Gözlemlerim sonucunda şunu anladım ki İslam hakkındaki en kötü zanlar gayrimüslimler tarafından değil Müslümanlar tarafından besleniyor. Gerçek
manada dinin, kitabımızın, İslam'ın ne olduğuna dair net bir bilgiye sahip değiliz ve hayatımızı bu yanlış düşüncelerle sürdürüyoruz ve bu düşünceler bizim dini
algılama şeklimizi de belirliyor. Maalesef, bu çarpık düşünceler, dinin ve İslam'ın ne olduğuna dair sapkın düşünceler birilerini oldukça derinden etkileyebilir,
onları dinden uzaklaştırabilir. Gerçekten buna neden olabilir. Bu yüzden asıll ilgilenmemiz gereken nokta İslam hakkında herhangi bir şey bilmeyen insanlara
İslam'ı tanıtmaktır.
Aynı zamanda insanlar ben artık Müslüman değilim demeseler bile beyinlerinde ve kalplerinde kendilerini Allah'ın nurundan uzaklaştırmaktadırlar. Bu durum
aile içimizde, arkadaşlar arasında yaşanmaktadır ve biz bunu hiç umursamıyor ve bu sorunu çözmek için bir şey yapmıyoruz. Bu yüzden, bu sorunun durup
dururken ortaya çıkmadığını söyleyerek başlamak istedim. Neden birileri dinlerinden şüphe duymaya başlıyor veya neden dinlerine bir bağlılık
hissetmiyorlar? Bu durum nasıl ortaya çıkıyor? Bu durum için herhangi bir kişiyi, bir grubu veya mezhebi suçlamıyorum tabi ki; ama maalesef, bu ümmet olarak
hepimiz bilinçli veya bilinçsiz olarak verdiğimiz vaazlarla, İslam'a dair taraflı bir yaklaşım sergilemiş bile olabiliriz. İslam öğretisini tebliğ ederken, küçük bir
çocuk veya bir genç mescide geldiğinde oturup hutbeyi ya da herhangi bir dersi dinlediğinde ne yazık ki çok kuvvetli bir biçimde uzun zamandır orada olan
mesaj malesef dengelenmeliydi. Ama dengelenmedi.
Bu durumda bir gencin edindiği izlenimlerle başlamak istiyorum.
Bunlar benim uydurduğum şeyler değil bunlar tamamen dünyanın farklı bölgelerinden olan
birçok gençle yaptığım konuşmalar dayanarak ortaya çıkarılan şeyler. Bu gençler yalnızca Batı'da yaşayan Müslümanlardan ibaret değil. Bu gruba
Malezya'da, Körfez ülkelerinde, Avrupa'da, Avustralya'da ya da burada amerika'da yaşayan gençler de dahil. Yani bu Müslüman ülkelerde yaşayan ve burada yaşayan Müslümanların karışımı gibi. Aslında bakarsanız bu iki grup arasındaki izlenimler şaşırtıcı bir şekilde benzer.
Ümmetimizin İslam'a dair olan yanlış düşünceleri çok da farklı değil ve ben gençler dediğim zaman siz nüfusun çok küçük bir bölümünü kast ettiğimi
düşünebilirsiniz; ancak dünyadaki istatistikler oldukça hayret verici. Bu istatistiklere göre ümmetin çoğunu hatta belki de üçte ikisinden fazlasını 35 yaş
altı insanlar oluşturmaktadır. Bu yüzden ümmetin gençliği dediğimde aslında çoğunluğumuzu kast ediyorum. O yüzden bu sorun yalnızca küçük bir grubu
değil neredeyse İslam'ın, ümmetin tüm varlığını etkilemektedir.
İlk izlenim dinin gerçekten de çok katı olduğu, Allah'ın kullarını cezalandırmayı istediği, ne yaparsan yap cehenneme gitme şansının bulunduğu veya en
azından cehenneme gitmesen bile bu dünyada başına kötü bir şey gelecekmiş gibi. Eğer gelmediyse kesinlikle cehennemde yanacağın yönündedir; çünkü
sabah namazını kaçırmışsındır, bir şey yemişsidir, söylemişsindir veya herhangi başka bir şey yapmışsındır. Ufak tefek her şey için ve maalesef bazen anne baba olduğumuzda birilerinin yanlışını düzeltmeye çalışırken sürekli Allah korkusunu aşılamaya çalışıyoruz ve bir çocuğa karşı bunu yapmak onun için oldukça sarsıcı olabilir. O dondurmayı yeme, Allah sana çok kızacak! Hayır, aslında kızan Allah değil sensin. Böyle yaptığınızda çocuğun Allah'ın sürekli olarak sinirli olduğuna ve yanlış bir hareketinde Allah'ın ona zarar vereceğini düşünmesine sebep oluyorsunuz Böylece, çocuğun zihninde insanları cezalandıran bir Allah algısı
oluşur. Allah kendisi "Allah size niçin azab etsin?” (Nisa/147) derken hem de. Neden Allah seni cezalandırmayı istesin? Bu Allah'ın kendisinin sorduğu bir sorudur. Yani varmak istediğim nokta şu: Allah'ın zatına dair söylediği sözler, bizim onun için söylediklerimizden farklıdır. Bizim Allah hakkında
oluşturduğumuz izlenim onun daima kızgın olduğu, ceza vermek istediği, İslam şeriatının oldukça sıkı ve katı olduğu ve bu hükümleri uygulamadığında da
başının büyük bir derde gireceği yönündedir. İşte bu gençlerin ilk izlenimidir. Bahsetmek istediğim ikinci izlenim ise İslam'ın onlardan bir şeyi çözmeye
yaramayan şeyleri yapmalarını beklemesidir. İş bulmakta zorlanıyorum, o zaman gidip dua et! Tamam ama dua etmek iş bulmama nasıl yardımcı olacak
ki? Gençlerimize bir şeyler arasındaki bağlantıları anlatmıyoruz. Baksana sinirlendin git de bir abdest al! İyi tamam ama anne sinirim hala geçmedi. O
zaman git bir sure oku, evet tamam bunların hepsini yaptım ama hala iyi hissetmiyorum. Dua nasıl bir şeyleri değiştirebilir ki?
Gençlerin zihnindeki bu izlenim zamanla ilerler ve “sanırım ailemin batıl inançları var, beni sinirlendiğimde imama götürüp bir şeyler okuyup üflemesini
söylüyorlar ve bütün sorunların çözüleceğine inanıyorlar” gibi düşüncelerin oluşmasına neden olur. Sonrasında da gençler İslam'ın mantıklı olmadığı,
hurafelerle dolu olduğu ve onun da insanların büyüye inandıkları herhangi bir din gibi olduğu kanısına varırlar. Annemler de ona inanıyor ama ben tüm
bunları onlara söylemekten korkuyorum; çünkü bunu söylersem annem sinirden deliye dönebilir; ama aslına bakarsak söylediklerim de haksız da
sayılmam. Hiç kimse ailemin de Müslüman olduğu cevabını vermek dışında mantık çerçevesinde “neden Müslüman olduğumu” açıklamadı. Neden bu dinin
bir parçası olduğum sorusuna ise ailemin çoğunluğu Müslüman bir ülkede bulunduğu ya da böyle bir ülkede doğduğum için cevapları dışında bir cevap
alamadım. Yani bu da demektir ki farklı bir ailede doğsaydım her şey daha da farklı olabilirdi. Sosyolojik veya ailevi nedenler dışında bu durum pek de mantıklı gelmiyor. Zaten İslam da mantıksız ve benim için hiçbir anlam ifade etmiyor.
Buna ek olarak diğer bir problem de şudur, ne zaman birileri İslam hakkında konuşsa çok uzun yıllar önce yaşamış insanlardan bahsediyor ve onların ne
kadar mükemmel olduğunu söylüyorlar ve ben de cennete yalnızca o insanların gideceğini düşünüyorum; ancak bu düşünce bizim yani insanlığın geri kalanının
cehenneme odun olacağı anlamına geliyor. Her zaman karşılaştırma yapılarak, geçmişteki insanların ne kadar iyi bizim ise ne kadar kötü durumda olduğumuz
ima ediliyor. Ben de zaten Allah'ın kızgın olduğunu biliyorum ve madem çok kötüyüm, tüm bunları başaramıyorum, ne kadar çabalasam da namazım Ömer ibn Hattab (ra)'ın namazına benzemeyecek, hac ibadetimi ne kadar iyi yapmaya çalışsam da bu ibadeti yapmak için evlerinden çıkıp iki yıl yol yürüyen İslam
alimleri gibi olamayacağım, o yüzden de ne yaparsam yapayım zaten iyi olmayacak ve kabul edilmeyecek ve Allah'ın benden istediği yüksek standartlara
asla ulaşamayacağım. Çünkü daha önce arka arkaya kırk gece teheccüd namazı kılmış insanların, yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılan insanların
hikayesini, hatta sahabelerden birisinin (radıyallahu anhum ecmain) Ömer'in Peygamberimiz sallallahu aleyhi vessellem ondan Allah yolunda harcamasını
istediğinde servetinin yarısını, Ebu Bekir (ra)'ın ise servetinin tümünü verdiğini duydun.
