Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Gençler Deizm'e Neden Kayıyor? | Nouman Ali Khan

Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Gözlemlerim sonucunda şunu anladım ki İslam hakkındaki en kötü zanlar gayrimüslimler tarafından değil Müslümanlar tarafından besleniyor. Gerçek
manada dinin, kitabımızın, İslam'ın ne olduğuna dair net bir bilgiye sahip değiliz ve hayatımızı bu yanlış düşüncelerle sürdürüyoruz ve bu düşünceler bizim dini
algılama şeklimizi de belirliyor. Maalesef, bu çarpık düşünceler, dinin ve İslam'ın ne olduğuna dair sapkın düşünceler birilerini oldukça derinden etkileyebilir,
onları dinden uzaklaştırabilir. Gerçekten buna neden olabilir. Bu yüzden asıll ilgilenmemiz gereken nokta İslam hakkında herhangi bir şey bilmeyen insanlara
İslam'ı tanıtmaktır.

Aynı zamanda insanlar ben artık Müslüman değilim demeseler bile beyinlerinde ve kalplerinde kendilerini Allah'ın nurundan uzaklaştırmaktadırlar. Bu durum
aile içimizde, arkadaşlar arasında yaşanmaktadır ve biz bunu hiç umursamıyor ve bu sorunu çözmek için bir şey yapmıyoruz. Bu yüzden, bu sorunun durup
dururken ortaya çıkmadığını söyleyerek başlamak istedim. Neden birileri dinlerinden şüphe duymaya başlıyor veya neden dinlerine bir bağlılık
hissetmiyorlar? Bu durum nasıl ortaya çıkıyor? Bu durum için herhangi bir kişiyi, bir grubu veya mezhebi suçlamıyorum tabi ki; ama maalesef, bu ümmet olarak
hepimiz bilinçli veya bilinçsiz olarak verdiğimiz vaazlarla, İslam'a dair taraflı bir yaklaşım sergilemiş bile olabiliriz. İslam öğretisini tebliğ ederken, küçük bir
çocuk veya bir genç mescide geldiğinde oturup hutbeyi ya da herhangi bir dersi dinlediğinde ne yazık ki çok kuvvetli bir biçimde uzun zamandır orada olan
mesaj malesef dengelenmeliydi. Ama dengelenmedi.
Bu durumda bir gencin edindiği izlenimlerle başlamak istiyorum.

Bunlar benim uydurduğum şeyler değil bunlar tamamen dünyanın farklı bölgelerinden olan
birçok gençle yaptığım konuşmalar dayanarak ortaya çıkarılan şeyler. Bu gençler yalnızca Batı'da yaşayan Müslümanlardan ibaret değil. Bu gruba
Malezya'da, Körfez ülkelerinde, Avrupa'da, Avustralya'da ya da burada amerika'da yaşayan gençler de dahil. Yani bu Müslüman ülkelerde yaşayan ve burada yaşayan Müslümanların karışımı gibi. Aslında bakarsanız bu iki grup arasındaki izlenimler şaşırtıcı bir şekilde benzer.


Ümmetimizin İslam'a dair olan yanlış düşünceleri çok da farklı değil ve ben gençler dediğim zaman siz nüfusun çok küçük bir bölümünü kast ettiğimi
düşünebilirsiniz; ancak dünyadaki istatistikler oldukça hayret verici. Bu istatistiklere göre ümmetin çoğunu hatta belki de üçte ikisinden fazlasını 35 yaş
altı insanlar oluşturmaktadır. Bu yüzden ümmetin gençliği dediğimde aslında çoğunluğumuzu kast ediyorum. O yüzden bu sorun yalnızca küçük bir grubu
değil neredeyse İslam'ın, ümmetin tüm varlığını etkilemektedir.

