Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale GÖREVİNİ BİLMEK EN BÜYÜK ERDEM VE HİZMETTİR

Burhanuddin Aldiyaî Çevrimdışı

Burhanuddin Aldiyaî

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
GÖREVİNİ BİLMEK EN BÜYÜK ERDEM VE HİZMETTİR
Görevi Dışında Her İşe Kalkışan Davetçi (!) Memur Takımı

30733

Günümüz vakıası Müslümanlar açısından elim bir vakıadır. Bunun nasılını açıklamaya çok gerek yok, çünkü herkesin malumdur. Her bilinçli Müslüman bu vakadan bir çıkış arıyor ve bunun için çırpınıyor. Ancak görevi dışında, ehli olmadığı ve hiçbir ihtiyaca da cevap olamayan işlere kalkışmak, bu elim vakıayı daha da derinleştirmekte, daha karmaşık hale getirmekte ve Allah daha iyi bilir ki yakın olan geleceği uzaklaştırmaktadır. Çünkü ehliyetsizce yapılan iş, yarardan çok zarar getirir.

Bu elim vakıamız içerisinde kendi görevini sadece para için yapan, diğer bir ifadeyle işini yapmayan, kendine ümmeti kurtarma rolü biçen, davetçi, hareket adamı vs. isimler altında piyasada görünür hale gelen, başta öğretmen ve doktor olmak üzere bir takım memurlarımız var. Bunlar okudukları bir takım teorik fikir kitapların etkisiyle, bir oluşum oluşturup hemen vakıayı değiştirebileceklerini sanıyor. Bakıyorsun kimisi dernek kurmuş ancak meal ve tercümelerden okuyabildiği ve telaffuzunu dahi düzgün bilmediği güya Kur’an’ı öğreterek kurtarıcılar (!) yetiştirmeye kalkışmış. Kimisi kim olduğunu unutmuş, ümmeti bir araya getirme rolüne soyunmuş. Kimisi insan tanıma kabiliyetinden bile yoksun, bir şeylere öncülük etmeye yeltenmiş. Kimisi fikri okumalarla çağın sorunlarına cevap yetiştirmeye heveslenmiş. Kimisi kısmen nasları inkâr ve kısmen de felsefi argümanlarla Müslümanlar için fikri öncülüğe bürünmüş. Buna benzer daha birçok yalpalamadan başka bir şey olmayan absürt kalkışmalar sıralanabilir.

Bu tür arkadaşlar boyunun ölçüsünü dahi bilmiyor, İslami ilimlerde yetişmiş ve işini bilen, ona göre davranan ilim ehli ve ilim talebelerini beğenmez, kusur bulur, eleştirir ve kendileri gibi sokaklarda olmalarını isterler. Üstüne bir de hayatını İslami ilimlerde geçirmiş ilim ehline, kendince Kur’an’dan çıkardığı (!) hükümleri öğretmeye kalkışır. Bundan dolayı olsa gerek, Resûlullah ﷺ bir hadiste; «Utanman yoksa istediğini yap.» [Buhari, 3484] demiştir. Çünkü bu kadar idraksizlik, ancak utanmazlıktan ileri gelir. Yoksa insan kendine demez mi yahu ben basit bir gramerini bile çözemediğim bir kitaptan ahkâm kesip, bir de hayatını bunun talim ve tedrisatında geçirmiş, ilim, usul ve yöntemini detaylı öğrenmiş ehline öğretmeye kalkışıyorum. Böyle bir aymazlık olur mu demiyor ve utanma olmadığı için her istediğini yapıyor, ağzına geleni söylüyor!...

