cevaru’l-Mudıyye 3/546 el-Fevaidu’l-Behiyye.s.221

2-Muhammed İbn Mukatil:Muhammed İbn Mukatil er-Razi’dir Zehebi onun hakkında el-Muğni’de zayıf’tır der el-Mizan’da ise Hakkında konuşulmuş’tur ancak hadisi terk edilmemiştir der H.248’de vefat etmiştir.el-Muğni fi’d-Duafa 2/635 Lisanu’l-Mizan 5/388 Mizanu’l-İtidal 1/47

3-İsam İbn Yusuf:İsam İbn Yusuf el-Belhi: Süfyan ve Şube’den rivayet etmiş olup ondan da Abdussamed İbn Süleyman ve daha başkaları rivayette bulunmuştur.İbn Sad ondan şöyle söz eder Hadis ehli nazarın’da zayıf’tır İbn Adiy de el-Kamil’de şöyle der:Sevri’den ve diğerlerinden mutabii/şahidi olmayan hadisler rivayet etmiştir.el-Halili ise şöyle der O saduk’tur Hicri 215’te vefat etmiştir.İbn Adiy el-Kamil 5/208 Mizanu’l-İtidal 3/67 Lisanu’l-Mizan 4/167

4-Hammad İbn Ebu Hanife:Hammad İbn Ebi Hanife en-Numan İbn Sabit el-Kufi:İbn Adiy el-Kamil’de onun adını zikreder ve şöyle der: Onun düzgün bir rivayeti olduğunu bilmiyorum Zehebi ise Mizan’da onun hakkında şöyle der:İbn Adiy ve başkaları onu ezberi yönünden zayıf görmüşlerdir.Hicri 176’da vefat etmiştir.İbn Adiy el-Kamil 2/669 Müzanu-l-İtidal 1/590 Lisanu’l-Mizan 2/346

El-Fıkhul Ekber:Ebu Muti el-Belhi Rivayeti:


Sened Zinciri: Şeyh Ebu Bekir el-Kasani el-Ala es-Semerkandi Ebu’l-Mu’in en-Nefesi el-Fadl diye bilinen Ebu Abdullah el-Hüseyin İbn Ali Ebu Malik Nasran el-Hateli Ebu’l-Hasen Ali İbn Ahmed el-Faris Nasr İbn Yahya Ebu Muti el-Hakem İbn Abdullah el-Belhi Ebu Hanife:

1-Ebu Bekir el-Kasani: Ebu Bekir İbn Mes’ud İbn Ahmed Alauddin el-Kasani Bedaiu’s-Sanai isimli kitabın sahibidir Alauddin Muhammed es-Semerkandi’den fıkıh öğrenmiş ve hocasının fakife kızı Fatıma ile evlenmiştir.Tacu’t Teracim s.84-85 el-Cevahiru’l-Mudiyye 14/25-28 el-Fevaidu’l-Behiyye.s.53 ilim ehli onun hakkında cerh ve tadille ilgili bir şey söylememiştir.

2-el Alau’s Semerkandi:Muhammed İbn Ahmed İbn Ebi Ahmed Alauddin es Semerkandi’dir.Ebu’l Muin en Nefesi el Mekhuli’den ve Ebu’l Yüsr el Pezdevi’den fıkıh öğrenmiş.Ebu Bekir İbn Mes’ud el Kasani’ye ve daha başkalarına da fıkıh öğretmiştir.Vefat tarihini bulamadım.Tacu’t Teracim.60

3-Ebu Muın en’Nefesi:Meymun İbn Muhammed Mutemed İbn Mekhul İbnil Fadl Ebu Muın en’Nefesi el-Mekhuli’dir Tebsiretul Edille ve et-Temhid li Kavaidit Tevhid isimli kitapların sahibidir H.508’de vefat etmiştir. Tacu’t Teracim.78

4-Vaiz Ebu Abdullah el Huseyn İbn Ali el Elmei elKaşğari Zehebi onun hakkında:Yalancılıkla itham edildi demiştir es’Sem’ani de onunla ilgili olarak şöyle demiştir:Fazilet sahibi bir hoca ve vaizdir.Fakat rivayetlerinin ve hadislerinin çoğu münkerdir İsmi Hüseyin’dir fakat el’Fadl diye bilinir Hadis konusunda pek çok eser telif etmiştir Belki bunların sayısı 120’yi geçer fakat geneli münkerdir Hadisi Ebu Abdullah Muhammed İbn Ali es’Suri ve Muhammed İbn Muhammed el’Ğaylan’dan rivayet etmiştir Ondan da Muhammed İbn Mahmut eş’Şucai hadis rivayet etmiştir Hicri 484’te vefat etmiştir.el’Ensab 11/22 el-Lubab fi Tehzibi’l-Ensab 3/76 el-Mizan 1/544 Lisanul-Mizan 2/305-306

5-Ebu Malik Nasran İbn Nasr el-Hateli:

6-Ebul Hasen Ali İbn Ahmed el-Faris

7-Nasr İbn Yahya: Nasr İbn Yahya:Nasr İbn Yahya el-Belhi’dir Ebu Süleyman el-Cüzcani’den fıkıh öğrenmiştir.Kendisinden Ebu Ğıyas el-Belhi rivayette bulunmuştur Hicri 268 yılında vefat etmiştir.el-Cevaru’l-Mudıyye 3/546 el-Fevaidu’l-Behiyye.s.221

8-Ebu Muti el-Belhi: el-Hakem İbn Abdullah İbn Müslim Ebu Mu’ti el-Belhi el-Horasani’dir Ebu Hnaife’nin öğrencisi’dir Hişam İbn Hasan’dan ve İbn Avn’dan rivayette bulunmuştur.Ondan da Ahmed İbn Meni ve Hallad İbn Eslem es-Saffar rivayet etmiştir H.199’da vefat etmiştir.