İlk izlenim dinin gerçekten de çok katı olduğu, Allah'ın kullarını cezalandırmayı istediği, ne yaparsan yap cehenneme gitme şansının bulunduğu veya en
azından cehenneme gitmesen bile bu dünyada başına kötü bir şey gelecekmiş gibi. Eğer gelmediyse kesinlikle cehennemde yanacağın yönündedir; çünkü
sabah namazını kaçırmışsındır, bir şey yemişsidir, söylemişsindir veya herhangi başka bir şey yapmışsındır. Ufak tefek her şey için ve maalesef bazen anne baba olduğumuzda birilerinin yanlışını düzeltmeye çalışırken sürekli Allah korkusunu aşılamaya çalışıyoruz ve bir çocuğa karşı bunu yapmak onun için oldukça sarsıcı olabilir. O dondurmayı yeme, Allah sana çok kızacak! Hayır, aslında kızan Allah değil sensin. Böyle yaptığınızda çocuğun Allah'ın sürekli olarak sinirli olduğuna ve yanlış bir hareketinde Allah'ın ona zarar vereceğini düşünmesine sebep oluyorsunuz Böylece, çocuğun zihninde insanları cezalandıran bir Allah algısı
oluşur. Allah kendisi "Allah size niçin azab etsin?” (Nisa/147) derken hem de. Neden Allah seni cezalandırmayı istesin? Bu Allah'ın kendisinin sorduğu bir sorudur. Yani varmak istediğim nokta şu: Allah'ın zatına dair söylediği sözler, bizim onun için söylediklerimizden farklıdır. Bizim Allah hakkında
oluşturduğumuz izlenim onun daima kızgın olduğu, ceza vermek istediği, İslam şeriatının oldukça sıkı ve katı olduğu ve bu hükümleri uygulamadığında da
başının büyük bir derde gireceği yönündedir. İşte bu gençlerin ilk izlenimidir. Bahsetmek istediğim ikinci izlenim ise İslam'ın onlardan bir şeyi çözmeye
yaramayan şeyleri yapmalarını beklemesidir. İş bulmakta zorlanıyorum, o zaman gidip dua et! Tamam ama dua etmek iş bulmama nasıl yardımcı olacak
ki? Gençlerimize bir şeyler arasındaki bağlantıları anlatmıyoruz. Baksana sinirlendin git de bir abdest al! İyi tamam ama anne sinirim hala geçmedi. O
zaman git bir sure oku, evet tamam bunların hepsini yaptım ama hala iyi hissetmiyorum. Dua nasıl bir şeyleri değiştirebilir ki?


Gençlerin zihnindeki bu izlenim zamanla ilerler ve “sanırım ailemin batıl inançları var, beni sinirlendiğimde imama götürüp bir şeyler okuyup üflemesini
söylüyorlar ve bütün sorunların çözüleceğine inanıyorlar” gibi düşüncelerin oluşmasına neden olur. Sonrasında da gençler İslam'ın mantıklı olmadığı,
hurafelerle dolu olduğu ve onun da insanların büyüye inandıkları herhangi bir din gibi olduğu kanısına varırlar. Annemler de ona inanıyor ama ben tüm
bunları onlara söylemekten korkuyorum; çünkü bunu söylersem annem sinirden deliye dönebilir; ama aslına bakarsak söylediklerim de haksız da
sayılmam. Hiç kimse ailemin de Müslüman olduğu cevabını vermek dışında mantık çerçevesinde “neden Müslüman olduğumu” açıklamadı. Neden bu dinin
bir parçası olduğum sorusuna ise ailemin çoğunluğu Müslüman bir ülkede bulunduğu ya da böyle bir ülkede doğduğum için cevapları dışında bir cevap
alamadım. Yani bu da demektir ki farklı bir ailede doğsaydım her şey daha da farklı olabilirdi. Sosyolojik veya ailevi nedenler dışında bu durum pek de mantıklı gelmiyor. Zaten İslam da mantıksız ve benim için hiçbir anlam ifade etmiyor.

Buna ek olarak diğer bir problem de şudur, ne zaman birileri İslam hakkında konuşsa çok uzun yıllar önce yaşamış insanlardan bahsediyor ve onların ne
kadar mükemmel olduğunu söylüyorlar ve ben de cennete yalnızca o insanların gideceğini düşünüyorum; ancak bu düşünce bizim yani insanlığın geri kalanının
cehenneme odun olacağı anlamına geliyor. Her zaman karşılaştırma yapılarak, geçmişteki insanların ne kadar iyi bizim ise ne kadar kötü durumda olduğumuz
ima ediliyor. Ben de zaten Allah'ın kızgın olduğunu biliyorum ve madem çok kötüyüm, tüm bunları başaramıyorum, ne kadar çabalasam da namazım Ömer ibn Hattab (ra)'ın namazına benzemeyecek, hac ibadetimi ne kadar iyi yapmaya çalışsam da bu ibadeti yapmak için evlerinden çıkıp iki yıl yol yürüyen İslam
alimleri gibi olamayacağım, o yüzden de ne yaparsam yapayım zaten iyi olmayacak ve kabul edilmeyecek ve Allah'ın benden istediği yüksek standartlara
asla ulaşamayacağım. Çünkü daha önce arka arkaya kırk gece teheccüd namazı kılmış insanların, yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılan insanların
hikayesini, hatta sahabelerden birisinin (radıyallahu anhum ecmain) Ömer'in Peygamberimiz sallallahu aleyhi vessellem ondan Allah yolunda harcamasını
istediğinde servetinin yarısını, Ebu Bekir (ra)'ın ise servetinin tümünü verdiğini duydun.
 
Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Ve bağış toplayan kişi şunu söylediğinde: Ömer r.a yarısını, Ebu Bekir r.a hepsini verdi. Sen ne vereceksin? Senin cebinde ise yalnızca 10 dolar var ve bu çok da
büyük bir sevap sayılmaz; çünkü birisi yarısını diğeri tamamını verdi. Sahabelerin çoğunun mallarının yarısını veya tamamını veremediğini unutuyoruz. Allah'ın rızasının kazanan o insanların çoğu mallarından bu kadarını infak edememiştir, bu kadar infak edenlerin sayısı ise bir elin parmakları kadardır, bu da bizim için minimum seviyedir. Evet, o insanlar birer kahramandı
ve bunu büyük bir aşkla yaptılar; ancak sürekli olarak bundan bahsetmek ve onlarla kıyaslama yapmak doğru değildir. O zamanlarda bile bunu yapamayan
veya yapmayan sahabeler vardı. Bu yüzden eğer bu seviyeye ulaşamazsan sen zaten umutsuz vakasın izlenimini oluşturuyoruz. Tabi ki, insanların çoğunun
cehenneme gideceği anlatılır ve önümüzdeki şartlara bakınca pek de cennete gidebilecek birisi gibi durmuyorsun o yüzden deneyebilirsin ama her ikimizin de gideceği yer belli.
İnsanlar bana geliyor ve söyledikleri ilk şey şu '' İyi bir insan olmadığımı biliyorum ama bir sorum var.'' Bunu neden söylüyorsunuz ki? Allah henüz senin
hakkında bir hüküm vermedi ki. Sen neden kendi kendine böyle bir karara vardın? Bilirsin işte çok fazla hatam oldu ve Allah'ın bu yüzden bana kızgın
olduğunu biliyorum. Gerçekten Allah'ın sana kızgın olduğunu biliyor musun? Yoksa sana öteki taraftan mail falan mı geldi? Allah'tan sana sinirli olduğuna dar
bir mesaj mı aldın? İnsanlar sanki Allah ile direk iletişime geçmiş gibi sürekli Allah'ın sana kızgın olduğunu söylüyorlar ve sen de zamanla buna inanıyorsun.

Halbuki bu insanların Allah ile direk bir bağlantısı yok. İnsanların senin hakkındaki görüşü, Allah'ın senin hakkındaki görüşü değildir. Aralarında fark
vardır; ama sen kendin hakkında söylenenleri kabul ediyorsun, umudunu kaybediyorsun ve Allah ile bağını koparıyorsun. Daha sonra düşünüyorsun ki
sana anlatılan tüm bu şeyler aslında pek de senin hayatınla benzer değil. Gerçekten de bir mecliste oturuyorum, Kur' an okuyordum, Uhud ve Bedir
Savaşlarından bahsediliyordu ve insanlar bunun benim hayatımla ne ilgisi var ki ben savaşa mı giriyorum diyorlardı. Bunları gerçekten duyuyorum ve bu
konuşmaları gayrimüslimler ile değil Müslümanlar ile yapıyorum. Ve gerçekten de artık belli bir yerden sonra estağfurullah çekip la havle ve la kuvvete illa
billah demeye başlayıp, bu ne biçim bir soru diyebilirsiniz; ancak bu soruyu soran insanlarla gerçekten bire bir konuşmadığınızda bu problem daha da kötüye gidecektir. İstiğfar ederek veya bir köşeye çekilip o insanı her gördüğünüzde euzu besmele çekerek bu sorunu çözemezsiniz. Bu sorunu
çözmek için bir konuşma, çaba gerekir. Tabi ki de ilişki kurmak konusunda zorluk yaşadıklarını iddia edecekler. Son olarak şöyle bir düşünce de var.
İslam'da çoğu şey yasaklanmıştır o yüzden sahip olduğum seçenekler büyük bir ihtimalle haram. Gülmek mi? Tabi ki de haram! Hızlanmak mı? Kesinlikle
haram! Güzel bir araba satın almak da haram değil mi? Pazar okulunda mescidde İslam'ı öğrenen çocukların bile, öğretmenlerine en sık sorduğu soru
ne biliyor musunuz? Heyy! ... haram mı? Bu haram mı? O haram mı? Sürekli haram haram haram... Sanki Allah çoğu şeyi haram kılıp sadece çok az şeyi helal kılmış gibi sürekli olarak her şeye haram diyorlar. Ancak gerçek bunun tam tersidir. Ancak gerçek bunun tam tersidir.

