Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Güneşin Arşın Altına Secde Etmeye Gitmesi Hadisin Sıhhati ve Şerhi Nasıldır?

E Çevrimdışı

Ebu Said

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleyküm.
Asagida mealini verecegim hadis hakkında bilgisi olan verebilir misiniz? Bu hadis sahih midir?

“Güneş battığı bir sırada mescide girdim. Rasülullah (sav) oturuyordu. Bana: 'Ey Ebu Zer, şu güneş nereye gidiyor, biliyor musun?' Dedi. Ben,‘Allah ve Rasülü bilir’ dedim. Şöyle buyurdu: ‘Secde yapmak için müsaade almaya gidiyor ve kendisine müsaade ediliyor. Sanki bir gün ona ‘Buradan Doğ!’ denilecek, o da battığı yerden doğacaktır." Rasülullah (sav) daha sonra ‘Güneş, kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider.’(Yasin, 36:38) ayetini okudu.”(Tirmizi, Fiten, 22.)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah;

Kardeşim rivayet sahihtir.


ــ وعن أبى ذرّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ] كُنْتُ مَعَ النَّبىِّ # في الْمَسْجِدِ عِنْدَ غُرُوبِ الشَّمْسِ فَقَالَ: يَاأبَا ذَرٍّ أتَدْرِى أيْنَ تَذْهَبُ الشَّمْسُ؟ قُلْتُ: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ، قَالَ: تَذْهَبُ تَسْجُدُ تَحْتَ الْعَرْشِ فَتَسْتَأذِنُ فَيُؤذنَ لَها، وَيُوشَكُ أنْ تَسْجُدَ فََ يُقْبَلُ مِنْهَا، وَتَسْتَأذِنُ فََ يُؤذن لَها فَيُقَالُ لَهَا، اِرْجِعِى مِنْ حَيْثُ جِئْتِ فَتَطْلُعُ مِنْ مَغْرِبِهَا. فذَلِكَ قَولُهُ تعالى: وَالشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا اŒية. قالَ: أتَدْرُونَ مَتَى ذلِكُمْ؟ ذلِكَ حِينَ َ يَنْفَعُ نَفْساً إيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمنتْ مِنْ قَبْلُ [. أخرجه الشيخان والترمذى .
Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte, mescidde idim, o sırada güneş batıyordu.
Bana: "- Ey Ebu Zerr, biliyor musun güneş nereye gidiyor?" diye sordu.
"- Allah ve Rasûlu, daha iyi bilir" dedim.
"- Arşın altında secde etmeye gidiyor. (Secde için önce) izin ister. Kendisine izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunun kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman izin ister fakat verilmez, kendisine: "Geldiğin yere dön ve battığın yerden doğ" denir. İşte bunu şu ayet ifade etmektedir: "Güneş de (ilâhî bir âyettir ki) mustekarrına (duracağı zamana) kadar cereyan etmektedir..." (Yâ-Sîn, 38).
Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti: "- Bu
(durma hadisesi) ne zamandır, bilir misin? Bu, kişiye imânının fayda vermeyeceği, artık inançsız hâle geldiği zamandır."
(Buhârî, Tefsir, Yâsin, 1, Bab 251, Hadis no : 324, Bed'u'l halk 4, Tevhid 22, 23; Fethu'l Bâri, Kur'an Tefsiri, Yasin suresi, Bab 1, Hadis no : 4802; Muslim, İmân 250 (159); Tirmizî, Tefsir, Yâsin, (3225)

Burada Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) gaybî ve mustakbel hakikatleri bazı teşbihlerle muhatabın anlayıb merâkını tatmin edeceği bir uslubla izah etmiş bulunmaktadır. Şöyle ki:
Güneşin izin istemesini, güneşe muvekkel meleklerin izin istemesinden mecâz olarak anlamışlardır. İnancımıza göre, herşeyin muvekkel melâikesi vardır, tâbi olduğu kanun dairesinde vazife-i fıtriyesini ifâya nezâretcidir, gökten inen her yağmur damlası bile bir muvekkel melâikeye sahibse, elbette güneş gibi pekçok vazifelerle muvazzaf büyük ve muhim mahlûkatın da muvekkel melekleri vardır. Hem fıtrat kanununa uygun şekilde hizmetinin devamını ve hem de bu fıtri vazifenin ifasıyla husule gelen ibâdetinin Hâlık-i Zulcelâl'e takdimini sağlar.
Maamafih, bizim anlamıyacağımız bir şekilde güneşin Cenab-ı Hakk'tan tekellumen izin isteyebileceğini, zira cemâdata bile hayat vermenin Cenab-ı Hakk'ın kudretinden olduğunu söyleyen âlim de olmuştur, İbnu Battâl gibi...
Güneş'in Mustekarı Meselesi:
Âyet-i kerimede geçen
والشمس تَجْرى لمستقر لها ibâresini:
"Güneş mustekarrına (duracağı zamana) kadar cereyan etmektedir" diye tercüme ettik. Ayette geçen mustekâr kelimesi Arab dili yönünden üç mânaya gelir.
1- Mimli mastar (mastar-ı mîmî): "Durmak", "istikrâr bulmak" demektir.
2- İsm-i zaman: "Durmak zamanı" demektir.
3- İsm-i mekân: "Durmak yeri" demektir.

Öyle ise âyet-i kerime üç ayrı mânâ ifade eder:

1- "Güneş, mustekârrı, yani "durması, istikrarı", "istikrar bulması" için döner."
2- "Güneş mustekarrına kadar, yani "durup istikrar bulacağı zaman"a kadar cereyan eder."
3- "Güneş mustekarına doğru, yani "duravağı yere doğru" gitmekte, yol almaktadır."
Bu ihtimallere mufessirler dikkat çekmiştir.