Zehebi ve İbn Hacer şöyle der İbnu’l Mübarek Onu yüceltir dini ve ilmi nedeniyle ona saygı gösterirdi İbn Main ondan Bir işe yaramaz diye söz eder Ahmed İbn Hanbel’de Ondan bir şey rivayet etmeye uygun değildir der Ebu Davud ise Onun hadisini terk ettiler O Cehmi idi demiştir Ebu Hatim’de Mürciidir hadisi zayıftır Buhari ve Nesai onun zayıf olduğunu söylemişlerdir İbn Hibban Mürcie’nin ileri gelenlerinden sünnete ve onu benimseyenlere buğz eden biridir der İbn Adiy ise Zayıf olduğu aşikardır rivayetlerinin genelinin mütabii şahidi yoktur der.Tarihu İbn Main 4/356 en-Nesai ed Duafa vel Metrukin s.259 İbn Hibban el-Mecruhın 1/250 el Cerh vet Tadil 3/122 İbn Adiy el Kamil 2/631 el Mizan 1/574 el Lisan 2/334

Ebu Muti el-Belhi’nin Hatib’in Tarih’inde şöyle bir rivayeti vardır:

Muhammed b. el-Huseyin İbnu’l-Fadl el-Kattan Ali b. İbrahim en-Necad Muhammed b. İshak es-Serrac İbrahim b. Ebi Talip Abdullah b. Osman er-Rumh Ebu Muti el-Belhi: “Ben, Ebu Hanife’nin, “cennet ve cehennem yaratılmıştır. O ikisi de fanidir” dediğini işittim Hatib Tarih XIII, 386

Bu kişi Murcie’nin reislerindendir.Kendisi’de Cennet ve cehennemin fani olacağını savunuyordu. alimler, Ebu Muti el- Belhi’nin hadis acısından zayıf olduğu icin, naklettiği hadisleri dikkate almamışlardır. İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VII,374.
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şu gerekçesiz,yersiz cerhlerin üzerinde durmayacağım,tadil edenleri aktarmaya zamanım yok.Şimdi Ehli Hadis nickli arkadaşın

râvîlere ilişkin verdiği bilgi ve yaptığı değerlendirme, bir yerde bahis konusu râvînin rivâyetinin muhtevasıyla alâkalıdır. O, kendi meşrebine, zihin ve fikir dünyasına aykırı bulduğu rivâyetleri özellikle sened bakımından bir şekilde çürütmeye çalışırken, sahip olduğu zihniyetle mutabakat arz eden rivâyetleri ise bazen -senedinde bir başka yerde zayıf olduğunu söyleyerek tenkit ettiği râvî olsa bile- kabul edebilmektedir. Böylelikle Ehli Hadis nckli arkadaş, bilerek veya bilmeyerek kendisiyle çelişmektedir. Şüphesiz bu, ilmî zihniyet ve akademik nezaketle bağdaşmayan bir tutumdur.

Mesela 1 örnek;https://www.islam-tr.org/islami-kit...azim-uluvv-ve-istiva-ile-ilgili-haberler.html linkte'' Muhtasar el-Uluvv li'l-`Aliyyi'l-`Azîm Uluvv ve İstivâ ile İlgili Haberler'' adlı yazıyı paylaşır ,bu yazının muhtevasında Ebu Hanife'nin''Ben Rabbim semâda mıdır yahut yerde midir bilmiyorum, diyen kimsenin durumu hakkında soru sordum, O: 'Bu kişi kâfir olur, çünkü Yüce Allah: "Rahmân Arşa istivâ etmiştir" buyuruyor. Onun Arşı ise semâlarının üstündedir' dedi. Ben: Böyle bir kimse 'Onun Arşa istivâ ettiğini kabul ediyorum, fakat Arş semâda mıdır yoksa yerde midir bilmiyorum' diyorsa hükmü ne olur? dedim. Şu cevabı verdi: 'Onun semâda olduğunu inkâr edecek olursa kâfir olur."sözünü muhtevası gereği itiraz etmez,Oysa kendisinin yukarıda söylediği gibi bu eserin ve rivayetin senedinde Ebu Muti el-Belhi vardır ve bu kişi ona göre zayıf ve uydurmacı,şu eserde İmama Aid değildir.

Bu kadarla bitmemekte yine şu https://www.islam-tr.org/namaz/1724...islere-dayanmadigi-iddialarina-reddiye-3.html linkte Ehli Hadis nickli arkadaş şu paylaşımı yapar;''Bunlar bidatçılardır; sapıktırlar sünnet’e ve esere düşmandırlar hadisleri iptal ederler ve Resulullah (s.a.v) a karşı çıkarlar’ Ebu Hanife’yi ve onun gibi düşünenleri imam edinirler onların dinini din edinirler Resulullah’ın ve ashabının sözlerini bırakıp da bu görüşe sapanlarınkinden daha açık sapıklık ne olabilir.

Bu görüşlerden birini benimseyen yahut doğrulayan veya ondan memnun olan ya da onu seven kimse sünnet’e ters düşmüş cemaattan ayrılmış eser’i terk ederek ona aykırı beyanda bulunmuş ve bid’ata düşmüştür.''

Bir önceki verdiğimiz linkte https://www.islam-tr.org/islami-kitaplar/17779-muhtasar-el-uluvv-lil-aliyyil-azim-uluvv-ve-istiva-ile-ilgili-haberler.html linkte'' ve başka yerlerde de Ebu Hanife ve arkadaşlarının yolundan giden yine onun eserlerine işaret eden insanların kitaplarını tavsiye eder, böylelille basettiği onları imam edinen sapıklar zümresinden olur....Yine başka bir yerde Aluyyul Kari'nin mezu hadisler eserini tavsiye ederken bilmez mi acaba Ebu Hanife'nin peşinden gittiğini...