O (Allah) ki, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yarattı. O, bütün bunları insanların faydalanması için

yaratmıştır. (Bakara/29)

Daha sonra şöyle der:
(Araf/157) ' Size çok az sayıda olan çok pis, kirli, iğrenç murdar şeyleri yasaklar. Bunlar yasakladığı şeyler. Ancak biz sahip olduğumuz her şeyin, her şeyin daima haram olduğu hissine
kapılıyoruz. Bu izlenime sahip olduğunuzda bu ne anlama gelir biliyor musunuz? Bu şu anlama geliyor ''Eğer dinimi gerçekten yaşamaya çalışırsam, mutlu bir
hayat süremem, çünkü beni mutlu eden her şey muhtemelen haram. Bu yüzden de sahip olduğum arkadaşlarımdan, beni mutlu eden uğraşlarımdan
vazgeçmem gerekir ve mutsuz olurum.'' Belki de bunun doğru olduğunu düşünmezsiniz çünkü İslam'ın insanlara huzur, mutluluk getirdiğini
duymuşsunuzdur. Daha sonra ailenizde ve arkadaş çevrenizde daha önce dindar olmayıp sonra Allah'ın hidayete erdirdiği insanların sonradan dindar olduğunu
görmüşsünüzdür. Buradaki sorun şudur, Buradaki sorun şudur, birçok kez; İslam ile daha sonradan şereflenen insanlar önceden yaşadıkları yaşamdan ötürü
suçluluk duygusu hissederler. Bu yüzden de İslam'ın emrettiğinden daha fazla dindar olmaya çalışırlar. Her daim sinirli ve üzgün olmaları gerektiğini
düşünebilirler. Onları ne zaman görseniz ya onlar sizi gördüğünde size bir konuda fetva verirler, yaşam tarzınızı değiştirmediğiniz sürece cehennemde
yanacağınıza dair hutbe verirler. Bu insanlar gerçekten acınacak haldedir ve önceden sahip oldukları arkadaşları artık olmadığı için toplumdan kopukturlar.
Önceden aileleriyle vakit geçirirken şimdi bunu yapmazlar. Onlara göre herkes fitne, fesat içindedir ve kendilerini o topluluklardan uzak tutarak korumak
istediklerini söylerler. Dindarlaştıkça, kuzenin, amcan ailen, eşin senin için bir fitne olarak görünür ve mescitte herkesten uzak tek başına oturursun.
Daha sonra ise insanlarda '' İslam'a yakın olmak istemiyorum çünkü eğer dindar olursam ben de böyle olmak zorunda kalırım. O yüzden kalsın, teşekkür ederim; çünkü ben mutlu bir yaşam sürmek istiyorum.'' izlenimi bırakırsın. Hatta
insanlar ''Normal Müslüman mısın yoksa İslamcı mısın?'' sorusunu sorar. Yani müslüman mısın yoksa çifte Müslüman mısın? Bunun ne demek olduğunu
biliyorsunuz, Allah'ın dinine yaklaştıkça normal olabilme özelliğinizi kaybediyorsunuz ve bu durup dururken ortaya çıkan bir durum değil. Bazı
insanların davranışları, dine yaklaştıkça anormal davranıldığı, daha anti sosyal, sinirli, peşin hükümlü, mutsuz olunduğu algısını oluşturmaktadır. Neden bir
insan hayatında böylesi şeyler ister ki? İnsanlar, hakkında hiçbir şey bilmedikleri halde, Peygamberimiz sallallah aleyhi vessellem ile tanıştıklarında onun yanında kalmak isterlerdi. İnsanları çeken öyle bir gülüşü vardı ki, sahabeler onune neredeyse her daim güler yüzlü olduğundan bahsederdi. Bugün ise insanların sakalının uzunluğu ile yüz ifadenin sert bir görünüm kazanması arasında doğru bir orantı var, sanki git gide daha da huysuzlaşıyormuşsun gibi ve bu da oldukça ciddi bir sorundur. Bunlar gayrimüslimlerin İslam'a dair beslediği düşünceler değil, aksine şu an bizzat aramızda oturan birçok gencin İslam hakkındaki
düşünceleridir. Evli ve çocuğu bulunan gençlerimiz, bunlar onların düşünceleri. islam'a dair böyle düşünceler beslerken, neden mescide gidesin, İslami bir programa katılasın, dini bir ders halkasında yer alasın ki? Çünkü birisi ''Baksana,
burada ulusal bir toplantı yapılıyor, bir konuşma gerçekleştiriliyor ya da bir program yapılıyor.'' dediğinde, ''Hayır, hayır kalsın ben o insanların arasına
katılmak istemiyorum, bu çok ürkütücü, o insanların sana nasıl baktığını görüyor musun? Teşekkür ederim, ben normal bir akşam geçirmek istiyorum.'' dersin.
Gayrimüslimleri geçtim Müslüman olan insanları bile dinden soğutuyoruz, onları korkutuyoruz. Burası yalnızca sorun kısmı, henüz bunun çözüm kısmından
bahsetmedim. Bana göre, Allah-u alem, bu çözümle bağdaştırmamız gereken bazı şeyler vardır. Belki şu anda beni dinleyenler olarak sizler de bu tür fikirlere sahipsinizdir.
 
Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Sizin de bu tür düşünceleriniz olabilir, bunun için kesinlikle sizi yargılamıyorum. Bu düşüncelerinizin belli bir kaynağı olduğuna inanıyorum ve dürüst olmak gerekirse gençliğimin belli bir döneminde bu tür düşüncelere ben de sahiptim. Üniversitede sakallı, elinde Müslüman Öğreciler Birliğinin
konferans broşurüyle birisini gördüğümde yolumu değiştirirdim. Şöyle olurdum;
hayır hayır hayır teşekkür ederim, bunu yapmayacağım. Bir defasında aile dostlarımızın cenazesi vardı ve o gün lise çağlarımdayken mescide gitmiştim.
Lise yıllarım boyunca cumaya gitmedim, bir defasında mescide gittim ve imam beni eve geri gönderdi. Bu durum beni korkutmuştu çünkü adam baya bildiğin
imamdı bense yalnızca liseli bir gençtim. Ve bana eğer gerçekten cennete gitmek istiyorsam İslam'ı öğrenmek için çaba sarf etmem gerektiğini ve neler
yapıyorsun dedi, ben de basketbol oynamayı, şunu bunu seviyorum dedim. Bu tür şeyleri bırakmalısın dedi ve ben de içimden hala bir şansım varken buradan
kurtulmalıyım diye geçirdim. Bu benim sahip olduğum düşünceydi ve beni oldukça korkutuyordu. Şu an bunun için ne yapıyoruz? Ne yapmamız gerekiyor?
Bunu tartışabilirdim daha önce bundan üstü kapalı bir şekilde bahsettim ama şu an daha açık konuşacağım.
Ümmet olarak insanlarda Allah hakkında oluşturduğumuz algı üzerine tartışabilirim. İnsanlarda Allah hakkında oluşturduğumuz bu algı aslında Allah'ın
kendi zatından bahsettiği ile aynı değildir. Allah belli bir şekilde kendi zatından bahseder ve kendini tanıtır biz ise Allah'tan farklı bir şekilde bahsederiz. Bizim
İslam anlatımız, Kur'an'ın kendi anlatısından oldukça uzaktır. Bunlar, bizzat Allah'ın kendi sözleridir. İnsanlar İslam hakkında çok fazla şey bilmediklerinde
Kur'an neden bunları bunları söylüyor diye soru sorarlar. Bu tür soruları duymuşsunuzdur. "Neden bu, Kuran'da bunları söylüyor?'' Kullanılan dile dikkat
edin. "Neden BU bunları söylüyor?", Aslında "Neden O bunları söylüyor?" ''Kur'an neden bunları söylüyor?'' ''Allah neden bunları söylüyor?” Ancak
kopukluk öyle bir seviyeye ulaşmış ki size göre bu yalnızca bir kitap ve bunlar da onun sözleri, o söylüyor, o konuşuyor. Aslında orada konuşan zatın seni
yaratan, seni herkesten daha çok seven, aldığın ve verdiğin her nefesi, her kalp atışını gözeten zat ile aynı olduğu düşüncesi birden yok oluyor. Bu yüzden bir
şeyleri söyleyen "sadece BU" oluyor ve senin de bu konuda soruların oluyor. Bu durum Allah'ın kelamından kopuk olmaktır.