Âyetten mezkur manalara ulaşmada, tecrî (cereyan eder) kelimesinin, akmak, yürümek, yol almak, hareket etmek, cereyan etmek gibi muhtelif manalara geldiğini de bilmek gerek. Ve keza mustekar kelimesinin başındaki "li" harf-i cerrinin Arabca'da, duruma göre, ilâ harf-i cerrinin yerine de kullanıldığını bilmek gerek.

Sözü uzatmadan ve Arabca bilmeyenlerin anlamakta güçlük çekeceği açıklamalara girmeden şunu söylemek istiyoruz:
وَالشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا Âyet-i kerimesi Kur'an-ı Kerîm'in ilmî mucizelerinden biridir. Üç kelimeden ibaret olan bu kısa âyet, güneşle ilgili nazariyeleri ifade etmektedir.
Şöyle ki, mustekar kelimesi:
1- Mastar mimi olunca: "Güneş, istikrar bulmak, (seyyârelerinin merkezindeki yerini sabit, mustekar tutmak) için ekseni etrafında döner" demek olur.
2- İsm-i zaman olunca: "Güneş, kendisine takdir edilen durma zamanına (ecel-i mukadderine) kadar harekete, cereyana, doğup batmaya devam eder. Mutlaka bir sona erecektir."
3- İsm-i mekân olunca: "Güneş duracağı mekâna, yere doğru yürümektedir." Bu durum, güneş hakkında en son ortaya atılan nazariyeye uygundur.
Bilindiği üzere güneşin kendi etrafındaki dönüşünden başka bir hareketi daha mevzubahistir:
Etrafındaki seyyareleriyle birlikte dahil olduğu galaksi içerisinde belli bir istikamete doğru hızla yol almaktadır. Galaksinin uçsuz bucaksız genişliği bu hareketi kolayca, bir iki nesilde muşahedeye imkân bırakmamaktadır. (Allahu a'lem bi's sevab).
Sadedinde olduğumuz hadis-i şerifte Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ebu Zerr'e sual uslubuyla açıklama yaparken mustekar kelimesini, ism-i zaman mânasında kullanmıştır, bu sebeble biz de âyetin tercumesini maksada uygun yaptık. (Kutub-i Sitte)


Abdurrazzak İbn Hemmam, Vehb ve Câbir kanalıyla Abdullah ibn Amr'ın bu ayet hakkında şöyle dediğini nakletmemiştir:
Güneşin mustekarrından maksad şudur : Doğması ve insanların günahlarının onu geri döndürmesidir. Güneş batıdan selam verir ve secde eder. Yeniden doğmak için izin ister. Kendisine izin verilmez. İşte o zaman "İlerlemek uzak bir ihtimal oldu, şayet bana izin verilmezse, artık ulaşamam/doğamam" der.
Allah'ın dilediği bir süre alıkonulur. Sonra kendisine: "Haydi battığın yerden doğ" denir. İşte o günden kıyamete kadar hiç kimseye, edeceği iman fayda vermez."
Güneşin Arş'ın altına gelmesi, onun hizasında olması şeklinde izah edilmiştir.

"Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu." (Kehf 86) ayeti ile çelişmez. Çünkü burada güneşin batışı sırasında gözden uzaklaşması kastedilmiştir. Onun Arş'ın altında secde etmesi ise batışından sonra gerçekleşmektedir.
Bu hadiste mustekar kelimesi ile güneşin çıkacağı en yüksek noktanın kastedildiğini söyleyenlere bir red söz konusudur. Güneşin en yüksek noktaya çıkması, yılın en uzun gününde olur. Mustekar kelimesi dünyanın sonu gelince güneşin varacağı nokta olarak da açıklanmıştır.
Hadisten ilk başta akla gelen manaya göre; güneşin karar kılması, secde etmesi sırasında her gün ve her gece meydana gelmektedir. Karar kılmanın zıddı ise
جْرِى akmak kelimesi ile anlatılan sürekli hareket etmektedir.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.

(Fethu'l Bâri, Kur'an Tefsiri, Yasin suresi, Bab 1, Hadis no : 4802)

Ebû Zerr (r.anhuma)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
“Güneş battığı bir sırada mescide girdim.
Rasûlullah (s.a.v.), oturuyordu, "Ey Ebû Zerr" buyurdu: "Şu güneş nereye gidiyor biliyor musun?"
Ben de: "Allah ve Rasûlu en iyisini bilir" dedim.
Bunun üzerine buyurdular ki: "Secde etmek için izin almaya gidiyor ve kendisine izin veriliyor, ve sanki günlerden bir gün geldiğin yerden doğ denilecek bunun üzerine güneş battığı yerden doğacaktır.
Sonra Rasûlullah (s.a.v.), Yasin sûresinin 38. ayetini okudu: “… O da kendine ait bir yörüngede akıp gider…
(Tirmizi, Fiten, Bab 22, Hadis no : 2186; Muslim, Fiten: 13; İbn Mâce, Fiten: 32)
Bu okuyuş şekli Abdullah b. Mes’ûd’un okuyuş şeklidir.
Tirmizî: Bu konuda Safvân b. Assâl, Huzeyfe b. Esîd, Enes ve Ebû Musa’dan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.


Manası Gârib - Tuhaf Gelen Hadisler ve Sahihliği ?
https://www.islam-tr.org/konu/manasi-garib-tuhaf-gelen-hadisler-ve-sahihligi.11920/page-5
 
Üst Ana Sayfa Alt