manada dinin, kitabımızın, İslam'ın ne olduğuna dair net bir bilgiye sahip değiliz ve hayatımızı bu yanlış düşüncelerle sürdürüyoruz ve bu düşünceler bizim dini
algılama şeklimizi de belirliyor. Maalesef, bu çarpık düşünceler, dinin ve İslam'ın ne olduğuna dair sapkın düşünceler birilerini oldukça derinden etkileyebilir,
onları dinden uzaklaştırabilir. Gerçekten buna neden olabilir. Bu yüzden asıll ilgilenmemiz gereken nokta İslam hakkında herhangi bir şey bilmeyen insanlara
İslam'ı tanıtmaktır.
Aynı zamanda insanlar ben artık Müslüman değilim demeseler bile beyinlerinde ve kalplerinde kendilerini Allah'ın nurundan uzaklaştırmaktadırlar. Bu durum
aile içimizde, arkadaşlar arasında yaşanmaktadır ve biz bunu hiç umursamıyor ve bu sorunu çözmek için bir şey yapmıyoruz. Bu yüzden, bu sorunun durup
dururken ortaya çıkmadığını söyleyerek başlamak istedim. Neden birileri dinlerinden şüphe duymaya başlıyor veya neden dinlerine bir bağlılık
hissetmiyorlar? Bu durum nasıl ortaya çıkıyor? Bu durum için herhangi bir kişiyi, bir grubu veya mezhebi suçlamıyorum tabi ki; ama maalesef, bu ümmet olarak
hepimiz bilinçli veya bilinçsiz olarak verdiğimiz vaazlarla, İslam'a dair taraflı bir yaklaşım sergilemiş bile olabiliriz. İslam öğretisini tebliğ ederken, küçük bir
çocuk veya bir genç mescide geldiğinde oturup hutbeyi ya da herhangi bir dersi dinlediğinde ne yazık ki çok kuvvetli bir biçimde uzun zamandır orada olan
mesaj malesef dengelenmeliydi. Ama dengelenmedi.
Bu durumda bir gencin edindiği izlenimlerle başlamak istiyorum.
Bunlar benim uydurduğum şeyler değil bunlar tamamen dünyanın farklı bölgelerinden olan
birçok gençle yaptığım konuşmalar dayanarak ortaya çıkarılan şeyler. Bu gençler yalnızca Batı'da yaşayan Müslümanlardan ibaret değil. Bu gruba
Malezya'da, Körfez ülkelerinde, Avrupa'da, Avustralya'da ya da burada amerika'da yaşayan gençler de dahil. Yani bu Müslüman ülkelerde yaşayan ve burada yaşayan Müslümanların karışımı gibi. Aslında bakarsanız bu iki grup arasındaki izlenimler şaşırtıcı bir şekilde benzer.
Ümmetimizin İslam'a dair olan yanlış düşünceleri çok da farklı değil ve ben gençler dediğim zaman siz nüfusun çok küçük bir bölümünü kast ettiğimi
düşünebilirsiniz; ancak dünyadaki istatistikler oldukça hayret verici. Bu istatistiklere göre ümmetin çoğunu hatta belki de üçte ikisinden fazlasını 35 yaş
altı insanlar oluşturmaktadır. Bu yüzden ümmetin gençliği dediğimde aslında çoğunluğumuzu kast ediyorum. O yüzden bu sorun yalnızca küçük bir grubu
değil neredeyse İslam'ın, ümmetin tüm varlığını etkilemektedir.