Kendisinin dindar olduğunu düşünmeyen birçok insan başları sıkıştığında duaya yönelirler, Allah'a ''Allah'ım bana çıkış yolu göster, ne yapacağımı bilmiyorum, bana doğru yolu göster, bu
beladan kurtulmamı nasip et.'' diye dua ederler. Daha sonra da bana veya başkalarına bir çözüme kavuşmak için sürekli dua ettiklerini; ancak buna
ulaşamadıklarını söylerler. Neden Allah bana yardım etmiyor, neden bana doğru yolu göstermiyor diye soru sorarlar. Size bir şey söyleyeceğim.
Bahsettiğim örneklerde dua ederken ve ondan bir cevap beklerken bu cevaba ulaşamadığınızı düşünüyorsunuz. Siz dua etmeye devam ediyorsunuz ancak bir
cevap alamıyorsunuz. Bunun nedeni Allah'ın zaten bu cevabı vermiş olmasıdır. Allah zaten sizinle konuşuyor, Kur'an Rabbimizin sözlerinden oluşur. Allah bu
mektubu size ve bana yazdı. Yaşadığımız şeyler, sahip olduğumuz problemler için.
Neden Fatiha suresinde ''Bizi doğru yola ilet.'' diyoruz ? Beni doğru yola ilet çünkü ben ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Zorda olduğunuzda, başınız
derde girdiğinde ne tarafa yönelmeniz gerektiğini, doğru cevabın ne olduğunu bilmediğinizde, bunu kendinize sorun, ben sizin adınıza cevap veremem, sadece
kendi adıma cevap verebilirim. Zorda olduğunuzda, başınız derde girdiğinde, ne yapmanız gerektiğini bilmediğinizde kaç defa Allah'ın kitabını açıp bunun
cevabını senin kelamında bulabilmemi nasip et.'' dediniz? Bu konudaki üzücü şey de ne biliyor musunuz? Müslümanların çoğunluğu olarak bizler, bunu bile
zar zor yapıyoruz. Bu kitap Allah ile doğrudan bağlantı kurabilmemiz için gönderilmiştir. Bunu çok iyi biliyoruz çünkü namazdayken Kur'an dan ayet okuman ve okuduğun ayetlere dikkatini vermen gerekir. Bu bile tek başına Allah şle senin arasında herhangi bir alimin, müfessirin, iletişim sağlayan senden daha
bilgili birisinin yer almadığını göstermek için yeterli bir kanıttır. Yalnızca sen, Allah'ın kelamı ve Allah. Bu Allah ile senin arandaki bağdır. Seni doğrudan Allah'a ve doğrudan Kur'an'a bağlayan bir iptir. Ancak bizlerin Kur'an ile ilişkisi nasıldır? Allah'ın kişisel olarak bize ne dediğini öğrenmek için Kur'an'ı açıp bakıyor muyuz? Ben Arapça bilmiyorum yalnızca meal okuyabilirim. Tamam o zaman meale bak belki de cevabını meal de aramalısındır. Allah'ın ne dediğini anlayamayabilirsin, o zaman cumadan sonra gel ve ''Ben burayı okuyordum
ancak anlayamadım, bu ne anlama geliyor?'' de. Belki de benden daha çok bilgisi olan birisine sorabilirsin ben tüm cevaplara sahibim demiyorum; ancak demek istediğim şu ki Allah sana doğru cevabı tahmin ettiğinden bile daha iyi bilen birisini nasip edecektir. Ancak eğer sen Allah'ın kitabını açmayıp, bu
soruları sormak için herhangi bir arayış içine girmiyorsun ve herhangi bir amaçla
ona yaklaşmıyorsun.

Bir şeyleri öğrenmek için Kur'an'ı açıp bakmıyorsun,
incelemek için Kur'an'ı açmıyorsun, alim olmak veya başkasına okumak için Kur'an'ı açmıyorsun, bir tartışmada haklı çıkmak için bile Kur'an'ı açmıyorsun,
Allah'ın kitabını açıyorsun çünkü Allah ile doğrudan bir bağ kurmak ve Allah'ın kendi zatı adına konuşmasını istiyorsun. Başkasının onun adına
konuşmasındansa direk onun seninle konuşmasını istiyorsun ve kendi kendine ben bir alim değilim deme, bunu binlerce defa söyledim ama yine tekrar
edeceğim, ashab-ı kiram'ın çoğunluğu öğrenci değildi, aralarında öğrenci olanların sayısı bir elin parmakları kadardı. Onların çoğu yalnızca Allah'ın
kelamını dinler ve üzerinde tefekkür ederlerdi. Bu onların Allah'ın kitabı ile aralarındaki bağlantıydı ve Bu onların Allah'ın kitabı ile aralarındaki bağlantıydı
ve bu İslam'ın eski tarihinden.