Çoğunlukla sol fraksiyonların anarşist hareketlilikler öngören fikri telkinlerin etkisi altında kalan böylesi arkadaşlar, İslami hareketin de böyle olduğunu, böyle başaracağını zannediyorlar. Bu sebeple olsa gerek, İslami ilimlerin tedrisatını görmüş kişileri de, istedikleri her meydanda görmek istiyorlar. En başta da bunu anlamıyorlar ve anlamayacaklar; ilim ehli olmak, iki fikir kitabı okuyarak sokaklara fırlamak değildir, olmamıştır ve olmayacaktır. Çünkü ilim; usuldür, metottur, menheçtir, usulüne göre harekettir, her şeyin yerini, yolunu, yordamını bilmek ve o doğrultuda ilerlemektir. İlim; sırt üstü uzanıp kendi başına aklına esen kitabı okumak değildir. İlim; müfredattır, tedrisattır, talimdir, eğitimdir, öğretmektir, ders almaktır, öğrenmektir, incelemedir, araştırmadır, tetkiktir, tahkiktir, detaydır, tafsilattır, amaç ve gayeleri bulmaktır, yol ve yöntem belirlemektir… bu amaçla istikrar, sakinlik, dinginlik, oturaklılık, gerektiğinde yerine hapsolmak, uzun zaman harcamak, yetiştirmek, cehd, efor, çaba… gerektirir. Meydanlarda militanlık yapmak, ne ilim ehline yaraşır, ne de ilimle uyuşur. İlim ehli olmak, ancak ilim tahsili için dolaşmayı, sefere çıkmayı gerektirir, birileriyle muhabbet etmek, dertleşmek için değil.

Bak memur kardeşim, işini yapabilmen için paraya ihtiyacın olur, burası gayet anlaşılır bir şeydir. Ancak görevini sadece para amacıyla yapma. Eğer gerçekten ümmete, Müslümanların geleceğine bir katkı sağlamak istiyorsan, bunun yolu ehli olmadığın işlere kalkışmak değildir, aksine kendi işinin ehli olup, iyi yapmandır. Kur’an müfessirliği, Müslümanlara ahkâm üretme, hayat sistemi vs. belirlemeye kalkışmak, sana düşmez, senin vazifen de değildir. Kimsenin senden böyle bir beklentisi olmadığı gibi, kendince ileri sürdüğün fikirler, bir süreliğine avamdan bir takım kişiler tarafından tutulabilir. Ancak sonrasında çöp olup gidecek ve kimse için bir değeri kalmayacaktır. Çünkü ilmi anlamda bir itibarı yoktur ve hiçbir şeye kaynaklık etmez.

Ciddi anlamda faydalı mı olmak istiyorsun, Müslümanların derdiyle mi dertleniyorsun?

O zaman görevini iyi yap. Örneğin öğretmen isen, öncelikle bu beşeri düzenler içerisinde sana teslim edilen Müslüman çocuklarını, düzenlerin fikri, kültürel, ideolojik kısaca İslam’a aykırı her türlü etkisinden nasıl koruyabileceğini veya en azından etkisini nasıl asgariye indirebileceğinin yollarını ara. Kurum içerisindeki arkadaşlarınla işbirliği yap, organize olun, ne yapabileceğinize bakın. Sadece okul ile sınırlı kalmayın, mesela okul dışında da öğrencilerinizle irtibat halinde olun, aileleriyle diyalog kurun ve birlikte daha Müslümanca bir eğitim ve öğretim yolunu bulun. Okulda yapamadıklarınızı, veremediklerinizi, okul dışında yapmaya çalışın. Bunun için gerektiğinde İslami ilimlerde ehliyetli kişilerle işbirliği yapın. İşte bunu yaptığın zaman, Müslümanlar için gerçekten bir iş yapmış olursun, hem de büyük bir iş.

Sana Kur’an ve Sünnetle uğraşma, okuma, kafa yorma falan demiyorum. Aksine oku, araştır, incele, yardım al ama kendi görevin için yap. Mesela Peygamber ﷺ’in eğitim metodunu araştır, Kur’an’ın eğitim ve öğretime yönelik naslarına kafa yor. Bunlar üzerinde inceleme yap ve bugünün koşullarında ne yapılabilir, ne kadarı nasıl uygulanabilir, onun yollarına araştır. Bu şekilde görevini bilirsen, erdemli bir şey yapmış ve ümmete bir hizmet sunmuş olursun. Yoksa sana kalmayan, senden beklenmeyen, ehli olmadığın ve neticede bir sonuç da vermeyecek rollere kalkışman, hem kendini ve hem de görevini heder etmen demektir. Sana emanet edilen çocukları heba edip, ideolojiyi benimsemiş meslektaşların gibi sistemin hizmetine amade ettikten sonra, derdi sadece para olan boş adam olmaktan öteye gitmezsin zaten.