Daha neler neler,tabiki hepsi inancına uygunsa yoksa onun için uydurma adletmek kolaydır.
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hanife'nin''Ben Rabbim semâda mıdır yahut yerde midir bilmiyorum, diyen kimsenin durumu hakkında soru sordum, O: 'Bu kişi kâfir olur, çünkü Yüce Allah: "Rahmân Arşa istivâ etmiştir" buyuruyor. Onun Arşı ise semâlarının üstündedir' dedi. Ben: Böyle bir kimse 'Onun Arşa istivâ ettiğini kabul ediyorum, fakat Arş semâda mıdır yoksa yerde midir bilmiyorum' diyorsa hükmü ne olur? dedim. Şu cevabı verdi: 'Onun semâda olduğunu inkâr edecek olursa kâfir olur."sözünü muhtevası gereği itiraz etmez,Oysa kendisinin yukarıda söylediği gibi bu eserin ve rivayetin senedinde Ebu Muti el-Belhi vardır ve bu kişi ona göre zayıf ve uydurmacı,şu eserde İmama Aid değildir.

Bu eser zaten Ebu Hanife'nin değildir ....Sen onun olduğunu kabul ediyorsun Ozaman sen Ebu Hanife'ye göre Kafir'sin ....tabi ki sizler ve sizin gibi düşünen zihniyet bu sözü'de tahrif etmişlerdir......

Aliyyül Kari'den verdiğim şeyler ise sadece Onun eserin'de zikredildiğinden dolayıdır .........

Resulullah’ın ve ashabının sözlerini bırakıp da bu görüşe sapanlarınkinden daha açık sapıklık ne olabilir.

Bunuda senin Ispat etmen lazım Hanifi alimlerin'den Rasül'ün ve sahabenin sözünü Bırakıp Ebu Hanife'nin sözünü almışlarsa bu cerceveye dahil olur sen delil getirmelisin Şu Şu Hanifi alimler Rasül'ün sözünü bırakıp Ebu Hanife'nin sözünü almışlardır diye...


 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hanife'nin''Ben Rabbim semâda mıdır yahut yerde midir bilmiyorum, diyen kimsenin durumu hakkında soru sordum, O: 'Bu kişi kâfir olur, çünkü Yüce Allah: "Rahmân Arşa istivâ etmiştir" buyuruyor. Onun Arşı ise semâlarının üstündedir' dedi. Ben: Böyle bir kimse 'Onun Arşa istivâ ettiğini kabul ediyorum, fakat Arş semâda mıdır yoksa yerde midir bilmiyorum' diyorsa hükmü ne olur? dedim. Şu cevabı verdi: 'Onun semâda olduğunu inkâr edecek olursa kâfir olur."sözünü muhtevası gereği itiraz etmez,Oysa kendisinin yukarıda söylediği gibi bu eserin ve rivayetin senedinde Ebu Muti el-Belhi vardır ve bu kişi ona göre zayıf ve uydurmacı,şu eserde İmama Aid değildir.

Bu eser zaten Ebu Hanife'nin değildir ....Sen onun olduğunu kabul ediyorsun Ozaman sen Ebu Hanife'ye göre Kafir'sin ....tabi ki sizler ve sizin gibi düşünen zihniyet bu sözü'de tahrif etmişlerdir......

Aliyyül Kari'den verdiğim şeyler ise sadece Onun eserin'de zikredildiğinden dolayıdır .........

Resulullah’ın ve ashabının sözlerini bırakıp da bu görüşe sapanlarınkinden daha açık sapıklık ne olabilir.

Bunuda senin Ispat etmen lazım Hanifi alimlerin'den Rasül'ün ve sahabenin sözünü Bırakıp Ebu Hanife'nin sözünü almışlarsa bu cerceveye dahil olur sen delil getirmelisin Şu Şu Hanifi alimler Rasül'ün sözünü bırakıp Ebu Hanife'nin sözünü almışlardır diye...
Haydaaaa şimdi Aliyyu'l Kari ve İzz b.Abdusselam'ın durumu nedir?Yada bu alimlere ve Ebu Hanife'ye (ra) göre senin durumun?

AIiyyul-Kârî -'nin Fıkh-ı Ekber şerhinde derki;Buna cevabımız şöyledir: İmam Abdusselâm, “Hallür-Rumûz” adlı kitabında İmam Âzam'ın şu sözünü kaydediyor: “Kim ALLAH'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, ALLAH'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. ALLAH'ın me*kânı olduğunu düşünen kimse ise ALLAH'ı yaratıklara benzeten ki*şidir.”Şüphe yok ki Abdullah b. Selâm ilim adamlarının büyüklerinden biri olup güvenilir bir âlimdir. (Miraç bahsi)
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
FerdiOsman okuman var herhalde neden hala iğne deliğinden geçmeye çalışıyorsun...

Şu sizin Kabul ettiğiniz Ebu Hanife'nin sözü:Ebu Hanife'nin''Ben Rabbim semâda mıdır yahut yerde midir bilmiyorum, diyen kimsenin durumu hakkında soru sordum, O: 'Bu kişi kâfir olur, çünkü Yüce Allah: "Rahmân Arşa istivâ etmiştir" buyuruyor. Onun Arşı ise semâlarının üstündedir' dedi. Ben: Böyle bir kimse 'Onun Arşa istivâ ettiğini kabul ediyorum, fakat Arş semâda mıdır yoksa yerde midir bilmiyorum' diyorsa hükmü ne olur? dedim. Şu cevabı verdi: 'Onun semâda olduğunu inkâr edecek olursa kâfir olur.

Kim ALLAH'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, ALLAH'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. ALLAH'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise ALLAH'ı yaratıklara benzeten kişidir.”

Şimdi Bu sözle sizin kabul ettiğiniz Ebu Hanife'nin sözü birmi tabiki değil ...Bu söz zaten açıklama mahiyetinde ki söz çok sacma bir şey neden diyecek olursan Yukarda ki sözde soru soruluyor Ben Rabbim semâda mıdır yahut yerde midir bilmiyorum, diyen kimsenin durumu hakkında soru sordum,

Cevap ise O: 'Bu kişi kâfir olur, çünkü ve burda delil getiriyor diyor ki:Yüce Allah: "Rahmân Arşa istivâ etmiştir" buyuruyor. Onun Arşı ise semâlarının üstündedir' dedi.

