E
Çevrimdışı
GİZLİ ŞİRK
İbni Abbâs RadıyALLAHu anhüma, “ALLAH ve sen dilersen” gibi bir sözün “ALLAH ve falanca dilerse” anlamında olduğunu söylemiş ve bunun gizli şirk olduğunu belirtmiştir. Bu ifadenin yerine “evvel ALLAH, sonra da falanca dilerse” kullanılması gerekir. “Evvel ALLAH, sonra da senin sayende” demeli ALLAH’a hiçbir varlık denk tutulmamalıdır. Buna düşen Yine “ALLAH’a ve sana güveniyorum” değil, “evvelen ALLAH’a, sonra da sana güveniyorum” denmelidir. Zira “ve” edatı eşitliği gerektirir. “Sonra” kullanarak derece farkını ispat etmek şarttır.
ALLAH Resûlu SallALLAHu Aleyhi Vesellem, bunun keffâretini öyle bildirmiştir, “Kim Lât ve Uzza’ya yemin ederse (hemen ardından) “Lâ İlâhe ill’ALLAH” desin. Kim arkadaşına, “Gel! bahis -iddialaşmak ve kumar- oynayalım derse, sadaka versin” (Buhari, Müslim).
Resûllullah SallALLAHu Aleyhi Vesellem, her tür şirkten şu duâyla ALLAH’a sığınmamızı bizlere öğretmiştir, “Rabbimiz, bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırız bilmediğimizden de Sen’den bağışlanmamızı dileriz.” (Sahihtir, Ahmed).
Çokların sakınmadığı imana zarar veren ameller
Sihir: Kalp ve bedene hastalık, ölüm vb. gibi fiziksel etkiler meydana getirebilen, eşlerin arasını açan ve cinlerle küfre düşmeye karşılık işbirliği içinde bulunan kimselerin bazı muska, üfürük, tılsım vs.’yle yaptığı bir fiildir. Bu, ameli küfür olduğu gibi bu işlerle uğraşanlar da kâfirdir. (Bkz. Bakara sûresi/ 102).
Kâhinlik: Medyumluk olarak da tesmiye edilen kehânet, geleceği bildirme iddiasıdır. Kâhin veya med yum, ALLAH’tan başka kimsenin bilemeyeceği gaybi durumları, geleceği bildiğini iddia eder ki, bu haliyle ALLAH’ı inkar ederek kafir olmuş olur. Sözlerini doğrulayan da küfre düşer. (Bkz. Tasurrufta şirk).
Sihri çözmek: Sihre maruz kalan kimseyi Al-lah’ın izni’yle kurtarmak biri meşrû diğeri ise haram olmak üzere iki yolla mümkündür.
1. Sihri, sihirle çözmek; bu küfürdür.
2. Sihri Kur’ân ve Sünnette sabit olan duâlar okuyarak (rukye ile) çözmektir ki, bu câizdir.
Falcılık ve astroloji: Bazı yıldız ve burçları, yeryüzünde meydana gelen olaylara etkili kabul etmektir ki, kişi isterse bunun ALLAH’ın izni’yle olabileceğine inansın şirktir. Sahibini İslâmdan çıkarır. Kur’ân’dan öğrendiğimiz kadarıyla yıldızların yaratılrna gayesi; gökyüzünü süslemek, yo1cuların yollarını belirlemesi ve “Mele-i A’la”yı dinlemeye kalkan şeytanların taşlan-masıdır. Ancak yıldız hareketlerinin dünya olaylarıyla karşılaştırılması yapılarak benzerlikler bulunrnaya gidilirse bu, tevhid akidesinin kemâline aykırı olmakla birlikte sahibini küfre götürmeyen küçük şirk olur.
Nazarlıklar, nuskalar: Mavi boncuk gibi ister belli vasıflardaki taşlar olsun ister ayet, hadis yazılı kağıtlar olsun birlikte değerlendirilirler. Çünkü bunlar konuya delil teşkil edebilecek naslarda umûmen ele alınmıtır. Bunları iki şekilde inceleyebiliriz,
1. Kur’ân’dan olmayanlar: Nisbî veya küllî etkisine inanan büyük şirke düşer. Maalesef bunların koruduğu-na inanmak veya bir musibetten kurtulmayı bunlara balamak vb. gibi çarpık inanışlar halk arasında yayılagelmiş, böylece fâsid itikadlara zemin hazırlan-mıştır. Bunlardan şiddetle sakınmalıdır.