Ya da mesela doktor isen, öncelikle sana gelen hasta Müslümanları, rutin tedavinin dışına çıkarak yardımcı olamaya çalış. Öncelikle kendini ihtisasında geliştir, gözde bir hekim olmaya gayret et, rutinin salla başı al maaşçısı olma. Sonra daha doğal tedavi yöntemleri bulmaya bak. Günümüzde klasik doğal tedavinin önemi anlaşılmaya ve alternatif tıp adı altında giderek yaygınlaşmaya başladı. Ancak bununla ilgilenen kişiler çoğunlukla tıbbi ehliyetten yoksun bireylerdir. İşte kendi alanında bu doğal tıbbın faydalarını araştır, modern tıpla birleştir ve modern tıbbi imkânları da kullanarak daha kişiselleştirilmiş ve kimyevi maddelerden arındırılmış tedaviler üretmeye çalış. Böylece en azından sana gelen Müslümanların sağlığına bekçilik yapmış olursun.

Kur’an ve Sünnete mı kafa yormak istiyorsun, yap tabi ama üzerine görev olmayan ve ehliyetsiz olduğun hususlarda değil. Onun yerine Kur’an ve Sünnetin tıp ile ilgili naslarını incele, araştır, bu anlamda ehliyetli kişilerden destek al. Hem hekimlik mesleğinde bunlardan yararlan ve hem de ihtisasın açısından ilmi icazlarını ortaya çıkar. Hatta asıl yapman gereken budur. Ne var ki sen, alanına giren ayet ve hadislerden haberdar bile değilsin, gelmiş alakan olmayan mevzularda ahkâm kesiyorsun. Hâlbuki farklı bilimsel alanlarda yetişmiş ümmetin evlatları kendi ihtisaslarına giren naslar üzerine çalışsa ve bize bu anlamda bilgi üretse, şeri ilimlerde çok daha intizamlı bilgilere ulaşmış olacağız. Gel gör ki bilimsel muhtevası olan ayet ve hadisleri anlamak için gâvurların araştırma ve çalışmalarına muhtacız. Niye? Çünkü ümmetin yetişmiş bütün evlatları, ehliyetli ehliyetsiz, kendini ahkam kesmeye adamış!...

En basitinden Peygamber ﷺ’in hadislerinde yer alan tıbbi bilgileri hiç inceledin mi mesela? Kendi ihtisasın açısından bunlardan yararlanmaya, tedavi ve ilaç bulmaya çalıştın mı? İslam uleması bu tür içerikteki hadisleri bir araya getirmiş, elde hazır, gidip dağınık kaynaklarda aramana da gerek kalmamış. Senin görevin, Müslümanların akıl ve beden sağlığını, olabildiği kadar korunmasına ve bozulmuş sağlığın tekrar kazanılmasına yardımcı olmaktır. Dinsiz, imansız meslektaşların gibi önüne konulan tedavi etmez yöntemleri ve daha da hastalanmaya sebep olan kimyasal müstahzarları dayatarak görevini yerine getirmedikten sonra, kime ne hizmeti vermiş oluyorsun? Hiçbir ilmi değeri olmayan sübjektif fikri çıkarımlarının ne faydası olacak?

İlme katkı mı sağlamak istiyorsun, Müslümanların sorunlarına çözüm bulma yolunda bir şeyler yapmaya mı niyetlisin? Nice ilim ehlinin, ilme mani sağlık sorunları var ve rutin tedavi yöntemleriyle hiçbir sonuç alınamıyor. Kendi Müslüman meslektaşlarınızla organize olun, gerekirse servet sahibi Müslümanlardan da yardım alarak bağımsız laboratuvarlar kurun ve burada daha doğal tedaviler üzerinde çalışın. Multidisipliner yöntemlerle daha geniş ve kapsamlı araştırmalar yapın. Böylece Müslümanların sağlığını, insanlık düşmanı dinsizlerin eline bırakmayın. Üstelik bu şekilde Müslümanların bilimsel becerilerini de ortaya çıkarmış ve bütün olumlu işlerin küfrün hanesine yazıldığı bir zamanda, ibreyi tekrar Müslümanların tarafına çevirmiş olursunuz. İşte o zaman gerçekten bir hizmet vermiş olursun. Mesleğinde bile düzgün bir yeterliliğin yok, rutin film ve tahlillerin dışına çıkamıyorsun. Modern cihazlar olmasa, herhangi birisinden bir farkın yok. Hazır verilen ilaçlar dışında bir tedavi yöntemin bulunmuyor. Kendi görevinde bile Müslümanca bir yeterlilik elde edememişsin, gelip Kur’an’dan ahkâm kesiyor, ümmete hayat sistemi çıkarmaya yelteniyor ve hiç adamı olmadığın işlere kalkışıyorsun.

Kim olursa olsun, eğer samimiyetle, ihlasla, dürüstçe ve gerçekten ümmete bir hizmet vermek istiyorsa, gerçekten Müslümanların dertleriyle dertleniyorsa ve gelecek için bir şey yapmak istiyorsa, kendi işinin hakkını vererek yapmalıdır. İşini yaparak diğer Müslümanlarla organize olmalı, işbirliği yapmalı ve böylece ortaya bir gücün çıkmasına katkı sağlamalıdır. Aksi halde sadece zarar verir, tahripkâr olur, Allah’ın kevni sünnetlerine sarıldığında yakın olan gelecek, aksi yapıldığı için uzak olmasına sebep olur. Kuşkusuz bunun da Allah katında vebali olur.

Resûlullah ﷺ bir hadiste der ki: «Emanet zayi edildiği zaman, kıyameti bekle.» Ey Allah’ın resulü! Emanetin zayi edilmesi nasıl olur diye sorulunca; «İş ehli olmayana verildiği zaman, kıyameti bekle.» [Buhari, 6496] diye cevap verir. Senin görevin, Allah’ın kevni sünnetindeki evrensel tekâmül içerisinde sana verilmiş bir mevhibe ve dolayısıyla emanettir. Bunu liyakatle yapmadığın zaman, emanete hıyanet ederek zayi etmiş olduğun gibi, ehli olmadığın bir işe kalkıştığında veya sana tevdi edildiğinde de aynı şeyi yapmış olursun.

Şunu asla unutmayalım ki İslami gelecek, öyle suni, yapmacık, zoraki hareketlerle ve ehliyetsiz kişilerin eliyle olacak bir şey değildir. Böylesi hayallere kapılanlar, sadece kendilerini kandırır ve gayretlerini heder ederler. Kendi işini düzgün yapmayan, işinde ehliyet kazanmaya gayret etmeyenler, başkasına işini öğretmeye çalıştığı veya yapmaya yeltendiği sürece, bizim vakıamız değişmeyecektir. Bu şekilde yapanlar bilmelidir ki, iyi yaptıklarını düşünseler de, zarara sebep olmuş ve Kehf Suresi 18/104. ayetin kapsamına girmiş olurlar. Ne zaman her Müslüman kendi işinde liyakatli olur, hakkını vererek yapmaya çalışır ve bu düzlemde diğer Müslümanlarla organize olursa, işte o zaman Müslümanların zamanı olur.

Falancalar işini yapmadı bize kaldı, mecbur olduk vs. gerekçeler ileri sürüp üzerine görev olmayan işlere kalkışmak, kimseyi temize çıkarmaz. Sen görevine bakacaksın, kim görevini yapmıyorsa, o onun sorunu ve vebalidir. Bu durum, senden istenmeyen ve beklenmeyen, dahası yeterli de olmadığın bir işe kalkışmanı gerektirmez. Bir kadın, erkekler davet yapmıyor bahanesiyle anneliğini bırakıp sokaklara dökülürse, iyilik değil, kötülük getirir. Bir öğretmen Müslümanca eğitim yapmak yerine, hocalar işini yapmıyor bahanesiyle müçtehitliğe soyunursa, iyilik değil, kötülük getirir. Bir doktor Müslümanca tabiplik yapmak yerine, alimler piyasaya çıkmıyor bahanesiyle kitle öncülüğüne kalkışırsa, iyilik değil, kötülük getirir. Herkes buna kendi görevi açısından bakabilir. Niye iyilik değil, kötülük getirir? Çünkü yapması gerekeni ihmal ederek göverini yapmadığı ve neticede büyük bir ziyan meydana getirdiği gibi, soyunduğu işi de yapamayacak, berbat edecek ve sonuçta zarar getirecektir yani iki kötülüğü birden yapmış olacaktır.

O yüzden kişinin öncelikle kendini bilmesi, sınırını tanıması ve kendi görevinin hakkını vermesi, en büyük erdem ve Müslüman olarak kendisinden beklenen, ümmete yararı olacak en hayırlı hizmettir. Aksi halde istediği kadar iyi yaptığını zannetsin, zarardan başka bir getirisi olmayacaktır. Başkasının görevini yerine getirmemesi, senin de görevini ihmal ederek onun işine soyunmak için asla bir gerekçe olmaz. Aksine sen ondan daha kötü yapmış olursun, çünkü onun gibi kendi işini ihmal etmekle kalmamış, üstüne bir de ehliyetsiz olduğun bir şeye kalkışarak ayrıca bir takım zararlara sebep olmuşsun.

Son olarak dikkatimi çeken bir şey daha var; herkesin kalktığı yerden medrese ve medrese ehline saldırdığı, eleştirdiği veya en azından serzenişte bulunduğunu görüyorum çoğunlukla. Belki bunu yapanlar farkında değildir veya akıllarından birebir öyle geçmiyordur ancak, esasında bu, kimsenin kendinden çok da umutlu olmadığı, medreselerden beklentili oldukları ve bir şey olacaksa yine oralardan olacağı ruh halinin dışa vurumu ve hal dilinin istintakıdır. Allah daha iyi bilir ki vakıa da öyledir. Çünkü bütün İslami ilimler, ilmi müktesebat ve bilimsel miras, medreselerin intacıdır. Günümüzde yaygın olan akademik çalışmalar da yine o ilmi mirasın üzerine yapılıyor. Onun dışına çıkanlar ise, sapkınlıktan başka bir şey getirmiyor.

Daru’l Erkam ile başlayıp, Mescid-i Nebevî ve Suffa ile ayakları yere basar hale gelen, sonrasında kurumlaşıp sistemleşerek yüzyıllar boyunca sadece İslam âlemine değil, bütün dünyaya ilim yayan medreseler, bugün de bütün engellere, sıkıntılara, eksikliklere, imkânsızlıklara ve yetersizliklere rağmen, İslam dünyasının birçok bölgesinde eğitime devam etmektedirler. Daha da önemlisi, İslami ilimler, ilmi müktesebat ve bilimsel mirasın ışığında Kur’an ve Sünnete en sadık eğitim kurumları, bugün de yine medreselerdir. O yüzden, bugün medreselerden umduğunu bulamayanların yönelttiği eleştirileri bu açından okuduğumuzda, haklı oldukları yadsınamaz. Medreseler çağın koşulları içerisinde beklenen eğitimi veremiyor veya bir takım beklentileri karşılamıyor, bu doğrudur. Ancak bunlar ihmalden, vurdumduymazlıktan, gamsızlıktan vs. sebeplerden dolayı değildir. İmkânsızlıktan ve karşısında bulunan türlü engellerden dolayıdır. Bu husus başlı başına bir kitap çalışması gerektirir, o yüzden burada fazla bir şey söylenemez.

Şunu da vurgulamakta yarar vardır ki, gerçekten medrese eğitimi ve kültürünü almış birisi, kimsenin gazına gelemeyecek kadar olgun ve yolunu, yordamını iyi bilecek kadar ilmi ehliyete sahiptir. O yüzden eleştirilere çok takılmaz ve yolunu bakar. Vesselam.

Burhanüddin Aldiyaî
 
Son düzenleme:
Alketa Çevrimdışı

Alketa

2024 Resmi Kitap Sponsoru
İslam-TR Üyesi
Ogretmen ve doktorlar mesleki deformasyon mudur nedir, bir sure sonra mesleklerinin onlara vermiş oldugu güç ile tanricilik oynamaya kalkan 2 grup. Gercekten isini hakkiyla yapan cok az insan var.
Gecen gun bir sey duydum, bir okulda din kulturu ogretmeni bir kadin ateistmiş.
Veliler bunu ogrenince şok olmuş. Sikayet edip etmediklerini bilemiyorum tabi. Ulkenin neresinden tutulsa elde patliyor oluşu vahim.
 
Üst Ana Sayfa Alt