Soru: Ben: Böyle bir kimse 'Onun Arşa istivâ ettiğini kabul ediyorum, fakat Arş semâda mıdır yoksa yerde midir bilmiyorum' diyorsa hükmü ne olur? dedim

Cevap:Onun (Allah'ın) semâda olduğunu inkâr edecek olursa kâfir olur.bu söz açıkmı açık neden hala bu söz carpıtılıyor Ebu Hanife'nin ben zaten bunların sahih bir senetle geldiğini kabul etmiyorum ama sizler bunu kabul ediyorsunuz ve bu sözüde carpıttırılmış bir şekilde aktarıyorsunuz Yani demek istiyorsunuz ki Ebu Hanife kendini ifade edememiş size göre eğer bu söz Kim ALLAH'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, ALLAH'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. ALLAH'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise ALLAH'ı yaratıklara benzeten kişidir.”

Çünkü bu söz, ALLAH'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir.Böyle bir söz Ebu Hanife'nin sözleri'nin içinde yok bu sacma bir açıklama olmuştur.Bunu bile bile hala iğne deliğinden geçmeye çalışıyorsunuz Kusura bakma ama Herkez senin gibi saf değil ...
 
boran el muvahhid Çevrimdışı

boran el muvahhid

Üye
İslam-TR Üyesi
ben sizin orta yolunuzu bulabilir miyim Allah için??

eğer bu eser zayıf ise yazılanlara bakarım.yazılanlar halef alimleri tarafından desteklenmiş ise zaten oradaki yazılar kabul edilmiş demektir.bu da eser ister ebu hanife ye ait olsun ister olmasın hakkı öğrenmeyi engellemez.

eğer eser zayıf değil ise dahi ebu hanifenin sözleri yine hepsi doğru olacak diye bir kaide yok.

eser sahih olup da ihtilaflı olan konulardan bahsediyorsa o halde ihtilaflı konuları sonraki alimlerin ictihadlarına bırakalım.sonraki alimler de ihtilafta ise konuları ihtilaflı kabul edelim.

eğer eser zayıf ve ihtilaflı konulardan bahsediyorsa önce eserin sahihliğini araştıralım.eserin sahih veya zayıf oluşuna göre konunun ihtilaflı olup olmayışına göre yukarıda yazdıklarıma tekrar yorarak inceleyelim.

ben burada yazılan yazılarda çok uç bir nokta göremiyorum.onun için daha çok uç nokta konularda bu tür detaylara inilirse bu işe nefse dökülmez.
 
U Çevrimdışı

uyelikal

Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hanife'yi, kendi döneminden ve kendi dönemine yakın yaşamış kim*selerden ta'dil edenleri ihtiva eden bu geniş listeyi burada zikretmek yerin*de olacaktır:


1- Ebu Ca'fer Muhammed el-Bâkır 2- Hammad b. Ebî Süleyman 3- Mis'ar b. Kidam 4- Eyyüb es-Sahtiyânî 5- A'meş 6- Şu'be, 7- Süfyan es-Sevrî 8- Süfyan b. Uyeyne 9- Muğîre b. Miksem 10- Hasen b. Salih b. Hayy 11- Said b. Ebî Arûbe 12- Hammad b. Zeyd 13- Şerik el-Kâdî 14- İbn Şübrüme 15- Yahya b. Saîd el-Kattan 16- Abdullah b. Mübarek 17- Kasım b. Maan 18- Hucr b. Abdilcebbar 19- Züheyr b. Muaviye 20- İbn Cüreyc 21- Abdürrezzak 22- Şafii 23- Veki' b. Cerrah 24- Halid el-Vâsıtî 25- Fadl b. Musa 26- İsa b. Yunus 27- Abdulhamid el-Hımmânî 28- Ma'mer b. Râşid 29- Nadr b. Muhammed 30- Yunus b. İshak 31- İsrail b. Yunus 32- Züfer b. Hüzeyl 33- Osman el-Bettî 34- Cerîr b. Abdulhamîd 35- Ebu Mukatil Hafs b. Müslim 36- Ebu Yusuf el-Kâdî 37- Selim b. Salim el-Belhî 38- Yahya b. Âdem 39-Yezid b. Harun 40- İbn Ebî Rezme 41- Said b. Salim el-Kaddah 42- Şeddad b. Hakim 43- Hârice b. Mus'ab 44- Halef b. Eyyub 45- Ebu Abdirrahman el-Mukrî 46- Muhammed b. es-Sâib 47- Hasen b. 'Umâre 48- Ebu Nuaym Fadl b. Dukeyn 49- Hakem b. Hişam 50- Yezid b. Zeri' 51- Abdullah b. Davud el-Hureybî 52- Muhammed b. Fudayl 53- Zekeriyya b. Ebî Zaide 54- Yahya b. Zekeriyya b. Ebî Zaide 55- Zâide b. Kudâme, 56- Yahya b. Maîn 57- Malik b. Miğvel 58- Ebu Bekir b. Ayyaş 59- Ebu Halid el-Ahmer 60- Kays b. er-Rebi1 61- Ebu Kasım en-Nebil 62- Abdullah b. Musa 63- Muhammed b. Câbir 64- el-Asma'î 65- Şakîk el-Belhî 66- Ali b. Asım 67- Yahya b. Nasr.[1299]
Bu listeye kitabında yer veren Kevserî, ne İbnu'd-Dahîl'in, ne de İbn Abdilberr'in Hanefi mezhebinden olmadıklarını belirtir.[1300]
Ebu Hanife'yi ta'dil edenler arasında, Şu'be, Süfyân-ı Sevrî, Yahya b Maîn, Yahya b. Saîd el-Kattan gibi, ravileri cerhde sertlikleriyle tanınan [1301] kimselerin yer alması dikkat çekicidir. Üstelik Şu'be, Irak'ta hadis ricali üze*rinde ilk konuşan ve daha sonra cerh ve ta'dil konusunda alem kabul edilen bir kimsedir.[1302]
Cerh ve ta'dil imamlarının başlıcalarından biri olan Yahya b. Ma'în de Ebu Hanife'yi açık bir şekilde tevsik edenlerdendir.[1303] Şöyle der: "O sika idi. Sadece ezberlediği hadisi rivayet eder, ezberinde olmayanı rivayet et*mezdi".[1304] Başka bir soru üzerine O, Ebu Hanife'nin sika olduğunu, kimse*nin onu zayıf saydığını duymadığını, Şu'be b. Haccac'ın, kendisine hadis ri*vayet etmesi için ona mektup yazdığını belirtir.[1305] Hadisçilerin Ebu Hanife'ye hücumda aşırı gittiklerini kabul eden İbn Maîn, "Ebu Hanife ya*lan söyler miydi?" diyenlere karşılık, "O böyle şeylerden berî, şerefli bir kimseydi" demiş ve Ebu Hanife'nin hadiste doğru söyleyenlerden (sâdık) olduğunu ifade etmiştir.[1306]
Yahya b. Ma'în'in, Ebu Hanife hakkındaki bu tevsik ve ta'dilini zikre*den Ebu Gudde, Buhari'nin, Müslim'in, Ebu Davud'un, Ahmed b. Hanbel'in ve Ebu Hâtim'in şeyhi olan bu cerh ve ta'dil imamının, zaman ve mekân ola*rak yakınlık, ashabı ile içli dışlı olma ve onlardan rivayette bulunma itiba*riyle Ebu Hanife'yi diğerlerinden çok daha iyi tanıyacağını belirterek kanaa*tim şöyle açıklar: "Bu konuda, Ebu Hanife'nin vefatından asır veya asırlar sonra doğmuş Buhârî ve ona tabi olanların sözü değil, İbn Maîn'in sözü ge*çerlidir. Yahya b. Maîn konuştuğu zaman Buharı, Müslim, Nesâî, İbn Adiyy, Dârekutııî ve diğerleri susarlar. Çünkü bunların hepsi, İbn Maîn'in ri*cal konusunda emsalsiz olduğuna şahittik etmişlerdir".[1307]
Hadis hafızlarının büyüklerinden ve Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye, Yahya b. Maîn ve Ali b. el-Medînî'nin şeyhlerinden olan Yezid b. Hânın da Ebu Hanife'yi şöyle ta'dil eder: "Bin alime ulaştım ve çoklarından ilim aldım. Aralarında beş kişiden daha fakih, daha dindar ve daha alim kimse görmedim. Bunların ilki Ebu Hanife'dir".[1308]
Ebu Hanife'yi insanların en fakihi diye niteleyen talebelerinden Abdul*lah b. Mübarek de: "Kûfe'ye girdim ve alimlerine şu beldenizde insanların en alimi kimdir diye sordum. Hepsi birden: İmam Ebu Hanife dediler" de*mektedir.[1309] Bunları kaydeden Tehânevî, o zamanın ilminin Kur'an ve Ha*disten ibaret olduğunu, insanların en aliminin de Kur'an ve Hadisi en iyi bi*len kimse olduğunu belirtir.[1310]
Buhari'nin şeyhlerinden oîan Fadl b. Dükeyn: "Ebu Hanife'nin meseleleri derinlemesine inceleyen bir kimse olduğunu belirtirken, "diğer bir şeyhi Mekkî b. İbrahim de", Ebu Hanife'nin, zamanında yaşayan insanların en alimi ol*duğunu" kaydeder.[1311]
Büyük hadis imamlarından olan ve rical konusunda sertliği ile tanınan, Yahya b. Said el -Kattan'ın Ebu Hanife'yi şöyle takdir ettiği nakledilir: "Al*lah'a karşı ne yalan söyleyelim. Ebu Hanifenin reyinden daha güzel rey işitmedik ve görüşlerinin birçoğunu benimsedik" [1312]İbnü'l-Kattan, Ebu Hani*fe hakkında sorulan bir soru üzerine de "onun sika olduğunu" belirtir.[1313]
İmam Şafii'nin, "insanlar fıkıhta Ebu Hanife'nin çocuklarıdır" [1314] sö*zü, onun hakkında söylediği en meşhur ta'dil ifadesidir. İlk hadis musannıflarından Ma'mer b. Râşid de:
"Hasan Basrîden sonra fıkıhta Ebu Hanife'den daha güzel konuşan birini bilmiyorum" [1315] diyerek onun fıkhî kudretine işaret etmiştir. İmam Buhari'nin: "Ondan başka kimsenin yanında kendimi küçük gör*medim" [1316] dediği şeyhi Ali İbnü'l-Medînî de Ebu Hanife'yi ta'dil edenler*dendir. O şöyle der: "Ebu Hanife sikadır ve raviliğinde bir beis yoktur. On*dan Sevrî ve İbn Mübarek rivayet etmişlerdir".[1317]
Ebu Hanife'nin muasırlarından olan Şu'be, onun hakkında: "Vallahi o güzel anlayışlı ve hıfzı kuvvetli idi"[1318] derken, Evzaî, "meselelelerin zor*luklarını insanlar içinde en iyi bilen o idi" [1319]demektedir. Hocaları arasında sayılan İmam Cafer es-Sâdık da: "Ebu Hanife, beldesi halkının en fakihi idi[1320] diyerek onu övmüştür.
Hıfzı ve zühdü ile Kûfe'nin medâr-ı iftiharı olan Mis'ar b. Kidam ise Ebu Hanife'yi gördüğü zaman hürmeten ayağa kalkar, oturduğu zaman gider önüne otururdu.[1321]
İbn Hacer'in naklettiğine göre, Süfyân-ı Sevrî şöyle demiştir: "Ebu Hanife'nin önünde, şahin önündeki serçeler gibiyiz. O gerçekten alimlerin efendisidir." [1322]Nitekim Ebu Yusuf, Sevri’nin Ebu Hanife'ye bağlılıkta ken*disinden ileride olduğunu" belirtmiştir.[1323]
Abdullah b. Davud el-Hureybî ise, Ebu Hanife aleyhinde bulunan kim*seleri telmihen şöyle der: "Ebu Hanife hakkında konuşan insanlar, hasedçi ve cahildirler. Bana göre onlar en iyi durumda cahildirler".[1324] Kendisine, insanların Ebu Hanife'yi ayıpladıkları husus nedir? Diye sorulunca şöyle ce*vap verir: "Vallahi onların ayıpladıkları bir konuda, onun ancak isabet etti*ğini, ayıplayanların ise hata ettiklerini biliyorum. Bir keresinde onu Safa ile Merve arasında sa'yederken gördüğümde bütün gözler ona çevrilmişti".[1325]
İmam Şafii'nin bildirdiğine göre, İmam Malik de Ebu Hanife’yi övenler içindedir. Ona, Ebu Hanife’yi görüp görmediği sorulur. Şöyle cevap verir: "Evci öyle bir adam gördüm ki şu direği altın yapacağını söylese, buna delil getirebilir".[1326]
Görüldüğü gibi, Ebu Hanife hakkındaki övgülerin birçoğu onun fıkhî gücü ile ilgilidir. Fakat bu, aynı zamanda onun fıkhının kaynağı olan Kur'an ve Hadis ilimleri itibariyle de tevsik ve ta'dil edildiğine işaretttir. Bu iki kaynağa dayanmadan, mücerret reyle fıkıhta söz sahibi olmak mümkün değil*dir.
Nitekim hadisçiler sık sık, çözemedikleri meseleleri, fukahaya havale etmek durumunda kalmışlardır. Onun için, Süfyan b. Uyeyne'nin meclisinde bulunan Ebu Hanife ashabından Bişr b. Velid el-Kâdî, zor bir mesele ile karşılaşıldığı zaman, Süfyan'ın; "Burada Ebu Hanife ashabından kimse var mı?" diye sorduğunu, kendisine işaret edilince de, "haydi cevap ver" dediği*ni ve kendisinin de cevap verdiğini belirtir. Bunun üzerine Süfyan: "Dinde kurtuluş, fukahaya teslim olmaktır" demiştir.[1327]
Kendisine soru soran birisine A'meş, Ebu Hanife'nin halkasını göstere*rek: "Bu halkaya devam et, çünkü onlar, bir meseleyle karşılaştıkları za*man, isabet edene kadar onunla uğraşmaktan vazgeçmiyorlar" demiştir.[1328]
Hatib Bağdadî, İbn Kerâme'den şu nakilde bulunmuştur: "Birgün Vekir b. Cerrah'ın yanında idik. Adamın biri, "Ebu Hanife hata etti" dedi. Veki': "Onun yanında Züfer, Ebu Yusuf ve Muhammed gibi kıyas ve içtihatlarıyla, Yahya h. Zekeriyya b. Ebi Zaide, Hafs b. Gıyas, Hıbban ve Mendel b. Ali gibi hadis hıfzı ve bilgisiyle, Kasım b. Maan gibi Arapçaya hakimiyetiyle, Davud b. Nusayr et-Tâî ve Fudayl b. Iyad gibi zühd ve takvalarıyla şöhrete ulaşmış kişiler varken, Ebu Hanife nasıl hata edebilir? Böyle arkadaşlara ve talebelere sahip olan kimse, kolay kolay hata etmez, etse bile onu hakika*te döndürürler" diye karşılık verdi.[1329]
Esed b. el-Furat'm bildirdiğine göre, Ebu Hanife'den imlâ suretiyle ki*tap tedvin eden 40 talebesi vardır. Bunlardan Ebu Yusuf, Züfer, Dâvud et-Tâî, Esed b. Amr, Yusuf b. Halid es-Semti, Yahya b. Zekeriyya b. Ebi Zâi-de'nin de içinde bulunduğu 10 tanesi ileri gelenlerindendi.[1330]
Ebu Hanife ve ashabı hakkında menfî kanaata sahip olan Ahmed b. Hanbel'in bile, halk-ı Kur'an meselesinden dolayı zulüm gördüğü esnada, Ebu Hanife'nin kadılık teklifini reddetmesi yüzünden dövülmesini hatırlaya*rak, ona merhameten ağladığı ve böylece teselli olduğu bildirilmektedir.[1331]
Buraya kadar andığımız, Ebu Hanife'yi ta'dil ve tevsik edenler, ya onun döneminde veya onun dönemine yakın tarihlerde yaşamış, bizzat onunla veya talebeleriyle görüşüp ilmî alışverişlerde bulunmuş önemli ilmî şahsiyetlerdir. Bu yüzden Ebu Hanife hakkındaki değerlendirmeleri daha isabetli ve kabule şayandır. Şimdi de kendi döneminden asırlar sonra yaşa*mış belli başlı bazı hadisçilerin Ebu Hanife hakkındaki olumlu değerlendirmelerini zikredeceğiz. Bunların hemen hemen hepsi, Hanefi mezhebine mensup olmayan kimselerdir.