2. Kur’andan olanlar: Mütekaddim ulemâdan muhtevanın yalnızca Kur’ân ayetleri olmasi şartıyla bunun câiz olduğuna dâir bazı rivâyetler söz konusu ise de asıl olan delillerin umûmiliği, bunun haram oluşudur. Bundan kaçınmalıdır.
Okuma (Rukye): Kur’ân veya Sünnette yer alan; cin ibtilâsı vs. hastalara şifa için okunan zikir ve duâların tümüne verilen addır.
Rukyenin meşrû olabilmesi için; a) ALLAH’tan başkasına güvenip ondan medet ummak gibi haram şeyler içermemesi, b) mânasının anlaşılır olması, c) Arapça olması (bilmeyen şifa için duâda bulunur), d) ALLAH’ın izni olmadıkça şifanın hasıl olmayacağına inanılması şeklinde bazı kaideler vardır.
Şifa için bilezik, ip veya değişik vasıflardaki taş vs. edinmek gibi mezkûr kâidelerin dışında olan rukye, haram olur.
Zarar ve yarar ancak ALLAH’ın izniyledir. ALLAH bütün yaratılmışlar üzerinde tek kuvvet ve kudret sahibidir. Her kim böyle şeylerin hayır ve şerre neden olduğuna inanırsa büyük şirke, bu yalnız bir şüpheden ibaretse kücük şirke düşmüş olur.
Müslümanların bir çok fitne, felaket, belâya maruz kalması, kanlarının ucuz olması, zillet içinde bulun-malarının başlıca nedeni islam topraklarında maalesef her çeşidiyle yaygın olan şirkî unsurlardır. Akidelerinin berraklığını gideren şirkî ögeler ve gerçek tevhid akidesinden yüz çevirmelerinden dolayı ALLAH’ın üzerler-ine boşalttığı azaba müstehak olmuşlardır.
İslâmdan olmadığı halde İslâmmışcasına rağbet gören bidat ve hurafeler bunun vecîz bir göstergesidir. Oysa İslâm bunları ve bunlara götüren yolları yıkıp tevhid akidesini ikame etmeye gelmişti!..
Müslümanlar neredeyse kendilerinden önceki müşrik kavirnler gibi dinlerini oyun ve elece edinme tehlikesiyle karşı karşıya geldiler. Ölmüş salihleri yüceltmeye, onlar için kurban kesmeye, duâlarında onlardan medet ummaya, kabirlerini bayram yerlerine çevirip onları tavaf etmeye başladılar. ALLAH Resûlu SallALLAHu Aleyhi Vesellem’in, “ALLAH katında malukâtın en şerlileri” olarak tanımladıkları kimseler gibi kabirleri ziyaret etmek için sefer eder, oraları mescide çevirir ve onları takdis eder oldular!
Tüm bunlardan daha korkunç olan da, ALLAH’ın in-dirdiğiyle hilkmetmeyi terkettiler!.. Beşerî sistemlerle yaşar onları destekler oldular. Onu sever ve savunur oldular! Her ne kadar değişik adlar kullansalar da onlar gibi faiz yemeye başladılar!..
Bu acı tablo karşısında, vaziyetin derdini taşıyan her müslümana, “Ey Rabbimiz! Bize yalnız Senin Hükümleri’nle yaşayabilmek için gayret edeceğimiz bir basiret, bir güç ver. Bizleri çirkin her türlü kirinden, tevhidin nuruyla temizle ve bizi dosdoğru yola ilet! Şüphesiz Sen her şeye gücü yetensin!” diye yalvararak duâ silahına sarılmak ve “Bismillah” demek düşer!