Kur'an'da bulunan en önemli kısımlardan birisi Ahkaf Suresi'dir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vessellem Taif'ten ayrılıyordu ve bu esnada Kur'an okuyordu,
cinlerin görünmez olduğunu biliyoruz, o sırada oradan cinler geçmekteydi, Kur'an'ı duydular ve oldukları yerde durdular ve dinlemeye devam ettiler.
Bunların hiç birisini biz bilmiyoruz çünkü biz cinleri göremeyiz, ancak Peygamberimiz sallallahu aleyhi vessellem cinleri görmez. Onlar dinledi ve
Kur'an hakkında konuşmaya başladılar. Duydukları şeyden etkilenmişlerdi. Kur'an'ın onlarda uyandırdığı etki o kadar güçlüydü ki Allah bunu Kur'an'ın bir
parçası haline getirdi. Bu kısım da Ahkaf Suresi'dir. O cinler nereden icazet almıştı? Hangi üniversitede ne okudular? Ne grameri öğrendiler? yalnızca
Allah'ın ayetlerini duydular ve ''Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.'' dediler.
Musa (as)' a indirilen kitaptan çok uzun süre sonra ona benzeyen bir kitap duyduk ve bu kitap doğru yola iletiyor dediler. Bunlar zaten Kur'an'ın içinde yer
alan sözler. İslami İlimler alanında derecen yoksa kesinlikle Kur'an'ı açıp incelememelisin diyen insanlara kulak asmayın. Allah bu kitabı tüm insanlığa
göndermiştir, Müslümanlar ve gayrimüslimler için. O zaman nasıl olur da müslümanlar bu kitabı açıp okuyamayacaklarını iddia ederler? Eğer açarlarsa da
her bir harf için 10 katı sevap alırlar ancak sakın anlamına bakmayın kafanız karışır. Bize anlama takılmayın, kafanız karışır denilmiştir. Ciddi olamazsın!
 
Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
Bu kitap zaten tüm karmaşıklıkları çözmek için gönderilmiştir. Şu an ise bu kitabın anlamını çok inceleme çünkü aklın karışır diyorsun. Maalesef ki bu
durum maruz kaldığımız bu davranışların ironik halidir. İlimi ya da tefsir çalışmayı küçümsemiyorum; ancak her şeyden önce şöyle bir gerçek var ki senin Allah ile olan ilişkin akademik bir ilişki değildir. Bu zihinsel bir etkinlik değildir. Öncelikle Kur'an bize Rabb'imizden bir öğüt olarak gelmiştir. Allah Kur'an'ın tümünü öğüt olarak nitelendirmektedir. Tamamı bir öğüttür. Okuduğun kısım
her neresi olursa olsun, sen doğrudan göremesen de mesela elif lam mim, bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum diyebilirsin ama bildiğin bir şey var ki o
da bunun içerisinde bir öğüt olduğudur. Onun içinde bir öğüt var. Peki burada nasıl bir öğüt olabilir? Bunu anlayamazsam, dur biraz bakınayım. Okuduğun şey
ne olursa olsun öyle veya böyle o senin için bir öğüttür. Sizler ve ben daima bir öğüte ihtiyaç duyarız. Seni gerçek anlamda seven birisinden öğüt almaktan
daha güzel bir şey yoktur. Öğüte ihtiyaç duyduğun zaman sana karşı kötü bir his beslediğini düşündüğün insanlara değil güvenebildiğin, her ne olursa olsun
yanında olduğunu bildiğin, seni yargılamayacak olan, her şeyi anlatabileceğin, sana en iyi tavsiyeyi verecek olan, zekasından, kararından, sırdaşlığından, seni
koruyup gözetmesinden emin olduğun insanlara gidersin. Bunlar birisine akıl danışmadan önce senin göz ettiğin kriterlerdir. Bazen yanlış bir insana akıl
danışırsın ve sonrasında bir daha asla ona akıl danışmayacağım dersin. Sana en iyi tavsiye verecek olan Allah'tır. Ancak sen kendi başına Kur'an'ı açıp bu
yolculuğa çıkmazsan asla bu tavsiyeyi alamazsın.
Ramazan ayı yaklaşıyor ve bunu tekrar etmemin sebebi de her birinizin şahsi olarak bu kitabı açıp okuması içindir. Başka birisiyle değil bunu kendi başınıza
yapmalısınız. Her gün azar azar okuyabilirsin, ancak her gün baştan sona veya günde iki sayfa okumalısın diye kriterler koymuyorum. Sizi bu kriterleri
zorlayamam çünkü bu standartların bir hayli gerisindeyiz, o yüzden günde bir ayet, yarım sayfa ya da iki dakikalık bir okuma yapmak bile iyi bir şeydir. Kur'an'ı
telefonunuza da indirebilirsiniz. Nasıl yapmak isterseniz. Yeter ki bunu yapın, o bağı kurmaya çalışın. Bu hutbeler Facebook'ta canlı olarak yayınlanıyor, eğer
Kur'an okurken herhangi bir sorunuz olursa bunu bana iletebilirsiniz.