İlk izlenim dinin gerçekten de çok katı olduğu, Allah'ın kullarını cezalandırmayı istediği, ne yaparsan yap cehenneme gitme şansının bulunduğu veya en
azından cehenneme gitmesen bile bu dünyada başına kötü bir şey gelecekmiş gibi. Eğer gelmediyse kesinlikle cehennemde yanacağın yönündedir; çünkü
sabah namazını kaçırmışsındır, bir şey yemişsidir, söylemişsindir veya herhangi başka bir şey yapmışsındır. Ufak tefek her şey için ve maalesef bazen anne baba olduğumuzda birilerinin yanlışını düzeltmeye çalışırken sürekli Allah korkusunu aşılamaya çalışıyoruz ve bir çocuğa karşı bunu yapmak onun için oldukça sarsıcı olabilir. O dondurmayı yeme, Allah sana çok kızacak! Hayır, aslında kızan Allah değil sensin. Böyle yaptığınızda çocuğun Allah'ın sürekli olarak sinirli olduğuna ve yanlış bir hareketinde Allah'ın ona zarar vereceğini düşünmesine sebep oluyorsunuz Böylece, çocuğun zihninde insanları cezalandıran bir Allah algısı
oluşur. Allah kendisi "Allah size niçin azab etsin?” (Nisa/147) derken hem de. Neden Allah seni cezalandırmayı istesin? Bu Allah'ın kendisinin sorduğu bir sorudur. Yani varmak istediğim nokta şu: Allah'ın zatına dair söylediği sözler, bizim onun için söylediklerimizden farklıdır. Bizim Allah hakkında
oluşturduğumuz izlenim onun daima kızgın olduğu, ceza vermek istediği, İslam şeriatının oldukça sıkı ve katı olduğu ve bu hükümleri uygulamadığında da
başının büyük bir derde gireceği yönündedir. İşte bu gençlerin ilk izlenimidir. Bahsetmek istediğim ikinci izlenim ise İslam'ın onlardan bir şeyi çözmeye
yaramayan şeyleri yapmalarını beklemesidir. İş bulmakta zorlanıyorum, o zaman gidip dua et! Tamam ama dua etmek iş bulmama nasıl yardımcı olacak
ki? Gençlerimize bir şeyler arasındaki bağlantıları anlatmıyoruz. Baksana sinirlendin git de bir abdest al! İyi tamam ama anne sinirim hala geçmedi. O
zaman git bir sure oku, evet tamam bunların hepsini yaptım ama hala iyi hissetmiyorum. Dua nasıl bir şeyleri değiştirebilir ki?
Gençlerin zihnindeki bu izlenim zamanla ilerler ve “sanırım ailemin batıl inançları var, beni sinirlendiğimde imama götürüp bir şeyler okuyup üflemesini
söylüyorlar ve bütün sorunların çözüleceğine inanıyorlar” gibi düşüncelerin oluşmasına neden olur. Sonrasında da gençler İslam'ın mantıklı olmadığı,
hurafelerle dolu olduğu ve onun da insanların büyüye inandıkları herhangi bir din gibi olduğu kanısına varırlar. Annemler de ona inanıyor ama ben tüm
bunları onlara söylemekten korkuyorum; çünkü bunu söylersem annem sinirden deliye dönebilir; ama aslına bakarsak söylediklerim de haksız da
sayılmam. Hiç kimse ailemin de Müslüman olduğu cevabını vermek dışında mantık çerçevesinde “neden Müslüman olduğumu” açıklamadı. Neden bu dinin
bir parçası olduğum sorusuna ise ailemin çoğunluğu Müslüman bir ülkede bulunduğu ya da böyle bir ülkede doğduğum için cevapları dışında bir cevap
alamadım. Yani bu da demektir ki farklı bir ailede doğsaydım her şey daha da farklı olabilirdi. Sosyolojik veya ailevi nedenler dışında bu durum pek de mantıklı gelmiyor. Zaten İslam da mantıksız ve benim için hiçbir anlam ifade etmiyor.
Buna ek olarak diğer bir problem de şudur, ne zaman birileri İslam hakkında konuşsa çok uzun yıllar önce yaşamış insanlardan bahsediyor ve onların ne
kadar mükemmel olduğunu söylüyorlar ve ben de cennete yalnızca o insanların gideceğini düşünüyorum; ancak bu düşünce bizim yani insanlığın geri kalanının
cehenneme odun olacağı anlamına geliyor. Her zaman karşılaştırma yapılarak, geçmişteki insanların ne kadar iyi bizim ise ne kadar kötü durumda olduğumuz
ima ediliyor. Ben de zaten Allah'ın kızgın olduğunu biliyorum ve madem çok kötüyüm, tüm bunları başaramıyorum, ne kadar çabalasam da namazım Ömer ibn Hattab (ra)'ın namazına benzemeyecek, hac ibadetimi ne kadar iyi yapmaya çalışsam da bu ibadeti yapmak için evlerinden çıkıp iki yıl yol yürüyen İslam
alimleri gibi olamayacağım, o yüzden de ne yaparsam yapayım zaten iyi olmayacak ve kabul edilmeyecek ve Allah'ın benden istediği yüksek standartlara
asla ulaşamayacağım. Çünkü daha önce arka arkaya kırk gece teheccüd namazı kılmış insanların, yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılan insanların
hikayesini, hatta sahabelerden birisinin (radıyallahu anhum ecmain) Ömer'in Peygamberimiz sallallahu aleyhi vessellem ondan Allah yolunda harcamasını
istediğinde servetinin yarısını, Ebu Bekir (ra)'ın ise servetinin tümünü verdiğini duydun.