SallALLAHu alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmaîn
VE'L-HAMDÜ LİLLAHİ RABBİ'L-ALEMİN
selam ve dua ile
İbni Abbâs RadıyALLAHu anhüma, “ALLAH ve sen dilersen” gibi bir sözün “ALLAH ve falanca dilerse” anlamında olduğunu söylemiş ve bunun gizli şirk olduğunu belirtmiştir. Bu ifadenin yerine “evvel ALLAH, sonra da falanca dilerse” kullanılması gerekir. “Evvel ALLAH, sonra da senin sayende” demeli ALLAH’a hiçbir varlık denk tutulmamalıdır. Buna düşen Yine “ALLAH’a ve sana güveniyorum” değil, “evvelen ALLAH’a, sonra da sana güveniyorum” denmelidir. Zira “ve” edatı eşitliği gerektirir. “Sonra” kullanarak derece farkını ispat etmek şarttır.
ALLAH Resûlu SallALLAHu Aleyhi Vesellem, bunun keffâretini öyle bildirmiştir, “Kim Lât ve Uzza’ya yemin ederse (hemen ardından) “Lâ İlâhe ill’ALLAH” desin. Kim arkadaşına, “Gel! bahis -iddialaşmak ve kumar- oynayalım derse, sadaka versin” (Buhari, Müslim).
Resûllullah SallALLAHu Aleyhi Vesellem, her tür şirkten şu duâyla ALLAH’a sığınmamızı bizlere öğretmiştir, “Rabbimiz, bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırız bilmediğimizden de Sen’den bağışlanmamızı dileriz.” (Sahihtir, Ahmed).
Çokların sakınmadığı imana zarar veren ameller
Sihir: Kalp ve bedene hastalık, ölüm vb. gibi fiziksel etkiler meydana getirebilen, eşlerin arasını açan ve cinlerle küfre düşmeye karşılık işbirliği içinde bulunan kimselerin bazı muska, üfürük, tılsım vs.’yle yaptığı bir fiildir. Bu, ameli küfür olduğu gibi bu işlerle uğraşanlar da kâfirdir. (Bkz. Bakara sûresi/ 102).
Kâhinlik: Medyumluk olarak da tesmiye edilen kehânet, geleceği bildirme iddiasıdır. Kâhin veya med yum, ALLAH’tan başka kimsenin bilemeyeceği gaybi durumları, geleceği bildiğini iddia eder ki, bu haliyle ALLAH’ı inkar ederek kafir olmuş olur. Sözlerini doğrulayan da küfre düşer. (Bkz. Tasurrufta şirk).
Sihri çözmek: Sihre maruz kalan kimseyi Al-lah’ın izni’yle kurtarmak biri meşrû diğeri ise haram olmak üzere iki yolla mümkündür.
1. Sihri, sihirle çözmek; bu küfürdür.
2. Sihri Kur’ân ve Sünnette sabit olan duâlar okuyarak (rukye ile) çözmektir ki, bu câizdir.
Falcılık ve astroloji: Bazı yıldız ve burçları, yeryüzünde meydana gelen olaylara etkili kabul etmektir ki, kişi isterse bunun ALLAH’ın izni’yle olabileceğine inansın şirktir. Sahibini İslâmdan çıkarır. Kur’ân’dan öğrendiğimiz kadarıyla yıldızların yaratılrna gayesi; gökyüzünü süslemek, yo1cuların yollarını belirlemesi ve “Mele-i A’la”yı dinlemeye kalkan şeytanların taşlan-masıdır. Ancak yıldız hareketlerinin dünya olaylarıyla karşılaştırılması yapılarak benzerlikler bulunrnaya gidilirse bu, tevhid akidesinin kemâline aykırı olmakla birlikte sahibini küfre götürmeyen küçük şirk olur.
Nazarlıklar, nuskalar: Mavi boncuk gibi ister belli vasıflardaki taşlar olsun ister ayet, hadis yazılı kağıtlar olsun birlikte değerlendirilirler. Çünkü bunlar konuya delil teşkil edebilecek naslarda umûmen ele alınmıtır. Bunları iki şekilde inceleyebiliriz,
1. Kur’ân’dan olmayanlar: Nisbî veya küllî etkisine inanan büyük şirke düşer. Maalesef bunların koruduğu-na inanmak veya bir musibetten kurtulmayı bunlara balamak vb. gibi çarpık inanışlar halk arasında yayılagelmiş, böylece fâsid itikadlara zemin hazırlan-mıştır. Bunlardan şiddetle sakınmalıdır.