Ben de bu soruları bir araya getiririm ve o soruların bir kısmını sizlerle tartışabiliriz. Neden olmasın? Belki bir başkasının sorusu da sizinkiyle aynıdır. Yaklaşmakta olan Ramazan ayı için yapabileceğiniz en güzel hazırlık Allah'ın kelamıyla aranızda bir bağ oluşturmanızdır. Bununla bitiriyorum inşaAllah
"İşte size Rabbinizden bir öğüt"
Sonra ne diyor. Çok güzel
"Sinelerdekine bir şifa."
Sinelerde olan nedir? Manevi anlamda baktığımızda
kalbimizde riyakarlık, hırs, dünya malı sevgisi, tevekkül eksikliği ve diğer İslami zayıflıklar var. Allah bunların tümüne şifa vermektedir, ancak kalbimde olan
şeyler sadece bununla sınırlı değildir, kalbimde ayrıca, hüzün, korku, kaygı, birçok konuya dair duyduğum endişe, cevaplanmamış bir çok soru, aslına
bakarsanız kalbimin içinde duygusal ve ruhsal olarak çok fazla şey vardır. Bunların tümü göğsümün içinde kalbimde oluyor. Allah, kelamının, kalbimizde
olup biteni iyileştireceğini söylüyor. Eğer Allah'a inanıyorsan, bu kitabı açıp okumaktan başka seçeneğin yoktur. O'na gerçekten inanıyorsan, kalbindeki her
şeyi iyileştirir. Sizlerin ve benim hepimizin kalbinde bizleri rahatsız eden sıkıntılar vardır. Ve Allah söz veriyor, "Size bunu çözecek bir şey verdim,
hafifletecek bir şey. Git bul onu."

Bu Allah'ın bize davetidir. '' Kalplere bir şifâ olan '' dedikten sonra ise ''yol gösterici ve rahmet olan" sonra diyor ki yol göstericidir. Yol göstermek, bunu yap, şunu yapma, bu eylemleri hayata geçir, şunları geçirme, bu şekilde düşün, şu şekilde düşünme demektir. Ancak bu 3.safhadır. İlk olarak Allah'ın sana rehber olduğunu kabul ettin, ikinci olarak Allah'ın sana şifa verdiğini farkına vardın. Daha sonra ise yol gösterme kısmı geliyor. Allah'ın sözlerinin sana şifa verdiğini hissettiğinde ve gösterdiği yolu izlediğinde, Allah'ın seni cezalandırmak istemediğini, Allah'ın nefretle dolu olmadığını, Allah'ın seni yargılamak istemediğinin farkına varırsın. Rehber ve rahmet olan. Bu merhamet demektir. Bütün bunlardan sonra sözleriyle Allah'ın seni sevdiğini, seni ne kadar düşündüğünü, senin kişisel
hayatınla ne kadar yakından ilgili olduğunu anlarsın.

Bu sözlerle konuşmamı noktalamak istiyorum. Allah'ın Allah, Kur'an'ı öğretti dememesinin bir nedeni
vardır. Bunu söylemedi, bunun yerine Rahman, Kur'an'ı öğretti demiştir. Kur'an'ı, Rahman ve Rahim olan öğretmiştir. Çünkü Allah'ın, Kur'an'ı öğretmesinde kullanılan ismi, aslında onun öğrettiği tavrıdır. Allah bizlere yaşamımızı aydınlatması için Kur'an'ı öğretmiştir. Allah, bizleri kelamıyla
hayatlarında bu aydınlığı bulanlardan eylesin. Süremi aşıyorum ama son bir şey söylemek istiyorum. Peki, bütün bunların anlamı nedir? Eğer kalbinizde bir
sıkıntı varsa ve Allah bunu iyileştiriyorsa, bu sıkıntılarınız ortadan kalktığında ne olur biliyor musunuz? Mutlu olursunuz! Büyük bir sorununuz olduğunda, bu sorun ortadan kalkarsa derin bir oh çekersiniz. ''Elhamdülillah, geçti.'' dersiniz.
(Yunus/57)" " .Bu hissettiğiniz şey rahatlamadır
"...bunlarla sevinsinler diye..." Sorununuzu çözdüm, Hastalığınızı iyileştirdim, sıkıntılarınızı çözdüm. Daha önce bahsettiğim gibi ''Farah'' kelimesi mutluluktan
.uçmak, aşırı derecede mutlu olmak demektir
Bu, toplayıp durduklarından daha hayırlıdır. Allah, aslında bu mücevherleri, hazineleri Kur'an'dan toplamamızı istemektedir. Birazını bugün, birazını yarın,
birazını sonraki gün topla. Böyle böyle Kur'an'ı kalbine işle. Onun öğütlerini kalbine yerleştir, bu toplayacağın diğer tüm şeylerden daha hayırlıdır. Allah bizi
kalplerinde Allah'ın rehberliğini bulunduranlardan eylesin, kusursuz kelamıyla kendi hayatlarımıza ve çevremizdekilerin hayatlarına mutluluk nasip etsin ve
Ramazan ayına en mükemmel şekilde hazırlanmamızı nasip etsin.

Nouman Ali Khan
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt