Merve Ergin
Gidin söyleyin o psikologlara
Gidin söyleyin psikologlara; masalarına bıraktığımız demet demet isyanın sahipleri biziz; örtülerimiz koymayacağız sehpalarına, bu baş koyduğumuz, hep diri ve taze olacak.
Gidin söyleyin ikna odalarının sahiplerine; gasp ettikleri, duvarlarda çınlayan hıçkırıklarımız olmayacak; koyu bir gölge başını bükmeyecek, gözyaşı dökmeyecek, sizin gözlerinizden kirlenmeyecek bu yürek.
Gidin söyleyin; durmayın, bağıra bağıra söyleyin, o sahte gülümsemelere, o kol-kanat gerici tavır sahiplerine, katlaya katlaya büyüttüğümüz bir inancımız var bizim, büyüttükçe tattığınız bu korku, bu telaş sizin.
Gidin söyleyin; yemin edip duran aşağılıklara söyleyin, fetva makamlarını kıskanırcasına fedakarlık safsatası üretmesinler; tüketmesinler sözlerini, itiraf etsinler doğmamış çocuklardan bile korktuklarını.
Gidin söyleyin; yapacakları nedir? Bu kıyamda duran, bu dimdik duran, ayakları sabit kılınmış insanları korkutacak nedir?
Gidin söyleyin; buradayız, kapının ağzında, hayatlarının yanı başında, biz nefes aldıkça soluklarının kesildiği bir yerdeyiz.
Gidin söyleyin; buradayız, senden, benden, bizden çıkacak bu isyanın yanındayız. Bu insanlar dolusu can, bu damarlar dolusu kan. Bu direniş bu nefes dolusu isyan.
Gidin söyleyin; duymadılarsa bir daha söyleyin, psikologlara, ikna odası sahiplerine, taptaze bir öfke.
Söyleyin, yüreklerimizde cennet kokuları taşıyoruz; söyleyin, ölümü dost biliyoruz. Onların diplomalarında yazmaz bunlar. Söyleyin, cici sözlerine karşılık masalarına koyup çıkacağımız bir din taşımıyoruz biz yüreğimizde. Mağripdekinin canı yansa maşrikteki kardeşinin de hüzünlendiği bir dinin mensuplarıyız.
Söyleyin, tekbirlerimizle yüreği hoplayan o psikologlara, gitsinler ve kendi hasta düzenleriyle uğraşsınlar; söyleyin onlara bizim tekbir sözümüz var.
Allahuekber!
Gidin söyleyin o psikologlara
Gidin söyleyin psikologlara; masalarına bıraktığımız demet demet isyanın sahipleri biziz; örtülerimiz koymayacağız sehpalarına, bu baş koyduğumuz, hep diri ve taze olacak.
Gidin söyleyin ikna odalarının sahiplerine; gasp ettikleri, duvarlarda çınlayan hıçkırıklarımız olmayacak; koyu bir gölge başını bükmeyecek, gözyaşı dökmeyecek, sizin gözlerinizden kirlenmeyecek bu yürek.
Gidin söyleyin; durmayın, bağıra bağıra söyleyin, o sahte gülümsemelere, o kol-kanat gerici tavır sahiplerine, katlaya katlaya büyüttüğümüz bir inancımız var bizim, büyüttükçe tattığınız bu korku, bu telaş sizin.
Gidin söyleyin; yemin edip duran aşağılıklara söyleyin, fetva makamlarını kıskanırcasına fedakarlık safsatası üretmesinler; tüketmesinler sözlerini, itiraf etsinler doğmamış çocuklardan bile korktuklarını.
Gidin söyleyin; yapacakları nedir? Bu kıyamda duran, bu dimdik duran, ayakları sabit kılınmış insanları korkutacak nedir?
Gidin söyleyin; buradayız, kapının ağzında, hayatlarının yanı başında, biz nefes aldıkça soluklarının kesildiği bir yerdeyiz.
Gidin söyleyin; buradayız, senden, benden, bizden çıkacak bu isyanın yanındayız. Bu insanlar dolusu can, bu damarlar dolusu kan. Bu direniş bu nefes dolusu isyan.
Gidin söyleyin; duymadılarsa bir daha söyleyin, psikologlara, ikna odası sahiplerine, taptaze bir öfke.
Söyleyin, yüreklerimizde cennet kokuları taşıyoruz; söyleyin, ölümü dost biliyoruz. Onların diplomalarında yazmaz bunlar. Söyleyin, cici sözlerine karşılık masalarına koyup çıkacağımız bir din taşımıyoruz biz yüreğimizde. Mağripdekinin canı yansa maşrikteki kardeşinin de hüzünlendiği bir dinin mensuplarıyız.
Söyleyin, tekbirlerimizle yüreği hoplayan o psikologlara, gitsinler ve kendi hasta düzenleriyle uğraşsınlar; söyleyin onlara bizim tekbir sözümüz var.
Allahuekber!