2. Kur’andan olanlar: Mütekaddim ulemâdan muhtevanın yalnızca Kur’ân ayetleri olmasi şartıyla bunun câiz olduğuna dâir bazı rivâyetler söz konusu ise de asıl olan delillerin umûmiliği, bunun haram oluşudur. Bundan kaçınmalıdır.
Okuma (Rukye): Kur’ân veya Sünnette yer alan; cin ibtilâsı vs. hastalara şifa için okunan zikir ve duâların tümüne verilen addır.
Rukyenin meşrû olabilmesi için; a) ALLAH’tan başkasına güvenip ondan medet ummak gibi haram şeyler içermemesi, b) mânasının anlaşılır olması, c) Arapça olması (bilmeyen şifa için duâda bulunur), d) ALLAH’ın izni olmadıkça şifanın hasıl olmayacağına inanılması şeklinde bazı kaideler vardır.
Şifa için bilezik, ip veya değişik vasıflardaki taş vs. edinmek gibi mezkûr kâidelerin dışında olan rukye, haram olur.
Zarar ve yarar ancak ALLAH’ın izniyledir. ALLAH bütün yaratılmışlar üzerinde tek kuvvet ve kudret sahibidir. Her kim böyle şeylerin hayır ve şerre neden olduğuna inanırsa büyük şirke, bu yalnız bir şüpheden ibaretse kücük şirke düşmüş olur.
Müslümanların bir çok fitne, felaket, belâya maruz kalması, kanlarının ucuz olması, zillet içinde bulun-malarının başlıca nedeni islam topraklarında maalesef her çeşidiyle yaygın olan şirkî unsurlardır. Akidelerinin berraklığını gideren şirkî ögeler ve gerçek tevhid akidesinden yüz çevirmelerinden dolayı ALLAH’ın üzerler-ine boşalttığı azaba müstehak olmuşlardır.
İslâmdan olmadığı halde İslâmmışcasına rağbet gören bidat ve hurafeler bunun vecîz bir göstergesidir. Oysa İslâm bunları ve bunlara götüren yolları yıkıp tevhid akidesini ikame etmeye gelmişti!..
Müslümanlar neredeyse kendilerinden önceki müşrik kavirnler gibi dinlerini oyun ve elece edinme tehlikesiyle karşı karşıya geldiler. Ölmüş salihleri yüceltmeye, onlar için kurban kesmeye, duâlarında onlardan medet ummaya, kabirlerini bayram yerlerine çevirip onları tavaf etmeye başladılar. ALLAH Resûlu SallALLAHu Aleyhi Vesellem’in, “ALLAH katında malukâtın en şerlileri” olarak tanımladıkları kimseler gibi kabirleri ziyaret etmek için sefer eder, oraları mescide çevirir ve onları takdis eder oldular!
Tüm bunlardan daha korkunç olan da, ALLAH’ın in-dirdiğiyle hilkmetmeyi terkettiler!.. Beşerî sistemlerle yaşar onları destekler oldular. Onu sever ve savunur oldular! Her ne kadar değişik adlar kullansalar da onlar gibi faiz yemeye başladılar!..
Bu acı tablo karşısında, vaziyetin derdini taşıyan her müslümana, “Ey Rabbimiz! Bize yalnız Senin Hükümleri’nle yaşayabilmek için gayret edeceğimiz bir basiret, bir güç ver. Bizleri çirkin her türlü kirinden, tevhidin nuruyla temizle ve bizi dosdoğru yola ilet! Şüphesiz Sen her şeye gücü yetensin!” diye yalvararak duâ silahına sarılmak ve “Bismillah” demek düşer!
SallALLAHu alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmaîn
VE'L-HAMDÜ LİLLAHİ RABBİ'L-ALEMİN
selam ve dua ile