Furkan gemisi
Bu geminin bu kadar ses getireceğini, ne geminin içindekiler ne de bu seferi düzenleyenler bilebilirdi. Gemiden döndükten sonra gemi gerçeğini daha iyi fark etmeye başladık…
Meğer bu gemi neymiş?
Dengeler, düzenler değişiyor… Toplumlar, sistemler sarsılıyor… Hesaplar, hedefler gözden geçiriliyor…
Bizim için gemi küçük bir adımdı; ancak görünen o ki, insanlık için büyük bir adım oldu… Rabbim küçük sebeplerden büyük neticeler hâsıl ediyor… Demek ki, sünnetullahın iktizası böyleydi…
Tıpkı Talut ve Calut kıssasında olduğu gibi… Kur’an-ı Kerim uzun ve çetin bir savaşı konu ediyor, savaşın sonucunu belirleyen ise, Talut’un ordusunda bulunan çocuk yaştaki Davud’un attığı bir taş oluyor… Atılan taş ile Calut helak oluyor, ordusu hezimete uğruyor… Bir taş ile savaşın kaderi, tarihin akışı değişti…
Bir gemi ile nelerin değişeceğine hep birlikte tanıklık ediyoruz…
Hz. Musa’nın annesi dünyaya getirdiği yavrusunu, Firavun’un soykırımından kurtarmak ümidi ile bir sanduka içinde Nil’in sularına terk ediveriyor… Aslında olan olay, Allah’ın suya terk edilen bir bebek ile tarihe müdahalesiydi… Firavun için sonun başlangıcıydı…
O Allah ki, bir örümcek ağı ile Daru’n-Nedve’nin tuzaklarını boşa çıkarmamış mıydı?
Bu gemi dünyayı silkeledi… Bununla kalmadı sanki yeni bir dünyanın habercisi oldu… Gemidekiler yeni bir medeniyet tasavvurunun mimarları olarak yüreklerde yerlerini aldılar…
Demek istediğim o ki, bu gemi sadece gemi değildir…
Bu gemi bir çığırdır… Yönsüzlük ve belirsizlikler içinde bocalayanların pusulası oldu…
Bu gemi bir çizgidir… Dünyayı ikiye ayıran bir çizgi… Çizginin içinde özgürlük, direniş, onur, adalet, insaniyet ve hakkaniyet var… Dışında ise işgal, sömürü, cinayet, zulüm, zulmet ve zillet var…
Bu gemi bir çağrıdır… Ulviye, güzele, doğruya, erdeme, hakka çağrıdır…
Bu gemi bir çığlıktır… Yıllarca sömürülmüş, sindirilmiş halkların yeniden diriliş çığlığıdır…
Çünkü bu gemide adanmışlık vardı… Azim dardı… Aksiyon vardı… Aşk vardı... Aşkınlık vardı…
İnsanlığın ortak hâsılası oradaydı. Ortak havsala oradaydı…
Hılfu’l-Fudul güncellenmişti… Erdemliler buluşması gerçekleşmişti… Biz sadece Ebu Cehillerin kıtalar dolaştığını sanıyorduk, meğer Ebu Taliplerde kıtalar dolaşıyordu… Yunanlı Dimitris Plionis, İrlandalı Ken O’keef, İngiliz George Gallavi, İsveçli Mattias Gardell, Papaz Hilaryum Kapoçi’nin şahsında müşahede ettim…
Yine bu gemide çağın sahabilerini gördüm… Asrın haramilerine ve haydutlarına karşı nasıl canlı kalkan olduklarına tanıklık ettim… Zamanın Zeynepleri asil ve aziz duruşlarını gemiye taşımışlardı… Selahaddin-i Eyyubi’nin silüeti aramızdaydı…
Ashab-ı Sefineye Allah muhteşem bir sekine sunmuştu… Ashab-ı Sefine Ashab-ı Fetih olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu…
O tufan içinde bu gemi furkan olmuştu… Ayrıştırtıyordu; dostla düşmanı… Güzelle çirkini… Hakla batılı… Sadakatle ihaneti…
19 yaşındaki Furkan’ın kanı buna şahitlik ediyordu…
İsrail’in vahşi yüzü hiç bu kadar net ortaya çıkmamış ve bu kadar çok lanetlenmemişti… İsrail hiç bu kadar yalnızlaşmamıştı…
Bu gemi bir başlangıçtır ama İsrail için ise sonun başlangıcıdır… Zulümde zirve yapan Siyonist rejim için zeval günleri başlamıştır…
Diyorum ki, bu gemi Allah’ın ayetlerinden bir ayettir… Güne ve geleceğe yönelik önemli işaretler içeriyor…
Bir insaniyet mektebi, bir adalet platformu, bir vicdan hareketi, bir erdem buluşması gerçekleşti…
Bu bakımdan bu gemi bir aynadır… Bu aynada kişiler, kurumlar, toplumlar, sistemler, bloklar kendi gerçeği ile yüzleşiyor… Taraflar, sınıflar netleşiyor…
Bu gemi adeta bir laboratuar oldu.. Herkesin insanlık kalitesi burada test edildi… Gizli niyetler, saklı hesaplar ortaya çıktı… İhanetler, samimiyetler, illetler, meziyetler bununla gün yüzüne çıkmaya başladı… İnsanların mayasını, kumaşını, cevherini, kalitesini ortaya koyan gösterge gemiydi…
Bu bakımdan bu gemi Gazze’yi çoktan aştı…
İnsanlığın iftiharı, ümmetin itibarı oldu…
Çünkü gemideki insanlar insanlığın ölmediğini göstermek için öldüler… Yeni bir yaşamın şifresini, farklı bir dünyanın denklemini kurdular…
Bu insanlar yaşamak için değil yaşatmak için yola çıktılar... Bir başkası için yaşama erdemini kuşandılar… İnsani değerleri hayata geçirmek için hayatlarından vazgeçtiler…
Önce korkuyu kefenlediler… Onurlu bir ölümün yüceliğini dünyevileşen dünyalılara gösterdiler…
Cengiz, Cevdet, Necdet, Çetin, Furkan, Cengiz, Ali Haydar, Fahri, İbrahim canları ile şehitsiz ve şahidsiz bir dünyanın hüsranına dikkat çektiler…
Onlar şehit oldu… Korsanlar deniz yolunu kesince seferi sürdürmek için kanatlandılar… Yetişemedim o kutlulara, arkalarından bakakaldım…
Onlar şimdi Şehid Şeyh Ahmed Yasin’in misafirleri… Son vasiyetinde ümmetin duyarsızlığını Allah’a şikâyet eden şehidden özür dilemek için gittiler… Şikâyetlerini geri çekmesi için…
Onlar cenneti seçti, İsrail cinneti seçti…
Rabbim ümmeti şehidsiz ve beşeriyeti şahidsiz bırakmasın…
Ramazan Kayan
Bu geminin bu kadar ses getireceğini, ne geminin içindekiler ne de bu seferi düzenleyenler bilebilirdi. Gemiden döndükten sonra gemi gerçeğini daha iyi fark etmeye başladık…
Meğer bu gemi neymiş?
Dengeler, düzenler değişiyor… Toplumlar, sistemler sarsılıyor… Hesaplar, hedefler gözden geçiriliyor…
Bizim için gemi küçük bir adımdı; ancak görünen o ki, insanlık için büyük bir adım oldu… Rabbim küçük sebeplerden büyük neticeler hâsıl ediyor… Demek ki, sünnetullahın iktizası böyleydi…
Tıpkı Talut ve Calut kıssasında olduğu gibi… Kur’an-ı Kerim uzun ve çetin bir savaşı konu ediyor, savaşın sonucunu belirleyen ise, Talut’un ordusunda bulunan çocuk yaştaki Davud’un attığı bir taş oluyor… Atılan taş ile Calut helak oluyor, ordusu hezimete uğruyor… Bir taş ile savaşın kaderi, tarihin akışı değişti…
Bir gemi ile nelerin değişeceğine hep birlikte tanıklık ediyoruz…
Hz. Musa’nın annesi dünyaya getirdiği yavrusunu, Firavun’un soykırımından kurtarmak ümidi ile bir sanduka içinde Nil’in sularına terk ediveriyor… Aslında olan olay, Allah’ın suya terk edilen bir bebek ile tarihe müdahalesiydi… Firavun için sonun başlangıcıydı…
O Allah ki, bir örümcek ağı ile Daru’n-Nedve’nin tuzaklarını boşa çıkarmamış mıydı?
Bu gemi dünyayı silkeledi… Bununla kalmadı sanki yeni bir dünyanın habercisi oldu… Gemidekiler yeni bir medeniyet tasavvurunun mimarları olarak yüreklerde yerlerini aldılar…
Demek istediğim o ki, bu gemi sadece gemi değildir…
Bu gemi bir çığırdır… Yönsüzlük ve belirsizlikler içinde bocalayanların pusulası oldu…
Bu gemi bir çizgidir… Dünyayı ikiye ayıran bir çizgi… Çizginin içinde özgürlük, direniş, onur, adalet, insaniyet ve hakkaniyet var… Dışında ise işgal, sömürü, cinayet, zulüm, zulmet ve zillet var…
Bu gemi bir çağrıdır… Ulviye, güzele, doğruya, erdeme, hakka çağrıdır…
Bu gemi bir çığlıktır… Yıllarca sömürülmüş, sindirilmiş halkların yeniden diriliş çığlığıdır…
Çünkü bu gemide adanmışlık vardı… Azim dardı… Aksiyon vardı… Aşk vardı... Aşkınlık vardı…
İnsanlığın ortak hâsılası oradaydı. Ortak havsala oradaydı…
Hılfu’l-Fudul güncellenmişti… Erdemliler buluşması gerçekleşmişti… Biz sadece Ebu Cehillerin kıtalar dolaştığını sanıyorduk, meğer Ebu Taliplerde kıtalar dolaşıyordu… Yunanlı Dimitris Plionis, İrlandalı Ken O’keef, İngiliz George Gallavi, İsveçli Mattias Gardell, Papaz Hilaryum Kapoçi’nin şahsında müşahede ettim…
Yine bu gemide çağın sahabilerini gördüm… Asrın haramilerine ve haydutlarına karşı nasıl canlı kalkan olduklarına tanıklık ettim… Zamanın Zeynepleri asil ve aziz duruşlarını gemiye taşımışlardı… Selahaddin-i Eyyubi’nin silüeti aramızdaydı…
Ashab-ı Sefineye Allah muhteşem bir sekine sunmuştu… Ashab-ı Sefine Ashab-ı Fetih olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu…
O tufan içinde bu gemi furkan olmuştu… Ayrıştırtıyordu; dostla düşmanı… Güzelle çirkini… Hakla batılı… Sadakatle ihaneti…
19 yaşındaki Furkan’ın kanı buna şahitlik ediyordu…
İsrail’in vahşi yüzü hiç bu kadar net ortaya çıkmamış ve bu kadar çok lanetlenmemişti… İsrail hiç bu kadar yalnızlaşmamıştı…
Bu gemi bir başlangıçtır ama İsrail için ise sonun başlangıcıdır… Zulümde zirve yapan Siyonist rejim için zeval günleri başlamıştır…
Diyorum ki, bu gemi Allah’ın ayetlerinden bir ayettir… Güne ve geleceğe yönelik önemli işaretler içeriyor…
Bir insaniyet mektebi, bir adalet platformu, bir vicdan hareketi, bir erdem buluşması gerçekleşti…
Bu bakımdan bu gemi bir aynadır… Bu aynada kişiler, kurumlar, toplumlar, sistemler, bloklar kendi gerçeği ile yüzleşiyor… Taraflar, sınıflar netleşiyor…
Bu gemi adeta bir laboratuar oldu.. Herkesin insanlık kalitesi burada test edildi… Gizli niyetler, saklı hesaplar ortaya çıktı… İhanetler, samimiyetler, illetler, meziyetler bununla gün yüzüne çıkmaya başladı… İnsanların mayasını, kumaşını, cevherini, kalitesini ortaya koyan gösterge gemiydi…
Bu bakımdan bu gemi Gazze’yi çoktan aştı…
İnsanlığın iftiharı, ümmetin itibarı oldu…
Çünkü gemideki insanlar insanlığın ölmediğini göstermek için öldüler… Yeni bir yaşamın şifresini, farklı bir dünyanın denklemini kurdular…
Bu insanlar yaşamak için değil yaşatmak için yola çıktılar... Bir başkası için yaşama erdemini kuşandılar… İnsani değerleri hayata geçirmek için hayatlarından vazgeçtiler…
Önce korkuyu kefenlediler… Onurlu bir ölümün yüceliğini dünyevileşen dünyalılara gösterdiler…
Cengiz, Cevdet, Necdet, Çetin, Furkan, Cengiz, Ali Haydar, Fahri, İbrahim canları ile şehitsiz ve şahidsiz bir dünyanın hüsranına dikkat çektiler…
Onlar şehit oldu… Korsanlar deniz yolunu kesince seferi sürdürmek için kanatlandılar… Yetişemedim o kutlulara, arkalarından bakakaldım…
Onlar şimdi Şehid Şeyh Ahmed Yasin’in misafirleri… Son vasiyetinde ümmetin duyarsızlığını Allah’a şikâyet eden şehidden özür dilemek için gittiler… Şikâyetlerini geri çekmesi için…
Onlar cenneti seçti, İsrail cinneti seçti…
Rabbim ümmeti şehidsiz ve beşeriyeti şahidsiz bırakmasın…
Ramazan Kayan