Meşhur Sünen sahibi Ebu Davud es-Sicistânî (ö.275), üç fıkıh imamı*nı hayırla yadederek şöyle demiştir: "Allah rahmet eylesin, Malik, Şafii ve Ebu Hanife imam idiler".[1332] El-Fihrist müellifi İbnü'n-Nedim Muhammed b. İshak, Ebu Hanifenin ilminin genişliğine işaretle; "Karada ve denizde, doğuda ve batıda, uzakta ve yakında ilmin tedvini Ebu Hanife sayesindedir." Demiştir.[1333]
Maliki mezhebine mensup, Endülüs'lü büyük muhaddis, Ebu Ömer Yu*suf b. Abdilberr (ö.463) de, Ebu Hanife'yi takdir edenlerden ve ona hücum edenleri, insafsızlıkla suçlayanlardan biridir. O, Ebu Hanife'yi şöyle değerlendirmiştir: "Fıkıhta imamdı. Rey ve kıyası güzel, (meseleleri) istihracı la*tif, zihni iyi, anlayışı seri, zeki akıllı ve dindardı. Adil ravilerin ahad haber*lerini, üzerinde icma edilmiş usullere aykırı bulduğu zaman kabul etmezdi. Ehl-i hadis bunu hoş görmeyerek onu kötülediler ve bunda aşırı gittiler. Ba*zıları faziletleri, bazıları da kötülükleri üzerine kitaplar yazdılar. Hadisçilerin çoğu onu zemmederler. Hanbelilerin tamamı bugün onu kötülemektedir*ler. Çünkü Ahmed h. Hanbel, Ebu Hanife ve ashabı aleyhinde konuşanlardan biri idi".[1334]
İbn Abdilberr, diğer iki imam (Malik ve Şafii) ile birlikte, Ebu Hani*fe'nin faziletlerini, onun lehinde konuşanları, tevsik ve ta'dil edenleri ihtiva eden bir kitap yazmıştır.[1335] Ayrıca diğer bir eserinde Ebu Hanife'ye yönel*tilen bazı suçlama ve cerhleri zikrederek bunların geçersiz olduğunu belirt*miştir.[1336]
Ebu Hanife ve talebelerinden övgüyle bahseden diğer meşhur bir hadisci de, Zehebî (ö.748) dir. Ebu Hanife ve iki talebesi Ebu Yusuf ve İmam Mu*hammed hakkında müstakil bir menakıb kaleme alan Zehebî, Ebu Hanife'nin muhaddis olmadığını kabul ederken, onun yalancılıkla itham edilemiyeceğini belirtir. Ona göre, Ebu Hanife, himmetini Kur'an ve fıkıh üzerine yoğunlaştır*mıştır ve bir ilimde ileri gidenin diğerinde geri kalması tabiidir.[1337]
Tezkiretü'l-Huffaz da Ebu Hanife'yi şöyle tavsif eder: "O, muttaki, alim, ilmiyle amil, âbid, şam büyük bir imamdı. Sultanlardan hediye kabul etmez, ticaret yaparak kazanç sağlardı".[1338]
Bununla birlikte Zehebî, "Mîzânü'l-İ'tidal" de Ebu Hanifeden daha de*ğişik bir şekilde bahseder: "Rey ehlinin imamıdır. Nesâî, İbn Adiyy ve di*ğerleri hıfzı yönünden onu zayıf saymışlardır" [1339] Zehebî burada her ne kadar kendi değer yargısını zikretmemişse de, onu zayıf sayanlar olduğunu söyleyerek bir bakıma Ebu Hanife'yi ravi olarak tenkid edenlere katılmış görünmektedir. Mamafih, Ebu Hanife'nin terceme-i halinin, Mizanü'l-İ'tidal'in bazı yazma nüshalarında yer almadığı, bunun sonradan ilave edil*miş olduğu da iddia edilmiştir.[1340] Bunu isbat için uzun bir ta'lik yazan [1341]Ebu Gudde, Zehebî'nin, bizzat mezkûr kitabının girişinde [1342]"Ebu Hanife, Şafii, Buharî gibi, füruatta kendilerine tabi olunan imamlardan hiçbirini, İslam’daki şerefli mevkilerinden, insanlar üzerindeki büyük etkilerinden dola*yı kitabımda zikretmedim. Şayet onlardan birini zikrettiysem, Allah ve in*sanlar nazarında ona zarar vermeyecek, insaflı bir şekilde zikrettim" dediğini kaydederek, Zehebî'nin Ebu Hanife'ye kitabında yer vermediğini belirtmektedir.[1343] Fakat Zehebî, bu ifadesinin devamında, "insana zarar ve*ren şeyin "yalancılık", "hatada ısrar" ve "batıl tedlis" olduğunu açıkladığına [1344] ve başka bir eserinde de Ebu Hanife'nin yalan söylemekten yüce bir şahsiyet olduğunu belirttiğine [1345]göre, Mizanü'l-İ'tidalde onu, hıfzı yönün*den zayıf bulanlara işaret etmiş olması yadırganacak bir husus değildir. Da*ha önce de belirttiğimiz gibi Zehebî, Ebu Hanife'nin hadiscilikte geri kaldı*ğını kabul etmekle beraber onu cerhedecek hiçbir ifadeye yer vermemiş, bilakis, hakkında takdirkâr ifadeler kullanmıştır. Nitekim diğer bir eserinde, "Ebu Hanife, adem oğlunun en zekîlerinden biri idi" [1346] demektedir.
Hicrî 9. asrın ünlü hadisçilerinden İbn Hacer el-Askalânî (ö.852) de, Tehzîbü't-Tehzib'inde, Ebu Hanife hakkında gösterilen hüsnü teveccüh ve hadis alanındaki güvenilirliği konusunda birçok rivayete yer vermiştir.[1347] Aynı asrın diğer meşhur bir alim ve muhaddisi Süyuti (ö.911) ise Ebu Hanife'ye dair müstakil bir menâkıb yazmış,[1348] ayrıca Tabakâtü'l-Huffaz'ında ona yer vermiştir.[1349]
Süyuti'nin talebesi olan Şa'rânî (ö.973) ise el-Mizanü'1-Kübrâsında, Ebu Hanife'den övgüyle söz etmekte, ona yöneltilen ithamlara cevaplar ver*mektedir. Ebu Hanife müsnedlerinden üç sahih nüshayı gözden geçirdiğini belirten Şa'rânî, Ebu Hanife'nin sadece, Esved, Alkame, Atâ, İkrime, Mücâhid, Mekhul, Hasen Basrî ve bunlar gibi sika adil ve seçkin tabiîlerden riva*yette bulunduğunu, Ebu Hanife’yle, Hz.Peygamber arasındaki ravilerin güve*nilir ve seçkin kimseler olduklarını, aralarında yalancı ve yalanla itham edilmiş kimse bulunmadığını kaydeder.[1350]
Şa'rânî ile muasır diğer bir Şafii alimi İbn Hacer el-Heytemî (ö.973) ise Ebu Hanife hakkında değerli bir menâkıb kitabı yazmıştır.[1351]




[1299] Te'nîb, 33; el-İntika 122-137. İbn Abdilberr bu listede yer alan isimlerden 26 sının Ebu Hanife hakkındaki övgülerini kendisine ulaşan senedleriyle birlikle zikretmiştir. Ayrıca bıı listeyi ona şeyhi Hakem b. Münzir'in, Ebu Yakub Yusuf b. Ahmed b. Yusuf el-Mekkî (İbnu'd-Dahil) den naklettiği, adıgeçen şahsın bu isimleri kendisine ait "Fedâilu Ebi Hanife ve Ahbârihi" isimli kitabından derle*diğini belirtmiştir. (Bkz. el-İntika, I37)Ebu Hanife'yi övenlerin bir listesi için ayrıca bkz. Târihu Bağdad, XIII, 336-348; e(-Tabakatu's-Seniyye, I, 95-105.
[1300] Te’nîb, 34.
[1301] Bkz. Laknevî, er-Refu ve’t-Tekmil 275, 306
[1302] Tehânevî, Kavâid, 195 (2 nolu dipnot).
[1303] Yahya b. Main'in Ebu Hanife hakkında "hadisi yazılmaz" dediği (Bkz. İbnul-Cevzî, Kilabu'd-Duafâ, III. 163), ayrıca, "hadisi nasıldı?" sorusu üzerine de, Ebu Hanife'nin yanında ne hadis var da soru*yorsunuz? (Tarihli Bağdad, XIIT, 416) şeklinde karşılık verdiği nakledilmekle birlikte, bu rivayet*lerin doğruluğu mümkün görülmemektedir. Zira İbn Maîn bir yandan Ebu Hanife'nin hadis rivaye*tini ancak ezberden caiz gördüğünü belirtirken (bkz. el-Kifâye, 231), diğer yandan onu ta'dil eden beyanlarda bulunmuştur. Hatla Onun, Ebu Hanife ve ashabına meylinden dolayı Hanefi mutaassı*bı şeklinde suçlandığı, İmam Mulıammed'in "el-Câmiu's-Sağir'ini de bizzat kendisinden aldığı be*lirtilmektedir. (Te'nîb 157).
[1304] Suyûti, Tabakâtu'l-Huffâz, 73; İbn Hacer, Tehzîbu't-Tehzîb, X, 450.
[1305] İbn Abdilberr, el-İntikâ, 127.
[1306] İbn Abdilberr, Cami', II, 148, 149.
[1307] Tehânevî, Kavaîd, 194 (Ebu Gudde'nin notu).
[1308] Age., 188.
[1309] Tehânevî, Kavâid, 188,189.
[1310] Age., 189.
[1311] Age., 187, 189.
[1312] Age.. 190; Krş. Tarihi İbn Maîn, II, 607.
[1313] Tehânevî. Kavâid, 190 (1 nolu dipnot). Zehebi’nîn belirttiğine göre, cerh ve ta'dil konusunda ilk kitap tasnif eden Yahya b. Said el-Katlan'dır. Ayrıca o ve talebesi Veki' b. el-Cerrah, Hanefi mezhebi üzere fetva veriyorlardı. (Age., 1 nolu dipnot;.Krş. Tarilıu Bağdad. XIII. 345-346 ve el-İntika, 132). Bu bilgiler ışığında, Tarihu Bağdad'da yer alan ve Said b. el-Kaltan'a atfedilen "Ebu Hanife sahibul-hadis değildi" (Bkz. Age., XIII, 416) ifadesinin ona aidiyeti şüphelidir.
[1314] Tehânevî, Kavaid. 191.
[1315] Age.. 191
[1316] Age.. 197(1 nolu dipnot).
[1317] Age.. 197(1 nolu dipnot).
[1318] Tehânevî. Kavaid. 198.
[1319] Age., 199.
[1320] Age., 199.
[1321] Age., 199.
[1322] Age., 199.
[1323] Tehânevî, Ebu Hanife, 34.
[1324] Tehanevî, Kavâid, 199.
[1325] Age., 199.
[1326] Age., 200; Krş. Bağdadî, Tarih, XIII, 338.
[1327] Tehnnevî, Kavâid, 201
[1328] Age., 201.
[1329] Age. 201; Krş. Bağdadî. Tarih, XIV,. 247.
[1330] Tehânevî. Kavâid, 202.
[1331] Kureşî, el-Cevâhir, I. 56; Bağdadî. Tarih. XIII. 327.
[1332] İbn Abdilberr, Cami', II, 163; Zehebî, Menâkıb, 46.
[1333] İbn Nedim. el-Fihrist, 285.
[1334] İbn Abdilberr, Kitabul-İstiğnâ, I, 572-573.
[1335] Bkz. el-İntikâ fi Fedâili's-Selaseti'l-Eimmetil-Fııkaha, 122 vd.
[1336] Câmiu Beyâni 1-îlm ve Fadlih. II. 132-163.
[1337] Zehebî, Menakıb. 45.
[1338] Zehebî. Tezkiretu'l-Huffaz. 1, 168-169.
[1339] Zehebî, Mîzânu'l-İ'tidal, IV, 265.
[1340] Laknevi, er-Refu ve'l-Tekmil, 121 (Ebu Gudde'nin notu).
[1341] Age., 121-127.
[1342] Zehebî, Mîzânul-Î'tidal, I, 2-3.
[1343] Laknevî, er-Ref, 127.
[1344] Zehebî, Mizan,-1. 3.
[1345] Zehebî, Menâkıb, 45.
[1346] Zehebî, el-İber, I, 164.
[1347] İbn Hacer, Tehzibu'ı-Tehzîb, X, 449-452.
[1348] Süyûtî, Tebyîzu's-Sahîfe fî Menakıbı'l-İmam Ebî Hanife, Haydarabad 1961.
[1349] Süyûtî, Tabakatu'l-Huffaz, 73-74.
[1350] Şarani, Mîzân, I, 55
[1351] Heytemî, el-Hayrâtu'1-Hisân fî Menâkıbı'l-İmâmi'l- A'zam Ebî Hanifeti'n-Nu'man. Beyrut 1983. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 222-230
 
Üst Ana Sayfa Alt